Parkinson Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Alzheirmer hastalığından sonra en sık görülen nörolojik rahatsızlık olan Parkinson, beyin hücrelerinde işlev kaybı ve hücre ölümü nedeniyle oluşan bir hastalıktır. Genellikle orta yaş grubunda görülen bu hastalık kadınlara oranla erkeklerde daha sık görülmektedir. 45-50 yaşından sonra görülme sıklığı gittikçe artan Parkinson, 65 yaş sonrasında her 100 kişiden 1’inde görülmektedir.

Parkinson hastaları teşhis konduktan sonra 20 yıl veya daha fazla süre bu hastalıkla yaşamlarını sürdürecektir. Ancak bu bu hastalık ile birlikte yaşam kalitesinde değişim olmayacağı anlamına gelmez. Hastalığın ortadan tamamen kaldırılmasına veya önlenmesine yönelik bir tedavi henüz olmadığından, sizi tedavi eden doktorlar şu anda Parkinson hastalığının belirtilerini kontrol almaya yönelik tedaviler üzerinde odaklanmıştır.

Parkinson hastalığı belirtileri nelerdir?

Parkinson, genellikle sinsi ve yavaş bir şekilde ilerleme gösterir. Vücuttaki dopaminin azalmasıyla birlikte belirtiler kendini göstermeye başlar. Başlangıçta hafif belirtilerle kendini gösteren Parkinson, dinlenme esnasında meydana gelen titreme ile belirti göstermektedir. Bu titreme uyku esnasında meydana gelmezken stres ve yorgunluk titremeyi tetiklemektedir. Her hastalıkta olduğu gibi Parkinsonda da gözetilen belirtiler farklılık taşıyabilir.

Kimilerinde titreme ilerleyen dönemlerde orta çıkarken kimilerinde ise hiçbir zaman titreme görülmez. Sinir sistemi hastalığı olan Parkinson, ilerleyen dönemlerde yürümede güçlük ve sık sık düşme gibi problemlerin oluşmasına neden olur. Hareketler yavaşlar ve yürürken küçük adımlar atılır. Kasları doğrudan etkileyen parkinson, yürüme sırasında kollarda sallanmaya neden olur.

Sinsi ve yavaş yavaş ilerleyen bu hastalık konuşmada ve el yazısında değişikliklere neden olur. İlk başta basit ve olağan bir durummuş gibi görünen bu sıkıntılar aniden ortaya çıkar. Konuşurken normalden daha hızlı ve alçak sesle konuşmak gibi belirtilerin yanı sıra konuşma esnasında el kol hareketlerinde ve yüz mimiklerinde azalma görülür.

Aynı zamanda el yazısında değişiklikler görülür.  Göz ve kas hastalıklarının belirtisinden ayrıştıran en önemli nokta aniden ortaya çıkmış olmasıdır. El yazısında küçülme, harf ve kelimelerin birbirine yaklaştırılarak karışık bir görünümde olması Parkinson hastalığının belirtileri arasında sayılmaktadır.

Parkinson hastalığının nedenleri nelerdir?

Parkinson hastalığının başlıca oluşum nedeni beyin hücrelerinin işlev kaybıdır. Dopamin üreten hücrelerin ölmesi Parkinson hastalığının başlıca oluşum nedenidir. Hasara uğrayan dopamin hücreleri sinir sistemini olumsuz yönde etkileyerek sinir hücrelerinin birbiriyle ve kaslarla olan iletişimini engellemektedir. Genel olarak Parkinson hastalığını tetikleyici etkenler tam olarak bulunamamış ve kesinleştirilmemiş olsa da birçok genetik ve çevresel faktörlerin Parkinson hastalığının oluşumunda etkili olduğu belirtilmektedir.

Parkinson hastalığı, birçok hastalıkta da olduğu gibi genetik yatkınlık göstermektedir. Genç yaşta Parkinson hastalığına yakalanan kişilerin ailelerinde Parkinson hastaları genellikle görülmektedir. Genetik yapının etkili olduğu kadar bazı çevresel faktörler Parkinson hastalığında tetikleyici unsur olduğu söylenmektedir. Yaşanılan kırsal ortam,tüketilen kuyu suyu ve kullanılan tarım ilaçları Parkinson hastalığını tetikleyen unsurlardandır.

Parkinson hastalığının risk faktörleri nelerdir?

Ailesinde risk faktörü olan kişiler, ileri yaş, kafa travmaları, beyin damar hastalıkları, bazı ilaçları (özellikle antipsikotik grubunu) kullananlar, kırsal kesimde yaşayanlar (tarım ilaçları hastalığı tetiklemektedir) ve genetik yatkınlık Parkinson hastalığında risk grupları ve risk faktörleri arasında gelmektedir.

Parkinson hastalığının komplikasyonları nelerdir?

Parkinson hastalığında tedaviyle birlikte birtakım komplikasyonlar meydana gelebilir. Özellikle kullanılan bazı ilaçlar komplikasyonlara neden olmaktadır. Kullanılan ilaçlar hastaların motor bulgularında dalgalanmalara neden olur, bu da istemsiz hareketleri ortaya çıkarmaktadır. Davranışlarda aşırılıklar da meydana gelmektedir. Aşırı yemek yeme, aşırı alışveriş yapma isteği vb. gibi.

Parkinson hastalığı için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Özellikle tedaviye başlayan hastalarda doktor randevusu öncesinde ilaç kullanımıyla birlikte meydana gelen değişiklikler iyi gözlemlenmeli ve doktor ile paylaşılmalıdır.

Parkinson hastalığının tetkik yöntemleri nelerdir?

Tanı koymada nörolojik muayenede ortaya çıkan bulgulardan faydalanılmaktadır. Beyin görüntüleme yöntemleri ile dopamin salgılayan alanlarda hasar olup-olmadığı değerlendirilir. Parkinson hastalığını önceden tespit edecek bir test ne yazık ki bulunmamaktadır. Genetik Parkinson hastalığında, hastalığın taşıyıcılığını gösteren gen çalışmaları bulunmaktadır.

Parkinson hastalığının tedavi yöntemleri nelerdir?

Parkinson hastalığında ilaç tedavisi, cerrahi tedaviler ve diğer yöntemler olarak tedaviler uygulanmaktadır. Hastalıkta kesin bir tedavi söz konusu değildir, ancak hasta yaşamını kaliteli şekilde devam ettirecek bir seviyeye ulaşmaktadır. Ortaya çıkan belirtiler, hastanın yaşı, diğer hastalıklar tedaviyi önemli derecede etkilemektedir.

İlaç tedavisinde eksik salgılanan veya hiç salgılanmayan dopamin maddesi yerine konmaya çalışılır. Ancak bu ilaçlar ve dozu doğru belirlenmelidir. Aksi halde bu ilaçların ciddi yan etkileri bulunmaktadır. Cerrahi tedavide ise beyindeki bazı özel çekirdekler yakılarak veya özel elektrotlar vasıtası ile sinyaller verilerek uyarılır. Oldukça işe yarayan bu tedavilerde de dikkatli ve doğru bir yol izlenmelidir.

Parkinson hastalığı hastaları için yaşam stili önerileri

Hasta yakınlarına bu noktada önemli bir rol düşmektedir. Hasta ile yakından ilgilenmeli ve iyileşmesi için çaba göstermeleri gerekir. Özellikle ilaç kullanımında ortaya çıkan belirtiler çok iyi gözlemlenmeli ve doktor ile iletişim halinde olunmalıdır. Hastanın hareket kontrolü için özel fiziksel aktiviteler ve egzersiz programları yapılabilir. Motivasyon çok önemlidir. Hasta sürekli motive edilmeli ve desteklenmelidir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Panik Bozukluk Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Panik Bozukluk; çoğu zaman “kriz” adını verilen temel özelliği, aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir.

Panik Bozukluğu, birdenbire başlar, giderek şiddetlenir ve 10 dakika içinde şiddeti en yoğun düzeye çıkar; çoğu zaman 10-30 dakika (seyrek olarak da 1 saate kadar) devam ettikten sonra kendiliğinden geçer.

Panik bozukluğun belirtileri nelerdir?

Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma,
Çarpıntı, kalbin kuvvetli  ya da hızlı vurması
Terleme,
Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma,
Soluğun kesilmesi
Baş dönmesi, sersemlik,  düşecek ya da        bayılacak gibi olma
Uyuşma ya da karıncalanma
Üşüme, ürperme ya da ateş basması ,
Bulantı ya da karın ağrısı
Titreme ya da sarsılma
Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme
Kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu
Ölüm korkusu

Panik bozukluğun nedenleri nelerdir?

Panik bozukluk pek çok hastalıkla birlikte ortaya çıkmaktadır. Depresyon, kaygı bozukluğu, fobiler, manik depresif bozukluk, şizofreni, hipokodriasis (Hastalık Hastalığı), sigara ve alkol kullanımı, stres bozukluğu ve daha pek çok psikolojik hastalık sonucunda panik bozukluk ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında gizli şeker atakları, kansızlık ve vitaminsizlik, hipertansiyon atakları, kalp-damar hastalıkları, kullanılan ilaçlar, migren, böbrek hastalıkları da panik bozukluğa neden olmaktadır.

Panik bozukluğun risk faktörleri nelerdir?

Genetik yatkınlık
Kadın cinsiyeti
Stresli, aceleci, panik kişilik yapısına sahip olanlar
Alkol ve sigara kullananlar
Fobileri olanlar
Dürtülerini sürekli bastıran, hayır diyemeyen ve sürekli kendinden taviz veren kişiler
Aşırı hırslı, başarısızlığa tahammülü olmayanlar
Geçmişinde depresyon veya anksiyete bozukluklarından birini geçirenler

Panik bozukluğun komplikasyonları nelerdir?

Panik bozukluk tedavi edilmediğinde kişinin yaşam kalitesini oldukça fazla etkilemekte ve sürekli bir panik atak geçireceği korkusuyla yaşamasına neden olmaktadır. Bunun yanında;

Araba kullanmama, evden çıkmama gibi fobiler
Sosyal ortamlara girememe, iletişim kuramama, içe kapanma
Depresyon
İntihar gibi komplikasyonlara neden olmaktadır.

Panik bozukluk için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Panik bozukluğunda kişiye ve yakın çevresine büyük pay düşmektedir. Kişinin öncelikle tedavi olmayı ve içinde bulunduğu durumdan kurtulmayı istemesi gerekmektedir. Bu kişilerin kendi istekleriyle muayene olmayı kabul etmesi tedavide büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden hastalar zorla doktora götürülmemelidir.

Panik bozukluğun tetkik yöntemleri nelerdir?

Panik bozukluğunda teşhis mutlaka bir psikiyatr tarafından konulmalıdır. Psikiyatri doktorunun tanı koymak için ilk baktığı kıstaslar arasında kişinin hayatında bir defa da olsa panik nöbeti geçirmiş olması gerekmektedir. Bunun yanında kişinin panik geçirme korkusuna karşı kaygıları, korkuları tanıyı etkilemektedir. Kendi kendine fobi geliştirme gibi durumlara bakılmaktadır. Hastalığın kalp hastalıkları ya da başka hastalıklarda görülebilecek panik ataklarla karıştırılmaması için mutlaka psikiyatri doktoru tarafından incelenmelidir.

Panik bozukluğun tedavi yöntemleri nelerdir?

İyi ve etkili bir tedavi uygulandığında panik atak kolay tedavi edilen bir hastalıktır. Uygulanan ilaç tedavisiyle birlikte psikolojik tedavi de büyük önem taşımaktadır. Her iki tedavi yönteminin uygulanması ve tedavinin iyi takip edilmesi gerekmektedir. Bunun yanında kişinin korkularıyla mücadeleci bir tavır takınması ve korkularının üzerine gitmesi gerekmektedir. Korkularından kaçmamalı onlarla savaşmalıdır.

Panik bozukluk hastaları için yaşam stili önerileri

Panik bozukluğu olan hastalar doktorun uyguladığı tedavinin yanında sigara, alkol, kafein gibi alışkanlıklarını bırakmaları tedaviyi olumlu yönde etkileyecektir. Bunun yanında korkularının üzerine gitmek için küçük denemeler yapabilirler.

Örneğin; vapura binmekten korkanlar cesaretini toplayıp vapura binmeli, karanlıkta uyumayı denemeli, kalabalık ortamlarda vakit geçirmelidir. Örnekler bunun gibi çoğaltılabilir. İlaç tedavisiyle panik atak nöbetleri kesilebilir ancak tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez. Bu yüzden hastaların uzun bir tedaviye kendilerini hazırlamaları gerekmektedir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Osteoporoz Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Halk arasında ‘’Kemik Erimesi’’ olarak bilinen Osteoporoz, düşük kemik yoğunluğu ve kemik yapısında bozulmayla karakterize ve kemiğin kırılmaya eğiliminin artıran sistemik bir hastalık olarak tanımlanmaktadır.

Genellikle 45 yaştan sonra başlar ve yaşla birlikte görülme sıklığı artar. 50–60 yaş arası bayanlara yüzde 40–55, 60–70 yaş arasında yüzde 75, 70 yaş üzerinde ise yüzde 85–90 olarak bildirilmektedir.

Osteoporozu toplum sağlığı sorunu haline getiren yönü kırıkla olan bağlantısıdır. Beyaz ırkta 50 yaşında kadınların yüzde 40, erkeklerin yüzde 13’ünün kalan yaşamlarında kırık geçireceği öngörülmektedir. Osteoporotik kırıklar genellikle omurga, kalça ve el bileği şeklindedir.

Osteoporoz belirtileri nedir?

Osteoporozun en önemli belirtisi kırıklardır. Halk arasında osteoporozun ağrılara sebep olduğuyla ilgili birtakım yanlış görüşler yer almaktadır. Kırık olmadığı sürece osteoprozda kemik ağrıları nadir olarak görülmektedir. Bunun yanında omurga üzerinde meydana gelen kırıklar sonucu boy kısalır, duruş bozukluğu meydana gelir, kamburlaşma başlar. Kamburlaşmayla beraber kemikler karın boşluğuna ve göğüse baskı yapar. Vücut şekli değişen bireyler psikolojik sorunlar da yaşamaya başlar ve toplumdan uzaklaşma eğilimi gösterir.

Osteoporoz nedenleri nedir?

Osteoporoza neden olan faktörlerin başında hormonal denge ve genetik özellikler gelmektedir. Özellikle menopoza giren kadınlarda östrojen hormonunun azalmasıyla kemik erimesi görülmektedir. Menopozdan dolayı osteoporoz kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülmektedir. Ailede osteoporoz hikayesi olan yakınlar varsa hastalığın görülme riski artmaktadır. Bunun yanında sağlıksız beslenme, egzersiz ve fiziksel aktivitelerden uzak bir hayat, aşırı sigara ve alkol kullanımı da osteoporoza neden olmaktadır.

Osteoporoz risk faktörleri nedir?

Osteoporozda yaş, ırk ve genetik yapı bakımından risk faktörleri yer almaktadır. 50 yaş ve üzeri bireyler osteoporoz bakımından risk faktörü oluşturmaktadır. Ailede osteoporoz hikayesi olanlarda osteoporoz görülme olasılığı vardır. Bunun yanında cinsiyet de risk faktörü oluşturmaktadır. Menopozdan dolayı kadınlarda osteoporoz görülme sıklığı daha fazladır. Sağlıksız beslenme, sigara ve alkol gibi kötü alışkanlıklar hastalıkta risk faktörü oluşturan diğer etmenler arasında gelmektedir.

Osteoporoz komplikasyonları nedir?

Osteoporozda en büyük komplikasyon kemik kırıklarıdır. Özellikle bilek ve omurgalarda oluşan kırıklardır. Kırıklarla oluşan ağrılar, duruş bozuklukları, vücut şeklinin bozulması, kamburlaşma diğer komplikasyonlar arasında gelmektedir.

Osteoporoz için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesi hastanın şikayetlerini doğru bildirmesi gerekmektedir. Kemik kırıklarında hastalar hastaneye doğru pozisyonda getirilmelidir. Kullanılan ilaçlar, yapılan fiziksel aktiviteler doğru şekilde doktora aktarılmalıdır.

Osteoporozun tetkik yöntemleri nelerdir?

Erken dönemde belirti vermeyen osteoporozda; yapılan kemik mineral yoğunluğu ölçümü, sırt ve bel filmleri tanı koymamada oldukça etkili olmaktadır. Bunun yanında osteoropoza neden olan diğer etmenleri araştırmak için kan ve idrar tahlili de yapılmaktadır. Tanı konulduktan sonra kemik kaybına göre osteoporoz evrelendirilir.

Osteoporozda özellikle menopoza giren kadınların erken teşhis için 4-5 yıl arayla kemik ölçümü yaptırmaları faydalı olacaktır.

Osteoporoz tedavi yöntemleri nelerdir?

Osteoporoz tedavisi olan bir hastalıktır. Teşhis konulduğunda birtakım önlemlerle kemik erimesi yavaşlatılmaktadır. İlaç tedavisinin yanında beslenme tedavisi de uygulanmaktadır. Beslenme tedavisinde kemikleri güçlendirmeye yönelik gıdalar önerilmektedir. D vitamini ve kalsiyum takviyesinin yanında yapılan egzersizler ve fiziksel aktiviteler tedaviyi olumlu etkilemektedir.

Osteoporoz hastaları için yaşam stili önerileri

Osteoropoz hastalarının ilaç tedavisiyle birlikte öncelikle beslenme alışkanlıklarını değiştirilmeleri ve sağlıklı beslenme stillerine yönelmeleri gerekmektedir. Öğün planlarında bol bol yeşil yapraklı sebzelere, baklagillere, deniz ürünlerine yer vermeleri gerekmektedir. Bunun yanında bol bol D vitamini almaları bunun için günün uygun saatlerinde gün ışığından faydalanmaları gerekmektedir. Kemiklerini güçlendirmeleri için kalsiyum takviyesinin yanında egzersiz ve fiziksel aktiviteleri hayatlarından eksik etmemeleri gerekir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Obezite Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Yaşadığımız çağın en yaygın hastalıklar arasında olan Obezite, vücutta aşırı yağ artımıyla (kilo alımı) ortaya çıkan, çevresel etkilerle tetiklenen genetik zeminli kronik bir hastalıktır.

Obezitenin kişilerin sağlıkları üzerinde birçok negatif etkisi vardır. Özellikle kalp, sindirim, solunum ve bağışıklık sistemlerini etkilemektedir.

Obezite pek çok hastalığı beraberinde getiren ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.

Obezite belirtileri nedir?

Kişinin ideal kilo değerinin açık şekilde artması ve vücuttaki yağ oranının kadınlarda %30, erkeklerde %25 ve üzerinde olması obezitenin en açık belirtileri arasında gelmektedir. Sürekli yemek yeme eğilimi, gece atıştırmaklıkları da obezitenin belirtileri arasında gelmektedir.

Obezite nedenleri nedir?

Pek çok sebep kişinin obez olmasına neden olmaktadır. Bazen tek sebep obeziteye yol açarken bazen birkaç faktör birleşerek beraberinde obeziteyi getirmektedir. Metabolizma bozuklukları, genetik yapı, gelişim problemleri, yeme alışkanlıkları, yeme bozuklukları, hareketsiz yaşam, stres, psikolojik sebepler, aile ve sosyal yaşam gibi pek çok faktör obeziteyeye yol açmaktadır.

Obezite risk faktörleri nedir?

Obezitede yeme alışkanlıkları, yeme bozuklukları ve hareketsiz yaşam en büyük risk faktörleri arasında gelmektedir. Bunun yanında yaş, kadın cinsiyeti, ırk, eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı, sigarayı bırakma, alkol, psikolojik bozukluklar, metabolik ve hormonal bozukluklar diğer risk faktörleri arasında gelmektedir.

Obezite komplikasyonları nedir?

Obezite pek çok komplikasyonu ve hastalığı da beraberinde getiren bir hastalıktır. Başta diyabet (şeker hastaşığı), tansiyon, kalp ve damar hastalıkları olmak üzere uyku apnesi, kolesterol, cinsel problemler, kısırlık, safra kesesi hastalıkları, bazı kanser türleri (meme, yumurtalık, kolon, prostat…), felç, astım, aşırı kıllanma, prikolojik problemler, toplumsal sorunlar ve daha pek çok rahatsızlığa sebep olmaktadır.

Obezite doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Öncelikle kişinin tedaviye hazır şekilde ve doktorun vereceği her türlü tedaviye hazırlıklı şekilde gitmesi gereklidir. Çaba ve istek burada çok önemlidir. Doktor randevusunda doktora tüm şikayetler doğru şekilde aktarılmalıdır.

Obezite tetkik yöntemleri nelerdir?

Obezite tanısının konulmasında Vücut Kitle İndeksi (VKİ) önemli bir ölçüttür. Vücut ağırlığının boy uzunluğun karesine bölünmesiyle ölçülen VKİ’de Kadınlardaki değer %30 erkeklerdeki değer %25’in üzerindeyse obezite tanısı konulur.

Obezite tedavi yöntemleri nelerdir?

Obezitenin tedavisinde oldukça fazla tedavi yöntemi yer almaktadır. Diyet, fiziksel aktivite, davranış tedavisi, ilaç tedavisi, kombine tedavi ve cerrahi tedavi gibi tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Obezite hastaları genellikle hızlı ve kolay zayıflamayı isterler. Ancak bu sanıldığı kadar kolay değildir. Bu yüzden tedavi başında hastayla birlikte gerçekçi hedefler belirlenmelidir.

Diyet tedavisi kişiye özel hazırlanmaktadır. Yapılacak olan diyet kas ve organlarda hücre kaybı olmadan yağ depolarının azalmasına yönelik hazırlanmaktadır. Yapılan fiziksel aktiviteler diyetle birlikte oldukça etkili olacaktır. Egzersiz öncesinde mutlaka kalp ve solunum kontrolleri yapılmalıdır. Sonrasında haftada 3-5 gün orta dereceli egzersizle haftada 2 bin kalori harcanması ideal olacaktır.

Davranış tedavisinde kişinin kendi kendini gözlemlemesi, sosyal destek gibi motive edici davranışlar geliştirilir. İlaç tedavisi genellikle diğer tedavi yöntemleri etkili olmadığında kullanılmaktadır.Kullanılan ilaçlar sağlık açısından güvenilirliği kanıtlanmış ilaçlardır. Ancak yine de uzun süreli kullanımı önerilmemektedir. Cerrahi tedavide ise bypass, gastroplasti, gastrik bantlama, gastrik balon gibi operasyonlarla da etkili sonuçlar alınmaktadır.

Obezite hastaları için yaşam stili önerileri

Obezite hastalarının tedaviyle birlikte hayatlarında birtakım köklü değişikliklere gitmeleri gerekir. Öncelikle beslenme şekli değişmeli ve sağlıklı beslenmeye yönelmeliler. Bunun yanında fiziksel aktivitelere düzenli olarak vakit ayırmaları gerekmektedir. Kendilerini sürekli motive etmeleri ve hedeflenen değerlere ulaşmada psikolojik olarak kendilerini hazırlamaları gerekir. Obezitede aile ve yakın çevrenin desteği de çok önemlidir. Bu yüzden aileniz ve yakın çevrenizden destek isteyebilirsiniz.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Nefrit Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Bakteriyel bir hastalık olan Nefrit, böbreğin iltihaplanması sonucu meydana gelmektedir. Bu hastalığın ilerlemesi kronik hastalığa neden olmaktadır. Nefrit erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülmektedir.

Kadınlarda genellikle 30 ila 40 yaş arasında ortaya çıkmaktadır.

Nefrit belirtileri nedir?

Nefritin en açık belirtileri arasında koyu renkli kanlı idrar (idrarda kan hücrelerinin olmasına bağlı), idrarda köpürme (protein kaçağına bağlı), yüz ve bacaklarda şişme (su ve tuz tutulması ve protein kaçağına bağlı), özellikle göz kapaklarında meydana gelen şişlik, ense ve baş ağrısı (yüksek tansiyona bağlı), idrar yapmada zorlanma, sık sık idrara çıkma veya idrarın azalması gibi belirtiler gelmektedir. İlerleyen vakalarda ise nefes darlığı, bulantı ve kusma gibi durumlar da ortaya çıkmaktadır.

Nefritin nedenleri nedir?

Nefrit; özellikle streptokoklara bağlı boğaz ve deri enfeksiyonları sonrasında, tifo, kızamık, grip, kabakulak gibi enfeksiyon hastalıkları sırasında, hepatit B ve C’de ve HİV’de olabileceği gibi nadiren bilinmeyen nedenlerle de ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıklar sırasında oluşan antijenler veya antijen-antikor kompleksleri böbrekte iltihaplanmalara neden olmaktadır.

Nefritin risk faktörleri nedir?

Boğaz ve deri enfeksiyonları, hepatit B ve C, tifo, kızamık, grip, kabakulak, diş eti iltihapları gibi enfeksiyon hastalıkları ve vaskülitler nefrit için risk faktörü oluşturmaktadır.

Nefritin komplikasyonları nedir?

Nefrit tedavi edilmediğinde böbrekte ciddi hasarlara yol açmaktadır. Vücutta su ve tuz tutulmasına bağlı yaygın ödem, hipertansiyon, enfeksiyon riskinde artış, elektrolit bozuklukları ve böbrek yetmezliği gelişmektedir.

Nefrit için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesinde nefrite sebep olabilecek olan rahatsızlıkların doktora bildirilmesi, şikayetlerin doğru şekilde aktarılması gerekmektedir.

Nefritin tetkik yöntemleri nelerdir?

Ayrıntılı anamnez ve fizik muayene sonrası idrar tahlili, kan tahlili, radyolojik tetkikler ve gerekli hastalarda böbrek biyopsisi nefrit tanısı konulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Börek hasarına karşı erken tanı büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden belirtiler ortaya çıktığında kısa sürede doktora başvurulmalıdır.

Nefritin tedavi yöntemleri nelerdir?

Öncelikle yatak istirahati ve beslenme tedavisi etkili olacaktır. Yiyeceklerde tuz kısıtlaması diyet tedavisinin olmazsa olmazıdır. Protein kısıtlı diyet, hipertansiyon gelişen hastalarda ilaç tedavisi uygulanır. Bazı nefrit türlerinde ise bağışıklık sistemi ile ilişkili özel ilaç tedavileri uygulanmaktadır.

Nefrit hastaları için yaşam stili önerileri

Nefrit hastalığında hastaya tuzsuz ve protein kısıtlı diyet önerilmektedir. İstirahat bu dönemde çok önemlidir. Bol bol istirahat edilmeli ve ilaçlar düzenli olarak kullanılmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Migren Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Bulantı, kusma, ışık veya ses duyarlılığı şeklinde ortaya çıkan Migren Ağrısı, genellikle gerilim tipi baş ağrısı olarak tanımlanır. Migrenin kadınlarda görülme sıklığı daha fazladır.

Migren hastalarda genellikle 40 yaşından önce görülür. Kişiyi günlük aktivitelerini yapamayacak kadar çok etkileyen rahatsızlıktır. Tedavi edilmediği zaman migren atakları daha da uzun sürmeye başlar. Günümüzde Migren tedavisinde kullanılan pek çok etkili ilaç bulunmaktadır.

Migrenin belirtileri nedir?

Migrenin en belirgin özelliği zonklama şeklindeki baş ağrılarıdır. Orta ve şiddetli baş ağrılarını halsizlik, bulantı, kusma, ses ve ışıktan rahatsız olma, iştahsızlık gibi belirtiler izlemektedir. Bu belirtiler migreni diğer baş ağrılarından ayırmaktadır.

Migrenin nedenleri nedir?

Migrenin nedeni tam olarak bilinememekle birlikte anne veya babada migren varsa çocukta da görülme ihtimali bulunmaktadır. Sebebi tam olarak bilinemeyen migreni tetikleyen bazı faktör yer almaktadır. Bu faktörlerin başında stres gelmektedir. Bunun yanında öğün atlanması, bazı yiyecekler (çikolata, kuruyemişler vb.), alkol, sigara, hava değişimi ve adet dönemi de migreni tetiklemektedir.

Migrenin risk faktörleri nedir?

Ailedeki migren hikayesi, kadın cinsiyeti, hormonal değişikler, hamilelik migren için risk faktörü oluşturmaktadır. Migrende yaş sınırı oldukça geniştir. Çocuk yaşlarda görülebildiği gibi 40’lı yaşlarda da görülmektedir.

Migrenin komplikasyonları nedir?

Migren, baş ağrısı nedeni ile hayat kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun yanında mide bulantısı, kusma, halsizlik, iştahsızlık, aşırı terleme, ishal, çarpıntı, kas seyirmesi ve inme gibi komplikasyonları da bulunmaktadır. İnme riski sigara ve doğum kontrol hapı kullanan kişilerde daha yüksektir.

Migren için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesinde migren ataklarının kayıtları tutulmalı ve hangi durumlarda ortaya çıktığı da not edilmelidir. Bu bilgiler doktora eksiksiz bildirilmelidir.

Migrenin tetkik yöntemleri nelerdir?

Migrende fizik muayene, nörolojik muayene ve laboratuvar incelemeleri sonucunda tanı konulmaktadır. Bunun yanında hastada ortaya çıkan zonklama şeklindeki baş ağrıları, mide bulantısı ve kusma, terleme gibi bulgular teşhis konulmasında yol göstermektedir.

Migren tedavi yöntemleri nelerdir?

Toplum arasında migrenin tedavi edilemeyen bir hastalık olduğu görüşü yaygın olarak savunulmaktadır. Ancak migreni tetikleyen faktörler ortaya çıkarıldığında ve kişi kendini doğru gözlemlediğinde tedavi edilebilen bir hastalıktır. Migrende öncelikle migreni tetikleyen faktörler ele alınmalı ve engellenmelidir.

Bunun yanında ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Ancak ilaç kullanımı kesinlikle doktorun uygun gördüğü dozda alınmalıdır. İlaç kullanamayan hastalarda Büyük Oksipital Sinir (GON) blokajı ve Botox uygulamaları, son dönemde artan şekilde kullanılmaya başlanmıştır.

Migren hastaları için yaşam stili önerileri

Migren hastalarının öncelikle migreni tetikleyecek stres, sigara, alkol gibi durum ve maddelerden uzak durması gerekmektedir. Migreni etkileyen çikolata gibi gıdaları da kontrollü tüketmekte fayda var. Bunun yanında yürüyüş gibi zihinlerini temizleyecekleri, kendilerini rahatlatacakları aktivitelere yönelebilirler.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

İnsülin Direnci Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Pankreastan salgılanan ve şeker metabolizmasını düzenleyen hormona İnsülin denir. İnsülin direnci ise,  vücuttaki şekeri kontrol etmek için salgılanan insülinin etkisini göstermesindeki zorluk olarak tanımlanabilir.

Normal şartlarda vücut şekeri 1 ünite insülin ile kontrol altına alabiliyorken insülin direnci olan hastalarda vücut 2-3 ünite insülin salgılamak durumunda kalır.  İnsülin direnci arttıkça, şeker kontrolünü sağlamak için insülin de artmış olur. Bu da vücutta gereğinden fazla insülin salgılanması anlamına gelir.

Tüm dünyada ve ülkemizde giderek artan obezite ve diyabet görülme sıklığı, “insülin direnci” olarak adlandırılan metabolik sorunu da beraberinde getiriyor. Vücuttaki yağ oranının artması insülin direncine, insülin direnci de vücuttaki yağ oranının artmasına yani obeziteye neden oluyor.

Protein metabolizması, üreme ve bağışıklık gibi birçok sistemi etkileyen insülin direncinin tedavi edilebilmesi için öncelikle beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının gözden geçirilmesi gerekiyor.

İnsülin direnci insülinin vücutta depolanmasına neden olduğu için kilo alımına, karaciğer yağlanmasına, kalp ve damar hastalıklarına neden olabilir. İnsülin direnci sorunu olanlar spor yapıp dengeli beslenseler dahi kilo vermekte zorlanırlar.

Çünkü fazlasıyla salgılanan insülin, alınan gıdaların yağ olarak depolanmasına neden olur. Giderek daha çok salgılanmak zorunda kalınan insülin zaman içinde pankreası yorar. İnsülin direnci  zamanla pankreas yetmezliği ve diyabet hastalığına kadar gidebilen ciddi bir tablo karşımıza çıkabilir.

İnsülin direncinde beslenmenin yeri çok önemlidir. İlk çağlardan günümüze besine ulaşmamız her geçen yüzyıl daha kolaylaşmış ve buna ters orantılı olarak ulaşılan besinlerin kalori değerleri de her geçen yüzyıl artmıştır. Teknolojideki bu ilerleme çalışma şekillerinin daha çok ofis ortamında, bilgisayar odaklı olmasına neden olmuştur.

Ofis ortamında hareketsizlik ve fast food tüketimi çalışanları obezite ile karşı karşıya getirmektedir. Bol kalorili besinleri hızla tüketme zorunluluğu, hareket azlığı ile birleşince bel çevresi yağlanmasını kaçınılmaz hale getirmekte; bu da insülin direnci sendromunun başlamasına neden olmaktadır.

İnsülin Direncinin belirtileri nedir?

Sağlıklı insanlarda normal öğün aralığı 4-5 saat aralığındadır. Ancak insülin direnci olan kişilerde bu süre daha kısadır. İnsülin direncinin en belirgin özelliği çabuk acıkmadır. Bunun dışında belirtiler şu şekildedir:

Açlığa tahammülsüzlük
Açlığa bağlı fenalık hissi
Fazla yemek yeme
Sinirlilik
Baş ağrısı
Aşırı tatlı yeme isteği ve tatlı krizi

İnsülin Direncinin nedenleri nedir?

İnsülin direnci pek çok nedene bağlı olarak gelişmektedir. En yaygın olan sebep ise obezite ve kilo problemidir. Kilo sorunu yaşayan pek çok kişide insülin direnci mutlaka görülmektedir. Bunun yanında spor veya fiziksel aktiviteye zaman ayırmama, glisemik indeksi yüksek gıdalar tüketmek, enfeksiyon, gebelik, insülin karşıtı hormonlar, polikistik over sendromu ve genetik etkenler de insülin direncine neden olmaktadır.

İnsülin Direncinin risk faktörleri nedir?

İnsülin direncinde pek çok grup risk taşımaktadır. İnsülin direnci görülme olasılığı yüksek olan gruplar şu şekildedir:

Vücut kitle indeksi 25 ve üzeri olan aşırı kilolu kişiler
40 yaş üzeri kişiler
Afrika, Amerika ve Asya kökenli kişiler
Tip 2 diyabet geçmişi olan yakın akrabalar varsa
Yüksek kan basıncı olan kişiler
Yüksek kan trigliserit olan kişiler
Düşük HDL kolesterol ya da damar sertliği olan kişiler
Polikistik over sendromu olanlar

İnsülin Direncinin komplikasyonları nedir?

İnsülin direnci tam olarak bir hastalık sayılmasa da pek çok komplikasyonun görülmesine sebep olmaktadır. En yaygın komplikasyonları arasında tip 2 diyabet gelmektedir. Bunun yanında yüksek tansiyon, damar sertliği, kan yağları bozuklukları, karaciğer yağlanması insülin direncinin diğer komplikasyonları arasında gelmektedir.

İnsülin Direnci için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

İnsülin direnci şüphesiyle doktora başvurulduğunda şüpheyi doğrulamak için genellikle HOMA-IR (İnsülin direnci) testi yapılmaktadır. Doktor randevusu öncesinde kişinin 10-12 saatlik açlıkla randevuya gelmesi beklenir. Alınan kan örneği ile insülin direnci olup olmadığı anlaşılmaktadır.

İnsülin Direncinin tetkik yöntemleri nelerdir?

İnsülin direnci tanısı pek çok test ve tahlil sonucunda konulmaktadır. Bu tahliller şu şekilde sıralanmaktadır:

Kanda şeker (glukoz) yüksekliği
Kanda insülin yüksekliği
Karaciğer yağlanmasını gösteren ALT, AST ve GGT gibi karaciğer testlerinin yüksekliği
HDL kolesterol (iyi huylu kolesterol) düşüklüğü. Trigliserit testinin yüksekliği
Ürik asit yüksekliği

İnsülin Direncinin tedavi yöntemleri nelerdir?

İnsülin direnci tedavisinde en önemli ve etkili tedavi yöntemi beslenme tedavisidir. Bunu fiziksel aktivite, egzersizler ve ilaç tedavisi izlemektedir. Beslenme tedavisinde insülin direncine göre bir diyet programı oluşturulur. Beslenme programıyla yanlış beslenme alışkanlıkları düzeltilir.

Şeker, un ve nişasta gibi karbonhidrat miktarı yüksek gıdalardan uzak durulur. Trans yağlardan ve kolalı gazlı içeceklere veda edilir. Bunun yanında her gün düzenli yürüyüş ve çeşitli spor aktiviteleri önerilir. Gerekli durumlarda insülin direncini kıran ilaçlar da kullanılmaktadır.

İnsülin Direnci hastaları için yaşam stili önerileri

İnsülin direnci olan hastaların, diyabet ve diğer hastalıklara karşı yaşam stilinde birtakım değişikliklere gitmesi gerekir. Öncelikle beslenme şeklini tamamen değiştirmelidir. Akdeniz tipi beslenme tarzı oldukça sağlıklı olacaktır. Zeytinyağı, sebze ve deniz ürünleri ağırlıklı olan bu beslenme türünde insülin direnci büyük ölçüde kontrol altına alınacaktır. Bunun yanında spor ve egzersizi hayat felsefesi haline getirmek gerekiyor.

Her gün yarım saat yürüyüş ve günlük fiziksel aktiviteler insülin direnci yanında pek çok hastalığa karşı önlem almada etkili olacaktır. Egzersize ve spora vakit bulamayanlar asansör yerine merdiven kullanabilir, kısa mesafelerde yürümeyi tercih edebilir. Bu tarz değişiklikler insülin direnci ve diğer hastalıklara karşı önlem almanızda oldukça etkili olacaktır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Hirsutizm Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Hirsutizm (Aşırı Tüylenme), kadınlarda siyah kılların olmaması gereken yerlerde androjen erkeklik hormonuna bağlı olarak gelişen kıllanma problemidir. Üreme çağındaki kadınların ortalama yüzde 8’inde görülebilir.

Eğer kıllanma hızlı oluşuyor ve ilerliyor ise nedenini araştırmak gerekir.

Hirsutizmin sebebleri nelerdir?

Polikistik over sendromu (PCOS) aşırı androjen üretiminin en yaygın sebebidir.
Doğuştan gelen adrenal tümörler ve diğer androjen üreten tümörler enderdir ve genellikle ortaya çıktıklarında farklı semptomlar gösterirler.
Cushing sendromu, hiperprolaktinemi, akromegali, tiroid bozuklukları.
Cushing sendromu 2hipertrikoz ve hirsutizmin her ikisi ile de bağlantılıdır.
Androjenik ve anabolik steroidlerin kullanımı.

Hirsutizmin belirtileri nedir?

Tümöre bağlı gelişen hirsutizmde ani ve hızlı tüylenme en açık belirtiler arasında gelmektedir. Seste kalınlaşma, alın bölgesinin açılması ve testosteron hormonunun yükselmesi gibi belirtiler de tümöre bağlı olarak gelişmektedir. Bunun yanında saç dökülmesi, adet düzensizliği, akne gibi belirtiler de ortaya çıkmaktadır.

Hirsutizmin risk faktörleri nedir?

Hirsutizm hastalığında şeker hastalığı ve kilo alma gibi risk faktörleri yer almaktadır. Bunun yanında genetik faktörler de etkili olmaktadır. Ailede hirsutizm geçmişi olanlar risk altındadır. Avrupa ve Asya kökenli kadınlar da risk grupları arasında gelmektedir.

Hirsutizmin komplikasyonları nedir?
Hirsutizmin genellikle psikolojik komplikasyonları bulunmaktadır. Özellike yüz bölgesinde yaşanan tüylenmeyle toplumdan dışlanma, içe kapanma, özgüven eksikliği, bunalım gibi komplikasyonlar gelişmektedir.

Hirsutizm için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Pek çok kadın tüylenme problemini genetik faktörlere ve tüylerden kurtulmak için yapılan yanlış uygulamalara bağlamaktadır. Ancak aşırı tüylenmenin altında farklı nedenler yatıyor olabilir. Bu yüzden hirsutizm ihtimaline karşı doktor randevusu alınmalıdır. Randevu öncesinde tüyler alınmamalıdır.

Hirsutizmin tetkik yöntemleri nelerdir?

Hirsutizm hastalığında tanı koymak için oldukça fazla test yer almaktadır. E2, FSH, LH, progesteron, testosteron, dihidroepiandrosteron-sülfat, andrptenodion, bir gecelik (overnight) deksametazon süpresyon testi, iki günlük düşük doz deksametazon süpresyon testi, androstenodiol glukuronid ölçümleri gibi hormonal testler yapılmakta ve tanı konulmaktadır.

Hirsutizmin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tedavide öncelikle hirsutizme neden olan faktörler ve hastalıklar ortadan kaldırılmaya çalışılır. Buna bağlı olarak ilaç tedavisi ve kozmetik tedavi olmak üzere iki seçenek yer almaktadır. Bu tedavi yöntemleri ayrı ayrı uygulanabildiği gibi bir arada da uygulanmaktadır. En etkili tedavi her iki seçeneğin bir arada uygulandığı tedavidir.

İlaç tedavisinde adet düzenlemeye yarayaran ilaçların yanında doğum kontrol hapları, progestinler, spironolactone, simetidine, GnRH analogları, siproteron asetat gibi ilaçlar kullanılmaktadır. Kozmetik tedavide ise ağda, depilatör, lazer epilasyon yer almaktadır. En etkili sonuç ise lazer epilasypondan alınmaktadır. Kıl folliküllerinin ömrü 6 aydır. Bu yüzden ilaç tedavisi en az 3-6 sürmektedir.

Hirsutizm Hastaları İçin Yaşam Stili Önerileri

Hirsutizm tedavisi uzun süren ve sabır isteyen bir problemdir. Bu yüzden tedavi süresince umutsuzluğa kapılmamak gerekmektedir. İlaç tedavisinin yanında tüylerden kurtulmak için pek çok yöntem yer almakta. Bu yöntemler arasında traşlama işlemi genellikle önerilmemektedir. Kökleri kalınlaştırma durumundan dolayı traşlama işleminden uzak durulmalıdır. Bunun yanında ilaç tedavisiyle birlikte lazer epilasyon tedaviyi olumlu etkileyecektir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Hipofiz Tümörleri Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Kafatasının tabanında ve beynin altında yer alan Hipofiz Bezi, vücudumuzdaki birçok hormonun salgılanmasını ve vücudun su dengesini sağlayan merkezi ve hayati bir organdır.

Hipofiz Bezi ve çevresinde çeşitli sebeplerle oluşan tümörler, Hipofiz Bezi Tümörleri (Hipofiz Adenomu) olarak adlandırılmaktadır.

Hipofiz tümörlerinin belirtileri nedir?

Hipofiz tümöründe, hipofiz bezi büyümeye başlar. Ancak bu büyüme çok yavaş gerçekleşir. Bununla birlikte;

Görme bozuklukları
Baş ağrısı
Adet döneminde düzensizlikler
Erkeklerde hormon değişikliğiyle meydana gelen iktidarsızlık problemi
Kısırlık
Çok veya az anne sütü üretimi
Yorgunluk
Sabırsızlık
Ruh halindeki tutarsızlıklar gibi belirtileri gözlenmektedir.

Hipofiz tümörlerinin nedenleri nedir?

Hipofiz tümörleri, genellikle hipofizin ön kısmında gelişmektedir. Bu tümörler salgılama yapanlar ve yapmayanlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Hormonların aşısı salgılanması sonucu ortaya çıkan hipofiz tümörlerinin iyi huylu olanları kadar iyi huylu olmayanlar da mevcuttur.

Hipofiz tümörlerinin risk faktörleri nedir?

Her yaş grubunda görülebilen bu hastalık, özellikle 30-60 yaş arasında daha fazla görülmektedir.

Hipofiz tümörlerinin komplikasyonları nedir?

Hormonların aşırı salgılanmasıyla Cushing sendromu, Akromegali, Jigantizm, Prolaktinoma tümörleri ortaya çıkmaktadır. Akromegali’de; hipofizin aşısı hormon salgılaması ile el ve ayaklarda aşırı büyüme meydana gelmektedir. Bunun yanında çene ve kafatası kemikleri de aşırı derecede büyümeye başlar. Jigantizm’de de Akromegali’de olduğu gibi aşırı büyüme söz konusudur. Ancak bu durum nadir olarak görülmektedir.

Prolaktinoma; salgılanan prolaktin hormonu ile kadınlarda adet düzensizliği ve adetten kesilme gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Cushing sendromunda ise kilo alma, kan basıncının artması, deride oluşan çizgiler ortaya çıkmaktadır. Erkeklerdeki hormon değişikliği ile birlikte iktidarsızlık ve kısırlık gibi komplikasyonları görülmektedir. Kadınlarda ise adet düzensizliği ve adetten kesilme durumları söz konusudur.

Hipofiz tümörleri için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesinde hastanın iyi gözlemlenmesi gerekmektedir. Tanı koymayı kolaylaştırmak için ortaya çıkan şikayetler doktora doğru aktarılmalıdır.

Hipofiz tümörlerinin tetkik yöntemleri nelerdir?

Şikayetler doğrultusunda yapılan fizik muayene ve nörolojik muayenelerle birlikte birtakım testler yapılır. Yapılan kan testlerinde kandaki hormon miktarları incelenir. Bunun yanında kafatası filmleri, ilaçlı MRI ile hipofiz ve sella tursika incelemesi yapılır. Ayrıca endokrinolog ve göz hastalıkları uzmanı gibi diğer uzman doktorların da kontrolü istenebilir. Tüm bu süreç sonrasında testlerden gelen sonuç ile tanı konulur.

Hipofiz tümörlerinin tedavi yöntemleri nelerdir?

Hipofiz tümörlerinin tedavisi, tümörün yeri, büyüklüğü ve hastanın genel sağlık durumuna göre değişmektedir. Bunun yanında tedavide tümörü çıkartma, büyüklüğünü azaltma ve hormon düzeyini dengeleme gibi yollar izlenmektedir. Cerrahi tedavide amaç tümörü mümkün olduğunca çıkarmaktır.

Cerrahi operasyonda üst dudak altı veya burun kanalından çok küçük aletlerle girilerek tümör çıkarılmaya çalışılır. Tümörün boyutunu küçültmek için kullanılan radyasyon tedavisinde çeşitli ilaçlar da kullanılmaktadır. Tümörün ve hastanın durumuna göre belirli periyodlarda hastaya radyasyon verilir. İlaç tedavisinde ise tümörün aşırı hormon salgılaması engellenmeye çalışılır.

Hipofiz tümörleri hastaları için yaşam stili önerileri

Doktorun uygun gördüğü tedaviyle birlikte hastanın iyi gözlemlenmesi gerekmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da moral çok önemlidir. Hasta yakınlarının bu dönemde hastaya iyi destek olması gerekmektedir. İlaç kullanımına dikkat edilmeli ve değişiklikler gözlemlenmelidir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Hipofiz Bezi Yetmezliği Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Beynin altında, burun kanalların arkasında yer alan Hipofiz Bezi; yaklaşık 0.5 gram ağırlığında çeşitli hormonlar salgılayan bir endokrin bezdir. Hipofiz Bezi; büyüme, fiziksel aktiviteleri yerine getirme ve üretkenlik gibi durumları kontrol eden bir merkez olarak çalışmaktadır. Ön lob ve arka lob olarak iki şekilde yer alan hipofiz bezi çeşitli hormonlar salgılamaktadır.

Hipofiz Bezi çeşitli sebeplerle işlevini yitirir ve salgılama işlemini doğru şekilde gerçekleştiremez. Salgılamanın durması veya azalması durumu hipofiz bezi yetmezliği olarak tanımlanmaktadır.

Hipofiz bezinin görevleri nelerdir?

Hipofiz bezi yukarıda bahsedilen bezlerin fonksiyon görmesini sağlar yani onları çeşitli hormonlar aracılığı ile yönetir. Bu bezden salgılanan 5 temel hormon ve görevleri şu şekildedir:

TSH (tiroid bezini uyaran hormon): boğazımızın ön kısmında bulunan tiroid bezinden hayati olan tiroid hormonlarının üretimini kontrol eder ve bu hormon olmadan gerek zihinsel gerekse de vücuttaki metabolik faaliyetler yavaşlar.

FSH/LH (üreme organlarını uyaran hormonlar): erkekte testisleri, kadında ise yumurtalıkları uyararak cinsel fonksiyonların ve üremenin devamını sağlar.

ACTH (böbrek üstü bezini uyaran hormon) : böbrek üstü bezinden kortizol denilen hayati hormonun salınmasını kontrol eder. Kortizol gerek bağışıklık sistemimizin düzenli çalışmasını gerekse de tansiyon ve damarlarındaki sıvının yeterli düzeyde olmasını sağlar

GH ( büyüme hormonu) : ergenlik çağında boyumuzun uzamasından sorumludur. Ancak son 20 yıldır erişkin yaşta da birçok önemli fonksiyonundan bahsedilmektedir. Hafıza ve zihinsel fonksiyonların düzenlenmesi, vücut yağ ve kas oranlarının düzenlenmesi, kemik dokusunun sağlamlaştırılması, kalp hastalıkları riskinin azaltılması gibi her geçen gün yenileri ortaya çıkan birçok fonksiyonu vardır.

Prolaktin (süt üretimini uyaran hormon) : Kadınlarda doğum sonu emzirmenin sağlanması için temel hormondur. Ancak son yıllarda bağışıklık sisteminde rol aldığı anlaşılmıştır.

Hipofiz bezinin hastalıkları nelerdir ve neden önemlidir?

Hipofiz Bezinden salgılanan hormonların fazlalığı ve bu hormonların eksikliği ile giden 2 grup hastalık mevcuttur. Hipofiz bezinden salgılanan 5 temel hormonun bir veya daha fazlasının çeşitli nedenlerle eksilmesine ‘Hipofiz Yetmezliği’ denir. Hipofiz yetmezliğinin tanısı doğru bir şekilde konduğu takdirde günümüzde tedavisi mümkündür.

Hipofiz yetmezliğinin nedenleri nelerdir?

En sık nedeni hipofiz bezi adenomlarına (adenom: iyi huylu tümöral kitle) bağlı bezdeki normal dokunun basıya uğraması ve/veya hipofiz adenomunun cerrahi veya radyoterapi ile tedavisidir. Kadınlarda doğum sonrası aşırı kanamanın neden olduğu hipofiz bezi hasarı (Sheehan sendromu olarak adlandırılır) ülkemizde hala sık olarak rastlanmaktadır.

Ayrıca son yıllarda şuur kaybına neden olan kafa travmaları (trafik kazaları veya düşmelere bağlı kafaya darbe sonucu veya boks gibi sürekli kafaya darbe alan dövüş sporları) sonrası –15 hastada hipofiz yetmezliği gelişebileceği gösterilmiştir.

Hangi durumda hipofiz yetmezliğinden şüphelenelim?

Hipofiz yetmezliğinin en önemli özelliği genellikle belirtilerinin hafif olması ve yavaş ilerlemesidir. Bu nedenle hastalar dikkat etmezse hipofiz yetmezliği ile farkında olmadan yıllarca yaşayabilir ve genellikle farklı şikayetlerle gittiği doktorlarda bu durumu gözden kaçırabilir.

Bu nedenle yukarıda bahsedilen nedenlere yönelik hikayenin bir hastada olması hipofiz yetmezliğinin araştırılmasını gerektirir. Özellikle, aşağıda sıralanan belirtiler olduğunda hastaların hipofiz yetmezliğinden şüphelenmesi gereklidir:

Baş ağrısı ile birlikte olan veya olmayan görmede azalma (görme alanı kaybı): Hipofiz adenomları veya kitlelerinin hipofiz bezinin hemen üzerindeki (Şekil 1) göz sinirine bası yapması sonucu oluşur. Öncelikle görme alanının dış yanlarında görme alanı kaybı olur ve zamanla ihmal edilirse tam görme kaybına kadar gidebilir. Erken tanı konması ve hipofiz kitlesinin uygun şekilde çıkarılması ile görme kaybı büyük oranda geri döner.

Erkeklerde cinsel fonksiyonlarda azalma, istendiği halde çocuk olmaması (infertilite) vücut kıllarında azalma ve traş olma sıklığında azalma.

Kadınlarda adet sıklığında azalma veya adet kanamalarının tamamen kesilmesi (amenore), istendiği halde çocuk olmaması (infertilite)

Üşüme, uyku isteğinde artış, kilo alma, cilt kuruması, yorgunluk, halsizlik ve kendini kötü hissetme, tansiyon düşüklüğü ve baş dönmesi, aşırı su içme ve idrara gitme (günlük 2.5–3 litreden fazla idrar çıkarma), açlığa tahammülsüzlük: Bahsedilen belirtiler birçok farklı hastalıkta görülebilir ve hipofiz yetmezliği için tipik değildir. Ancak yukarıdaki belirtiler uzun süre devam ediyor ve herhangi bir neden bulunamıyorsa hipofiz yetmezliği akla gelmelidir.

Hipofiz bezi ile ilgili şüphemiz olursa ne yapmalıyız?

Hipofiz yetmezliği şüphesi olan hastaların bir endokrinoloji uzmanına baş vurması uygun olacaktır. Ancak yaşadığınız yerde endokrinoloji uzmanı yok ise iç hastalıkları uzmanına başvurup hipofiz yetmezliği şüpheniz ilgili doktora iletilmelidir.

Eğer hipofiz yetmezliği nedeni olarak hipofiz adenomu ve hipofiz bölgesinde kitle tespit edilmişse endokrinoloji ve beyin cerrahisi uzmanlarının bulunduğu bir merkeze başvurulmalıdır. Eğer hipofiz kitlesi için beyin cerrahisi operasyonu yapılmışsa bu hipofiz yetmezliğinin düzeleceği anlamına gelmez. Bu nedenle amaliyat sonrası da bir endokrinoloji uzmanı tarafından izlem ve gerekirse hipofiz yetmezliği için tedavi şarttır.

Hipofiz yetmezliği tedavisi nasıl yapılır?

Tanı konduktan sonra hipofiz yetmezliğinin tedavisi bu konuda uzman doktor tarafından yapılmalıdır. Tedavide eksik hormonlar [tiroid hormonu, kortizol preparatları veya gonadal (cinsel fonksiyonları düzenleyen hormonlar) hormonlar] doktorunuzun önerdiği doz ve ilaçlarla yerine konur.

Tedavi, eksilen hormonun cinsine ve eksikliğin derecesine bağlı olarak ömür boyu sürebilir. Bu nedenle endokrinolojik yönden takip gereklidir. Uygun tedavi ve takip ile hipofiz yetmezliğine bağlı oluşan bozukluklar büyük oranda geri döner.

Akromegali hasta bilgilendirme formu

Akromegali beyin içerisinde bulunan hipofiz bezindeki iyi huylu bir tümörden büyüme hormonun adı verilen hormonun fazla salgılanması nedeniyle oluşan bir hastalıktır. Büyüme hormonun fazla salgılanması sonucu el, ayak bölgelerinde aşırı büyüme olur.

Ayakkabı numarasında artış, yüzüklerin dar gelmesi, yüz hatlarında kabalaşma, çenede belirginleşme, dişlerde ayrışma gibi bulgular olabilir. Ayrıca baş ağrısı, halsizlik, terlemede artışı ve cinsel fonksiyonlarda azalma gibi genel şikayetler de olabilir. Ayrıca hipofizdeki tümörün boyutuna bağlı olarak görme bozuklukları da oluşabilmektedir.

Akromegali hastalarındaki bu değişiklikler hasta ve yakınları tarafından maalesef geç fark edilir. Belirtiler çok yavaş oluştuğu için çoğu hasta hastalık başladıktan 5–7 yıl sonra tanı konmaktadır. Bu nedenle bazı hastalar akromegalinin vücudun iç organlarında yarattığı bozukluklar nedeniyle hekime başvurabilir.

Şeker hastalığı, kalp hastalıkları, uyku apne denilen uykuda solunum problemleri, eklem rahatsızlıkları ve çeşitli kanserler bunlardan bazılarıdır. Yüksek tansiyon akromegali hastalarının pek çoğunda tespit edilir. Barsak ve tiroid kanseri sıklığı artmaktadır.

Bulgular

Görmede azalma
Alın kemiğinde belirginleşme
Büyük burun ve çene,diş aralarında açılma
Şeker hastalığı
Büyük el ve ayaklar
Terleme artışı, ciltte yağlanma
Göğüsten süt gelmesi
Kalp büyümesi, yüksek tansiyon
Cinsel sorunlar
Eklem rahatsızlıkları

Tanı

Akromegali tanısı hastadan klinik olarak şüphe oluşması halinde veya tesadüfen çekilmiş olan beyin görüntülemeleri sırasında tespit edilen urların tetkiki sırasında konabilir. Hastadan şüphelenildiği zaman tanı amaçlı bir takım testler yapılır. Bunların en önemlisi şeker yükleme testidir. Yükleme testi sırasında hastaya 75 gr şeker ihtiva eden şekerli su içirilir ve 0, 30, 60, 90 ve 120. dakikalarda hastanın büyüme hormonu değerleri ölçülür. Aynı zamanda serum IGF–1 ölçümleri de hastalığın takip ve tedavisinde sık olarak kullanılır.

Tedavinin hedefleri

Şikayetlerde düzelme
Fiziksel bulguların düzelmesi
Büyüme hormon salınımının normale dönmesi
Tümör kitlesinde küçülme
Tekrarın önlenmesi
Diğer hipofiz hormonlarının salınımının korunması
Normal yaşam süresinin sağlanması

Tedavi ve Takip

Akromegali hastalarında tanı konduktan sonra tedavi planlanmalıdır. Tedavide üç yöntem kullanılır. Bunların ilki cerrahi tedavi, ikincisi ilaç tedavisi ve en son seçenek ise radyoterapi yani ışın tedavidir. Akromegali tedavisinde cerrahi birinci seçilecek tedavi yöntemidir. Anestezi riski taşıyan, ek hastalıkları olan çok ileri yaştaki cerrahi yapılamayacak hastalarda ilk tedavi ilaç tedavisi olabilir.

Bazı hastalarda tümör boyutuna, cerrahi düzelmenin tam olarak sağlanıp sağlanmamasına göre cerrahi tedavi tekrarlanabilir. Cerrahi tedavi sonrasında hastalar klinik düzelmeyi günler içerisinde fark edebilirler. Tam olarak iyileşmenin değerlendirilmesi ise ameliyat sonrası 3. ayda yapılmalıdır. 3. aydaki değerlendirmeler sırasında büyüme hormonu, IGF–1 düzeyleri yanında tekrar şeker yükleme testinde hormon yanıtı da değerlendirilmelidir.

Küçük tümörlerde cerrahi başarı daha yüksek iken, büyük tümörlerde daha düşüktür. Akromegali ameliyatlarından sonra hipofizden salgılanan diğer hormonlarda bir takım bozukluklar, eksiklikler gelişebilir. Hastanın endokrinoloğu tarafından ameliyat sonrası diğer hormonların işleyişi değerlendirilir ve eksiklik varsa mutlaka yerine konulur.

Ameliyat sonrası tamamen düzelme elde edilen hastalarda 6 ayda bir klinik değerlendirme yapılmalı. Aynı zamanda hormon düzeyleri ve IGF–1 ölçümleri ile hipofiz MR’ ları çekilerek tümörün durumu değerlendirilmelidir.

Takip

Akromegali hastaları tanı anında ve tedaviden sonra akromegalinin diğer organlardaki etkilerinin kontrol edilmesi amacıyla bir takım taramalar ile takip edilmelidir. Tanı anında hastalar EKG ve ekokardiyografi ile kardiyolojik etkiler amacıyla değerlendirilmelidir.

Barsak kanseri ve barsak poliplerinin artmış sıklığı nedeniyle tanı anında kolonoskopi ile taramalar yapılmalı. Barsak kanseri ya da polip olmayan hastalarda bu taramanın 5 yıl sonra tekrar edilmesi planlanırken, riskli hastalarda daha erken kontroller yapılmalıdır.

Kadın hastalarda meme muayenesi, meme ultrasonografisi ve gerekirse mamografi ile meme kanseri taraması, erkelerde prostat kanseri taramaları yapılmalıdır. Son yıllarda akromegali hastalarında artan tiroid kanseri sıklığı nedeniyle tiroid ultrasonografisi ile tiroid nodülleri değerlendirilmeli ve gerekirse biyopsi yapılmalıdır. Şüpheli lezyonların tedavisi planlanmalıdır. Akromegali hastalarında uyku apne sendromu.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın