SP Lideri Karamollaoğlu: Altılı Masa Devam Edecek

SP Lideri Karamollaoğlu bugünse gazetecilerin “Altılı masanın önemi kalmadı mı, dağılır mı” sorusunun ardından ilk açıklamasını düzelterek, “Altılı Masa çalışmaları bundan sonra da devam edecek, ister istemez bir dayanışma içinde. Bizim burada derdimiz, ille de bir şeyler yapmak, iktidar olmak vesaire değil, ilk kademede bu sistemi değiştirmek” dedi.

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, basın mensuplarını açıklamalarda bulundu. Karamollaoğlu, altılı masa ile ilgili çarpıtılan sözlerine açıklık getirdi. Karamollaoğlu, her konunun bir yönüyle anlatmak ve bu yönüyle de istismar etmenin mümkün olduğu belirtti.

İttifakların eskisi kadar önemli olmadığını dile getirmesinin nedeninin iktidarın bu konuda yaptığı değişiklikler olduğunu vurgulayan Karaollaoğlu, “Ancak ‘bunun hiçbir faydası yok, bunun hiçbir önemi yok’ demedik. Altılı Masa çalışmaları bundan sonra da devam edecek, ister istemez bir dayanışma içinde. Bizim burada derdimiz, ille de bir şeyler yapmak, iktidar olmak vesaire değil, ilk kademede bu sistemi değiştirmek.” ifadelerini kullandı.

Başkanlık sisteminin istismara açık bir sistem olduğunun altını çizen Karamollaoğlu, ” Tek kişinin dediği oluyor. Başka kimseyle müzakere edilemiyor. Meclis’in önemi kalmadı. Halbuki biz, bunu yeniden değiştirmek, tek kişiye her şeyi endekslememek, mutlaka bir istişare kurumu olmasını temin etmek arzusundayız. Bu ittifaklara imkan veren değişiklikler yapılmadan önce de zaten biz, bir araya gelerek bu konuları görüşüyorduk. Referanduma giderken de bir araya gelmiştik. Bu referandumun faydalı olmadığını, geçmemesi icap ettiğini söylemiştik. Ama milletimiz o zaman pek iltifat etmedi bizim söylediklerimize.” dedi.

“Kimse yanlış şeyler çıkarmaya teşebbüs etmemeli”

Temel Karamollaoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Meclis’te çoğunluğunuz olmazsa mecbursunuz birçok siyasi parti bir araya gelip bir hükümet kurmaya. Bugün için bu da bu manaya geliyor zaten. Onun için Altılı Masa’nın toplantıları da bu hafta sonunda bildiğiniz gibi bizim ev sahipliğinde yapılacak. Bu devam edecek kanaatindeyim, inşallah memleketimize hayırlı bir değişiklik, hayırlı bir gelişme olur diye ümit ediyorum ben. Kimse, bir kelimenin hemen alınıp çarpıtılmasıyla bir şeyler, yanlış şeyler çıkarmaya teşebbüs etmemeli.”

Paylaşın

Yöneylem Araştırma: Muhalefet Adaylarının Hepsi Erdoğan’ı Yeniyor

Yöneylem Araştırma 27 ilde 2400 kişi ile 28 Temmuz- 1 Ağustos arasında yaptığı Temmuz 2022 araştırmasının sonuçları yayınlandı. Yüzde 95 güven aralığındaki araştırmada kararsızlar “dağıtıldıktan sonra” Cumhur İttifakı’nın 35,6’da kaldığı Millet İttifakı’nın ise 44,3’e yükseldiği görüldü.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde de seçmenle muhalefet adaylarına yöneliyor. Çalışmaya göre Millet İttifakı, kararsızlar dağıtılmadan önce yüzde 35.4 oranında oy alırken Cumhur İttifakı yüzde 28.4 seviyesinde kaldı. Ankette ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçiminde de seçmenin tercihinin muhalefet adayı olduğu görüldü.

Yöneylem tarafından 27 ilde 2400 katılımcı ile 28 Temmuz- 1 Ağustos tarihleri yapılan araştırmanın sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı.

MHP baraj altında

Kararsızlar ve oy kullanmayacaklar dağıtıldıktan sonra milletvekili genel seçimlerinde genel görünüm aşağıdaki tabloda görüldüğü şekilde oluştu, önemli ayrıntı Cumhur İttifakı ortaklarından MHP’nin yüzde 7 olarak belirlenen yeni seçim barajının altında kalması.

Türkiye iyi yönetilmiyor

Yöneylem’in Temmuz araştırmasında katılımcılara yönelttiği “Türkiye nasıl yönetilmektedir?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 63.7’si “kötü yönetilmektedir” yanıtını verirken yalnızca 23.1’i “iyi yönetilmektedir” yanıtını verdi.

Seçmen parlamenter sistemi istiyor 

Araştırmada katılımcılara “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi, Parlamenter Sistem mi?” diye sorulduğunda ise Parlamenter Sistem diyenlerin oranı yüzde 66.4 seviyesinde seyretti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diyenlerin oranı ise yalnızca yüzde 28.5 oldu.

Erdoğan’ı “asla istemeyenler” yüzde 58,4

Önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olması halinde oy verir misiniz? sorusuna katılımcıların yalnızca yüzde 30.7’si “kesinlikle oy veririm” yanıtını verirken, “asla oy vermem” diyenlerin oranı ise yüzde 58.4 oldu.

Muhalefet adaylarının hepsi Erdoğan’ı yeniyor 

Yine çalışmada katılımcılara sorulan sorular arasında yer alan “Erdoğan mı, muhalefet adayı?” sorusuna muhalefet adayı diyenlerin oranı yüzde 54.3 iken Erdoğan diyenlerin oranı yalnızca 33.1 oldu..

  • Erdoğan ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kalması halinde Erdoğan diyenlerin oranı 38.3 olurken Kemal Kılıçdaroğlu diyenlerin oranı ise yüzde 47.8 seviyesinde seyretti.
  • Erdoğan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu karşısında yüzde 37.1 oranında oy alırken İmamoğlu 50.9 seviyesinde seyretti.
  • Son olarak ABB Başkanı Mansur Yavaş karşısında ise Erdoğan yüzde 31.2 oy alırken Mansur Yavaş’ın yüzde 61.5 oranında oy aldığı görüldü.

Muhalefete güven artıyor

Ekonomiyi iktidarın mı yoksa muhalefetin mi daha iyi yöneteceği yönündeki soruya katılımcılar yüzde 46.3 muhalefet yanıtını verirken iktidar diyenlerin oranı yüzde 35 oldu. Hiçbiri yanıtını verenlerin oranı ise 10.2 seviyesinde seyretti.

İktidar hiçbir alanda güven vermiyor

  • Demoktarik düzen, hak ve özgürlükler alanında muhalefetin daha iyi bir savunucu olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 53.7 olurken bu oran iktidar için yüzde 32.4 oldu.
  • Yaşam tarzına saygı noktasında ise iktidar yüzde 34.1 seviyesindeyken muhalefet yüzde 53.1 oranında seçmenden karşılık buldu.
Paylaşın

Karamollaoğlu, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

Haftalık basın toplantısında gündemi değerlendiren SP Lideri Karamollaoğlu, iktidarı ekonomi üzerinden eleştirerek, “Bu kötü ekonomik gidişat ve kriz karşısında ülkede Merkez Bankası var ama bu Merkez Bankası’nın ciddi bir para politikası yok çünkü kasasında parası yok. Hep söylediğimiz kasanın dibi değilmiş. Üstüne ne koyarsanız koyun, para tutmuyor, artıyor” dedi.

Haber Merkezi / Karamollaoğlu, konuşmasını, “Bu ülkede fiyat istikrarını gözetleyen bir komite var. Ama fiyat istikrarı kesinlikle yok. İstatistik kurumumuz var ama güvenirliği yok. En üzücüsü ise ülkemizde bir iktidar var ama iktidara güven yok artık” cümleleriyle sürdürdü.

Karamollaoğlu, konuşmasının devamında, “Belki buna üzücü dedim bir bakıma da seçimlerin yaklaşması sebebiyle ümit verici bir tespittir bu. Krizlerin sebebi olan iktidarın bu krizleri çözeceğine ilişkin artık hiç kimsede güven kalmadı desek yanlış söylemiş olmayız. Bu yoklar için tek tesellimiz önümüzde bir sandığın var olmasıdır.” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İktidarın bugüne kadar hiçbir öngörüsünün tutmadığını belirten Karamollaoğlu, “Şimdilerde seçimlerden birkaç ay öncesini işaret etmesi ise bilindik AK Parti taktiğinden başka bir şey değildir. Hayal sat, oy al. Fakat bu taktikle başarılı olamayacaklarını kendileri de anlamaya başladılar zannediyorum. Milletimizi hayal kırıklığına uğratan bu iktidarın kepenk kapatma zamanı çoktan gelmiştir kanaatindeyiz” şeklinde konuştu.

AK Parti’nin 2022 için verdiği vaatleri yerine getirmediğini ve 2021 öncesini aratır hale geldiğini belirten Karamollaoğlu, 2023 hedeflerinin de birer iddia ve boş vaat olmaktan öteye geçemeyeceğini söyledi.

AK Parti’nin 2023 yılında ayakta kalabilmek için İsrail’e sarıldığını belirten Karamollaoğlu, “2023, 20 yıllık AKP iktidarının bitiş çizgisine zar zor attığı bir yıl olarak hatırlanacak. AKP, 2023’te ayakta kalabilmek için İsrail’le normalleşme adı altında sunduğu anormal süreç malumdur. Katil İsrail alçakça saldırılarına hala devam ediyor.  Son saldırılarda sivil ve masum insanları, hatta 5 yaşındaki çocukları dahi katlettiler. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. AKP iktidarına sormak istiyorum: Bu alçaklarla mı, katillerle mi normalleşeceksiniz?” ifadelerini kullandı.

Karamollaoğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Üreticilerin bize yansıtmadığı maliyetler var. Bu maliyetler önümüzdeki dönemde raflardaki fiyatlara yansıyacaktır. Yani fiyatlar artacaktır. Enflasyonun düşmesini bekliyor iktidar. Ama bu bize düşmek bir yana artmasının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Bugüne kadar hiçbir öngörüsü tutmayan iktidarın şimdilerde seçimlerden birkaç ay öncesini işaret etmesi ise bilindik AK Parti taktiğinden başka bir şey değildir. Hayal sat, oy al. Fakat bu taktikle başarılı olamayacaklarını kendileri de anlamaya başladılar zannediyorum. Milletimizi hayal kırıklığına uğratan bu iktidarın kepenk kapatma zamanı çoktan gelmiştir kanaatindeyiz.

Vatandaşın iktidara olan güveninin azaldığını belirterek seçimleri işaret eden Karamollaoğlu, “Bu kötü ekonomik gidişat ve kriz karşısında ülkede Merkez Bankası var ama bu Merkez Bankası’nın ciddi bir para politikası yok çünkü kasasında parası yok. Hep söylediğimiz kasanın dibi değilmiş. Üstüne ne koyarsanız koyun, para tutmuyor, artıyor. Bu ülkede fiyat istikrarını gözetleyen bir komite var. Ama fiyat istikrarı kesinlikle yok. İstatistik kurumumuz var ama güvenirliği yok. En üzücüsü ise ülkemizde bir iktidar var ama iktidara güven yok artık. Belki buna üzücü dedim bir bakıma da seçimlerin yaklaşması sebebiyle ümit verici bir tespittir bu. Krizlerin sebebi olan iktidarın bu krizleri çözeceğine ilişkin artık hiç kimsede güven kalmadı desek yanlış söylemiş olmayız. Bu yoklar için tek tesellimiz önümüzde bir sandığın var olmasıdır.”

Paylaşın

Yöneylem Araştırma: Tablo Kalıcılaştı, AK Parti Artık Birinci Parti Değil

Yöneylem Araştırma’nın anketine göre AK Parti’nin oy oranı kararsızlar dağıtılmadan yüzde 23,5’e geriledi. Yöneylem Genel Koordinatörü Derya Kömürcü, AK Parti’nin CHP’nin arkasında kaldığı bir tablonun ‘kalıcılaştığını’ belirtti.

Yöneylem Araştırma, genel seçimlere 10 ay kala, 28 Temmuz- 1 Ağustos’ta düzenlediği araştırma sonuçlarını paylaştı. Seçmenlerin milletvekilliği seçimlerinde parti tercihlerinin ölçüldüğü ankette, kararsızlar ve oy kullanmayacak kişiler dağıtılmadan partilerin oy oranları şöyle sıralanıyor:

AKP  yüzde 23,6, CHP  yüzde 23,5, HDP yüzde 7,2, MHP yüzde 4,8, İYİ Parti yüzde 11,9, SP yüzde 0,5, DEVA Partisi yüzde 1,8, TİP yüzde 0,8, YRP yüzde 1,8, ZP yüzde 2,0, Diğer yüzde 1,5, Kararsız yüzde 10,9, Oy kullanmayacak yüzde 9,2

AK Parti üç aydır yüzde 25’in altında

Yöneylem Genel Koordinatörü Kömürcü, sonuçları değerlendirdiği sosyal medya hesabından AKP’nin son üç aydır kararsızlar ve oy kullanmayacaklar dağıtılmadan önce yüzde 25’in altında ölçüldüğünü açıkladı. Kömürcü bu belirlemeye dayanarak, “Dolayısıyla AKP’nin yüzde 30’un altında oy alacağı ve birinci parti olma özelliğini yitireceği bir tablonun kalıcılaşmaya başladığı söylenebilir” dedi.

Kömürcü’nün öne çıkan diğer belirlemeleri şöyle:

CHP yüzde 30 sınırına takıldı kaldı. Bu eşiği aşması durumunda AKP’deki düşüşten bağımsız bir biçimde kendi yükseliş trendi içinde seçimden birinci parti olarak çıkma potansiyeli var. Özellikle cumhurbaşkanı adayı açıklandıktan sonra CHP’ye yönelik destekte bir artış bekleyebiliriz.

AKP ile MHP, CHP ile İYİ Parti seçmenleri arasında aydan aya geçişler oluyor. Bu da söz konusu partilerin oy oranlarında 1-2 puanlık oynamaları beraberinde getiriyor. Ancak AKP-MHP ya da CHP-İYİ Parti’nin toplam oy oranlarındaki oynaklık aynı seviyelerde değil.

Bu ayın ilgi çekici bulgularından biri oy kullanmayacağını ifade edenlerin oranındaki artış. Bunu iki türlü yorumlamak mümkün. Birincisi seçmenlerin bir kısmı sorunlarına sistem içi bir çözüm bulma inancını yitirmeye başlıyor. Destekleyebileceği bir seçenek bulmakta zorlanıyor. İkincisi iktidar bloğundan kopan seçmenlerin bir kısmı, çeşitli nedenlerle tercihlerini açıklamaktan çekindikleri için oy kullanmayacaklarını ifade etmeyi tercih ediyorlar. Ayrıca HDP, özellikle de genç HDP seçmeninde oy tercihini gizleme kaygısı zaman zaman daha yoğun olabiliyor.

Önceki anketlerle karşılaştırma

Yöneylem’in hazirandaki anketine göre de yine kararsızlar dağıtılmadan CHP yüzde 23’le birinci parti olurken AK Parti yüzde 22,5’le ikinci sırada yer alıyordu.

AK Parti’nin düşüşü diğer şirketlerce de gözleniyor

Aksoy Araştırma’nın anketine göre AK Parti, asgari ücretteki temmuz zammına ve dış politikadaki hamlelerine rağmen yüzde 30’un altında kalmaya devam ediyor.

ORC Araştırma’nın temmuz anketinde AK Parti yüzde 27,1, CHP yüzde 24, İYİ Parti’yse yüzde 22,1 olarak ölçülmüştü.

Paylaşın

Saadet Partisi, Sahada En Çok Karşılaştığı 50 Soruya Verilecek 50 Cevabı Belirledi

Saadet Partisi (SP), teşkilat mensuplarının sahada çalışma yaparken en çok karşı karşıya kaldığı 50 soruya 50 yanıt veren bir bir kitapçık hazırladı. Kitapçık İstanbul İl Başkanlığı tarafından teşkilatlarla paylaşıldı.

Independent Türkçe’den Cihat Arpacık’ın haberine göre, parti içi eğitim faaliyeti olan bu kitapçıkta Saadet Partililerin en çok, “Neden Cumhur İttifakı’nda değil de Millet İttifakı’ndasınız”, “PKK ile işbirliği yaptığınız doğru mu”, “Yönetiminizde neden kadınlar yok”, “İttifak yaptığınız Kılıçdaroğlu Alevi değil mi”,  “IŞİD ve Taliban hakkında ne düşünüyorsunuz”, “AK Parti başörtüsü yasağını kaldırmadı mı, Ayasofya’yı cami yapmadı mı, inançlı insanların devlette yer almasını sağlamadı mı” gibi sorularla karşılaştığını tespitleri üzerine partililerin kullanacakları cevaplarla birlikte hazırlandı.

“Neden Cumhur İttifakı yerine Millet İttifakı?”

Söz konusu çalışmada, partililere sıklıkla yöneltilen “Neden Cumhur İttifakı’nda değil de Millet İttifakı’nda yer aldınız” sorusuna şu cevap veriliyor:

Saadet Partisi siyasetinde “öteki” ve “karşı mahalle” gibi kavramlara, ötekileştiren ve kutuplaştıran tutumlara yer yoktur.

Meşruiyetini anayasadan ve milletimizden alan her kişiyle ve partiyle iletişime ve işbirliği süreçlerine makul bakan bir partiyiz.

Yapmış olduklarımız işbirliklerinde ve ittifaklarda bulunduğumuzda masalarda milletimizin hayrına ve faydasına olan çalışmalara vesile olacak, zararına olan politikalara engel olacak durumumuzu esas alırız.

Bugün itibarıyla fikirlerimiz, ülkenin durumuna, siyasal sistemin değişimine dair güncel durumu tespit ve çözüm önerilerinde yakınlığımız Millet İttifakı’yla teması mümkün ve gerekli kılmaktadır. Benzer şekilde AK Parti de fikri kulvarı noktasında yakın olduğu partilerle ittifak içinde bulunmaktadır.

Seçimde en çok oy alan partinin dahi ittifak paydaşı olmak zorunda olduğu bir sistemde ‘Niçin ittifak içindesiniz’ sorusu, bu kadar yanlış bir sistem kurmak suretiyle siyasi partileri münhasır davranma imkanından yoksun bırakma tavrı nedeniyle de Cumhur İttifakı’nda neden olmadığımız sorusu anlamını yitirmektedir.

“Saadet Partisi, Cumhur İttifakı’na katılır mı?”

Parti çalışmalarında, Saadet Partililere “Son anda Cumhur İttifakı’na geçer misiniz” sorusunun da sıkça yöneltilmesi üzerine buna da bir yanıt hazırlandı:

Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçiş aşamasında bugün yaşanan olumsuzlukları ısrarla dile getirmiştik. Şu an muhalefetin iktidar üzerindeki denge ve denetim hakkı ve yetkisi ortadan kalkmıştır. Bu nedenle güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişi istemekteyiz. Çünkü bu sorun aşılmadan diğer problemlerin çözüm imkanına kavuşamayacağına inanıyoruz.

Saadet Partisi olarak partilere göre bir ittifak arayışı içinde değil, ilkelere göre bir ittifak arayışı içerisinde oluruz. İlkelerimiz hususunda uzlaşabileceğimiz hangi parti olursa olsun seçim sathı mailinde temel konular karşılıklı görüşülerek ve Saadet Partisi yetkili kurullarında değerlendirerek ittifaklara karar veririz.

“PKK ile işbirliği yaptığınız doğru mu?”

Seçmenden Saadet Partililere yöneltilen sorulardan biri de “PKK ile işbirliği yaptığınız doğru mu, değilse neden işbirliği yaptığınız söyleniyor” sorusu. Kitapçıkta, bu soruya verilmesi gereken cevabın şu olduğu belirtildi:

Saadet Partisi’nin herhangi bir terör örgütüyle, bırakın işbirliğini, isminin bile yan yana anılması mümkün değildir. Artık ortaya çıkmıştır ki iktidar, muhalefeti pervasızca siyaset yapmaktadır. Ellerindeki medya gücüyle de bunu topluma yoğun olarak empoze etmektedirler. Ama bu aleni bir iftiradır, karalamadır.

Çözüm Süreci’nde PKK’yı tek muhatap kabul edenlerin, 3-5 oy fazla almak uğruna PKK’nın elebaşını, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa halkın televizyonu olan TRT’ye çıkaranların bu iftiralarına cevap vermek Saadet Partisi adına zuldür.

“Partide kadınlara yer yok mu?”

Partinin yönetim kademelerinde neden kadınların yer almadığına ilişkin gelen sorulara verilecek cevap ise şöyle belirlendi:

Saadet Partisi, hem geçmişte hem de bugün kadınların siyasette yer alması, partinin karar süreçlerinde ve organlarında temsiline imkan-fırsat sağlanması noktasında hem öncü hem de örnek parti konumundadır.

Kadınlar partimizin en aktif üyeleri olması yanında yönetim birimlerinde üstlendikleri görevleri yüksek motivasyonla yerine getirmektedirler.

Saadet Partisi Kadın Kolları, fikri birikimi, fiili zemindeki aksiyonerliği ile hem partinin hem de siyasetin gündemine, bakışına yön verecek irade ortaya koymaktadır.

Bazı diğer sorular ve bu sorulara verilecek yanıtlar ise kendilerine şu şekilde yer buldu:

“Erdoğan, Türkiye’yi dünya ligine çıkarmadı mı? Türkiye Cumhurbaşkanı dünya liderleri arasına girmedi mi?”

Her iki sorunun da ortak ve basit bir cevabı var: “Kesinlikle hayır”.

Dünya ligine girmek ekonomi, kültür, bilim-sanat ve hukuk ile olur.

Türkiye, eğitimde 2015 PISA sınavları içinde 71 ülke içinde 51’inci, OECD ülkeleri arasında sonuncu olmuştur. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 126 ülke arasında 109’uncu olabilmiştir.

Bilim alanında Aziz Sancar dışında Nobel ödülü alan başka biri çıkamamış, Sancar da eğitimini Amerika’da görmüştür.

Ekonomide para birimimiz Bulgar levasının altına düşmüştür.

Türkiye’nin tarihi ve kadim birikiminin ürettiği güç hariç konjonktürel zeminde veri veya algı düzleminde bölgesel lider ve küresel aktör olduğunu tescilleyen tek bir vakıa ve kabul söz konusu değildir.

Benzer şekilde Erdoğan’ın dünya lideri olduğu yönündeki tekrarlar, yandaşların yanda kalma telaşının ürünüdür. Erdoğan, ilgiyle takip edilen, söylemleri merak edilen bir siyasi figürdür fakat dünya lideri konumunun çok uzağındadır.

“AK Parti, Erbakan’ın cezasını kaldırmadı mı?”

28 Şubat ortamında Rahmetli Erbakan Hocamıza yönelik mesnetsiz suçlama ve buna dayalı açılan davada verilen hapis kararı da AK Parti iktidarı döneminde verilmiştir.

Bu mantıkla, ‘Söz konusu mahkumiyet kararı da AK Parti’nin eseri’ demek gerekir. Cezanın infazının kaldırılması kararıyla minnet borcu oluşturma çabası hukuki, siyasi ve insani açıdan kabul edilemez.

“Erdoğan, 28 Şubat medyasını susturmadı mı?”

Susturulan 28 Şubat medyası değil, Erdoğan adına, Erdoğan için konuşmayı kabul etmeyen medyadır. Şüphesiz ki bunların içinde 28 Şubat döneminin vesayet destekçileri de vardır.

Fakat Erdoğan ve AK Parti’nin bu medya ve patronajıyla hesaplaşmasının nedeni millete çok şey kaybettiren 28 Şubat’ın failleri olması değil, Erdoğan’ın-AK Parti’nin kazanmasına destek vermemesi ya da rakiplerini destekleme iradesidir.

28 Şubat’ın en arsız tetikçilerinden olan Aydınlık Grubu’na yönelik herhangi bir karar alınmaması karşısında, kendisine bağlı medya üretmek, kendisine bağlı olmayanları ise çökertmek taktiğini gizlemek için 28 Şubat’çı medyaya savaş açtığı ve kazandığı algısını üretmek, “Bir taşla koca bir kuş sürüsünü vurma çabası” olarak görülmelidir.

“Camileri ahır yapan, Kur’an öğretimini yasaklayan, 28 Şubat’ı destekleyen, başörtüsü zulmü yapan, İmam-Hatip’lerin orta kısımlarını kapatan, Erbakan’ı mahkum eden, bu ülkede taş taş üstüne koymayan, önceki belediye dönemlerinde milleti çöp ve susuzluğa mahkum eden, yolsuzluklarla anılan CHP ile bir arada olmayı nasıl doğru buluyorsunuz?”

Biz, partilerle düne dair değil, güne ve geleceğe dair bir ortak bakış üretmenin derdindeyiz.

Kaldı ki CHP’ye yönelik bu ithamlar ağırlıkla en az 20 yıl öncesine aittir. Son 20 yıllık süreçte CHP’ye yönelik ortaya konan en net iddia ve tepki AK Parti’ye muhalefet etmesidir.

Kaldı ki tekrarlanan Siirt seçimleriyle Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinin sağlanmasının kimlerin desteğiyle gerçekleştiği halen hafızalarda tazeliğini korumaktadır.

Bizim CHP’yle birlikte olduğumuz söyleniyor. Neden CHP’nin bizim yanımızda, Saadet Partisi’yle birlikte olması durumu esas alınmıyor?

28 Şubat sonrası iktidara getirilen DSP-ANAP-MHP Koalisyonudur. Mesut Yılmaz, “Siyasi hayatıma da mâl olsa (İmam-Hatip liselerinin orta kısımlarının kapatılmasına yol açan) 8 yıllık kesintisiz eğitim zorunluluğu sağlayacağım” demiş ve gerçekleştirmiştir.

“İttifak yaptığınız Kılıçdaroğlu Alevi değil mi?”

Bı sorunun sorulmasını da bu soruya cevap verilmesini de Anadolu irfanına, inanç dünyamıza, medeniyetimize yön veren değerlere ve ahlaki çerçeveye aykırı buluruz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun mezhebi ve meşrebiyle ilgili bir merak ya da cevap içerisinde hiç olmadık, olmayacağız.

“CHP iktidara gelirse bütün olumlu gelişmeleri tersine çevirecek, Müslümanlara yeniden zulmedecek… Hiç mi korkmuyorsunuz?”

Saadet Partisi açısından herhangi bir partinin iktidara gelmesi değil, partimizin iktidara gelmemesi bizim açımızdan korkulacak bir durumdur.

CHP’nin iktidar olması da AK Parti’nin iktidarda kalması da bizim açımızdan “iktidarda olmamak” yönüyle üzüntü gerekçesidir.

Bizim ilk hedefimiz Türkiye’yi yeniden daha dengeli ve daha denetime açık yönetim şekline sahip kılmaktır.

Denge-denetleme mekanizmasının bulunduğu ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı bir siyasi ortam ve idari düzende gelişen evrensel şartlarda daha önceki olumsuzlukların tekrarlanması olası değildir.

28 Şubat darbesinin siyasi aktörlerini bir sonraki seçimde sandığa gömen milletimizin varlığı en büyük teminattır.

“Kamplaşmaya karşıyız diyorsunuz. İktidara gelirseniz devleti ve kurumları solculara, Alevilere mi teslim edeceksiniz?”

Kamplaşmaya karşı olmanın ispatı ve gereği sizin gibi düşünmeyenleri, sizden farklı inanç kulvarlarında, ideoloji zemininde bulunanları görevle, makamla, yetkiyle, kadroyla ilişkilendirmek değildir.

Çatışmaya karşı olmanın ispatı birlikte yaşama hukukunu inşa etmektir. Devleti, kurumları, makamları belli bir fikrin, ideolojinin, inanç kitlesinin uhdesine teslim etmek “devleti yönetmek” değil “devletin birliğini, kudretini, milletin birlik ve kardeşliğini yok etmektir”.

Bunun en yakın örneğini 15 Temmuz’da gördük. Devletin kadrolarını zimmetlendirdiği FETÖ ve mensupları daha fazlasını talep etti. Sonuçta ülkeyi işgale hazır hâle getirmek ve darbe yaparak devleti ele geçirmek istediler. Bunun sorumlusu da suçlusu da siyasi zeminde AK Parti iktidarıdır. Milletin feraseti, cesareti ve devletin FETÖ’yle temassız unsurlarının dirayeti olmasaydı bugün FETÖ’nün yönetiminde bir devlet ve düşman ülkelerin işgalinde bir ülke söz konusu olacaktı.

Biz Saadet Partisi olarak herhangi bir yapıya teslim olmak, devleti ve iktidarı teslim etmek gibi bir hatanın, aymazlığın faili olamayız. Herhangi bir inanca, etnik kimliğe, fikri zemine, ideolojik fikre sahip kitle ve kişileri de devletin, kurumların, görevlerin dışında tutmak hukuksuzluğuna da neden olmayız.

“Saadet Partisi AK Parti’yi yoğun bir şekilde eleştirirken CHP’ye neden eleştiride bulunmuyor?”

Saadet Partisi muhalefette olan bir partidir. İktidar partisi ülkeyi yönetir. Muhalefette olan partiler iktidarın icraatlarını eleştirir. CHP bugün iktidarda değildir. Dolayısıyla onlara dönük bir icraat eleştirisi yapamaz.

“Ümmetin lideri kimdir? Lideri Erdoğan ise onunla hareket etmeniz gerekmez mi?”

İslam dünyanın bir lideri olabilmesi için önce İslam birliğinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İslam birliğinin olmadığı yerde şu veya bu isim ümmetin lideridir demek abesle iştigaldir.

Sayın Erdoğan, Cumhuriyet tarihinde seçimle gelmiş onlarca devlet yöneticisinden biridir. Bu görev yeterince sorumluluk gerektiren bir görevdir ve Sayın Erdoğan’dan beklenen ülkemizin artık tahammül edilemez hale gelmiş sorunlarına çözüm üretmesidir.

Ümmetin lideri güçlü ve tek yürek olmuş İslam birliği çatısı ve anlayışı olabilir. Şahıslar çağında değil kurumlar çağında yaşıyoruz. Ümmetin lideri de bu kurumsal yapının tepe yöneticisidir.

“AK Parti Ayasofya’yı açmadı mı? Erbakan Hoca’nın bütün ömrü bu talebi seslendirmekle geçmedi mi?”

Ayasofya’nın açılışına yön ve güç veren Milli Görüş partilerinin ve öznelerinin ortaya koyduğu kararlılıktır. Ayasofya’nın açılması “bir ayıbın, büyük bir kaybın” sona ermesini sağlamıştır. Bu memnuniyet vericidir.

Fakat milletin bütününe mutluluk üreten bu sonuç milletimiz ve tüm insanlık için insan hak ve hürriyetlerinin sağlanması, ekonomik özgürlüğün temin edilmesi hedeflerinin gerçekleştirilmemiş olmasını perdeleyen bir konuma evrilmemelidir.

“Hükümet 28 Şubatçıları yargılamadı mı, Çevik Bir’i hapse atmadı mı, apoletlerini sökmedi mi?”

Üniformalı bürokrasi 28 Şubat’ın efendisi ya da azmettiricisi değil tetikçisidir.

Medya mecrasında, iş dünyasında, siyaset kulvarında ve STK ayağında konumlanmış 28 Şubat faillerine dair eylemsizliğin gerekçesi ortaya konmalıdır.

28 Şubatçılık değil bir kısım 28 Şubatçılar yargılanmak suretiyle sürecin tamamlandığı kanaati oluşturulmasını doğru bulmuyoruz.

Paylaşın

SP Lideri Karamollaoğlu: Seçimi Yüzde 99 Kazanırız

SP Lideri Karamollaoğlu, “Baskın seçim ihtimal dâhilinde, değil diyemeyiz. Belirtiler hızlanırsa çalışmalarımız da elbette hızlanacaktır. Seçime hazırlık dediğimizde zaten biz bir numaralı mesele olarak “seçim güvenliğini” görüyoruz. Burada güçlük çekilen bir husus var. Maalesef iktidar bazen aşiretlere vesaireye Güneydoğu’da resmi devlet yetkilileri vasıtasıyla etki etmeye çalışıyor, muhalefetten aday olanı caydırmaya çalışıyor.” dedi.

Temel Karamollaoğlu, açıklamasının devamında, “Biz isim isim kimlere nasıl baskı yapıldığını biliyoruz. Bir numaralı meselemiz sandıklara hâkim olmak, hileyi önlemek, böylece Meclis’te halkın iradesinin yansımasını teminat altına almak. Tabii biz kaybedebiliriz de, yüzde yüz kazanırız diyemeyiz ama yüzde 99,99 kazanırız diyorlar” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Sözcü yazarı Ruhat Mengi’nin sorularını yanıtladı. Karamollaoğlu şunları kaydetti:

Kemal Kılıçdaroğlu “Erdoğan parlamentoyu feshedecek, erken seçim yapacak” dedi. Meral Akşener’in de 3 gün önce il başkanlarına “Baskı seçime hazır olun” talimatı verdiğini duyduk. Siz de baskın bir seçim bekliyor musunuz?

Baskın seçim ihtimal dâhilinde, değil diyemeyiz. Belirtiler hızlanırsa çalışmalarımız da elbette hızlanacaktır. Seçime hazırlık dediğimizde zaten biz bir numaralı mesele olarak “seçim güvenliğini” görüyoruz. Burada güçlük çekilen bir husus var. Maalesef iktidar bazen aşiretlere vesaireye Güneydoğu’da resmi devlet yetkilileri vasıtasıyla etki etmeye çalışıyor, muhalefetten aday olanı caydırmaya çalışıyor. Biz isim isim kimlere nasıl baskı yapıldığını biliyoruz. Bir numaralı meselemiz sandıklara hâkim olmak, hileyi önlemek, böylece Meclis’te halkın iradesinin yansımasını teminat altına almak. Tabii biz kaybedebiliriz de, yüzde yüz kazanırız diyemeyiz ama yüzde 99,99 kazanırız diyorlar

“Cumhurbaşkanı adayı mutlaka kazanacak bir aday olmalı, seçim birinci turda kazanılmalı, ikinci tura kalması iktidara avantaj sağlar” diyorsunuz. Sayın Kılıçdaroğlu en büyük muhalefet partisinin genel başkanı ve birçok kez aday olabileceğinden söz etti. Kazanabilecek aday tanımına da uyuyor. Erdoğan seçim tarihini açıklar açıklamaz 6’lı masa adayı açıklayacaksa bu aday şimdiden belli demek değil midir?

Mesele Sayın Kılıçdaroğlu’nun aday olarak görülüp görülmemesi değil, biz bu konuyu 6’lı masada henüz hiç görüşmedik ve bu konunun şu anda gündeme getirilmesinin bir fayda sağlamayacağı kanaatindeyiz. Şu anda bu konunun konuşulmasını biz doğru bulmuyoruz, seçim kararı alınır, bir araya geliriz kararı da veririz.

Dün içerden duyumlar alan araştırmacı bir meslektaşımız “Millet ittifakı iktidara gelirse kimlerin hangi koltuğa oturacağı şimdiden belirleniyormuş, birinci kararname yazılmaya başlanmış bile” şeklinde bir açıklama yaptı, bu konuda ne diyorsunuz?

(Gülüyor) Tamam ama bu doğru değil, şimdiden bakanlıkların kimlere verileceğinin tayini benim kanaatim isabetli olmaz. Çünkü hangi parti ne kadar oy alacak, hangi parti Meclis’te hangi ağırlıkla temsil edilecek henüz bu konular belli değil. Belki bazı adaylar ana hatlarıyla belirlenebilir ama hükümet veya devlet kurumlarının başına kimlerin geleceği belirlenemez. Oturup konuşacağız, henüz konuşmadık.

Röportajın tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Karamollaoğlu, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

SP Lideri Karamollaoğlu, iktidarın yeni ekonomi modeli için yıl başından sonra göstergelerin iyileşeceğine yönelik açıklamalarına atıfta bulunarak, “Süre bir hafta sonra doluyor. Bu 6 aylık sürede bırakın iyileşmeyi, ekonomik şartlar hepimizin de bildiği gibi daha da ağırlaşma eğilimine girdi, kötüleşti” dedi.

Karamollaoğlu, Kızılay’daki Somalilere ait restoranın açılışı sırasında DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu ile polis arasında yaşananlar değindi. Karamollaoğlu, “polisin parmak sallayarak Yeneroğlu’nu adeta tehdit etmesini kabullenmelerinin mümkün olmadığını” söyledi.

Ekonomik gelişmeleri değerlendiren Karamollaoğlu, “Yılbaşında ‘6 ay sonra her şey güllük gülistanlık olacak’ diye tarih verenlerin süresi neredeyse 1 hafta sonra doluyor. Bu 6 aylık sürede bırakın iyileşmeyi, ekonomik şartlar hepimizin de bildiği gibi daha da ağırlaşma eğilimine girdi, kötüleşti. Yanlış politikalar nedeniyle vatandaşlarımız giderek ağırlaşan bir borç yüküyle yaşamak zorunda kalıyorlar.” diye konuştu.

Karamollaoğlu, vatandaşın genelde temel tüketim maddelerine ulaşmakta zorluk çektiğini belirterek, “Halkın yüzde 65.,8’i yani her 3 kişiden 2’si temel gıda ürünleri alırken zorlanıyor. Fiyatlar el yakıyor çünkü. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programının küresel açlık verilerine göre, 9 Haziran 2022 itibarıyla Türkiye’nin yüzde 18’i yeterli beslenemiyor.” dedi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, tarımsal girdi maliyetlerinin rekor kırarak yıllık bazda yüzde 117,31 arttığını dile getiren Karamollaoğlu, gübre fiyatlarındaki yıllık yüzde 242 artış nedeniyle bazı çiftçilerin arazilerinde gübre kullanmamasının verimi düşürdüğünü kaydetti.

Hükümetin gıda fiyatlarına çözüm olarak 10 ülkede tarım arazisi kiralamayı planladığını söyleyen Karamollaoğlu, “Kendi memleketimizde ekilemeyen arazinin varlığını herkes biliyor. Ama vatandaşımızın derdine derman olmak için 10 ülkede arazi kiralama peşine düştük. Ülkemizin bereketli toprakları, çalışkan çiftçimiz elinde mahsul vermeyi beklerken iktidar, maalesef yüzünü başka ülkelere dönmüş, güya milletin derdine çare arıyor.” diye konuştu.

Hükümetin 2022 yılı için Meclise ek bütçe teklifi getirdiğine işaret eden Karamollaoğlu, “Hükümet tarafından genel fiyat artışları gerekçesiyle sunulan bu teklif, devletin de geçinemediğini artık net bir şekilde ortaya koyuyor. Talep edilen ek bütçeyle 1 trilyon 83 milyar lira ek vergi gelecek. Kim ödeyecek bunu? Vatandaş ödeyecek. 6 ay önce Meclisten geçen bütçenin yarısı kadar harcama ödeneği içeren 800 milyarlık bir ek bütçe. Hükümet giderleri yüzde 48’lik gelirleri de yüzde 72’lik bir artışla bunu sağlayacak. Bu teklif gösteriyor ki hükümetin yılbaşında hazırladığı bütçe kendi elleriyle meydana getirdikleri ekonomik darboğaza sadece 6 ay dayanabildi. Şu artık çok net, hükümet bu ekonomiyi 1 yıl bile taşıyamadı, götüremedi. Devlet bile yıl sonunu getiremezken vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin diye düşünmekten kendimizi tutamıyoruz.” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Karamollaoğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

Öncelikle, ülkemizin manevi önderlerinden Mahmut Efendi Hazretlerinin vefatını dün, büyük bir üzüntüyle öğrendim. Cenab-ı Hak’tan kendisine rahmet temenni ediyorum. Sevenlerine, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Allah makamını âli eylesin.

Ayrıca dün gece haberlerde gördüğümüz; Afganistan’da meydana gelen ve görünüşe bakılırsa binin üzerinde insanın hayatını kaybettiği bir depremden de bahsetmek istiyorum. Deprem aslında ülkemizdeki şiddetiyle mukayese edildiğinde çok yüksek değil. Fakat belli ki Afganistan’daki binaların yapı şartlarından dolayı çok büyük bir yıkıma sebep olmuş, bu kadar fazla insan hayatını kaybetmiş. Afette yaralananlara şifa, hayatını kaybedenlere Cenab-ı Hak’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı niyaz ediyorum.

Tabii ülkemizde de yaz ayları geldi, sıcaklar artıyor. Yangın tehlikesi özellikle ormanlarımızda bizi endişelendiriyordu. Maalesef Marmaris’te meydana gelen yangın bütün çabalara rağmen hâlâ söndürülemedi. Efendim işte gece görüşlü uçaklar alındı mı, uçağımız var mı, yok mu ben şu anda o münakaşanın içine girmeyi doğru bulmuyorum. Elbette görevliler üzerlerine düşeni yerine getirebilmek için büyük bir çabanın içine girecekler ama mühim olan netice alabilmektir. Bu sıcaklarda meydana gelen yangınları söndürmek kolay olmuyor, bu tüm dünyada böyle. Bu yüzden çok farklı tedbirlere ihtiyaç var. Tabii bu, bugün halledilecek bir mesele değil. Uzun vadeli ele alınması icap eden bir yangın başladığında onun yayılmasını da önleyebilecek birtakım tedbirlere ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Onu da ifade etmeden geçemeyeceğim.

“Seçim yaklaştıkça anlaşılan iktidarın aklı başına gelmeye başlıyor”

Yine bir başka haber daha… Bendeniz basın toplantıma başlamadan önce bunları tek tek sıralama ihtiyacını duyuyorum. Bazıları üzüntü verici, bazıları bizi sevindiren hadiseler. Sevindiren hangisi 15 Temmuz kalkışmasında Harbiyeli öğrencilerimiz tutuklanmışlardı. Bugüne kadar uzun bir süredir tutuklu kalmışlar, ömür boyu hapse mahkum edilmişlerdi. Ne olduysa bir gecede her şey değişti ve bu öğrencilerimizin bir kısmı serbest bırakıldı, diğerlerinin de serbest bırakılacağı kanaati hakim oldu herkeste. O zaman dile getirmiştik öğrenci ihtilal planlayamaz. Öğrenci, emir komuta içinde kendisine verilen emri yerine getirebilmek için çaba sarf etmek mecburiyetindedir. Bundan dolayı da Harbiyeli öğrencileri bu kalkışmanın sanki ana unsuruymuş gibi değerlendirip, arkasından da hepsini ömür boyu hapse mahkum edecek kadar akıldışı bir yaklaşım olamaz. Seçim yaklaştıkça anlaşılan iktidarın aklı başına gelmeye başlıyor. Bazı gerçekleri görüyor. 6 yıl bu gençlerin hapis yatmasına gerek yoktu ki. Yine de en azından böyle bir yanlıştan dönülmüş olmasını olumlu bir adım olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi geçen hafta sonunu bazı arkadaşlarımızla birlikte İzmir’de geçirdik. Muhtarlarımızla, STK temsilcilerimiz ve iş insanlarımızla ve İzmir Platformu Başkanlar Kurulu ile bir araya geldik… Esnafımızı ziyaret edip, vatandaşlarımızla buluştuk. Konak İlçe Kongremizi heyecan ve coşkuyla gerçekleştirdik. İzmir ziyareti sırasında insanımızın bize gösterdiği ilgi ve alakaya şahit olmak; bugünlerde yaşadıklarından dolayı yeni bir arayış içinde olmalarını görmek, iştiyaklarına şahit olmak; bizi ümitlendirdi. Aynı zamanda CHP Lideri Sn. Kemal Kılıçdaroğlu da benzer çalışmaları yapmak için İzmir’de bulunuyordu. Kendisiyle de bir kafede çay molası vererek bir araya gelme, kısaca da olsa görüşme fırsatını bulduk. Bundan dolayı da memnuniyetimi arz ediyorum.

Esnafımızın, muhtarlarımızın, iş insanlarımızın ve vatandaşlarımızın problemlerini bizzat kendilerinden dinledik, talep ve beklentilerini tek tek not aldık… İnşallah seçimlerde milletimizin teveccühüyle iktidara geldiğimizde; hem İzmir özelinde hem de Türkiye genelinde atacağımız adımlarla çok kısa sürede bu problemleri gidereceğimize gönülden inanıyorum. Problemler ne kadar ağır olursa olsun; yaklaşım müspetse, aklıselimle yapılırsa, önyargılar olmazsa, geçmiş hatalar tekrar edilmezse çözülebileceğine, hatta tahminlerden daha kısa zamanda çözülebileceğine inanıyorum. İzmir’imiz; tarımıyla, sanayisiyle, turizm potansiyeliyle, limanlarıyla ve stratejik konumuyla büyük imkan, kaynak ve fırsatlara sahip… Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu imkan ve kaynaklar doğru ve verimli kullanıldığı takdirde İzmir, Türkiye’deki değişimin öncü ve örnek şehirlerinden biri olacaktır. Bu düşüncelerle dolu dolu geçen İzmir ziyaretimiz için teşkilat mensuplarımıza ve misafirperverlikleri için de tüm İzmir halkına bir kez daha teşekkür ediyorum.

“İçişleri Bakanı bu hadiselerde de sınıfta kalmıştır”

Maalesef dünyamızdaki mülteci sayısı giderek artıyor. Fakir, mağdur olan ülkelerden; kalkınmış, gelişmiş, daha huzur içinde olan ülkelere doğru bir akım var. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü münasebetiyle de ülkemizde de gerçekleştirildi- bu hafta çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi, mülteci krizine sebep olanlar tarafından da epey süslü cümleler de kuruldu. Bu konuda denilecek çok şey var fakat bu hafta sadece Ankara-Kızılay’da Somalili ve Etiyopyalı iki göçmenin işlettiği SAAB CAFE isimli mekanın önünde yaşanan vahim olaylara değinmekle yetineceğim.

Her fırsatta kürsülerden sığınmacılar ve mülteciler üzerine hamasi nutuklar çeken ve bu konuda birinciliği kimseye bırakmayan İçişleri Bakanı bu hadiselerde de sınıfta kalmıştır. Kafe sahiplerine yapılan baskılardan tutun da bazı emniyet mensuplarının hadsiz, haksız ve hukuksuz davranışlarına ve olayın ardından Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamaya varıncaya dek hepsi birbirinden vahim. Özellikle de hadiseler esnasında bir milletvekili arkadaşımızın gayretleri karşısında bir polisin parmak sallayarak adeta kendisini tehdit etmesini kabul etmemiz mümkün değil.

Burası demokratik bir ülke. Milletvekillerinin de kendilerine mahsus elbette sorumlulukları var. Bu sorumlulukları yerine getirirken emniyet güçlerinin onları tehdit edecek bir tavrın içine girmesini kabullenmemiz mümkün değil. Buradan uyarıyoruz kalıcı hale gelen yoksulluk ve adaletsizlikten mağdur olan kalabalıklara, sığınmacıları hedef göstererek kimse kendi yanlışlarının üzerini örtebileceğini zannetmesin. İktidarda bulunanlar artık aklını başına alsın, bu meseleye oy hesabı üzerinden yaklaşmasın. Bu tavrın; daha vahim hadiselere sebep olacağını kimse unutmamalı.

Yıl başında 6 ay sonra her şey güllük gülistanlık olacak diye tarih veren iktidarın süresi bir hafta sonra doluyor. Tarih verdiler 6 ay sonra her şey düzelecek. Fakat bu 6 aylık sürede bırakın iyileşmeyi, ekonomik şartlar daha da ağırlaştı ve kötüleşti. Yanlış politikalar nedeniyle vatandaşlarımız giderek daha da ağırlaşan bir borç yüküyle yaşamak zorunda kalıyor. Mahalleli bakkala, bakkal toptancıya, toptancı fabrikaya borçlu… Gençler devlete, hane halkı bankalara borçlu… Asgari ücretliler, memurlar, emekliler, borç döndürerek ay sonunu getirmeye çalışıyorlar. Ülkemizde her 2 kişiden 1’i maalesef borçlu şekilde yaşıyor.

Merkez Bankası’nın verilerine göre; 2018’de 567 milyon lira seviyesinde olan hane halkı borçları, 2021’de 1 trilyon lirayı aştı; yani iki misline çıktı. Borçların neredeyse tamamını krediler oluşturuyor.

Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) verilerine göre; bireysel kredileri kullanan kişi sayısı son bir yılda 1,6 milyon kişi arttı ve 36,1 milyon kişi oldu. BDDK verilerine göre ise nisan 2022 itibarıyla takipteki tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarının toplamı 26 milyar 794 milyon lira seviyesinde ulaşmış durumda. Yani ortalama olarak her hane halkı başına yarım milyon lira borç düşüyor. Hane halkının borcunun harcanabilir gelire oranı ise %43. Bu şu demek, yani her 100 liralık gelirin 43 lirası borca gidiyor. Ülkemizin kısa vadeli dış borcu da Nisan’da rekor tazeleyerek 182,4 milyar dolara yükseldi.

Ülkemizin kredi risk primi ise 800’ü geçti. Bu oran, ülkemizin dışarıdan borçlanırken diğer ülkelere göre daha pahalıya, yani daha yüksek faizle borçlanması demek maalesef. Görüldüğü gibi Sayın Erdoğan’ın düzeleceğini söylediği şartlar, düzelmek şöyle dursun; ülkemizi daha da fazla borca esir ediyor; ülkemizi küresel ve yerel faiz lobilerine de mahkum hale getiriyor. Son 20 yıldır kürsülerde başka, icraatlerinde bambaşka bir iktidarın sebep olduğu ağır bedeller ödüyoruz hepimiz. Lafla peynir gemisi yürümüyor.

İnsanımız borçlu olmasının yanında aynı zamanda işsiz bırakılmış durumda. Üniversite mezunu gençlerimiz iş bulamıyorlar. Resmi rakamlarla gayri resmi rakamlar birbirini tutmuyor. Resmi rakam dediğim ne? Sayın Cumhurbaşkanını memnun edebilmek için belli resmi müesseselerin ortaya koyduğu rakamlar. Maalesef herkes görüyor, bu rakamlar kasti bir şekilde memnuniyet ifade edebilmek için üretiliyor. Ama öbür tarafta bağımsız kurumlar gerçekleri milletimize gösterebilmek veya kendileri bunu görebilmek için çalışmalar yapıyor. Resmi rakamlara göre her 5 gençten birisi işsiz. Ama fiiliyatta her 3, en fazla 4 gençten birisi işsiz! İçinde yaşadığımız şartları görmüyor değil insanımız.

“Vatandaşlarımız temel tüketim maddelerine ulaşamıyorlar”

Türkiye’de 15-24 yaş grubundaki 2 milyon 959 bin genç ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor! Bu rakamlarla Avrupa ülkeleri arasında ilk, OECD ülkeleri içinde ise ikinci sırada yer alıyoruz. İktidar aynı zamanda insanları aç bırakıyor. Vatandaşlarımız temel tüketim maddelerine ulaşamıyorlar. Halkın %65,8’i, yani her üç kişiden ikisi temel gıda ürünleri alırken zorlanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı’nın küresel açlık sistemine göre; 9 Haziran 2022 tarihi itibarıyla Türkiye’nin %18’i yeterli beslenemiyor. İşte bu rakamlar “yoksulluğu bitireceğiz” diye yola çıkan bir iktidarın, yoksulluğu geniş kesimlere yaydığının açık ispatıdır.

Son açıklanan TÜİK verilerine göre, tarımsal girdi maliyetleri yeni bir rekor kırarak yıllık bazda %117,31 artmış. Nisan ayı verilerine göre en yüksek artış; yılda yaklaşık % 242 ile gübre fiyatlarında gerçekleşti. Onun içinde mecburen gübre atmıyor bazı insanlar, verim böylece düşüyor. Tam bir yıl önce; 2021 yılının Nisan ayında yıllık artış, sadece %22,15’ti. Şimdi tarım üretiminde böylesine ciddi bir problem ortada çözülmeyi bekliyorken hükümet, gıda fiyatlarına çözüm olarak 10 ülkede tarım arazisi almayı planlıyor. Gel de sık sık tekrarladığım bir cümleyi burada tekrarlama; Allah akıl, fikir versin bunlara. Kendi ülkemizde ekilemeyen arazinin varlığını herkes biliyor, ama on ülkede biz arazi kiralama derdine düştük, vatandaşımızın derdine derman olabilmek için… Ülkemizin bereketli toprakları, çalışkan çiftçimizin elinde mahsul vermeyi beklerken iktidar, yüzünü başka ülkelere dönmüş; güya milletin derdine çare arıyor. Güney Amerika’da, Rusya’da… Taşıma suyla değirmen bile dönmezken, taşıma toprakla milletin karnını doyurabileceğini sananlar; ne çiftçinin yüzünü güldürebilir ne de çarşı pazardaki fiyatların düşmesini sağlayabilir.

İktidar, muhalefetle uğraşıp kavga ortamı oluşturarak seçimi kazanmak için kırk dereden su getireceğine önünde duran enflasyon sorununu çözmeye odaklansın. 30 lirayı aştığı için çiftçinin alamadığı mazotu, artan fiyatlarıyla toprağına dökemediği gübreyi düşünsün. Biz bunu teklif ediyoruz. Hakikaten düşünmek çok önemli bir şey. İstişare etmek de düşünceyi harekete geçirebilmek için çok ama çok önemli bir yaklaşım ama bu iktidar hiçbir konuyu müzakereye yanaşmıyor. Müzakere etmek demek; bir konuda farklı hatta birbiriyle çelişen fikirleri dinleyip sonunda makul bir karara gelebilmek demektir. Farklı fikirleri dinlemeden doğru kararı vermek mümkün değildir. Bugünkü iktidarın en büyük zaafı işte söylediğim bu noktada düğümleniyor.

Yönetme kabiliyetini yitiren iktidarın çiftçiye verdiği zarar yüzünden çiftçimiz her gün isyan ediyor. “Üretirken tükeniyoruz” diyor çiftçilerimiz. Milleti öğüten, üreticiyi tüketen, gençlerimizi sömüren bu çarkı durdurmak zorundayız. Biz milletimizle birlikte bu çarkı kırıp, yerine “insanca yaşam”ın mümkün olduğu adil bir düzeni inşa edeceğiz. Üreteni tüketmeyeceğiz. Çiftçimizin artan girdi maliyetlerine yönelik bütçe ayıracağız. Yap-İşlet-Devlet projelerine ve geçiş garantili projelere ayrılan bütçeyi, israfa ve yolsuzluğa akıtılan parayı; çiftçimize vereceğiz. Çiftçimizi kalkındırıp, topraklarımızı yeniden yeşerteceğiz. Vatandaşı borca esir edip, rant çevrelerinin çıkarına çalışan bu düzeni değiştireceğiz. Enflasyonu artıran sebepleri ortadan kaldırıp, vatandaşlarımızı temel ihtiyaçları için bile kredi çekmeye mecbur eden bu ekonomi modelini değiştireceğiz.

2022 yılı için hükümet tarafından Meclis’e sunulan ve kabul edilen bütçedeki hedeflerin tutmadığını bundan önceki basın toplantılarımızda dile getirmiştik. Hükümet 2021 yılı sonunda hazırladığı bütçe hedefini tutturamadığı için Meclis’e yeni ek bütçe paketi getirdi. Normal şartlarda deprem, sel gibi doğal afetlerin yaşandığı olağanüstü durumlarda gündeme gelen ek bütçe ne hikmetse, hükümete göre hiçbir sorunun yaşanmadığı bu ortamda gündeme geliyor. Hükümet tarafından genel fiyat artışları gerekçesiyle sunulan bu teklif, devletin de geçinemediğini gösteriyor. Talep edilen ek bütçe ile 1 trilyon 83 milyar lira ek vergi geliri toplanacak. Kim ödeyecek bunu? Vatandaş ödeyecek. 6 ay önce Meclis’ten geçen bütçenin yarısı kadar harcama ödeneği içeren 880 milyarlık bir ek bütçe… Hükümet giderlerinde %48’lik, gelirlerinde de %72’lik bir artış öngörüyor.

“İnsanımıza rahat bir nefes aldıracağız”

İşte bu teklif gösteriyor ki, hükümetin bütçesi kendi elleriyle meydana getirdikleri ekonomik darboğaza sadece 6 ay dayanabildi. Şu artık çok nettir: Hükümet bu ekonomiye 1 yıl bile dayanamayacak. Ayrıca devlet bile yıl sonunu getiremezken, vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin? Bütçe hedefi sadece 6 ay içinde patlak veren bir iktidar, şimdi bu milletten 5 yıl daha ülkeyi yönetmek için yetki istiyor. Sadece 1 yılda enflasyonu %20’lerden %70’lere çıkaran bir iktidarın 5 yılda ülkeyi ne hale getireceğini düşünmek hiç de zor değil. Bir de bu resmi rakam. Bu rakamın gerçekte %100’lere dayandığını hepimiz biliyoruz. Biz, milletimizin verdiği güçle bu hoyrat iktidarı ülkemize daha fazla vermeden durduracak ve yanlışlarını en kısa zamanda düzelteceğiz. Öngörülemezlik dönemine son verecek, yarın neye uyanacağını bilemez hale gelen insanımıza rahat bir nefes aldıracağız.

Tarımı ihracattan gelen parayla değerlendiren, her gün bir başka yerde yanan buğday tarlaları için kılını bile kıpırdatmayan bir iktidar yüzünden bugün ekmek 5 lira oldu. Eğitimi binayla değerlendiren bir iktidar yüzünden bugün gençlerimiz diplomalı işsiz haline geldi. Sağlık alanında sadece hastane binası yaparak çağ atladığını zanneden, doktorlarımıza giderseniz gidin diyen bir iktidar yüzünden bugün insanlar randevu bile alamıyor 3-4 hafta sonrasına bile razı oluyor ama günlerce sonra dahi muayene olamıyor. Bir iktidar bunu kendine dert etmeyecekse başka neyi dert edinecek.

Hukuku adliye sarayları yapmaya indirgeyen bir iktidar yüzünden bugün her bir başka insanımız mağduriyet yaşıyor. Biraz önce Harbiyeli öğrencilerimizle ilgili söylediğim; hem sevindirici, hem üzüntü verici… Bu kadar zikzak müebbet hapisten, serbetsliğe… Bu durumun ülkemizde adaletin olmadığına işaret ettiği kanaatindeyim.

Yol yaptık, havalimanı yaptık diye övünen bir iktidar döneminde, mazot 30 lirayı, otobüs bileti fiyatları 400-500 liraları, uçak biletleri de 1000 lirayı aştı; vatandaş evinden dışarıya adım atamıyor… Tüm bu yanlışlarını örtmek için ise her zaman olduğu gibi iktidar problemi çözeceğine hâlâ muhalefetle uğraşıyor, algı üretme peşine düşüyor.

Biz Saadet Partisi olarak, olan bitenleri gayet iyi okuyor ve aklıselimle değerlendiriyoruz. Dönen dolapların da kurulan tuzakların da farkındayız. Biz birilerinin ciğerlerini bile biliriz, emin olun. Onlar da bizim onları ne kadar iyi bildiğimizi bilirler… Birileri olmadık işlere tevessül etseler de biz asla helal ve dürüst siyaset yapmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gerçekleri kimseyi rencide etmeden olduğu gibi söyleyeceğiz. Ama gerçeklerden gocunan olursa onun da müsebbibi biz değiliz.

Bugüne kadar hiçbir zaman süte su katanlardan olmadık, bundan sonra da asla olmayacağız. Ve biz biliyoruz ki yanlış işlere bulaşanlar var. Fakat onlardan daha da fazla bu memleketin tertemiz evlatları var. İktidarın ve yetkililerin hukuksuz talimatlarına rağmen hukukun dışına çıkmamak için direnen, bu keyfi yönetim anlayışına karşı devlet geleneğini unutmamış memurlarımız, bürokratlarımız var.

Tam da bu sebeple tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye’yi yeniden normalleştirmeye dönük umutlarımızı hep diri tutuyoruz. İktidarın tüm baskılarına rağmen dürüst ve ahlaklı kalmaya devam eden bürokratlara, kamu görevlilerimize özellikle teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Bürokratların da kamu görevlilerinin de hatta yeri geldiğinde iktidar mensupları arasında bile bu gerçekleri görenler var. Sesleri yüksek çıkmıyor, ayrı konu. Tasfiye ediliyorlar; o da gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Bunca olumsuzluğa rağmen hala umut varsa, bu umudu ayakta tutan ve ülkemizin daha fazla bataklığa düşmesine engel olan sizlersiniz. Bizler süte su katmayanlarla yeni dönemde yolumuza devam edecek, bu ülke için hep birlikte güzel, doğru ve iyi işler yapacağız. Yozlaştırılan bütün kurumlarımızı derleyip toparlayacak, artık adeta kurumsallaşan yolsuzluklara son verecek, kronikleşen problemlerimize hızlı ve kalıcı çözümler üreteceğiz.”

Paylaşın

Türkiye’nin Kredi Risk Primi 836’ya Yükseldi

Finansal bilgi ve analiz şirketi Standard and Poor’s (S&P) Global, Türkiye’nin Kredi Risk Priminin (CDS) 836’ya yükseldiğini paylaştı. Türkiye’nin Kredi Risk Primi Cuma günü 831’di.

Haber Merkezi / Türkçe’de kredi risk primi veya kredi temerrüt takası olarak kullanılan CDS (Credit Default Swap) aslında bir çeşit sigortalama işlemi olarak tanımlanabilir.

Herhangi bir ülke hazinesine ya da şirketine borç verirken o borcun geri ödenmemesi ihtimaline karşı aldığınız sigorta poliçesine CDS deniyor ve genellikle over-the-counter (OTC) yani herhangi bir borsa düzenlemesine tabi olmayan tezgah üstü piyasalarda işlem görüyor.

CDS primi nasıl hesaplanıyor?

Ülkelerin dış borçlanmalarına karşı CDS’leri genelde büyük uluslararası yatırım bankaları sağlıyor ve o ülkelerin borcunu çevirememesi halinde ödemeyi bu banka üstlenmiş oluyor. Bu bankalar da söz konusu ülkenin geri ödeme yeteneğini, makroekonomik koşullarını inceleyerek bir risk oranı belirliyor.

Bu oran belirlenirken uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar önemli bir rol oynasa da bunun dışında da bir çok faktör göz önünde bulunduruluyor.

Ekonomisi sağlam ve geri ödeme sorunu yaşamayacağı düşünülen ülkelerin risk primi düşük olurken geri ödemekte sorun yaşayacağı düşünülen ülkelerin risk primi yüksek bir orandan belirleniyor.

Türkiye’nin CDS oranı neden yükseliyor?

Ekonomist Mahfi Eğilmez’e göre ülke CDS priminin yükselmesine iç ve dış nedenler olmak üzere iki etken grubu yol açıyor. Koronavirüs salgını ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve yükselen enerji fiyatları bu dış nedenlere örnek olarak verilebilir.

İç nedenler ise enflasyonun yükselmesi, dış borçların artması, kurların yükselmesi, sosyal çalkantılar ve afetler olarak sıralanabilir.

Dış nedenler konusunda yapılabilecek şeylerin sınırlı olmasına rağmen iç nedenleri yönetmenin mümkün olduğunu vurgulayan Eğilmez bu sayede dış nedenlerin de etkisinin azaltılabileceğini belirtiyor.

Türkiye’nin CDS primlerinin 2008 yılındaki küresel mali kriz sırasında yükseldikten sonra gerilediği görülüyor. Ülkenin makroekonomik dengelerinin bozulmaya başladığı 2018 yılından itibaren ise dalgalı bir seyirle de olsa yükseliş trendini sürdürdüğü görülüyor.

Diğer ülkelerin CDS primi ne kadar?

CDS primi ekonomisi sağlam ekonomiler için düşerken ödeme güçlüğü çekebileceğine inanılan ülkelerde yükseliyor. Bu nedenle CDS primi 300 baz puanın üzerindeki ülkeler aşırı kırılgan ekonomiye sahip olarak değerlendiriliyor.

Örneğin 13 Haziran 2022 itibariyle Hollanda’nın CDS primi 10,70; İngiltere’nin 11,04; Amerika Birleşik Devletleri’nin 16,10 olurken 2010 yılında iflasın eşiğine gelen  komşu ülke Yunanistan’ın risk primi 179,70  oldu.

Ekonomileri daha kırılgan olarak kabul edilen yükselen ekonomilerden Çin’in CDS primi 76,40, Meksika’nın 114,50 ve Brezilya’nın 254 seviyesinde.

Ukrayna’yı işgali sonrası batılı ülkelerden daha önce görülmedik yaptırımlara maruz kalan Rusya’nın CDS primi ise 13775 baz puanın üzerine çıkmış durumda.

Paylaşın

Karamollaoğlu’ndan ‘CHP’yle İttifak’ Eleştirilerine Yanıt

Partisinin Konak İlçe Kongresi’nde konuşan SP Lideri Karamollaoğlu, altı muhalefet partisinin genel başkanlarının bir araya geldiği altılı masa görüşmeleriyle ilgili “CHP’yle ittifak” eleştirilerine yanıt verdi.

Haber Merkezi / Karamollaoğlu, “Bugün bazen arkadaşlarımız çıkıyor, ‘Bu altılı masada ne işiniz var? CHP’yle bir araya nasıl gelirsiniz? Erbakan Hoca hayatta olsaydı sizi lanetlerdi’ diyor. Hadi oradan sahtekar! Nasıl görmüyorsun sen böyle bir gerçeği? Biz prensiplerimizden taviz vermeyiz. Ama uzlaşmayı da biliriz. Her iş adım adım gerçekleşir” dedi.

Bülent Ecevit’in genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi ile Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi tarafından 1974’te koalisyon hükümeti kurulduğunu hatırlatarak bu sözleri kullandı. Saadet Partisi lideri, söylemlerinin bugünkü koşullara göre değiştiğini ancak prensiplerinin kalıcı olduğunu belirtti:

“Biz farklıyız. Biz 50 yıldır çok idealist prensiplere sahibiz. O gün neyi düşünüyorsak bugün aynı şeyleri düşünüyor, aynı ideallerle hareket ediyoruz. Biz şimdi yeni bir çalışmanın ve hamlenin içindeyiz. Bizim prensiplerimiz hiç değişmedi. Ama yerine göre söylemlerimizde bugünkü şartları dikkate alarak birtakım değişiklikler yaptık. Bu, prensipleri değiştirdiğimiz anlamına gelmez, böyle yorumlanamaz.”

SP Lideri Karamollaoğlu iktidara gelirlerse yapacaklarını, “Biz bütün israfı, yolsuzluğu, rüşveti ve gereksiz yatırımları ortadan kaldırır, üretime dönük yatırımlara bütün gücümüzle destek verir ve Türkiye’yi birkaç sene içinde en güçlü ülkelerden biri haline getiririz” şeklinde açıkladı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, İzmir’de partisinin Konak ilçe kongresine katıldı. Burada yaptığı konuşmada ekonomiden altılı masaya kadar gündemi değerlendiren Karamollaoğlu, “CHP’yle ittifak” eleştirilerine de yanıt verdi. Karamollaoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

“O kadar sorun var ki içinden geçtiğimiz süreçte. 19 yılı aşan bir süredir Türkiye’yi yöneten bir iktidar var. 19 yıl önce, 15 yıl önce Sayın Cumhurbaşkanı ve arkadaşlarının bir ülkenin yönetimi ile ilgili prensipleri ne idi dinleyelim, bugün söyledikleriyle ne kadar çeliştiğini görelim. İnsanlar, bu kadar çelişkinin içine girdiğinde pusulayı kaybetmişler demektir. Prensipleri kalmamış.

Bir hedefleri var; ne pahasına olsun iktidarda kalabilme. Başka bir şey düşünmüyorlar. Milletin refahı, problemleri çözmesi, dünyaya örnek bir medeniyet inşa etmek, bu arkadaşların gündeminde yok. Sadece düşmanlaştırarak kendilerini güçlendirme politikaları var. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanına bundan 19, 15 sene önce söylediklerini dinlemelerini ifade ediyorum. O zaman belki uyanırlar.

Erbakan hocamız 1968 yılında büyük bir hamle başlattı. Bağımsızlar Hareketi olarak kendisi gibi düşünen 19 arkadaşı ile seçimlere girildi. Sadece kendisi Konya’dan milletvekili seçilebildi. Milli Nizam Partisi hemen kapatıldı. Sonra Milli Selamet Partisi kuruldu. Kendisi üye bile olmadı, geçmiş partisinin devamı mahiyetinde bir ithamla karşılaşmamak için. Seçimlere gidildi, bizim listemizde bağımsız vekil olarak kazandı. Meclis’e girdikten sonra genel başkan oldu hocamız.

İktidar ortağı olabilmek için girişimlerde bulundu. Sonunda Ecevit ile koalisyon kuruldu, pazarlık yapıldı. Ecevit’in takip ettiği yolla Erbakan Hoca’mızın iddiaları örtüşmüyordu. Sonunda Ecevit’e şu sözü söyletti: ‘Biz, bu insanlarla oturulup konuşulamaz dedik ama tarihi bir yanılgı içindeymişiz.’ Şimdi, ‘CHP ile bir araya nasıl gelirsiniz, Erbakan Hoca hayatta olsa sizi lanetlerdi’ diyorlar. Hadi oradan sahtekar! Nasıl görmüyorsun bunu? Biz, prensiplerimizden taviz vermeyiz ama uzlaşmayı da biliriz. Bir dağa tırmanıyorsanız zorluk vardır. Sizinle beraber birileri varsa elbette destek verirsiniz. Bu yol çetrefilli, kolay bir yol değil. Bütün çalışmalarımızda Erbakan Hoca’mızın bu süreçte yaşadığı sıkıntıları, engelleri hatırlamak mecburiyetindeyiz.

Biz, yeni bir hamlenin içindeyiz. Bizim prensiplerimiz hiç değişmedi. Yerine göre elbette söylemlerimizde, bugünkü şartları dikkate alarak değişiklikler oldu. Bunu ‘prensipler değişti’ diye yorumlayamazsınız. Biz, çok açık bir şekilde yaşanabilir bir Türkiye’yi inşa etmek istiyoruz. Herkesin ister bizimle aynı duyguları paylaşsın isterse muhalif olsun herkesin mesut ve bahtiyar olduğu, adaletin tesis edildiği, dışarıdan gelecek baskıya karşı ayakta durabilen bir ülke, yaşanabilir bir Türkiye kurmak bizim idealimiz. Biz bunu gerçekleştirdiğimizde Türkiye, geçmişte olduğu gibi yeniden büyük Türkiye konumuna gelecek. Bütün dünyaya nizam verecek, haksızlıklara müdahale edecek.

Demokrasi, insan hakları, adaletin üstün tutulmasını benimseyen bir anlayışa sahibiz. Benim söylediğim, Erbakan hocamızın hayatı boyunca gerçekleştirmek istediği gayeydi. Biz, bunu nasıl yapacağız? Elbette kendi memleketimizde yaşanabilir bir ülkeyi kurarken hedeflerimizi yine belirleyeceğiz. Erbakan Hoca’mız, bir ilim adamı ve siyasetçi; hedeflerimizi önümüze koyarken somut ve güzel tarifler kullandı. Şunu her zaman benimsedi. Bizim siyasi hayatımız boyunca en çok önem verdiğimiz konu, ahlaki ve manevi değerlerimizin ihyasıydı. Siz baskıcı bir düzen kurarsanız orada huzur olmaz. Adaleti ortadan kaldırırsanız, siz de huzur bulamazsınız. Arazilerimizi, meralarımızı, madenlerimizi, sularımızı bu milletin hizmetine verecek tarzda bir ekonomi politikası uygulamak mecburiyetindeyiz. Güçleneceğiz.

Halimize bakmadan ‘Biz uzaya adam göndereceğiz’ diyorlar. Kaç para bu? Suudi prensleri gitti. Bu marifet değil ki. ‘Vay canına ya şu adamlara bak be. Uzaya bile gitmemize müsaade etmiyorlar’. Arkadaş, sen ciddi bir uzay programı koy, ben destek veririm. Böyle sahte olmaz. Uzay elbisesi giydirmekle ‘uzay programımız var’ diyemeyiz. Bugün ilacımızı dışarıdan alıyoruz. Nerede ilaç tesislerimiz? Bütün enerjimizi dışarıdan alıyoruz. ‘Karadeniz’de doğal gaz bulduk’. Hadi oradan be! Bu kadar basit mi zannediyorsun? Milyonlarca dolarlık bizden çok daha fazla yataklara sahip olanlar hangi noktadalar. O kadar kolay mı bu iş?

Bilmemek, çok önemli bir eksiklik. Daha önemlisi, bilmediğini bilmemek. ‘Ben ekonomiyi bilirim’ deyip ekonomiyi bilmemek bir gaflettir. ‘Birkaç ay içinde problemleri nasıl çözeceğim, bu işin erbabıyım’ dediler. Ne oldu? Türkiye, böyle bir duruma tarihinde düşmedi. Merkez Bankası’nın kasası delindi. Açığı kapatamıyorlar. Hiçbir şeye güçleri yetmiyor.”

Paylaşın

Karamollaoğlu: Koalisyon Protokolü Hazırlanıyor

Katıldığı bir televizyon programında açıklamalarda bulunan SP Lideri Karamollaoğlu, “Önümüzdeki ay başında İYİ Parti’nin ev sahipliğinde bir toplantı yapacağız. Daha önceki seçimlerde görüştüğümüz konular orada bir defa daha gündeme gelecek” dedi.

Temel Karamollaoğlu, “Arkasından daha sonra yapılması icap eden konuları belirleyeceğiz, komisyonlar kuracağız. Komisyonların yapacağı çalışmalar neticesinde de 6’lı masa başkanları olarak karar vereceğiz. Yani seçime giderken bir bakıma koalisyon protokolü hazırlanıyor diyebiliriz” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Tv42 ve TV5 ekranlarına konuk oldu. Karamollaoğlu, 6’lı masaya ilişkin şu açıklamalarda bulundu.

“Seçime giderken her parti kendi amblemiyle seçime gidiyor. Çıkaracağı kadar milletvekilini çıkarıyor. Sonra mecliste bir araya geliyorlar, tek başına eğer bir parti hükümet kuramıyorsa bu sefer hükümet kuracak çoğunluğu temin eden partiler bir araya gelip, hükümet kuruyorlar. Hükümeti kurarken de bir protokol imzalıyorlar.

Hangi bakanlıkları hangi parti alacak ve ne yapacaklar? Vatandaşa bir vaadde bulunuyorlar. Şimdi artık seçimden sonra bunun yapılması zaman kaybına sebep olacağı için seçim öncesi bu ittifakın kurulma ihtiyacı doğdu. Bundan dolayı da 6 parti bir araya geliyor. Her ay meseleleri görüşüyor. Çeşitli sektörlerde konuları uyuştukları, ittifak ettikleri konuları belirliyor ve bunları kamuoyuna duyurmaya çalışıyor.

Önümüzdeki ay başında İYİ Parti’nin ev sahipliğinde bir toplantı yapacağız. Daha önceki seçimlerde görüştüğümüz konular orada bir defa daha gündeme gelecek. Arkasından daha sonra yapılması icap eden konuları belirleyeceğiz, komisyonlar kuracağız. Komisyonların yapacağı çalışmalar neticesinde de 6’lı masa başkanları olarak karar vereceğiz. Yani seçime giderken bir bakıma koalisyon protokolü hazırlanıyor diyebiliriz.”

Paylaşın