Açlık Sınırı 7 Bin 300, Yoksulluk Sınırı 25 Bin 252 TL’ye Yükseldi

Eylül ayında dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı yani açlık sınırı 7 bin 300 liraya, açlık sınırı üzerinden hane halkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırı da 25 bin 252 lira olarak belirlendi.

Haber Merkezi / Yetişkin bir erkeğin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için tüketmesi gereken gıdaların aylık karşılığı 2 bin bir lira olduğu belirtilirken; bu değerin yetişkin bir kadın için bin 888, 15- 18 yaş aralığındaki bir genç̧ için 2 bin 61, 4-6 yaş arası bir çocuk için bin 351 lira olduğu kaydedildi.

Birleşik Metal-İş Araştırma Merkezi (BİSAM) tarafından hazırlanan Eylül 2022 Açlık ve Yoksulluk Sınırı Dönem Raporu yayımlandı.

Buna göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı 7 bin 300 lira, açlık sınırı üzerinden hane halkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırı da 25 bin 252 lira olarak belirlendi. Yoksulluk sınırının, eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcama tutarı olduğu belirtildi.

Yetişkin bir erkeğin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için tüketmesi gereken gıdaların aylık karşılığı 2 bin bir lira olduğu belirtilirken; bu değerin yetişkin bir kadın için bin 888, 15- 18 yaş aralığındaki bir genç̧ için 2 bin 61, 4-6 yaş arası bir çocuk için bin 351 lira olduğu kaydedildi.

Ekmek için günde 23 TL

Günlük harcamalarda en yüksek maliyet grubunu, 80,52 lirayla süt ve süt ürünleri oluşturdu. Et, tavuk ve balık grubu için yapılması gereken minimum harcama tutarı 40,71 lira olarak belirlenirken, sebze ve meyve için yapılması gereken günlük harcama tutarının ise 45,70 liraya ulaştığı kaydedildi. Ekmek için yapılması gereken harcama tutarı günlük 23,41 lira, katı ve sıvı yağ̆ 16,07 lira, yumurta 6,17, şeker, bal, reçel ve pekmez için 8,02 lira harcama yapılması gerektiği aktarıldı.

Harcama sepetinin yaklaşık üçte biri süt ve süt ürünleri

Daha dar bir gruplandırmaya göre harcamalarda, süt ve süt ürünlerinin payı yüzde 33,1 ile en yüksek paya sahip oldu. Et, yumurta ve kurubaklagiller grubunun payı yüzde 25,4 ile ikinci sırada olurken sebze ve meyvenin harcamalar içindeki payı yüzde 18,8 olarak gerçekleşti. Ekmek, makarna vb. ürünler için pay yüzde 12,8, diğer gıda harcamalarının toplam içindeki payı ise yüzde 9,9 oldu.

Hesabın; Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) harcama gruplarına göre endeks rakamları, 2003 yıllı madde fiyatları ile İstanbul Halk Ekmek, zincir market internet fiyatları ve BİSAM Beslenme Kalıbı üzerinden yapıldığı belirtildi.

Paylaşın

İstanbul’da İşçi Emekçi Mitingi Düzenlendi

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da gerçekler, iktidarın açıklamalarıyla uyuşmuyor. İşçi Emekçi Birliği çatısı altında bir araya gelen emekçiler, İstanbul’un Kartal ilçesinde “Artık yeter. Emeğimiz ve haklarımız için işçi emekçi mitingi” düzenledi.

Mitinge,  İşçi Emekçi Birliği, 4. Vardiya İşçi Dayanışması, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Birleşik İşçi Hareketi, Birleşik İşçi Kurultayı, Devrimci Partili İşçiler, DEV TEKSTİL, Dostluk ve Kültür Derneği, Emek Adalet Platformu, Emekçi Hareket Partisi, İşçi Hareketi Koordinasyonu, İşçinin Kendi Partisi, Kaldıraç Hareketi, Komünist İşçi Hareketi (Söz ve Eylem), KÖZ, Proleter Devrimci Duruş, Sosyalist Dayanışma Platformu, Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası, Yeni Dünya İçin Çağrı, Avukat Dayanışması, Dersim Dernekler Federasyonu, DİSK Limter İş, İşçilerin Güç Birliği Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Derneği, Sosyalist Emekçiler Partisi, Sosyalist Kadın Hareketi, Sosyalist Meclisler Federasyonu ve Taşeron Belediye İşçileri Birliği katıldı.

Gazete Duvar’dan Ferhat Yaşar‘ın aktardığına göre, işçiler Bartın’ın Amasra ilçesindeki madende gerçekleşen patlamada vefat eden 41 işçiyi andı.

Marmaray’ın Başak durağında bir araya gelen işçiler, 800 metrelik kortej oluşturarak sloganlar eşliğinde miting alanına yürüdü. Yürüyüşte, “Soma’dan Bartın’a madencilerin hesabını soracağız”, “Kaza değil katliam”, “Uzun çalışmaya son maaşlara zam” yazılı pankartlar taşındı. Öte yandan yürüyüş sırasında, “Kokuşmuş çürümüş işbirlikçi sarı sendikalar sendikalara son vereceğiz”, ‘İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” ve “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız” sloganları atıldı.

Miting devam ederken kürsüden, “Bartın’daki vahşetten sonra mitinge tüm öfkemizle başlıyoruz. Kardeşlerimiz yer altında mahsur kaldı. Arkadaşlarımız hayatını kaybetti. İşçi sınıfının başı sağ olsun. Biz faillerin kim olduğunu çok iyi biliyoruz” denildi.

ETF işçisi Ayşen Uyan kürsüden ortak açıklamayı okudu. Uyan, “Bartın’da yaşanan madenci katliamına karşı öfkesini kuşanıp gelenler, emeği ve hakları için direnenler, mücadele edenler, baskıya, sömürüye, şiddete boyun eğmeyenler, rant, talan, yolsuzluk düzenine karşı örgütlü mücadeleyi büyütenler olarak bugün buradayız” dedi.

“AKP-MHP iktidarı ve sermaye kendi yarattıkları krizin faturasını biz işçi ve emekçilerin sırtına yüklemeye çalışıyor” ifadelerini kullanan Uyan, sözlerine şöyle devam etti: “Artan işsizlik, hayat pahalılığı, fahiş kiralar, düşük ücretler belimizi büküyor. İnsanca koşullardan uzak, baskı ve mobbing altında çalışıyoruz. Madenlerde, inşaatlarda, fabrikalarda kâr uğruna alınmayan önlemler yüzünden iş cinayetlerine kurban gidiyoruz. Gerçeği yansıtmayan enflasyon ve işsizlik oranları ile bizleri oyalamaya çalışanlar servetlerine servet katıyorlar. Örgütlenme hakkımız sermaye ve iktidar eliyle engelleniyor. Bu gidişata ‘dur’ diyenleri baskı ve zorbalıkla sindirmeye çalışıyorlar. Rant, talan, yolsuzluk ve hırsızlıkta sınır tanımayanlar, kardeş halklara, Kürt halkına yönelik savaş ve saldırganlık politikalarını her gün daha da arttırıyorlar. Gençlerin eğitim hakkını, geleceğini çalıyorlar. Buldukları her fırsatta kadın düşmanlığını devreye sokuyor, kadınların kazanılmış haklarına saldırıyorlar, toplumsal yaşamın dışına itmeye çalışıyorlar. Göçmen düşmanlığını kışkırtıyor, biz işçi ve emekçileri bölüp parçalıyorlar. Emperyalist-kapitalist düzen yaşlı dünyamızı ve tüm canlı hayatını yıkıma sürüklüyor. Ülkemizde de sermaye sınıfı ve onun iktidardaki temsilcisi AKP-MHP iktidarı emperyalist-kapitalist efendileriyle birlikte büyük yıkımların altına imza atıyor. Sermaye iktidarı saldırılarına, yağma ve talana son gaz devam ederken birileri de bizlere “seçimi bekleyin” diyor. Ancak bizim kaybedecek vaktimiz, emeğimiz ve haklarımız için mücadele etmekten, birlik olmaktan başka seçeneğimiz yok.
Bu topraklarda eşitlik, özgürlük, sosyalizm mücadelesini büyütenler var.”

Talepler

Keyfi işten atmalara, sendika ve örgütlenme hakkının gaspına karşı direnen işçilerin olduğunu belirten Uyan, taleplerini şöyle sıraladı:

  • İşçi cinayetlerinin son bulması için,
  • İşten atmaların yasaklanması, herkese iş ve gelir güvencesi için,
  • İnsanca yaşanabilir ücret için,
  • Taşeron çalışmanın yasaklanması için,
  • İşyerlerinde taciz, baskı, mobbingin son bulması için,
  • KHK’lerin iptal edilmesi, güvenlik soruşturmaları ile işten atmaların son bulması için,
  • Sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak için,
  • EYT’lerin taleplerinin kabul edilmesi için,
  • Göçmen işçilere yönelik ayrımcılığa, saldırılara son verilmesi, eşit ve güvenceli çalışma hakkı sağlanması için,
  • Ranta dayalı dönüşüm politikaları ile barınma hakkının gaspına, fahiş kira zamlarını ortadan kaldırmak için,
  • Temel tüketim maddelerine yapılan zamların son bulması için,
  • Elektrik, su ve doğalgazın insani ihtiyaç oranında ücretsiz sağlanması için mücadele edelim!
    Bugün bu alanı dolduranlar olarak birliğimizi, örgütlü gücümüzü büyütelim!”

‘Rant, yağma ve sömürü düzenini yıkalım’

Uyan, sözlerini şöyle noktaladı: “Daha dün Bartın’da madenci kardeşlerimiz kapitalistlerin kâr hırsıyla katledildi. Göz göre göre gelen bu katliamların hesabını sormak için, en ufak hakkımızı dahi kazanmak için fiili-meşru mücadeleyi büyütmekten başka yolumuz yok. Kapitalist düzenin yarattığı tüm sorunları ortadan kaldırmanın yolu fabrikalarda, havzalarda, mahallelerde ve hayatın olduğu her yerde sınıf mücadelesini büyütmekten geçiyor. Fabrikalardan mahallelere her yerde komitelerimizi, birliklerimizi, meclislerimizi kurmak mücadeleyi örgütlemek bugünün en acil ihtiyacıdır. Geleceğimizi kazanmak işçi ve emekçilerin taban birliğine, inisiyatifine dayalı mücadelesiyle mümkündür. Bugün burada olan ve olmayan tüm sınıf kardeşlerimize geleceğimiz için başta çalışma alanları olmak üzere her yerde komiteler, meclisler, birlikler kurma çağrısını yineliyoruz. Kapitalistlerin bize dayattığı bu karanlık düzene karşı işçi ve emekçilerin iktidarını, sosyalizmi kurma mücadelesini büyütmeye davet ediyoruz. Rant, yağma, sömürü düzenini yıkalım. Hakkımız olanı hep birlikte kazanalım. İnsanca bir yaşamı kendi ellerimizle kuralım.”

Paylaşın

Türkiye, Servet Dağılımında Dünyanın En Eşitsiz Ülkelerinden

Türkiye, dünya genelinde en zengin yüzde 1’lik kesimin toplam servetin yüzde 41’ine sahip olduğu ve servet dağılımının en adaletsiz olduğu 3 ülkeden biri. OECD ülkelerine baktığımızda ise Türkiye en son sırada. 

Oxfam ve Development Finance International (DFI) tarafından hazırlanan 2022 Eşitsizliği Azaltma Taahhütleri Endeksine (EAT Endeksi) göre, 2020’den bu yana devam eden pandemi boyunca hem zengin hem de yoksul ülkelerde ekonomik eşitsizliklerde patlama yaşandı.

Hükümetlerin büyük çoğunluğu bu süreçte sağlık, eğitim ve sosyal koruma harcamalarının payını azalttı; üstelik aynı dönemde elde edilen olağan dışı kârların ve katlanan servetlerin üzerindeki vergi oranlarını da artırmadılar.

2022 Eşitsizliği Azaltma Taahhütleri Endeksi (EAT Endeksi),pandeminin ilk 2 yılını kapsıyor ve 161 ülkenin hükümetlerinin eşitsizliği azaltmaya yönelik politikalarını ve uygulamalarını detaylı bir şekilde inceliyor.

Endeks, geçtiğimiz yüzyılın en kötü sağlık krizini yaşamamıza rağmen, endeksteki düşük ve düşük-orta gelirli ülkelerin yarısında sağlık harcamalarının bütçedeki payının düştüğünü gösteriyor. Dünya genelinde ülkelerin yaklaşık yarısı sosyal korumaya ayrılan payı azaltırken, yüzde 70’i eğitime ayrılan payı azalttı.

Bu sürede yoksulluk seviyesi rekor düzeyde yükseldi ve işçiler on yıllardır görülmemiş hızda artan fiyatlarla başa çıkmaya çalıştı. Buna rağmen endeksteki ülkelerin üçte ikisi asgari ücretleri pandemi süresince kaydedilen ekonomik büyüme oranında dahi artırmadılar.

Hükümetlerin maliyesi üzerindeki yüksek baskıya rağmen, 161 ülkenin 143’ü en zengin vatandaşlarının ödediği vergi oranlarını aynı seviyede tuttu, 11 ülke ise bu oranı düşürdü.

Fransa ve Nijerya örnekleri

Fransa kurumlar vergisi oranını düşürdüğü ve 2019’da servet vergisini kaldırdığı için endeksteki sıralamada 10 basamak düştü. Ürdün sağlık harcamalarının bütçedeki payını pandemiye rağmen beşte bir oranında azalttı.

Nijerya asgari ücret tutarını pandeminin başından bu yana değiştirmedi. ABD ise federal asgari ücret düzeyini 2009’dan bu yana artırmadı.

Oxfam’ın Direktörü Gabriela Butcher “Bizim endeksimiz gösteriyor ki hükümetlerin çoğunluğu Covid-19 nedeniyle körüklenen eşitsizliklerle mücadele için gerekli adımları atmadılar. Üstelik insanların en çok ihtiyaç duyduğu anda kamu hizmetlerini ellerinden aldılar; milyarderlerin ve büyük şirketlerin olağanüstü kârlar elde etmelerine rağmen sorumluluk üstlenmelerine göz yumdular.” dedi.

Türkiye örneği

En zengin yüzde 1’lik kesimin toplam servetin yüzde 41’ine sahip olduğu ve servet dağılımının en adaletsiz olduğu 3 ülkeden biri olan Türkiye ile ilgili ise endekste hem olumlu hem de olumsuz bulgular var:

  • Türkiye endeksin genel sıralamasında 161 ülke içerisinde 74. sırada. OECD ülkelerine baktığımızda ise Türkiye en son sırada.
  • Türkiye son 2 yılda kurumlar vergisi ve gelir vergisi oranlarını artırdığı halde bu vergilerin tahsil oranları çok düşük (sırayla yüzde 17 ve yüzde 16). Bu nedenle de vergilerin eşitsizliği azaltma üzerindeki etkisi hala çok zayıf ve bu kategoride Türkiye 161 ülke arasında 114. sırada.
  • Türkiye’de pandemi süresince sağlık ve sosyal koruma alanında önemli adımlar atıldı. Ancak birçok ülkede benzer bir durum yaşandığı için Türkiye’nin endeksteki sıralaması önceki yıllara göre değişmedi. Sosyal harcamalar kategorisinde Türkiye hala OECD ülkeleri arasında en alt sıralarda.
  • Türkiye sendikal haklar açısından sıralamada en sondaki 10 ülke arasında. Diğer ülkeler Bangladeş, Beyaz Rusya, Brezilya, Mısır, Honduras, Myanmar, Filipinler ve Zimbabve.
  • Kadın işçilerin hakları açısından ise babalık izninin birkaç günle sınırlı olması ve doğum izni sırasında kadının ücretinin 2/3’ünü alabilmesi sıralamadaki yerini düşüren ana maddeler.
  • Endeksin baktığı bir diğer kriter asgari ücretin kişi başı gayrisafi yurt içi hasılaya oranı. Türkiye’de bu konuda da ciddi bir gerileme görülüyor: asgari ücretin kişi başı gayrisafi yurt içi gelire oranı son 2 yılda yüzde 60’tan yüzde 50’ye düştü.

Diğer yandan bazı düşük ve orta gelirli ülkelerde eşitsizliği azaltmaya yönelik önemli adımlar da atılıyor:

  • Filistin sosyal harcamaların bütçedeki payını yüzde 37’den yüzde 47’ye yükseltti.
  • Barbados işçi kadınların haklarını iyileştirmek için bir dizi yasayı hayata geçirdi. Maldivler ise ilk defa bir ulusal asgari ücret seviyesi belirledi.

Bu süreçte küresel ekonomik düzen de gelişmekte olan ülkelerin aleyhine işledi. IMF’nin borçları ve bütçe açıklarını kapatmak için yeni kemer sıkma politikalarında ısrarcı olması nedeniyle yoksul ülkelerdeki ekonomik eşitsizlikler ve yoksulluk daha da katlandı.

DFI’nin Direktörü Matthew Martin, “Eşitsizlik bir siyasal tercih meselesi. Hükümetler artık zenginlere öncelik vermeyi bırakıp sıradan insanları düşünmeli” dedi.

Oxfam ve DFI’nin çalışmasına göre, IMF verileri tüm ülkelerin dörtte üçünün önümüzdeki beş yılda giderleri daha da kısacağını, azaltılacak tutarın 7,8 trilyon dolar olduğunu kanıtlıyor. 2021’de düşük gelirli ülkeler bütçelerinin yüzde 27,5’ini borç ödemeye ayırdı. Bu oran eğitime harcadıklarının iki katı, sağlık harcamalarının 4 katı ve sosyal koruma harcamalarının 12 katı.

Martin, “Gelişmekte olan ülkeler sağlık için harcadıkları her bir dolar karşılığında, zengin kredi kuruluşlarına 4 dolar tutarında borç ödüyor. Bu ülkelerdeki eşitsizliği azaltmanın tek yolu borçların önemli bir kısmının silinmesi ve zenginlerin ödedikleri vergilerin oranının artırılması” dedi.

Ülkelerin hemen hemen hiçbirinde Covid-19 krizi sırasında zenginlerin ödediği ve pandemi sırasında edinilen kârlar üzerinden ödenen vergi oranlarında bir artış görülmedi. Halbuki 1918’deki epidemide, 1930’daki depresyonda ve İkinci Dünya Savaşında birçok zengin ülke servet sahiplerinden aldıkları vergileri artırarak eğitim, sağlık ve sosyal koruma sistemlerini tekrar ayağa kaldırmışlardı.”

Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) hakkında

Aralık 2019’dan itibaren Oxfam Konfederasyonu’nun dünyadaki 21 üyesinden biri olan Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV), 1986’dan bu yana, yoksulluğa karşı dar gelirli kadınların yerel kalkınmadaki liderliklerini güçlendirmek amacıyla çeşitli programlar yürütüyor. Kadınların kooperatifleşmeleri, pazara erişmeleri ve tedarik zincirinde yer almaları, birlikler ve iletişim ağları kurmaları için teknik ve finansal destek sağlıyor.

Sektör analizleri yapıyor, yeni iş fikirleri ve iş modelleri üretiyor. Bakım hizmetlerine erişimlerini artırmak için, çocuk bakımı ve yaşlı bakımı alanında Mahalle Yuvaları gibi toplum temelli alternatif hizmet modelleri geliştiriyor ve uyguluyor.

Kadınların toplumsal liderlik üstlenerek, mahallelerini krizler ve afetlere karşı daha dirençli hale getirecek, mahallede dayanışma ve sosyal uyumu güçlendirecek eylem planları hazırlamaları ve yerel yönetimlerle iş birliği içinde uygulamaları için destek veriyor. KEDV bu çalışmalarıyla her yıl Türkiye’nin her yanından on binlerce kadın ve çocuğa ulaşıyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: Ağustos Ayında İşsizlik Yüzde 9,6

İşsiz sayısı Ağustos ayında bir önceki aya göre 100 bin kişi azaldı ve 3 milyon 312 bin kişi olarak kayıtlara geçti. İşsizlik oranı ise 0,4 puanlık azalış ile yüzde 9,6 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,2 iken kadınlarda yüzde 12,5 olarak tahmin edildi.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ağustos’a ilişkin işgücü verilerini açıkladı. Buna göre işsiz sayısı Ağustos’ta bir önceki aya göre 100 bin kişi azaldı ve 3 milyon 312 bin kişi olarak kayıtlara geçti.

İşsizlik oranı ise 0,4 puanlık azalış ile yüzde 9,6 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,2 iken kadınlarda yüzde 12,5 olarak tahmin edildi. Bu haliyle işsizlik Mart 2014’ten bu yana en düşük seviyeyi gördü.

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü (geniş tanımlı işsizlik) oranı da Ağustos’ta bir önceki aya göre 2,6 puan azalarak yüzde 19,8 oldu.

İstihdam oranı yüzde 47,9 oldu

İstihdam edilenlerin sayısı Ağustos’ta bir önceki aya göre 366 bin kişi artarak 31 milyon 14 bin kişi, istihdam oranı ise 0,5 puanlık artış ile yüzde 47,9 oldu.

Bu oran erkeklerde yüzde 65,3 iken kadınlarda yüzde 30,8 olarak gerçekleşti.

İşgücüne katılma oranı yüzde 53

İşgücü Ağustos’ta bir önceki aya göre 266 bin kişi artarak 34 milyon 326 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,4 puanlık artış ile yüzde 53 olarak gerçekleşti.

İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,2, kadınlarda ise yüzde 35,1 oldu.

Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 18

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,8 puanlık azalış ile yüzde 18 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 15,2, kadınlarda ise yüzde 23,3 olarak tahmin edildi.

Haftalık ortalama fiili çalışma süresi 44,1 saat

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi Ağustos’ta bir önceki aya göre 0,9 saat artarak 44,1 saat olarak gerçekleşti.

Paylaşın

Dikkat Çeken Çalışma: Asgari Ücret Arttı, Alım Gücü Eridi

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) İşçi Sendikaları, Esnaf – Sanatkâr ve Sivil Toplum Kuruluşlarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, asgari ücretlinin alım gücünün ne şekilde tükendiğini ortaya koyan bir çalışmaya imza attı. Ağbaba’nın çalışmasına göre, 5 bin 500 TL asgari ücret, sene başındaki 4 bin 253 TL asgari ücretin gerisinde kaldı.

AK Parti’nin kötü ekonomi yönetimi nedeniyle dar gelirli vatandaşın aç kaldığını bildiren Ağbaba, temel tüketim malzemelerinin yıl içerisindeki fiyatlarını kıyasladı.

Birgün’den Hüseyin Şimşek’in aktardığına göre, Ağbaba, çalışmasında, “AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, enflasyonun önce yaz aylarında düşeceğini söylerken şimdi de enflasyonda kalıcı düşüşün yeni yılda gerçekleşeceğini iddia etti. Erdoğan, daha önce de ‘Yaz aylarında fiyatlar aşağı inecek’ dedi ama fiyatlar neredeyse ikiye katlandı. Haziran ayında asgari ücrete ikinci zam yapılmasına rağmen asgari ücretin alım gücü ocak ayında 4 bin 253 TL asgari ücretin kat be kat altında kaldı” dedi.

Ürün bazında karşılaştırmalara da imza atarak alım gücündeki kayıpları özetleyen Ağbaba, çalışmasını şöyle sürdürdü:

Nohutta 46 kilo kayıp

“Ekim ayında asgari ücretlinin alım gücü ocak ayına göre patateste 283 kilo, domateste 140 kilo, kuru soğanda ise 130 kilo azaldı. Ekim ayında temel bakliyat ürünlerinde alım gücü ocak ayına göre dibi gördü. Asgari ücretlinin sofrasındaki temel bakliyat ürünlerinde ocak ayına göre kaybı 182 kiloya kadar yükseldi. 4 bin 253 TL asgari ücretle ocak ayında 287 kilo pirinç alabilen asgari ücretli, ekim ayında 5 bin 500 TL asgari ücretle 161 kiloya kadar alabiliyor. Bulgurda ise 5 bin 500 TL asgari ücretin 4 bin 253 TL asgari ücrete göre kaybı 182 kilo, nohutta 46 kilo, kuru fasulyede ise 41 kilo oldu.

314 yumurta eksildi

“Ocak ayında 4 bin 253 TL asgari ücretle 2 bin 933 adet yumurta alınabilirken ekim ayında asgari ücretlinin yumurtadaki toplam alım gücü 2 bin 619 adete geriledi. Asgari ücretlinin ocak ayına göre yumurtadaki kaybı 314 adet oldu. Bir diğer temel besin maddesi olan makarnadaki kayıp ise 262 paket oldu. 4 bin 253 TL asgari ücretle ocak ayında 773 paket makarna alabilen asgari ücretli ekim ayındaki alım gücü 511 pakete geriledi.”

“Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin kendisinin dahi anlamadığı bu yepyeni ekonomi modelinin dar gelirlilere getirdiği tek şey açlık ve yoksulluk oldu. Asgari ücrete bu yıl iki kez zam yapılmasına rağmen asgari ücret, eylül ayı itibariyle 7 bin 500 TL’ye yükselen ortalama açlık sınırının 2 bin TL altında kaldı. Nebati, ‘Enflasyon gerileyecek, gıda fiyatları ucuzlayacak’ dedi ama asgari ücretlinin kaybı 10 ay öncesine göre kat be kat arttı. Bu gidişle de bu modelin getireceği tek şey açlıktan ve yoksulluktan başka bir şey olmayacaktır. Asgari ücretlinin alım gücü her geçen ay azalmaya devam edecektir.”

Paylaşın

İktidarın ‘EYT Ve Sözleşmeliler’ Formülü Tutmadı

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı sözleşmeliler ve Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) konusundaki çalışmalarını hızlandırdı. Sözleşmeliler konusunda art arda sosyal taraflarla görüşmeler yapılıyor.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, kamuoyunun beklediği gibi sözleşmeli uygulaması kaldırılmıyor, bir süreye bağlanıyor. Üzerinde durulan formüller ise şöyle:

İsteyene kadro: Şu anda 600 bine yakın sözleşmeli personel var. Öncelikle bu personelden “şartları taşıyanlar” kadroya alınacak. Ancak bu isteğe bağlı olacak. Çünkü bazı sözleşmeli personel kadroya geçtiğinde maaşında düşme olacağına dikkat çekiliyor.

3+1 formülü: Bundan sonra ise “3+1” formülü işleyecek. Yine sözleşmeli personel istihdam edilecek. Yeni işe giren sözleşmeli personel üç yıl sonra kadroya geçecek. Ardından bir yıl sonra da tayin hakkı kazanacak. Bir anlamda kadro öncesi “deneme” sürecine tabi tutulacak. Yani iktidar sözleşmeli uygulamasını kaldırmayacak, süreye bağlayacak.

Tayin kısıtı: Yeni işe giren sözleşmeli personelin dört yıl tayin hakkı olmayacak. Tayin kısıtlamasına gerekçe olarak da “bir yere gönderilen sözleşmeli personelin bir süre sonra araya birilerini sokarak başka bir yere tayin olabilmesi” gösteriliyor.

EYT yıl sonunda

Bakanlık, EYT konusunda da çalışmalarını sürdürüyor. Düzenlemenin aralıkta Meclis’e gelmesi bekleniyor. Alınan bilgiye göre, EYT konusunda yapılacak düzenlemenin ayrıntıları da şöyle:

Eylül 1999 ayrıntısı: “EYT’liyim diyen herkesin EYT’li olmadığına” dikkat çekiliyor. Bu konuda kritik tarihin yasanın yürürlüğe girdiği Eylül 1999 olduğuna işaret ediliyor. EYT konusunda iki formül konuşuluyor.

Prime göre maaş: Birinci formül prime göre maaş verilmesi. EYT kapsamındaki bazı çalışanların örneğin 9 bin prim gün sayısı olduğu, buna karşın bazı çalışanların da 5 bin prim günü olduğu belirtiliyor. Prim gün sayısı fazla olana daha fazla maaş bağlanacağı yorumları yapılıyor. Böylece bütçe üzerindeki yükün de azaltılacağı belirtiliyor.

Yaş sınırı: Diğer bir değerlendirmeye göre de yine bir yaş sınırı getirilebileceği kaydediliyor. 1999’dan bu yana geçen süreye işaret edilerek bazı çalışanların 40’lı yaşlarının başlarında emekli olabilecekleri yorumları yapılıyor. Bunun önüne geçebilmek için de örneğin kadınlar için 45, erkekler için 48 gibi bir alt sınır getirilebileceği konuşuluyor.

Paylaşın

12 Yılda 8 Bin İşçi ‘İş Cinayetleri’nde Hayatını Kaybetti

İşçi Sağlığı ve İşçi Sağlığı Meclisi (İSİG), İstanbul Tabip Odası’nda (İTO), “6331 sayılı İSG Yasası”, “İş cinayetleri”, “İşkollarında durum” ve “Çocuk-kadın-göçmen-yaşlı işçiler, işçi sağlığı mücadelesi” konu başlıklarıyla dün Cağaloğlu’ndaki İstanbul Tabip Odası’nda bir forum düzenledi.

MA’da yer alan habere göre, İSİG Genel Koordinatörü Murat Çakır, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın (İSG) 1 Ocak 2013’te yürürlüğe girdiğini anımsatarak, bu yasa ile birlikte neoliberalizmin daha da açık hale büründüğünü anlattı.

Çakır, bu yasaya karşı çıktıklarını ve yasanın yürürlüğe girmesi halinde işçi cinayetlerinin çoğalacağına dair öngörülerinin paylaştığını ancak buna rağmen yasağının yürürlüğe girdiği, öngörülerinde haklı çıktıklarını söyledi.

İş cinayetlerinin önlenebilir olduğunu vurgulayan Çakır,Türkiye’de 2013 ile 2022 arasında 18 bin 285 kişinin yaşamını yitirdiği bilgisini paylaştı. Çakır, bu cinayetlerin 2 bin 70’inin İstanbul’da yaşandığını anımsatarak, duyulmayan birçok cinayetin de olduğunu dile getirdi. Çakır, yaşamını yitirenlerin yüzde 96’sının sendikasız olduğunu dile getirerek, örgütlü işçilerin üye oldukları sendika ile aldıkları haklar ile korunduklarına dikkat çekti.

Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Sekreteri Nihat Demir ise iş güvenliğinin artık ayakkabı ve baretten ibaret görüldüğünü söyledi. Olması gerektiği gibi işçi sağlığı ve güvenliğinin yapılmadığını dile getiren Demir, cinayetlerin bu nedenle yaşandığına dikkat çekti.

Avukat Berin Demir ise, işçilerin yargı sürecinde yaşadığı sorunlara işaret etti. “Biz sahneye girdiğimizde işçi yaşam hakkını yitirmiş oluyor” diyen Demir, bu ölümlerin temel kaynakları arasında devlet denetiminin olmaması ve özelleştirmenin yoğun olması ile ilgili olduğunu kaydetti. Denetleme mekanizmasının olmadığını, teftişlerin ise göstermelik olduğunu ifade eden Demir, şöyle devam etti:

“Yargı sürecinde de devletin geri çekildiğini görüyoruz. İşçi işe girerken birçok belge imzalatılıyor, formaliteden atölyeler düzenlediklerine dair görüntüleri klasörler halinde önümüze koyup işçinin ölümünden sorumlu olmadıklarını iddia ediyorlar. 2008’de yaşanan işçi ölümleri davası hala sürüyor. Bu nedenle aileler yasalarını tutamıyor. Adalet müessesesi çalışmıyor. Bu nedenle tüm sistem çöküyor.”

1 emekçinin daha yaşamı çalındı

İş cinayetleri son bulmuyor. Sakarya’nın Karasu ilçesi Kurudere Mahallesi’nde dün saat 15.00 sıralarında meydana gelen olayda, edinilen bilgiye göre Enbiya Demirci isimli işçi, tadilat için Kıran mevkiinde bulunan cami minaresine çıktı. Çalışma yaptığı esnada dengesini kaybeden Demirci, metrelerce yükseklikten yere düştü. Durumun haber verilmesi sonrasında bölgeye sağlık ve jandarma ekipleri sevk edildi.

Olay yerine gelen sağlık ekipleri, yaptıkları kontrolde Demirci’nin hayatını kaybettiğini belirledi. İşçinin cansız bedeni Karasu Devlet Hastanesi morguna kaldırılırken, jandarma olayla ilgili inceleme başlattı. İzmir Aliağa’da bulunan ve 4 Eylül’de bu yana bakım duruşunda olan PETKİM’de Flayer hattında yaşanan patlama nedeniyle Hazar isimli taşeron firmada çalışan 4 işçi yaralandı. 3 işçinin durumunun iyi olduğu, vücudunda yanıklar olduğu bilinen 1 işçinin ise tedavisinin devam ettiği ve durumunun ağır olduğu kaydedildi.

Not: İSİG iş kazalarını iş cinayeti olarak tanımlıyor…

Paylaşın

Türk-İş Açıkladı: Açlık Sınırı 7 Bin 245 Lira

Türk-İş’in yaptığı araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için eylül ayında yapması gereken gıda harcaması tutarı yani ‘açlık sınırı’ 7 bin 245 lira oldu.

Haber Merkezi / Araştırmaya göre, gıda ile giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarına denk gelen ‘yoksulluk sınırı’ ise 23 bin 600 lira olarak hesaplandı.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş), çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay yaptığı “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”nın Eylül 2022 sonuçları açıklandı.

Araştırmaya göre, bu ay 4 kişilik ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarını ifade eden ‘açlık sınırı’ 7 bin 245 lira oldu.

Gıda ile giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarına denk gelen ‘yoksulluk sınırı’ ise 23 bin 600 lira olarak hesaplandı. Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ aylık 9 bin 470 lira olarak belirlendi.

Ankara’da yaşayan 4 kişilik ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarı, bir önceki aya göre yüzde 5,15 artarken, son 12 ay itibarıyla artış oranı yüzde 130 oldu.

Araştırmaya göre, eylül ayında süt ve peynir fiyatları gerilerken, yoğurt fiyatları sabit kaldı. Balık ve dana eti fiyatı gerilerken, kuzu eti yüzde 7, tavuk eti yüzde 8, yumurta yüzde 11 zamlandı.

Nohut, kuru fasulye ve kırmızı mercimeğin fiyatları geriledi. Yeşil mercimeğin fiyatı düştü. Kuru fasulye fiyatı yüzde 21 yükseldi. Bulgurda yüzde 7, makarnada yüzde 6 fiyat artışı görüldü. Pirinç ve irmik fiyatları yükseldi. Un ve ekmek fiyatı aynı kaldı.

Ayçiçek yağının fiyatı değişmedi, margarin fiyatı düştü, zeytinyağı bir ayda yüzde 12 zamlandı. Çay ve ıhlamur fiyatları gerilerken şeker fiyatı sabit kaldı.

Bal yüzde 27, pekmez yüzde 21, reçel yüzde 19, yeşil zeytin yüzde 27, siyah zeytin yüzde 18, baharatlar yüzde 9 zamlandı. Salça yüzde 51 artışla eylül ayının en çok zamlanan gıdası oldu.

Semt pazarlarında maydanoz, kıvırcık gibi salata yeşilliklerinin ve pırasa, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzelerin fiyatları yükseldi. Patates fiyatları değişmedi. Soğan ve domates fiyatı geriledi. Salatalık, biber, patlıcan, kabak fiyatları ise arttı.

Paylaşın

Türkiye’de Gençlerin Yüzde 24’ü ‘Sessiz İstifa’ Sürecinde

Genel anlamıyla “işte en azını yapmak, yapılması gerekenler dışında hiçbir şey yapmamak, özel hayatı korumak ve daha az sorumluluk almak” olarak ifade edilen sessiz bir vazgeçiş süreci olarak tanımlanan sessiz istifanın, Türkiye’de oldukça yaygın olduğu görüldü.

Bloomberght’nin aktardığına göre, yapılan çalışma Türkiye’de gençlerin yüzde 24’ünün şu an sessiz istifa sürecinde; yüzde 46,7’sinin ise bu kavrama yatkın olduğunu ortaya koydu.

Youthall’un çalışma hayatında gündeme oturan “Sessiz İstifa” konusunda gerçekleştirdiği ve gençlerin görüşlerini aldığı araştırmaya, 18-50 yaş arasındaki 1002 kişi katıldı. Araştırmaya katılanların yüzde 57,3’ü kadın, yüzde 41,6’sı erkek olarak dağılım gösterirken soruları yanıtlayanların yüzde 74,3’ü aktif çalışan, yüzde 25,7’si ise şu an çalışmayan katılımcılardan oluştu.

Sessiz istifa kavramıyla ilgili; iş-yaşam dengesi, iş yerlerine aidiyet, iş tanımlarının netliği gibi konu başlıklarının ele alındığı araştırma, kavrama yönelik eğilimleri, nedenleri ve süreçten vazgeçme kriterlerini de ortaya koydu.

Çalışan kendisini ş yerine ait hissetmiyor

İş yerine kendisini ait hissedenlerin oranı sadece yüzde 18,5. Araştırmaya katılan çalışanların yüzde 58,1’i çalışma hayatlarında iş-yaşam dengesini kuramadıklarını belirtirken “Bunu başarabiliyorum.” diyenlerin oranı yüzde 41,9 oldu.

“Hayatınızın ne kadarı özel yaşam odaklı?” sorusuna verilen yanıtlar, iş dışında yaşama ne kadar az vakit ayrıldığını gösterdi. “Hayatımın yüzde 30’undan azı özel yaşam odaklı.” diyenlerin oranı yüzde 41,1 iken sadece yüzde 30-50 arasında diyenlerin yüzdesi 36,4 oldu. Yüzde 50 ila 70 arasında “Özel yaşama vakit ayırabiliyorum” diyenler ise yüzde 17,3 oranında.

Dönemsel olarak değişiyor

Çalıştığı iş yerine aidiyetin de sorgulandığı “Sessiz İstifa” araştırmasında, dönemsel olarak hissiyatının değiştiğini söyleyenlerin oranı yüzde 48 iken, iş yerine kendilerini ait hissetmeyenlerin oranı yüzde 33,5 olarak tespit edildi. İş yerine kendini ait hissedenlerin oranı ise sadece yüzde 18,5.

Gençler yüzde 64,4 oranında iş tanımını net bulmuyorken yüzde 35,6 oranında görev tanımının net olduğunu belirtti.

“Sessiz İstifa” hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusuna gençlerin yüzde 24’ünün sessiz istifa sürecindeyim demesi ve yüzde 46,6’sının bu kavrama yatkın olduğunu belirtmesi, dünya gündeminde olan konunun Türkiye’de de yaygın olduğunu ortaya koydu. Gençlerin yüzde 15’i bu yaklaşıma yatkın değilim derken, ne olduğunu bilmiyorum diyenlerin oranı 14,4’te kaldı.

“Sessiz İstifa” sürecini şu an yaşayan, konuya yatkın olan ve yatkın olmayan kişilerin yorumlarının ayrı ayrı analiz edildiği araştırmada; “Sessiz İstifa” yaklaşımına yatkın olmayanların yüzde 31,3’ü, çalıştıkları şirkette kariyer yollarının kapalı olduğunu hissettikleri takdirde bu sürece girebileceklerini belirtti. Bu oranı yüzde 24,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 18,7 ile iş tanımının net olmaması ve aynı oranda düşük maaş takip etti. Sürece uzak olanların hayatlarındaki öncelikler ise şu şekilde sıralandı: Kariyer yüzde 22,9, özel hayat yüzde 25, aile yüzde 21,5, sağlık yüzde 20,1 ve para yüzde 10,5.

En büyük etken düşük maaş

Youthall tarafından yapılan araştırmada “Sessiz İstifa” sürecinde olan gençlerin kendilerini bu duruma sürükleyen nedenlerin başında “düşük maaş” geliyor. Yüzde 35 oranında verilen düşük maaş yanıtını, yüzde 21,7 ile iş-özel hayat dengesizliği, yüzde 15 ile iş tanımının net olmaması, yüzde 14,2 ile kariyer yollarının kapalı olması ve yüzde 7,9 ile uzun mesai saatleri takip etti.

“Şu an sessiz istifa sürecindeyim” diyen yüzde 24 oranındaki kitle, hangi durumda sessiz istifalarını sonlandırabileceklerini de aktardı. Yüzde 35,8 yan hakların ve maaş haklarının düzenlenmesini ilk sırada belirtti. Buna en yakın oranda alınan cevap ise yüzde 32,9 ile “iş-özel hayat dengesine olumlu katkı sağlayacak düzenlemelerin gerçekleştirilmesi” olarak dikkat çekti. Yüzde 14,6 “kendi çalışma modelini oluşturma fırsatı” derken aynı oranda katılımcı “değişen motivasyonumun yöneticim/işverenim tarafından fark edilmesi” durumunda da “Sessiz istifadan vazgeçerim” dedi.

Z Kuşağında oran yüksek

Z kuşağının yüzde 64,2’sinin gündeminde sessiz istifa var. Yüzde 45,2 ile araştırmaya en yüksek oranda katılım gösteren 18-24 yaş bandının cevapları incelendiğinde yüzde 13,2’si sessiz istifa sürecinde olduğunu, yüzde 50,9’u ise sessiz istifa sürecine yatkın olduğunu belirtti. Bu da özellikle Z kuşağının temsilcilerinden oluşan gençler arasında bu kavramın gündemde olduğunu ortaya koydu. Tüm katılımcıların ortalamasında sessiz istifa sürecine götüren neden; maaş iken, 18-24 yaş grubunda neden olarak ilk sırayı iş-özel hayat dengesizliği aldı.

Araştırmada özgürlüklerine düşkünlükleri ve ne istediklerini net bir şekilde belirtmeleri ile iş hayatında ön plana çıkan Z kuşağının, verilen işler dışında ekstra sorumluluk almayarak ve mesai saatlerinin dışına çıkmayarak sessiz istifa sürecinde olduklarının sinyallerini yöneticilerine verdikleri gözlemlendi.

Kadınlar daha fazla sessiz vazgeçişte

Ankete katılan kadın çalışanların yüzde 68,6’sı sessiz istifa sürecinde olduğunu ya da sessiz istifa sürecine yakın olduğunu belirtti. Kadınların bu sürece yakın olmasının altında yatan en temel etken yüzde 33,9 ile iş-özel yaşam dengesi kuramamaları oldu. Erkeklerin yüzde 58,7’si sessiz istifa sürecinde ve sürece yatkın olduklarını belirtirken kendilerini bu sürece iten en büyük neden ise kadın çalışanlardan farklı olarak yüzde 21,2 ile düşük maaş olarak saptandı.

Paylaşın

Açlık Sınırı 7 Bin 667, Yoksulluk Sınırı 22 Bin 377 TL’ye Yükseldi

Yüksek enflasyon döngüsü yoksulluk ve açlık sorununu hızla büyütmeye devam ediyor. Temel gıda fiyatlarında yaşanan yüksek artışlar dört kişilik bir ailenin açlık sınırını eylül ayında  7 bin 667 liraya kadar çıkarırken, yoksulluk sınırını da 22 bin 377 liraya kadar yükseltti.

Haber Merkezi / Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Ar-Ge birimi KAMU-AR, Açlık- Yoksulluk Araştırılması Eylül sonuçlarını yayınladı.

Buna göre, açlık sınırı eylülde bir önceki aya göre 385 lira artarken, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama 244 lira artarak 14 bin 710 liraya yükseldi. Böylece yoksulluk sınırı da 629 lira daha arttı. Son bir yılda açlık sınırı 4 bin 39 lira, gıda dışındaki ihtiyaçlar için yapılması gereken harcama ise 5 bin 869 lira arttı.

Ailelerin gıda ve gıda dışı ihtiyaçlarını insan onuruna yaraşır bir şekilde yoksunluk hissi çekmeden karşılayabilmesi için yapması gereken toplam harcama tutarını gösteren yoksulluk sınırı son bir yılda toplam 9 bin 908 liralık artış gösterdi.

Sağlıklı beslenebilmek için et- balık- yumurtaya aylık olarak harcanması gereken tutar bir önceki aya göre 7 lira, son bir yılda ise 782 lira artarak bin 823 lira oldu. Kuru bakliyat için yapılması gereken harcama önceki aya göre değişmezken, geçen yılın aynı ayına göre ise 118 liralık artışla 209 lira oldu.

Süt, yoğurt ve peynir için yapılması gereken harcama eylülde bir önceki aya göre 19 lira artarak 2 bin 19 liraya yükseldi. Son bir yıllık dönemde ise bin 142 liralık artış oldu. Meyve için harcanması gereken para eylülde 74 lira artarken, geçen yılın aynı ayına göre ise 239 lira artarak 603 lira oldu. Sebze harcamasının parasal tutarı da eylülde önceki aya göre 82 lira arttı, geçen yılın aynı ayına göre ise 583lira artarak 876 lira oldu.

Eylülde, 26 lira artarak 785 liraya yükselen ekmek, un ve makarna gibi ürünler için yapılması gereken harcama son bir yılda 275 lira arttı.  Pirinç ve bulgur harcamaları eylülde 13 lira, son bir yılda ise 273 lira artarak 361 liraya yükseldi. Yağ için yapılması gereken harcama ise 235 lira oldu.

Şeker, bal, pekmez, reçel gibi gıda maddelerine yapılması gereken harcama da eylülde 137 lira artarak 587 lira oldu. Aynı ailenin zeytin için yapması gereken harcama ise 22 lira artarak 170 liraya çıktı.

Yetişkin erkek için 2.800, yetişkin kadın için 2.200, genç için 3.000 ve çocuk için de 1.600 kalori esas alınarak yapılan hesaplamaya göre eylülde açlık sınırı yetişkin erkek için 2 bin 239 lira, yetişkin kadın için bin 757 lira, çocuk için bin 276 lira ve genç için de 2 bin 395 lira oldu.

Yoksulluk sınırının belirlenmesinde gıda dışı gereksinimlerin fiyat artışları da esas alınarak yapılan araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin gıda dışındaki gereksinimlerini “yoksunluk hissi duymadan” karşılayabilmesi için gereken harcama tutarı da eylülde 244 liralık artışla 14 bin 710 liraya yükseldi.

Eylülde dört kişinin giyim ve ayakkabı harcamaları 901 liraya, barınma (kira dahil) harcamaları 3 bin 264 liraya, ev eşyası harcamaları bin 944 liraya, sağlık harcamaları 637  liraya yükseldi. Ulaştırma harcamaları 3 bin 986 liraya inerken, haberleşme harcamaları 662 liraya, eğlence ve kültür harcamaları 568 liraya, eğitim harcamaları 369 liraya, tatil-otel harcamaları bin 368 liraya ve çeşitli mal ve hizmetlerle ilgili harcamalar ise 961 liraya çıktı.

Dört kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır bir şekilde yoksunluk hissi çekmeden yaşayabilmesi için yapması gereken gıda ile gıda dışı harcamaların toplam tutarını gösteren yoksulluk sınırı (içki ve sigara harcamaları hariç) ise eylülde 629 lira daha artarak 22 bin 377 liraya yükseldi. Yoksulluk sınırında, bu  yılın ilk dokuz aylık döneminde 8 bin 865 liralık,  son bir yılda ise 9 bin 908 liralık artış yaşandı.

Paylaşın