Japonya İlk Kez Türkiyeli Bir Kürde Mülteci Statüsü Verdi

Geçen yıl toplamda 74 kişiyi mülteci olarak alan Japonya, ilk kez Türkiyeli bir Kürde mülteci statüsü verdi. Japonya, göç politikası nedeniyle insan hakları örgütleri ve Birleşmiş Milletler tarafından uzun süredir eleştirilmekte.

Independent Türkçe’nin haberine göre; adı açıklanmayan adamın avukatı Koji Yamada dün yaptığı açıklamada, Sapporo Bölgesel Göç Hizmetleri Dairesi’nin, 28 Temmuz tarihli kararla Türkiye yurttaşı Kürdü mülteci olarak tanıdığını söyledi.

Asya ülkesine 2014’te kaçan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Kürt, aynı yıl mülteci başvurusu yapmış ancak 4 yıl sonra reddedilmişti. Türkiye yurttaşı Kürt 2019’da kararın iptali için dava açmıştı. 2019’da kararın iptali için dava açmıştı.

Sapporo Bölge Mahkemesi davayı reddetse de Sapporo Yüksek Mahkeme mayısta aldığı kararla Türkiye’de ayrılıkçı bir grubunun üyelerine yiyecek sağladığı gerekçesiyle “ordu ve diğerleri tarafından işkence gördüğü” iddia edilen kişinin gönderilmesinin zulüm riski doğuracağına hükmetmişti.

Tokyo itiraz etmeyince karar kesinleşti.

Hükümetten bir kaynak da geçen ay yaptığı açıklamada bu kişiye mülteci statüsü verilmeye hazırlanıldığını ifade etmişti.

Avukatı araçlığıyla yaptığı açıklamada mülteci, “Bu uzun savaşta neredeyse bütün gücümün tükendiğini hissettim. Umarım sağlanan bu adalet başkalarına umut verir” dedi.

Avukat Yamada ise kararın, mülteci konusunda kötü bir karnesi olan Japonya için “son derece büyük bir adım” olduğunu vurguladı.

Göç politikası nedeniyle insan hakları örgütleri ve Birleşmiş Milletler tarafından uzun süredir eleştirilen Japonya, mülteci kabul etmede elini sıkı tutuyor.

Geçen yıl toplamda 74 kişiyi mülteci olarak alan ülke, başvuruların yalnızca yüzde 1’ini kabul ediyor.

Paylaşın

Türkiye’de 750 Bin ‘Vatansız’ Yenidoğan Var

Suriyelilerin ülkelerindeki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye sığınmaya başlamalarının üzerinden 11 yıl geçti. Türkiye’de dünyaya gelen mültecilerin çocukları “vatansız” statüsünde. Türkiye’de dünyaya gelen kayıtlı/kayıtsız vatansız mülteci çocukların sayısına ilişkin resmi bir bilgiye ulaşmak da mümkün değil.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. M. Murat Erdoğan, saha çalışmalarından edindikleri bilgiler ışığında Mart 2022 itibariyle Türkiye’de 750 bin Suriyeli yenidoğan bulunduğunun bilgisini verdi. Erdoğan, Türkiye’de bulunan, anne ve babasını çeşitli nedenlerle kaybettiği için “refakatsiz” olarak nitelenen çocukların sayına ilişkin de net bir verinin bulunmadığını söyledi.

Vatansız nedir?

Türk vatandaşlığını kazanmanın usul ve esaslarını belirleyen 5901 Sayılı Kanunun 8’inci Maddesi‘ne göre Türkiye, ‘toprak esasına’ dayalı vatandaşlığı kabul etmiyor. Türkiye topraklarında doğan bir bebeğin vatandaş kabul edilmesi için bebeğin anne ya da babasından en az birisinin Türkiye vatandaşı olması şartı aranıyor. Vatandaşlık Kanunu’ndaki bu engel nedeniyle Türkiye’de doğan mülteci bebekler “vatansız” kabul ediliyor. Hastanede ya da evde dünyaya gelen “vatansız” statüsündeki mülteci bebeğin doğum kaydının hızla yaptırılması, böylelikle “geçici koruma” altına alınmasının sağlanması, yenidoğanın sağlık hizmetine erişmesi için kritik bir adım. Suriyeli mülteci ebeveynlerin ekonomik ya da dil gibi engeller nedeniyle bebeğin kayıt altına alınmasını geciktirmesi sıkça karşılaşılan ihmallerden.

Ne Suriyeli ne Türkiyeli

Doğumun gerçekleştiği hastanenin yetkilileri ile İl Göç İdareleri ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı Göçmen Sağlık Merkezleri uzmanlarının mülteci kadınları hamileliklerinden itibaren takip etmeleri, ihmallerin önüne geçilmesi için önem taşıyor. Ancak, uygulamada İl Göç İdareleri, yaklaşık üç yıldır kayıt almıyor. Başta Suriye olmak üzere Türkiye’de kayıtsız olarak bulunan çok sayıda Afganistanlı ve Iraklı mültecilerin bebeklerine de “kimlik kartı çıkartılmasında” ciddi sorunlar yaşanıyor. Bu durum da vatansızlığın yanı sıra yenidoğanların sağlık hizmetinden yararlanamaması gibi bir hak ihlaline sebep oluyor.

Pasaport alamıyorlar

Vatansız çocukların karşılaştığı en büyük problemlerden biri, Türkiye’den ayrılmak istediklerinde yasal yollardan ikinci bir ülkeye gitme olanaklarının olmaması. Vatansız statüsündeki çocuklar ne Türkiye ne Suriye vatandaşı sayıldıkları için pasaport alamıyor, dolayısıyla yasal yollardan seyahat hakkını kullanamıyor. Aileleri tarafından doğum sonrası “geçici koruma kartı” alınabilse dahi “vatansız” statüsünde oldukları için uygulamadaki birtakım yasal engeller nedeniyle sağlık hizmetlerine erişimde sorun yaşıyorlar. Son üç yıldır İl Göç İdareleri’nden “kimlik çıkartılma” imkânı olsa da genel bir uygulama olarak SGK’larının aktif edilmemesi nedeniyle sağlık hizmetlerinden de yararlanamıyor.

Güncel veri yok

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. M. Murat Erdoğan’ın koordinatörlüğünde hazırlanan “Suriyeliler Barometresi 2020” isimli rapor, Suriyeli mültecilere ilişkin en güncel verileri ortaya koyuyor. Son verilere ilişkin konuştuğumuz Erdoğan, Türkiye’de veri toplama sürecinde ciddi sıkıntılar yaşandığına dikkat çekti.

Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili özel olarak şöyle bir durum var: Hep geçicilik üzerine inşa edildiği için Türkiye İstatistik Kurumu’nun özel olarak Suriyelilerin hane bazlı verilerine erişmesi çok fazla tercih edilmedi. Bu daha çok İçişleri Bakanlığı’nın elinde kalan bir veri işi oldu. Devletin genel olarak iki alanda sıkıntısı var: Biri veri toplamak ve veri üretmek, diğeri ise veri paylaşmak. Yani Türkiye’de hem az veri toplanılıyor ve üretiliyor hem de veri paylaşmada sıkıntılar yaşanıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Prof. M. Murat Erdoğan Mart 2022 itibariyle Türkiye’de doğan Suriyeli 750 bin yenidoğan olduğu bilgisini verdi. Türkiye’de doğan Suriyeli çocukların Suriye vatandaşlığı alamadıklarına işaret eden Erdoğan, “Vatandaşlık Kanunu’na göre Türkiye’den de vatandaşlık alamadıkları için bu vatansızlık durumunu ‘de facto vatansızlık’ olarak tanımlıyorum. Fakat Türk yetkililer de bu çocukların Suriye vatandaşı olduğunu düşünüyor” ifadelerini kullandı.

Kayıtsız mültecilerin de çocukları vatansız

Göç İdaresi Başkanlığı’nın 23 Haziran 2022 tarihli son verilerine göre Türkiye’de “geçici koruma” kapsamında toplam 3 milyon 684 bin 488 Suriyeli bulunuyor. Göç İdaresi Başkanlığı’nın internet sitesinde Türkiye’de “uluslararası koruma” statüsündeki Afganistan, Irak, İran ve Filistinlinin de bulunduğu mültecilerin sayısına ilişkin son veriler 2021 Aralık tarihine ait.

Türkiye’de son rakamlara göre 21 bin 926 Afganistanlı, 4 bin 961 Iraklı, bin 32 İranlı mülteci bulunuyor. Fakat özellikle Türkiye’de bulunan kayıtsız Afganistanlıların sayısına ilişkin resmi ve gayri resmi net bir bilgiye ulaşmak mümkün değil. Taliban’ın geçen Ağustos’da yönetimi ele geçirmesinin ardından da binlerce Afganistanlı İran sınırı üzerinden Türkiye’ye geçtiğine dair görüntüler hafızalarda.

Türkiye’de sadece Suriyeliler değil, Afganistan, İran ve Iraklı mültecilerin Türkiye’de dünyaya gelen bebekleri de vatansız sayılıyor. Türkiye’nin Suriyelilere yönelik açık kapı politikasını sonlandırdığı 2015’ten bu yana Türkiye’ye giren ve kayıtları bulunmayan mülteciler ve dünyaya gelen bebek sayısı konusunda da net bir veriye ulaşmak mümkün değil.

“Veri eksikliği hak ihlallerine neden oluyor”

Öte yandan verilerdeki dikkat çeken ayrıntılardan biri, Türkiye’de uluslararası ve geçici koruma statüleri ile yaşamlarını sürdüren Suriye ve Afganistanlı 0-18 yaş aralığındaki çocuk sayısının en son Aralık 2021’de paylaşılmış olması. Aralık 2021 tarihli veriye göre Türkiye’de 0-18 yaş aralığında 1 milyon 771 bin 353 mülteci çocuk bulunuyor.

Refakatsiz çocuklara dair net veri de çözüm de yok

Hak ihlalleriyle karşı karşıya olan diğer bir mülteci grubu ise “refakatsiz çocuklar”. UNICEF refakatsiz çocukları, “Refakatsiz ve Ailesinden Ayrı Düşmüş Çocuklara İlişkin Kurumlar Arası Rehber İlkeler” yönergesinde “savaş, çatışma, kıtlık gibi herhangi bir nedenden ötürü ailesinden ya da yasayla ona bakmakla sorumlu olan kişilerden ayrılmış 18 yaşından küçük çocuklar olarak” tanımlıyor.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, internet sitesinde 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında Göç İdaresi ile refakatsiz çocuklara koruyucu ve destekleyici hizmetler verildiğini aktarıyor. Ancak, Göç İdaresi ve Bakanlık yetkilileri yazılı ya da sözlü refakatsiz çocuklara ilişkin resmi bir veri yayımlamak konusunda imtina ediyor.

İstismar ve çocuk ticareti

Prof. M. Murat Erdoğan refakatsiz çocuk konusunun üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu olduğunu belirtirken, çocukları bekleyen tehlikelere dikkat çekiyor:

“Suriyeli çocuklar savaştan kaçıyorlardı, büyük bölümü akrabalarına ve arkadaşlarına teslim edilmişlerdi ya da ebeveynleri hayatını kaybetmişti. Türkiye’de birtakım sivil toplum örgütleri ile devlet işbirliği yaparak çocukları yetimhanelere yerleştirdi, ancak bu konu da çocuk istismarı ve çocuk ticaretine alan yarattı.”

Göçmen ve mülteci hakları üzerine çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarından Uluslararası Af Örgütü ve Mültecilerle Dayanışma Derneği yetkilileri de Türkiye’de vatansız ve refakatsiz çocukların sayısına ilişkin ellerinde veri olmadığını ifade etti.

“Çocuk koruma haklarından yararlanamıyor”

Mültecilerle Dayanışma Derneği Genel Koordinatörü Pırıl Erçoban, Türkiye’de mülteci çocukların sayısının tespitindeki sorunların çocuk hakları ihlallerine de sebep olduğuna işaret ederken şu bilgileri aktardı: “Çocuk, sınırda ya da ilgili resmi kurumlarda yetkililere 18 yaşından küçüğüm dese de maalesef ‘çocuk olarak değil de yetişkin kaydı’ alınıyor. Dolayısıyla çocuk koruma haklarından yararlanmaları mümkün olmuyor. Çocuğun tam yaşının hesaplanması için kemik yaşı tespiti gibi tıbbi birtakım tespitlerin gerekliliği nedeniyle resmi makamlar böyle bir yönteme gidiyor.”

Erçoban, aynı zamanda Türkiye’de doğan ancak Türkiye vatandaşı kabul edilmeyen, Suriye vatandaşı da olmayan vatansız çocukların verilerinin İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi tarafından hiç açıklanmadığının altını çizdi: “Göç İdaresi bunları hiç açıklamadığı için ve muhtemelen de tutmadığı için Türkiye’de doğan çocuklar üzerinden en fazla bir tahmin yürütülebilir. Bunlar Suriye tarafından vatandaşlık verilmiş çocuklar değil, Türkiye tarafından da vatandaşlıkları yok. Dolayısıyla vatansızlık riskiyle karşı karşıyalar.”

Türkiye’de veri şeffaflığı ile ilgili ciddi bir sorunun varlığına değinen Erçoban, “Suriyeli refakatsiz çocuklar birlikte hareket ettiği grup içinden bir yakınının üzerinden kayıt altına alınabiliyor ve böylece refakatsiz sayılmıyor.”

“Veri eksikliği çözümsüzlüğe götürüyor”

Erçoban, Göç İdaresi tarafından refakatsiz çocukların geri gönderme merkezlerinden sınır dışı edilmediği söylense de sürecin sağlıklı yürümediğini de ifade etti: “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ‘Önce sağlık kontrolünü yapın, yaş tespitini yapın, ondan sonra bize yollayın’ diyor. O bir süreç alıyor ve o süreçte Göç İdaresi’nin o çocukların barınmasını sağlayabileceği bir imkânı, tesisi yok. Özel ihtiyaç sahiplerinin başında gelen refakatsiz çocuklar bu sebeple barınma, eğitim gibi temel haklarının sağlanmasında ciddi sıkıntılar yaşayabiliyor.”

Türkiye’de refakatsiz çocuklara erişim sorunu olduğunu belirten Erçoban, nerede olduklarını ve hangi koşullarda yaşadıklarını bilmeden çözüm odaklı bir projenin hem sivil toplum kuruluşları hem de devlet tarafından hayata geçirilemeyeceğini de söyledi.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Medya Koordinatörü Fatma Yörür de refakatsiz ve vatansız mülteci çocuklarla ilgili çalışma yürütmek istediklerini ancak resmi rakamlar olmayınca herhangi bir projeyi uygulamaya geçiremediklerini aktardı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

BM: Türkiye’den Haftada 800 Suriyeli Ülkesine Dönüyor

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Türkiye Temsilcisi Philippe Leclerc, Türkiye’den Suriye’ye yönelik gönüllü dönüşlerle ilgili açıklamalarda bulundu.

Reuters’a konuşan Leclerc, “Suriye’deki belirsizlik seviyesi, şu an kitle hâlinde bir gönüllü dönüş hareketine imkân tanımıyor” dedi.

Suriye’nin kuzeyindeki çeşitli bölgelere haftada yaklaşık 800 Suriyelinin döndüğünü ve bu kişilerin çoğunun bekâr olduğunu belirten Leclerc, Suriyelilerin büyük bölümünün ekonomik şartlar daha iyi olduğu için Türkiye’de kalmayı tercih ettiğini söyledi.

“Suriye’de kaydedilen ilerleme bir hayli küçük olduğu için insanlar doğal olarak geleceklerinin bu ülkeden ziyade Türkiye’de olduğuna inanıyor” diyen Leclerc, Suriye’deki siyasi, sosyal ve ekonomik şartların giderek kötüleştiğini sözlerine ekledi.

Türkiye’nin 1 milyon Suriyeli hedefi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen ay yaptığı açıklamada, Suriye’nin kuzeybatısına inşa edilecek briket evlere 1 milyon Suriyelinin gönüllü şekilde yerleşmesini sağlamayı planladıklarını duyurmuştu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da hafta sonunda yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin sınır ötesi askeri harekatlarla terörden arındırarak güvenli hâle getirdiği bölgelere 506 bin Suriyelinin gönüllü olarak geri döndüğünü” ifade ederek güvenli bölgeler için yeni bir proje başlatıldığını söylemişti. Tel Abyad’da 1200 dönümlük bir yeri projelendirdiklerini belirten Soylu, burada 10 bin 400 konut yapılacağını ve bunu da uluslararası insani yardım kuruluşlarının desteklediğini belirtmişti.

145 bin Ukraynalı

BM yetkilisi Leclerc, Rusya’nın işgalinin ardından Türkiye’ye sığınan Ukraynalılarla ilgili de bilgi verdi.

Leclerc, işgal sonrası 145 bin Ukraynalının Türkiye’ye ulaştığını belirtti. Daha önce Türkiye’de oturma izni olan 20 bin Ukraynalıya savaşla birlikte 10 bin kişi daha eklendiğini söyleyen BM temsilcisi, 5 bin kişinin de uluslararası koruma başvurusunda bulunduğunu ifade etti.

Paylaşın

7 Milyonu Aşkın Ukraynalı 44 Farklı Ülkeye Sığındı

Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Ukraynalı mültecilerin durumuna ilişkin verileri güncelledi. Ukrayna’daki savaşın bugün dünyanın en büyük mülteci krizlerinden birine neden olduğu, milyonlarca mültecinin komşu ülkelere sığındığı, çok daha fazlasının da ülke içinde yerinden edildiği belirtildi.

UNHCR, savaşın başladığı 24 Şubat’tan bu yana 44 farklı ülkeye 7,3 milyon Ukraynalı mültecinin sığındığını, bazı bölgelerde Rus ordusunun etkisini kaybetmesiyle 2,3 milyon Ukraynalı mültecinin de ülkelerine geri döndüğünü kaydetti.

BM Mülteciler Yüksek Komiser Yardımcısı Raouf Mazou, Ukraynalı mültecilerin sığındığı ülkelerden veri alma ve analiz kapasitesini daha güçlendirdiklerini belirterek, “Veri toplama ve analiz kapasitesini arttırmamız etkili bir insani müdahale sağlamak, kritik ihtiyaçları karşılamak, geleceği daha iyi planlamak için çok önemli” dedi.

Avrupa’daki 4,8 milyon Ukraynalı mülteciden 3,2 milyonunun, “Geçici Koruma Statüsü” veya benzeri ulusal koruma planlarına kayıtlı olduğu kaydedildi.

Ukrayna’daki güvenlik durumu kırılgan olmaya devam etse de komşu ülkelerle sınır hareketinin karşılıklı olarak sürdüğü de ifade edildi. Bazı Ukraynalı mültecilerin ülkelerindeki son durumu değerlendirmek, mülklerini kontrol etmek, aile üyelerini ziyaret etmek veya ailelerini göç ettikleri ülkelere getirmeye yardımcı olmak için Ukrayna’ya geri döndükleri, bazılarınınsa ülkelerine temelli geri dönme niyeti taşıdığı belirtildi.

“Akdeniz’de ölüm ve kayıplar arttı”

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin dikkat çektiği diğer bir konu da Akdeniz yoluyla denizden Avrupa’ya sığınmak isteyen mülteci ve göçmenlerin sayısı 2015 yılına göre azalmış olsa da ölüm ve kayıp sayısının artması oldu.

2015’te bir milyondan fazla mülteci ve göçmenin Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya ulaştığı ve bunun bir rekor olduğu belirtilirken, 2018’de 141 bin 500, 2019’da 123 bin 700, 2020’de 95 bin 800, 2021 yılında 123 bin kişinin Avrupa ülkelerine sığındığı kaydedildi. 2020’de bin 881, 2019’da bin 510 ve 2018’de 2 bin 277’den fazla kişinin denizde ya boğulduğu ya da kayıp olarak kayıtlara geçtiği ifade edildi.

Paylaşın

BM: Akdeniz, Mülteciler İçin Daha Ölümcül Hale Geldi

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Sözcüsü Shabia Mantoo, BM’nin Cenevre ofisinde bir basın toplantısı düzenledi. Mantoo, 2015 yılından bu yana Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşmak isteyen mültecilerin sayısının azaldığını, fakat söz konusu geçişler sırasında yaşanan can kayıplarının arttığını açıkladı.

“Akdeniz’den Avrupa’ya geçmeye çalışan mülteci ve göçmenlere ilişkin bildirilen rakamlar 2015’te olduğundan daha düşük olsa da yolculuklar daha ölümcül hale geliyor” değerlendirmesine yer verilen açıklamda Akdeniz’den Avrupa’ya geçişlerle ilgili sayısal veriler de paylaşıldı.

BMMYK’nın paylaştığı veriler özetle şöyleydi:

“Üç milyondan fazla mülteci ve göçmenin Akdeniz’den Avrupa’ya geçtiği ve bu açıdan zirvenin görüldüğü 2015 yılından bu yana, bu yolculukları yapanların sayısında COVID-19 pandemisinden de önce başlayan bir düşüş eğilimi var. 2021 yılında 123 bin 300 bireysel geçiş bildirildi. Bu sayı, 2020 yılında 95 bin 800, 2019’da 123 bin 700 ve 2018 yılında 141 bin 500 idi.

“Düşen geçiş sayılarına rağmen ölü sayısında ciddi bir artış oldu.

Geçen yıl Akdeniz ve kuzeybatı Atlantik’te 3 bin 231 kişinin öldüğü veya kaybolduğu bildirildi. Bu sayı, 2020 yılında bin 881, 2019 yılında bin 510 ve 2018 yılından 2 bin 277’nin üzerindeydi.

Çok daha fazla sayıda kişi ise Sahra Çölü ve uzak sınır bölgelerinden karayoluyla gelirken hayatını kaybetmiş veya kaybolmuş olabilir.”

Uluslararası topluma çağrı

BMMYK Sözcüsü Mantoo ayrıca mültecilerin geçişi sırasında en fazla ölüm ve suistimallerin yaygın olarak Eritre, Somali, Cibuti, Etiyopya, Sudan ve Libya rotalarında görüldüğünü ifade etti:

Yolculukları sırasında, mülteciler ve göçmenlerin, Sahra Çölü’nü geçmek için kaçakçılara güvenmekten başka fazla bir seçeneği yok. Bu da onları yüksek suistimal risklerine maruz bırakıyor. Libya ve Tunus’tan, çoğu kişiler denizi geçerek İtalya ve Malta’ya ulaşmaya çalışıyor.”

Sözcü Shabia Mantoo, Akdeniz’de mülteci ölümlerinin önlenmesi ve Avrupa yolculuğuna çıkan kişilerin korunması için uluslararası topluma daha fazla eylem çağrısında bulundu.

Paylaşın

İYİ Parti, Sığınmacılar İçin Yol Haritasını Belirledi

İYİ Parti, sığınmacılara hazırladığı “güvenli dönüş” için yol haritası çalışmasında “ülkenin göç tanımına sığmayan bir istilaya uğradığına” işaret edildi. Çalışmada dönüş için çözüm önerileri yer aldı.

Cumhuriyet’ten Gamze Kolcu’nun haberine göre, sığınmacı tartışması ülke gündeminde sıcaklığını korurken İYİ Parti, “güvenli dönüş” için yol haritasını belirledi. “İktidarın politikaları sonucunda milyonlarca yasadışı göçmenin sınırları delik deşik ettiğine” dikkat çekilen çalışmada, “ülkenin göç tanımına sığmayan bir istilaya uğradığına” işaret edildi.

Çalışmada, “Türkiye, hiçbir üçüncü ülkenin refahı uğruna kendi refahından mahrum edilemez, açık ya da gizli anlaşmalar sonucunda kimsenin hendeği olamaz” ifadelerine yer verildi. İYİ Parti’nin “sığınmacıların geri dönüşüne ilişkin oluşturduğu yol haritasında şu çözüm önerileri yer aldı:

Tam sınır güvenliği: “Açık Kapı-Açık Hudut” politikasına son verilecek, olası yeni geçişlerin önüne geçilecek. Sınır güvenliğini tam olarak sağlanacak, hudutlar namus kılınacak. “Geçici sığınmacı statüsü” kaldırılacak. Göç İdaresi Başkanlığı yeniden yapılandırılacak.

Suriye’yle işbirliği: “Geçici koruma kapsamındaki Suriyeli sığınmacıları”, Suriye Devleti ile işbirliği içinde gecikmeden ülkelerine geri gönderilecek.

Kota sistemi: Güvenle geri dönüş sürecinde Türkiye’de sığınmacıların yaşadığı il ve ilçelerde kota sistemine geçilecek. Yakalanan kaçaklara “tavizsiz işlem” uygulanacak. Çalışma izni olmadan çalıştığı tespit edilenler derhal sınır dışı edilecek. Konut alma yoluyla edinilmiş yurttaşlık işlemleri askıya alınacak, halihazırda edinilmiş statüler gözden geçirilecek.

Paylaşın

Türkiye’den Avrupa Birliği’ne Göç Rotası Değişti

Türkiye’den Avrupa Birliği’ne (AB) gitmek isteyen düzensiz göçmenlerin izlediği rotanın yılın başından beri değiştiği bildirildi. Yunan Kathimerini gazetesi yetkili birimlere ait bir belgeye dayandırarak yaptığı haberde, insan kaçakçılarının düzensiz göçmenleri artık doğrudan İtalya’ya götürdüğünü belirtti.

Haberde bu uzun süren yolun eskiden Ege’de havaların kötü olması sebebiyle sadece kış aylarında kullanıldığı ancak bu yılın başından beri bu rotanın daha sık kullanıldığının tespit edildiği bilgisine yer verildi. Buna göre, bu yılın başından beri 4 bine yakın düzensiz göçmen Türkiye’den İtalya’ya gitti. 2021 yılının aynı döneminde ise bu rakamın sadece 800 olduğu kaydedildi.

Yunan yetkilileri bu gelişme nedeniyle İtalyan Sahil Güvenliği ile yakın bağlantı içinde çalışıyor. İnsan kaçakçılarının Ege üzerinden göçmenleri Yunan karasularına götürmekten kaçınmasının nedeninin, Yunan Sahil Güvenliğinin, göçmenleri taşıyan tekne ve botların Yunan adalarına ulaşmasını sert biçimde engellemeleri olduğu belirtiliyor. Yardım kuruluşları bu nedenle Atina hükümetini yasa dışı davranarak göçmenleri geri itmekle suçluyor. Yunan hükümeti ise bu eleştirileri geri çeviriyor.

Yunan Sahil Güvenliği son olarak geçen hafta 300 düzensiz göçmeni taşıyan beş teknenin Yunan karasularına girmesini engellemişti. Yunan yetkililer bu teknelerin daha sonra İtalya’ya doğru hareket ettiğini tahmin ediyor. Göç uzmanları insan kaçakçılarının düzensiz göçmenleri Avrupa’ya götürmek için kişi başı 10 bin euroya kadar ücret talep ettiğini belirtiyor.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler: 100 Milyondan Fazla İnsan Yerinden Edildi

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, dünya çapında yerinden edilmiş insanların sayısında önemli bir artışa neden olurken, dünya çapında yerinden edilenlerin sayısı 100 milyonu aştı. Bunların yaklaşık 53,2 milyonu yaşadığı ülke içinde zorunlu göç etmek sorunda kaldı. 

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden (UNHCR) Pazartesi günü yapılan açıklamada, “Çatışmalardan, şiddetten, insan hakları ihlallerinden ve zulümden kaçmak zorunda kalan insan sayısı tarihte ilk kez 100 milyonu aştı” denildi. Açıklamada söz konusu sayının dünya nüfusunun yüzde birinden fazlasını oluşturduğuna da dikkat çekildi.

Gelişmeyi, “Asla kırılmaması gereken bir rekordu” sözleriyle değerlendiren Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi şöyle konuştu: Bu, yıkıcı çatışmaları çözmek ve önlemek, zulmü sona erdirmek ve masum insanları kaçmaya zorlayan sebeplerle mücadele etmek için bir uyarı çağrısı olmalı.

Ukrayna savaşı mültecilerin sayısını körükledi

BM verilerine göre 2021 yılı sonuna kadar dünya çapında yerinden edilmiş insan sayısı 90 milyona çıkarken, Etiyopya, Burkina Faso, Myanmar, Nijerya, Afganistan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki çatışmalar büyük ölçüde bu artışın nedeni olarak gösterildi. Yapılan açıklamada Ukrayna’daki savaşın da etkisiyle sayının hızla arttığı ifade edildi.

Grandi, Ukrayna’da bu yıl 8 milyon insanın ülke içinde, 6 milyondan fazla insanın da ülke sınırları dışına kaçmak zorunda kaldığına işaret ederek, Ukrayna’daki savaştan kaçanların durumlarına yönelik uluslararası tepkiyi ise son derece olumlu olarak nitelendirdi.

Uluslararası toplumun duygusal tepkisinin canlı olduğunu belirten Yüksek Komiser, dünyadaki tüm krizler için benzer bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Ancak salt insani yardımla yetinilmemesi gerektiğne de vurgu yapan Grandi, “Sonuçta insani yardım bir yanıt değil. Her şeyden önce, masum insanların kendi ülkelerindeki akut tehlike ile tehlikeli kaçış ve sürgün arasında seçim yapmak zorunda kalmaması için barış ve istikrara ihtiyacımız var” diye konuştu.

Dünya çapında yerinden edilen 100 milyon insandan yaklaşık 53,2 milyonu yaşadığı ülke içinde zorunlu göç etmek sorunda kaldı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, 16 Haziran’da mülteci ve göçle ilgili yıllık Küresel Eğilimler Raporunu yayımlayacak.

Paylaşın

82 Kadın Örgütü Ve Yüzlerce Kadından Açıklama: Göçmenlerin Yanındayız

Son dönemde mülteci ve göçmenlere yönelik ırkçı saldırılar ve tehditlerin özellikle “kadınların güvenliği” söylemi kullanılarak yaygınlaştırılmasına karşı çıkan onlarca kadın örgütü ve yüzlerce kadın “Irkçılığın, ayrımcılığın, göçmen düşmanlığının ve körüklenen nefretin değil, göçmenlerin yanındayız” diyerek ortak bir açıklama yayınladı.

Açıklamada Türkiye’de son birkaç haftadır göçmenlere yönelen ırkçı, cinsiyetçi saldırılar ve tehditlerin hızla yükseldiğine vurgu yapıldı ve şöyle denildi:

“Zamanı ve mekanı teyit edilmemiş sosyal medya paylaşımlarıyla, öncesi ve sonrası kopuk videolarla nefret körüklendikçe durum boyut değiştiriyor ve tekil suçlara dair iddialar göçmenleri topyekün hedef göstermek için araçsallaştırılıyor.

Bu tablo, halihazırda bin bir türlü zorlukla boğuşan, iradeleri hiçe sayılan, siyasal iktidarın Avrupa Birliği ile yürüttüğü her müzakerede pazarlık unsuru haline getirilen mülteciler dahil olmak üzere statüsü fark etmeksizin tüm göçmenlerin yaşamlarını içinden çıkılmaz bir ayrımcılık ve şiddet döngüsüne hapsediyor” denildi.

Bu karanlık iklimde; göçmen düşmanlığını, ırkçılığı, nefreti ilke edinerek palazlanan, kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı tescillenmiş siyaset esnafları ‘kadınların güvenliğine dair kaygıları’ öne sürerek ırkçılıklarına meşruiyet zemini yaratmaya çalışıyorlar.

“Göçmenler düşman haline getirilemez”

Göçmenlerin ve mültecilerin hedef gösterilmesi, toplumun her kesiminde mevcut sosyo-ekonomik sorunlar karşısında biriken öfkenin yanlış yere kanalize edilmesinin ve siyasal iktidarın sorumluluğunun kamufle edilmesinin yöntemlerinden biri olarak işlev görüyor.

Göç bir insan hakkıdır. Savaşın, yıkımın, emperyalist hayaller uğruna gerçekleştirilen katliamların, erkek şiddetinin, işsizliğin, ekonomik krizin asıl sorumluları gizlenirken, bu politikaların sonucunda içinde bırakıldıkları cendereden zorlukla kurtularak hayatta kalan göçmenler düşman haline getirilemez.

“Erkek şiddeti tırmanıyor”

Mevcut koşullarda en temel haklara bile erişemeyen göçmen-mülteci kadın ve LGBTİ+’lar; kurumsallaşmış ırkçılık ve ayrımcılık nedeniyle maruz kaldıkları taciz, ayrımcılık, sömürü, tehdit, kötü muamele, fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ve tüm boyutlarıyla erkek şiddeti karşısında herhangi bir makama başvurmaktan ve şikâyetçi olmaktan büsbütün çekinir hale geliyor.

Her savaşın, yükseltilen her düşmanca söylemin ve her tür ırkçı kalkışmanın; yabancı düşmanlığını, kadın düşmanlığını, transfobiyi, homofobiyi, nefreti, erkek şiddetini ve hak gasplarını tırmandırdığını çok iyi biliyoruz.

“Kadınlar şiddete mahkum ediliyor”

Devletin cezasızlık politikasını uygulayan erkek yargı eliyle şiddet failleri aklanıp şiddete maruz bırakılanlar suçlanırken, aynı mahkemelerde hayatlarını savunan kadınlar üst sınırlardan en ağır cezalarla yargılanıyor. Boşanmalar zorlaştırılıp nafaka hakkına göz dikilirken kadınlar içinde yaşadıkları şiddet sarmalına mahkûm ediliyor.

Çocuk istismarına evlilik koşuluyla af getirilerek failleri aklamak için meclise önergeler yağdırılıyor, çocuğun rıza yaşı tartışmaya açılarak istismarı yasalaştırmak için fırsat kollanıyor. LGBTİ+’lar hedef gösterilip nefret yükselirken eğitim, sağlık, barınma ve çalışma haklarına erişmeleri imkânsız hale getiriliyor.

“Hedef gösterenleri teşhir ediyoruz”

İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilerek kazanılmış haklarımız gasp ediliyor. Sınır dışı edilme riski olan göçmen-mülteci kadınlara ve LGBTİ+’lara statü sağlayıp geri göndermeme güvencesi sunan sözleşmenin yürürlükte olmadığı koşullarda hak ihlallerine karşı başvuru mekanizmalarına erişim imkânsız hale geliyor. Koruyucu-önleyici hiçbir tedbir alınmıyor, yasal düzenlemeler uygulanmıyor.

Göçmenleri taciz, tecavüz, istismar ve şiddet faili olarak işaretleyerek hedef gösteren ve yaşadıklarımızı göçmen ve mültecilerin yarattığı sorunlar olarak tarifleyen bu ikiyüzlülüğü teşhir ediyoruz.

“Birlikte yaşamak istiyoruz”

Zira söz konusu ikiyüzlülük, maruz bırakıldığımız sistematik erkek şiddetinin esas nedeni olan erkek egemen sistemi görmezden geliyor ve eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşam mücadelemize karşı yürütülen saldırganlığın ayrılmaz bir halkasını oluşturuyor.

Irkçılığa, göçmen ve mülteci düşmanlığına, nefrete geçit vermeden; bedenlerimize, haklarımıza, hayatlarımıza sahip çıkarak hep birlikte özgür, eşit, şiddetsiz bir gelecek inşa etme umudumuzu talan etmeye yönelik bu saldırılara karşı göçmenlerin yanındayız, yan yanayız. Biz varız! Buradayız. Birlikte yaşıyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz.”

İmzacılar:

Paylaşın

Suriye: 1 Milyon Suriyeliyi Geri Gönderme Projesini Kabul Etmiyoruz

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 milyon Suriyeliyi güvenli bölgelere göndereceğiz açıklamasına Suriye yönetiminden itiraz geldi. Suriye Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin 1 milyon Suriyeli sığınmacıyı Suriye sınırındaki “güvenli bölgelere” geri gönderme projesini kabul etmeyeceklerini bildirdi.

Dışişleri Bakanlığı, Suriye devlet haber ajansı SANA’ya cuma günü yaptığı açıklamada, “Suriye Arap Cumhuriyeti hükümeti, bu tür oyunları kesinlikle reddediyor.” ifadelerini kullanarak diğer ülkelere Türkiye’yi finanse etmeme çağrısı yaptı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının “Suriye’ye ve Suriye halkı ile topraklarının bütünlüğüne karşı saldırgan oyununu” açığa çıkardığını ileri süren Suriye Dışişleri Bakanlığı, “Asıl amaç sömürgecilik. Güvenli bölge dedikleri aslında etnik temizlik.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mayıs ayı başlarında “Ülkemizde misafir ettiğimiz 1 milyon Suriyeli kardeşimizin gönüllü geri dönüşünü sağlayacak yeni bir projenin hazırlıkları içindeyiz.” açıklaması yapmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki güvenli bölgelere konut, okul, hastane ve ekonomik altyapı kurularak 1 milyon Suriyeli sığınmacının bu bölgelere dönüşünün sağlanacağını söylemişti.

Erdoğan’a göre, 2016 yılından bu yana 500 bin Suriyeli sığınmacı Suriye-Türkiye sınırındaki güvenli bölgelere dönüş yaptı.

Türkiye’de zaman zaman gerilime neden olan sığınmacı konusu siyasetin de gündeminde yer alıyor. Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara geldiklerinde sığınmacıları iki yıl içinde göndereceklerini belirtiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, son açıklamasında Suriyelilerin arzu etmeleri halinde vatanlarına dönebileceklerini ancak onları zorla göndermeyeceklerini söylemişti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın