İsveç’ten Bir İlk: PKK’ya Finansman Sağlamaya Hapis Cezası

NATO’ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) katılımı için Türkiye ve Macaristan’ın onayını bekleyen İsveç’te bir ilk. PKK’ya finansman sağlamaya çalışmaktan suçlu bulunan bir kişi dört buçuk yıl hapis cezasına çarptırdı.

Haber Merkezi / Mahkemenin kararı Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında Perşembe günü Brüksel’de yapılan kritik toplantı sırasında geldi. İsveç’in NATO üyeliğinin ele alındığı toplantı NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in ev sahipliğinde gerçekleşiyor.

Hapis cezasına çarptırılan 40’lı yaşlarındaki Kürt kökenli Türkiye vatandaşı, Ocak ayında Stockholm’deki bir restoranın önünde silahla ateş ettikten ve etrafına tehditler savurduktan sonra tutuklanmıştı.

Mahkemenin yargıcı Mans Wigen, “Bölge mahkemesi Türkiye kökenli Kürt’ü Stockholm’deki bir Kürt iş insanını PKK’ya para ödemesi için silah zoruyla gasp etmeye çalıştığı gerekçesiyle hapis cezasına çarptırdı” dedi.

Wigen, “Gasp teşebbüsü PKK’nın Avrupa’da yürüttüğü kapsamlı bir bağış programı çerçevesinde gerçekleştirildi, buna şantaj da dahildi” ifadesini kullandı. Mahkemenin açıklamasına göre, yapılan incelemeler sonucunda gasp girişiminin amacının “PKK’ya para sağlama” olduğu tespit edildi.

Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan Avukat İlhan Aydın, “Müvekkilim sonuçtan memnun değil. Bölge Mahkemesi’nin özellikle terörün finansmanı ve nitelikli gasp teşebbüsü konusundaki kararına katılmıyoruz. Mahkemenin kararın itiraz edeceğiz” dedi.

Türkiye kökenli kişi, Stockholm’deki bir restoranın önünde silah sıkıp tehditler savurduğu için geçen Ocak ayında tutuklanmış ve 21 Haziran’da da ilk kez hakim önüne çıkmıştı.

İsveç’te yeni Terörle Mücadele Yasası 1 Haziran’da yürürlüğe girmişti. Yeni yasa kapsamında “terör faaliyetlerinde bulunanlara” 4-8 yıl arasında hapis cezası verilebilecek, “terör örgütü lideri olarak tanımlanan kişlşiler” 25 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek.

Ayrıca “terör örgütlerini finanse eden veya destekleyen kişilerin” gözaltına alınmaları ve yargılanmaları yönelik olarak, ilgili mercilerin yetkileri artırıldı.

İsveç gelecek hafta Litvanya’da yapılacak NATO zirvesi öncesi ittifaka üye olmak istiyor. Ancak NATO üyeleri Türkiye ile Macaristan, İsveç’in ittifaka katılmasına henüz yeşil ışık yakmadı.

Ankara Stockholm’den terör örgütleri ve mensuplarına karşı daha sert tutum takınmasını ve terör örgütü üyelerini Türkiye’ye iade etmesini istiyor.

Türkiye’nin, NATO üyeliğine “teröre destek verdiği” gerekçesiyle veto koyduğu İsveç’in, haftaya Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacak NATO zirvesinde ittifaka katılması için kulisler hızlandı.

ABD Başkanı Joe Biden’ın, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile dün Washington’da yaptığı görüşmenin ardından, Türkiye, İsveç ve Finlandiya Dışişleri Bakanları ile istihbarat şefleri bugün Brüksel’de üst düzey bir toplantı için biraraya geliyor.

Gözler, Nisan ayında Türkiye’nin vetosunu kaldırmasının ardından tam üyeliği onaylanan Finlandiya’dan sonra, İsveç’in NATO’ya girişine yeşil ışık yakılıp yakılmayacağı sorusuna çevrildi.

Genel Sekreter Jens Stoltenberg’in, NATO karargahındaki buluşmanın ardından düzenleyeceği basın toplantısıyla sonucu değerlendireceğini açıklaması, İsveç’in NATO’ya kabul edilmesi yönündeki beklentileri arttırdı.

Bugünkü toplantı, Haziran 2022’de Madrid’de yapılan NATO zirvesinde Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında imzalanan Üçlü Mutabakat Muhtırası çerçevesinde yapılıyor.

Fidan, Kalın ve Kılıç katılıyor

NATO’nun geleceği açısından önemli kararların alınacağı kritik Vilnius zirvesinden bir hafta önce yapılan toplantıda Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç temsil ediyor.

Paylaşın

NATO Üyeliği: İsveç’te PKK’ya Finansman Sağlama Davası

NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üyeliği sürecinde Türkiye’nin “teröristlere kucak açmakla” suçladığı İsveç’ten dikkat çeken adım. İsveç’te PKK’ya finansman sağlama girişiminde bulunmakla suçlanan bir kişi mahkemeye çıktı.

İsveç’in başkenti Stockholm’deki bir restoranın önünde silah sıkıp tehditler savurduğu için geçen Ocak ayında tutuklanan şüphelinin kırklı yaşlarında olduğu belirtildi.

Söz konusu kişinin İsveç’teki PKK faaliyetlerinde kilit rol oynadığını iddia eden savcılık, şüphelinin amacının, Türkiye’nin yanı sıra İsveç, Avrupa Birliği ve ABD tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen PKK için haraç almak olduğunu iddia ediyor.

Alman ve Fransız istihbaratından kanıtlara da yer verilen iddianamede, şüphelinin PKK’nın finansmanına doğrudan müdahil olan kişilerle irtibat kurduğu ve bizzat örgüt adına hareket ettiği iddiaları da aktarıldı.

Sanık avukatı İlhan Aydın ise mahkemede müvekkilinin PKK ile bağlantılı kişilerle irtibat kurmuş olabileceğini ancak kendisinin bu örgütle bağlantısı bulunmadığını savundu.

Aydın, duruşma öncesi AFP haber ajansına yaptığı açıklamada, müvekkilinin para gasbetme ve PKK’ya finansman sağlama girişimi suçlamalarını reddettiğini, silah kullanımıyla ilgili suçlamayıysa kabul edeceğini ifade etmişti.

Türkiye, “teröristlere kucak açmakla” suçladığı İsveç’ten onlarca kişinin iadesi için başvurmuştu. Ankara, terör örgütlerine yönelik tavrı nedeniyle İsveç’in NATO üyeliğine de karşı çıkıyor.

Ankara ayrıca İsveç’ten Türk hükümetine yönelik protestolara ve PKK gösterilerine de izin vermemesini istiyor.

İsveç son dönemde Ankara’nın beklentilerini karşılayabilecek bir dizi terörle mücadele kanunu geçirdi. Terör tanımını daha kapsamlı hâle getiren bu yasalar, terör örgütlerinin finansmanına yönelik faaliyetlerden ötürü dava açılmasını da kolaylaştırıyor.

Daha önce IŞİD bağlantılı davalarda işletilen bu yasa, PKK destekçisi olmakla suçlanan bir kişiye karşı ilk kez kullanıldı.

İsveç geçen hafta da Türkiye’de yaklaşık 10 yıl önce uyuşturucu satıcılığından hüküm giymiş olan bir PKK destekçisini iade etmeyi kabul etmişti.

İsveç’in NATO üyelik süreci

Finlandiya ve İsveç, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından onlarca yıldır sürdürdükleri askeri tarafsızlık ilkesinden vazgeçerek NATO’ya katılmak için Mayıs 2022’de ortak başvuruda bulunmuştu.

Finlandiya ve İsveç’in üye olabilmesi için NATO bünyesindeki 30 ülkenin onayı gerekiyor. İsveç’in üyeliğine Türkiye ve Macaristan dışındaki NATO üyeleri meclis onayı verdi.

Türkiye, İsveç’in üyeliğine onay vermek için Stockholm’den terör örgütleriyle mücadele konusunda daha somut adımlar beklediğini belirtiyor. Macaristan hükümeti ise İsveçli yetkililerin Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın politikalarına yönelik eleştirilerinden rahatsız.

Türkiye ve Macaristan uzun süre Finlandiya’nın NATO üyeliğine de karşı çıkmış, ancak Ankara ve Budapeşte’nin bu itirazlarını geri çekmelerinin ardından Finlandiya geçen Nisan ayında NATO’ya katılmıştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

AK Partili Ensarioğlu’ndan “Çözüm Süreci” Açıklaması: Öcalan Daha Samimiydi

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Çözüm Süreci’nde en büyük hatalarının PKK’yi muhatap almaları olduğu belirterek, olası yeni bir sürecin bittiği yerden başlamasının mümkün olmadığını söyledi.

Önceki süreçte PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı samimi bulduğunu söyleyen Galip Ensarioğlu, “Süreci Kandil yönetimi ve Selahattin Demirtaş bitirdi” ifadesini kullandı.

Temeli 2009’da Oslo görüşmelerinde atılan, ancak AK Parti’nin 2002’den sonra ilk kez parlamentodaki tek başına iktidar çoğunluğunu kaybettiği 7 Haziran ve seçimlerin yenilendiği 1 Kasım 2015 arasında sona eren Kürt sorunu konusundaki ‘çözüm süreci’, halen tartışılmaya devam ediyor.

Bu dönemde yürütülen koalisyon görüşmeleri sırasında MHP’yle yakınlaşan AK Parti, akabinde ‘milliyetçi / militarist politikalar’ benimsemiş ve süreç, iktidar kanadınca günümüzde de kullanılmaya devam edilen “Uzattığımız eli ısırdılar. Bu sefer terörü kaynağında bitirme stratejisini devreye alarak, onların anlayacağı dilden konuştuk” gibi suçlamalarla bitirilmişti.

Geçtiğimiz 14 Mayıs’ta AK Parti’den Diyarbakır Milletvekili seçilerek beş yıllık aradan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) dönen Galip Ensarioğlu, konuyla ilgili olarak Gazete Duvar’dan Can Bursalı’nın sorularını yanıtladı.

En büyük hatalarının PKK’yi muhatap almaları olduğundan bahseden Ensarioğlu’na göre, olası yeni bir sürecin bittiği yerden başlaması mümkün değil. Önceki süreçte PKK lideri Abdullah Öcalan’ı samimi bulduğunu söyleyen Ensarioğlu, “Süreci Kandil yönetimi ve Selahattin Demirtaş bitirdi” ifadesini kullandı.

Bursalı’nın yönelttiği sorular ve Ensarioğlu’nun bunlara verdiği yanıtların bir kısmı şöyle:

Selahattin Demirtaş’ın bazı söylemleri PKK ve HDP’yle ayrışıyordu…

Buna katılmıyorum. Demirtaş geçmişte Kandil ile doğru orantılı ilerliyordu. Abdullah Öcalan’la değil.

Öcalan ile Kandil arasında bir fark var olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Var elbette. Bu fark Çözüm Süreci’nde çok bariz bir şekilde ortaya çıktı. Öcalan daha samimiydi.

Çözüm Süreci’ni bitiren kimdi, Kandil’deki örgüt yöneticileri miydi?

Kandil’in ve Selahattin Demirtaş’ın sürecin bitmesinde günahı var. Kandil’e isteyerek veya istemeyerek boyun eğdi. Öcalan’ı ve Çözüm Süreci’ni boşa çıkarmada irade ortaya koyamadı.

7 Haziran seçimlerinden önce “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı sürecin bitmesine mi neden oldu?

“Seni başkan yaptırmayacağız” lafının arkasında sadece Kandil yoktu. Bu laf Batı’nın da lafıydı.

Abdullah Öcalan bu sözü desteklemiyor muydu?

Desteklemiyordu. Ama sonuçta millet iradesi hakim oldu.

Samimiyetine inandığınızı söylediğiniz Abdullah Öcalan’ın olası bir süreçte, yeniden muhatap yapılmalı mı?

Demokratikleşecekseniz Kürt sorununu çözecekseniz hiç kimseyi muhatap almak zorunda değilsiniz. Başarabiliyorsanız, dünyadaki demokratik, evrensel normlar çerçevesinde eşit yurttaşlık temelinde Türkiye’de demokrasiyi tesis edebiliyorsanız sizin muhataba ihtiyacınız yok. Ama hani şiddetin muhatabı örgüttür. Örgüt ile -diyalog kurulur mu kurulmaz mı onu devletin ihtiyacı belirler.

Yeni dönemde reformist bir AK Parti mi göreceğiz?

İnşallah. Yeni anayasa en önemli şeydir. 1921 anayasası, demokratik ve sivil bir anayasaydı. O da zaten kısa sürdü. Türkiye’ye yakışır, kalıcı bir anayasa yapmamız gerekiyor.

Paylaşın

Selahattin Demirtaş, PKK’ya Silah Bıraktırabilir Mi?

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından, PKK’nın silah bırakmasıyla ilgili tartışmaları bir kez daha gündeme taşımıştı:

“Halkımıza sözümüz olsun, çatışmadan beslenen Erdoğan rejimi sonrasında PKK’nın Türkiye’de tümüyle silah bırakması için elimizden geleni yapacağız ve mutlaka başaracağız.”

Selahattin Demirtaş’a, PKK tarafından olumlu ya da olumsuz bir tepki gelmedi. Peki Demirtaş’ın bu açıklaması ne kadar gerçekçi? Demirtaş örgüte silah bıraktırabilir mi?

VOA Türkçe’den Mahmut Bozarslan’a değerlendirmede bulunan Siyaset Bilimci Akademisyen Vedat Koçal, Kürt sorununun çözümünün sadece Kürtlerin sırtına yüklenemeyeceğini söyledi.

2023 seçimlerine giderken, iktidar kanadının, terörle mücadeleyle birlikte, silah teknolojisini ve üretimini, savunma hizmetleriyle ilgili bir kamu politikasından çok, siyasal partinin seçim propagandasının unsuru olarak kullandığına vurgu yapan Koçal, “Bu ‘Kürt sorunu’ da onun içerisinde çatışmanın da asıl işlevini apaçık ortaya koyan güncel bir örnek” dedi.

Koçal, ‘Kürdofobi’ye dikkat çekerek Demirtaş’ın girişiminin hayata geçmesinin, Türkiye toplumunun önemli bir kısmını belirleyen ‘Kürdofobi’den kurtulmasına bağlı olduğunu savundu. Bir sorunun, aynı zamanda neden olamayacağına, bu bakımdan Kürt sorununun, onu ortaya çıkaran nedenlere ulaşılmadan ve müdahale edilmeden çözülemeyeceğine dikkat çeken Koçal, çatışmanın Türkiye siyasal sistemindeki işlevine ve Türk toplumunun siyasal bilincindeki temellerine odaklanılmadığı sürece, örgüt silah bıraksa bile bunun sorunun tespitine ve çözümüne kayda değer bir katkı sağlamayacağını ifade etti.

Demirtaş’ın olası girişimlerinin örgütün silah bırakması konusunda etkili sonuçlar üretmesine dair umutlu olmadığını söyleyen Koçal, şunları ekledi:

“Sonuçta, düşman üretiminin ve ‘vatan tehlikede’ söyleminin kadim devlet geleneğinden güncel toplumsal bilinçaltına uzanan tarihsel ve geleneksel sürekliliği ışığında, ‘Kürt sorunu’nun adı ‘Kürdofobi’ye, muhatabı da Kürtler’den Türk toplumsal bilinçaltına ve hafızasına yönlendirilmediği sürece, iyi niyetli ve samimi olsa bile, her söz ve eylem, öldüremediğini güçlendirmekten, yani çözümsüzlüğün sürdürülebilirliğini sağlamaya katkı olmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Demirtaş’ın, PKK’nın silah bırakmasına dair irade bildirimi ve vaadi de maalesef bu genellemeye dahildir. Sorunu ve dolayısıyla çözüm imkanını, istemini, gerçek sahibine iade ederek işe başlanmadığı için, gerçeğin etrafında dolaşma alışkanlığının bir tekrarından öteye geçmesi mümkün olmayan, bu bakımdan herhangi bir somut yarar üretme potansiyeli bulunmayan sayısız denemelerden biri olarak heba olup gitmeye adaydır”

“Demirtaş’ın ya da HDP’nin bunu tek başına gerçekleştirecek gücü yok”

Kürt Çalışmaları Merkezi Koordinatörü Reha Ruhavioğlu, yaptığı değerlendirmede, çağrının kendisi kadar söylenebilmiş olmasının da önemli olduğuna vurgu yaptı.

Demirtaş’ın Kürt siyasetindeki ağırlığının arttığını ifade eden Ruhavioğlu, “Açıklama bize bunu söylüyor. Dolayısıyla önemli bir şey ama elbette ki Demirtaş’ın ya da HDP’nin, bunu tek başına gerçekleştirecek gücü yok. Fakat bu beraberinde şunu gösteriyor; HDP yeni dönemde, mecliste Kürt meselesinin önemli bir muhatabı olacak ve meclisteki diğer muhatap, yani seçim CHP ve muhalefet tarafından kazanılırsa -ki CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu meseleyi meclis çatısı altında çözmek istediğini biliyoruz- dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun işini kolaylaştırmak üzere önemli bir aktör olacak. İki tarafın, sorunu meclis çatısı altında çözme iradesi, bu konuda hem HDP’yi güçlendiriyor hem de silah bıraktırma konusunda HDP’nin işini kolaylaştırıyor” dedi.

Demirtaş’ın açıklamasının Kürt hareketinin sivilleşmesi açısından önemli bir anlam taşıdığını ifade eden Ruhavioğlu, örgütün Demirtaş’a olumsuz karşılık vermemesinin de dikkat çekici olduğunu söyledi.

Seçime kadar eylem yapmama kararının da örgütün arayış içinde olduğuna işaret ettiğini dile getiren Ruhavioğlu, “Bunun Demirtaş’ın sözüne katıldıkları anlamına gelir dersek de çok iyimser bir yorum yapmış oluruz. Fakat Demirtaş’ın bu sözüne çok karşı çıkmamış olmaları da olumlu bir gelişme” diye konuştu.

Ruhavioğlu, PKK’nın Türkiye’de silahlı mücadele yürütme şartlarının kalmadığına dikkat çekerek sözlerini şöyle tamamladı:

“PKK’nın Türkiye’ye karşı silah bırakmasının önemli şartlarından birisi de Rojava’da (Suriye) Türkiye ve Kürtler arasında iki tarafın da memnun olmasalar bile tahammül edeceği bir sınırda karşılıklı uzlaşmak. Bu iki tarafın karşılıklı uzlaşmasıyla olmaz ama uluslararası aktörlerin uzlaştırmasıyla mümkün olabilir. Yine de Türkiye’de PKK’nın silah bırakmasının zor olduğunu düşünmüyorum, şartlar bunun için elverişli”

PKK’nın son yıllardaki “eylemsizlik” kararları

PKK, AKP hükümetinin Kürt sorununa çözüm bulmaya çalıştığı 2009 yılında, eylemsizlik kararı aldı. 13 Nisan 2009’daki eylemsizlik kararını 31 Mayıs 2009’da tek taraflı uzattığını duyurdu.

Çözüm süreci devam ederken Abdullah Öcalan’ın İmralı Cezaevi’nden gönderdiği mektup, 21 Mart 2013’te nevruz kutlamalarında okundu. Mektup, PKK’nın silahlı güçlerini Türkiye topraklarından çekmesinin ve ateşkesin başlangıcı oldu.

Bu mektuptan sonra, 8 Mayıs’ta PKK üyeleri Türkiye topraklarını terk etmeye başladı. 11 Ekim 2014’te örgüt yöneticilerinden Cemil Bayık, Kobani ve Türkiye’de yaşananlardan hükümeti sorumlu tuttu ve Meclis’ten geçen tezkerenin bir savaş ilanı olduğunu, bu nedenle de çektikleri bütün militanlarını Türkiye’ye geri gönderdiklerini söyledi.

21 Mart 2015’te Öcalan, Diyarbakır Nevruz’unda okunan mektubunda, PKK’ya silahsızlanma kongresi çağrısı yaptı. Demirtaş, 12 Haziran 2015’te de Öcalan’ın çağrısıyla, PKK’nın silah bırakabileceğini açıkladı. Ancak örgüt yönetimi, kararın sadece kendilerine ait olduğu yanıtını verdi.

Paylaşın

Demirtaş’tan ‘PKK’ Açıklaması: Silah Bırakması İçin Elimizden Geleni Yapacağız

PKK’nın silah bırakması için ellerinden geleni yapacaklarını söyleyen Demirtaş, “Halkımıza sözümüz olsun, çatışmadan beslenen Erdoğan rejimi sonrasında PKK’nin Türkiye’de tümüyle silah bırakması için elimizden geleni yapacağız ve mutlaka başaracağız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “TBMM’de usulünce, hukuk çerçevesinde sorunlarımızı çözüp büyük toplumsal barışı kesinlikle sağlayacağız.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmemesi halinde PKK’nın silah bırakması için ellerinden geleni yapacaklarının sözünü verdi.

Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Halkımıza sözümüz olsun, çatışmadan beslenen Erdoğan rejimi sonrasında PKK’nin Türkiye’de tümüyle silah bırakması için elimizden geleni yapacağız ve mutlaka başaracağız.

TBMM’de usulünce, hukuk çerçevesinde sorunlarımızı çözüp büyük toplumsal barışı kesinlikle sağlayacağız.

Bunları çoktan yapabilirdik ama; Erdoğan barışı isteyenleri içeri attı, tecride aldı, partilerini kapatmaya çalıştı, belediyelerine kayyım atadı, provokasyonlarla çatışmayı körükleyip “terör” söylemi üzerinden halkı korkutup oy toplamaya çalıştı. Halen de bunu yapıyor.

Sahtekarlara inanmayın, barış ve huzur mümkündür. PKK eylemsizlik kararı alıp çözüme kapı araladı. Ama ısrarla provokasyonlar yapılıyor. Allah korusun, seçimi etkilemek için birileri kan dökmeye de kalkabilir. Hep birlikte dikkatli olacağız, oyuna da gelmeyeceğiz.

Lütfen unutmayın, biz barış ve demokrasi istiyoruz. Birlikte eşit ve kardeşçe yaşamak istiyoruz. Yeşil Sol Parti en çok da bunun için çalışacak. Oy için halkı kışkırtan yalancılara değil, sahtekarlara değil, bize güvenin. Hep birlikte ve mutlaka kazanacağız.” dedi.

Paylaşın

AK Parti Sözcüsü Çelik’ten İsveç’e Tepki: Kabul Edilemez

İsveç’teki PKK eylemine tepki gösteren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “İsveç savcısı ‘soruşturma yok’ dedi, bu kabul edilemez. Tablo açıktır, çifte standart açıktır. Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul etmez.” dedi.

Haber Merkezi / İsveç’in başkenti Stockholm’de PKK destekçileri tarafından düzenlenen gösterilerde yaşananlar, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir gerilim yaratmıştı. İsveç gazetesi Aftonbladet’e konuşan Savcı Lucas Eriksson, yapılanların İsveç yasalarına aykırı olmadığını söylemişti.

Savcı Eriksson, “Dosya, masama hakaret diye geldi, ancak ben hakaret teşkil edecek ağırlıkta bir şey göremedim. Bu yüzden de bir ön soruşturma başlatmama kararı aldım” demişti.

Ne olmuştu?

Stokholm’de geçen hafta PKK destekçisi oldukları belirtilen bir grup, belediye binasının önünde toplanarak, Erdoğan’a benzetilen bir kuklayı ters olarak asmıştı. Eylem, Ankara’nın tepkisini çekerken, İsveç Büyükelçisi de Dışişleri Bakanlığı’na çağrılmıştı.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, eylem hakkında, “NATO üyeliği başvurusuna karşı sabotaj olarak tasarlandı” diye konuşmuştu.

“İsveç terör yandaşı olarak kendini konumlandırır”

Adalet Ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan MYK toplantısı sonrası basın toplantısı düzenledi.

Ömer Çelik, açıklamasında, “Muhalefet partilerinden bu doğrultuda Türkiye’nin değerlerine dönük bu eylemi kınayanların her birine teşekkür ediyoruz. Böylesine çirkin eylem ifade hürriyeti olarak kabul edilemez. İsveç Başbakanı, İsveç’in NATO’ya üyeliğine engel olmak için sabotaj dedi. İsveç’teki savcı bunların cezalandırılmayacağını söylemiş. Hakaret davası olarak ele alınabileceğini, herhangi bir şekilde cezalandırılmayacaklarını söylemiş. Bundan şu sonuç çıkıyor, İsveç terör yandaşı olarak kendini konumlandırır.” dedi.

“İsveç’in yasasını buna göre düzenlemesi. terörle mücadele yasasını gözden geçirmesi gerektiğini” savunan Çelik “İsveç’te terör gruplarının birer hafta arayla 15 tane eylem yaptığını düşünün ve bu eylemde bir AB ülkesi başkanı ya da başbakanının maketinin asıldığını düşünün. Bu hafta Almanya’yla ilgili, haftaya Hollanda’yla ilgili… Böyle bir şey kabul edilebilir mi? İsveç’in buna dönük tepkisi ne olur? Tablo açıktır, çifte standart açıktır. Bu hiçbir yerde kabul edilemez, Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul etmez.” ifadelerini kullandı.

Altılı Masa’daki yetki tartışmasına da değinen AKP Sözcüsü şöyle devam etti

“Muhalefetin yaptığı antisiyaset. Bu son tartışmalardan önce bir anayasa taslağı hazırlamışlardı. Bu taslakta halk tarafından seçilen cumhurbaşkanının hiçbir şeye karışmayacağı söyleniyor. Bu model demokrasimizi felç eder. Sivil siyaseti felç eden bir yaklaşım. Bu model demoktratik değil, bir politbüro modeli.

“Diyorlar ki, bir cumhurbaşkanı olacak, 6 kişinin onayını almadan siyasi bir karar alamayacak. Peki cumhurbaşkanı bunu yapmazsa ne olur. Mutabakat bozulur, seçime gidilir. Bu 6’lı eş başkanlığı sistemidir, cumhurbaşkanıyla birlikte 7’li eş başkanlık sistemi olur”

Çelik seçim tarihi konusunda da “Seçim konusuyla ilgili tarih budur dediğimiz zaman duyuracağız. Erken seçim gibi değil ama seçim tarihinde bir değişiklik söz konusu olacak. Biraz geriye çekebiliriz. Birkaç tarih konuşuluyor. Çok kısa bir süre olarak güncelleme söz konusu olacak.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

AK Parti’den ‘TSK Kimyasal Silah Kullandı’ İddialarına İlişkin Açıklama

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Sözcüsü Ömer Çelik, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) PKK’ya karşı sınır ötesi operasyonlarında kimyasal silah kullandığı iddialarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Alçak bir iftira şebekesinin parçasıdır” dedi.

Haber Merkezi / AK Parti Sözcüsü Çelik, konuya ilişkin sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kimyasal silah kullanmakla suçlayanlar, alçak bir iftira şebekesinin parçasıdır. Bunlar terör örgütünün cinayetlerini masum göstermeye çalışan odaklardır. PKK’nın cinayetlerini övenler, kirli odakların temsilciliğini yaparak TSK’ya saldırıyorlar.

Kahraman TSK terörle mücadelesini en yüksek hukuki ilkelere ve standartlara bağlı şekilde yürütmektedir. TSK’nın, cinayet şebekesi terör örgütlerine karşı verdiği mücadele dünyanın en haklı, en şeffaf ve en onurlu mücadelesidir.”

İbrahim Kalın’ndan açıklama

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise konuya ilişkin, sosyal medya hesabından şu mesajları paylaştı:

Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet ve İstihbaratımız, terör örgütünün oksijenini kestikçe yeni iftira kampanyalarına başvuruyorlar. Kimyasal silah yalanı, terörü aklamaya ve estetize etmeye çalışanların beyhude çabasıdır. Terörle mücadelemiz azim ve kararlılıkla devam edecek.

TSK: Bu tür mühimmat envanterde bulunmamaktadır

MSB’nin konuya ilişkin açıklaması şöyle: Silahlı Kuvvetlerimiz, uluslararası hukuk ve anlaşmalarca yasaklanmış mühimmat kullanmamaktadır. Bu tür mühimmat TSK envanterinde bulunmamaktadır. Dezenformasyon çabaları TSK’nın kararlı mücadelesi sonucu çökme noktasına gelen ve ahlak dışı yollarla çıkış arayan terör örgütü ve müzahirlerinin beyhude çırpınışlarıdır.

Demirtaş’tan çağrı

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından “Sosyal medyada PKK’lilere karşı kimyasal silah kullanıldığına dair görüntüler olduğunu avukatlarım aktardılar. Durumun tespiti için bağımsız, uluslararası bir heyetin bölgeye giderek inceleme yapması gerekir. Bunun koşulları sağlanmalıdır. Bu görüntülere TBMM ve muhalefet sessiz kalamaz. Bunu sessizlikle geçiştirmek suçu onaylamaktır. Gerekçesi ne olursa olsun kimyasal silah kullanmak dünyanın her yerinde ağır bir suçtur. Böyle bir suçun açık sorumlusu, savaş politikasında sınır tanımayan AKP-MHP iktidarı olur.” paylaşımı yapmıştı.

HDP’den açıklama

Konuyla ilgili Meclis Genel Kurulu’nda konuşan HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, kimyasal silah kullanıldığı iddialarıyla ilgili ‘Siyaset erki ve Parlamento sorumluluk almak zorunda. Dışişleri Komisyonu bir araştırma yapmalıdır” dedi.

Sınır ötesi operasyonlarda kimyasal kullanıldığına dair görüntülerin, iddiaların ve videoların kamuoyuna yansıdğıını belirten Beştaş, şu açıklamayı yaptı:

“Bunlar yokmuş gibi hiçbirimiz davranamayız. Siyaset erki ve Parlamento sorumluluk almak zorunda ve bunun cevabını bulmak zorundayız. Dışişleri Bakanlığı henüz bir açıklama yapmadı. Gerçi genelde susmayı tercih ediyorlar. Dışişleri Komisyonu bir araştırma yapmalıdır. Kamuoyunu ikna edici bir açıklama gerekiyor bu konuda. Dün Merkez Yürütme Kurulumuz da bir açıklama yayınladı ve iddiaların defaatle hızla soruşturulması gerektiğini söyledi. Açıkçası bu çok önemli bir meseledir ve Türkiye, 29 Nisan 97’ye kadar imzaya açık olan Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin uygulanması ve kimyasal silahların takibi için bağımsız olarak 97’de OPCW kuruldu ve Türkiye 97’de bunu onayladı. Kimyasal Silahlar Sözleşmesi tüm bir kitle imha silah kategorisini ortadan kaldırmayı amaçlayan uluslararası bir anlaşmadır ve faaliyet alanı, içeriği oldukça kapsamlı olup imzacı tüm ülkelerin bu akde uyması zorunludur.”

CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, yaptığı açıklamada bugün konuyla ilgili soru önergesini Meclis’e suncağını söylemişti: Kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin görüntüleri izledim. Kimyasal silah insanlığa karşı bir suçtur.Yarın itibariyle iddialara dayanak olan görüntülerin doğruluğu üzerine soru önergemi Meclis gündemine sunacağım.

Paylaşın

Siyasette ‘PKK’nın 5-10-15 Tane Çocuğu Var’ Tartışması

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Allah’tan isteyelim devam. Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane 10 tane 15 tane var” sözleri yeni bir tartışmanın da fitilini ateşledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine CHP, Gelecek Partisi ve HDP’ninde aralarında bulunduğu  muhalefet partilerinden tepki geldi.

CHP’li Özel’den tepki

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel de Genel Kurul’da Erdoğan’ın sözlerini eleştirdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Burunlarını bile çıkaramıyorlar” ifadelerine atıfta bulunan Özel, Erdoğan’a, “Burunlarını çıkaramıyorlarsa 10 çocuk yapan PKK’lılar kim?” diye sordu.

“Sayın Erdoğan, Süleyman Soylu, diyor ki ‘Türkiye’de PKK’lı kalmadı, burunlarını bile çıkaramıyorlar, sayısı şuna düştü, tepelerindeyiz’ Burunlarını çıkaramıyorlarsa 10 çocuk yapan PKK’lılar kim? Süleyman Soylu, 5, 10 çocuklu PKK’lılar neredeymiş bir söylesin de sen başka bir şey ima ediyor olmayasın. Bu cümle derhal düzeltilmeye muhtaç bir cümle.

Bunu sadece o teyp kayıtlarını sildirerek ajansın dökümünden çıkararak kurtulamazsınız. Sen kime diyorsun 5, 10 tane çocuğu var PKK’lıların diye. Siz de yapın. PKK ile mücadele yöntemi olarak. Herkes anladı ben söylemeye utanıyorum. Olmaz. Bir cumhurbaşkanı kariyer yapan akademisyene ‘senin kariyerin çocuk yapmak olsun’ diyemez. Sonra da dönüp bu cümleyi de kuramaz. Kabul edilebilecek bir iş değildir. Ayıp, utanç verici bir iştir”

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu da Erdoğan’ı eleştirdi. CHP’li vekil şunları kaydetti:

“CB Erdoğan; AKP’ye katılan MV Çelebi’den çok çocuk yapmasını isterken şunları söyledi: ‘Sayıları artırmak lazım. Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane 10 tane 15 tane var.’ Ne diyor CB Erdoğan; kim bu PKK’lılar, kimler 5,10,15 çocuk yapıyor? Tüm Kürtleri PKK’lı görüyor, yazık!”

Davutoğlu’ndan “Irkçılık” nitelemesi

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da Erdoğan’ın sözlerini “ırkçılık” olarak niteledi. Sosyal medya hesabından bir paylaşım yapan Davutoğlu şunları yazdı:

“Bu ülkenin çocukları Kandil’de doğmadığına göre, kastınız apaçık ortada Sn. Erdoğan! İfadeleriniz insan haklarına ve kadın haklarına saygısızlıktır. Bu ülkede doğan her çocuk onurlu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Çocuklar arasında ayrım yapmak ırkçılıktır!”

“Yazık, utanç verici”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Erdoğan’ın sözlerine “Yazık, utanç verici” ifadeleriyle tepki gösterdi. Babacan sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şunları kaydetti:

“Gördüğü her kadına kaç çocuk doğurması gerektiğini söylüyor. Dağda 5-10 çocuk doğurmadıklarını biliyor ama milyonlarca Kürt vatandaşımızı teröristlikle itham ediyor. Yazık, utanç verici.”

HDP’li Beştaş: Bu ırkçı bir kafadır

Meclis Genel Kurulu’nda konuşan HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Çok çocuk sahibi olmayı bir terör faaliyeti olarak görüyor. Bu ırkçı bir kafadır, bu Kürt söylemi bir kafadır” dedi. Beştaş, özetle şu ifadeleri kullandı.

“Erdoğan, örgüt mensuplarının çocuklarının olmadığını çok iyi biliyor. Kürt nüfusunu kastederek nasyonel bir söz kuruyor aslında. Bunu Kürtler anladı ve partisine dahil ettiği devlet katındaki ortakları olan ulusalcılara da tabii ki selam çakıyor. Çok çocuk sahibi olmayı bir terör faaliyeti olarak görüyor.

Bu ırkçı bir kafadır, bu Kürt düşmanı bir kafadır. Bu bir nefret dilidir, kınıyoruz. Kürt halkı da bu düşmanlığı çok iyi anlıyor ve yorumluyor. Mesajlarını aldık, cevabımız daha çok direnmektir. Çözüm konusunda demokratik siyasette ısrar etmektir. Gerçek bir eşitlik ve kardeşlik için mücadele etmektir. Bizim karşı cevabımız budur.”

Erdoğan ne demişti?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün partisine yeni katılan Bağımsız Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’ye parti rozetini takarken, birden fazla çocuk yapmasını önerdi ve bunu söylerken de, “Allah’tan isteyelim devam. Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane 10 tane 15 tane var” dedi.

Paylaşın

Ruşen Çakır Yorumladı: Demirtaş, Öcalan’ın Yerini Mi Alacak?

Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır, Mersin’in Mezitli ilçesindeki Tece Polisevi’ne düzenlenen ve PKK’nın askeri kanadı olarak bilinen HPG’nin üstlendiği saldırı sonrası Selahattin Demirtaş ve HDP yönetiminden gelen tepkileri yorumladı.

Başlıktaki soruya yanıtının “Hayır” olduğunu dile getiren gazeteci, şöyle devam etti:

“Fakat cevabımın ‘hayır’ olması, Selahattin Demirtaş’ın yakın dönemde Kürt siyasi hareketinin en önde gelen ismi olmasını düşük bir ihtimal gördüğüm anlamına gelmiyor. Hatta tam tersini düşünüyorum. Bugünden bakıldığında Kürt siyasi hareketi içinde önü en açık isim bana göre Demirtaş ve eğer bir süredir izlediği çizgiyi bozmazsa bu hareketin lideri haline gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ama Demirtaş’ın, bu hareket içerisinde ‘Liderlik’ olarak tanımlanan Abdullah Öcalan’ın yerini almak yerine, hareketin farklı aktörleriyle beraber, ‘l’si büyük harfle yazılmayan yepyeni bir liderlik inşa etmesini beklemek daha gerçekçi olur.”

Çakır, bu noktada saldırı sonrası hem Kasım 2016’dan bu yana Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın hem de HDP yönetiminin peş peşe kınama mesajları yayınladığına dikkati çekti:

‘Örgütün açıklamasındaki sözlerin muhatabının Demirtaş ve HDP olduğu düşünüldü’

“(…) Demirtaş ve HDP’nin PKK tarafından düzenlendiği belli olan saldırıyla aralarına mesafe koymaları üzerine Kandil’in ne diyeceği merak edilirken çok geçmeden örgütün üstlenme açıklaması geldi. Açıklamadaki ‘Kürt halkını ve değerlerini korumak için kendisini feda eden fedailerin, hangi gerekçeyle olursa olsun düşman diliyle kınanması ancak sindirilmişlikle ifade edilebilir’ sözlerinin muhatabının Demirtaş ve HDP olduğu düşünüldü.

Demirtaş ise yine hızlı bir şekilde, tabii ki doğrudan adını vermeden Kandil’e cevap vererek ‘geri adım’ atmayacağının altını çizdi: ‘Demokratik siyasette ısrar ve barış politikası, bizim için ilkeseldir. Kimse geri adım atmamızı beklemesin. Her koşulda ilkelerimizi savunacak, halkın demokratik çözüm ve barış isteğini tüm olanaklarımızla, gür sesle söylemeyi sürdüreceğiz. Faşizmi yıkacak, mutlaka kazanacağız.’

‘Demirtaş yanıt verdi’

Demirtaş, ayrıca ‘Milyonların sessiz barış çığlığını hücremden duyuyorum, halkın duygularının tercümanı olmaya çalışıyorum’ diyerek PKK açıklamasındaki ‘Kürt halkını ve değerlerini korumak’ sözlerine; ‘Elbette bunun bedelleri oluyor. Mahallenin ‘delisi, popülisti, tek adamı, sinmişi’ ya da karşı mahallenin ‘teröristi, katili’ olarak yaftalanmayı göze alıyorum’ diyerek yine aynı açıklamadaki ‘sindirilmişlik’ sözüne de cevap vermiş oldu.

Sonuçta, ardından söylenenler ve alınan tavırlardan hareketle Mersin saldırısının Kürt siyasi hareketinde daha şimdiden bir dönüm noktası olmaya aday olduğunu ileri sürebiliriz. (…)”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

İsveç’ten Türkiye’ye PKK Mesajı

PKK konusundaki tutumu Ankara tarafından eleştirilen ve bu gerekçeyle Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyeliğine karşı çıkılan İsveç, Türkiye’ye terörle mücadele konusunda güvence verdi.

İsveç Başbakanı Magdalena Andersson, Brüksel’de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile görüşmesinin ardından düzenlediği ortak basın toplantısında, “PKK’ya karşı duruşumuz çok nettir. PKK, Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesindedir ve İsveç tarafından da bu şekilde görülmektedir” dedi.

İsveç’in terörizmi “en güçlü şekilde kınadığını” ve kendini “terörizmin her türlüsüyle” mücadeleye adadığını belirten Andersson, terörle mücadelede yeni ve daha sert önlemler içeren yasal düzenlemeleri hayata geçirmeye hazırlandıklarını sözlerine ekledi.

Andersson, 1 Temmuz’da yürürlüğe girecek yeni terörle mücadele yasasının İsveç’in bu konudaki kararlılığının göstergesi olduğunu belirtti.

Andersson ayrıca, “İsveç, teröristler için sığınılacak bir liman değildir, olmayacaktır. İlgili makamlar güvenlik tehdidi olabilecek kişilerin sınır dışı edilmesi için yoğun şekilde çalışmaktadır. Ve şu an yürütülen ciddi sayıda dava var” dedi.

Kısa süre içinde çözüm beklentisi

Andersson, Madrid’de yarın başlayacak NATO zirvesi öncesi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’le bir araya gelecek.

İsveç Başbakanı, “Bu diyaloğun yakın gelecekte, tercihen de zirve öncesi başarıyla sonuçlanabileceğine dair ciddi umudum var” dedi.

Stoltenberg’den “somut adım” vurgusu

Basın toplantısında konuşan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de İsveç’in “son günlerde doğrudan Türkiye’nin endişelerini gidermek için somut adımlar attığını” belirtti.

“İsveç yasalarını değiştirdiniz. PKK’ya yönelik yeni polis soruşturmaları açtınız ve şu an Türkiye’nin iade taleplerini bakıyorsunuz” diyen Stoltenberg, “Bu somut adımlar İsveç’in terörizme yaklaşımında bir paradigma değişikliğini yansıtıyor” ifadesini kullandı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın