Yerel Seçimler: Adres Değiştiren Seçmen İçin Son Tarih 1 Ekim

31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçim öncesinde adres değişikliği yapmış seçmenler, bulundukları adreste oy kullanabilmeleri için seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2024’ten üç ay önce, yani 1 Ekim 2023 tarihine kadar adres bildirimlerini yapmak zorundalar.

Meclis’te 1 Mart 2022’de kabul edilen ve 6 Nisan 2022’de Resmî Gazete’de yayımlanan 7393 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ile yapılan değişiklik gereği, mahalli idareler genel seçimlerinde, seçimin başlangıç tarihinden üç ay önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme yapılması gerekiyor.

Mevzuat ve takvime göre 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçim öncesinde adres değişikliği yapmış seçmenler, bulundukları adreste oy kullanabilmeleri için seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2024’ten üç ay önce, yani 1 Ekim 2023 tarihine kadar adres bildirimlerini yapmak zorundalar.

Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunu’nun 8. maddesindeki “Her seçim döneminin beşinci yılındaki 1 Ocak günü seçimin başlangıç tarihidir, Aynı yılın Mart ayının son Pazar günü oy verme günüdür” şartı yer alıyor.

Yerel seçimde kimler seçiliyor?

– İl Belediye Başkanı
– İlçe Belediye Başkanı
– Belde Belediye Başkanı
– Köy muhtarları ve ihtiyar heyeti üyeleri
– Mahalle muhtarları
– İl genel meclis ve belediye meclis üyeleri seçilir.

Seçimlerin ertelenmesi

Anayasa’nın “Seçimlerin geriye bırakılması ve ara seçimler” başlıklı 78. maddesinde şu ifadeler yer alıyor:

“Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.

Anayasa’nın 127. maddesinin III. fıkrasında ise yerel seçimlerin öne alınması öngörülmüş değildir. Bu bakımdan 2972 sayılı Kanun’un 8. maddesinin II. fıkrasındaki milletvekili genel seçimi ile birleştirme amacıyla yerel seçimlerin öne alınmasının kanunla düzenleneceği hükmü de, Anayasal dayanaktan yoksundur.”

Paylaşın

Seçmen, Cumhurbaşkanı Adayının Dini Ve Etnik Kimliğini Önemsiyor Mu?

Günümüz Türkiye’sinde bir kişinin etnik veya dini kimliği seçmenin oy tercihinde ne kadar belirleyici oluyor? Bu konunun etkili olduğunu düşünenler durumu abartıyorlar mı yoksa gerçekten bahsettikleri kadar seçimi belirleyecek faktörlerin başında mı geliyor?

Farklı Alevi kurumlarının organizasyonuyla 25 Aralık 2022 Pazar günü İstanbul’da Yenikapı Gösteri Merkezi’nde “Büyük Alevi Kurultayı” adlı bir etkinlik düzenledi. Binlerce kişinin katıldığı kurultaya pek çok siyasi partinin temsilcisi katıldı.

Kurultaya bizzat katılmayıp gönderdiği mesajla tebrik eden siyasilerden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmasına karşın özellikle onun etrafında dönen tartışmalar gündemdeydi.

Alevi Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Celal Fırat konuşmasının bir bölümünde “Alevi cumhurbaşkanı olmaz diyorlar. Biz de diyoruz ki bal gibi olur” dedi. Fırat’ın bu açıklaması birçok medya kuruluşu tarafından kullanıldı.

Muhalefetin olası cumhurbaşkanı adayları yer alan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun inançsal kimliğinin Alevi olması zaman zaman polemik konusu oluyor.

Bazı kişiler, Kılıçdaroğlu’nun Alevi ve Tuncelili bir Kürt olmasından dolayı kimi muhafazakâr ve milliyetçi çevrelerden oy alamayacağı iddiasında bulunuyor.

Konsensus: Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasından dolayı oy vermem diyenler yüzde 1

Bu sorunun sorulduğu kimi kamuoyu araştırmaları iddiayı doğrulamıyor.

Konsensus Araştırma Şirketi Başkanı Murat Sarı, 17 Eylül 2022’de yaptıkları bir anket çalışmasında, “Kılıçdaroğlu’nun kimliği, -Alevi olması- oy vermenizi etkiliyor mu” diye sorduklarını, buna  “etkiliyor” diye cevap verenlerin oranının yüzde 1 olduğunu söyledi.

Aksoy anketine göre ‘Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasını sorun’ edenlerin oranı yüzde 23,6

HalkTV yazarı İsmail Saymaz, 12 Eylül 2022 tarihli yazısında Aksoy Araştırma Şirketi’nin sahibi Ertan Aksoy’un CHP parti meclisine (PM) sunduğu seçim anketine göre “Alevi cumhurbaşkanı adayına oy verir miydiniz” sorusuna katılımcıların yüzde 33,8’inin ‘kesinlikle verirdim’, yüzde 22,3’ünün de ‘veririm’ cevabını verdiğini iddia etmişti.

Yani her iki oran da toplandığında katılımcıların yüzde 56,1’i Alevi adaya oy vereceğini belirtiyor.

Buna karşılık oy vermeyeceğini söyleyenlerin oranı ise şöyle: “Kesinlikle vermem” diyenler yüzde 17,8, “vermem” diyenler ise yüzde 5,8. Bunların toplamı ise yüzde 23,6 ediyor.

Bu konuda kararsız olanların oranı ise yüzde 20,3’te kaldı. Araştırmaya göre AK Parti’lilerin yüzde 40,9’u, İYİ Partililerin yüzde 25’i ve MHP’lilerin yüzde 24,6’sı Alevi bir adaya oy vermeyeceğini söyledi.

Aksoy ve Konsensus şirketlerinin ulaştığı veriler arasında ciddi farklar olsa bile Kılıçdaroğlu’nun olası bir seçimi kazanıp kazanamamasında tek başına inançsal kimliğinin çok da etken olmayacağı görülüyor.

Seçmen adayın dini ve etnik kimliğini önemsiyor mu?

Sadece Kılıçdaroğlu’nun şahsına indirgemeden günümüz Türkiye’sinde bir kişinin etnik veya dini kimliği seçmenlerin oy tercihlerinde ne kadar belirleyici oluyor?

Bu konuda etkili olduğunu düşünenler durumu abartıyorlar mı yoksa gerçekten bahsettikleri kadar seçimi belirleyecek faktörlerin başında mı gelecek?

Independent Türkçe’den Ali Kemal Erdem bu soruyu farklı isimlere sordu. İşte cevaplar:

“Din, oy verme davranışı üzerine etkili”

Konya’daki Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Sosyolog Prof. Dr. Gürcan Şevket Avcıoğlu, muhafazakâr ve milliyetçi seçmenin yoğun olduğu bir kentte ikamet ediyor.

Avcıoğlu’na göre Türkiye ve Türkiye gibi sonradan modernleşme sürecine giren toplumlarda geleneklerin ve din gibi unsurların oy verme davranışı üzerinde etkisi var.

Avcıoğlu, “İnsanlar kendilerine benzeyen, kendi düşünce, davranış ve beklentilerine göre adaylara oy verme eğilimdeler” dedi.

Günümüzde oy verme tercihlerinde ekonomi ve gelecek kaygısının da önemli etken olduğunu kaydeden Avcıoğlu, “Belki daha rahat durumlarda insanların hem bugününü hem geleceğini güvende hissettiği durumlarda dini hassasiyetlerine göre oy verme eğilimi daha fazla olabilir ama bu tür çalkantılı ve geçiş süreci denebilecek dönemlerde insanların farklı saiklerle, farklı eğilimlerle oy verebileceğini düşünüyorum” diye konuştu.

Yüzde 4-5’lik bir seçmen üzerinde etkili

Toplumbilimci ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilal Sambur ise Türkiye’de rasyonel ölçütlere göre bir siyaset yapılmadığını söyledi

Sambur’a göre Türk siyasetinin geleneksel kimlik, mezhep, din ve kültür savaşları üzerine politika yapma şeklinde bir alışkanlığı var. Bu da toplumsal bazı kesimlerde bir seçmen davranışını belirlemede rol ve tutumun belirlenmesinde etkili olabiliyor.

“Ancak bunun Türkiye’de seçmen üzerindeki karşılığı sanıldığı gibi büyük değil” diyen Prof. Sambur, “Yani marjinal düzeyde bir etki yaratıyor. Bunun etki oranı yüzde 4 ya da 5 oranındaki bir kesim üzerinde çok etkisi bulunuyor” ifadelerini kullandı.

“Oya dönüşmese bile kampanyayı gölgeliyor”

“Bu tür söylemlerim oya dönüşmesinden çok kampanya süresince kampanyayı gölgeleyerek ana mesele haline gelme gibi bir durum yaratabiliyor” diyen Sambur, şunları kaydetti:

Bugün Türkiye’de hiç kimse Kılıçdaroğlu’nun Alevi olup olmadığıyla veya Demirtaş’ın Kürt olmasıyla ilgilenmiyor. Seçmenin ilgilendiği tek bir konu var şu anda. Mevcut ekonomik siyasal krizden nasıl çıkılacağı. Adaylar eğer sahici bir ekonomik siyasal politikayla toplum önüne çıkmadıklarında bu boşluk ortaya çıkıyor ve bu boşlukta bu sefer adayların etnik ya da ideolojik ya da mezhepsel kimliği üzerinde birtakım tartışmaların yapılmasına ve bunların ana gündem yapılmasına yol açabiliyor.

“Siyasette dini ve etnik kimliklerin etkisi var ama etkisi artık marjinal düzeyde”

Siyaset bilimci akademisyen Özgün Emre Koç da Türkiye siyasetinde dini ve etnik kimliklerin etkisi olduğunun inkar edilemeyeceğini söyledi.

“Bunun etkisinin artık marjinal kaldığı kanaatindeyim” görüşünü dile getiren Koç, şu değerlendirmede bulundu:

“Belediye seçimlerinden önce İmamoğlu hakkında AKP’liler tarafından Pontus yakıştırması yapıldığını gördük. Bu ters tepti, hatta Trabzonluları kızdırdı. Benzer şekilde bugün Kılıçdaroğlu’nun mezhep ve etnisite nedeniyle dezavantajlı olacağını iddia etmek gerçekçi değil. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı tartışmasının bu zeminden savunulması da aynı şekilde gerçekçi değil diye düşünüyorum. Adaylığını istemeyenlerin Alevi olduğu için istemediğini söylemek doğru değil. Aynı şekilde destekleyenlerin gerekçesi de bu değil. Abartılmış bir duyarlılık. Hedef seçmende bu meselenin karşılığı sanıldığı kadar büyük değil, önemsiz.”

“Belirleyici olduğu iddiası abartılı”

Samsun da Konya gibi muhafazakâr ve milliyetçi seçmenin yoğunlukta yaşadığı kentlerden biri.

Karadeniz Bölgesindeki bu kentte yer alan 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsrafil Balcı’ya benzer soruyu yönelttik.

Balcı, Türkiye’de seçmen tercihlerinin belirlenmesinde adayların dini ve etnik kimliğinin belirleyici olduğu iddiasını abartılı olduğunu ifade etti.

Türkiye’de belli kesimde etnik ve mezhepsel yönleri öne çıkarma çabası olmasına rağmen bunun pek bir karşılığının olmadığını savunan Balcı, “Yani bunları önemseyen insanlar olsa dahi günümüzde siyasetin belirlenmesinde tek başına bir karşılığı olmaz” dedi.

“Yerelde kimi yerlerde karşılığı olsa bile genelde hiç karşılığı yok”

Avrasya Araştırma Şirketi Sahibi Kemal Özkiraz ise adayların dini ve etnik kimliğinin yerelde bazı yerlerde bir karşılığının olabileceğini aktardı.

Türkiye’de kutuplaşmanın artık o kadar büyük bir karşılığının olmadığının Adana ve Mersin’de görüldüğünü hatırlatan Özkiraz, “Örneğin Kars gibi mikro milliyetçiliğin olduğu bir yerde kişinin etnik ve dinsel kimliğinin karşılığı olabilir ama genelde hiçbir karşılığı yok. Çünkü muhalefetin adayına Alevi diye oy vermeyecek herhangi bir kişi muhalefetin Sünni adayına da oy vermiyor” tespitinde bulundu.

2019’daki yerel seçimlerinden örnek veren Özkiraz, “Hem Adana hem de Mersin’deki seçimlerde mezhep ve etnik konular etkili olabilirdi ama en ufak etkisi olmadı. Çünkü her iki yerde de hem mezhepçilik hem etnisite işin içine giriyordu. Muhalefetin buralardaki adaylarına hem Alevi hem Arap diyorlardı ama bu tür söylemlerin hiçbir etkisi olmadı. Her iki ilde de muhalefetin adayları kazandı” şeklinde konuştu.

“Kimse bu Alevi, bu Sünni diye bakacak durumda değil”

Seçimlerde artık asıl etkili olan tercih nedenin ekonomi ve biraz da yaşam tarzı olduğunu söyleyen Özkiraz, “Burada kimse bu Alevi, bu Sünni diye bakacak durumda değil” görüşünü dile getirdi.

“Zaman zaman farklı algılar yapan gruplar oluşuyor ama anlamı olmamalı”

İYİ Parti Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş ise sorumuz üzerine “Seçme ve seçilme hakkına sahip herkesin bu ülkede her göreve aday olması normal olmalı” dedi ve şunları söyledi:

Ancak ülkede bu konuda zaman zaman farklı algılar yaratan sistematik olarak bunları uygulayan gruplar oluşuyor. Bölge bölge değişebiliyor. Şahsi düşüncem bunların hiçbir anlamı olmamalı. Herkes haklarını kullanmalı. Siyaset dilini değiştirirse zaten sorunu halledeceğiz. Ülkeyi yönetenlerin ötekileştirme algısını değiştirmesi halinde Türkiye’de yaşayanlar olarak bunu aşabileceğimizden kuşkum yok.

“Geçmişte olduğu kadar etkili değil”

Muhafazakâr kesimleri yakından takip eden isimlerden sosyolog, araştırmacı ve yazar Müfid Yüksel de Balcı gibi bu konunun günümüzde abartıldığı görüşünde.

“Geçmişte belli bölgelerde ve özellikle köylerde adayın Alevilik – Sünnilik konusu etkiliydi” diyen Yüksel, “Günümüzde belli yaşın üstünde, yine Anadolu’nun bazı yerlerinde ve kutuplaşmadan etkilenen insanların bir kısmı için önemli olabilir ama eskisi kadar belirleyici değil” dedi.

“Gençler adayın kimliği hiç önemsemiyor” diyen Müfid Yüksel, şunları söyledi:

Özellikle sandığa gitmeleri durumunda seçim sonuçlarını belirleyeceğine inanılan Z kuşağı denilen genç kesimler için adayın dini kimliğinin hiç önemli olmadığı görülüyor. Gençler adayın kimliğini önemsemiyor ama buna karşın genç, dinamik, karizmatik lider istiyor. Mevcut adaylar açısından asıl tercih edilip edilmeme nedenleri bunlar olabilir.

Paylaşın

Kürt Kökenli Seçmenler ‘Cumhurbaşkanı Adayı’ Olarak Kimi İstiyor?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti’nin oluşturduğu ‘Altılı Masa’nın cumhurbaşkanlığı için ortak aday olarak kimi çıkartacağının henüz belli olmadığı bir dönemde Kürt seçmenlerin ve HDP’nin seçim denklemindeki önemi de çok tartışılan konular arasında.

Uzmanlar Kürt seçmenlerin ve HDP’nin oylarının bir adayın seçilebilmesinde farklı açılardan önemli olduğuna dikkat çekiyor.

Erkene alınmaması durumunda Haziran 2023’de düzenlenecek olan seçimlerde CHP, İYİ Parti, Saadet, DEVA, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti’nin oluşturduğu altılı masanın adayı ile ilgili CHP’de ağır basan eğilim Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu. Masanın diğer ağır ortağı İYİ Parti ise Kılıçdaroğlu’nun adaylığına açık bir şekilde itiraz etmezken, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ismini ön plana çıkartıyor.

Muhalefetin adayı ile ilgili Kürt seçmenlerin ve HDP’nin oylarının kritik önemde olduğu da dikkat çekilen bir başka nokta.

Peki “Kürt seçmenler” derken yüzde kaçlık bir orandan bahsediliyor, bu seçmen kitlesinin profili nasıl ve Kürt seçmen cumhurbaşkanı adayı olarak kimi istiyor?

Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi (TEAM) Direktörü Ulaş Tol, Kürt seçmenlerin de her seçmen kategorisi gibi “yekpare ve homojen” olmadığını söyleyerek, mesela dindar Kürtlerin de çoğunluğunun HDP’ye oy verdiğini belirtiyor. Tol, AKP sadece dindar Kürtlerden destek bulduğu için, sanki dindar olanlar AKP’ye oy verir gibi bir yanılgı bulunduğuna dikkat çekerek, son yıllarda Kürt seçmen profilinin de değişmekte olduğunu şu sözlerle aktarıyor:

“Kürt seçmenler arasındaki iki kutuplu seçmen davranışı yerini görece çeşitlenen bir fotoğrafa bırakıyor. Bugün listede iki yerine birçok parti adı var. Hatta aynı hane içinde farklı eğilimler söz konusu. 2018 verilerine göre kabaca anlatmak gerekirse, Türkiye’de eğer 100 Kürt yaşıyor olsa, daha doğrusu oy kullanan 100 Kürt varsa yaklaşık 30’unun AKP’ye, 10-11 tanesinin CHP’ye, 55-60’ının da HDP’ye oy verdiğini tahmin ediyoruz.”

Tol, Kürt seçmenin beklentisinin “maksimalist” olmadığını, siyasetten bir anda tüm sorunlarını çözmesini beklemediğini söyleyerek, Kürtlerin daha çok reel siyaseti izlediğini ve tek başına ekonomiye ya da demokratik değerlere bakarak hareket etmediğini ifade ediyor.

Kürt seçmenlerin esas beklentisini “sorunların tekrar konuşulabilir olduğu, çözülebileceğine dair adımların atılmaya başlandığı bir iklime geçilmesi” olarak gözlemlediklerini belirten Tol, şöyle konuşuyor:

“İkinci olarak da Türkiye’nin başta ekonomi, eğitim gibi en temel sorunlarının çözümünde ne kadar ümit vaat ettiğine bakıyor. Öte yandan çoğunluğu için bugün iktidarın değişmesi tüm bu faktörler için ana koşula dönüşmüş durumda. Ancak iktidar değişirse Türkiye değişebilir ön kabulü belirleyici.”

AK Parti’nin Kürtlerdeki oy kaybı ne kadar?

Bu arada araştırmalarda görünen 2018’den beri Kürtlerin oy davranışlarında ciddi bir değişim olduğu yönünde.

Ruhavioğlu’na göre AKP’nin Kürt seçmenden 2018’de aldığı 30 puan, bugün 18-19’lara, hatta belki 16’lara kadar gerilemiş durumda. “Yani AKP Kürt seçmende üçte birden fazla destek kaybetmiş” diyen Ruhavioğlu, buna karşılık CHP’nin ise oylarını ikiye katladığını belirtiyor.

Ruhavioğlu, tüm bu oranlardan bahsederken Türkiye genelindeki Kürt seçmenler için konuştuğunu, yani sadece doğu ve güneydoğu olarak düşünülmemesi gerektiğini de sözlerine ekliyor.

Bu arada CHP’nin oluşturduğu Doğu Masası, Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’nın başkanlığında bölgedeki ikinci turunu sürdürüyor. CHP’li yetkililer son dönemde Kürt seçmenler nezdinde oylarını artırdıklarını kendilerinin de sahada bizzat gördüklerini belirterek, ismi “doğu” olmakla birlikte bu etkinin yurt geneline yayılmasını beklediklerini kaydediyorlar.

Kürt seçmen neden önemli?

Uzmanlara göre partiler arası oy geçişlerinde Kürt seçmenin önemi daha iyi anlaşılabiliyor.

Ruhavioğlu, son yıllarda Kürt seçmenlerde “AKP’den CHP’ye doğru bir akış” bulunduğunu ve bunun en başta AKP için büyük risk olduğunu belirterek, bu saptamasının ayrıntılarını şöyle anlatıyor:

“Çünkü Türkiye’de seçmen grupları içinde AKP’den en fazla kopan grup Kürtler. Yaklaşık yüzde 30-35 oranında bir kopuş var. Bu elbette ki AKP için çok büyük bir şey. Öbür taraftan CHP gibi oyunu iki katına çıkarmış herhangi bir demografik grup yok Türkiye’de. Yani CHP’ye de oy desteği taşıyan gruplar arasında en büyük grup Kürt seçmen. Dolayısıyla bunlar da Kürt seçmeni Türkiye’de önemli bir aktöre dönüştürüyor.”

Ruhavioğlu ayrıca genç seçmenlerin yaklaşan seçimlerde önemini hatırlatarak, alttan yeni seçmen geldikçe Kürt seçmenin oranının arttığını, “Bugün yetişkin nüfusta Kürt seçmenler yüzde 20 ise, genç seçmenler içinde yüzde 25’ten fazla” diyor.

TEAM Direktörü Tol da “genç Kürt seçmenin” önemini şu sözlerle aktarıyor:

“2023 seçimlerinde yüzde 10’un üzerinde bir oranda seçmen ilk kez oy kullanacak. Yeni seçmenin iktidara desteği belirgin düzeyde daha düşük. Kürt seçmenler arasında ise hem yeni seçmen oranı Türkiye ortalamasından daha yüksek hem de iktidar desteği daha da düşük. Dolayısıyla Kürtler arasında genelde gençler özelde de yeni seçmenler iktidarın oy kaybının önemli unsurlarından.”

HDP’siz denklem mümkün mü?

Öte yandan, son dönemde HDP’siz cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmaya yönelik bazı olası denklemlerin konuşulduğu da göze çarpıyor. Peki bu matematik olarak mümkün mü?

Ruhavioğlu, HDP’nin oyunun sadece HDP oyu demek olmadığını söyleyerek, bu hususu şöyle açıklıyor:

“(HDP’nin 12 puanı gelmesin, Mansur Yavaş Erdoğan’ı yine de geçer) demek yanlış; çünkü HDP’nin Yavaş karşısında yaratacağı sinerji ya da oraya doğru gelecek bir rüzgarı kesmesi bir sürü başka yeri etkiler. Örneğin Türkiye’de Yavaş’ı sevmeyen solcular HDP desteğiyle oy verebilecek iken, HDP karşısında kaldığında onların da gelmesi zorlaşır.”

HDP’siz denklemlere ilişkin HDP’li üst düzey bir yetkili “Denemesi bedava, ama faturası yüklü olur” sözlerini sarf ediyor.

Tol ise HDP’li seçmenlerin önemli bir çoğunluğunun eğiliminin kolektif kararı izlemek olduğunu söyleyerek, bunun önemini Ankara yerel seçimini hatırlatarak şöyle anlatıyor:

“Yerel seçim öncesi Ankara’da saha araştırmalarımızda HDP’li seçmenlerin ağırlığı Yavaş’a oy vermeyeceğini, oy kullanmayacağını söylüyordu. Ancak muhtemelen Demirtaş’ın bağra taş basma çağrısının karşılık bulmasıyla büyük çoğunluğu Yavaş’a oy verdi. Bugün ise tersi bir kolektif tutum sadece HDP’lileri değil, AKP’den kopan Kürtleri de etkiler. Zira onların kopuş motiflerinde iktidarın milliyetçi söylemleri de önemli bir etken oldu.”

Bu arada HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, partisinin tutumunu dün Muş’ta yaptığı açıklamada “6’lı masa ile bir ittifakımız yok, yapmayı da düşünmüyoruz. Parlamento seçimlerinde bizim kendi ittifakımız var, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise müzakereye açığız. Müzakere ederlerse konuşuruz, etmezlerse başımızın çaresine bakarız, kendi adayımızı çıkarırız” sözleriyle özetledi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın