PKK, Silahsızlanma Sürecini Resmen Başlattı

Kürdistan İşçi Partisi (PKK), 40 yıldır sürdürdüğü silahlı mücadeleyi sonlandırarak, silahsızlanma yolunda ilk adımını Kürt halkı açısından tarihi niteliğiyle öne çıkan Casene Mağarası’nda attı.

Haber Merkezi / Casene Mağarası, Şeyh Mahmud Berzenci, 1923’te sığınak haline getirildi ve burada bir matbaa kurdu. Bu matbaada ‘Bangî Heq’ (Hakkın Sesi) adlı Kürtçe gazete yayımlandı.

Silah bırakma töreninde 30 kişilik PKK’lı bir grubun silahlarını imha ettiği ifade edilirken, silah bırakma sürecinin yaz boyunca devam etmesi bekleniyor.

Güvenlik önlemlerinin en üst düzeye çıkarıldığı silah bırakma anında, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Irak merkezi hükümetinin yanı sıra Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) yetkililerinin de hazır bulunduğu bildirildi.

Silah bırakan Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun yazılı açıklaması yayımladı. Açıklamada “Bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz” ifadeleri kullanıldı:

“Halkımıza ve Kamuoyuna; Demokratik değişim ve dönüşüm sürecine ivme kazandırmak üzere oluşan Barış ve Demokratik Toplum Grubu olarak; burada bulunan ve tarihi demokratik eylemimize tanıklık eden herkesi saygıyla selamlıyoruz.

Kürt varlığına yönelik inkar ve imha amaçlı saldırılara karşı savaşmak amacıyla farklı tarihlerde PKK’ye katılmış ve silah kuşanıp farklı bölgelerde mücadele etmiş biz kadın ve erkek özgürlük savaşçıları, bugün buraya Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 19 Haziran 2025 günü açıklamasında dile getirdiği çağrıya cevap olarak buraya geldik.

Gelişimiz aynı zamanda Önder Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 günü açıkladığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, 5-7 Mayıs günlerinde yapılan PKK 12. Kongre kararları temelindedir.

Barış ve Demokratik Toplum sürecinin pratik başarısı için bir iyi niyet ve kararlılık adımı olarak ve bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde sizlerin huzurunda silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz.

Attığımız bu adımın başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm halkımıza, Türkiye ve Ortadoğu halklarına ve tüm insanlığa hayırlı olmasını, barış ve özgürlük getirmesini diliyoruz.

Önder Abdullah Öcalan’ın “Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum” ifadesine yürekten katılıyor ve bu tarihi ilkenin gereğini yerine getiriyor olmaktan büyük gurur ve onur duyuyoruz.

Biliyoruz şimdiye kadar hiçbir şey kolay, bedelsiz ve mücadelesiz olmadı; tersine her şey her gün ağır bedeller ödeyerek ve dişle-tırnakla mücadele ederek kazanıldı. Elbette bundan sonrası da zorlu bir mücadele ile olacak. Bu gerçeği çok iyi biliyoruz, bu temelde yeni başarılar ve demokratik kazanımlar elde etmek üzere, Önder Abdullah Öcalan’ın fikir ve paradigmasına yürekten inanıyor, kendimize ve yoldaşlar topluluğu olarak kolektif gücümüze güveniyoruz.

Dünyada faşist baskı ve sömürünün arttığı, bölgemiz Ortadoğu’nun kan gölüne döndüğü ve halkımızın barış içinde özgür, eşit ve demokratik bir yaşama her zamankinden daha fazla ihtiyacının olduğu bu ortamda attığımız bu tarihi adımın büyük önemini, doğruluğunu ve aciliyetini görüyor ve hissediyoruz.

Umuyoruz ki herkes, kadınlar ve gençler, işçi ve emekçiler, sosyalist ve demokratik güçler, tüm halklar ve insanlık da attığımız bu barış ve demokrasi adımının tarihi değerini görür, anlar ve takdir eder.

Bunlar temelinde halkımızın yaşadığı acının sorumlusu olan tüm bölgesel ve küresel güçleri, halkımızın son derece meşru ve demokratik ulusal haklarına saygı göstermeye, barış ve demokratik çözüm sürecine destek vermeye davet ediyoruz.

Başta kadınlar ve gençler, işçi ve emekçiler olmak üzere tüm halkları, demokratik ve sosyalist güçleri, aydın, yazar, akademisyen, hukukçu, sanatçı ve siyasetçileri attığımız bu tarihi adımı doğru anlayarak, bizimle, halkımızla dayanışmaya çağırıyoruz. Yine Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü için daha aktif mücadele etmeye, küresel düzeyde demokratik, sosyalist enternasyonal mücadeleyi ve dayanışmayı geliştirip, güçlendirmeye çağırıyoruz.

Halkımızı ve tüm siyasi güçlerini, yaşadığımız tarihi sürecin özelliklerini ve Önder Apo’nun geliştirdiği Barış ve Demokratik Toplum sürecini doğru anlayarak, her alandaki eğitsel, örgütsel, eylemsel görevleri başarıyla yerine getirmeye, demokratik yaşamı geliştirmeye çağırıyoruz.

Zulüm ve sömürü son bulacak, özgürlük ve dayanışma kazanacaktır. Barış ve Demokratik Toplum süreci mutlaka başarıya ulaşacaktır. 11 Temmuz 2025 Barış ve Demokratik Toplum Grubu”

PKK: Öcalan’ın istediği adımı atacağız

Tören öncesi PKK lideri Abdullah Öcalan’ın mesajı 9 Temmuz’da kamuoyuna açıklanmıştı. Öcalan, PKK’nın ulus devletçi amacından vazgeçtiğini, barış ve demokratik toplum hedefine ulaşılmasının “pozitif entegrasyonalist bir perspektifle” mümkün olduğunu söylemişti.

PKK ise Öcalan’ın bu açıklamasına yanıt olarak yaptığı açıklamayla da aslında Ankara’dan beklentilerini sıralamıştı. KCK Yürütme Kurulu adına yapılan ve ANF News’da yayımlanan yanıtta “Önder Apo’nun bizden istediği somut adımı atacağız” denilmişti.

Bununla birlikte açıklamada Ankara’ya “Sürecin tek taraflı ve sadece bizim atacağımız adımlarla ilerlemeyeceği bilinmelidir. Buna göre sürece doğru yaklaşılmalı ve atılması gereken adımlar atılmalıdır” mesajı verilmişti.

KCK açıklamasında Öcalan’ın Şubat ayında yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı ve bunu izleyen sürece tam destek verildiği, stratejik kararlar alındığı ve bu yönde adımlar atıldığı belirtilmiş, “Türkiye Cumhuriyeti devleti ve mevcut iktidarı ise sürecin gereklerine göre ve attığımız somut adımlara karşılık olarak henüz herhangi bir adım atmamıştır” denilmişti.

PKK’nın buna rağmen Abdullah Öcalan’ın kendilerinden talep ettiği “somut adım”ı atacaklarına vurgu yapılan açıklamada, sürecin ileriye taşınması için Öcalan’ın serbest bırakılması bir kez daha şart koşulmuştu.

Açıklamada, “Önder Apo’nun esareti son bulmalı. Çünkü Önder Apo özgür olursa ancak bu süreç gelişebilir ve amacına ulaşabilir. Aksi durumda, mevcut koşulları sürdürerek daha fazla ilerlemek mümkün değil” ifadeleri yer almıştı.

PKK’nın öne sürdüğü bir diğer şart da Ankara’da işletilecek siyasi süreçle ilintili. KCK açıklamasında, “Demokratik siyaset ve bütüncül hukuk için gerekenler yapılmalıdır. Siyasetin ve meclisin buna göre inisiyatifi ve adımları gelişmelidir. Anlamlı bir süreç ve ilerleme ancak bununla mümkündür” denilmişti.

Bundan sonra neler olacak?

İktidarın “Terörsüz Türkiye”, DEM Parti’nin ise “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” adını verdiği süreç kapsamında PKK’nin silah bırakmaya başlamasının ardında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) devreye girecek.

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş gelecek hafta, süreç kapsamında bir Meclis Komisyonu’nun kurulması için siyasi parti gruplarının “koordinatör” grup başkanvekilleriyle bir toplantı yapması planlanıyor. Bu toplantıda, siyasi partilerin söz konusu komisyonun çalışma şekli ile yapısına ilişkin önerileri tartışılarak karara bağlanabilir.

Meclis Komisyonu’nun kurulmasının ardından ilgili devlet birimleri komisyon üyelerini bilgilendirecek. Nitelikli çoğunlukla karar alması beklenen komisyonda üzerinde uzlaşılan metinler, yasama prosedürleri çerçevesinde Meclis Genel Kurulu’da görüşülecek.

İnfaz Yasası’nda yapılacak değişiklikler de bu komisyonda şekillenecek. Meclis ay sonuna doğru tatile gireceği için ilk yasal düzenlemeler, yeni yasama yılının başlayacağı 1 Ekim’den sonra Meclis gündemine gelecek.

Yaklaşık yarım asırdır süren ve 40 bini aşkın kişinin hayatını kaybettiği silahlı mücadelesini sonlandırma kararı alan PKK, töreni “sembolik” ve “bir iyi niyet göstergesi” olarak tanımlıyor ve tam silahsızlanmanın, Ankara’nın atacağı adımlara bağlı olduğuna işaret ediyor.

PKK’nın silah envanteri hakkında ne biliniyor?

PKK’nın örgüt yapısı, devlet dışı silahlı bir grup olduğu için gizli, kesin olarak militan sayısı bu nedenle bilinmiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın raporuna göre; PKK’nın mevcut silahlı militan sayısının 4 bin ila 5 bin arasında olduğu tahmini yer alıyor. Bu sayının savaşçı gücü ile sınırlı olduğuna vurgu yapılıyor.

PKK’nın doğrulanabilen bir silah envanteri de bulunmuyor. Ancak saldırılarda kullanan ya da ele geçirilen silahlardan veya istihbarat kaynaklarına dayandırılan bulgulardan bilgi edinilebiliyor.

PKK’nın cephaneliğinde bugüne kadar tespit edilebilen silah ve mühimmatlar şöyle sıralanıyor: Hafif silahlar, Kalaşnikof ve modernize edilmiş varyantı PKM makineli tüfekleri, havan topları, roket güdümlü el bombaları, RPG roketatarlar, el yapımı patlayıcılar (EYP) ve MANPAD gibi taşınabilir hava savunma sistemleri, ATGM tanksavar güdümlü füzeler ve mini insansız hava araçları (İHA).

Paylaşın

PKK’nın Elinde Hangi Silahlar Var?

PKK elindeki silahlar hakkında kesin ve kapsamlı bir envanter bilgisi kamuoyuyla paylaşılmamış olsa da, açık kaynaklardan derlenen bilgiler ışığında örgütün sahip olduğu silahlar hakkında genel bir tablo çizilebilir.

PKK’nın elindeki silahlar, hafif tüfeklerden tanksavar füzelere ve modern İnsansız Hava Araçlarına (İHA) kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Bu silahlar, Sovyet dönemi stoklarından, ele geçirilen NATO/Türk ekipmanlarından ve bölgesel çatışmalardan elde edilmiş gibi görünüyor.

İşte PKK’nın elinde bulunduğu bilinen başlıca silah türleri:

Hafif silahlar

AK Platformlu Tüfekler: Sovyet yapımı AK-47 ve türevleri (AKM, AK-74 gibi), PKK’nın en yaygın kullandığı silahlardan. Bunlar hem ucuz hem de bölgede kolayca bulunabiliyor.

M16/M4 Tüfekler: NATO ülkelerinden, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) ele geçirildiği belirtilen bu tüfekler de PKK envanterinde yer alıyor.

Türk Yapımı Silahlar: Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ve açık kaynaklara göre, PKK’nın elinde Türk yapımı MKE MPT-55 ve MPT-55K saldırı tüfekleri bulunuyor. Ayrıca, KNT-76 DMR keskin nişancı tüfeği gibi Türk menşeli silahlar da ele geçirilenler arasında.

Zagros Keskin Nişancı Tüfeği: Yerel üretim 12.7 mm’lik keskin nişancı tüfekleri, PKK’nın kendi geliştirdiği veya uyarladığı silahlar arasında.

Ağır silahlar

RPG-7 Roketatarlar: Sovyet dönemi roketatarları, PKK’nın tanksavar kapasitesini artıran temel silahlarından.

Tanksavar Füzeleri: 9M111/9M113 gibi Sovyet yapımı güdümlü tanksavar füzeleri ve ABD yapımı TOW füzeleri (özellikle YPG/PKK bağlantılı gruplar aracılığıyla Suriye’de edinildiği belirtiliyor).

Doçka Uçaksavar: 12.7 mm DShK makineli uçaksavar topları, hava hedeflerine karşı kullanılıyor. Milli Savunma Bakanlığı, bu tür silahların Irak’ın kuzeyinde ele geçirildiğini bildirmiştir.

Zu-23/35 Makineli Uçaksavar Topu: Hafif zırhlı araçlara ve hava hedeflerine karşı etkili olan bu silahlar, PKK’nın ağır silah envanterinde yer alıyor.

Havan Topları: Çeşitli kalibrelerde havan topları, özellikle cephe hatlarında kullanılıyor.

İnsansız Hava Araçları (İHA) ve teknolojik ekipmanlar

Birinci Şahıs Görüşlü (FPV) İHA’lar: Patlayıcılarla donatılmış ticari dört pervaneli dronlar, PKK’nın son yıllarda kullandığı modern teknolojiler arasında. Bu dronlar, hem Suriye hem de Ukrayna’daki çatışmalardan öğrenilen taktiklerle geliştirilmiş.

Termal Görüntüleme Tüfekleri: Gece operasyonlarında kullanılan termal nişangâhlar, PKK’nın teknolojik kapasitesini artırıyor.

El Yapımı Patlayıcılar (EYP)

PKK, el yapımı patlayıcıları (EYP) sıkça kullanıyor. Bu patlayıcılar, pusularda ve vur-kaç taktiklerinde etkili. Milli Savunma Bakanlığı, Pençe-Kilit Operasyonu’nda bu tür patlayıcıların ele geçirildiğini bildirmiştir.

Diğer ekipmanlar

El Bombaları: Standart el bombaları, çatışmalarda sıkça kullanılıyor.

MKE TBA-6R1 40mm Bomba Atar: Türk yapımı 40 mm bomba atarlar ve mühimmatları, ele geçirilen silahlar arasında yer alıyor.

Yaşam ve Tıbbi Malzemeler: Mağara ve sığınaklarda bulunan tıbbi malzemeler ve yaşam destek ekipmanları, örgütün lojistik kapasitesini gösteriyor.

Silahların kaynakları

Sovyet Dönemi Silahları: Soğuk Savaş döneminden kalan AK tüfekleri, RPG’ler ve Doçka gibi silahlar, bölgedeki yaygın dolaşımdan elde ediliyor.

NATO ve Türk Silahları: Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ele geçirilen silahlar veya Suriye’deki YPG/PKK bağlantılı gruplar aracılığıyla ABD’den sağlanan TOW füzeleri gibi ekipmanlar.

Irak ve Suriye’deki Çatışmalar: 1990’larda Birinci Körfez Savaşı sonrası Saddam Hüseyin’in ordusunun dağılması ve Suriye iç savaşında edinilen silahlar, PKK’nın envanterini güçlendirdi.

Yerel Üretim: Zagros keskin nişancı tüfeği gibi bazı silahlar, PKK’nın kendi üretim kapasitesini gösteriyor.

Paylaşın

PKK’nın Silah Bırakacağı Tarih Belli Oldu: 11 Temmuz

Partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, PKK’nın (Kürdistan İşçi Partisi) 11 Temmuz’da Irak’ın Süleymaniye kentinde silah bırakma töreni yapacağını söyledi.

Haber Merkezi / Ayşegül Doğan, “Süreç, tarafları açısından kendi ritminde ilerliyor. Biz, 11 Temmuz’da Süleymaniye’de gerçekleşecek bu somut adımı izlemek için eş genel başkanlarımız, milletvekili arkadaşlarımız, DEM Parti heyeti olarak PKK’nın silah bırakma törenine tanıklık etmek için orada olacağız” sözleriyle DEM Parti yetkililerinin de törende yer alacağını ifade etti.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme dair konuştu. Ayşegül Doğan’ın konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“Merhaba hepiniz hoş geldiniz, rojbaş dembaş hûn hemû bi xêr hatin. Herkesi, sevgili Türkiye halklarını sevgi ve saygı ile selamlıyorum. İlginiz de gösteriyor ki tarihi bir andan geçiyoruz. Çok önemli bir eşikteyiz. Çok önemli bir kavşaktayız. Bugün gelen mesajla birlikte bunun önemi daha da arttı. Şimdi bundan sonraki gelişmeler neler olacak, sorularınızın hepsine tek tek cevap vermeye çalışacağım.

Öncelikle partimiz adına şunu söylemek isterim. Yepyeni bir sayfa açılıyor sevgili Türkiye halkları. Tarihi bir eşikteyiz ve bu tarihin içindeyiz bizler. Yani tarih biziz, tarihi biz yazacağız. Bu tarihin yazımına biz talibiz. Bu süreçte yalnızca tanıklık etmiyoruz. Bu süreç çok hayati sorumluluklar da yüklüyor. Çünkü insan hayatından bahsediyoruz. Bu hafta bir kez daha gördük ki bahsettiğimiz konu çok kıymetli. Çatışmasızlık, savaş ve savaşın son bulma ihtimalinin gerçekleşmesinde daha önemli bir aşamaya doğru ilerliyoruz. İlerlediğimiz her aşama hepimize yeni sorumluluklar yüklüyor. Bugün yıllardan sonra tam 26 yıl sonra ilk kez Sayın Öcalan’dan, İmralı’dan bir görüntü gördük.

Bütün Türkiye halkları ve toplumu ve dahi uluslararası kamuoyu. Sıcağı sıcağına gelen açıklamalar ve mesajlar da var. Dünya da ilgiyle takip ediyor. Demek ki Türkiye’nin Kürt meselesi, Türkiye’nin demokrasi sorunu yalnızca Türkiye’nin sorunu değilmiş. Bugün bir kez daha gördük. Hem bölgesel etkileri itibariyle hem sonuçları ve dünyada yaratacağı etkiler dolayısıyla yalnızca Türkiye ile sınırlı olmayan aynı zamanda Uluslararası bir sorundan bahsediyoruz. O yüzden çok tarihi bir kavşakta olduğumuzu bir daha bölgesel gelişmeleri de göz önünde bulundurarak söylemek isteriz.

Yine önemle belirtmek istediğimiz bir başka konu DEM Parti olarak. Türkiye’nin de ikinci yüzyılını belirleyecek tarihi bir an, tarihi bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Yıllarca demokratik bir çözümün, eşit, adil, onurlu ve kalıcı bir barışın çözümünün adresi İmralı’dan Sayın Öcalan’dan geçer dedik. Bugün bir kez daha görülmüş olmalıdır. Temennimiz budur. Neler söylemek istedik geçen yıllar boyunca, neden tecrit kaldırılmalı dedik. Neden sesi sözü duyulmalı dedik, neden çözümde önemli bir rol oynayabilir ve onun oynayabileceği rolü hiçbir aktör ikame edemez dedik. Bunlar bir hakikati tespit etmek için, bunlar başkalarının söylemeye cesaret edemediği bir gerçeği göstermek içindi. O yüzden bugün hem Sayın Öcalan’dan hem Sayın cumhurbaşkanından DEM Parti ile ilgili değerlendirmeler var biliyorsunuz.

“Silahların tümden devre dışı kalması için bir ilk adıma hazırlanılıyor”

Bu hafta boyunca birtakım gelişmelere tanıklık ettik. Önce DEM Parti İmralı Heyeti Sayın Öcalan ile görüştü, akabinde Sayın Cumhurbaşkanı ile bir görüşme gerçekleşti. Nihayetinde bugün bir video mesaj geldi. Birkaç gün içinde ki onun da tarihini ve yerini sizlerle paylaşacağız, silahların tümden devre dışı kalması için bir ilk adıma hazırlanılıyor. PKK tarafından yapılan açıklamalara baktığımızda da bunu görüyoruz. Tüm bunlarla ilgili detaylıca konuşacağız. Bunları sizlere söyleyeceğiz ve tarihi de paylaşacağız. DEM Parti olarak söylemek isteriz ki bu tarihsel anda tekrar kayda geçirmek için.

Eşit, adil, onurlu ve kalıcı bir barış için, yıllardır uğruna mücadele ettiğimiz evrensel değerler için, halkların bir arada özgür yaşamı için, eşit bir kardeşlik ve demokratik bir Türkiye için dün olduğu gibi bugün de kararlı, umutlu, heyecanlı ve hazırız. Gönüllüyüz, istekli ve hevesliyiz. Bundan hiç kimsenin şüphesi, kuşkusu olmasın. Hiçbir tereddütümüz yok bu konuda, hiçbir ikilememiz yok, hiçbir siyasi hesabımız yok. Biz bu meseleyi yani Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini bütün siyasi hesapların, bütün siyasi çıkarların, çelişkilerin üzerinde tutuyoruz. Sözünü ettiğimiz konu insan hayatı.

Bugünün önünü açanlar var, bugünlere ulaşmamızı canı pahasına sağlayanlar var. Hatta bunlardan birinin ölüm yıldönümü, katledilmesinin yıldönümü. Her günümüz böyle bir ismi yani demokratik siyaset alanının genişlemesi için hayatını, canını ortaya koymuş isimleri bize hatırlatıyor. Dolayısıyla biz Vedat Aydın’ı anarken ismini sayamayacağımız onlarca, yüzlerce, binlerce insanı birlikte anıyoruz. Onların anılarına bağlılığın nasıl bir sorumluluk yüklediğini biliyoruz, bunun farkındayız.

Rolümüzün, misyonumuzun, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu demokrasinin, bu soluk alamayan halimizin ancak soluklanabileceği yerin gerçek, sahici, hakiki bir barış olduğunun farkındayız. Sorumluluktan kaçmıyoruz. Bilakis herkesi en az bizim kadar risk almaya, sorumluluk almaya, cesur olmaya davet ediyoruz. Koşullar ne olursa olsun yapmamız gereken siyaset alanını genişletebilmektir. Bu, ciddiyet, sahicilik, cesaret, özveri, fedakarlık, göze alabilmeyi gerektirir. Biz bunun için buradayız. Dünden de daha kararlı bir biçimde.

Yeni bir sayfa açıldı dedik. Yeni dönem hepimize sorumluluklar yükleyecek dedik. Bunun en önemli konularından biri de adalet meselesi. Bugün Türkiye’de bir yandan yaşanan adaletsizlikler bir yandan süren anti demokratik uygulamalar biliyoruz, görüyoruz, kaygıları ve endişeleri arttırıyor. Ancak bu kaygı ve endişeleri azaltabilecek olanlar yani Türkiye’de barışın ve aynı zamanda demokratikleşmenin yolunu açabilecek olanlar, birlikte yol almak üzere dayanışanlardır, bizleriz. Yan yana gelişimiz arttıkça, bu yolu açma kararlılığımız yükseldikçe endişeler ve kaygılar da azalacaktır.

Yine Sayın Öcalan’ın bugünkü açıklamasına gelmek istiyorum. Çok net ifadeler var Sayın Öcalan’ın açıklamasında. Hiçbir tereddüte yer bırakmayacak açıklamalar. Silahların tamamen devre dışı kalmasını istiyor. Bunun çabası ve mücadelesi onlarca yıldır sürüyor. Sesi bugünkü kadar koşullar elvermediği için yankılanmamış olsa da bugün ulaştığımız noktanın ardında onlarca yıllık bir çaba, emek ve uğraş olduğunu hatırlatmak isterim. 1993’te yarım kalmış bugün yeniden siyaset alanının genişlemesi ve silahların tümden devreden çıkarılması için bir yeni sayfadan bahsediyoruz. Bu kez yarım kalmamalı.

Bu tarihi eşikte yapılması gereken herşey ama herşey demokratik siyaset alanını genişletmeye dönük bir biçimde yapılmalıdır. Ne olabilir güvence sağlayacak şey? Hukuk olabilir. Hepimizin ortak teminatı ve ihtiyacı hukuktur. Dolayısıyla biz hukuk ve hukuka dair güvencelerin hiçbir kaygıya endişeye kapılmaksızın, hiçbir siyasi hesap yapılmaksızın bir an evvel hayata geçirilmesi gerektiğini hatırlatmayı bir sorumluluk sayıyoruz. Bu da bir hakikati ortaya koymak, bir ihtiyacı ortaya koymaktır. Bu da bizim görevimiz.

Bunun için mecliste bulunan ya da bulunmayan, grubu bulunan ya da bulunmayan tüm siyasi partiler de sorumluluk üstlenmeli, fikri bütün ayrılıklarını bir yana bırakıp Türkiye’nin temel iki meselesi için, üstelik birbirinden ayrılamaz iki meselesi için, Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi özgür ve eşit bir şekilde bir arada yaşam ve Türkiye’nin ikinci yüzyılına birlikte demokratik bir biçimde inşa edebilmek için sorumluluk üstlenmelidirler. Demokratik siyaset için de halk iradesi, halkların iradesi en çok bahsettiğimiz konu. Bu barış arayışının toplumsal tarafı ve toplumsal ayağı çok önemli. Bu hem toplumsal meşruiyet açısından önemli, hem de sıkça duyuyoruz, bilgilendirilmiyoruz kaygılarımız endişelerimiz var diye, bunları gidermek için önemli.

“Komisyon bir an önce özel yetkilerle oluşsun”

Düşünsenize bizim aylar öncesinde çağrısını yaptığımız komisyon kurulmuş olsaydı çok daha aktif bir rol üstlenebilirdi. Biz bu çağrıyı aylar öncesinden parti adına yaptık. Meclis aktif bir rol üstlensin. Meclis başkanı bu konuda inisiyatif alsın dedik. Dedik ki tüm siyasi partilerden oluşan, özel yetkilerle donatılmış bir komisyon oluşturulsun.

Temennimiz şu ki, o komisyon bugünlere yetişmedi ama zaman kaybedilmesin artık. Hızlanalım. Madem bir devlet politikasından bahsediyoruz Kürt meselesinin çözümüne dair, o zaman bunların emarelerini somut bir şekilde görelim. Toplumun bunları görmeye ihtiyacı var, komisyon bir an evvel oluşsun. Özel yetkilerle oluşsun. Bu bir kazanım olarak görülmelidir. Çok hayırlı, önemli, tarihi bir meselenin çözümü için yola koyulacaktır bu komisyon. Türkiye’de toplumsal barış ve bütünleşme ilgili çok önemli bir rol oynayabilir.

Biliyorum en çok merak ettiğiniz konu, günlerdir tartışılan silahların devre dışı kalması için bundan sonra ne yapılacak konusu. Bu konunun çeşitli cevapları var. Bazıları bizde, bazıları bizde değil. Bunu her zaman açıklıkla ifade ettik. Çünkü süreç, tarafları açısından daha önce de söylediğimiz gibi kendi ritminde ilerliyor. Ancak biz önemli öznesi olarak süreçte bir kolaylaştırıcılık rolü üstlenmek istiyoruz. Yolu açmak istiyoruz. Bu yol sağlam dayanaklarla yürünebilsin diye. Yıllardır yapmaya çalıştığımız şeyi yapmaya çalışıyoruz. Siyaset konuşsun diyoruz. Farklı fikirler Türkiye’de örgütlenme özgürlüğüne kavuşsun diyoruz.

İnsanlar fikirlerini özgürce ifade edebilsinler diyoruz. Halk iradesine saygı duyulsun diyoruz. Seçme ve seçilme hakkına saygı duyulsun diyoruz. İnsanların tercihlerine saygı duyulsun diyoruz. Herkes için adalet hakkından bahsediyoruz, hepimiz için barış hakkından bahsediyoruz. Hepimiz için demokrasi hakkından bahsediyoruz. Bizim kolaylaştırıcılık tanımımız tam da böyle bir şey. Siyasi partilere yaptığımız çağrının bağlamı da tam olarak böyle bir yer. Biz 11 Temmuz’da Süleymaniye’de gerçekleştirilecek 12 Mayıs Kongre kararlarına uygun bir şekilde atılacak bu somut adımı izlemek için Eş Genel Başkanlarımız, bileşen partilerimizin eş genel başkanları, eş sözcüleri, MYK üyelerimiz, vekil arkadaşlarımızın bir kısmı ile birlikte DEM Parti Heyeti olarak Süleymaniye’de olacağız.

11 Temmuz’da Süleymaniye’de bir grup PKK’linin katılımı ile gerçekleştirilecek bu ilk adıma, bu tarihi ana tanıklık etmek için orada olacağız. Bunun yalnızca bir tanıklık olmadığını biliyoruz. Tanıklığın çok önemli bir sorumluluk ve ciddiyet yüklediğinin farkındayız. Biz bu meseleye ciddi yaklaşıyoruz ve herkesi de ciddiyetle yaklaşmaya davet ediyoruz. Yalnızca DEM Parti’nin meselesi olmadığını söylüyoruz o yüzden şunu eklemek istiyoruz. Bu tarihi anı yani silahların tümden devreden çıkması için atılacak bu somut adıma, kongre kararlarına uygun bir şekilde ve Sayın Öcalan’dan gelen bugünkü mesaja uygun bir şekilde atılacak bu adıma bu ülkede Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt meselesinin eşit, adil ve onurlu bir şekilde çözülmesi için kendisini sorumlu hisseden herkesin aynı hassasiyetle yaklaşmasını temenni ediyoruz.

Bunu bir yenme, yenilme, tasfiye, taviz gibi görmemek, böyle yaklaşmamak, bu dili, üslubu ve yaklaşımı değiştirmek gerekir. Görüyoruz ki halen sürecin hassasiyetine rağmen bu dil tercih ediliyor. Bu meselenin bu dille çözülemeyeceğini geçen on yıllar bize gösterdi. Önümüzdeki on yıllarda yeni bir dil bir, yeni bir yaklaşım, yeni bir üslup, yeni bir zihniyete ihtiyacımız var. Bunu görmeyi temenni ediyoruz.

Aynı zamanda diyoruz ki bu tarihi eşik bizim için bu anlama geliyor, toplum için de çok önemli anlamları var o sebeple demokratik siyasete tam geçiş için gereken tüm mekanizmalar bir an önce oluşturulmalı. Yasal güvencelerle desteklenerek bu fırsat kalıcı hale getirilmelidir. Bu tarihi eşikte, tarihi bir açıklamanın geldiğini söyledik. İlk tarihi açıklama değil ancak yeni tarih yazımı için unutulmayacak açıklamalar bunlar. Tarih bu açıklamalarla, bu açıklamaların içeriği ve bundan sonra ona uygun şekilde atılacak adımlarla yazılacak.

Hem yakından takipçisiyiz bu sürecin hem yalnızca DEM Parti’ye bırakılmamasını ifade ediyoruz. Kendimize güveniyoruz, bu konudaki tecrübemize ortak mücadelemize güveniyoruz. Ancak Türkiye’nin bu kadar kritik bir meselesinde herkesin sorumluluk üstlenmesi gerektiğini düşünüyoruz, herkesin yapabilecekleri olduğuna inanıyoruz. Yalnızca Kürt sorunu için değil uluslararası bir mücadele ve dayanışma için de tarihi bir dönüm noktasında olduğumuzu ifade etmeliyiz.

Yine bir başka temennimiz dünya barışı ve çözüm deneyimlerinden esin almaktır. Türkiye’de gelişecek olan barış ve demokratik çözüm modelinin dünya literatürüne geçmesini temenni ediyoruz. Eşit bir kardeşlik, demokratik bir Türkiye yaratıp bölgeye örnek olmasını temenni ediyoruz. Yani Türkiye halklarının barışının demokrasiye sarılarak, demokrasiyi güçlendirerek, demokratik bir cumhuriyeti inşa ederek başarıya ulaşmasını temenni ediyoruz. Bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu almaya hazırız.”

Soru / Cevap

Soru: Sayın Öcalan’ın ikinci bir video mesajı olacak mı, 11 Temmuz’da olacağına ilişkin bizde bir takım bilgiler var?

“İkinci bir video olacağına dair biz de bir bilgi yok. Biz 11 Temmuz’da Süleymaniye’ye gideceğimizi sizlerle paylaştık, gideceğiz, orada olacağız. Orada ev sahipleri var. Kürdistan Bölgesi’nde gerçekleşecek. Bir grup PKK’linin katılımıyla gerçekleşecek somut bir adımı izlemeye ve o tarihi anda orada olmaya gideceğiz. Ancak içeriğe dair bizim bir bilgimiz yok. Bu bilgi olsa olsa bu somut adımı gerçekleştirenler ve gerçekleştirmeye hazırlananlarda olabilir. Ancak Sayın Öcalan’dan ikinci bir görüntülü video bilgisi bizde yok, o yüzden bunu teyit edemiyorum. İktidar ve muhalefet de bu ana tanıklık etmeli ve sorumluluğa ortak olmalıdır

Soru: Bazı siyasi partilerin de Süleymaniye çağrıldığı yönünde haberler çıktı. Öyle bir çağrınız oldu mu, geri dönenler var mı?

“Bunu bu kürsüden daha önce defalarca yaptık. Bu iktidardan muhalefete kadar herkesin meselesi. Biz Türkiye’ye karşı, Türkiye’nin barışına karşı, demokratik çözümüne, eşit yaşamın inşasına dair sorumluluk hissediyoruz. Bu sadece bir siyasi partinin meselesi olmamalı. Muhalefet partiler tüm anti demokratik uygulamalara ve olumsuzluklara rağmen bu sürece destek vermek istiyorlar. Biz bunu büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz. Son derece yapıcı bir yerden pozisyon almak istiyorlar.

Bu pozisyonu güçlendirebilecek adımların, güçlendirebilecek bir takım görüşmelerin iktidar bloku tarafından da yapılması gerekir. Elbette biz bu somut adıma, bu tarihi ana tüm siyasi partilerin aynı sorumlulukla yaklaşıp iktidarından muhalefetine orada olmalarını ve sorumluluk almalarını isteriz. Bu gizli saklı bir şey değil, açık aleni bir biçimde söyledik zaten bunu. İktidar bloğu da muhalefet partileri de parlamento dışındaki muhalefet partileri de 11 Temmuz’da Süleymaniye’de bu ana tanıklık etmeli ve bu sorumluluğa ortak olmalıdır. Eğer Türkiye’de demokratik siyaset alanının genişlemesini istiyorsak bu meseleye böyle yaklaşmak durumundayız. Toplumun talebi Türkiye’nin daha özgür ve daha adil olması yönündedir.”

Soru: Bu süreç toplumsal bir meşruiyet kazandı mı?

“Terörsüz Türkiye dediniz birincisi biz böyle adlandırmıyoruz DEM Parti olarak. Biz Barış ve Demokratik Toplum Süreci olarak bakıyoruz sürece. Yıllarca terör ve güvenlik gibi kavramlar kullanıldı. On yıllar bize gösterdi ki meseleyi doğru adlandırmayınca doğru sonuçlar da alınamıyor. O yüzden meseleye böyle yaklaşmamak gerekiyor. Toplumsal meşruiyete olan konu toplumsal talebin kendisidir.

Bugün toplum talebi Türkiye’nin daha özgür, daha adil, daha eşit olması yönündedir. Dolayısıyla evet demokratik çözümden, barış arayışından daha meşru bir şey olamaz olmamalıdır. Bu konudaki meşruiyeti artırmak, kaygıları gidermek, duyulan endişeleri anlamak, itirazları önerileri yapıcı bir şekilde değerlendirmek iktidarından muhalefetine herkesin görevi. Ancak şunu da hatırlatmak isteriz en çok da devlet yetkililerinin görevi.

Eğer bir devlet politikasından bahsediyorsak ki MHP, Devlet Bahçeli böyle dedi, doğrudan Cumhurbaşkanına çağrıda bulundu. Bugün Cumhurbaşkanı kendisine teşekkürlerini ifade etti. O halde bize de şunu söylemek düşer toplum olarak da siyasi ve muhalefet partileri olarak da. Biz bu memnuniyet verici söylemlerin eyleme dönüşmesini, somut adımlara dönüşmesini bekliyoruz. Toplumsal meşruiyet hukukla yasal güvencelerle güçlenir. Ama barış ve demokrasi hakkından daha meşru bir hak ne olabilir ki?”

Soru: Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile görüşmeniz ertelenmişti. Bugün açıklama yaptı önümüzdeki günlerde görüşebiliriz diye. Bu açıklamadan sonra bir iletişiminiz oldu mu?

“Bugün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç açıkladı neden ertelendiğini. Yeni bir gün belirlenmedi, önümüzdeki günlerde bu görüşme gerçekleşecek. Görüşmenin gerçekleşmemesinin nedeninin cenazeye katılım olduğunu Adalet Bakanı da ifade etti. Bir daha böyle acılar yaşanmasın, ölümler yaşanmasın, kim olursa olsun, hangi etnisiteden olursa olsun hiç fark etmez artık yeter, çözüm konuşulsun ölüm konuşulmasın.”

Paylaşın

PKK’nın “Silah Bırakma” Töreni Canlı Yayınlanmayacak

Kürdistan Demokratik Topluluklar Birliği (KCK), güvenlik nedeniyle silah bırakmanın gerçekleşeceği tören alanına gazetecilerin alınmayacağını, törenin canlı yayınlanmayacağını duyurdu.

Haber Merkezi / Daha önce yapılan duyurularda silah bırakma töreninin gazeteciler tarafından izleneceği bildirilmişti.

PKK’nın Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Süleymaniye kentinde gelecek günlerde yapması beklenen silah bırakma töreninin güvenlik nedeniyle gazetecilere kapatıldığı kararı duyuruldu.

Kürdistan Demokratik Topluluklar Birliği’nden (KCK) konuya ilişkin yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Değişen güvenlik durumu sebebiyle, Süleymaniye’de gerçekleşmesi planlanan törenle ilgili detayların kısa sürede değiştirilmesi gerekiyordu.

Tören planlandığı gibi gerçekleşecek ancak canlı yayınlanmayacak ve basın mensuplarının katılması mümkün olmayacak. Bunun için çok üzgünüz ve bu acil son dakika değişikliği için anlayışınızı rica ediyoruz. Törenin yapılacağı yerin yakınında, törenden sonar video kayıtlarının yayınlanacağı bir ekran kurulacaktır.

Sizi bilgilendirebilmemizin tek yolu bu olacak. Oraya davetlisiniz. Bazılarınız yöntemdeki son dakika değişikliği nedeniyle törene katılmamaya karar verebilir; Bu kararı tamamen anlıyor ve saygı duyuyoruz ve verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı üzgünüz.”

Suriye, İran, Irak ve bazı Avrupa ülkelerinde koordine olan KCK, PKK’yı da kapsayan bir çatı örgütü olarak biliniyor.

Amerikan Associated Press (AP) haber ajansına konuşan PKK sözcülerinden Zagros Hiwa, Süleymaniye’de bir grup PKK’lının dağlardan inerek silahlarını sivil toplum kuruluşları ve ilgili tarafların gözetiminde imha edeceğini, sembolik bir silah bırakma töreni gerçekleştirileceğini açıklamıştı.

Hiwa, törene katılacak kişi sayısının henüz netleşmediğini, bu sayının 20 ila 30 arasında olabileceğini söylemişti.

Daha önce ulusal ve uluslararası çeşitli yayın kuruluşlarında silah bırakma töreninin 10-12 Temmuz arasında yapılacağına ilişkin bazı haberler yayımlanmıştı.

İktidarın “Terörsüz Türkiye”, DEM Parti’nin “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” adını verdiği yeni çözüm süreci, PKK’nın Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Mayıs ayında kendini feshettiğini açıklaması ve silah bırakacağını duyurması ile karşılıklı somut adımların beklendiği bir aşamaya geçilmişti.

Geçen hafta DEM Parti’den yapılan açıklamada, yaklaşık 40 kişiden oluşan PKK’ya mensup bir grubun sembolik bir törenle silah bırakacağı bildirilmişti.

PKK’dan yapılan açıklamada örgütün silahsızlanma yönünde başka adımlar atması için “Öcalan’a yönelik tecrit rejimine son verilmesi ve silahlı mücadele stratejisini terk eden gerillanın Türkiye’deki demokratik siyasete yeniden entegre edilmesini sağlayacak anayasal, hukukî ve siyasî adımların atılması gerektiği” belirtilmişti.

Paylaşın

Abdullah Öcalan: Yeni Bir Aşamaya Geçiyoruz

DEM Parti İmralı Heyeti, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme sonrası yaptığı açıklamada, “Öcalan, görüşmemizde sürecin yeni bir aşamaya geçmekte olduğunu vurguladı” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti, PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Lideri Önderi Abdullah Öcalan ile görüştükten sonra açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Bugün heyet olarak İmralı Cezaevinde Sayın Abdullah Öcalan ile iki buçuk saat süren oldukça verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Sayın Öcalan sağlık ve moral olarak gayet iyiydi. Görüşmemizde sürecin yeni bir aşamaya geçmekte olduğunu vurguladı. Atılacak yeni adımlarla birlikte sürecin gereklerini yerine getirme hususunda herkese, hepimize sorumluluklar düştüğünü ifade etti.

Heyet üyelerimizin Sayın Cumhurbaşkanı ile gerçekleştireceği görüşmeye büyük önem verdiğini belirterek, bu görüşmenin tarihi nitelikte olduğunu dile getirdi. Benzer biçimde TBMM’de kurulacak olan komisyonun da barış ve çözüm yönünde büyük bir rol oynayacağını vurguladı.

Bu sürecin bütünlüklü olarak Türkiye’nin demokratikleşme sürecine yapacağı katkıya duyduğu umudun, güvenin ve inancın son derece güçlü olduğunu gördük.

Bugün Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında metan gazı zehirlenmesi nedeniyle hayatını kaybeden askerler olduğu bilgisini görüşme esnasında aldık. Bu olay Sayın Öcalan’da ve hepimizde derin bir üzüntü yaratmıştır. Bu vesileyle hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine ve yakınlarına baş sağlığı dileklerimizi sunuyoruz.

Saygılarımızla DEM Parti İmralı Heyeti 6 Temmuz 2025”

PKK’nın silahlarını bırakması bekleniyor

PKK’nın silahları önümüzdeki haftalarda bırakacağı ve ilk silah bırakma anının, gazetecilerin de katılacağı “törensel” bir nitelik taşıyacağı ve silahlar kayıt altına alındıktan sonra “teknolojik” yöntemlerle “imha edileceği” açıklanmıştı.

Ankara’da beklenti, Erdoğan’ın, DEM Parti İmralı heyetiyle görüşmesiyle eş zamanlı bir planlamayla silahların bırakacağı yönündeydi.

DEM Parti heyetinden Pervin Buldan ve Mithat Sancar, Pazartesi günü 15:00’te de AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşecek.

 Erdoğan, Azerbaycan ziyaretinden dönerken uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada “DEM Parti heyetiyle de ‘Terörsüz Türkiye’ hedefine ulaşmak için bugüne kadar atılan adımları ve bundan sonrasını ele alacağız. Kabulümüz önümüzdeki hafta içinde olacak. O tarihte DEM Parti’den Pervin Buldan Hanım ve yanında da Mithat Sancar Bey birlikte gelecekler. Bu görüşmede benim de yanımda Genel Başkan Vekilimiz Efkan Ala Bey ve MİT Başkanımız İbrahim Kalın Bey olacak” demişti.

İmralı heyeti ayrıca MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve CHP lideri Özgür Özel ile de bir araya gelecek. Heyetin yarınki Erdoğan görüşmesi öncesi DEM Parti eş genel başkanlarıyla bir araya geleceği duyuruldu.

İktidarın “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırdığı süreçle ilgili en kritik somut adımlardan birisi örgütün silah bırakması olacak.

Paylaşın

PKK’dan Silah Bırakma Açıklaması: Önümüzdeki Hafta Başlayacak

PKK (Kürdistan İşçi Partisi), silah bırakma sürecinin önümüzdeki hafta başlayacağını açıkladı. PKK, Abdullah Öcalan’ın çağrısının ardından 5 – 7 Mayıs’ta düzenlediği olağanüstü kongresinde fesih ve silah bırakma kararı aldığını açıklamıştı.

Haber Merkezi / Kurucusu Abdullah Öcalan’ın şubat ayında yaptığı çağrının ardından fesih kararı alan PKK, silah bırakma sürecinin önümüzdeki hafta başlayacağını açıkladı. PKK’dan yapılan açıklamada, “bir grup gerilla savaşçısının dağlardan inerek barış ve demokratik siyaset için iyi niyet göstergesi olarak silahlarına veda edeceği” bildirildi.

AP haber ajansı, 10-12 Temmuz tarihleri arasında bir gün gerçekleşmesi beklenen silah bırakma töreninin Kuzey Irak’taki Süleymaniye kentinde yapılacağını aktardı. PKK sözcülerinden Zagros Hiwa, “savaşçıların silahlarını sivil toplum kuruluşları ve ilgili tarafların gözetimi altında imha edeceğini” belirterek “Törene kaç savaşçının katılacağı henüz netlik kazanmadı, ancak 20 ile 30 arasında olabilir” dedi.

Sözcü, PKK’nın silahsızlanma yönünde başka adımlar atması için “Öcalan’a yönelik tecrit rejimine son verilmesi ve silahlı mücadele stratejisini terk eden gerillanın Türkiye’deki demokratik siyasete yeniden entegre edilmesini sağlayacak anayasal, hukukî ve siyasî adımların atılması gerektiğini” kaydetti.

AP’ye konuşan ve adının açıklanmasını istemeyen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) yetkilisi ise söz konusu silah bırakma töreniyle ilgili “Türklere güven vermek üzere bazı hafif silahların sembolik olarak imha edilmesi üzerinde anlaşmaya varıldığını” belirtti.

DEM Parti’den “tarihi an” vurgusu

Öte yandan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin devam eden MYK toplantısına dair açıklamalar yaptı. Önümüzdeki hafta PKK’nın silahsızlanmasıyla ilgili bir gelişme beklediklerini söyleyen Doğan söz konusu gelişmenin Irak Kürdistan Bölgesinde gerçekleşeceğini duyurdu. Doğan, gelişme öncesi İmralı’da tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan’dan bir mesaj da beklendiğini kaydetti.

Sürece dair önemli açıklamalarda bulunan Ayşegül Doğan, “Önümüzdeki günlerde silahsızlanma süreci için tarihi bir adım atmaya hazırlanıldığını bizimle paylaşılan bilgilerden görüyoruz. Evet yeni bir aşamaya geçiyoruz. Bu geçişte bizimle paylaşılan bilgilere göre önümüzdeki bir hafta içinde bir takım adımlarla birlikte tarihsel bir ana hep birlikte tanıklık edeceğiz. Yine bizimle paylaşılan bilgilere göre, Irak Kürdistan Bölgesinde olması planlana bir tarihi adım ve bu adımda kongre kararlarının gereğine göre yapılacak” diye konuştu.

Meclis’te kurulacak komisyonla ilgili de görüşlerini ifade eden Doğan “Temennimiz komisyonun yasayla kurulmasıdır. Faaliyet açısından en etkili sonuç alma yolu budur. Komisyonun özel yetkileri olması gerekiyor” dedi. Doğan sözlerini şöyle sürdürdü:

İçerisinde bulunduğumuz aşama çok önemli. İki önemli aşama var; Meclis komisyonu ve kongre kararlarının pratik adımları. Meclis’te komisyon ile ilgili oluşmuş bir konsensüs söz konusu.

Doğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Barış ve demokratik toplum sürecine ilişkin daha önce DEM Parti İmralı heyetimizin de Meclis Başkanı ile yaptığı görüşmeden sonra açıkladığı gibi, bizim de sizlere ifade ettiğimiz gibi artık yeni bir aşamaya geçmek üzere olduğumuzdan söz edebiliriz. Bu yeni aşamanın çeşitli ayakları var. Bu aşamanın bir ayağı Meclis’te kurulması beklenen komisyon. Bu komisyonla ilgili görüşmeler, bu komisyonun nasıl çalışacağına ilişkin siyasi partilerin beklentileri ve bu farklı beklentiler ile farklı talepler arasındaki konsensüs.

Bu aşama önemli bir aşama. Çünkü, başından beri, 12 Mayıs’ta duyurulan kongre kararları, ondan önce 28 Şubat çağrısı ve çağrının akabinde gelen kongre kararlarının pratik adımlarının nasıl görüleceği de kamuoyunda tartışılıyor, siyasetin de gündeminde bu var. Bu da bir diğer aşaması olarak değerlendirebileceğimiz bir başlık. Bu aşama, pratik adımlar ve somut bazı göstergelerle güçlenebilir. Bu konuda toplumda da hem beklenti, hem talep, hem istek, hem de destek var; bunu da görüyoruz.

Meclis’teki komisyon fikrine ilişkin bir konsensüsün oluştuğunu hep birlikte görüyoruz. Hem toplumsal olarak böyle bir konsensüs var, hem de siyasi partiler arasında buna dönük bir mutabakat olduğunu görüyoruz. Komisyon fikri neden önemli? Çünkü, bundan sonra yapılacaklara dair çok önemli bir rol üstlenebilir Meclis. Ve bu ayağının güçlendirilmesi gerekir. Hukuki, yasal birtakım hazırlıklarla güçlendirilebilir.

Şu ana kadar geçtiğimiz aşamaları biliyorsunuz. Siyasi partilerle bir görüşme gerçekleşti. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, grup başkanvekillerini davet etti. Bu konuya ilişkin de görüş alışverişinde bulundu. Sonra da bu haftaya ertelenmiş olan taslaklar sunulacaktı. Biz DEM Parti olarak hazırladığımız taslağı Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a sunduk. Grup başkanvekillerimiz bu taslağı kendilerine ilettiler.

Diğer tüm siyasi partileri de bu konuya ilişkin hazırlıklarını, önerilerini, itirazlarını, yer yer görüyoruz basın aracılığıyla yapılan bu itirazları, eleştirileri, katkıları, desteği doğrudan yazılı bir biçimde Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a iletmeye davet ediyoruz. Buradan şu ana kadar iletmeyen siyasi partiler varsa, onların mutlaka Meclis Başkanlığı’na kendi taslaklarını iletmeleri gerekiyor. Bunun da çok hayati olduğunu söylememiz gerekiyor. Hayati dememizin nedeni de şu; Meclis’te kurulacak komisyonun rol, üsteleneceği sorumluluk açısından çok büyük bir gereklilik bu.

Nasıl bir komisyon istediğimizi hatırlatalım… Toplumsal mutabakat dedik. Bu, toplumsal meşruiyet açısından da çok önemli bir konu. Dolayısıyla bizim temennimiz, komisyonun yasayla kurulması. Ancak daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu konuda da mutabakatın önemli olduğunu düşünüyoruz. Siyasi partiler arasında konsensüsü önemsiyoruz.

Yasal dayanaklı kurulacak bir komisyonun faaliyet alanı açısından baktığımızda, daha etkili ve kalıcı sonuçlara ulaştırabileceğini düşündüğümüz için, etkili sonuç almanın, kalıcı sonuç almanın bir yolu da yani siyasi partilerin çıkarlarının üzerinde bir yerde pozisyon alan, toplumun kaygılarını gideren bir komisyon olması için bunun özel yetkilerinin olması, mümkünse bir yasal dayanakla kurulması. Ki mümkün, tartışmalar yürütülebilir. Böyle kurulmasını DEM Parti olarak tercih ediyoruz. Bunu önemsiyoruz. Önceliklerimizden biri bu. Bunda da bir mutabakat arayışı ve bir konsensüs tartışmasını önemli buluyoruz.”

Doğan, komisyona ilişkin görüşlerine şöyle devam etti: “Biz, siyasi parti olarak toplumsal barış diyoruz. Toplumun en geniş kesimlerine ulaşmak istiyoruz. En aykırı düşünenlerin dahi bu süreçte fikirlerinin ne kadar önemli olduğunu ve onların da sözlerini söyleyebilme özgürlüğü olduğunu savunan bir parti olarak; bu komisyonun birtakım alt komisyonlarla, eğer komisyon kurulduktan sonra üyeler de bu konuda ortak fikre varırlarsa, birtakım alt komisyonlarla çeşitli kesimlerle temas kurulabileceğini düşünüyoruz.

Yani, gerektiğinde, komisyon böyle bir usule karar verirse birtakım görüşmeler yapılabilir, gerektiğinde uzmanlardan raporlar, belgeler isteyebilir. Karar alma ya da karar tavsiye etme süreçlerinde, toplumun farklı düşünen veya bugüne kadar barış ve demokrasi konusunda çalışmaları olan kesimlerin katkısını alabilecek bir mekanizmayı da oluşturabileceğini düşünüyoruz bu komisyonun.

Bizim açımızdan vazgeçilmez ilkelerden biri de çoğulculuk ilkesi. Çok önemsediğimiz bir ilke. O yüzden, toplumsal ayağının da güçlü olması gerektiğini ve toplumun katkılarının da bir şekilde kurulacak mekanizmalarla o komisyona ulaşması, değerlendirilmesi bizim açımızdan önemli. Komisyona Meclis’te grubu bulunan partilerin katılımının yanı sıra grubu bulunmayan partilerle ilgili ne yapılabileceği, onların katılımının nasıl sağlanabileceği, görüşlerinin, önerilerinin, yine desteklerinin nasıl alınabileceği de bu komisyon için önemli olacak.

Bu komisyondan temel beklentimiz, sözünü ettiğimiz süreçle ilgili bir siyasi ve hukuki çerçevenin oluşturulmasına dair kolaylaştırıcı bir rol üstlenmesi. Tarihsel bir fırsattan bahsediyoruz, bu tarihsel fırsatı layıkıyla, hukukla güçlendirmesi, demokrasi alanını genişleterek güçlendirmesi. Sorunlu birtakım alanlar var Türkiye’de, demokrasi alanının genişlemesinin önünü kapatan.

Bu komisyon artık kurulmalı. Ne bekliyoruz? Toplumsal mutabakat var, siyasi partiler arasında bu konuda mutabakat var. İkna olmayan siyasi partiler varsa onlar da davet edilmeli, bir şekilde sürecin paydaşı haline getirilmeli. Neden ikna olmadıkları sorulmalı, tartışılmalı ve bu tartışma alanı genişletilmeli. Ayrıca komisyon Meclis kapanmadan kurulmalı ve yaz aylarında kesintiye uğramamalı komisyonun çalışmaları.”

Doğan, gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlarda da şunları söyledi: “Devlet yetkililerin bazı açıklamalarından, hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hem Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın açıklamalarından, hem de parti sözcülerinin ve tabi örgüt yöneticilerinin açıklamalarından da önümüzdeki günlerde silahsızlanma süreci için önemli ve tarihi bir adım daha atmaya hazırlanıldığını bizimle paylaşılan bilgilerden de görüyoruz. Yani, bize bu soruları soranlara buradan tekrar ediyorum. Şöyle diyebilirim… Evet, bir yeni aşamaya geçiyoruz. Bu yeni aşamaya geçiş de bizimle paylaşılan bilgilere göre, önümüzdeki bir hafta içinde birtakım adımlarla birlikte tarihsel bir ana hep birlikte tanıklık edeceğiz.

Yine bizimle paylaşılan bilgilere göre, bize mekansal olarak da çok fazla soru geliyor, bununla ilgili haberler de var, bunu doğrudan teyit etmemiz ancak tarafların yapacağı açıklamalarla mümkün olabilir. Biz, DEM Parti olarak bizimle paylaşılan bilgileri sizinle paylaşıyoruz. Irak Kürdistan bölgesinde olması planlanan bir tarihi adım. Ve bu adım da kongre kararlarının gereğine uygun bir şekilde yapılacak.”

PKK,  5 – 7 Mayıs’ta fesih ve silah bırakma kararı almıştı

PKK, Abdullah Öcalan’ın çağrısının ardından 5 – 7 Mayıs’ta düzenlediği olağanüstü kongresinde fesih ve silah bırakma kararı aldığını açıklamıştı. Açıklamada şu ifadelere yer verilmişti:

“Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı. Doğuşunda reel sosyalizmin etkilerini yaşadı ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimseyerek, silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttü.

PKK katı Kürt inkarının, buna dayalı imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi. 1978’den başlayarak yürüttüğü özgürlük mücadelesiyle Kürt varlığını kabul ettirmeyi ve Kürt sorununun Türkiye’nin temel realitesi olarak görülmesini esas aldı. Bu temelde başarıyla yürüttüğü mücadele sonucunda halkımız adına diriliş devrimini gerçekleştirerek bölge halklarının özgürlük umudu ve onurlu yaşam arayışının sembolü haline geldi.

Diriliş devrimimizin halkımız açısından büyük gelişmelere yol açtığı 1990’lı yılların koşullarında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Kürt sorununu siyaset yoluyla çözme arayışı gelişti. Önder Apo bu arayışa 17 Mart 1993 ateşkesiyle cevap vererek yeni bir süreç başlattı. Ancak reel sosyalizmin ağır etkileri, savaş çizgimize dayatılan çeteci anlayışlar ve derin devletin Turgut Özal ve ekibini ortadan kaldırması, Kürt inkâr ve imha siyasetinde ısrar ederek savaşı tırmandırması neticesinde bu yeni süreç sabote oldu.

Binlerce köy boşaltılıp yakıldı. Milyonlarca Kürt yerinden yurdundan edildi, on binlercesi işkencelerden geçirilerek zindanlara atıldı ve binlercesi ise faili meçhul biçimde katledildi. Buna karşılık Özgürlük Hareketi hem nicel hem nitel olarak büyüdü, gerilla savaşı Kürdistan ve Türkiye’ye yayıldı.

Gerillanın yürüttüğü savaşın etkisiyle Kürt halkı serhıldanlara kalktı. Böylece her iki taraf açısından savaş temel seçenek haline getirildi. Savaşın karşılıklı olarak tırmandırılmasının yarattığı tekrar aşılamadı. Böylelikle Önder Apo’nun Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollardan çözme çabaları sonuçsuz kaldı.

Süreç 15 Şubat 1999 uluslararası komplosu ile farklı bir aşamaya taşındı. Bu süreçte komplonun önemli bir hedefi olan Kürt-Türk savaşı Önder Apo’nun büyük fedakarlıkları ve çabaları sayesinde engellendi. İmralı işkence ve soykırım sisteminde tutulmasına karşın Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollardan çözme yönündeki ısrarını sürdürdü.

27 yıldır mutlak tecrit altında tutulan Önder Apo İmralı soykırım sistemi ile mücadele ederek uluslararası komployu boşa çıkardı. Uluslararası komployla mücadelede erkek egemenlikli iktidarcı-devletçi sistemi çözümleyerek demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigmasını geliştirdi. Böylelikle halkımız, kadınlar ve ezilen insanlık için alternatif özgürlük sistemini somutlaştırdı.

Önder Apo Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşmasının ve 1924 Anayasasının öncesini referans alarak, Ortak Vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve Demokratik Ulus anlayışını Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak benimsedi.

Cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleşen Kürt isyanları, 1000 yıllık tarihi Kürt-Türk ilişki diyalektiği ve 52 yıllık Önderlik mücadelesi Kürt sorununun ancak Ortak Vatan ve Eşit Yurttaşlık temelinde çözülmesinin kazandıracağını göstermiştir. 3. Dünya Savaşı kapsamında Ortadoğu’da yaşanan güncel gelişmeler de Kürt-Türk ilişkilerini yeniden düzenlemeyi kaçınılmaz kılmaktadır.

52 yıldır Önderlik ve PKK yürüyüşüne büyük bedeller pahasına katılarak, inkâr ve imha siyasetine, soykırım ve asimilasyon politikalarına karşı direnen onurlu halkımız, barış ve demokratik toplum sürecini daha bilinçli ve örgütlü biçimde sahiplenecektir.

PKK’yi feshetme ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırma kararını, halkımızın herkesten daha iyi anlayacağına, demokratik toplum inşası temelinde demokratik mücadele döneminin görevlerine sahip çıkacağına inancımız tamdır.

Halkımızın kadınlar ve gençler öncülüğünde, yaşamın her alanında öz örgütlerini oluşturması, dilleri, kimlikleri ve kültürleriyle kendine yeterli olma temelinde örgütlenmesi, saldırılar karşısında kendini savunur hale gelmesi ve seferberlik ruhuyla komünal demokratik toplumu inşa etmesi hayati önemdedir. Bu temelde Kürt siyasi partilerinin, demokratik örgütlerinin, kanaat önderlerinin Kürt demokrasisini geliştirme ve Kürt demokratik uluslaşmasını sağlama yönündeki sorumluluklarını yerine getireceklerine inanıyoruz.

Mücadele ve direniş ile geçen özgürlük tarihimizin mirası PKK 12. Kongresi kararlarıyla birlikte demokratik siyaset yöntemiyle daha güçlü gelişecek, halklarımızın geleceği özgürlük ve eşitlik temelinde gelişme gösterecektir. Yoksul ve emekçi halklarımız, tüm inanç grupları, kadınlar ve gençler, işçiler, köylüler ve iktidar dışında kalmış tüm kesimler barış ve demokratik toplum sürecinde haklarını savunarak demokratik adil bir ortamda ortak yaşamı geliştireceklerdir.

Kongremizin aldığı PKK’nin fesih ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırma kararı kalıcı barışa ve demokratik çözüme güçlü bir zemin sunmaktadır. Söz konusu kararların uygulanması Önder Apo’nun süreci yürütüp yönlendirmesini, demokratik siyaset hakkının tanınmasını ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvenceyi gerektirir. Bu aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihi sorumlulukla rolünü oynaması önemli olmaktadır.

Aynı şekilde hükümet ve ana muhalefet partisi başta olmak üzere mecliste temsili bulunan tüm siyasi partileri, sivil toplum örgütlerini, din ve inanç topluluklarını, demokratik basın kuruluşlarını, kanaat önderlerini, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları, işçi-emekçi sendikalarını, kadın-gençlik örgütlerini, ekolojist hareketleri sorumluluk altına girerek barış ve demokratik toplum sürecine katılmaya çağırıyoruz.

Türkiye’nin sol-sosyalist güçleri, devrimci yapı, örgüt ve şahsiyetlerinin Barış ve Demokratik Toplum sürecini sahiplenmeleri ile halkların, kadınların ve ezilenlerin mücadelesi yeni bir düzey kazanacaktır. Bu, son sözleri ‘Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Kardeşliği ve Tam Bağımsız Türkiye!’ olan büyük devrimcilerin amaçlarını başarmak anlamına gelecektir.

Barış ve Demokratik Toplum süreci ve sosyalizm mücadelesinde yeni bir aşamayı temsil eden Demokratik Toplum Sosyalizmi ile küresel demokrasi hareketi gelişerek adil ve eşit bir dünya oluşacaktır. Bu temelde başta Küresel Özgürlük Hamlesine öncülük yapan dostlarımız olmak üzere demokratik kamuoyunu demokratik modernite kuramı çerçevesinde enternasyonal dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.

Uluslararası güçleri halkımıza yönelik yürütülen yüzyıllık soykırım politikalarındaki sorumluluklarını görerek demokratik çözüme engel olmamaya ve sürece yapıcı katkılarını sunmaya davet ediyoruz.

Önderliğimizin çağrısıyla topladığımız PKK 12. Kongremiz 3 Temmuz 2018 tarihinde şehit olan Partimizin önder kadrolarından Fuat-Ali Haydar Kaytan ve 25 Eylül 2019 tarihinde şehit olan Rıza Altun yoldaşların şehadetini ilan etmiştir. Bu temelde PKK’nin kurucu önder kadrolarından Fuat-Ali Haydar Kaytan yoldaşı ‘Önderliğe Bağlılık, Hakikat ve Kutsal Yaşam’ sembolü; Önder Apo’nun ilk yol arkadaşlarından olan Rıza Altun yoldaşı ise ‘Özgürlük Yoldaşlığı’ sembolü olarak kabul etmiştir.

Tarihi 12. Parti Kongremizi, Özgürlük Hareketimizin başından itibaren yer alarak bugüne kadar aralıksız mücadeleleriyle bizlere öncülük eden bu iki büyük şehit yoldaşa atfediyor, onlar şahsında tüm mücadele şehitlerimize başarı sözümüzü yineliyor, Barış ve demokrasi şehidi Sırrı Süreyya Önder yoldaşın hayallerini gerçekleştirme iddiamızı belirtiyoruz.

Ulus devletçi sosyalizm yenilgiye; demokratik toplum sosyalizmi zafere götürür!

İnsanlıkta ısrar, sosyalizmde ısrardır!”

Paylaşın

“Silah Bırakma Süreci” İçin Öcalan’dan Mesaj Bekleniyor

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın önümüzdeki günlerde çözüm sürecine ilişkin yeni bir mesaj yayımlamasının beklendiği aktarıldı. Bu mesajın ardından silah bırakma sürecinin resmen başlayacağı ifade edildi.

Rûdaw’ın Irak’ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki güvenilir kaynaklara dayandırdığı haberine göre, PKK’nin çözüm sürecine katkı amacıyla “iyi niyet göstergesi” olarak bir grup PKK’lı, Temmuz ayının başında basına açık bir törenle silah bırakacak. Söz konusu törenin Süleymaniye vilayeti sınırlarında düzenlenmesi planlanıyor.

Edinilen bilgilere göre 20 ila 30 kişilik bir grup PKK’lı, 3-10 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek törende kameralar önünde silahlarını bırakacak. Rûdaw’a konuşan kaynaklara göre, bu hamle örgütün “güven inşası” çerçevesinde, Türkiye ile yeni bir çözüm sürecinin başlamasına zemin hazırlamak üzere tasarlandı.

Törenin ardından PKK’lıların herhangi bir şehre gönderilmeyeceği, geldikleri üs bölgelerine –silahsız biçimde– geri dönecekleri ifade ediliyor. Bu detay, daha önce kamuoyuna yansıyan “silah bırakanlar Irak ya da Kürdistan Özerk Bölgesi şehirlerine yerleştirilecek” iddialarını yalanlamış oldu.

Haberde ayrıca PKK lideri Abdullah Öcalan’ın önümüzdeki günlerde çözüm sürecine ilişkin yeni bir mesaj yayımlamasının beklendiği belirtildi. Bu mesajın ardından silah bırakma sürecinin resmen başlayacağı ifade edildi. Kaynaklar, sürecin hız kazanması ve siyasi zeminin uygun hale gelmesi durumunda, PKK’nin daha kapsamlı silahsızlanma adımlarını belirlenen takvime göre atacağını da belirtti.

Paylaşın

Abdullah Öcalan İçin Yeni Bir Sekretarya Oluşturuldu

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan için yeni bir sekretarya oluşturuldu. Bu çerçevede, uzun yıllardır cezaevinde bulunan üç PKK’lı Öcalan’ın yanına gönderildi. Bu üç isim Zeki Bayhan, Mahmut Yamalak ve Ergin Atabey.

Resmi makamlar sürece dair henüz açıklama yapmazken, bu adım sürecin yeniden canlandırılabileceğine dair beklentileri artırdı. Sürecin ideolojik ve politik boyutlarının ön plana çıktığı, gönderilen isimlerin bu çerçevede özel olarak seçildiği yorumları yapılıyor.

Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde doğan Zeki Bayhan, iktisat eğitimi aldı. 1998 yılından bu yana cezaevinde bulunan Bayhan’ın bugüne kadar yayımladığı başlıca eserler arasında şunlar yer alıyor: Demokratik Ekolojik, Cinsiyet Özgürlükçü Paradigma (2011), 21’inci Yüzyıl Özgürlük İdeolojisi: Demokratik Sosyalizm (2015), Soykırımcı Ulus-Devlet Paradigmasından Çıkış: Demokratik Ulus (2016), Sıfıra Yükselmek (2018).

Yeni sürece dair değerlendirmesinde, küresel ve bölgesel gelişmelerin Kürt sorununun çözümü için yeni fırsatlar sunduğunu vurgulayan Bayhan, kendisiyle yapılan bir söyleşide şu ifadeleri kullanmıştı: “Küresel ve bölgesel politik konjonktür üzerinden bir okumayla sürecin şansı yüksek. Neoliberal kapitalist sistemin krizi derinleşiyor, Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor ve Kürtler bu süreçte önemli bir aktör olarak öne çıkıyor. Ortadoğu’da söz sahibi olmak isteyen herkes, Kürtlerle ilişki kurmak zorunda. Bu, Kürt halkı için yeni fırsatlar doğuruyor.”

Bayhan ayrıca, sürecin daha önceki diyalog dönemlerinden yapısal olarak çok farklı olmadığını ancak bu kez daha dikkatli ve hızlı adımların atılması gerektiğini belirtti. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sürece dair açıklamalarına da atıfta bulunan Bayhan, bunun önemine dikkat çekti.

Sekreteryanın yeni isimlerinden Mahmut Yamalak, 1969 yılında Ağrı’nın Tutak ilçesinde doğdu. Yedi çocuklu bir ailenin üçüncüsü olan Yamalak, çocuk yaşta ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. 1994 yılında tutuklanarak müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Şu ana kadar Gebze, Bayrampaşa, Ümraniye, Tekirdağ, Kandıra, Bolu gibi cezaevlerinde kalan Yamalak, en son Malatya Akçadağ F Tipi Cezaevi’nde bulunuyordu. Müzisyen de olan ve besteleri de bulunan Yamalak’ın edebi üretimleri arasında Mermer Kanatlı Kuşlar adlı romanı ve Kürtçe kaleme aldığı ikinci romanı Tarîderya yer alıyor. Ayrıca Hafız’ın klasik eseri Gülistan’ı Farsçadan Kürtçeye bir arkadaşıyla birlikte çevirdi.

Yamalak, politik yazılarında klasik solun ve liberal demokrasinin sınırlarını da sorgulayan bir çizgide duruyor. Yazdığı bir yazıda şu belirlemeleri yapmıştı: “Kapitalist modernitede devlet-toplum ilişkisi bir tahakküm ilişkisidir. Demokrasi ise çoğunlukla bu tahakküm sisteminin sınırlarını çizmekten öteye geçemiyor. Oy hakkı, seçme-seçilme gibi özgürlükler önemli olsa da devletin iktidar alanı sınırlandırılmadıkça gerçek bir demokrasi inşa edilemez.”

Yamalak, demokrasinin yalnızca hak ve özgürlüklerin genişletilmesinden ibaret olamayacağını, aynı zamanda iktidar ilişkilerinin de dönüştürülmesi gerektiğini savunuyor.

1973 doğumlu olan Ergin Atabey de, uzun yıllardır cezaevinde bulunuyor. Kamuoyunda “Mavi Çarşı Davası” sanıklarından biri olarak bilinen Atabey, cezaevinde kaleme aldığı yazıları ve felsefi-politik metinleriyle dikkat çekti. Demokratik Modernite dergisinde yayımlanan “Yaşam ve Ölüm İkilemi” adlı makalesinde yaşam ve ölüm arasındaki toplumsal-felsefi ilişkileri tartıştı. Bir diğer yazısı olan “İnsanın Gelişim Diyalektiği: Eleştiri ve Özeleştiri Kültürü”nde ise, ahlaki-politik toplumun inşasında eleştiri-özeleştirinin merkezi rolüne işaret etti. Daha önce Özgür Gündem gazetesiyle ilgili bir davada “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılanan Atabey bu davadan beraat etti.

Independent Türkçe’den Müjgan Halis’in haberine göre; Zeki Bayhan, Mahmut Yamalak ve Ergin Atabey’in Abdullah Öcalan’ın yanına gönderilmesi, İmralı sürecinin yalnızca güvenlik boyutuyla değil, teorik ve ideolojik temellerle de ele alınmak istendiğine işaret ediyor. Bu isimlerin cezaevi koşullarında geliştirdikleri politik ve entelektüel birikimin, sürecin çerçevesini şekillendirme konusunda etkili olabileceği değerlendiriliyor. Sekretaryanın zamanla genişleyebileceği ve yeni tutuklu isimlerin de bu yapıya dahil edilebileceği ifade ediliyor. Bu çerçevede önümüzdeki süreçte yeni görevlendirmeler ve temasların kamuoyuna yansıması bekleniyor.

Paylaşın

AK Parti Sözcüsü Çelik’ten “Süreç” Açıklaması: Takip Ediyoruz

Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası başlayan sürece ilişkin, “Süreci yakın bir şekilde takip ediyoruz” dedi.

AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, toplantı devam ederken gündeme ilişkin basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Çelik’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: “Papa’nın Gazze mesajı son derece hakkaniyetli mesajdı. Bir kere daha Vatikan devletine, ailesine, katolik alemine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Sırrı Süreyya Önder değerli arkadaşımız. Hem sanatçı, hem siyasetçi. Geçirdiği rahatsızlıktan dolayı son derece üzgünüz. Alanının en iyisi olan doktor arkadaşlarımız rahatsızlığıyla ilgili müdahaleyi yaptılar. Süreç hassasiyetle yürütülüyor. Kendisiyle felsefe, sanat, siyaset konusunda uzun yıllar sohbetlerimizin olduğu bir arkadaşımız. Onun rahatsızlığı aslında dokunduğu insanları, çevrelerin, bir şekilde mağdur olmuş insanlara dokunmasının Türkiye’de toplumsal birliğimizin, kardeşliğimizin güçlenmesi bakımından yapmaya çalıştıklarının herkeste parça parça yer ettiğini gösterdi.

Türkiye’nin farklı kesimlerinden ortaya konulan sahiplenmeyi gösterdiler. Özellikle hastanenin karşısına yazılan yazılarda, onu ziyaret edenlerin ifade ettiği mesajlarda da Türkiye’nin terörsüz Türkiye’ye ulaşması bakımından ortaya koyduğu kıymetli yaklaşımın nasıl takdir edildiği görülmüş oldu. Kendisine, arkadaşımıza, dostumuza acil şifalar diliyoruz. Terörsüz Türkiye sürecinin devam ettiği son zamanlarda Meclis çalışmaları bittiğince mesajlaşır, buluşurduk. Gece yarısına kadar sohbetler olurdu. Sağlık durumu gündeme gelirdi. Dua ediyoruz. Muhterem annesine, kızı Ceren’e kardeşlerine ve sevenlerine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Hastanede hastane dışında ortak dostumuz olan doktor arkadaşlarımızın ne kadar yakından ilgilendiğini görüyoruz. Orada her kademeden sağlık personeline teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bu vesile ile kötü, çirkin tartışmalar oldu, hepimizi üzdü. İyi şeyleri, kardeşliği, doğru sözleri öne çıkarmamız lazım. Doğru sözleri büyütmek lazım. Kem söz söyleyenleri kendileriyle başbaşa bırakmak lazım. Rahatsızlığında da görüldü ki, hemen hemen toplumun bütün kesimleri esasında terörsüz Türkiye sürecinin de sembol isimlerinden biri olduğu için bu sürecin başarıya ulaşması için büyük bir gayret ve arzu içinde. Geçmişte bazı uygulamalar sebebiyle Kürt vatandaşlarımızın üzerindeki ret, inkar ve asimilasyon politikalarını hükümetlerimiz döneminde demokratik reformlara imza atarak kaldırdık. Çok riskli, karanlık zamanlarda tehditlere, siyasi suikast tehditlerine rağmen bu yol Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yüründü.

Sayın Cumhurbaşkanımızın ve sayın Bahçeli’nin tarihi çağrısı ile yepyeni bir dönem açılmış durumda. Önümüzde toplumsal birliğimizi derinleştirmenin, demokrasinin ölçeğini büyütmenin, bölgemizdeki, yakın çevremizdeki komşularımızla daha çok dayanışmanın gerekliliği ortada. Birtakım felaket senaryoları odaklarını görüyoruz. Türkmenler, Araplar, Sünniler, Şiiler, Aleviler, Ezidiler hangisi olursa olsun bütün etnik ve mezhep gruplarına dönük olarak kardeşlik yaklaşımını ortaya koymak için özellikle Sünni-Şii üzerinden, Türk-Kürt üzerinden fitne çıkarmak isteyen odaklarını görüyoruz. Terörsüz Türkiye hedefi vatandaşlarımızın faydasına olacak, geleceğimizin terör yoluyla esir alınmasına karşı, geleceğimiz üzerine ipotekler oluşturmasına karşı Türkiye’nin terör meselesinden kurtulmuş olarak ilerlemesi gerektiğinin açık ifadesidir. Bu şekilde bakacağız meseleye.

Dış politikadaki etkimizi büyütmek, Türkiye’yi her alanda bağışıklık sisteminin daha da güçlü hale getirmek için bu iradeyi sürdürmeye devam edeceğiz. İnşallah yakın zamanda birtakım gelişmelerle birlikte terörsüz Türkiye’yi doğru zamanda, vatandaşlarımızın ortak geleceğine katkı sağlayacak, bölge halklarının dayanışmasına katkı sağlayacak şekilde hep beraber göreceğiz. Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna savaşı, güneyimizde Suriye’nin içinde, Lübnan’da diğer alanlarda İsrail’in Netanyahu hükümetinin yaptığı operasyonların ortağa çıkardığı istikrarsızlaştırıcı tablo ve Gazze’de soykırımın daha da ağırlaşarak yaşanıyor olması, Trump’un getirdiği tarifeler bütün tanımların, güç dengelerinin ele alınacağı gözüküyor.

Türkiye bütün bu tablonun merkezinde yer alırken en büyük gücü vatandaşlarımızın birliği ve dirliğidir. Demokrasimizin ve cumhuriyetimizin gücü ve bölge halklarıyla kurduğumuz ilişkidir. 1648 barışını, 1814 Viyana ve Yalta Konferansı’nı çok sık duymaya başladık. Burada güç dengesi nasıl şekillenecek? Türkiye sözkonusu olduğunda önümüzdeki dönemde de Türkiye ne yapacak diye yoğun tartışmalar var. Türkiye’nin zihninin berrak olduğunu, kendi gündemi ve ajandasına hakim olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz.

Kuşkusuz demokrasimizden, cumhuriyetimizden, devletimizin niteliklerinden taviz sözkonusu olmaksınız , herhangi alver süreci olmaksızın ortak gelecek, vatan idealini daha da güçlendirecek şekilde bütün bu süreçler önümüzdeki dönemde yürütülecektir. Güç dengesinin yeniden şekillendiği ortamda, bölge halkları arasında bir tek Türkiye’nin daha çok birlik, dirlik, ortak refah iradesinin pozitif olarak ayrıştığını ve takdir edildiğini görüyoruz. Önümüzdeki dönemde dünya güç sistemi nasıl şekillenecek sorusunun hemen arkasından ‘Türkiye önümüzdeki dönem ne yapacak’ sorusuyla bağlantılı olarak soruluyor. Türkiye aklı selimle, teenniyle hızlı bir adım atacaktır.

“700 uyuşturucu taciri gözaltına alındı”

Vatandaşlarımızın en çok üzerinde durduğu konulardan bir tanesi zehir tacirlerine, çocuklarımızı, gençlerimizi uyuşturucuya bulaştırmaya çalışanlara karşı etkili tedbirlerdir. İçişleri Bakanlığımız Nakrokapan operasyonu harekete geçildi. 700 uyuşturucu taciri gözaltına alındı. Bu kötülük üretmeye çalışan zehir tacirlerine karşı etkili bir operasyonla imza atılmış oldu. Zehir tacirlerinin toplum gündeminden çıkarılması konusunda emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Bu meseleyi takip edeceğimizi tekrar ediyoruz.

Bu normal doğum konusuyla ilgili olarak düşünülen şey tabii ki annenin ve bebeğin sağlığını düşünme ve bu çerçevede yaklaşım konusudur. Bazıların iddia ettiği gibi kadınlara dayatma, müdahale gibi değerlendirmek doğru değil. Nihayetinde hekimlerin değerlendireceği konu. Bu dünyada da tartışılan konu. Burada hem annenin hem bebeğin sağlığını düşünerek gereksiz, lüzumlu olmayan cerrahi müdahalelerin olmamasıyla ilgili hassasiyettir. Biz burada bütün annelere, anne adaylarına en yüksek hassasiyetle bir kez daha saygılarımızı iletiyoruz. Biz kadınların herhangi şekilde tercihine, hayat tarzına dayatma gibi algılanmasını arzu etmeyiz. Gerekli olmayan zamanlarda endikasyon üretecek tıbbi müdahaleler yapılıyor. Bu gayri tıbbi müdahale olmuş oluyor. Doktor kararıyla bu işlemlere tabii ki uygun yol her zaman mümkündür. Burada önemli olan anne ve bebeğinin sağlığının korunmasıdır. Burada bizim için esas olan annenin ve bebeğin sağlığının korunması, gerekli olmayan cerrahi işlemin sözkonusu olmamasıdır.

CHP’nin mitinginin bizi ilgilendiren tarafı yok. Sonuç olarak CHP’li siyasetçiler, CHP’li birtakım yayın organları bile sonuçta CHP’nin yaptığı mitingin başarılı olup, olmadığını AK Parti’nin geçmişte yaptığı mitinglerle mukayese yapıyor. Demek ki burada ölçü AK Parti’dir. Biz meydanların, kitlelerin partisiyiz. Biz büyük demokrasi buluşmaların partisi olarak Türkiye’nin en önemli referansı olmaya devam ediyoruz.

“Süreci yakın bir şekilde takip ediyoruz”

İnşallah bu ay içerisinde bu sürecin belli aşamaya geldiği birtakım gelişmeler olabilir. Bu süreçler belli şeylerin olgunlaşmasıyla gündeme geliyor. Siyasi partiler arasındaki ziyaret trafiği de dahil olmak üzere sonuçta Türkiye terörsüz Türkiye hedefine ulaşsın. Terör örgütünün kongresini toplaması ve kendisini fesh etmesi, silahları bırakması dönüm noktası olacaktır. Bu herkes için, bölgeyi terör üzerinden istikrarsızlaştırmak isteyenlerin aleyhine, daha çok kardeşlik isteyenlerin, yakın coğrafyamızda kardeşliğin, dayanışmanın güçlenmesinde lehine durum ortaya çıkaracaktır. Süreci yakın bir şekilde takip ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla terörsüz Türkiye sürecinin yakından takip edilmesi üzerine kurulmuş heyet var. Heyet hemen hemen gün aşırı toplantı yaparak süreci yakından takip ediyor. Buna Türkiye açısından ve bölgedeki felaket senaryoların engellenmesi açısından stratejik bir kazanım olarak değerlendiriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ve sayın Bahçeli’nin iradesi bunu güçlü bir şekilde sahiplenmektedir.

Maalesef muhalefet kanadından yanıltıcı, toksit yaklaşımlar görüyoruz. Normal doğum meselesinden buraya kadar yalan siyaseti diyebileceğimiz birtakım işlere imza atılıyor. Buradaki esas mesele, Türkiye’nin içinde uzun zamandır demokrasinin ölçeğinin büyütülmesidir. Kültürel problemlerin, etnik ve mezhebi, kimlik alanlardaki problemlerin çözümü. Yüksek bir perspektiften demokrasinin ölçeğinin büyütülmesi çerçevesidir. Kimlikçi, etnik referanslarla değil reform siyasetiyle yapılması lazımdır. Terör örgütlerinin denklemden çıkarılması, bölge halkları arasındaki dayanışmanın daha güçlü hale getirilmesidir.

Bülent Bey’in değerlendirmeleri yapıldığında şöyle bir şey çıkıyor. AK Parti adına kimlerin açıklama yapacağı belli. Bülent Bey’in bahsettiği konularda bizim görüşlerimiz belli. Sonuç olarak Bülent Bey’in söyledikleri AK Parti’yi, kurumlarını temsil eden görüş değil. Bülent Bey’in kişisel görüşleri. O değerlendirmeyi kendine sormak gerekiyor. Bu değerlendirmelerin AK Parti’nin kurumsal görüşleriyle ilgisi yoktur.”

Paylaşın

MSB: PKK Kongre Tarihini Bir An Önce Açıklamalı

Haftalık basın bilgilendirme toplantısında konuşan MSB Sözcüsü Tuğgeneral Zeki Aktürk, “Terör örgütü tüm uzantılarıyla birlikte faaliyetlerine son verdiği, kendini feshettiği, koşulsuz olarak silah bıraktığı, silahları teslim edeceği kararını alacağı kongre tarihini bir an önce açıklamalıdır” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyeti üç görüşmenin ardından 27 Şubat’ta PKK lideri Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlıklı açıklamasını İstanbul’da aktarmıştı. Öcalan, tüm silahlı grupları “silah bırakma”ya, PKK’yi kendini feshetmeye çağırmıştı.

PKK, Öcalan’ın çağrısının ardından ateşkes ilan etti ancak kendisini feshetmesi beklenen kongreye ilişkin herhangi bir adım atmadı. Ateşkese rağmen saldırıların sürdüğünü açıklayan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, “Koşullar sağlanırsa, kongre toplanır ve o kararları alır. Hareket bunu zaten açık bir şekilde ilan etti” diye konuştu. Bayık, daha önceki “çözüm” girişimlerinin “devlet ve örgüt içerisindeki kanatlarca sabote edildiğini” söyledi.

PKK’dan yapılan açıklamalara yanıt bugün Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Sözcüsü Tuğgeneral Zeki Aktürk’ten geldi. Sol Haber’in aktardığına göre; Haftalık basın bilgilendirme toplantısında konuşan Aktürk, “Terör örgütü tüm uzantılarıyla birlikte faaliyetlerine son verdiği, kendini feshettiği, koşulsuz olarak silah bıraktığı, silahları teslim edeceği kararını alacağı kongre tarihini bir an önce açıklamalıdır” dedi.

Aktürk’ün gündemindeki bir başlık da Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in geçtiğimiz hafta Suriye’ye gerçekleştirdiği ziyaretti. Suriye’de HTŞ yönetimiyle MSB arasında askeri danışman ve irtibat personeli görevlendirilebileceğini belirten Tuğgeneral Aktürk, şunları kaydetti:

“Suriye’nin savunma kapasitesinin geliştirilmesi, yeniden inşası ve kalkınması kapsamında askeri, ekonomik, siyasi, insani ve sınai alanlarda çok sayıda işbirliği yapılmasına yönelik temaslarımız devam etmektedir. Suriye’nin aciliyet gerektiren ihtiyaçlarının tespiti ve çözümü noktasında karşılıklı olarak Savunma Bakanlıkları’nda askeri danışman/irtibat personeli görevlendirilebilir. Türkiye olarak Yeni Suriye Hükümeti’nin SDG’yle vardığı mutabakatla ilgili sahada yapılması gerekenlere yönelik beklentilerimiz ve çekincelerimiz muhataplarımıza iletilmiştir.”

“F-35, CAATSA, F-16 ve Eurofighter”

MSB Sözcüsü Aktürk F-35, CAATSA, F-16 ve Eurofighter konularındaki son duruma ilişkin sorulara da şöyle yanıt verdi: “F-35 uçağı tedarikine ilişkin olarak S-400 silah sisteminin tedarik edilmesi gerekçe gösterilerek ABD tarafınca yürürlüğe konulan CAATSA yaptırımları nedeniyle ülkemiz F-35 programından hukuksuz olarak çıkarılmıştır. Biz müttefiklerin birbirine yaptırım uygulamasını doğru bulmadığımızı defaatle ifade ettik. CAATSA yaptırımlarının kaldırılması durumunda F-35 tedarik sürecine geri dönülmesi değerlendirilecektir.

F-16 Blok 70 uçağı tedarik projesinde sürecin devamına yönelik faaliyetler ABD’li paydaşlar ile koordineli olarak yürütülmektedir. Eurofighter Typhoon uçağının tedariğine yönelik, BAE Systems firmasından alınmış olan resmi fiyat teklifi değerlendirilmekte olup Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı ve BAE Systems temsilcileri ile koordinasyon faaliyetlerine devam edilmektedir.”

Paylaşın