Merkez Bankası’nın Yıl Sonu Dolar Tahmini 43,06 Lira

Merkez Bankası’nın (TCMB), yıl sonu dolar kuru tahminini kasım ayında 43,42 lira iken, aralık ayında 43,06 liraya geriledi. Banka’nın, yıl sonu büyüme beklentisi kasım ayında yüzde 3,4 iken, aralık ayında yüzde 3,4’e yükseldi.

Haber Merkezi / Merkez Bankası’nın (TCMB), yıl sonu enflasyon beklentisi kasım ayında yüzde 32,20 iken, aralık ayında yüzde 31,17’ye geriledi. Bankanın, 2026 yıl sonu enflasyon beklentisi ise 23,35 oldu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Aralık Ayı Piyasa Katılımcıları Anketini açıkladı.

Buna göre; Katılımcıların cari yıl sonu tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 32,20 iken, bu anket döneminde yüzde 31,17 oldu. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 23,49 iken, bu anket döneminde yüzde 23,35 oldu. 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise bir önceki anket döneminde yüzde 17,69 iken, bu anket döneminde yüzde 17,45 olarak gerçekleşti.

Katılımcıların BİST Repo ve Ters-Repo Pazarı’nda oluşan cari ay sonu gecelik faiz oranı beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 39,35 iken, bu anket döneminde yüzde 38,13 oldu. Aralık ayı Para Politikası Kurulu toplantısı için TCMB politika faiz oranı beklentisi bu anket döneminde yüzde 38,21 olarak gerçekleşti.

Katılımcıların cari yıl sonu döviz kuru (ABD Doları/TL) beklentisi bir önceki anket döneminde 43,42 TL iken, bu anket döneminde 43,06 TL oldu. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise bir önceki anket döneminde 50,62 TL iken, bu anket döneminde 51,08TL olarak gerçekleşti.

Katılımcıların GSYH 2025 yılı büyüme beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 3,4 iken, bu anket döneminde yüzde 3,5 olarak gerçekleşti. GSYH 2026 yılı büyüme beklentisi ise bir önceki anket döneminde yüzde 3,8 iken, bu anket döneminde yüzde 3,9 olarak gerçekleşti.

Paylaşın

Merkez Bankası’nın Yıl Sonu Enflasyon Beklentisi Yüzde 31,17

Merkez Bankası’nın (TCMB), yıl sonu enflasyon beklentisi kasım ayında yüzde 32,20 iken, aralık ayında yüzde 31,17’ye geriledi. Bankanın, 2026 yıl sonu enflasyon beklentisi ise 23,35 oldu.

Haber Merkezi / Banka’nın yıl sonu dolar kuru tahminini kasım ayında 43,42 lira iken, aralık ayında 43,06 liraya geriledi. Banka’nın, yıl sonu büyüme beklentisi ise kasım ayında yüzde 3,4 iken, aralık ayında yüzde 3,4’e yükseldi.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Aralık Ayı Piyasa Katılımcıları Anketini açıkladı.

Buna göre; Katılımcıların cari yıl sonu tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 32,20 iken, bu anket döneminde yüzde 31,17 oldu. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 23,49 iken, bu anket döneminde yüzde 23,35 oldu. 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise bir önceki anket döneminde yüzde 17,69 iken, bu anket döneminde yüzde 17,45 olarak gerçekleşti.

Katılımcıların BİST Repo ve Ters-Repo Pazarı’nda oluşan cari ay sonu gecelik faiz oranı beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 39,35 iken, bu anket döneminde yüzde 38,13 oldu. Aralık ayı Para Politikası Kurulu toplantısı için TCMB politika faiz oranı beklentisi bu anket döneminde yüzde 38,21 olarak gerçekleşti.

Katılımcıların cari yıl sonu döviz kuru (ABD Doları/TL) beklentisi bir önceki anket döneminde 43,42 TL iken, bu anket döneminde 43,06 TL oldu. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise bir önceki anket döneminde 50,62 TL iken, bu anket döneminde 51,08TL olarak gerçekleşti.

Katılımcıların GSYH 2025 yılı büyüme beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 3,4 iken, bu anket döneminde yüzde 3,5 olarak gerçekleşti. GSYH 2026 yılı büyüme beklentisi ise bir önceki anket döneminde yüzde 3,8 iken, bu anket döneminde yüzde 3,9 olarak gerçekleşti.

Paylaşın

Avrupa Ligi: Fenerbahçe, Üçüncü Galibiyetini Aldı

UEFA Avrupa Ligi 6. hafta maçında Brann ile Fenerbahçe, Brann Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Karşılaşmadan 4-o galip ayrılan Fenerbahçe, Avrupa Ligi’nde 3. galibiyetini aldı.

Haber Merkezi / Hakem Willy Delajod’un yönettiği karşılaşmada Fenerbahçe’nin gollerini 5. dakikada Kerem Aktürkoğlu ve 36, 44 ve 65. dakikalarda Anderson Talisca kaydetti.

Bu galibiyetle puanını 11’e yükselten Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi 7. hafta maçında 22 Ocak 2026’da Aston Villa’yı konuk edecek.

5. dakikada Nene’nin savunma arkasına pasında topla ceza sahasında buluşan Kerem Aktürkoğlu, kaleciyle karşı karşıya durumda aşırtma vuruşla topu ağlarla buluşturdu. 0-1

36. dakikada sağ kanattan Kerem’in kullandığı köşe atışında Oosterwolde’nin kale önüne pasında Talisca topu ağlara yolladı. 0-2

44. dakikada sol kanattan Brown’un ortasında ceza sahası içinde topu göğsüyle kontrol eden Talisca’nın şutunda meşin yuvarlak filelere gitti. 0-3

65. dakikada soldan Levent Mercan’ın etkili ortasında altıpas önünde iyi yükselen Talisca’nın kafa vuruşunda top ağlarla buluştu. 0-4

Stat: Brann

Hakemler: Willy Delajod, Erwan Finjean, Valentin Evrard

Brann: Dyngeland, De Roeve (Mads Hansen dk. 83) Pallesen, Helland, Dragsnes, Kornvig, Sorensen, Pedersen (Japhet Sery dk. 26), Mathisen (Nana Boakye dk. 67), Castro (Markus Haaland dk. 67), Holm (Mads Sande dk. 84)

Fenerbahçe: Ederson, Mert Müldür, Milan Skriniar (Kamil Efe Üregen dk. 85), Jayden Oosterwolde, Archie Brown (Levent Mercan dk. 61), Fred, İsmail Yüksek (Yiğit Efe Demir dk. 61), Nene, Kerem Aktürkoğlu (Oğuz Aydın dk. 73), Talisca (Sebastian Szymanski dk. 73), Youssef En-Nesyri

Goller: Kerem Aktürkoğlu (dk. 5), Talisca (dk. 36, 44 ve 65) (Fenerbahçe)

Kırmızı kart: Helland (dk. 18) (Brann)

Paylaşın

Tuz Tüketimi Ve Yüksek Tansiyon: Bilinmesi Gerekenler

Sağlık otoriteleri, son yıllarda dünya genelinde artış gösteren hipertansiyon vakalarına dikkat çekerek aşırı tuz tüketiminin bu artıştaki kritik rolüne vurgu yapıyor.

Haber Merkezi / Uzmanlara göre günlük hayatta farkında olmadan tüketilen fazla tuz, kan basıncını yükselterek kalp ve damar sağlığını olumsuz etkiliyor.

Tuzun içeriğindeki sodyum, vücudun sıvı dengesini sağlamak için gerekli olsa da aşırı alındığında damar duvarlarında baskıya neden oluyor. Bu baskı zamanla kan basıncını artırarak hipertansiyona yol açabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), yetişkinlerin günlük tuz tüketimini en fazla 5 gramla sınırlandırması gerektiğini vurgularken, birçok ülkede bu miktarın 2–3 katına çıkıldığı belirtiliyor.

Türkiye’de yapılan çeşitli araştırmalar da ortalama tuz tüketiminin önerilen sınırların üzerinde olduğunu gösteriyor. Uzmanlar, özellikle ekmek, peynir, salam-sucuk gibi işlenmiş et ürünleri, fast food ve paketli atıştırmalıkların günlük sodyum alımını önemli ölçüde artırdığına dikkat çekiyor.

Yüksek tansiyon ve kalp hastalıkları arasındaki bağlantı

Hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları için en önemli risk faktörlerinden biri olarak kabul ediliyor. Kontrolsüz yüksek tansiyon; kalp krizi, inme (felç), böbrek yetmezliği ve damar hasarına kadar pek çok ciddi sağlık sorununa yol açabiliyor. Uzmanlar, “Tansiyon hastalarının büyük çoğunluğunda tuz tüketimi ideal seviyenin üzerinde” diyerek tuz kısıtlamasının tedavide hayati önem taşıdığını belirtiyor.

Gizli tuz tehlikesi

Birçok kişi sadece yemeklere eklenen tuzun dikkat edilmesi gereken ana kaynak olduğunu düşünse de hazır gıdalar ve işlenmiş ürünler görünmeyen yüksek tuz içerikleriyle risk oluşturuyor.

Paketli hazır çorbalar,
Kraker, cips gibi atıştırmalıklar,
Turşu, konserve ürünler,
Hazır soslar,
Şarküteri ürünleri,
bu gizli tuz kaynaklarının başında geliyor.

Beslenme uzmanları, özellikle market alışverişlerinde ürün etiketlerinin dikkatle incelenmesi ve “sodyum miktarı” bölümünün kontrol edilmesi gerektiğini söylüyor.

Tuz tüketimini azaltmak için öneriler

Uzmanların önerdiği bazı basit değişiklikler, günlük tuz alımını önemli ölçüde azaltabiliyor:

Yemeklerde tuz yerine limon, sarımsak, karabiber, kekik, biberiye gibi baharat ve aromatik otlar kullanmak

Ev yemeklerinde tuz miktarını kademeli olarak azaltmak
Restoran ve hazır yemek siparişlerinde “az tuzlu” talebinde bulunmak
İşlenmiş gıdaları mümkün olduğunca sınırlamak
Sofradan tuzluğu kaldırarak yemek sırasında ekstra tuz kullanımını engellemek

Uzmanlara göre tuz tüketiminin %30 oranında azaltılması bile kan basıncında fark edilir bir düşüş sağlayabiliyor.

Kardiyoloji ve halk sağlığı uzmanları, tuz tüketiminin azaltılmasının yalnızca bireysel bir tercih değil, toplum genelinde desteklenmesi gereken bir halk sağlığı politikası olduğunu belirtiyor. Okullardan restoranlara kadar geniş bir çerçevede tuz kullanımının azaltılmasına yönelik programların hipertansiyonla mücadelede büyük fark yaratabileceği ifade ediliyor.

Sonuç olarak sağlık profesyonelleri, “Tuz tüketimini kontrol altına almak, yüksek tansiyonla mücadelenin en etkili ve en kolay adımlarından biridir” diyerek toplumun bu konuda bilinçlenmesinin hayati önemde olduğunu vurguluyor.

Paylaşın

Toplumsal Beklentilerin İnşasında Medyanın Rolü: Algı Ve Yönlendirme

Algıyı belirleyen, güç ilişkilerini şekillendiren ve yönlendiren, modern dünyanın en etkili aracı medya, doğru kullanıldığında bilgilendirici; kötü kullanıldığında ise manipülatif bir mekanizmaya dönüşebilir.

Haber Merkezi / Toplumun neyi başarı, neyi sıradanlık, neyi değer ya da tehdit olarak gördüğü… Bunların hiçbiri kendiliğinden oluşmuyor. Gündelik hayatımızda “normal” saydığımız çoğu şey, aslında uzun bir medya bombardımanının ardından yerleşiyor.

Haber bülteninden dizilere, reklamlardan sosyal medyaya uzanan geniş yelpaze, yalnızca bilgi vermiyor; aynı zamanda ne düşünmemiz, neye öfkelenmemiz, neyi arzulamamız gerektiğine dair güçlü ipuçları da sunuyor.

Medya önce gündemi belirliyor. Haber olarak sunulan konular, sunulmayanların yanında büyüyor; önem atfediliyor. Toplumun “buna tepki vermesi gerekir” dediği birçok başlık, aslında medya tarafından görünür kılındığı için önem kazanıyor. Görünmeyen ise sanki hiç yokmuş gibi.

Bir başka deyişle: Hangi konuların öne çıkarılacağı, hangi başlıkların sessizce geçiştirileceği, toplumsal beklentilerin yönünü doğrudan etkiliyor.

Diziler, reality programları, YouTube içerikleri… Bunların her biri toplum için hem ideal hem de ulaşılması gereken bir yaşam standardı çiziyor. Başarı ölçüsü olarak sunulan şey çoğu zaman zenginlik, hızlı tüketim ve “popüler görünme” üzerine kurulu. Böylece medya yalnızca haberle değil, kurgu içeriklerle de beklenti yaratıyor:

“İyi bir hayat böyle olmalı.”
“Başarıya giden yol şöyledir.”
“Toplum senden bunu bekliyor.”

Bu durum özellikle gençlerde kimlik oluşturma sürecini doğrudan etkiliyor.

Medyanın gücü yalnızca neyi gösterdiğinde değil, nasıl gösterdiğinde ortaya çıkar. Bir haberin dilindeki ufak bir değişiklik bile toplumsal algıyı yönlendirir. Bir protestocu “eylemci” olarak sunulabilir; aynı kişi başka bir mecrada “vandala yakın bir profil” şeklinde çerçevelenebilir. Böylece aynı olay, farklı duygular uyandırır.

Bu yönlendirme çoğu kez tekrar ederek güçlenir. Sürekli görünen, tekrarlanan ve belirli bir duyguyla paketlenen içerikler zamanla gerçeğin kendisine dönüşür.

Geleneksel medya kadar, artık algoritmaların gücü de belirleyici. Sosyal medya, kullanıcıların ilgisini çeken içerikleri öne çıkararak beklentileri hızla dönüştürüyor. “Herkes böyle yaşıyor” algısı çoğu zaman bir yanılgı olsa da, milyonlarca kişiye görünürlük kazandırarak normları yeniden çiziyor.

Toplum ne yapabilir?

Medya yönlendirebilir, ama sorgulayan bir birey bunu dengeleyebilir. Eleştirel medya okuryazarlığı, bu yüzden her zamankinden daha önemli. Kaynağı kontrol etmek, başlıkla haber metni arasındaki niyeti görmek, görüntülerin duyguyu nasıl şekillendirdiğini fark etmek… Bunlar, bireyin medya etkisinden tamamen kurtulması değil, bilinçli bir şekilde yönetmesi anlamına gelir.

Bugün toplumun beklentileri, yalnızca kültürel birikimin ya da sosyal ilişkilerin ürünü değil. Medya, modern dünyanın en etkili “beklenti üretim merkezi”. Algıyı belirleyen, güç ilişkilerini şekillendiren ve yönlendiren bu araç, doğru kullanıldığında bilgilendirici; kötü kullanıldığında ise manipülatif bir mekanizmaya dönüşebilir.

Bu nedenle medya etkisini analiz etmek yalnızca akademik bir tartışma değil; çağdaş toplumların kendini anlaması için zorunlu bir adım.

Paylaşın

Karamazov Kardeşler: İnanç Ve Suç Üzerine Edebi Deprem

Dünya edebiyatının kilometre taşlarından sayılan “Karamazov Kardeşler”, yayımlanışından yaklaşık bir buçuk asır sonra hala tartışılmaya, incelenmeye ve konuşulmaya devam ediyor.

Haber Merkezi / Dostoyevski’nin ölümünden hemen önce tamamladığı bu dev roman, yalnızca bir aile dramı değil; aynı zamanda insan ruhunun karanlık kıvrımlarında dolaşan kapsamlı bir toplumsal ve felsefi soruşturma niteliği taşıyor.

Romanın merkezinde Karamazov ailesi var:

Bencil ve sefahat düşkünü baba Fyodor Pavloviç,
Şehvet ve öfke arasında savrulan Dmitri,
Aklı ve mantığı temsil eden Ivan,
İnancı ve merhametiyle öne çıkan Alyoşa,
Ve gölgelerde büyümüş gizemli Smerdyakov…

Babanın beklenmedik ölümü, aile içinde uzun süredir kaynayan gerilimleri bir anda ulusal bir davaya dönüştürüyor. Cinayetin faili kim? Suç gerçekten kime ait? Dostoyevski, sadece bireyin değil toplumun da yargılandığı bir mahkeme atmosferi kuruyor.

Eser, özellikle günümüz dünyasında yeniden tartışılan inanç ve akıl gerilimini çarpıcı şekilde ele alıyor. Ivan’ın Tanrı ve adalet üzerine sarsıcı sorgulamaları, “Büyük Engizitör” bölümüyle doruğa çıkarak okura adeta “insanlık nereye gidiyor?” sorusunu yöneltiyor.

Alyoşa ise karşıt kutbu temsil ederek bir çıkış yolu sunuyor: İnançla yoğrulmuş ahlaki bir iyilik.

Uzmanlar, romanın hâlâ çok okunmasının sebebini “modern bireyin kimlik bunalımını erken teşhis etmesi” şeklinde değerlendiriyor.

Yoksulluk, sınıf çatışması, ahlaki çürüme

Dostoyevski, 19. yüzyıl Rusya’sındaki sosyal dönüşümleri Karamazov ailesinin iç dinamikleri üzerine ustalıkla yerleştiriyor. Roman, ekonomik eşitsizlikten hukukun siyasallaşmasına kadar pek çok toplumsal sorunu günümüzdeki tartışmaları hatırlatacak bir canlılıkla sunuyor.

Edebiyat eleştirmenlerine göre eser, “sadece bir roman değil, toplumun röntgeni”.

Dostoyevski’nin karakter yaratma konusundaki ustalığı, romandaki iç monologlar, tartışmalar ve psikolojik çözümlemelerle bir kez daha gözler önüne seriliyor. Her karakter, sanki kendi içinde bir roman taşıyor. Bu çok katmanlı yapı, kitabı yalnızca bir suç hikâyesi olmaktan çıkarıp insan ruhunun panoraması hâline getiriyor.

“Karamazov Kardeşler” neden hala gündemde?

Evrensel temaları,
Derin psikolojik çözümlemeleri,
Felsefi tartışmaları,
Toplumsal okumaları,

sayesinde eser, modern çağın sorunlarına hâlâ ışık tutmaya devam ediyor. Günümüz okurları için roman, hem bir düşünsel meydan okuma hem de edebî bir şölen niteliğinde.

“Karamazov Kardeşler”, sadece okunacak değil; üzerine düşünülecek, tartışılacak bir kitap olarak yeniden gündemdeki yerini koruyor.

Paylaşın

Merkez Bankası Politika Faizini Yüzde 38’e Çekti

Merkez Bankası (TCMB), politika faizini yüzde 39,5 seviyesinden yüzde 38’e seviyesine çekti. Banka, ekim ayındaki toplantıda politika faizini 39,5’e indirmişti.

Haber Merkezi / Bu, Merkez Bankası’nın (TCMB) Mart’tan bu yana dördüncü faiz indirimi oldu.

Politika faizi başta, mevduat faizleri ve kredi faizleri olmak üzere borçlanmanın maliyetine etki ederek günlük hayatı yönlendiriyor.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) Fatih Karahan başkanlığında toplandı. Para Politikası Kurulu (PPK), politika faizini yüzde 39,5 seviyesinden yüzde 38’e seviyesine çekti. Kurul ayrıca, gecelik vadede borç verme faiz oranını yüzde 42,5’ten yüzde 41’e, gecelik vadede borçlanma faiz oranını ise yüzde 38’den yüzde 36,5’e indirdi.

Merkez Bankası (TCMB) tarafından karara ilişkin yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Kasım ayında tüketici enflasyonu gıda fiyatlarındaki gelişmelerle beklenenden düşük gerçekleşmiştir. Enflasyonun ana eğilimi eylül ayındaki artıştan sonra ekim ve kasım aylarında bir miktar gerilemiştir. Üçüncü çeyrekte dönemlik büyüme öngörülenden yüksek gerçekleşmiştir. Son çeyreğe ilişkin öncü göstergeler talep koşullarının dezenflasyon sürecine verdiği desteğin sürdüğüne işaret etmektedir. Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları iyileşme işaretleri göstermekle birlikte dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam etmektedir.

Fiyat istikrarı sağlanana kadar sürdürülecek sıkı para politikası duruşu talep, kur ve beklenti kanalları üzerinden dezenflasyon sürecini güçlendirecektir. Kurul politika faizine ilişkin atılacak adımları; enflasyon gerçekleşmelerini, ana eğilimini ve beklentilerini göz önünde bulundurarak ara hedeflerle uyumlu biçimde dezenflasyonun gerektirdiği sıkılığı sağlayacak şekilde belirleyecektir. Adımların büyüklüğü, enflasyon görünümü odaklı, toplantı bazlı ve ihtiyatlı bir yaklaşımla gözden geçirilmektedir. Enflasyon görünümünün ara hedeflerden belirgin bir biçimde ayrışması durumunda, para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır.

Kredi ve mevduat piyasalarında öngörülenin dışında gelişmeler olması halinde parasal aktarım mekanizması ilave makroihtiyati adımlarla desteklenecektir. Likidite koşulları yakından izlenmeye ve likidite yönetimi araçları etkili şekilde kullanılmaya devam edilecektir. Kurul, politika kararlarını enflasyonu orta vadede yüzde 5 hedefine ulaştıracak parasal ve finansal koşulları sağlayacak şekilde belirleyecektir. Kurul, kararlarını öngörülebilir, veri odaklı ve şeffaf bir çerçevede alacaktır.”

Paylaşın

Azalan Nüfusun Kurtarıcısı: Yapay Zeka

Geleceğin büyük sorusu “Yapay zeka (AI) insanları nasıl ikame edecek?” değil. Asıl soru: “Azalan insan kaynağıyla, yapay zeka sayesinde nasıl bir denge kurulacağı?”

Haber Merkezi / Dünya, aynı anda hem demografik hem teknolojik bir dönüşümün içinden geçiyor.

Bir yanda uzun yıllardır öngörülen “yapay zeka devrimi” artık teorik bir gelecek olmaktan çıkıp günlük hayatın ayrılmaz parçası hâline gelirken, diğer yanda birçok ülke hızla yaşlanan ve küçülen nüfuslarıyla ekonomik ve sosyal dengelerini yeniden kurmak zorunda kalıyor. Bu iki eğilim birbiriyle çelişiyor gibi görünse de, aslında geleceğin düzenini birlikte şekillendirecekler.

Peki yapay zeka, insan kaynağının giderek azaldığı bir dünyaya nasıl uyum sağlayacak?

Japonya, Güney Kore ve birçok Avrupa ülkesi, çalışma çağındaki nüfusun daraldığı ilk bölgeler olarak öne çıkıyor: Daha az çalışan, daha fazla yaşlı nüfus. Bu tablo, sağlık hizmetlerinden lojistiğe kadar pek çok sektörde işgücü açığının büyüyeceği anlamına geliyor.

Tam da bu noktada yapay zeka, şirketlerin ve kamu kurumlarının operasyonlarını sürdürebilmeleri için kritik bir araca dönüşüyor. İnsan gücünün eksildiği alanlarda otomasyon, süreç yönetimi ve verimlilik artışı sağlayarak “eksik personeli tamamlayan” bir rol üstleniyor.

Azalan nüfusla birlikte ekonomik büyüme, artık “daha fazla insanın çalışması” ile değil, “çalışanın daha verimli olması” ile mümkün. Yapay zeka destekli sistemler:

Tekrarlayan işleri otomatikleştiriyor,
Kurum içi karar süreçlerini hızlandırıyor,
Üretim hatalarında insan kaynaklı hataları azaltıyor,
Hizmet sektöründe kişiselleştirilmiş çözümler üretiyor.

Bu dönüşüm, çalışma çağındaki her bireyin üretkenliğini artırarak demografik düşüşün ekonomik etkisini azaltmayı hedefliyor.

Yaşlanan nüfusun en büyük baskısı sağlık sistemleri üzerinde. Doktor ve hemşire açığının hızla büyüdüğü ülkelerde yapay zeka:

Erken teşhis modelleriyle doktorların iş yükünü hafifletiyor,
Hastanelerde idari süreçleri otomatikleştiriyor,
Evde bakım sistemlerinde yaşlıların sağlık takibini kolaylaştırıyor,
Robotik bakım asistanlarıyla fiziksel destek sağlıyor.

Bu teknolojiler, aynı anda hem maliyetleri azaltıyor hem de sağlık çalışanlarının iş yükünü daha sürdürülebilir hâle getiriyor.

Bir diğer ironik gerçek: İş gücü küçüldükçe, vasıflı çalışanın değeri artıyor. Dolayısıyla ülkeler, azalan nüfuslarını “daha nitelikli hale getirme” yarışına giriyor. Yapay zeka kullanım becerileri, yeni dönemin temel okuryazarlığı olarak görülüyor.

Eğitim sistemleri, rutin bilgiden çok problem çözme, veri okuryazarlığı ve yaratıcı düşünceye dayalı modellere geçiyor. Böylece daha az insanla bile yüksek katma değer üretme hedefi güdülüyor.

Yerini yapay zekaya bırakan işler ne olacak?

Her teknolojik dönüşüm gibi yapay zeka devrimi de yeni iş alanları yaratırken bazı eski alanları ortadan kaldıracak. Ancak demografik düşüş, bu değişimi diğer dönemlerden farklı kılıyor. Genç nüfusun azalması, iş kayıplarından doğacak sosyal baskının daha sınırlı olabileceği anlamına geliyor.

Dolayısıyla bu kez yapay zekânın “meslekleri yok etmesi” değil, “eksik kalan iş gücünü tamamlaması” bekleniyor.

Azalan nüfus ve yapay zeka devrimi, birbirinin alternatifi değil; aynı oyunun iki tamamlayıcı unsuru. Dünya nüfusu yaşlanmaya devam ettikçe, yapay zeka sistemleri üretimi, hizmetleri ve toplumsal refahı sürdürülebilir kılmak için zorunlu hale geliyor.

Geleceğin büyük sorusu “Yapay zeka (AI) insanları nasıl ikame edecek?” değil. Asıl soru: “Azalan insan kaynağıyla, yapay zeka sayesinde nasıl bir denge kurulacağı?”

Bu denge doğru kurulabilirse, insanlık hem teknolojiden hem de demografik dönüşümden kazançlı çıkabilir.

Paylaşın

Kan Basıncı Duygusal Sağlığı Nasıl Etkileyebilir?

11

Haber Merkezi / Uzmanlar, kan basıncının yalnızca fiziksel sağlığın değil, duygusal iyilik hâlinin de önemli bir göstergesi olduğu konusunda uyarıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, stres seviyeleri ile kan basıncı arasındaki ilişkinin sanılandan daha güçlü olduğunu ortaya koyuyor.

Kronik stres altındaki bireylerde “savaş ya da kaç” tepkisini tetikleyen hormonlar devreye giriyor. Adrenalin ve kortizol seviyelerinin yükselmesiyle birlikte kan basıncında ani sıçramalar görülebiliyor. Uzmanlara göre bu durum uzun vadede hem ruh hâlini hem de kalp sağlığını olumsuz etkiliyor.

“Günlük stres yükü yükseldiğinde kan basıncında dalgalanmalar kaçınılmaz oluyor,” diyen klinisyenler, yoğun iş temposu, uykusuzluk ve sosyal baskının risk faktörlerini artırdığına dikkat çekiyor.

Hipertansiyon teşhisi alan kişilerde kaygı ve huzursuzluk hissinin daha sık görüldüğünü belirten uzmanlar, sağlık endişelerinin ruh hâlini olumsuz etkileyebildiğini ifade ediyor. Sürekli çarpıntı, baş ağrısı ve yorgunluk gibi belirtiler, kişiyi hem fiziken hem zihnen baskı altına sokuyor.

Düşük kan basıncı ise halsizlik, baş dönmesi ve enerjisizlikle kendini gösteriyor. Bu belirtilerin zamanla moral bozukluğu ve motivasyon kaybına yol açabileceği vurgulanıyor. Uzmanlar, “Fiziksel güçsüzlük duygusal dengeyi doğrudan etkiliyor,” değerlendirmesinde bulunuyor.

Kalp ritmi, kan basıncı ve duygusal tepkiler arasındaki bağlantıda vagus sinirinin önemli rol oynadığı biliniyor. Stresi yönetmekte zorlanan bireylerde bu sinirin aktivitesi azalabiliyor, bu da hem duygusal dalgalanmalara hem kan basıncında dalgalanmalara neden olabiliyor.

Stres arttıkça kan basıncı yükseliyor, kan basıncı yükseldikçe stres daha yoğun hissediliyor. Uzmanlar bu döngünün kırılmaması hâlinde hem duygusal hem fiziksel sağlığın ciddi zarar görebileceğini belirtiyor.

Ne yapmalı?

Sağlık otoriteleri, düzenli fiziksel aktivite, yeterli uyku, nefes egzersizleri ve stres yönetimi tekniklerinin hem kan basıncını hem de duygusal dengeyi korumada etkili olduğunun altını çiziyor.

Paylaşın

Sessiz Takip Büyük Kar: İnternette Her Adımınız Nasıl Paraya Dönüşüyor?

Dijital çağda her tıklama, her kaydırma, hatta her duraksama bir iz bırakıyor. Bu izler, artık dev teknoloji şirketlerinin en değerli hammaddesi: Kişisel veri.

Haber Merkezi / Milyarlarca kullanıcının gündelik dijital alışkanlıkları, dev platformlar tarafından işleniyor, analiz ediliyor ve ticari bir ürüne dönüştürülüyor. Üstelik çoğu zaman kullanıcıların haberi bile olmadan.

İnternette attığınız her adımın para ettiği gerçeği, giderek daha görünür bir hal alıyor.

Reklam teknolojileri, şirketlerin “ne satın almak isteyeceğinizi” siz daha farkında olmadan tahmin edebilmesine olanak sağlıyor. Bu öngörüler, kişiye özel reklamlar olarak karşınıza çıkıyor; bazen masum bir öneri gibi, bazen de rahatsız edici bir gölge gibi…

Uzmanlara göre sorun yalnızca verilerin ticari amaçla kullanılması değil; bu verilerin nasıl toplandığı, kimlerle paylaşıldığı ve ne kadar süre saklandığı. Üstelik algoritmalar büyüdükçe, takip mekanizmaları da daha görünmez hale geliyor.

Kullanıcı sözleşmeleri sayfalarca sürüyor, ama gerçek izleme çoğu zaman bir çerez ayarı penceresine sığmayacak kadar karmaşık.

Günümüzde dijital takip, sadece reklamlardan ibaret değil. Konum bilgileriniz, sağlık verileriniz, sosyal medya etkileşimleriniz ve çevrimiçi davranışlarınız, çeşitli sektörler için altın değerinde.

Ve bu altın madeninin sahibi genellikle kullanıcılar değil; dev platformlar.

Şeffaflık talep etmek bir başlangıç. Daha bilinçli izinler, daha katı veri koruma yasaları ve güçlü denetim mekanizmaları, dijital ekonominin geleceğini belirleyecek anahtarlar arasında. Aksi takdirde verilerinizin kimlerin elinde olduğu sorusu, dijital dünyanın en büyük karanlık noktası olmaya devam edecek.

Sonuç açık: Veri çağında güç, veriyi elinde tutanlarda. Ve takip edilip edilmediğinizi anlamak için, artık ekranın sağ üst köşesindeki küçük bir çerez uyarısından fazlasına ihtiyacınız var.

Paylaşın