Toplumsal Rıza Üretimi: “Terörle Mücadele” Yalanı

11 Eylül 2001’de düzenlenen saldırılardan yirmi altı gün sonra, ABD Başkanı George W. Bush, Afganistan’daki El Kaide kamplarının ve Taliban askeri hedeflerinin bombalanmasını emretti.
Kurtuluş Aladağ / Taliban rejimi iki ay içinde düşmesine rağmen, ABD yönetimi “teröre karşı savaşın” yeni başladığını açıklıyordu.
ABD, Ekim 2001’den sonra, aralarında Irak, Pakistan, Suriye, Libya, Yemen, Somali ve Filipinler olmak üzere dört kıtada yirmi iki ülkeye askeri müdahalede bulundu. Bu süreçte, “Teröre Karşı Savaş veya Terörle Mücadele” söylemi geniş kapsamlı askeri, siyasi ve ekonomik politikaları kapsayan bir çerçeve oluşturdu.
Söylem, hem ABD iç kamuoyunda güvenlik kaygılarını mobilize ederek iktidar politikalarına destek oluşturmayı hem de uluslararası alanda müttefikleri bir araya getirmek için kullanıldı. Ancak, bu söylemin jeopolitik hedefler (enerji kaynakları, Ortadoğu’da hegemonya, askeri sanayinin çıkarları) için kullanıldığı bir çok kez dile getirildi.
Bu dönemde medya da, söylemi tekrarlayarak ve yaygınlaştırarak, askeri müdahaleler için oluşturulmak istenen atmosferi güçlendirdi. Örneğin, Irak’taki kitle imha silahları iddiaları, asılsız olduğu kanıtlanmasına rağmen, ABD işgali öncesinde geniş çapta kabul gördü.
“Teröre Karşı Savaş veya Terörle Mücadele” söylemi ile, iktidarın istediği toplumsal destek için etnik, dini veya ideolojik farklılıklar üzerinden bir “öteki” veya “düşman” (terörist, dış güçler, iç tehditler) yaratılır. Bu düşman üzerinden korku atmosferi oluşturularak, bireylerin özgürlüklerinden feragat etmesi ve iktidarın uyguladığı politikaları kabul etmesi kolaylaştırılır.
Böyle dönemlerde medyanın görevi ise, “terörle mücadele”yi kahramanca bir çaba olarak sunar ve iktidara yönelik eleştirileri sınırlar.
Rıza Üretimi (Manufacturing Consent): Noam Chomsky’nin “rıza üretimi” (Manufacturing Consent) kavramı, medya ve iktidar yapılarının, toplumu egemen ideolojiye ikna etmek ve mevcut güç ilişkilerini meşrulaştırmak için kullandığı propaganda mekanizmalarını ifade eder.
Noam Chomsky ve Edward S. Herman’a göre, medya, bağımsız bir bilgi kaynağı olmaktan çok, egemen güçlerin (devlet, büyük şirketler, elitler) çıkarlarına hizmet eden bir propaganda aracıdır. Medya, büyük şirketler veya hükümetle bağlantılı elitler tarafından kontrol edilir. Bu sahiplik yapısı, hangi haberlerin öne çıkacağını ve nasıl çerçeveleneceğini belirler.
Medya, gelirlerini büyük ölçüde reklamlardan elde eder, ki bu, haberlerin içeriğini reklam verenlerin çıkarlarına uygun hale getirilmesini sağlar. Eleştirel veya rahatsız edici içerikler, reklam gelirlerini riske atabileceği için sansürlenir.
Medya, haber üretmek için resmi kaynaklara (devlet, ordu, şirketler) bağımlıdır. Bu kaynaklar, bilgiyi manipüle ederek kendi anlatılarını dayatır. Medya, egemen söyleme aykırı haberler yaptığında, eleştiri, dava veya baskı gibi disiplin mekanizmalarına maruz kalır. Bu da, medyayı otosansüre yönlendirir.
Chomsky ve Herman’ın “Propaganda Modeli”: Ppropaganda modeli, medyanın üstte sıralanan nedenler üzerinden nasıl bir filtreleme süreci işlettiğini açıklar. Modelin temel argümanı, medyanın tarafsız değil, sistematik bir şekilde iktidarın çıkarlarını koruduğudur.
Medya kontrolü: İktidarla bağlantılı şirketlerin medya sahipliği, haberlerin iktidarın politikalarını destekleyecek şekilde hazırlanmasına yol açar.
Korku ve düşmanlaştırma: Medyada bolca işlenen “terörle mücadele” veya “dış mihraklar” gibi söylemler, iktidarın istediği toplumsal desteği oluşturmak ve muhalefeti susturmak için kullanılır.