Beşiktaş, 3 Puanı Tek Gole Aldı

Süper Lig’in 9. haftasında Giresunspor ile Beşiktaş karşı karşıya geldi. Çotanak Stadı’nda oynanan ve Yaşar Kemal Uğurlu’nun düdük çaldığı mücadele, Beşiktaş’ın 1-0’lık üstünlüğüyle noktalandı.

Haber Merkezi / Beşiktaş, galibiyeti getiren golü 34. dakikada Tayyip Talha Sanuç kaydetti. Beşiktaş, bu galibiyetle 18 puana ulaşırken, maç fazlasıyla Adana Demirspor ile liderliği paylaştı. 8 puanlı Giresunspor ise 12. sırada kaldı.

Karşılaşmadan dakikalar

7. dakikada Giresunsporlu oyuncular ve teknik heyet, Kuwas’ın kafa vuruşunda topa müdahale eden Saiss’in elle oynadığı gerekçesiyle penaltı bekledi. Hakem Yaşar Kemal Uğurlu, oyunu devam ettirdi.

10. dakikada Dele Alli, sağ çaprazda müsait durumda top bekleyen Weghorst’a pası göndermek istedi, Alexis Perez araya girerek topu uzaklaştırdı.

15. dakikada Masuaku’nun kullandığı serbest vuruşta Tayyip Talha topu ağlara yolladı. Maçın hakemi Yaşar Kemal Uğurlu VAR kararıyla golü iptal edip penaltı kararı verdi. Weghorst’un kullandığı penaltıyı Onurcan kurtardı.

27. dakikada Masuaku’nun kaleye yakın mesafeden kullandığı serbest vuruşta top barajdan döndü.

30. dakikada gelişen Beşiktaş atağında Giresunspor ceza sahasındaki karambolde Arias’ın ters vuruşunu kaleci Onurcan son anda çizgide kontrol etti.

34. dakikada Redmond’ın frikiğinde Onurcan topu kornere çeldi. Fernandes’in kullandığı köşe atışında Giresunspor ceza sahasında oluşan karambolde Tayyip Talha’nın vuruşu ağlara gitti. 0-1

38. dakikada Gedson’un sol kanattan kullandığı kornerde Emrecan Uzunhan, kafa vuruşu yapmak için sıçradı ancak savunma topu bir kez daha kornere gönderdi.

45+4. dakikada Beşiktaş, ikinci gole çok yaklaştı. Sağ çaprazda buluştuğu topla ceza sahasına giren Tayfur Bingöl’ün uzak köşeye yaptığı vuruşta top direğin yanından az farkla dışarı çıktı.

47. dakikada Beşiktaş tek paslarla etkili çıktı. Weghorst’un pasıyla ceza alanında sol çaprazda topla buluşan Redmond’ın vuruşunda meşin yuvarlak. yandan auta gitti.

52. dakikada rakip yarı sahada etkili olmaya çalışan ev sahibinde Ramon Arias’ın doldurduğu top, kaleci Ersin’de kaldı.

60. dakikada ceza alanı dışından kaleyi yoklayan Kuwas’ın vuruşunda top savunmadan sekerek kornere çıktı.

72. dakikada sol çaprazdan Görkem’in kullandığı serbest vuruşu Ersin çift yumrukla uzaklaştırdı. 74. dakikada Dele Alli’nin sol kanattan geliştirdiği atakta Ghezall’ın şutu kaleci Onurcan’da kaldı.

83. dakikada Savicevic’in uzun topunda savunmadan seken topu önünde bulan Borja Sainz’in şutunda top Ersin’de kaldı.

88. dakikada Ghezall’ın pasında Enkoudou ceza sahasına doldurdu Weghorst’un vuruşu kaleci Onurcan’dan döndü, dönen topa Cenk’in vuruşunu savunma çeldi.

90. dakikada Giresunspor’un Oğulcan ile bulduğu beraberlik golü VAR’dan gelen ofsayt uyarısıyla iptal edildi.

Stat: Çotanak Spor Kompleksi

Hakemler: Yaşar Kemal Uğurlu, Alparslan Dedeş, İsmail Şencan

Giresunspor: Onurcan, Hayrullah, Ramon Arias, Alexis Perez, Alper (Doğan Can dk. 87 ?), Campuzano, Murat Cem, Görkem (Senghor dk. 81 ?), Kuwas (Oğulcan dk. 67), Borja Sainz, Bajic

Beşiktaş: Ersin, Rosier (Nkoudou dk. 64), Tayyip Talha, Saiss (Emrecan dk. 13), Masuaku, Josef de Souza, Gedson (Necip dk. 75), Dele Alli (Cenk Tosun dk. 75), Tayfur, Redmond (Ghezzal dk. 64), Weghorst

Gol: Tayyip Talha Sonuç (dk. 34) (Beşiktaş)

Paylaşın

Erdoğan İle Esad’ın Görüşmesi Hangi Şartlarda Mümkün?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmeye yeşil ışık yakan son açıklamalarının ardından Ankara ile Şam yönetiminin ne gibi konu başlıklarını ele aldığı ve uzlaşmaya varıp varamayacağına ilişkin tartışmalar devam ederken, sürecin istihbarat görüşmelerinden çıkacak sonuca göre şekillenmesi bekleniyor.

2011’de Suriye’de başlayan iç savaşta Esad rejimiyle ipleri koparan ve Suriyeli muhalif gruplara güçlü destek veren Türkiye, jeopolitik dengelerin değişmesiyle birlikte başka ülkelerle yaptığı dış politika açılımlarının bir parçası olarak ve iç siyasi gerekçelerin de etkisiyle Şam yönetimi ile ilişkileri bir süreç içinde yeniden onarmak istiyor.

Prag’daki Avrupa Siyasi Topluluğu’nun ilk toplantısının ardından Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında Erdoğan, bir gazetecinin “Suriye Devlet Başkanı ile bir görüşmeniz olması mümkün mü?” sorusu üzerine “Şu an itibarıyla böyle bir şey tabii söz konusu değil. Ama mümkün değildir gibi bir ifadeyi kullanmam da… alışılmış bir siyasetçi değilim. Dolayısıyla bir vakti, saati geldiğinde biz Suriye’nin Başkanı ile de görüşme yoluna gidebiliriz” yanıtını verdi.

İstihbarat görüşmelerinin sonucu bekleniyor

Gerek diplomatik gözlemcilere ve gerekse DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in ulaştığı yetkililere göre Suriye ile ilişkilere dair açılım bir süreç ve bugünden yarına tüm sorunların çözülmesini beklemek gerçekçi değil. Bu nedenle Ankara’da Şam ile ilişkilerin düzelmesinin mümkün olup olamayacağı konusunda istihbarat yetkililerinin yapmakta olduğu görüşmelerin sonucunu beklemek gerektiği görüşü hâkim.

MİT Başkanı Hakan Fidan’ın son haftalarda Suriyeli mevkidaşı Ali Memluk ile çok sayıda görüşme gerçekleştirdiği de geçtiğimiz günlerde basına yansımıştı.

Peki Şam yönetimi ile görüşmek Türkiye için neden önemli?

Dış Politika Uzmanı Gülru Gezer, Suriye ile Türkiye’nin 911 km’lik sınırı bulunduğunu anımsatarak, Suriye tarafına artık yerleşmiş olan PYD ve YPG unsurlarının Türkiye’nin istikrarını ciddi anlamda etkilediğini belirtiyor. Bu ilişkileri şu dönemde kritik kılan bir başka etmenin de Suriyeli mülteciler olduğunu söyleyen Gezer, şöyle konuşuyor:

“Dolayısıyla Türkiye’nin aracılarla değil doğrudan esasında Esad rejimiyle görüşmesi önemli. Bu bir tanıma anlamına da gelmez. Şimdi mesela Taliban yönetimiyle görüşülmüyor mu? Şam yönetimi ile de bu görüşmelerin olması bizim çıkarımızadır. Ülkenin istikrarı ve güvenliği açısından son derece önemli.”

Erdoğan Ağustos ayında yaptığı bir açıklamada da ılımlı bir tonda konuşmuş ve “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok. Devletler arasında siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz” demişti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Suriye ile Türk istihbarat örgütleri arasında temasların olduğunu, Türkiye’nin Suriye ile diyalog için ön şartları olmadığını söylemişti.

Suriye’nin ön koşulları

Ortadoğu Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, Ankara ile Şam’ın pozisyonları arasında bazı ortak çıkar alanlarına rağmen halen bir karşıtlık durumu bulunduğunu ifade ederek, bunu şöyle açıklıyor:

“Suriye rejimi görüşmelerde sürekli olarak Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını geri çekmesini ve Suriyeli muhaliflere hem siyasi hem de silahlı gruplara olan desteğini sonlandırmasını bir ön koşul olarak öne sürüyor. Türkiye ise bu sorunun siyasi çözüm masasında neticelendirilmesini ama şimdilik terörle mücadeleye yani YPG ile mücadeleye birlikte odaklanılması konusunu ön plana çıkarıyor.”

“Terör grupları ile mücadelenin” Şam rejimi için de bir öncelik olduğunu ama Ankara’nınki gibi en başta gelen öncelik olmadığını belirten Orhan, onların önceliğinin daha çok İdlib ve diğer muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerin statüsü ve buradaki silahlı muhaliflerin silahtan arındırılması meselesi olduğunu kaydediyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad da geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açıklamada Suriye krizinin çözümüne ilişkin Astana Platformu kapsamında Türkiye’nin verdiği sözleri tutmasını istediklerini belirterek, “Türk tarafından Astana sürecinde anlaşmaya varılan sözleri yerine getirme konusunda daha fazla ciddiyet bekliyoruz. Şu anda önümüzdeki tek engel bu. Ancak Rus ve İranlı dostlarımızın çabalarının doğru yönde ilerlediğine inanıyoruz” demişti.

Liderler buluşması için henüz erken mi?

Erdoğan’ın bu sözleri bir süredir gündemde olan ve istihbarat yetkilileri arasında teknik düzeyde devam ettiği bilinen Suriye yönetimi ile görüşme sürecini ve belki ileri tarihte Esad ile Erdoğan’ın bir araya gelme ihtimalini yeniden gündeme getirdi. Ancak uzmanlara göre liderler düzeyinde bir görüşme için henüz erken.

Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevi sırasında Şam’da da bulunan Gezer, iki ülkenin istihbarat birimlerinin bir süredir görüştüğünün bilindiğini belirterek, görüşmelerin gündemine dair şunları söylüyor:

“Şu noktada liderler düzeyinde bir toplantının yapılması söz konusu olamaz. Çünkü en basitinden belirli parametrelerde anlaşılması lazım. Mesela muhaliflerin sisteme entegre edilmesi, ondan sonra af çıkartılacaksa bunun nasıl olacağı. Göçmenlerin özgür iradeleriyle geri gitmeleri halinde neye maruz kalacakları, nasıl bir tabloyla karşılaşacakları. Bu gibi konuların hepsinin oturulup Esad rejimiyle konuşulması lazım.”

Gezer, şimdiye kadar Suriye’de pek çok kere af çıkartıldığını ancak bunların kapsamının sınırlı kaldığını da hatırlatıyor.

Bu arada Rusya da Ankara-Şam görüşmeleri için önemli bir etken olarak görülüyor.

Orhan, Erdoğan’ın son Esad açıklamalarını biraz da bu açıdan okumak gerektiğini belirterek, şunları söylüyor:

“Erdoğan esasında hem Rusya’ya hem de uluslararası kamuoyuna Türkiye’nin burada sorun yaratan taraf olmadığını da ve sorunun daha çok Şam rejimi kaynaklı olduğunu da gösterme niyetinde. Çünkü Rusya’nın bu konuda bir baskısı var. Türkiye’nin askeri operasyonunu engelleyip Şam ile sorunun çözülmesini istiyor ama Türkiye burada sorunun zaten Şam olduğunu ve görüşmelere daha uzak kaldığını göstermeye çalışıyor.”

Orhan, belki iki ülkenin güvenlik kurumları arasındaki görüşmeler neticesinde bazı güven artırıcı önlemlerin gündeme gelebileceğini ve bunun sonucu oluşan güven ortamıyla daha ileri adımların atılabilmesinin mümkün olabileceğini ifade ederek, Türkiye’nin bölgedeki diğer ülkelerle normalleşmelerine de bakıldığında bu süreçlerin yavaş ilerlediğine işaret ediyor. Orhan, bu nedenle belki olacaksa da ileri aşamalarda ancak dışişleri bakanları düzeyinde bir görüşmeyi daha mümkün görüyor.

Suriyelilerin eve dönüşü nasıl mümkün olacak?

Ankara’nın Şam ile arayı düzeltme gayretlerinin temelinde Rusya ile ilişkilerin rol oynaması kadar seçim öncesi Suriyeli mültecilerle ilgili bir adım atarak, seçmenlerin tepkisini azaltma isteği de yatıyor. Ancak mültecilerle ilgili sorunu çözmenin de hemen mümkün olması beklenmiyor.

Türkiye halen dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke. Afganistan ve diğer bazı ülkelerden gelen sığınmacıların yanı sıra resmi rakamlara göre şu anda Türkiye’de yaklaşık 3,7 milyon Suriyeli yaşıyor. Ancak kayıt dışı sığınmacılar nedeniyle bu sayının çok daha yüksek olduğu da belirtiliyor.

Son aylarda iç siyasette tansiyonun artmasına da neden olan sığınmacılar meselesi muhalefet tarafından gündeme getirilirken, bu nedenle iktidar da tutum değişikliğine giderek, Suriye’de güvenli bölgelere gönüllü dönüş için proje hazırlamaya başlamıştı. Bu kapsamda İçişleri Bakanlığı güvenli bölgede briket evler yaparak geri dönüşü hızlandırmak istiyor. Erdoğan son açıklamasında 550 bin civarında Suriyeli’nin kendi topraklarına döndüğünü belirtirken, bağımsız gözlemcilere göre bu rakamları teyit etmek bu aşamada çok mümkün değil.

ORSAM’dan Oytun Orhan, Türkiye’deki Suriyelilerin veya İdlib’deki Suriyelilerin evlerine geri dönüşü meselesinin çözümünün son derece zor olduğunu söyleyerek, şu noktaya dikkat çekiyor:

“Çünkü Esad rejiminin bu konuda çok ciddi bir samimiyet testi içerisine gireceğini, zira bu insanların evlerine dönmesinin Esad rejimi tarafından güvenlik riski olarak algılanacağını düşünüyorum. Bu noktada da Türkiye’nin beklentilerine uygun bir tavır alması çok mümkün gözükmüyor Esad rejiminin. Ve orada da bir tıkanma yaşanması çok muhtemel.”

Dış Politika Uzmanı Gülru Gezer de Suriyelilerin insan onuruna yakışır bir şekilde kendi ülkelerinde yaşayabilmeleri için bir mekanizmanın tesis edilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Aslında üzerinde mutabakata varılması gereken çok husus var. Bu kolay bir süreç değil. Ama diyaloğun da bir şekilde başlaması gerekir. Çünkü Suriye’deki iç savaş kemikleşmiş bir probleme dönüşmekte ve bundan da en fazla etkilenen Türkiye” yorumu yapıyor.

Paylaşın

Nükleer Silah Tartışması: Putin Kullanırsa Batı’nın Planı Ne?

İsmini açıklamayan bir NATO diplomatı, Putin’in nükleer silah düğmesine basması durumunda, NATO’nun bazı önlemler ve yol haritaları üzerinde durduğuna dikkat çekerek, 3 senaryonun gündemde olduğunu söyledi: Tam ekonomik ambargo, siber saldırı, ABD’nin cevabı…

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş 24 Şubat’tan beri devam ederken uluslararası kamuoyunda nükleer silah ve atom bombası tartışması devam ediyor… Geçen haftalarda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in nükleer silah kullanma ihtimalini açık tuttuğunu vurgulaması sonrasında Batı dünyasında ve bölgedeki ülkelerde endişe artmaya devam ediyor.

Almanya’nın çok okunan gazetelerinden Bild’e konuşan üst düzey bir NATO diplomatı ismini açıklamadan olası senaryoları değerlendirdi. Rusya’nın nükleer silah kullanması durumunda NATO’nun bazı önlemler ve yol haritaları üzerinde durduğuna dikkat çeken yetkili 3 senaryonun gündemde olduğunu açıkladı.

Bild’e konuşan yetkili, Putin’in nükleer silah düğmesine basması durumunda Rusya’yı tam tecrit altına alarak ticaret ablukası uygulanmasının gündemde olduğunu açıkladı. Birinci seçeneğin bu olduğunu belirten yetkili, “Rus doğalgazı ve petrolüne tam ambargo uygulanacak. Bu da Rus ekonomisinin batı dünyasından tamamen uzaklaşması anlamına gelecek. Hammaddeleri için alıcı bulmak zorunda kalacaklar” dedi. Böyle bir durumda Rusya’nın Çin ve Hindistan’la yakınlaşması beklenirken, bu ülkelerin de yaptırım sebebiyle farklı bir şekilde hareket edebileceği öngörülüyor.

“Nükleer silah ile karşılık verilmeyecek”

Öte yandan Bild’e konuşan bir yetkili ise Rusya’nın olası bir nükleer silah kullanması durumunda büyük bir siber saldırıya geçeceğini söyledi. Alman Savunma Bakanlığı Yönetim Ekibinin eski lideri olan Nico Lang, “Putin’in nükleer silah kullanması durumunda ABD siber saldırı düzenleyerek telefon ve internet gibi ana iletişim ağlarını hedef alabilir” dedi.

Bild’e konuşan üst düzey NATO diplomatı da Biden yönetiminin Rusya’ya askeri karşılık vermesinin gündemde olduğunu dile getirdi. İsmini açıklamayan yetkili, “Eğer Putin, Ukrayna’ya nükleer silah kullanırsa ABD askeri yanıt verebilir” dedi.

Fakat yetkili ABD ve Batı ülkelerinin Rusya’nın nükleer saldırısına nükleer silah ile yanıt verilmeyeceğini ve geleneksel silahlarla saldırılacağını söyledi.

Paylaşın

Bahçeli ‘Seçim’ Tarihini Açıkladı: 18 Haziran 2023

MHP Lideri Bahçeli, “Seçimler yasa çerçevesinde 18 Haziran 2023 tarihinde yapılacaktır. Türkiye’nin şartlarında Meclis bir karar verir mevcut yönetim böyle bir düşünceyi diğer siyasi partilerle paylaşır ise belli bir kararı alır ve uygular” dedi ve ekledi:

“Diyelim ki yarın gireceğiz seçimlere 6’lı masanın cumhurbaşkanı adayları yok. Adaylarının olmadığı yerde gürültü yapmanın manası yok.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsüne yasal güvence getirilmesi teklifine ilişkin konuştu.

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bahçeli, “Başörtüsü mevzusunu çözmüş olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu konunun sanki çözülmemiş gibi tekrar gündeme taşınması üzücü olmuştur. Bu tartışmayı tamamen sonlandırmak için yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu ortadadır” dedi.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “anayasa düzeyinde bir çözüme” işaret ettiği konu hakkında Bahçeli de “Bugünkü TBMM’de Cumhur İttifakını oluşturan partilerin istişaresi sonucunda bir metin TBMM’ye Anayasa değişikliği olarak sunulduğu vakit MHP bunun gerçekleşmesi için elden gayreti gösterecek” dedi.

Erken seçim tartışmaları

Erken seçim tartışmalarını da değerlendiren MHP lideri, “Şu an için Türkiye’nin sorunlarının çok yoğunlaştığı bir ortamda seçimlerin erkene alınması tartışması siyaseten malzeme yapılmamalıdır” dedi:

“Seçimler yasa çerçevesinde 18 Haziran 2023 tarihinde yapılacaktır. Türkiye’nin şartlarında Meclis bir karar verir mevcut yönetim böyle bir düşünceyi diğer siyasi partilerle paylaşır ise belli bir kararı alır ve uygular.

Diyelim ki yarın gireceğiz seçimlere 6’lı masanın cumhurbaşkanı adayları yok. Adaylarının olmadığı yerde gürültü yapmanın manası yok.”

CHP’nin yasa teklifinde ne var?

CHP’nin yasa teklifi şöyle:

Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz.

  • Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
  • Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

Akşener: Kapanmış yaraları konuşmak doğru değil

CHP’nin teklifine Sözcü gazetesine verdiği demeçte yanıt veren İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, “Kapanmış yaraların üzerinde konuşmayı doğru bulmadığımı ifade etmek isterim” demişti:

“Bir kadının başını örterek ya da açarak gezmesi insan hakkıdır… Başörtüsüne dair geçmişte yaşananlar yanlıştı. O yanlışlığı da bağıra bağıra ifade edenlerden birisiyim. Ama o konunun artık problem olmaması, gündemimizden çıkması söz konusu. Hatta başörtüsüyle Meclis’e girecek olan kadın milletvekilleriyle ilgili görüşmeyi Sayın Cemil Çiçek’in isteğiyle ben yönettim. Sayın Kılıçdaroğlu genel başkandı.

“Kendisiyle de konuşarak hiçbir probleme, incitmeye sebep vermeden yönettik ve o iş de bitti… Temel prensip olarak elbette hakkın hukukun yanındayız. Biz gıdaya erişim gibi kanayan yaraları konuşmak durumundayız.”

Paylaşın

En İyi Fikirlerin Neden Duşta Aklımıza Geldiğinin Sırrı Çözüldü

Virginia Üniversitesi’nden bilim insanları, neden birçok kişinin en iyi fikirlerinin duşta aklına geldiğinin cevabını bulduklarına inanıyor. Bilim insanları: başıboş bir zihnin görünüşte dikkat gerektirmeyen bir işe giriştiğinde neden yaratıcı çözümler ürettiğini açıkladı.

Felsefe dalında doktor öğretim üyesi Zac Irving, Psychology of Aesthetics, Creativity, and the Arts hakemli dergisinde yayımlanan “duş etkisi” makalesinde, “Diyelim bir soruna takılıp kaldınız” diyor.

Ne yaparsınız? Muhtemelen boyanın kurumasını izlemek gibi usandırıcı sıkıcılıkta bir şey yapmazsınız.

Bunun yerine yürüyüşe çıkmak, bahçeyle uğraşmak veya duş almak gibi kendinizi meşgul edecek bir şey yaparsınız. Tüm bu faaliyetler kısmen ilgi çekicidir.

Irving önceki çalışmaların, işin dikkatsizce yapılması gerektiğini varsaydıkları için “duş etkisi”nin temeline inme girişimlerinde başarısız olduğunu, aslında gerekli olan şeyin kısmen ilgi çekiciliğe sahip, özgür ve odaklanmış düşünme arasındaki ince bir denge olduğunu düşünüyor.

Irving “Önceki çalışmalar gerçekten zihnin dalıp gitmesini ölçmüyorlardı” dedi.

Katılımcıların dikkatlerinin ne kadar dağıldığını ölçüyorlardı.

Irving, Minnesota Üniversitesi psikoloji profesörü Caitlin Mills ve başkalarıyla birlikte 222 ve 118 kişilik iki gruptan oluşan iki deney tasarladı.

İki görev katılımcılar arasında rastgele paylaştırıldı. İlk grup 1980’ler filmi Harry ile Sally Tanışınca’dan (When Harry Met Sally) ilgi çekici, üç dakikalık bir sahne izlerken ikinci grup erkeklerin çamaşır katladığı üç dakikalık bir film izledi.

Video arasının ardından, tüm katılımcılara asıl görevleri üzerine daha fazla fikir yürütmeleri için beklemedikleri bir 45 saniye daha verildi.

Araştırmacılar, katılımcıların yanıtlarının yaratıcılığını, üretilen fikirlerin sayısı ve özgünlüğüne göre puanladı.

İşin sonunda katılımcılar, görevlerini yaparken zihinlerinin ne kadar dalıp gittiğini bildirdi.

Bilim insanları, zihnin dalıp gitmesinin daha ilgi çekici film sırasında daha yaratıcı yanıtlarla olumlu yönde ilişkili olduğunu buldu.

Bunun aksine, çamaşırhane filmini izleyen katılımcıların diğer gruba göre daha az fikir ürettikleri tespit edildi.

Yazarlar, “Bu sonuçlar beraber gösteriyor ki ilgi çekici ve sıkıcı işler esnasında farklı düşünme türleri, yaratıcılığın gelişmesini tetikliyor” sonucuna vardı.

İlgi çekici işler zihnin üretken bir şekilde dalıp gitmesine yol açarken, sıkıcı işler kişinin odaklanmış ve sınırsız düşünce dönemleri arasında salınmasına olanak verdiği için faydalı olabilir.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İktidarın ‘EYT Ve Sözleşmeliler’ Formülü Tutmadı

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı sözleşmeliler ve Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) konusundaki çalışmalarını hızlandırdı. Sözleşmeliler konusunda art arda sosyal taraflarla görüşmeler yapılıyor.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, kamuoyunun beklediği gibi sözleşmeli uygulaması kaldırılmıyor, bir süreye bağlanıyor. Üzerinde durulan formüller ise şöyle:

İsteyene kadro: Şu anda 600 bine yakın sözleşmeli personel var. Öncelikle bu personelden “şartları taşıyanlar” kadroya alınacak. Ancak bu isteğe bağlı olacak. Çünkü bazı sözleşmeli personel kadroya geçtiğinde maaşında düşme olacağına dikkat çekiliyor.

3+1 formülü: Bundan sonra ise “3+1” formülü işleyecek. Yine sözleşmeli personel istihdam edilecek. Yeni işe giren sözleşmeli personel üç yıl sonra kadroya geçecek. Ardından bir yıl sonra da tayin hakkı kazanacak. Bir anlamda kadro öncesi “deneme” sürecine tabi tutulacak. Yani iktidar sözleşmeli uygulamasını kaldırmayacak, süreye bağlayacak.

Tayin kısıtı: Yeni işe giren sözleşmeli personelin dört yıl tayin hakkı olmayacak. Tayin kısıtlamasına gerekçe olarak da “bir yere gönderilen sözleşmeli personelin bir süre sonra araya birilerini sokarak başka bir yere tayin olabilmesi” gösteriliyor.

EYT yıl sonunda

Bakanlık, EYT konusunda da çalışmalarını sürdürüyor. Düzenlemenin aralıkta Meclis’e gelmesi bekleniyor. Alınan bilgiye göre, EYT konusunda yapılacak düzenlemenin ayrıntıları da şöyle:

Eylül 1999 ayrıntısı: “EYT’liyim diyen herkesin EYT’li olmadığına” dikkat çekiliyor. Bu konuda kritik tarihin yasanın yürürlüğe girdiği Eylül 1999 olduğuna işaret ediliyor. EYT konusunda iki formül konuşuluyor.

Prime göre maaş: Birinci formül prime göre maaş verilmesi. EYT kapsamındaki bazı çalışanların örneğin 9 bin prim gün sayısı olduğu, buna karşın bazı çalışanların da 5 bin prim günü olduğu belirtiliyor. Prim gün sayısı fazla olana daha fazla maaş bağlanacağı yorumları yapılıyor. Böylece bütçe üzerindeki yükün de azaltılacağı belirtiliyor.

Yaş sınırı: Diğer bir değerlendirmeye göre de yine bir yaş sınırı getirilebileceği kaydediliyor. 1999’dan bu yana geçen süreye işaret edilerek bazı çalışanların 40’lı yaşlarının başlarında emekli olabilecekleri yorumları yapılıyor. Bunun önüne geçebilmek için de örneğin kadınlar için 45, erkekler için 48 gibi bir alt sınır getirilebileceği konuşuluyor.

Paylaşın

Almanya Basını: Türkiye AST’ye ‘Mecburen’ Davet Edildi

Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmayan ülkelerin de içerisinde yer aldığı, diyalog ve işbirliği platformu olan Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) ilk toplantısını Çekya’nın başkenti Prag’da gerçekleştirildi. Türkiye’nin katılımı ise Almanya basınında geniş yer aldı.

Gazete Duvar’dan Yunus Ülger’in aktardığına göre, yorumlarda, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan ‘zor komşu’ olarak söz edilirken, genel olarak Türkiye’nin ‘mecburen’ davet edildiği, tersinin çok olumsuz sonuçları olacağı savunuldu. Öte yandan, AST’ın fazla bir getirisinin olmayacağı, AB üyeliği için sırada bekleyen ülkelere bir ‘teselli’ olduğu ileri sürüldü.

‘Dost, düşman ve diğerleri’

Deutsche Welle, ‘Dost, düşman ve diğerleri’ başlıklı haber ve yorumunda, Brüksel’de Erdoğan’ın daveti için diplomatik çekişmeler olduğunu yazdı. AST’ın, davet için demokratik değerlere bağlılığı ölçü aldığını, oysa Erdoğan’ın bu değerleri yıllardır çiğnediği, bu sebeple AB’nin üyelik görüşmelerini dondurduğunu hatırlattı. Türkiye’nin Rusya’ya karşı yaptırımlarda da Batı ile ortak hareket etmediğini yazdı. “Sonunda pragmatik davranıldı ve zor komşu davet edildi. İsveç ve Finlandiya’nın Nato üyeliğini hala bloke etmesine ve İsveç ile bir mizah yüzünden kavgalı olmasına karşın.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi de Erdoğan’ın daveti için Brüksel’de yoğun diplomasi trafiği yaşandığını yazdı. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Türkiye’yi toplantıda istemediğini bildiren gazete, buna sebep olarak Türkiye’nin Avrupa’nın değerlerinden uzaklaşmış olmasının gösterildiğini belirtti. “Sonunda diplomatlar, Türkiye’nin dışlanmasının İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği için ağır sonuçları olacağına dikkat çekti. Türkiye, hala bu iki ülkenin üyeliğini onaylamadı” yorumunu yaptı.

‘Katılımcılar çeşitli ve çelişkili’

Berlin’de yayımlanan taz gazetesi ise AST toplantısına katılan ülkelerin çok çeşitli ve çelişkili olduğunu yazdı. Bu duruma sınır çekişmesi olan Türkiye ile Yunanistan ve savaş halinde olan Azerbaycan ile Ermenistan’ı örnek olarak verdi. Erdoğan’ın Rusya ile AB arasında ‘salıncak’ dış politika izlediğini ileri süren taz, bunun NATO’yu kaygılandırdığını belirtti. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sorunlara ve savaşa AB’nin engel olamadığını, çünkü kendini reforme etmediğini, bu yüzden de dış politikada etkisiz kaldığını savundu.

‘Fazla bir getirisi olmayacak’

Alman İkinci Televizyonu (ZDF) ise Brüksel’de herkesin AST’ın yararına inanmadığını ileri sürdü. AST’ın fikir babası olan Fransa Başkanı Emmanuel Macron’un bu yüzden eleştirildiğini belirten ZDF, AST’ın AB üyeliği için sırada bekleyen ülkelere bir ‘teselli’ olduğu görüşünü savundu. Erdoğan’ın davet edilmesinin ise sorunlu olduğunu, çünkü Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı tehdit ettiğini, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini daha onaylamadığını yazdı.

Paylaşın

Vatandaşlar, SGK’nın Karşılamadığı İlaçlara 6,2 Milyar Lira Ödedi

Geçen yıl, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanmadığı için geri ödenmeyen ilaçlara vatandaşlar kendi bütçesinde 6 milyar 220 milyon TL ödedi. Bu tutar 2019’da 2 milyar 980 milyon TL idi.

Söz konusu veriyi paylaşan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili ve Eczacı Gamze Taşcıer, “2019 yılında her 100 kutudan 3,6’sı geri ödeme kapsamında değilken, 2021’de bu oran yüzde 55 artışla 5,6’ya yükseldi. Geçtiğimiz yıl, geri ödenmeyen ilaçlar için vatandaşın kendi cebinden yaptığı ilaç harcaması 6 milyar 220 milyon TL oldu. Bu tutar 2019’da 2 milyar 980 milyon TL idi” dedi.

Geri ödeme kapsamında olmayan ilaçların ortalama fiyatı, geri ödemede olanlara kıyasla yaklaşık 3 kat daha pahalıyken; bu durum, yurttaşların ilaçların için daha fazla ödeme yapmasına neden oluyor.

Sözcü’den Başak Kaya’nın haberine göre “Vatandaş hastaneye adım attığından itibaren ilaç, reçete, muayene katılım payı, eşdeğer ilaç farkı gibi 15 kalemde yine kendi cebinden ödeme yapıyor” diyen Taşçıer de “Ekonomiyi batırdıkları gibi SGK’yı da batırdıkları için cepten yapılan harcama yıldan yıla artıyor” ifadelerini kullandı.

‘Euro kuru ile reel kur arasındaki makas açıldıkça ilaçlar yok oluyor’

Konu hakkında açıklamalarda bulunan Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Başkanı Nurten Saydan da “İlaç yokluğu, vatandaşın ödediği katılım ve fark ücretleri çekilmez bir hal aldı. Euro kuru ile reel kur arasındaki makas açıldıkça ilaçlar yok oluyor” diye konuştu.

İlaç üretim maliyetlerindeki artışa dikkat çeken Nurten Saydan, ilaç endüstrisinin ithalata olan bağımlılığına da işaret etti. Saydan, “Çocuk şuruplarının bulunmama nedeni cam şişe maliyetlerindeki artış. İlaç ham maddelerinin yüzde 98’i ithal ve en temel antibiyotik bile bulunamıyor. Diyabet, ağrı kesici, antibiyotik, tansiyon, çocuk şurupları, antidepresan, tüp bebek, epilepsi, kanser gibi birçok alanda ciddi anlamda sıkıntı var. Bazı ilaçların eş değeri de yok” şeklinde konuştu.

Paylaşın

ABD’nin Silah Stoğu Hızla Azalıyor

24 Şubat’ta başlayan işgalden bu yana Ukrayna’ya en fazla askeri desteği sağlayan Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) mühimmat depolarındaki erime hızı üretimi kapasitesini geride bıraktı. ABD’nin Ukrayna’ya verdiği bazı mühimmatların stoğunun kısa zaman içerisinde kritik seviyenin altına inebileceği bildirildi.

Euronews Türkçe’nin AFP’den aktardığı, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden Mark Cancian’ın kaleme aldığı analizde, savaş planları ve tatbikatlar için hazır halde bulundurulması gereken bazı ekipmanların minimum seviyeye indiği ve işgal öncesi seviyelere getirilmesinin yıllar alabileceği vurgulandı.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir askeri yetkili de büyük bir güçle savaşırken gerekli olan mühimmat miktarının beklenenden çok daha fazla olduğunun anlaşıldığını ve Washington yönetiminin bu konuda dersler çıkardığını vurguladı.

1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ABD’nin savunma harcamalarını azaltması sonucu Amerikan savunma şirketleri de üretimlerini ciddi anlamda kısmıştı. Bir çok şirket de kapanmak zorunda kalmıştı.

Şimdi ise Amerikan hükümetinin savunma şirketlerini atıl durumdaki bir çok üretim hattını tekrar canlandırmaya ikna etmesi gerekiyor. 2020 yılında üretimine son verilen uçaksavar füzesi Stinger da bunlardan birisi.

ABD tarafından Ukrayna’ya sağlanan ekipmandan bazıları savaşın simgesi haline gelmişti. Javelin tanksavarları ve güdümlü füze fırlatıcısı HIMARS’lar bunlardan bazıları.

ABD’nin 80 kilometreden fazla menzili bulunan GPS güdümlü HIMARS roket stoğunun çok azaldığı belirtildi.

ABD’nin bu stoğun üçte birini Ukrayna’ya göndermesi halinde Kiev’in 8 ila 10 bin roket almış olacağını ve bunun onlara aylarca yetebileceğini belirten Cancian, “Faka stoğun tükenmesi halinde bir alternatifi bulunmuyor,” ifadelerin kullandı. Üretimin yıllık 5 bin adet olduğunu belirten Cancian ABD’nin bu sayıyı artırmaya çalışmasına rağmen bunun yıllar alacağını vurguladı.

ABD ayrıca Ukrayna’ya şu ana kadar 8 bin 500 Javelin gönderdi fakat onun da yıllık üretimi bin adet düzeyinde.

ABD Mayıs ayında 350 milyon dolar değerinde sipariş verdi fakat bunun stoklara girmesi yıllar alacak.

Pentagon verilerine göre ABD Ukrayna’ya ayrıca 800 binden fazla 155 milimetre NATO standardı havan mermisi gönderdi. Bu ABD tarafından tüm batılı ülkelere sağlanan miktarın dörtte üçüne denk geliyor.

Cancian’a göre havan topu mermisi sayısı da ABD’nin kendi kabiliyetlerini sekteye uğratmadan başka ülkelere verebileceği sınıra ulaşmış durumda. ABD şu anda bu top mermilerinden ayda 14 bin adet üretebiliyor. Pentagon bu kapasiteyi 3 yıl içerisinde 36 bine çıkarmayı hedefliyor. Artırılmış haliyle bile bu yıllık 432 bin adet anlamına geliyor ki bu Ukrayna’ya 7 ayda verilenin yarısından daha az bir miktar.

Paylaşın

Kırım İle Rusya’yı Bağlayan Kerç Köprüsü’nde Patlama

Rusya ile Kırım arasında yer alan Kerç Köprüsü’nde patlama meydana geldi. Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Danışmanı Mihail Podolyak, patlamaya ilişkin “Kırım, köprü, başlangıç” yorumunda bulundu.

Rusya ile Kırım arasında yer alan Kerç Köprüsü’nde kamyondaki patlama sonucu hasar oluştuğu bildirildi.

Rusya Ulusal Terörle Mücadele Basın Merkezinden yapılan açıklamaya göre, Kerç Köprüsü’nde kamyondaki patlama nedeniyle yakınında yakıt taşıyan trenin vagonlarında yangın çıktığı belirtildi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Kerç Köprüsü’ndeki acil durumla ilgili hükümet komisyonu kurulması talimatını verdiği duyuruldu.

Ukrayna Resmi Haber Ajansı da köprüde sabah saatlerinde patlama meydana geldiğini duyurdu.

Öte yandan Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Danışmanı Mihail Podolyak, Rusya ile Kırım arasındaki köprüde meydana gelen patlama ile ilgili “Kırım, köprü, başlangıç” yorumunda bulundu.

Podolyak, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, bunun sadece başlangıç olduğunu belirterek “Kırım, köprü, başlangıç. Yasadışı olan her şey yok edilmeli, çalınan her şey Ukrayna’ya iade edilmeli, Rusya işgal ettiği yerleri terk etmeli” ifadesini kullandı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Kerç Köprüsü’ndeki acil durumla ilgili hükumet komisyonu kurulması talimatını verdiği duyuruldu.

Köprü trafiğe kapatıldı

Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde Kerç Köprüsü’ndeki yolun çökmesi, raylar üzerinde yakıt bulunan vagonlardan alevlerin yükselmesi yer alıyor. Kerç Köprüsü, çift taraflı araç trafiğine kapatıldı.

Financial Times Moskova Büro Şefi Max Seddon da sosyal medya hesabından paylaştığı görüntülerde, “Bu sabahın erken saatlerinde Rusya’nın Kerç boğazını Kırım’a bağlayan köprüsünde bir patlama meydana geldi. Köprü, Ukrayna’daki Rus tedarik yolları için önemli bir kanal ve Putin’in büyük bir prestij kaynağıdır. Bu çok zarar verici bir darbedir” dedi.

Paylaşın