Özgür Özel’den “Mansur Yavaş” İddialarına Net Yanıt

Özgür Özel, Mansur Yavaş’ın “Anketler böyle çıkmaya devam ederse aday olacağımı bilin” dediği iddialarına ilişkin, “Ben de bu ifadeleri duydum ama pazar akşamı (üçlü zirve) değil. Pazartesi ve salı sabahı bir Ankara temsilcisinin canlı yayındaki ifadelerinden duydum” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan’ı parti genel merkezinde ziyaret etti. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile Genel Başkan Yardımcıları Ensar Aytekin ve Gül Çiftci eşlik etti.

Ali Babacan – Özgür Özel görüşmesinin ardından iki lider ortak basın toplantısı düzenledi. Ali Babacan, “Türkiye’nin sorunları oldukça büyük ve gittikçe de büyüyor. Görüşmemizde ülkenin genel durumunu karşılıklı olarak değerlendirdik. Basına gösterilen yargı sopası kabul edilemez. Yaklaşımlarımızın ne kadar yakın olduğunu da bu görüşmemizde teyit etmiş olduk” dedi.

Özgür Özel ise, “Zorlu süreçten çıkmak için hep birlikte hareket etmek zorundayız. CHP’nin kendi içinde yürüttüğü seçim çalışmalarına ilişkin bilgi verme imkanı buldum” dedi.

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayını belirme sürecine ilişkin sorulan soruya Ali Babacan ise “Kuşkusuz her siyasi partinin cumhurbaşkanı adayı belirleme ile ilgili kendi iç sürecidir. Her parti kendi iç sürecine saygı duyar ve izler. Bizim herhangi bir partinin iç sürecine yorum yapmamız doğru olmaz” yanıtını verdi.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile gerçekleştirdikleri üçlü zirvede “Bu saatten sonra aday olup olmamak bu sadece benim kararım olamaz. Toplum bu işi satın aldı. Anketler böyle çıkmaya devam ederse aday olacağımı bilin” dediğinin kulislere yansıdığını belirten bir gazeteciye Özel, şu cevabı verdi: “Ben de bu ifadeleri duydum ama pazar akşamı değil. Pazartesi ve salı sabahı bir Ankara temsilcisinin canlı yayındaki ifadelerinden duydum. Bunlar pazar akşamı duyduğum ifadeler olmadığım için gazeteciler siyasetçileri yorumlar ama siyasetçilerin gazetecileri yorumlamak gibi bir yükümlülüğü yok.”

Özel,  pazar günü gerçekleşen zirveye ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Sayın Mansur Yavaş da Sayın Ekrem İmamoğlu da bu kriz içinde olan ülkenin krizden çıkışının tek çaresinin erken seçim olduğunu ve bu erken seçimin sağlanabilmesinin için CHP’nin yetkili kurularının verdiği kararlara ve en nihayetinde tüm üyelerinin vereceği karar saygılı olacakları ve partinin başarısı için gösterecekleri ve temel hedefin CHP’yi iktidar yapmak olduğu, bunun için fedakarlıksa fedakarlık, sorumluluksa sorumluluk makamlarına hazır olduklarını hep birlikte konuştuk.”

“Bizim öyle bir senaryomuz yok”

Bir gazetecinin “23 Mart’taki ön seçim sonrası iki adaylı bir formüle zorunlu kılınırsa durum buradaki senaryonuz nedir” sorusu üzerine Özel, “Bizim öyle bir senaryomuz yok. Bizim iki belediye başkanımız da ‘partim bir görev verirse ordayım. Partimin verdiği kararlara saygılıyım’ dedikten sonra bu gereksiz tartışmalara yanıt vermeyi doğru bulmuyorum” dedi.

Özel, Erdoğan’ın adaylığı hakkında gelen bir soruya, “Kasım 2025’i erken seçim tarihi olarak daha önce de ifade etmiştik. Tam görev süresinin ortasıdır. YSK’nın son verdiği karar gereğince Erdoğan ancak erken seçim yapılırsa aday olabilir. Biz, 2,5 yıl daha bu yoksulluğa katlanmamak için Erdoğan’ın aday olduğu ya da olmadığı bir erken seçimi talep ediyoruz” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun eleştirilerine de yanıt veren Özel, “‘Kuralları onun koyacağı bir seçime Erdoğan’ı aday etmeyin’ demek yerine, Erdoğan’ı her şartta yeneceğiz iddiasını çok daha inandığım, güvendiğim ve tekrar ettiğim bir söylem olarak benden duymaya devam edeceksiniz” diye konuştu. Babacan ise “Hukuki açıdan Erdoğan’ın aday olma hakkı yok. Biz YSK’ye dilekçe verdik ‘mümkün değil dedik'” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Mansur Yavaş’tan Dikkat Çeken “Üçlü Zirve” Paylaşımı

Mansur Yavaş, Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ile yaptığı görüşmeye ilişkin sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Ülkemizin güzel günlere kavuşması için biriz ve beraberiz” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulundu. Mansur Yavaş, “biriz ve beraberiz” vurgulu paylaşımda şu ifadeleri kullandı:

“Pazar günü Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu ile birlikte gerçekleştirdiğimiz görüşme fotoğraf karelerine yansıdı.

Ülkemizin güzel günlere kavuşması, emeklilerin, asgari ücretlinin, öğrencilerin, işçilerin rahata erebilmesi, parlamenter demokrasinin yeniden tesis edilebilmesi için biriz ve beraberiz.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün Ankara’da bir araya gelmişti.

Yaklaşık 2,5 saat süren görüşme sonrası CHP Lideri Özgür Özel, sosyal medya hesabından “Birlikteyiz, hep birlikte olacağız, hep beraber kazanacağız, Türkiye kazanacak…” mesajını paylaşmıştı.

Paylaşın

Özel’den Erdoğan’a: Trump’a Laf Söyleyecek Cesaretin Yok Senin

CHP Lideri Özgür Özel, Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump’ın “Gazze’yi devralma” planına sessiz kalmasını eleştirerek, “Trump’a laf söyleyecek cesaretin yok senin” dedi.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“CHP olarak bütün siyasi çelişkilerimize, rekabetimize, bize yapılan bütün haksızlıklara rağmen bu süreçte Sayın Bahçeli ve MHP ile ilgili olumsuz herhangi bir siyasi eleştiri, herhangi bir yaklaşımımız olmadı, olmayacak. Sözüme değer veren herkese de şunu söylüyorum; ne olursa olsun, ne olursa olsun hastalık ve ölüm durumlarında asla ve asla, hele hele sosyal medyadan olmadık eleştiriler, parti üyelerimiz asla yapmıyorlar, yapmamalılar. Allah şifa versin, iyileşsin, görevinin başına gelsin. Devlet Bey’le rekabet de ederiz, seçime de gideriz, onları da yeneriz, iktidara da geliriz. Ama bugün sağlık dilemenin ve iyi duyguları ifade etmenin günüdür.

Yine Kartalkaya faciasına değineceğim maalesef. Üç hafta oldu, tam 21 gün. 78 can gitti orada. İlk gün gittiğimde İçişleri Bakanı, bir hafta, en geç 10 günde bütün sorumluların belirleneceğini, kimsenin sorumluluktan kaçamayacağını, üstlerindeki sorumluluğu yıkayamayacağının sözünü veriyordu. 21 gün geçti, ağzını bu konuda açmadı. Erdoğan, ölenlerin sayısını açıklamak için Kürşad Zorlu’ya rozet takmayı bekledi, şimdi bakanı görevden almak için 23 Şubat’ı AK Parti kongresini bekliyor. O kongrede bakanı, 8-10 bakandan biri değiştirecek. Bakanın sorumluluğunu göstermeden o yükten hem kurtulacak hem sorumluluğu partisine almayacak.

Toplam 110 kişi kaçak içki içip, metanollü alkolden, kaçak içkiden dolayı hayatlarını kaybetti. 5 kişilik bir heyetle ailelerini, hastanelerde tedavi gören 81 kişiyi ziyaret ettik. Ancak bu konuda defalarca komisyon kurulması dile getirildi. Geçen yıl 500 kişi öldü sadece. Bu yıl 600’ün üzerine çıkıyor. Trend hep bir önceki yıldan fazla. Bu konunun araştırılmamasını istemenin hiçbir izahı yok. Bu hafta tekrar teklif edeceğiz, yine kaçacaklar. Çünkü konu hakkında yapılan bütün çalışmalar sahte içki ve metanol zehirlenmesiyle ölümlerin tamamının yoksullukta ve özellikle de içki fiyatlarına yapılan astronomik vergi uygulamasında olduğunu ortaya koyuyor.

70’lik rakı 361 lira, ÖTV ve KDV’siyle 960 lira. Devlet, yüz 100 liralık içkinin 62 lirasını vergi olarak alıyor. Başka miktar, başka markalarda yüzde 75’i bulan rakamlar var. Bu vergi ideolojik vergidir. Bu vergi yaşam, yaşam şekli tercihi vergisidir. Bu vergi içki içene ne olursa olsun onu öldürmeyi göze alarak içkiyi içilemez ya da içildiğinde başlı bir verginin ödendiği, o parayı da kendilerine göre taksim ettikleri bir tüketim malzemesi olarak görüyorlar.

6 Şubat büyük depremin acılarını bir kez daha yaşadığımız bir yıl dönümüydü. İkinci yıl dönümünde Adıyaman’da, Kahramanmaraş’ta ve Hatay’da birer tam gün geçirdim. Durum şu: Resmî devletin rakamları, “8 Şubat 2023’te, 1 yıl sonunda kimse sokakta kalmayacak. Kalıcı konutları teslim edeceğiz.” dedi. Bir yılın sonunda %2.7’sini tuttu sözünün ama %1,5 farkla da seçimi kazanmıştı bu taahhütle. Erdoğan’ın verdiği rakamlara göre 100 depremzedenin 70’i ya çadırda ya konteynerda ya gurbette, yakınlarının, başkalarının yanında, başka şehirdeler. Ama durum göründüğünden de söylendiğinden de vahim.

Ben Erdoğan’a şunu söylüyorum; o da benden bir gün sonra, Adıyaman’a geldi. Sıcacık arabasıyla salona girdi. Sıcak salonda, atadıklarına kendini alkışlattırıp milletin zekâsıyla alay etti ve teker teker beşli çeteyi, onurunu çağırıp ellerine plaket verdi. Depremin yıl dönümündeki Erdoğan etkinliği budur. Sayın Erdoğan, sokağa çık dedim çıkmadın, pazara gel dedim gelmedin. Bu sefer de bir teklifim var seninle birlikte konteynırkentleri gezelim. Var mı cesaretin? Çık sıcak salondan, konteynıra gel bakalım.

Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesindeki madenciler, ‘Özelleştirmenin yaptığı kıyımı biliriz. Devlette kalsın, biz çalışalım, altın yumurta buraya yumurtlasın’ dediler. İşçiler mücadeleleriyle 4 Aralık’taki ihaleyi iptal ettirmişlerdi. Yeniden ihaleye doğru geliyorlar. O yüzden de Ankara’ya doğru Çayırhan işçileri yürüyor. Her gün arkadaşlarımız destek veriyor. Onlara destek vermeye, sahip çıkmaya, onlarla birlikte yürümeye, ülkeyi bu talan düzeninden kurtarmaya söz veriyoruz.

“Trump’a laf söyleyecek cesaretin yok”

Ülkede yaşanan yokluğun, yoksulluğun, adaletsizliğin üzerini örtmek için kısa süre önce Suriye’de yaşanan gelişmelerden, ki yaşanmadan 2 gün önce, ‘İdlib’den çıkan heyetten rahatsızız’ diyordu, iki gün sonra rejim değişti. ‘Suriye’de denklemi ben kurdum, oyunu ben yaptım’ pozları vardı. Köpürdü, köpük söndü. Bunlara inananlar, güvenenler şaşkına döndü. O günlerde, ‘Çok güçlü ordusu var. Suriye’nin jandarması Erdoğan olacak’ vari, lafları övgü kabul edilip, ‘Akıllı adam Erdoğan. Seviyorum onu, güçlü ordusu var, Suriye onun olacak’ gibi laflarına köpürtme yapıyorlardı.

Kimin? Trump’ın. Kimler? AK Partili gazeteciler, AK Partili kalemler, AK Partili yöneticiler, AK Parti’nin büyük büyük konuşan, akıl fikir üretenleri. Ne diyor Trump? Ne diyor AK Partililer? Suriye’yi köpürtenler, Trump’a sevinenler? ‘Filistin güzel yermiş. Zaten yerle bir oldu. Onları başka Arap ülkelerine dağıtacağım. Orasına imar yapacağım. Turizm olur, dünyanın göz bebeği olur’ diyor. Kime? Filistin’e. Nereye? Filistin davası için, Filistin davası için bunlara inanan, güvenen, oy verenler vardı.

‘Bunlar Filistin’e sahip çıkar’ diye. Şimdi hepsi böyle gözlerinin içine bakıyor ve ‘Erdoğan ne diyecek? Bakalım nasıl bir tepki verecek?’ dedik. Bir kelime etmedi 5 gün boyunca. Dedim ki, ‘Niye konuşmuyorsun? Çık konuş.’ Dün konuştu, utandırdı beni. Açıklaması şu; ‘Konuşmaya değer bir yanı yok.’ O zaman Netanyahu’nun konuşmaya değer bir yanı var. Esas mesele şu: Senin Netanyahu’ya laf söyleyecek cesaretin var da Trump’a laf söyleyecek cesaretin yok.

İstanbul İl Başkanlığımız bunların ikiyüzlülüğüne, ikiyüzlülüğüne mihenk taşı vurdu. Turnusol kâğıdı batırdı ikiyüzlülüğüne. Her sene resmî tatil olan 1 Ocak’ta Filistin’le Dayanışma Yürüyüşü iznini talep eden bir siyasi parti de değil ve Gazze’ye Destek, Filistin’e Destek Mitingi, Galata Köprüsü’nün üstü. İstanbul İl Başkanlığımız da usulüne uygun dilekçeyle aynı yere miting izni istedi. ‘Burada miting yapılamaz. Burada yürüyüş yapılamaz. Burası valilikçe belirlenen o alanlardan biri değildir’ cevabını aldı. AK Parti yapınca, Erdoğan’ın oğlu yazınca her yer serbest, CHP yapınca yasak.

Biz neredeyiz? Biz Bülent Ecevit nerede duruyorsa oradayız. Yaser Arafat’ın dostu Bülent Ecevit’in durduğu yerdeyiz. Biz neredeyiz? Biz Deniz Gezmiş ve arkadaşları nerede duruyorsa oradayız. Biz, biz bu tip bir alkışı, bu Meclis, grup toplantıları, böyle alkışlar tarihi alkışlardır. Sizin meseleye nasıl sahip çıktığınızı gösteriyor. Ben de 2004’ten hatırlıyorum bu alkışı.

İstanbul’a atanan bir siyasi müsteşar var, seyyar giyotin. Bu seyyar giyotin hukuk katliamlarına hafta sonu, hafta sonu gazetecilerle devam etti. BirGün Gazetesi’nden sevgili Uğur Koç, Berkant Gültekin ve Yaşar Gökdemir’i gözaltına aldılar ama artık kendi rekorlarını deniyorlar. Bu seyyar giyotinin İstanbul’da yaptıkları Ankara’daki gazetecilere de sıçradı.

Suçları şu, Sabah gazetesi Akın Gürlek’i ziyarete gitmiş ve bu ziyaretinde fotoğrafı kendisi paylaşmış, demiş ki: ‘Terörle mücadele eden savcımızı ziyaret ettik.’ BirGün gazetesi de o fotoğrafı, o haberi alıp, “Yandaş Sabah” demiş. “Erdoğan’dan, AK Parti’den yana değil” diyorsanız çıksınlar söylesinler. “Yandaş Sabah” benim Akın Gürlek’e söylediğim sözü tırnak içine alarak, habercilik, ben demiyorum, o diyor demek, tırnak içine alarak ziyareti haberleştirmiş. Gazetecileri, Sabah gazetesini değil onları, “Terörle mücadele eden savcıyı hedef gösterme” suçundan tutup az daha tutuklayacaklardı, gözaltına aldılar, çeşitli tedbirler aldılar, yargılamaya devam edecekler.

Ve seyyar giyotin 9 Ekim’den bugüne neler yaptığını geçen hafta saymıştım. Bu hafta sadece gazetecilere ne yaptığını hatırlatacağım. 9 Kasım’da Furkan Karabay’ı, 22 Kasım’da İsmail Saymaz’la Fatih Altaylı’yı, 20 Aralık’ta Özlem Gürses’le Seyhan Avşar’ı, 28 Ocak’ta Barış Pehlivan, Seyhan Asker, Kürşat Oğuz’u gözaltına aldı. Suat Toktaş ise 14 gündür tutuklu.

Bu sabah da güne seyyar giyotinin gıcırtılarıyla uyandık. İstanbul’daki gazetelerden, Twitter’dan hızlı basın bildirgesinden, bildirisinden öğrendiğimize göre yeni bir şafak operasyonuyla 2 belediye başkan yardımcımız, 7 meclis üyemiz gözaltına alındı. Sabahın ilk saatlerinden itibaren İstanbul’da arkadaşlarımız takip ediyorlar süreci. Aday olurken temiz belgesi verdikleri, 10 aydır herhangi bir suç işlemediler. Bizden belediye meclis üyesi olmak istiyor, ‘git devletten temiz belgesi al’ diyoruz. Bizim belediye meclis üyesini aday yaparken kefalet koyan Adalet Bakanlığı’dır, Türkiye’nin adalet sistemidir.

‘Şu ana kadar işlediği bir suç yok, aldığı ceza yok, kesinleşmiş hükmü yok. Temiz’ diyor. Listemize koymuşuz, milletimiz takdir etmiş, gelmiş. Bu arkadaşları sabahın köründe topluyorlar. Yok efendim kent uzlaşısı, ment uzlaşısı. Ne demek kent uzlaşısı? İstanbul İttifakı demek. Biz dedik ki, bir otoritere karşı tek başımıza kazanamayız. Gelin Türkiye’nin sosyal demokratları, muhafazakâr demokratları, milliyetçi demokratları, Kürt demokratları birlikte olalım. Listelerimizde eski AK Partililer var, Saadet Partisi’nde, MHP’de, Demokrat Parti’de eskiden siyaset yapanlar var. Budur İstanbul İttifakı, budur Türkiye İttifakı.

Şimdi burada cezalandırılan bu 10 arkadaşımız, 7 arkadaşımız, 9 arkadaşımız değil. Burada cezalandırılan İstanbul’un iradesine kafa tutuyor. ‘Siz bütün demokratlar birleşip benim gibi bir otokratı yenerseniz seçtiklerinize çektiririm’ diyor. Cürmün kadar yer yakarsın.

Oldukça büyük bir makama oturttular seyyar giyotini, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı. Katledeceklerini ayağına getirttiriyor Anadolu’nun dört bir yanından, hukuk sisteminde olmadığı halde. Ümit Özdağ’a yapılan da, pek çok soruşturmada yapılan da o. Türkiye başsavcısı sanıyor kendini. Yok öyle bir düzenleme. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İstanbul’dan sorumludur. Ankara’nın yapacağı işe karışamaz, hatta ve hatta bu yaptığı iş aslında anında Hâkimler Savcılar Kurulu tarafından harekete geçip, ‘ne yapıyorsun arkadaşım sen’ demesi lazım.

İktidar halkın desteğini kaybedince gündem belirleme yetisini icraatlar yaparak, iyi işler yaparak, maaşlara zam yaparak, yoksulluğu azaltarak gündeme gelemediğinden korkuyla ve çeşitli saldırganlıklarla ve kötülüklerle ilerliyor. Bunlardan bir tanesi de CHP’ye kurmaya çalıştığı kumpas. Özeleştiri siyasette kurultayla olur. Bunu mahallede, ilde, ilçede, ilde ve kurultayında sandık kurarak, bırakın Ankara’da, mahalleden başlayarak demokrasiye bütün Türkiye’nin gözünün önünde olmuştur. Sonra da kurultayına gelmiş.

Kurultayında, Meclis’teki partiler içinde genel başkanını çoklu yarışla seçebilen, genel başkanına rakip çıkabilen bir parti olarak CHP geldi ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez demokratik yollardan genel başkan değişimi gerçekleşti. Hepimizin ve Türkiye’nin gurur duyduğu, bu Türkiye’de siyasi partilerin birinde gerçekten demokrasi var diye yurt dışında da savunabildiğimiz bir durum. İşin aslını söyleyeyim.

Meczubun biri Bursa İl Başkanımıza sövmüş, hakaret etmiş o da şikâyetçi olmuş. Dosya, iftira atanın yargılandığı dosya, ifadesi ortada. Bursa’dan dosyayı Ankara’ya çekmişler. Ankara’da 1 yıldır tutmuşlar. AK Parti’nin, daha doğrusu sarayın bir medya planlaması var. Medya planlamasında, dün akşam planlanan Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın katıldıkları üçlü toplantıda, üçlü zirvede çıkan kriz, kavga, birbirine düşen ve parçalanan CHP’ydi. Medya planlaması oydu ama medyaya bu düştü.

Bu fotoğraf düşünce Türkiye’nin gündemine, görmeyen kalmayıp umutları, Çağlayan’daki umutları yeniden ve daha güçlü şekilde ayağa kaldırınca medya planlamasına, CHP’de krizden, CHP’de kendince şaibeli kurultay yalanına döndü. Tayyip Bey 1 yıldır, 3’tür 4’tür bunu söylüyor. Girmiş bir septik alanın içine beni oraya çağırıyor. Beni de pisletecek kendi kötü sözüyle. Girer miyim o çukura? Bu iktidar Türkiye’yi adaletten ekonomiye birçok krizin içine soktu, çıkaramıyor.

Seçim takvimlerini YSK başlatmaz, millet başlatır, milletin seçim takvimi başlamıştır arkadaşlar. Tabii ki biz erken seçim istiyoruz. Erken seçim istiyorsak görevlerimiz var. Biz sandıkları nasıl koruyacağız? Örgüt 180.000 sandık görevlisi atıyor. Bu işin program çalışması yapılıyor. Birkaç ay içinde, iktidar programına evrilecek parti programını milletimize arz ediyor, son halini onlarla tartışıyor olacağız. Her yönüyle seçim ve hukuk işleri çalışıyor ama bir şey var, erken seçimin hazırlığı erken olur, erken seçimin adayı erken açıklanır.

Biz 2014, 18 ve 2023 seçimlerinde adayı çok geç açıklamanın, son anda açıklamanın maalesef hele son tecrübede uzunca yıllar, 2 yıl 3 yıl her ay ‘aday belirlenecek mi’ deyip belirleyememenin, ortaya bir somut adaylaşma koyamamanın, ‘Erdoğan belli, karşısındaki belli değil’ denip sürekli bir bilinmezlik, bir belirsizlik üzerinden bu tartışmayı yürütmenin, son süreçte krizler yaşamanın, çözülse de travmasını seçmenin aklında çok yeniyken ondan ‘bize güvenin, hep birlikte kalabalık da olsak yöneteceğiz’ demenin zorluklarını yaşadık. O öz eleştiriyi yaptık.

O kısımlara dönüp de bir şey söyleyecek hiçbir şey yok. Zaten o süreçlerde masum değiliz hiçbirimiz. Ama önemli olan biz milletin karşısına çıktık ve dedik ki ‘Biz ders aldık. Biz bir öz eleştiri yaptık ve şöyle yöneteceğiz.’ Ben nasıl yöneteceğimizi söylerken cumhurbaşkanı adayı dahil ön seçim yöntemini kullanacağımızı, soruyu bütün üyelerimize soracağımızı ve onların verdiği cevabı baş tacı yapıp sonuçlarına uyacağımızı ifade etmiştim.

Örgütlerimiz 7 gün gece 24’e kadar açık, ilçe ve il başkanlıklarında her gün normal günlerin 20 katı üye kaydediyoruz. Karşımızdaki iktidar yürüyüşümüzü durdurmak isteyen ittifak ise Kasım 2023’te büyük bir değişimi yaşayan, 31 Mart yerel seçimlerinde 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olan CHP’nin önünü kesmek için elinden geleni yapıyor. Tek amacı bu.

Bunu ahlaklı bir siyasetle, adil bir yarışla yapmak yerine yargıyı kullanarak, biraz önce saydığım yöntemlerle gazetecisinden siyasetçisine, belediye başkanından meclis üyesine herkesi yargı sopasıyla sindirerek, kimini içeri atarak, kimine yasak getirerek, kimine kayyım atayarak mücadele ediyor ve eski model, sığ tartışmalarla medyada boğmak, ‘aday kim olacak? O mu olacak, bu mu olacak? Kriz mi çıkacak? Masadan mı kalkacak’ diyerek CHP’yi ve seçmeni ümitsizliğe sevk etmek istiyor. Bunun için, bunun için biz kararlı adımları atmak için bütün hazırlıklarımızı yaptık. ‘Hadi bakalım, arkasında biz varız’ demeye niyetliyiz ve onun için yola çıkıyoruz.

Geçen hafta Çağlayan’da umut olan fotoğraf, bu hafta pazar akşamı biraz önce gösterdiğim o fotoğraf Türkiye’de umutları, yavaş yavaş körelen, azalan umutları yeniden canlandırmıştır ve önemli bir toplantı yaptık. Toplantıdan sonunda, pek çok konuyu konuştuğumuz toplantının sonundaki fotoğrafı biraz önce gördünüz. O gülen yüzlerden bile bir kriz çıkarmaya çalışan bir akıl pazartesi sabahı başladı. Birisi bir gazetenin temsilcisi pazar akşamı, pazartesi sabahı ne yalanlar… “Dün akşam Mansur Yavaş masadan kalktı, kavga ettiler, şunu dediler, bunu dediler…”

Bugün sabah dahi yine bir saygın televizyon kuruluşu ‘Efendim, Mansur Yavaş dün akşam her şartta, her durumda aday olduğunu söyledi.’ Krize bak. Biz fotoğrafı çektiriyoruz, çektiren biziz, çeken belli. Orada olmayanlar nereden, nasıl ‘yeniden bu umudu söndürürüz? Şimdi o konuşmayla ilgili, o günkü durumla ilgili net olarak her iki başkanım da nasıl o gün fotoğrafı paylaştık, hızla birbirlerinden, ikisi birden aynı fotoğrafı paylaşıp o duyguyu paylaştılar.

Başkanlarımızla yaptığımız o görüşmede vardığımız sonuçları birinci ağızdan partinin Genel Başkanı olarak ben söylüyorum. Mansur Bey’le de biraz önce görüştük. O da yılmış bu iki gündür dezenformasyondan. ‘Siz anlatın. Ben de Genel Başkanımızın söylediklerini bizzat teyit edeyim. Bu kara propaganda bitsin’ dedi. Şimdi o gerçekleri konuşma vakti. O görüşmede, bir: partinin başarısı için herkesin elinden geleni yapacağı, parti kararlarına uyacağı ve milletimizin hayal kırıklığına uğratılmaması noktasında çok hassas bir sürecin yürütülmesi gerektiği konusunda tam mutabakat sağladı. İki: Türkiye’ye umut olmuş iki ismin ön seçim yarışına girerek birbirini yıpratmaması konusundaki talep ve öneriyi konuştuk ve bu konuda fikir birliğine vardık.

Sayın Mansur Yavaş, Cumhurbaşkanı adayının belirleneceği ön seçime girmeyeceğini bize bildirdi ve şu cümleyi kurdu, bunun bilinmesini istedi: ‘Hepsi bizim partililerimiz, bizim üyemiz. Elbette onların verecekleri karara ben de saygılıyım, hepimiz saygılıyız.’ Ve üç: ön seçim süreci dahil tüm bu süreçlerin hep birlikte ortak akılla yürütülmesi, bundan sonra daha çok bir araya gelinmesi konusunda hemfikiriz. Amacımız net. Yargı sopasıyla karşımıza dikilenlere karşı, içimizi karıştırmaya çalışanlara karşı hep birlikte dimdik duracağız. Partide bir kaos arayanlar, devlet imkanlarıyla karşımıza dikilip önümüzü kesmeye çalışanlar avuçlarını yalayacaklar.

Benim için en büyük kazanım yıllardır CHP’yi hiziplerin, ayrışmaların, kavgaların merkezi gibi gösterenlere inat her iki Belediye Başkanımızın da göstermiş olduğu birlik ve beraberlik görüntüsüdür. Bu öylesine, suni bir görüntü değildir. samimi, ahlaklı ve milleti merkeze alan bir tutumdur. Partimizin bir ve beraber, bu birlik görüntüsünün bozulmaması için her iki başkanımızın da olağanüstü çabalarına ben buradan hem Mansur Başkan’ın hem Ekrem Başkan’ın birbirleriyle kurdukları samimi abi kardeş ilişkisine ve “Milleti kurtaralım da ne olacaksa olsun” yaklaşımlarına yürekten teşekkür ediyorum.

Ve son olarak, dün Parti Meclisimizde, ardından Merkez Yönetim Kurulumuzda ön seçim süreciyle ilgili nihai kararı vermiş durumdayız. Belirlenen seçim takvimine göre 11 Şubat 2025 bugün kararın alınması ve ilanıyla birlikte takvimin 1. günüdür. Takvimin tüm detaylarını Seçim ve Hukuk İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcımız kamuoyuyla bir özel basın toplantısıyla paylaşacaktır. Ancak ben iki kritik tarihe dikkat çekmek isterim.

Bunlardan birincisi 28 Şubat cuma günü saat 17.00’ye kadar Türkiye’yi yönetecek bir sonraki Cumhurbaşkanı’nın belirleneceği ön seçimin seçicisi, seçmeni olmak isteyen Türkiye’nin başta bütün gençlerini harıl harıl partiye online kayıt olan bütün gençlerini ve Türkiye’nin bütün demokratlarını, Büyük Türkiye İttifakı’nın, Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayını belirlemekte görev almak üzere baba evine gelmeye, kaydolmaya ve yapılacak seçimde oy kullanmaya davet ediyorum. Aldığımız karar gereğince Cumhurbaşkanı adayımızı 23 Mart Pazar günü yapılacak ön seçimle belirleyeceğiz.

Hayırlı uğurlu olsun. Buradan, buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum: İçimizi karıştıramayacaksın. Birlik ve beraberliğimizi bozamayacaksın. Yargı aparatlarıyla önümüzü kesemeyeceksin. Bizi yenmenin tek yolu sandıkta yenmektir. Seni rekabete, namuslu bir yarışa korkmadan karşımıza çıkmaya davet ediyorum. Salon adamı Erdoğan, halkın adayı karşında olacak. Sana meydan okuyoruz. Yönetemediğin ülkeyi o yönetecek, biz yöneteceğiz. Krizi bitirecek, zaferi getireceğiz.”

Paylaşın

CHP’ye “Şaibeli Kurultay” İncelemesi: Özgür Özel Genel Başkan Seçilmişti

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Özgür Özel’in CHP genel başkan seçildiği kurultay hakkında inceleme başlattı. Başsavcılık, Kemal Kılıçdaroğlu ve Akif Hamzaçebi’yi ifadeye çağırdı.

Haber Merkezi / Kurultayın ilk gününde yapılan genel başkanlık seçiminde, Manisa Milletvekili ve CHP Grup Başkanı Özgür Özel, ikinci turda 812 delegenin oyunu alarak (yüzde 59,44) CHP Genel Başkanı seçilmişti.

Özel, önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı verdiği mücadelede zafer elde ederken, kurultay süreci boyunca çeşitli tartışmalar gündeme gelmişti.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 4 – 5 Kasım 2023 tarihlerinde Ankara Spor Salonu’nda yapılan 38. Olağan Kurultayı hakkında “şaibe” incelemesi başlattı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi: “‘Ankara’da gerçekleşen Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayında ‘kurultay günü para karşılı oy kullandırıldığı’ şeklinde Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan ihbar üzerine yetkisizlik kararıyla evrakın yetki itibariyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmesini müteakip Başsavcılığımızca 2024 yılı Ocak ayında soruşturma başlatılmıştır.

Soruşturmaya konu olayla ilgili basın organlarında ve sosyal medyada yapmış oldukları açıklamaları nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu ve Akif Hamzaçebi tanık sıfatıyla ifadeye çağrılmıştır. Soruşturmaya titizlikle devam edilmektedir. Kamuoyuna saygı ile duyulur.”

Kurultayın ilk gününde yapılan genel başkanlık seçiminde, Manisa Milletvekili ve CHP Grup Başkanı Özgür Özel, ikinci turda 812 delegenin oyunu alarak (yüzde 59,44) CHP Genel Başkanı seçilmişti. Özel, önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı verdiği mücadelede zafer elde ederken, kurultay süreci boyunca çeşitli tartışmalar gündeme gelmişti.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Özel’in genel başkan seçildiği CHP’nin 38. Olağan Genel Kurultay’ı için “şaibe” iddiasında bulunmuştu.

Erdoğan, daha önce de birçok kez ortaya attığı bu iddiayı son olarak partisinin Manisa İl Kongresin’de dillendirmiş ve “2 sene öncesini hatırlayın. Eski genel başkanlarını yere göğe sığdıramıyorlardı. Sürekli övgü yağmuruna tutuyorlardı. Türkiye’yi kurtaracak adam dedikleri Bay Kemal’i bir günde istenmeyen adam ilan ettiler. Şaibeli bir kurultayla Bay Kemal’i partiden tehcir ettiler” demişti.

Kemal Kılıçdaroğlu da katıldığı televizyon yayınında “Sükut ikrardan gelir” diyerek CHP yönetiminin açık ve net açıklama yapması gerektiğini söylemişti. Kılıçdaroğlu, iddiaların hatırlatılması üzerine CHP yönetiminin açıklama yapması gerektiğini belirtmiş, “Yapmıyorsanız, sükut ikrardan gelir o zaman başka bir şey var demektir burada.” demişti.

Özel, Erdoğan’ın ‘CHP’nin kurultayı şaibeli’ sözlerine yanıt verilmesi gerektiğini iddia eden Kılıçdaroğlu’na şu yanıtı vermişti:

“Sayın Erdoğan’ın bir siyasi partinin içini karıştırmak için söylediği sözlere yanıt vermeye kalksak… 14 yıldır, Sayın Erdoğan bundan önceki kurultayımıza da, Sayın Kemal Bey’in geldiği kurultaya, olmadık şeyler söylüyordu. ‘Şöyle geldiniz, böyle geldiniz.’ Bir gün cevap verdik mi? Kemal Bey buna bir gün cevap verdi mi? Buna cevap mı verilir?

Ben, Sayın Erdoğan’ın böyle bir sorusunu hani duyduğumu, buna zaman harcadığımı söylesem bu, Atatürk’ün kurduğu partinin dünden bugüne emek vermişlerin, emeklerine ve bugün 1 milyon 600 bin üyesine ayıp etmiş olur. Yani bunlar ciddiye alınacak şeyler mi arkadaşlar?”

Paylaşın

CHP’de Adaylık Tartışmaları: Mansur Yavaş Önseçime Katılmayacak

Mansur Yavaş’ın, Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ile yaptığı görüşmede, “Ön seçime katılmayacağım. Ön seçim tek başına bir kriter olmamalı. Alternatif seçenekler de masada bulunmalı” dediği öne sürüldü.

Yavaş’ın, “Önseçimin şimdiden partililer arasında büyük bir ayrışmaya yol açacağını düşünüyorum. Bunun belirtileri de kendini göstermeye başladı” ifade ettiği iddia edildi. Yavaş’ın ayrıca, ön seçimin tek başına kullanıldığı bir mekanizmanın da sağlıklı sonuçlar doğurmayabileceğine işaret ettiği öne sürüldü.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş dün Ankara’da bir araya geldi.

Basına kapalı gerçekleşen görüşme yaklaşık iki buçuk saat sürdü. Görüşme sonrası Özel, toplantıdan bir fotoğraf paylaştı ve “Birlikteyiz, hep birlikte olacağız. Hep beraber kazanacağız. Türkiye kazanacak.” ifadelerini kullandı. Yavaş ve İmamoğlu Özel’in gönderisini yeniden paylaştı.

Kulis bilgisi paylaşan ANKA, GazeteDuvar, Sözcü gibi gazeteler toplantıda Özel ve İmamoğlu’nun partinin cumhurbaşkanı adayının belirlenmesine ilişkin ön seçim yapılacağı kararını yenilediğini kaydetti. Bunun için bugün Parti Meclisi’nin toplanacağını anımsattı.

Gazeteler, Yavaş’ın, ön seçime kategorik olarak karşı olmadığını ancak kendi kararının, parti üyelerinin katılacağı ön seçimde yer almamak yönünde olduğunu belirtti. Yavaş’ın su konuşmasına yer verdi:

“Ön seçime katılmayacağım. Ön seçim tek başına bir kriter olmamalı. Alternatif seçenekler de masada bulunmalı. Hepsi bizim partililerimiz bizim üyelerimiz, verecekleri karara saygımız elbette vardır ancak ben gündemin bu olduğunu düşünmüyorum. Ancak bunun şimdiden partililer arasında büyük bir ayrışmaya yol açacağını düşünüyorum. Bunun belirtileri de kendini göstermeye başladı.”

Yavaş ayrıca, ön seçimin tek başına kullanıldığı bir mekanizmanın da sağlıklı sonuçlar doğurmayabileceğine işaret ettiğini belirten gazeteler kamuoyuna yansıyan bazı anketlerden örnekler verdiğini, aday belirlemek için ön seçim dışındaki mekanizmaların da değerlendirilmesi gerektiğini söylediğini aktardı.

Ayrıca Yavaş’ın aday belirleme sürecinin erken olduğunu, gündemin ön seçim tartışmalarıyla meşgul edilmemesi gerektiğini söylediğini geçti.

Yavaş’ın “Bizim gündemimiz açlık ve yoksulluk olmalı. İnsanlar perişan. İktidarı biz ancak bu gündemle devirebiliriz. Bu konuda çalışma yapıp halka bozulan ekonomiyi düzeltebileceğimiz konusunda güven vermeli ve önceliğimiz bu olmalı” sözlerini aktardı.

CHP’de erken seçim tartışması

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde birinci parti olan CHP son aylarda erken seçim çağrılarını sıklaştırmış durumda.

İstanbul’daki Esenyurt ve Beşiktaş belediyelerine yapılan operasyonlar ve İstanbul Büyükşehir Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan soruşturmalar da bu süreci hızlandırdı.

İmamoğlu’na açılan iki soruşturma sonrası CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin cumhurbaşkanı adayını belirleyeceklerini söylemişti. Geçen hafta partisinin grup toplantısında cumhurbaşkanı adayının CHP üyeleri tarafından belirleneceğini belirtti.

Ekrem İmamoğlu 30 Ocak Perşembe günü bir video yayımladı. CHP’nin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için ön seçim süreci başlatmasının “devrimsel” bir nitelik taşıdığını belirtti.

“Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, partimiz için son derece demokratik bir Cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci başlattı. CHP’nin tam 1,6 milyon üyesi ön seçimlerde partimizin adayını belirleyecek. Ülkemiz tarihinde ilk defa yapılacak olan bu demokratik uygulama, yakın geleceğimiz adına tam bir devrimdir” dedi.

İmamoğlu, partinin aldığı bu kararı desteklediğini ifade ederek ‘erken seçim’ vurgusu da yaptı: “Bu dibe vuruştan kurtulmanın tek yolu erken seçimdir. Sandık gelir, herkes boyunun ölçüsünü alır. Bu yoldan da dönmeyeceğim.”

Mansur Yavaş 3 Şubat Pazartesi günü yaptığı açıklamada cumhurbaşkanı adaylığı tartışmalarına ilişkin, ‘Aday belirlemenin çok erken olduğu düşüncesindeyim. Seçim tarihi belli değil. O zamana kadar Türkiye’de şartlar değişir” dedi.

Ülkedeki ekonomik sıkıntıların öncelik olduğunu ifade eden Yavaş, ”Ben öncelik olarak şu ekonomik sıkıntı varken adayların birbirinin enerjisini yormaması, toplumun bununla uğraşmaması kanaatindeyim. Bütün siyasi partilerin, özellikle muhalefetin hep birlikte bugün yaşanan derin yoksulluğa sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.

Özgür Özel 6 Şubat’ta Sözcü TV’de “Geçen pazartesi akşamı Mansur Yavaş ile verimli bir görüşme yaptık. Ön seçime bir itirazı yok. Girer mi girmez mi bilmiyorum. Mansur başkanın partiye ve ülkeye kaybettirmek gibi bir niyeti hiç yok” dedi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

CHP’de Özgür Özel Ekrem İmamoğlu Ve Mansur Yavaş Zirvesi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile bir araya geldi.

Haber Merkezi / Yaklaşık 2,5 saat süren görüşme sonrası CHP Lideri Özgür Özel, sosyal medya hesabından “Birlikteyiz, hep birlikte olacağız, hep beraber kazanacağız, Türkiye kazanacak…” mesajını paylaştı.

CHP bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde göstereceği adayı parti üyeleri arasında yapılacak ön seçim ile belirleme kararı alırken, iki güçlü aday olan Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’nun adayın açıklanmasına ilişkin zamanlamaya dair farklı görüşlerde olduğu kulislere yansımıştı.

Ana hatlarıyla; Yavaş cephesi aday açıklanması için şu anda erken olduğunu düşünürken aynı zamanda adayın CHP üyeleri arasında ön seçim ile belirlenmesine de tüm Türkiye’nin eğilimini yansıtmayabileceğini söyleyerek sıcak bakmıyor.

Ekrem İmamoğlu cephesinde ise adayın bir an önce açıklanması gerektiği çünkü iktidarın yargı eliyle CHP üstündeki oluşturacağı baskının aşılmasında bu yöntemin de etkili olabileceği düşünülüyor.

Bu kanat 2023 seçimlerinde CHP’nin adayı Kemal Kılıçdaroğlu isminin son ana kadar açıklanmaması ve son anda Meral Akşener ile olan 3 Mart krizinin bir kez daha yaşanmaması gerektiğini de ifade ediyor.

Ekrem İmamoğlu, dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili’nin yazdığı iddianameyle üçüncü kez “siyasi yasak” talebiyle karşı karşıya kaldı.

İmamoğlu, soruşturma için ifadeye gitmeden bir gün önce 30 Ocak’ta yaptığı açıklamada, “Ülkemiz tarihinde ilk defa yapılacak olan bu demokratik uygulama, yakın geleceğimiz adına tam bir devrimdir” diyerek Özel’in yol haritasına destek verdi.

31 Ocak’ta ifade veren İmamoğlu’na destek vermek için Çağlayan’daki Adalet Sarayı’nın önüne gelen ve sonrasında İBB Başkanı’yla el ele halkı selamlayarak “birlikteyiz” mesajı veren CHP’nin diğer potansiyel cumhurbaşkanı adayı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise adayın erken belirlenmesine karşı.

Mansur Yavaş, gazetecilerin soruları üzerine, “Her şeyden önce aday belirlemenin çok erken olduğu düşüncesindeyim. Seçim tarihi belli değil. O zamana kadar Türkiye’de şartlar değişir, her şey değişir” dedi.

Ön seçim yapılırsa aday olup olmayacağı sorulan Yavaş, “Gün ola harman ola. O güne kadar kim kalacak, önce bir seçim tarihi belli olsun. Daha geniş konuşuruz” karşılığını verdi.

Paylaşın

Özel, Erdoğan’a “Gazze” Üzerinden Yüklendi

CHP Lideri Özgür Özel, Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’nin ABD’ye bırakılmasına ilişkin açıklamasına ”sessiz” kaldığını belirterek, “Buna nasıl tepki göstermiyor Erdoğan?” dedi.

Deprem bölgesine ziyaretlerini sürdüren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Hatay Reyhanlı’da gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Artı Gerçek’in aktardığına göre; Aradan geçen zamana rağmen Hatay’daki konut sorununun hala çözülemediğini ve depremzedelere verilen sözlerin tutulmadığını belirten Özel, 10 depremzeden 7’sinin konteynırda olduğunu aktardı. Özel, “Hatay’da ev teslim edilme oranı yüzde 18. 100 Hataylıdan 82’si çadır, konteynır ya da gurbette yaşıyor. 1 yılda herkese ev verecekti. Bir an önce sandığın gelmesi gerekiyor” dedi.

Özel, yaklaştığını belirttiği büyük Marmara depremine ilişkin de iktidarı adın atmamakla eleştirdi. Deprem konusuna siyaset üstü yaklaşılması gerektiğini dile getiren Özel, ‘deprem bakanlığı’ kurulmasını önerdi. “Depremin yaklaştığını ve devletin hiçbir şey yapmadığını herkes biliyor” diyen Özel, şöyle konuştu:

“O yüzden bizim belediyelerimizin hazırlıkları çok daha fazla dikkat çekiyor. İstanbul depreminde milyonların hayatı tehlikede olacak. Daha önce Erdoğan’a da söylemiştim. Gelin siyaseti ikiye ayırın. Siyasi konular ve siyaset üstü konular olarak. Depreme siyaset üstü bir yaklaşım öneriyoruz. Acilen herkesin liyakatinden emin olduğu bir deprem bakanı atansın, her partiden bir bakan yardımcısı atansın.”

Hatay’ın önemli sorunlarından birinin de şehrin taşıyamayacağı çoğunlukta sığınmacı barındırması olduğunu ifade eden Özel, açıklamalarına şöyle devam etti:

“Suriye’nin hızlı bir istikrara ihtiyacı var. Suriye’nin kapsayıcı bir anayasaya, hükümete ve serbest seçimlere ihtiyacı var. Buranın bu kadar yoğun bir sığınmacı nüfusuyla kendi mevcudiyetini sürdürmesi mümkün değil. Suriye’nin güçlendirilmesi ve buradaki misafirlerin memleketlerine dönmeleri son derece önemlidir.”

Erdoğan’a “Gazze” tepkisi

Donald Trump’ın Gazzelileri kendi coğrafyalarından sürme ve işgal planı ile Erdoğan’ın konuya olan sessizliği hakkında da konuşan Özgür Özel, şöyle konuştu: “Trump’ın açıklamalarıyla kastettiği, coğrafyanın sahiplerini o bölgeden söküp atmaktır. Bu, kutsal topraklardan Filistinlileri sürmektir. Trump Filistin diye bir şey kalmasın istiyor.

Buna nasıl tepki göstermiyor Erdoğan? Erdoğan, ‘Filistin de önemlidir Ukrayna da önemlidir’ dedi geçti. Steinmeier ‘ABD’nin önerisini insanlık suçu olarak görüyorum’ dedi. Erdoğan kafasını bile sallamadı. Mikrofon uzatıldığında Erdoğan bir şey söylesin. Erdoğan nasıl Almanya Cumhurbaşkanı’nın gösterdiği hassasiyeti gösteremiyor.”

Paylaşın

CHP’de Gündem “Cumhurbaşkanı Adayı Ve Ön Seçim”

Özgür Özel, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun, cumhurbaşkanlığı adaylığı ve ön seçim sürecini görüşmek için bir araya geleceğinin beklenirken, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftci, konuya ilişkin açıklamalarda bulundu.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre; Gül Çiftci, “Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde ön seçim yapılması, yasaya aykırı” değerlendirmelerinin gerçeği yansıtmadığının altını çizdi.

Örgüt denetiminde yapılacak bir ön seçimin önünde yasal engel bulunmadığını belirten Çiftci, “Elbette adayımız, Meclis Grubumuzun oylarıyla belirlenecek. Meclis Grubu, MYK’nin sunduğu kişiyi oyluyor zaten. Dolayısıyla ön seçim, MYK’nin yetkisinin 1,6 milyon parti üyesiyle paylaşılması demek” diye konuştu.

Çiftci, erken seçim kararı alınmadan CHP’nin adayının belirlenmesinin erken olacağı ve adayın yıpranacağına yönelik eleştirilerle ilgili de konuştu. Adayın yıpranacağı değerlendirmelerine katılmadığını belirten Çiftci, “Adayın zaten yıpranacak bir sorunu varsa iki ayda da yıpranır” diye konuştu.

Aday belirlenme gündeminin CHP’yi sokağın gündeminden uzaklaştırdığı yönündeki eleştirilere karşı ise Çiftci, şu ifadeleri kullandı: “Biz, 1,6 milyon insan gelsin, oy kullansın diyoruz. Ve hatta üye sayısı daha da artsın, üyeler gelsin, kimi aday görmek istiyorsa ona oy versin diyoruz. Dolayısıyla ben içeriye dönmekten daha ziyade sahaya açılacağımızı düşünüyorum. Sokağa çıkılacak. Zaten sokaktan elimizi çekmedik ama sokağa daha fazla çıkacağız. Türkiye’de gidişattan rahatsız olan büyük bir kesim var. Genel Başkanımız Özgür Özel’in gruptaki çağrısının ardından üyelik başvuruları ciddi oranda artı. Ordumuzu büyütüyoruz.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftci, “Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak gelirse ne olacak?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “İstanbul’un Erdoğan için ne kadar kıymetli olduğunu hepimiz biliyoruz. Erdoğan’ı üç kere yenmiş bir Ekrem İmamoğlu var. Hem Erdoğan’ı hem Bahçeli’yi… Yapılan yargı tacizi, İmamoğlu’ndan ne kadar korkulduğunu gösteriyor. Ekrem İmamoğlu da ısrarla adalet vurgusu yapıyor. Bir siyasi yasak gelirse yine İmamoğlu’ndan korkulduğunun göstergesi olur. Yalnızca İmamoğlu değil, CHP’de siyaset yapan herkes bu topun ucunda. Sandıktan kim çıkar bilmiyoruz ama CHP’nin Cumhurbaşkanı adayına siyasi yasak getirmek kolay değil, bunu göze alacaklarını düşünmüyorum.”

CHP’li Çiftci, Mansur Yavaş’ın anketlerde birinci çıkmasına ve ön seçimde aday olmama ihtimaline yönelik şu değerlendirmelerde bulundu: “Anket sonuçları bizi mutlu ediyor. İmamoğlu da Yavaş da anketlerde Erdoğan’dan önde çıkıyor. Bizim derdimiz belli bir kişinin Cumhurbaşkanı olması değil, CHP’nin adayının Cumhurbaşkanı olması. Partideki herkes de bunu düşünüyor. Kim aday olursa olsun, ismi geçen herkes o adayın elini tutacak. Türkiye’nin bir gün daha AKP tarafından yönetilmesi 86 milyon için haksızlık. O yüzden isimden bağımsız, CHP’li birinin o koltuğa oturması önemli.

İmamoğlu ve Yavaş arasında hiçbir kriz olmaz. Bu kişisel istikbal meselesi değil, Türkiye’nin meselesi. 2023 seçimlerine giderken de aynı konular konuşuluyordu. Hiçbiri olmadı, aday belli olduktan sonra herkes var gücüyle çalıştı. Yine, adayın kim olduğuna bakılmaksızın herkes aday etrafında bir olarak çalışacak.”

Ön seçim nasıl olacak?

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının belirleneceği ön seçimin, bir genel seçim ciddiyetinde gerçekleştirileceğinin altını çizen Çiftci, yönteme ilişkin şunları anlattı: “Genel seçimde nasıl şeffaf sandığımız, mühürlü pusulamız, zarfımız oluyor ise ön seçimde de aynı şekilde pusulamız da mühürlü zarfımız da olacak. Sabah 09.00’da başlayacağımız, akşam 17.00’de bitireceğimiz bir seçim yapacağız. YSK’nin açıkladığı gibi bir takvim açıklayacağız gün be gün. Seçmen listesini askıya çıkartacağız. Askıya itiraz sürecimiz de olacak. Ön seçim, bir genel seçim provası olacak bizim için.”

CHP’li Çiftci, ön seçime yönelik hazırlanacak yönergenin, 10 Şubat’ta PM ve MYK’de görüşüleceğini söyledi. Çiftci, yönergenin içeriğine yönelik ise şu bilgileri paylaştı: “Yönergede adaylık kriterleri olacak. Anayasa’nın Cumhurbaşkanı adayında aradığı 40 yaşını doldurmak, üniversite mezunu olmak gibi şartların yanı sıra partinin seçilmiş kurullarından, PM’den, milletvekili grubundan, YDK’den belli sayıda bir imza almak şartı da olabilir. Ya da partide daha önce belirli görevlere gelmiş olmak şartı aranabilir. Ön seçim bizim için bir demokrasi şöleni olacak.”

Paylaşın

Özel, “Enflasyon Ve Asgari Ücret” Üzerinden İktidara Yüklendi

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Türkiye enflasyonda dünyanın en kötü 6. ülkesi. Bizden iyi 5 ülke Zimbabve, Sudan, Güney Sudan, Arjantin ve Venezuela. Daha önce en kötü 5. ülkeydik” dedi ve ekledi:

“Bir ülkeyi geride bıraktık diye düşünürken öğrendik ki Sudan ve Güney Sudan ayrı ayrı enflasyonları olan iki ülke olarak ikisi de bizden kötüymüş. O yüzden Türkiye en kötü 6. ülke. Dünyanın geri kalan bütün ülkelerinin enflasyonları bizden daha düşük ve şu saptamaya dikkat edin: Türkiye’de aylık enflasyon dünyadaki 140 ülkenin yıllık enflasyonundan yüksek. Türkiye’nin 1 aylık yüzde 5’lik enflasyonu dünyadaki 140 ülkenin 1 yıllık enflasyonundan fazla. Bir de çıkmışlar, bu rakamlara ‘başarı’ diyorlar.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM’de düzenlenen grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özgür Özel’in açıklamaları şöyle:

“Değerli milletvekillerimiz, 78 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olan Kartalkaya Otel faciasının üzerinden tam 2 hafta geçti. İçişleri Bakanı olay günü tüm sorumluların 10 gün içinde belirleneceğini taahhüt etmişti. Bugün o sözün üzerinden tam 14 gün geçti. Sorumlular ortada yok. Sorumluluklar ortada yok. Adalet Bakanı’nın önce resmi yazı ile görevlendirdiği, sonra kabul etmeyip, ‘Bu rapora Bolu Belediyesi’ni ilave etmezseniz almayız.’ dedikleri, ‘Bu rapordan Turizm Bakanlığı’nı çıkarmazsanız almayız’ dedikleri rapora önce ‘korsan’ dediler. Resmi görevlendirme yazısını açıkladık. İsimleri açıkladık. Resimleri açıkladık. O günkü bilirkişi, 7 kişilik bilirkişi heyeti, mesleki namuslarına da kişisel onurlarına da sahip çıktılar ve suçlu görmediklerini o rapora ilave etmediler.

Suçlu gördüklerini de çıkarmadılar. Bu sefer önce dediler ki: ‘O rapor korsandır, yoktur.’ Bizim bu raporu ifşa etmemizden ve bilirkişinin raporunun arkasında durmasından sonra bu kez ‘İhtiyaç gördük, heyeti genişletiyoruz.’ dediler. Mevcut bilirkişiyi inkâr edemeden. O günden bugüne yeni bilirkişiler geldiler, birkaç gün çalıştılar ama ne eski rapor ne o rapora yeni bilirkişilerin ilavesi ne ayrı bir rapor, ortada hiçbir rapor yok. Oysa gözaltındakiler hâkim karşısına çıkarken o rapora göre sorumlulukları belirlenecek, gözaltından tutukluğa sevki talep edilecek ya da edilmeyecek.

Hâkim tarafından karar bilirkişinin bulduklarına göre verilecekti. Ama rapor İl Özel İdaresi’ni, dolayısıyla Bolu Valiliği’ni sorumlu tuttuğu için, rapora bu yönüyle Turizm Bakanı katılıp “Bunlar sorumlu” dediği için, rapor diğer taraftan Turizm İl Müdürlüğü’nü, Turizm Bakanlığı’nı sorumlu tuttuğu için, raporun da bu yönüne Bolu Valisi kabul edip “Doğrusu budur” dediği için raporun iki parçası birbirini suçlayan Ak Partililerden ve onların ata­dıklarından oluşuyor.

Ne raporda ne bir başka yerde olmayan sorumluluğu sosyal medya faaliyetiyle CHP’ye yüklemeye çalışanların milletin gönlünde yeri olmadığı, herkesin bu meseleyi doğru yerden okuduğunu gördüler. Gözlerine far tutulmuş tavşan gibi hakikatin karşısında hareketsiz kaldılar. 14 gündür kıpırdayamıyorlar. 14 gündür bilirkişi raporu olmaksızın tutuklamalar yapıldı ve 14 gündür hâlen daha Bolu Cumhuriyet Başsavcısı’nın Ankara’dan yediği tazyik üzerine hakikatten ‘AK Parti’yi nasıl sıyırırım, buraya Cumhuriyet Halk Partisi’ni nasıl bulaştırırım?’ bunun çabası var.

Turizm Bakanı son televizyonlar önüne çıktığında 25 kez ‘Bilmiyorum, haberim yok, bilemiyorum.’ diyerek aslında nasıl bir acziyet içinde olduğunu ifade etmişti. Daha sonra kendisinin 2 yıl önce, 3 yıl önce çıktığı bir televizyon programı çıktı. O programda kendi ağzından tane tane ‘Belediyelerin iş yeri açma ve çalıştırma ruhsatı dediğiniz aslında nedir biliyor musunuz? Yangın belgesidir, itfaiye içeriklidir. Bu belgeyi verirler, bir daha turizm tesislerinde denetleme yapmazlar. Bizde ise öyle değildir. Bizde sınıflandırma belgesi vardır. Bakanlığın belgesi, işletme belgesidir ve bakanlık düzenli olarak buraları kontrol eder, düzenli olarak gider, denetler’ diyerek aslında Bolu Belediyesi’nin bir kere gitmesi gerektiğini ama daha sonra denetimin, rutininin kendilerinde olduğunu ve bir şey istenecekse kendilerinin isteyeceğini açıkça söylemiş.

İçişleri Bakanı hâlen daha verdiği söze rağmen sessiz bir şekilde duruyor. Bu utanç, maalesef, bu mızrak daha fazla bu çuvala sığmaz. Bu utanç daha fazla gizlenemez ama bekleyecekler, bekliyorlar. 21 Ocak’ta yangın sürerken onlar önce 6, sonra 10 kaybımız var deyince biz 66 kaybı bilip ‘Valilik ya da bakan açıklayacak, onların görevidir, onlar açıklasın, spekülasyon olmasın’ diye beklerken 6 saat Ankara İl Kongresi’ni bekletip Kürşat Zorlu’ya orada yangın sürerken, sanki yangından kaçıyormuş Kürşat Zorlu gibi rozet takıp biz haftalık grup toplantısını ertelerken Ankara İl Kongresi’ni bir güzel yapıp oradaki konuşmasından sonra gerçek rakamı açıklayanlar bu sorumluyu da 23 Şubat’ı bekletip büyük kongrelerini yapıp güya bu yangının bakan üzerinden görevden alınınca AK Parti’nin sırtına yük olmasına engel olup çok sayıda bakan değişirken bu ve diğerlerini birlikte değiştirip bu işten kurtulma yoluna gidiyor.

Ben buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Ankara İl Kongresi ayıplı bir işti. Yanlış yaptınız. Şimdi büyük kongreyi beklemek daha büyük bir yanlıştır. Bu bakanı derhâl görevden alınız. Çünkü onu ne gün görevden alırsanız alın şu gerçeği değiştiremezsiniz: Bu bakanı da iktidarınız boyunca bu ülkeye felâketler yaşatan bütün bakanları da atayan kalem sizsiniz. Kalem sizin, mürekkep sizin, sorumlu sizsiniz. Bunu değiştiremezsiniz.

Meclis, bir araştırma komisyonu kurdu. Elbette, oy da verdik, üye de veriyoruz. Ancak bu komisyonun otele gidip ‘Yangın nasıl çıkmış? Sorumlu kimmiş? Neymiş?’ diyerek bir süreç içinde yer alması yerine bu komisyonun Kartalkaya yangınından hareketle Türkiye’de bir daha benzer facialar yaşanmasın diye, bir anneanne 6 torununu birden kaybetmesin diye, bir baba iki oğlunu, onun iki oğlunu elleriyle toprağa görmesin diye, okullar kapanıp da karne sevinciyle eve koşan 36 bebek, evlat dün okul başı yapamayıp sıralarında karanfiller olmasın diye bu Meclis’in oturup bütün kanunları, bütün mevzuatları, sorumluluk alanlarını, yetkileri, eksik yetkilendirmeleri mutlaka doğru tarif etmesi ve Türkiye’yi bir daha bu meclis üyelerinin yaşanmayacağı şekilde gerekli yasal düzenlemeleri yapması bu Meclis’in önemli görevidir.

Peki, oradaki sorumlular ne olacak? Yerelde sorumlular yargılanacak. Yargı ne karar verirse ona hepimiz de süreçleri yakından takip ederek adil yargılama, delillerin doğru tartışılması, delillerin karartılmaması noktasında hukukçu milletvekillerimizle, barolarla, meslek örgütleriyle birlikte işin üstünde olacağız.

Ama bu işin yerelde değil, daha yukarıda, burada, Ankara’da, tepelerde sorumluları var. Bunları bir savcı tutup da sorgulayamıyor. Örneğin Turizm ve Kültür Bakanı’na sorulacak çok sorunun, arılanacak çok cevabın ve gerçekten sorulacak bir hesabın olduğuna bu milletin yüzde 99,9’u ikna olmuş durumda.

Ama bunu yapmak için bir soruşturma komisyonu kurmak gerekiyor Meclis’te. Bakanlar, Meclis’te kurulacak bir soruşturma komisyonu, bunun kurulma talebi suç duyurusudur. O dilekçenin Meclis’e gelmesi savcılık aşamasıdır. Meclis’teki komisyonun oluşturduğu raporun oylanması mahkemeye sevktir.

Kabulü Yüksek Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nin yargılamayı yapmasıdır. İşte bunun için bu Meclis’e görev düşüyor ama maalesef 16 Nisan 2017 referandumu bir tek adam rejimi yaratırken sahada işlenen suçların Ankara’da, tepedeki sorumlularını, bazen ve veya iş birlikçilerini sorgulayamama konusunda da kendisine önemli güvenceler aldı.

Bakın, 1983’ten 2017’ye kadar yürütülen Anayasa’da, beğenmedikleri o Anayasa’da eğer böyle bir durum varsa 55 milletvekilinin, yüzde 10, imza atıp ‘Bu bakan soruşturulmalı.’ demesi yetiyordu. Bugün Meclis 600 kişi, 60 yetecekti. Sadece Meclis’in sayısı artsa, bu madde artmasa ama bu 60 kişi yerine şimdi sadece ‘Bu bakanın sorumluluğunu hissediyorum. Meclis bir komisyon kursun.’ diye önerecek milletvekili sayısı 301’e çıktı. 301 milletvekili imza atmadan ‘Bu bakanı konuşalım.’ bile diyemiyorsunuz ve Adalet ve Kalkınma Partisi ve MHP bir kenara ayrıldığında ve onu destekleyen DSP, bilmem tavrı ne olur, ve diğer ortakları ayrıldığında 279 milletvekili var.

Hatta yanımıza DSP de gelse, bir imza da o verse 280 kişiyiz. Sadece ‘Bakalım.’ bile diyemiyoruz. Oysaki eski Anayasa’da ‘Bakalım.’ demek 276, ‘Yargılansın.’ demek yine 276 oyla olabilecekti. Şimdi biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ilgili gölge turizm bakanımızın ve grup başkanvekillerimizin ortak çalışmasıyla bir soruşturma komisyonu önerisini hazırladık. Bu hafta içinde önce bütün muhalefet partilerinin değerli grup yönetimlerine ziyaretlerde bulunacağız. Onlardan 279 rakamını sağlayana kadar muhalefetten ‘Bu bakan yargılansın’ önerisinde ortaklaşmak için çaba sarf edeceğiz.

Bundan önceki pratikler, bu meseleye samimi yaklaşımları bunu sağlayabileceğimizi gösteriyor. Ardından ardından 21 tane vicdanlı oy aldığı Anadolu’nun ve Trakya’nın temiz insanlarından korkacak, onların yüzüne bakamayacak hâle gelmeyecek milletvekiline ihtiyacımız var. AK Parti ve MHP’ye o gün sesleneceğiz. Milletvekillerine teker teker ulaşacağız ve diyeceğiz ki: Bu ayıba ortak olmayın.

Gelin, bu bakanı Yüce Divan’a yollayalım. Anayasa Mahkemesi önünde açık bir şekilde bu çark nasıl kurulmuş, bu sistem nasıl çürümüş, bu denetimler nasıl olmamış, bu evlatlar nasıl yanmış, kül olmuş, bu hayatlar nasıl sönmüş, hep beraber bakalım. Biz ettiğimiz yeminin sorumluluğu ve ülkemizin insanlarına olan borcumuzla hepimizin içini yakan Kartalkaya’nın sorumlularının soruşturulması için Meclis’teki bulunan 593 babaya, anaya, evlada, kardeşe, bu milletin vazife verdiği 573 yüreğe ve beyne sesleniyoruz. Var mısınız? Bundan hesabı hep beraber soralım.

6 Şubat depremleri: Yangın faciası hâlâ yüreklerimizi yakarken yarın ben Adıyaman’da olacağım. Ertesi gün Kahramanmaraş’ta, ondan sonraki gün Hatay’da. Çünkü 2 yıl önce saat 04.17’de 7,7, 13.24’te 7,6 şiddetinde Kahramanmaraş merkezli ve 11 kentimizi yıkan 53.000’in üzerinde vatandaşımızın hayatını kaybetmesine sebebiyet veren ve ülkeyi o güne kadar 21 yıldır toplayan 3 trilyon dolardan fazla parayı 8 kez çıkardığı imar aflarıyla toplayıp dirençli kentler için bir kuruş harcamayan, o depremin olmaması için bir kuruş harcamayan, yalnızca imar affından 26 milyar lira toplayan, 21 yılda 3 trilyon dolar vergi toplayan ve bu faciaya engel olamayanların bu millete hem öncesindeki sorumlulukları hem deprem olduğu andan itibaren ki beceriksizlikleri, 3 gün boyunca harekete hazır Türk ordusunu korkuyla kışlada tutmaları, millet sefalet içinde, ayakları bileklerine kadar suda dururken, ilk önce hiç olmazsa bir çadır beklerken, kar altında, yağmur altında, çamur içinde duruyorken çadır sattıranları ve daha depremin 3. gününde seçim odaklı konuşmalara başlayanları, “1 yıl içinde herkes evine girecek.” diyenleri unutmadık.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak 11 ilde toplam 90 milletvekilimizle birlikte önümüzdeki 3 günde depremde yıkılan neresi varsa, hasar gören tüm illerde, tüm ilçelerde var gücümüzle olmaya, onlara 2 yıl önce olduğu gibi 2 yıl sonra da dokunmaya, dinlemeye, anlatmaya, onların sorunlarını yeniden Meclis’e taşımaya, onların sorunlarını yeniden kamuoyunda görünür kılmaya deprem bölgesine gidiyoruz.

8-10 Şubat tarihlerinde Erdoğan yaptığı açıklamada, yani depremden 2 gün sonra ve depremden 4 gün sonra, 650.000 konutun yıkıldığını, devletin güçlü olduğunu ve 1 yıl içinde tüm konutların yapılarak vatandaşlara teslim edileceğinin sözünü vermişti. Devamında 15 Mart tarihli grup konuşmasında da ilk geri dönüşü yapıp 650.000 yıkılan konuttan 1 yıl içinde 319.000 konutu teslim edeceğinin sözünü vermiş, bu sözle seçimlere gitmiş. Bütün Türkiye’de günde defalarca yaptığı seçim konuşmalarında “1 yıl içinde herkesin evlerine kavuşacağını” söylemişti.

Depremin 1. yılı bittiğinde çıktık, açıkladık. Teslim edilen konut sayısı ne 650.000 ne 319.000, sadece 18.019’du. Yani söz verilenin yüzde 2,7’si. Bu konuşmadan 2 ay sonra deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın çaresizliğini yalanla istismar ederek ve onların evlerine kavuşacağı ümidine oy veren seçmenlerin duygularını istismar ederek seçimi 2. turda kazanmış birisinin verdiği sözü yerine getirme oranı yüzde 2,7’ydi. Şimdi ise depremin 2. yılındayız. İnsan duyunca kulaklarına inanamıyor.

‘Deprem bölgesine verdiğimiz sözleri tutmanın mutluluğu içindeyim’ diyor. Oysa bakın, Erdoğan’ın toplam yıkılan ev olarak söylediği rakam 650.000. 2 yıl sonunda kendi ağzından defalarca söylediği teslim edilen konut 201.000. Verdiği sözün sadece yüzde 30’unu tutmuş durumda. Diyor ki: ‘Verdiğim sözü tutmanın kıvancı içindeyim.’ Sayın Erdoğan, verdiğin söz bu. İlk gün, ilk gece, sonra 14 Mart’ta ‘650.000 konut yıkıldı. İlk gün hepsini vereceğim.’ dedin. 1 ay sonra “319.000’ini ilk yıl sonunda.’ dedin. Şu anda 650.000 konutun 201.000’ini verdin. Verdiğin sözün yüzde 30’undasın. Erdoğan’a inananların 10 tanesinin 3 tanesi konutta, 7 tanesi konteynerda ya da gurbette akrabalarının yanında.

Boş kentler, akrabalarının yanlarına sığınmış aileler, tutulmayan sözlerin 2. yıl dönümündeyiz. Şimdi, ‘3. yılın sonunda konutlar bitecek’ diyor. İlk sözü 1 yılken ve 2 yılın sonunda yüzde 30’unu tutmuşken 3. yılda. Tut ki 3. yılda verildi. 2 yıl boyunca, verdiğin sözden sonra 2 yıl boyunca konteynere mahkûm ettiklerinin yüzüne bakıp ‘Sözlerimizin hepsini tuttuk Allah’a şükür’ diyemezsiniz.

Ayrıca ev teslim oranı Türkiye genelinde %30’ken Hatay’da 256.000 konutun sadece 46.000’i verilmiş, sözün tutulma oranı yüzde 18’dir. Hatay depremde kaybın da, maddi kayıpların da, can kayıplarının da neredeyse yarısına sahipken Hatay’a giderken de gecikenler, Hatay’ın bütün süreçlerinde de Hatay’a bir türlü yüzünü dönmeyenler bugün rakamlarla da yüzde 39’luk Hatay dışındaki yerlerde konut teslimi varken Hatay’ın oranıyla yüzde 30’a düşmekte, Hatay’ın kendi gerçekliği yüzde 18’de kalmaktadır.

Deprem bölgesinde sadece teslim edilmeyen konut sorunu da yoktur. İlk başta sağlıkta, eğitimde, ticari yaşamda, sosyal yaşamda çok sayıda sorunlar varken bir yandan da bu iktidar rezerv alanla rant peşine koşmuş, bilimsel olanla çıkar ilişkili olan birbirine karışmış. Bir yeri rezerv alanı ilan edilmesiyle oraya yıllarca emek vermiş, evini kaybetmiş kişilerin mülksüzleştirilmesi söz konusu olabilmekte ve başta Hatay’da rezerv alan konusunda kimsenin içi rahat olmamakta, evinden olanlara, ellerinden aldıkları yerlerin kimlere nasıl peşkeş çekildiği konusunda duydukları kaygılara kimse net bir cevap verememektedir. Depremin ardından yapılan yargılamalar tam bir fiyaskodur. 2.031 soruşturma var, 1.397’si hakkında iddianame düzenlenmiş.

Yani her 3 sorumludan biri şu ana kadar savcı karşısına bile çıkmamıştır. Ayrıca 2.031 dosyadan karara bağlananlar 75’tir. Oran yüzde 2,7’dir. Yani her 100 sorumludan 97’si henüz haklarında bir karar verilmemiştir.

Yani her 100 aileden 97’sinin adalet beklentisi devam etmektedir. Biliyorsunuz, apartman isimleriyle, site isimleriyle bu salonda her hafta birkaç ailenin sorununu dile getirdik. Kiminin kısmi iyileşmeler oldu ama kimi hâlâ daha bu sorunla karşı karşıya ve sorumluların yurt dışına kaçmasından, izini kaybettirmesinden ya da bir şekilde işini halletmesinden acı çeken insanlar vardır. Yüz binlerce vatandaşımız koruyucu sağlık hizmetlerine ulaşamamaktadır. Aile hekimi yoktur, sağlık merkezi, aile sağlık merkezi yoktur, hemşire sayısı, doktor sayısı yetersizdir. Meslek örgütlerinin gönüllü onca dayanışmasına, çabasına rağmen bu alanı devlet hâlâ regüle edememiştir.”

Aşı yapacak hemşire bulunmamakta, hemşire bulunduğunda aşı bulunmamaktadır. Ayrıca yoğun bakım sorunu en büyük sorundur. Yoğun bakıma yatırılması gereken hastalar 12, 24, 36 saat acil servislerinde beklemekte, yetersiz yoğun bakımları ölümlere sebebiyet vermektedir. Deprem bölgesinde binlerce okul yıkılmıştır, yüzlerce okul yıkılmıştır, binlerce okul ağır hasar almış, o yüzden yıkılmıştır. ‘Açtık’ denilen okulların çoğu konteyner okullardır. 3 okul, 5 okul bir konteyner okulda birleştirilmiş, sağlıksız, elverişsiz, eğitime uygun olmayan şartlarda öğrenciler yıllarını kaybetmektedir.

Mücbir sebep böylesi bir depremde sadece 22 ay uygulanmış. Her 3 ayda bir Hataylılar, her 3 ayda bir Maraşlılar, Adıyamanlılar kalkıp gelip heyet heyet burada gezmiş, 3 ay daha uzatılmış. Sonuncusu başta uzatılmamış, sonra kapsamı çok daraltılmıştır ve 31 Mayıs’ta yeniden bitecektir. Oysa sadece Van depreminde bir seferde 6 yıl mücbir sebep uzatılmış ve uygulanmıştır. Böylesi bir depremde konteynerda çorap satıp geçinen adamdan vergi almaya çalışmanın, oya örüp geçinmeye çalışan ablamdan beyanname istemenin, kendi karnını doyuramayandan devletin vergi toplamasının bir vicdani gerekçesi ortada yoktur ve yine kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüm bölgenin en büyük ihtiyacıdır. 750.000 lira hibe, 750.000 lira kredi yeterli değildir.

Grubumuzun önerisi, bölgenin talebi en az 1,5 milyon lira hibe, 1,5 milyon lira kredidir. Bunların hiçbiri yerine getirilmemiş, bölgedeki sorunlar herkesin boyunu aşmış ama salon insanı Erdoğan sıcak salonlardan, kongre konuşmalarından ‘Ben sözümü tuttum.’ diyerek algı operasyonlarına bulaşmış, algı operasyonlarına sığınmıştır.

Buradan salon adamı Erdoğan’a, sıcak salon seven Erdoğan’a, ata­dıklarının alkışını milletin teveccühü sayan Erdoğan’a diyorum ki: Sokağa çık, oraya git, isyanı gör. Millet açtır, açıktadır, perişandır. Değerli milletvekillerim, kıymetli konuklar, konut krizi yalnızca deprem bölgesinde değil, 81 ilimizde en büyük sorundur.

Enflasyon ve asgari ücret: Geçen yıl OECD verileriyle bu kürsüden bir veri paylaşmıştım. OECD diyordu ki: ‘Yaptığım çalışmaya göre kişi başına milli gelire oranla kiranın karşılanması.’ Yani kiranın ülkenin kişi başı milli gelirine oranlanması durumunda ‘En pahalı kiranın en pahalı olduğu ülke dünyada Türkiye.’ diyordu ve kendi karşılaştırmasıyla 2015’te 100 birim Türkiye’deki kirayı kabul ettiğinde 2023 kirası 405 birim.

Yani 8 yılda 4 kat artmıştı. Bu yıl aynı raporun devamı yayınlandı. OECD diyor ki: 2024’te, 2015’te 100 olan, 2023’te 405 birim olan kira Türkiye’de 880 birime çıktı. Yani kiralar geçen seneden bu seneye kişi başına milli gelirle Türkiye’de 2 kat daha pahalandı ve bu oranla dünyada geçen sene biz en pahalı kirayken hemen arkamızdaki Litvanya ile aramızdaki fark 2,3’tü.

Bu sene kirada yine dünyada en pahalıyız, hemen arkamızdaki Macaristan’la fark 4,8 kat, neredeyse 5 kat. Dünyanın kişi başına milli gelire göre kirası en pahalı ülkesi Türkiye, 5 kat azıyla Macaristan bir arkamızda ve bu şartlar altında geçen seneye göre kiralar yüzde 100 artmışken emekliye, asgari ücretliye yüzde 30, emekliye yüzde 12’lik zamlarla en düşük emekli maaşını 14.500 lira yaparak bu insanların hem barınması hem de karınlarını doyurması bekleniyor.

Ocak ayı enflasyonu açıklandı. TÜİK’e göre fiyatlar 1 ayda yüzde 5,03 arttı. Bu rakam TÜİK’e, yani Tayyibi üzmeyen istatistik kurumuna göre hesaplanmış rakamlar. Oysa ENAG, yani bağımsız bilim insanlarından oluşan bir kuruluş, yüzde 8,22’lik bir enflasyon hesapladı. Geçen ay TÜİK enflasyonu yüzde 1 çıkarırken aslında bu aya doğru ötelediğini hepimiz biliyorduk. Yapılacak zamları ocağa bırakarak, kendilerince ilan etmeleri gereken bütün yeni fiyatları ocağa bırakarak hesabı TÜİK’te 1 tuttular ve bu ay 5 oldu.

Bu, her emeklinin, her memurun, her asgari ücretlinin değil, emekli ve memurun cebine girecek paradan yüzde 4 çalmak demektir devlet marifetiyle. 1,5 yıl önce göreve geldiğinde enflasyon yüzde 8 olan Maliye Bakanı, dünkü enflasyonu, geldiğinde enflasyon oranı yüzde 38 olan Maliye Bakanı dün yüzde 42 olarak gerçekleşen enflasyonu başarı saydığını söylemiş.

Türkiye enflasyonda dünyanın en kötü 6. ülkesi. Bizden iyi 5 ülke Zimbabve, Sudan, Güney Sudan, Arjantin ve Venezuela. Daha önce en kötü 5. ülkeydik. Bir ülkeyi geride bıraktık diye düşünürken öğrendik ki Sudan ve Güney Sudan ayrı ayrı enflasyonları olan iki ülke olarak ikisi de bizden kötüymüş.

O yüzden Türkiye en kötü 6. ülke. Dünyanın geri kalan bütün ülkelerinin enflasyonları bizden daha düşük ve şu saptamaya dikkat edin: Türkiye’de aylık enflasyon dünyadaki 140 ülkenin yıllık enflasyonundan yüksek. Türkiye’nin 1 aylık yüzde 5’lik enflasyonu dünyadaki 140 ülkenin 1 yıllık enflasyonundan fazla. Bir de çıkmışlar, bu rakamlara ‘başarı’ diyorlar. 2024 yılı bitmeden uyarmıştık, bu kürsüden uyardık.

‘Yoksa asgari ücret çalışanın cebine girmeden açlık sınırının altında kalacak’ dedik. Erdoğan’ın ‘İçimize sindi.’ diye makul gördüğü, hatta ‘Çatlasalar da patlasalar da asgari ücret 22.000 TL’dir, kabul edecekler’ dediği bu ücret daha ilk aydan, yani emekçinin cebine girmeden tam da dediğimiz gibi açlık sınırının altında kalmıştır. Açlık sınırı 22.131 lira olarak açıklanmıştır ve 22.104 lira olan asgari ücret cebe girmeden altında kalmıştır. Ocak enflasyonuna göre asgari ücretten 1.100 lira uçtu.

Asgari ücretin bugünkü alım gücü ilan edildiği güne göre 20.992 liraya eridi. 1.100 lira kaybetti. ‘Bu asgari ücretle geçim olmaz, sefalet bitmez. demeye, işçinin hakkını savunmaya çalışırken biz, bizi duymayanlar, ‘30.000 lira asgari ücret, Hedef 30. Altında yokuz’ derken bunu dinlemeyenler emekçilerimizi 1 yıl sefalete mahkum etmişlerdir. Şimdi enflasyon hedeflerinin tutturulması için, enflasyona güya yük olduğu için ki olmadığını hepimiz biliyoruz, asgari ücreti 1 yıl boyunca arttırmamaya niyetleniyorlar. Ayda 1.000 lira kaybediyor asgari ücret şimdilik. Yani 4 ay sonra verildiği günün gerisine,17.000 TL’nin altına düşecek alım gücü. 7 ay boyunca geçen senenin de altında azalan bir asgari ücretle sefalete zorlamaya çalışıyorlar.

Diğer yandan 3 milyon 870 bin emekli için Meclis’te bir yasal düzenleme yapılması gerekti. Çünkü kök maaşları 12.500’nin altındaydı ve eğer düzenleme yapılmasa 12.500 almaya devam edeceklerdi. Maalesef, bu Meclis’in düzenlemesiyle ilgili yetki, yasa yetkisi olduğu için münasebet sadece burada olduğu hâlde bakan ‘En düşük emekli maaşını 14.469 yaptık’ dedi. O bunu dedikten tam 23 gün sonra, bakan bunu deyince biz bakana ‘Yavaş ol.’ dedik. ‘Yetki Meclis’indir.’ dedik.

Herhâlde ‘Güçlü meclis.’ diye milletten oy isteyip, referandumda ‘Meclis güçlenecek, yasa yetkisi sadece Meclis’te olacak, bakanlar teklif edemeyecek, yürütme işine bakacak, yasayı biz yapacağız.’ diyenler, AK Parti Grubu, ar varsa, namus varsa ‘14.469’ diye açıklanan rakamı kendi vicdanına göre belirler. Bakana ‘Sus!’ der. ‘Hadsiz!’ der. ‘Sen kim oluyorsun bizim yetkimize karışıyorsun?’ der. Üzüntüyle, utançla ifade etmek isterim ki bakanın o hadsizliği yapışından tam 23 gün sonra bir gece yarısı Meclis’ten en düşük emekli maaşının 14.469 olmasına el kaldırdılar.

Bu Meclis’i, milletten oy aldıkları bu yasama meclisini, ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.’ diye o duvara, Amasya Tamimi’nden beri o yazıyı nakşettiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu Meclis’i bir atanmışın 23 gün sonra iki dudağı arasından vazettiği rakama el kaldıracak kadar mahcup ettiler ve saraya mahkûm olduklarını tescil ettiler.

Gülünce mangalda kül bırakmayanlara diyoruz ki: Bu utanç size yeter. Bu rakama 20 lira bile zam yapmaya, bu rakama 31 lira zam yapıp 14.500 bile demeye cesareti olmayanlara şunu söylüyoruz: Bu milletin yakasından düşeceksiniz. İlk seçimde düşeceksiniz. Ve kısa birkaç rakamla ilerleyelim. Bu yaptıkları emekli maaşı zammının bütçeye yükü kendi açıklamalarıyla 47,7 milyar lira. Bütün emeklilerin asgari ücret alması için gerekli bütçe 400 milyar lira. Bizim grubumuz önerdi.

Ret oy verdiler, ‘Bu kadar para yok.’ diye. Oysa 3 ay önce Plan ve Bütçe’de 37’si 0 TL vergi veren 43 yandaş müteahhidin, büyük firmaların kurum vergilerinden, kurumlar vergilerinden ödeyecekleri 701 milyar lirayı almamak için bütçeye para koymuşlardı, vazgeçilen kurumlar vergisi payı. Yine kur korumalı mevduat için 1,8 trilyon lira para koymuşlardı. Toplamı 2,5 trilyon lira. Emeklinin asgari ücret alması için lazım olanın tam 6 katı. Bu yüzden AK Parti’ye oy vermiş emeklilere, MHP’ye oy vermiş emeklilere ellerini öperek söylüyorum, ellerini öperek.

Size bulamadıkları paranın, sana 14.500 lira verenler, tam 6 katını zengin müteahhitlere buldular anneciğim. Dedeciğim, amcacığım, bunları müteahhide 6 katını bulanlar emekliye bulmadılar. Bundan önce o sebeple bu sebeple bunlara oy vermiş bütün emeklilere diyorum ki: Cumhuriyet Halk Partisi gelecek, halkın partisi, emeklinin partisi gelecek, size hakkınızı verecek, zenginlere değil. Bir başka tartışma, bayram geliyor, bayram ikramiyesi. 2015’te önerdik. ‘Yapacağız.’ dediler. ‘7 Haziran’da olmaz.’ dediler. Çoğunluğu kaybedince ‘1 Kasım’da vereceğiz.’ dediler.

15’te söz verip 18 seçimlerinden günler kala verdiler. O gün 1.000 TL’ydi emekli ikramiyesi, iki bayramda verilen, hem Ramazan hem Kurban Bayramı’nda verilen. 1.000 liralık ikramiye şu anda 3.000 lira. Bayram geliyor. O gün bizim önerip ki biz yine de 5.000 lira önermiştik, 1.000 lira vermişlerdi. O gün bizim önerip onların verdikleri 1.000 lira, 24 kg dana kıymaya denk geliyordu.

Bugün 3.000 lira, 6 kg dana kıyma alıyor. Bu yüzden bu iktidarın verdiği sözlere, onları tutmamasına ve enflasyona karşı emekliye, emekçiye ne yaptığına bakmak lazım. Sanıyor ki bu hesaplardan kurtulacak. ‘Ey” diyor, ‘Özgür Bey’ diyor, ‘Ey Özgür Bey, elinde bir hesap makinesi sarraf sarraf gezmeyi bırak.’ diyor. Vallahi bırakmayacağım. İşte sarraftaki hesap. En düşük emekli aylığı Tayyip Erdoğan geldiği gün 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün 3 çeyrek altın alıyor. Tayyip Bey’in iktidarının emekliye maliyeti her ay 5 çeyrek altın. O geldiğinde 57 kg dana kıyma alan maaş, 24 kg dana kıyma alıyor. Emekliye maliyeti 33 kg dana kıymadır.

O geldiğinde 1.285 simit alan maaş, 964 simit alıyor, maliyeti 320 ama simit 15 liralık hesaba göre. İstanbul’da simit 20 lira oldu, bütün Türkiye’de 20 lira olmaya hazırlanıyor. Bu rakam 1.200’den 700’e düşecek ama simit hesabına çok önem verdiği için bugün Ticaret Bakanlığı soruşturma başlatmış simiti 20 yapana. 15 lira geçen sene yapılan simiti 20 lira yapana soruşturma açılacaksa zavallı fırıncıya değil, Recep Tayyip Erdoğan’a gideceksiniz, Recep Tayyip Erdoğan’a.

Arka tarafta asgari ücret. Tayyip Bey geldiğinde 7 çeyrek alırdı asgari ücret, şimdi 4 alıyor, 3 çeyrek kayıptır. O geldiğinde 41 kg dana kıyma alırdı, 29’a düşmüş, 12 kg kıyma kayıptır. O geldiğinde 44 kg zeytin alırdı, 37 kg’dır, 7 kg zeytin kayıptır. Zeytincinin perişan durumuna rağmen yine de zeytinde dahi 7 kg kayıp vardır asgari ücretin ilk alındığı ayda. En düşük memur maaşında, 14,5 çeyrek altın alan en düşük memur tam yarısını alıyor. Yarısı da kayıptır. 87 kg dana kıyma alanlar 54 kg alıyor. 33 kg kıyma memurun mutfağından kayıptır.

1.310 çay simit alıyordu. Dur, bunu da şeyden bakalım. Öğrenci kredisinden, altında 3’te 1, kıymada 10’a 4, öğrenci 150 simit alıyordu rahmetli Ecevit’in verdiği KYK kredisiyle, “400 lira veriyor.” diyordu. “Biz geldik.” diyordu, “3.000 lira yaptık.” diyordu. Ecevit’in verdiğiyle 150 simit alınırdı, 36 tane alınabiliyor. 64 çay simit öğrenci için de kayıptır. Şimdi, sözün sonuna gelirken, bu hesapların hepsi Cumhuriyet Halk Partisi’nin 81 ilinde, 973 ilçesindeki örgütlerimize, bugün burayı şereflendiren İstanbul ve İzmir İl Başkanımızın şahsında bütün örgütümüze yollanmıştır.

Yeni asgari ücretle, yeni emekli maaşıyla çeyrek altın hesabı, dana kıyma hesabı, çay simit hesabı. Bütün örgütümüzü önümüzdeki hafta, bu yarından itibaren, deprem gündemi bittikten itibaren, önümüzdeki hafta sonundan itibaren bir tarafı kırmızı kart, bir tarafı bu hesaplar, sokağa çıkmaya, tarlaya gitmeye, bağ bahçeye gitmeye, ev ev, kapı kapı gezmeye, kahvehanelere, işçi servislerine, işçi kantinlerine gitmeye, bu hesabı teker teker anlatmaya, Tayyip Bey’i en sevmediği altın, kıyma ve çay simit hesabını Anadolu’da ve Trakya’da kapı kapı anlatmaya davet ediyorum.

TSK’dan ihraç edilen teğmenler: Bu teğmenler o hayalini gördükleri gün çok sevdikleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, orduya, bayrağa bağlılıklarını dile getirmek için kılıçlarını çekip ataya, bayrağa ve millete, devlete sadakat yemini etmek istediler. Yıllardır olan bu gelenek, belki de harp okuluna girerken onları oraya çeken o kılıç çatma törenine, izin istediler, ‘Olmaz.’ dediler. ‘Törende olmaz.’ Onlar da dedi ki: ‘Tören bitince, Sayın Cumhurbaşkanı gidince, protokol gidince biz bu töreni birlikte yaparız.’ Gittiler, yeminlerini yaptılar ve ardından ‘Emre itaatsizlik ettiniz.’ diye disiplin kuruluna sevk edildiler.

Aslında ordunun şeref yılıydı bu yıl. Niye? Kurulduğu günden beri ilk kez Kara, Hava, Deniz Harp okullarının üçünün de birincisi bir kadın teğmendi. Bu hem Türk kadınının başarısıydı bu bir cumhuriyet hikâyesiydi ama bunu hazmedemeyen bazı şeriatçı odaklar, bunu hazmedemeyen birtakım tarikatlar, cemaatler 8 gün boyunca sosyal medyadan başta Ebru teğmen, teğmenlere saldırdılar. Selamını gülerek aldığı, hatırını sorduğu, ödülünü verdiği, elini sıktığı Ebru teğmene 8 gün sonra, 8 gün susup ‘Sen kime kılıç çekiyorsun?’ diye çıkışta bulundu Erdoğan. O günden sonra biz itiraz ettik, millet sahip çıktı, Erdoğan suçladı.

Maalesef, o günden sonra teğmenlere soruşturmalar açıldı ve maalesef geçen gün teğmenlerimizden 5’i ve 3 komutanları ordudan ihraç edildi. Birincisi, teğmenlere aylardır sosyal medyadan hakaret edenler, cinsiyetçi küfür edenler, tehdit edenler, açık açık hedef gösterenlere bir soruşturma açılmamışken teğmenler sırf ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ dedikleri için cezalandırılıp atıldılar. Ben şunu söyledim, söylemeye devam edeceğim: Teğmenlerimizle ilgili bir yanda bir cübbeli amirale soruşturmayı aylarca bekletip emekli hakkını verenler onların gençlik hayallerini mahvettiler. Yetmedi, komutanlarının emekliliklerini de vermeden, emeklilik çağındaki komutanlarını yaktılar, teğmenlerin de hayatını kararttılar. 5 teğmen ve 3 komutanı hepimizin onurudur, gururudur. ”

Onlar kendilerini hangi mevkide, makamda görmek istiyorlarsa bunu sağlamak boynumuzun borcudur. İktidar değişene kadar onları misafir edeceğiz. İktidar değişiminden sonra mümkün olan en kısa süre neyse, birkaç hafta, birkaç ay içinde teğmenlerimizi hiçbir kayıpları olmadan, maddi ve manevi, dönem arkadaşlarından asla geri bırakmadan, asla geri bırakmadan teğmenlerimizi, bu kayıplarını telâfi edeceğiz ve onları o şanlı üniformalarına mutlaka karıştıracağız, mutlaka kavuşturacağız.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi tarihinde, daha önce Meclis tarihinde yapılmamış bir şey yapacağız. Biraz önce Sayın Grup Başkanvekilim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’nun oturum sayısını da vererek resmi oturumu açtı, birazdan da kapatacak. Biz kapalı oturumlarda bazı kararlar alıyoruz: Siyasi kararlar ya da maddi konularla ilgili kararlar. Şimdi hem bu teğmenlerimizle hem de Tuzla Piyade Okulu’ndan uzaklaştırılan 7 teğmen vardı, hatırlıyor musunuz? Atatürk’ün resmini yakasına takmayanlara saldırdıkları için, had bildirdikleri için, görev yaptıkları için ordudan atılmışlardı. İkisi yürütmeyi durdurmayla döndü.

Biri ‘Dönmem.’ dedi, yargılandı. Diğer dördü de, 5 teğmenimize orduya girdikleri ilk gün yedikleri ilk lokma ekmekten attıkları kurşuna, giydikleri kıyafetten terliğe kadar bütün yapılan masrafı faiziyle çıkarıp 128’er milyon tazminat belirlemişler bu 5 teğmen için.

Bu 5, bizim bugünkü, bu süreçteki 5 teğmeni de yargılıyorlar, attılar. Onlara da tazminat çıkabilir ya da çıkmaz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu kapalı oturumlarda yaptığı oy­lamayı bugün hiç kimseden gizlemeden, saklamadan burada huzurunuzda yapıyor. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu milletvekillerinin Tuzla Piyade Okulu’ndan atılan 5 teğmenin ve burada, okuldan atılan 5 teğmenin, diğer 5 teğmenin çıkmış tazminatlarını, bu teğmenlerimizin de çıkacak olası tazminatlarını maaşlarından yapacağımız kesintilerle ödemelerini oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler? Etmeyenler? Oy birliğiyle kabul edilmiştir. Teğmenimin yediği ekmek de, yaktığı kurşun da borç bizim borcumuzdur.

Tutuklu CHP’li belediye başkanları: 100 gündür Ahmet Özer’i bir gizli tanıkla içeride tutup bir kişiye 100 gündür bir iddianame yazamamaktadır bir yerde. Sonra oradan bir şey bulamayınca Beşiktaş davasından tutuklamak, buradan bir delil bulamadığı için ve Ahmet Özer’i içeride tutmaktır. Tunceli Ovacık Belediye Başkanı’na 12 yıl önce ‘Bu cenazeyi ailesine sen götür. Askerî araçla giderse çatışma olur, şehit veririz.’ deyip sonra terörist cenazesi götürmekten, cenazede bulunmaktan kayyum atamaktır. Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’a, AK Partili belediyelerden, Meclis’ten, Sayıştay’dan, Yargıtay’dan iş alan birisinin, araç kiralayan birisinden araç kiralandı diye onu içeri atmaktır.

Belediye Başkanımızın kendi aracı 400.000 kasko değerinden pahalıya. Kim kasko değerine araç satıyor burada? Satıldı diye suç bulup aynı kişinin Isparta Belediyesi’ne Audi A8 araç hediye etmesini görmezden gelmektir. Çünkü o belediye kendilerindendir ve bir yandan da esas hedefin Ekrem İmamoğlu olarak dört koldan kendisine saldıran, bir yandan Beylikdüzü davasını savcının dördüne rapor alarak, dördünde de ‘Hazır değilim.’ deyip ileriye tarih alarak, sonuncusunda da ta nisan ayına atarak Demokles’in kılıcı gibi tepesinde tutulması, ‘Kendine ahmak diyene ‘Sensin ahmak.’ dedi.’ diye siyasi yasak kararı verilip istinafta bekletilmesi, diğer yandan Gençlik Kolları Genel Başkanımıza ‘Evladım, senin evladına ben yapmayacağım, evladıma yaptım.’ dedi diye yeniden ifadeye çağrılması, her sözünden bir soruşturma başlatılması ne yapılmaya çalışıldığını bize göstermektedir.

Saldırı sadece Cumhuriyet Halk Partisi’ne değil, bütün muhalefete birliktedir. Sayın Ümit Özdağ’ın yemek yerken gözaltına alınıp götürülüp Silivri’ye tıkılması da, 12 yıl önceki Gezi eylemlerinden 12 yıl sonra RTÜK eliyle videodan bakıp sanatçılara saldırılması da, İstanbul Barosu’nun kapatılmaya çalışılması ya da 76 yaşındaki bir kadın akademisyenin tweet yüzünden hapse atılması da, Halk TV’den 5 gazetecinin gözaltına alınıp sevgili Suat Toktaş’ın 6 gündür Silivri Cezaevi’nde esir tutulması da, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz.’ diyen teğmenlerin, komutanların ordudan ihraç edilmesi de bir bütünün parçasıdır. Erdoğan tüm tuşlara aynı anda basmakta. İktidarın sonuna geldiğini gördüğü için kendini kurtarmak için muhalefeti dağıtmaya, şaşırtmaya, sindirmeye çalışmakta, güya kendi için yol temizliği yapmakta, olası rakiplerinden kurtulmaya çalışmaktadır.

‘Tale­bimiz erken seçimdir, hemen seçimdir.’ dedik. Erken seçim isteyen bir partinin her şeyiyle seçime hazır olması gerektiğini söyledik ve bunu pek çok yerde söyledik, pek çok kez söyledik, bir kez daha da buradan tekrar ediyorum: Erken seçimin adayı erken belirlenir. Erkenden yola çıkacağız. Daha düne kadar daha düne kadar ‘CHP iki aday tartışması arasında eziliyor, gündem hep bu oluyor, netleşmelidir.’ diyen bazılarının şimdi ‘Cumhuriyet Halk Partisi niye adayını erken belirliyor?’ demeye başladığını ama bir yandan da sokağın ve örgütün bu mücadeleyi, bu yürüyüşü nasıl sahiplendiğini birlikte görüyoruz.

Bir yandan İbrahim Tatlıses’le düet hâlinde Erdoğan adaylığını açıklamıştır. Devlet Bahçeli’nin adayı balda tuz bulunduğu günden beri artık Erdoğan’dı. DEVA Partisi’nin Sayın Genel Başkanı, Yeniden Refah’ın Sayın Genel Başkanları adaylıklarını ilân etmişlerdir ve süreçte adaylığını ilân etmesi gereken partilerden Cumhuriyet Halk Partisi’nin burada, yola çıkmasına kimse şaşırmamalıdır.

Bugüne kadar sürdürülen tartışmaların maksatlı olarak yoğunlaştırılması maalesef gündeme sis etkisi yapmaktadır. 2014, 2018 ve 2023 yıllarında yapılan seçimlerde adayı geç belirlemenin, yılları aday tartışmasıyla geçirmenin ya da seçime sayılı günler kala krizler yaşamanın bedelini çok ağır ödedik. İşte, bedeli, daha önce gösterdiğim gibi emekliye bedeli, emekçiye bedeli ortadadır.

Bunun için yine geçmişte adayı tek bir kişinin ya da dar bir heyetin, ekibin belirlemesinin sancılarını da çektik, bunlardan da ders aldık. Bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak, bir partinin genel başkanı doğal olarak, talebi hâlinde adaydır kabulüne rağmen ben partiyi yerel seçimlerde olduğu gibi genel seçimlerde de, cumhuriyetin 2. yüzyılının ilk genel seçimlerinde iktidar partisi yapmak istemek dışında bu kadar büyük ama kendi açımdan da hiçbir başka siyasi hedefimin olmadığını bir kez daha huzurlarınızda tekrar ediyorum.

Tek başıma bir aday ilan etmek ya da dar bir kadroyla adaya karar vermek yerine Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayının 1 milyon 600 bine yaklaşan kayıtlı üyemizle ve hâlihazırda partiye davet ettiğimiz demokratların katılımıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sonraki cumhurbaşkanını belirleme heyecanı tüm toplumda yaşanmaktadır. Haftalık ulaştırılan ankette, bu hafta sorulan soruda toplumun yüzde 70’i, Cumhuriyet Halk Partililerin yüzde 90’ından üstü, ayrıca tüm muhalif partilerin seçmenleri yüzde 90’a yakın rakamlarla bu yöntemi olumlu, heyecan verici ve sonuç alıcı olarak görmektedir.

Son olarak şunu ifade etmek isteriz ki Cumhuriyet Halk Partisi kendi içindeki demokrasiyi Türkiye’ye örnek gösteren, vaat eden bir partidir. Emin olun bugün Cumhur İttifakı hiçbir yerde tartışılmayan, tek kişi kararlarıyla kendini ve ülkeyi yönetirken Cumhuriyet Halk Partisi’nin demokratik tutumu önümüzdeki süreçte, 1970’lerde olduğu gibi tüm siyasi partilere ve Türkiye siyasetine örnek olacaktır ve buradan Sayın Erdoğan’ın çok rahatsız olduğu ve maalesef bu bir kötü niyet değilse büyük bir cehaletten kaynaklanan bir ifadeyi hatırlatarak sözlerimi bitirmek istiyorum.

Sayın Erdoğan’ın sandığının aksine ‘Birleşe birleşe kazanacağız.’ ya da ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.’ demek 1970’lerdeki bir Ziraat Bankası soygununun değil, 1940’larda Nazi Almanyası’nda baskı altında ezilen ve açlıktan kırılan Alman halkının sorunlarını dile getirmek, onlara kurtuluş yolunu göstermek için Bertolt Brecht tarafından yazılmış bir şiirdir: Kaynár oda álle.

Bu şiir dünyada 140 dile çevrilmiştir. Türkiye’de de bu şiir Halkın Ekmeği kitabıyla Türkçeye çevrilmiş ve birbirinden kıymetli şiirlerle hepimizin bilgisi dâhilindedir ve Türkiye’nin bugünlerine çokça da ışık tutmaktadır. Almancası 140 dile çevrilen ve bütün dünyanın mücadele edenlerine, sendikacılarına, demokratlarına ilham olan bu şiir Sayın Erdoğan’a gelince “Bir teröristin sloganı” denebilecek kadar cehalete dönüşebilmiştir.

Ya hep beraber ya hiçbirimiz.

Kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden,

Ya hep beraber hiç birimiz…. (Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın el ele çekilmiş fotoğrafını açtı. )

Cumhuriyeti ve demokrasiyi bir daha kuracağız. Size güveniyorum. Bu güzel ülkeye güveniyorum. Birleşimimi kapatıyorum.”

Paylaşın

CHP Lideri Özgür Özel: 2025 Yılında Sandık Gelecek

İzmir’de yaptığı açıklamada erken seçim çağrısını tekrarlayan CHP Lideri Özgür Özel,  “2025 yılında sandık gelecek. Sandığın gelmesi için var gücümüzle çalışacağız. Aksi takdirde biz bu milletin önüne bir sandık koyacağız ve bu milletin bu iktidardan artık desteğini çektiğini göstereceğiz. Bunun bir başka yolu yok” dedi.

Haber Merkezi / Aday belirleme sürecine ilişkin de konuşan Özgür Özel, ”Ortak akıl artık bizim adayımızın belli olması yönünde. En geniş katılımla belirleyelim dedik. En geniş katılım kim? Ya sayıları 1 milyon 600 bine yaklaşan Cumhuriyet Halk Partisi üyesi. Burada da şöyle bir süreç tarif ettik. Dedik ki üyelikleri açalım ve cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde söz sahibi olmak isteyen herkesin Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisine davet edelim, dedik. Şu anda online üyeliklerde günlük 10-12 kat artış var” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, İzmir’de basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Özel’in açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Şimdi zaten bir bilirkişi raporu biliyorsunuz ilk önce ‘korsan’ dedikleri sonra ismiyle cismiyle çalışırken fotoğraflarıyla, görevlendirme yazılarıyla resmi bir bilirkişi raporu var. O bilirkişi raporunu yok edemedikleri için yok saymaya çalıştılar. Ve gözaltıları, tutuklamalara çevirirken bile bilirkişi raporunu dosyaya sunmadılar. Şimdi de bu konuda o bilirkişi raporu gizlenemeyecek, mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyordu. Sorumluyu Valilik, İl Özel İdaresi ve Bakanlık olarak ifade ediyordu. ‘Bakanlığı sil, yerine Bolu Belediyesi’ni yaz.’ Bilirkişiler mesleki onurlarına sahip çıktılar, bu baskıya direndiler. Ben de raporu yayınladım. O günlerde rapora ‘korsan’ diyordu, korsan olması için yetkisiz olması lazım. Yetki belgesi de çıktı.

Çalışırkenki fotoğrafları çıktı, isimleri belli. Bir kere Adalet Bakanı’nın benim şahsımdan değil, benden yana haydi sorun yok. Ama manipülasyon yaptığı, kandırdığı ve duygularıyla oynadığı hem o mağdur insanlardan hem de bütün milletimizden özür dilemesi gerekir. İkincisi İçişleri Bakanı söylediğinde kendisini dinledik. ‘Müfettişlerimiz var, kimin sorumlu olduğu ortaya çıkacak’ diye. Niye açıklamıyorlar? Neyi bekliyorlar biliyor musunuz? Nasıl o gün vefat sayısını açıklamak için Ankara il kongresini bekledilerse şimdi de büyük kongrelerini bekliyorlar. Büyük kongrede birkaç bakanla birlikte veya çok sayıda bakanla birlikte, takdir kendilerinin, ama bu bakanı da içine koyup normal bir kabine revizyonuymuş gibi bakan değiştirecek.

Böylelikle bu bakanın yaptığı sorumluluğun partisinin sırtına yük olmamasını istiyor. Ama böyle oyunlarla devlet yönetilmez, bu ciddiyetsizlik. Ve hepimiz biliyoruz ki sorumlu Turizm Bakanı’dır, koca tabelada yazdığı gibi, bütün bilirkişi raporunda yazdığı gibi, bütün kanunlarda yazdığı gibi. Ve bu bakanı atayan da Recep Tayyip Erdoğan’ın ta kendisidir. İyi bir şey olduğunda ‘Ben yaptım, ben’ deyip, kötü bir şey olduğunda susmak ve daha sonra da normal kabine revizyonuyla bakan değiştirme numaraları çekmek olmaz. Çatır çatır istifa etmesi lazım, istifa etmiyorsa görevden alması lazım. Ama maalesef suçluların telaşıyla ve kendisini gizleme amacıyla böyle bir yola giriyor.

“Sandığın gelmesi için var gücümüzle çalışacağız”

2025 yılında sandık gelecek. Sandığın gelmesi için var gücümüzle çalışacağız. Aksi takdirde biz bu milletin önüne bir sandık koyacağız ve bu milletin bu iktidardan artık desteğini çektiğini göstereceğiz. Bunun bir başka yolu yok. Bunun için ön hazırlıklarımızı yaparken aday belirleme sürecine de başlamış durumdayız. Bu benim şahsi kararım değil. Zaten eğer şahsen ‘Ben kendim aday olacağım’ desem bu bir şahsi karardır. Ben ondan feragat etmişim. Bir partinin genel başkanı aday olacaksa aday olur zaten. Ama ben bundan feragat etmişim. ‘Biz belirleyeceğiz, bir grupla’ desek.

Onu yapmıyoruz. ‘Sadece MYK ile’ desek, yapmıyoruz. Ben bunu nasıl yaparım diye partinin bütün seçilmişlerini bir dizi toplantıya çağırdım biliyorsunuz. Tüm milletvekillerimizi çağırdım, Parti Meclisi üyelerimizi, MYK’mızı defalarca topladık. Ortak akıl artık bizim adayımızın belli olması yönünde. ‘Nasıl belirleyelim’de de en geniş katılımla. En geniş katılım kim? Sayıları bir milyon 600 bine yaklaşan Cumhuriyet Halk Partisi üyesi. Burada da şöyle bir süreç tarif ettik. Dedik ki ‘Üyelikleri açalım ve cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde söz sahibi olmak isteyen herkesi Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisine davet edelim’ dedik.

Şu anda online üyeliklerde günlük 10-12 kat artış var. Zaten bunun çok üstünde de bütün il ve ilçelerimiz üyelik başvuruları var. Ensar Aytekin ve Selin Sayek Böke imzasıyla gönderdiğimiz talimatla Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilçe ve il başkanlıkları cumartesi-pazar dahil gece 21.00’e kadar üye kaydı için açık tutuluyor, nöbetçiler var. Yoğun bir üye kaydı yapıyoruz. İleride bu rakamlar paylaşılır. Şu anda adeta Türkiye’de bir seçmen kaydı yapılıyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin cumhurbaşkanı adayının, dolayısıyla geleceğin cumhurbaşkanının aday gösterilmesi sürecinde seçmen olmak isteyen herkes şu anda kayıtlarını yaptırıyorlar.

CHP üyesi iseniz yeniden kayıt yaptırmanıza gerek yok. CHP üyesi değilseniz ama gönlünüzden geçen bir adayı desteklemek istiyorsanız, baba evinin kapıları ardına kadar açık. O sürecin içindeyiz. Partinin bütün seçilmişlerine danıştığımız, görüşlerini aldığımızı ve ekseriyete uyduğumuz bir sürecin içindeyiz. Bazı farklı görüşler elbette olabilir, her konuda olabilir. Onlara da saygı duyuyoruz. Ama bu organlardaki toplantılardaki genel eğilimin bu olduğunu zaten bu organlardaki herkes biliyor.

Önce Suat Bey’i çıkaracağız, sonra kapatacağız. Yani Suat Bey’i Silivri’nin kapatılmasını bekleyene kadar bekletemeyiz. En kısa zamanda, itiraz dilekçesinin sonucunu hızlı alacağımızı düşünüyoruz. En kısa zamanda Suat Bey’in aramıza dönmesini bekliyoruz. Ama Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, talimatlandırılmış yargının ön infaz yöntemi terk edilecek. Herkesin tutuklanması, tutuklu yargılanması değil, tutuklama çok istisnai bir durum olacak. Hızlı ve adil yargılamalar yapılacak.

“Kimseye düşman hukuku uygulanmayacak”

Kimseye düşman hukuku uygulanmayacak. Zaten kimseye düşman gözüyle bakılmayacak. O zaman da Silivri gibi devasa yapılara değil, daha mütevazi ve mahkum yakınlarının da daha rahat gidip gelebilecekleri, daha mütevazi binalara ihtiyaç olacak. Bizim büyük binalara üniversiteler için, araştırma, Ar-Ge merkezleri için, silikon vadileri için ihtiyacımız var. Silivri‘deki o binalar yıkılmayacak sadece tabelası değişecek. Bilime hizmet eden, insanlığa hizmet eden bir yer olacak. Mansur Bey’in dün ifade ettiği, Sevgili Ekrem İmamoğlu‘nun sahiplendiği konu Cumhuriyet Halk Partililerin hepsinin geleceği ilişkin umududur, beklentisidir. Bunları mutlaka hep birlikte omuz omuza, el ele, kol kola gerçekleştireceğiz.

Şimdi Tuncay Özkan bir iddia ortaya koymuş ve kendisi yaşadığını bunu söylüyor. Bu iddiaya soruşturma açmak yerine Tuncay Özkan’a soruşturma açıyorlar. Tuncay Özkan ne diyor? Bize de geçmişte anlattı. ‘Ben böyle böyle böyle süreçler oldu. Gittim işte tahlillerimde şu ağır metaller çıktı, karaciğerim şu zararları gördü, şu tedavileri gördüm.’ Aklı başında bir savcı, yani burada çok kıymetli hukukçular var, belediye başkanlarımız, il ilçe yöneticilerimiz içinde. Bana düşmez ama, aklı başında bir savcı bu durumda Tuncay Özkan’a soruşturma açmak yerine Tuncay Özkan’ı bilgi vermek üzere, bu konuyu tahkik etmek üzere bilgisine başvurması lazım Tuncay Özkan’ın. Tuncay Özkan’dan yapacakları basit.

Tahlillerini isteyecekler, hangi süreçte, ne saptanmış. Bilirkişi tayin edecekler, bu kişinin vücudunda bu nasıl bulunabilir? Tuncay Özkan’ın iddiasını bilirkişilere soracaklar ve bir soruşturma başlatacaklar. Bir kere Tuncay Özkan’ın söylediğinin yalan olduğunu nereden biliyor? Diyor ki ‘Gerçek olmayan bilgiyi alenen yayma suçu.’ Bilgi daha bugün sabah söylendi. ‘Beni zehirlediler’ diyor. Önce bir bak bakalım zehirlemişler mi zehirlememişler mi? Zehirledilerse zehirleyenleri yargılarsın. Yok zehirlemedilerse o zaman ‘Gerçek olmayan bilgi’ dersin.

Kötü niyet buradan belli yani. Beş dakika içinde sen bunu gerçek olmayan bilgi.. Tuncay Özkan’ın da elinde kapı gibi Almanya’da tedavi gördüğü, ağır metalden vücudunu arındırdığı, efendim daha öncesinde tahlilleri var. Bana kendisi bunları bir uçak yolculuğumuzda uzun uzun anlatmıştı. ‘Böyle şeyler yaşandı bu ülkede’ dedi. Tabii ki ispata muhtaç. Ama Tuncay Özkan’ı çağır, bir bilgisine başvur bakalım. Yalan olduğunu nereden biliyorsun? Sen buna direkt yalan diyorsan kendin gerçeğe kapalısın zaten. Öyle bir durum var ortada. Araştırılır, ortaya çıkar ama yaklaşım son derece yanlış.”

Paylaşın