Hava Kirliliğinden Erken Ölüm Riski; Cinayetle Öldürülme Riskinden 24 Kat Daha Fazla

Türkiye’de PM 2.5 kaynaklı hava kirliliğine bağlı erken ölüm riski; cinayetle öldürülme riskinden 24 kat, trafik kazaları nedeniyle ölüm riskinden ise yedi kat daha fazla. Partikül madde (PM), atmosferde asılı duran küçük sıvı veya katı parçacık formundaki kirlilik.

Greenpeace Akdeniz, yeni yayımladığı “Türkiye’de Hava Kirliliği Yükü” başlıklı raporuyla hava kirliliğinin ulaştığı boyutu gözler önüne serdi. Rapor, PM 2.5 kirleticisine uzun süre maruz kalmanın Türkiye’de yalnızca 2021 yılında 34 bin erken ölüme neden olduğunu ortaya koydu.

İstanbul ve Ankara dahil olmak üzere Türkiye nüfusunun yüzde 60’ından fazlasını kapsayan 38 ilde, 2021 yılı boyunca yapılan hava ölçümleriyle elde edilen verilere göre, maruz kalınan PM 2.5 kirliliği ortalama 20.7 mikrogram. Bu miktar Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği yıllık limit değerin dört katından fazla.

Cinayetle ölümden 24 kat fazla

Rapora dahil edilen kentlerde her 100 bin erken ölümden 64’ünün havadaki PM 2.5 kirliliğine maruz kalmaktan kaynaklandığı tahmin ediliyor.

PM 2.5 kirliliğinden kaynaklı hava kirliliğine bağlı erken ölümler, cinayet sayıları ve trafik kazalarının neden olduğu ölüm karşılaştırıldığında ise tablonun vahameti daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

Türkiye’de PM 2.5 kaynaklı hava kirliliğine bağlı erken ölüm riski; cinayetle öldürülme riskinden 24 kat, trafik kazaları nedeniyle ölüm riskinden ise yedi kat daha fazla.

Söz konusu kentlerde PM 2.5 miktarı DSÖ limitlerini karşılıyor olsaydı PM 2.5 kirliliğine atfedilen erken ölümlerin sayısı yüzde 75 oranında azaltılabilir ve böylece her yıl tahminen 26 bin insanın hayatı kurtulabilirdi.

En fazla erken ölüm İstanbul’da

2021’de ölçüm yapılabilen kentler arasında yüzde 49’la Iğdır, artan erken ölüm riski açısından ilk sırada yer alıyor.

İstanbul ise 8 bin 895 ölümle, PM 2.5 kirliliğine bağlı en fazla erken ölümün olduğu kent. 2021’de New York’ta ölçülen PM2.5 konsantrasyonları (10 mg/m3) ve erken ölüm riski (yüzde 6) İstanbul’a göre daha düşük.

İstanbul’da PM2.5 konsantrasyon oranı 18 mg/m3, erken ölüm riski oranı ise yüzde 12.

Ne yapılmalı?

Raporun bulguları halk sağlığını korumak için Türkiye’deki PM 2.5 kirliliği sorunuyla ilgili acilen harekete geçilmesi gerektiğini gösteriyor.

Greenpeace Akdeniz, hava kirliliğine bağlı erken ölümlerin önüne geçecek ulusal limit değerlerinin belirlenmesinin ardından, standartların ihlal edildiği bölgelerin “Koruma Bölgesi” ilân edilmesini talep ediyor.

Greenpeace’in diğer talepleri ise şöyle:

  • Türkiye’de PM 2.5 kirliliği için yıllık ve 24 saatlik ortalama limit değerleri bir an önce tanımlanmalıdır.
  • Ulusal limit değerler, asgari olarak, AB tarafından kabul edilen seviyelerle uyumlu olmalıdır.
  • Uzun vadede, DSÖ limitleriyle uyumlu bir yönetmelik çıkarılmalıdır.

“Limit değer belirlenmeli”

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy, limit değerlerin belirlenmesinin erken ölümlerin engellenmesine katkı sağlayacağını şöyle dedi:

“Havamızı kirleten failleri aslında hepimiz biliyoruz, ancak olağan şüpheliler ile olağan yöntemler mücadele etmekte yetersiz kalıyor.

Bugün gezegenin en tehlikeli kirleticisi PM 2.5 için bir limit değer belirleyerek, kirliliğin kronikleştiği yerler için yönetmeliğimizde yer alan koruma bölgesini hayata geçirebilir ve kirli endüstriler karşısında insanlarımıza temiz bir nefes alacak ve ortalama yaşam süresini uzatacak mavi gökyüzü fırsatını sunabiliriz.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Pakistan’da ‘Muson Yağmurları’nın Bilançosu: 1606 Can Kaybı

14 Haziran’dan bu yana Pakistan’da etkili olan muson yağmurlarından kaynaklı sellerde can kaybı 1606’ya yükseldi. Yağışlar sebebiyle ölenlerin 579’u çocuk ve 325’i kadın.

Haber Merkezi / Pakistan Ulusal Afet Yönetim Ajansı (NDMA) verilerine göre, yağışlar sebebiyle 12 bin 863 kişi de yaralandı. 2 milyon 16 bin 25 ev hasar gördü, bunların 805 bin 3’ü tamamen yıkıldı.

Sellerde toplam 13 bin 74 kilometre yol, 392 köprü yıkıldı ve 1 milyon 67 bin 241 çiftlik hayvanı telef oldu. Yağışlardan 33,4 milyon kişi etkilendi.

Sel nedeniyle Sindh eyaletinin Sehvan Şerif kentinde evlerini terk etmek zorunda kalan yurttaşlar güvenli bölgelere geçti. Aylardır süren şiddetli yağışların insanları mahsur bırakması ve temiz suya erişiminin kısıtlanmasıyla ishal ve sıtma vakalarında artış olduğu bildirildi.

4 Eylül’de The Guardian’a konuşan Pakistan İklim Değişikliği Bakanı Sherry Rehman, birincil kirleticilerin birinci dünya ülkeleri olduğunu, ancak faturayı yoksulların ödediğini söyledi.

Rehman zengin ülkelerin, küresel ısıtmanın yükünü çeken gelişmekte olan ülkelere tazminat ödemesi gerektiğinin altını çizdi.

Muson yağmurları hakkında

Muson sözcüğü, Arapça “mevsim” sözcüğünden geliyor; yağışların mevsimlik olduğunu vurgulamak açısından bu adlandırma kullanılıyor.

Musonlar denildiğinde akla ilk olarak “Asya musonu” gelse de bunun dışında ABD’nin güneybatı kıyılarını ve Meksika’yı etkileyen Meksika musonu veya Arizona musonu da denilen Kuzeybatı Pasifik Musonu da bilinen mevsimsel yağışlar arasında.

Güney, güneydoğu ve doğu Asya’da etkili olan muson yağışları, temel olarak yaz mevsiminde Umman Denizi, Bengal Körfezi ve Hint Okyanusu’nda denizdeki havanın daha serin olması nedeniyle ısınan Asya kara kütlesinin alçak basınç alanı oluşturmasıyla, nemli hava kütlesinin denizden karaya doğru taşınması sonucu meydana geliyor.

Yaz mevsiminde Hint Okyanusu üzerinde ortalama sıcaklık 25 santigrat dereceyken, karalarda 45 dereceye kadar çıkabiliyor. Denizden karaya doğru esen rüzgarlarla taşınan dev bulut kütleleri Himalaya Dağları’na kadar olan bölgede mevsimsel yağışlara yol açıyor.

Yağışlar, Hint alt kıtası, Hindi Çini ve güneydoğu Asya ülkeleri ile Çin, Kore Yarımadası, Japonya’ya kadar olan bölgede etkili oluyor. Ancak yağışların en fazla etkilediği bölge, cephe kütlesinin kuzeydeki Himalaya Dağları ile karşılaşarak sıkıştığı Hindistan, Nepal, Butan, Bangladeş, Myanmar’ı içine alan bölge. Bu bölgede yağışlar zaman zaman on binlerce insanın evlerini terk etmesine neden olan sellere yol açıyor.

İklim krizi

Öte yandan, iklim krizi de söz konusu yağışların şiddetini ve yarattığı etkileri arttırabiliyor. Örneğin, çevre örgütü Germanwatch’ın Küresel İklim Riski verilerine göre, Güney Asya ülkesi Pakistan, halihazırda iklim krizinin sebep olduğu aşırı hava olaylarına karşı en kırılgan sekizinci ülke olma özelliği taşıyor.

İklim Değişikliği Bakanı Sherry Rehman da 6 Temmuz’da, yaşanan seller ile ilgili açıklamasında, “Bir gün yanıyorsunuz, ertesi sabah su baskınları bekliyorsunuz… Yani, Pakistan’daki durumun ne kadar ciddi olduğunu görebilirsiniz” demişti.

Paylaşın

Pakistan’da ‘Muson Yağmurları’nın Bilançosu: 1545 Can Kaybı

14 Haziran’dan bu yana Pakistan’da etkili olan muson yağmurlarından kaynaklı sellerde can kaybı 1545’e yükseldi. Can kayıplarının 552’si çocuk, 315’i ise kadın. Öte yandan Pakistanlı yetkililer son 48 saatte su seviyesinin düşmeye başladığını açıkladı. Bazı yollarda trafiğin yeniden açıldığı ancak henüz çok sayıda yerleşim birimine ulaşımda güçlük yaşandığı kaydedildi.

Haber Merkezi / Afetlerde 1 milyon 743 bin 345 ev hasara uğradı, bunlardan 568 bin 817’si tamamen yıkıldı. Ülke genelinde sellerden etkilenenlerin sayısı 33 milyon 46 bin 329. Kurulan çadır kamplarına ise 663 bin 869 kişi sığındı.

Ülke genelinde 6 bin 674 kilometre yol zarar görürken 269 köprü yıkıldı.

3,5 milyondan fazla çocuğun eğitimi sekteye uğradı. Sindh, Belucistan, Pencap ve Hayber Pahtunhva eyaletlerinde yaklaşık 22 bin okul kullanılamaz hale geldi.

Milyarlarca dolarlık ekonomik kayıp

Hükümet, Pakistan’daki 160 bölgenin 72’sini afet bölgesi ilân ederken ülkenin üçte birinin selden etkilendiği belirtiliyor.

Pakistan Gelir ve Maliye Bakanı Miftah İsmail, sellerin ekonomik maliyetini 10-12,5 milyar dolar olarak açıkladı fakat bağımsız gözlemciler, bunun 15-20 milyar dolar arasında olduğunu ve daha da artacağını tahmin ediyor.

En çok Sindh eyaleti etkilendi

Sindh eyaleti genelinde sellerden 2 bin 687 kilometre yol hasar görürken 1 milyon 527 bin 596 ev kısmen veya tamamen yıkıldı. Eyalet genelinde 1,2 milyon hektarlık tarım arazisi zarar gördü.

Eyalete bağlı Sehvan, Khairpur Natan Şah, Larkana ve Sukkur gibi şehirler sular altında kalırken bu kentlerin kuzeyindeki bölgelerle kara yolu ulaşımı kesildi.

Yetkililer, şehirlerdeki suyun çekilmesinin üç-altı ay süreceğini belirtiyor.

Salgın hastalıklar artıyor

İklim felaketleri, Pakistan genelinde yaklaşık 1500 sağlık tesisini etkiledi. Bu durum selden etkilenen bölgelerde sağlık kurumu, sağlık çalışanı ve ilaç tedarikini önemli ölçüde etkiledi.

Ülkenin dört eyaletine bağlı 45 bölgede on binlerce kişi ishal, sıtma, dang humması, tifo, yılan ve köpek ısırıkları, deri, göz ve akut üst solunum yolu enfeksiyonları gibi hastalıklardan mustarip.

Kara ve demiryolu ulaşımı kesildi

Hayber Pahtunhva eyaletinde sel nedeniyle altyapı da ciddi şekilde zarar gördü. Eyaletin kuzeyinde yer alan Kalam şehri ile karayolu bağlantısı tamamen kesildi.

Belucistan eyaletinde de demiryolu ulaşımı uzun süredir askıda. Eyaletin Afganistan ve İran ile demiryolu ticareti, sel nedeniyle yapılamıyor.

Pakistan’da sel sebebiyle oluşan yıkımın restorasyonunun yıllar alacağı belirtiliyor.

Muson yağmurları hakkında

Muson sözcüğü, Arapça “mevsim” sözcüğünden geliyor; yağışların mevsimlik olduğunu vurgulamak açısından bu adlandırma kullanılıyor.

Musonlar denildiğinde akla ilk olarak “Asya musonu” gelse de bunun dışında ABD’nin güneybatı kıyılarını ve Meksika’yı etkileyen Meksika musonu veya Arizona musonu da denilen Kuzeybatı Pasifik Musonu da bilinen mevsimsel yağışlar arasında.

Güney, güneydoğu ve doğu Asya’da etkili olan muson yağışları, temel olarak yaz mevsiminde Umman Denizi, Bengal Körfezi ve Hint Okyanusu’nda denizdeki havanın daha serin olması nedeniyle ısınan Asya kara kütlesinin alçak basınç alanı oluşturmasıyla, nemli hava kütlesinin denizden karaya doğru taşınması sonucu meydana geliyor.

Yaz mevsiminde Hint Okyanusu üzerinde ortalama sıcaklık 25 santigrat dereceyken, karalarda 45 dereceye kadar çıkabiliyor. Denizden karaya doğru esen rüzgarlarla taşınan dev bulut kütleleri Himalaya Dağları’na kadar olan bölgede mevsimsel yağışlara yol açıyor.

Yağışlar, Hint alt kıtası, Hindi Çini ve güneydoğu Asya ülkeleri ile Çin, Kore Yarımadası, Japonya’ya kadar olan bölgede etkili oluyor. Ancak yağışların en fazla etkilediği bölge, cephe kütlesinin kuzeydeki Himalaya Dağları ile karşılaşarak sıkıştığı Hindistan, Nepal, Butan, Bangladeş, Myanmar’ı içine alan bölge. Bu bölgede yağışlar zaman zaman on binlerce insanın evlerini terk etmesine neden olan sellere yol açıyor.

İklim krizi

Öte yandan, iklim krizi de söz konusu yağışların şiddetini ve yarattığı etkileri arttırabiliyor. Örneğin, çevre örgütü Germanwatch’ın Küresel İklim Riski verilerine göre, Güney Asya ülkesi Pakistan, halihazırda iklim krizinin sebep olduğu aşırı hava olaylarına karşı en kırılgan sekizinci ülke olma özelliği taşıyor.

İklim Değişikliği Bakanı Sherry Rehman da 6 Temmuz’da, yaşanan seller ile ilgili açıklamasında, “Bir gün yanıyorsunuz, ertesi sabah su baskınları bekliyorsunuz… Yani, Pakistan’daki durumun ne kadar ciddi olduğunu görebilirsiniz” demişti.

Paylaşın

Hava Kirliliği OECD’de Azaldı, Türkiye’de Arttı

Küçük partiküllerden kaynaklanan hava kirliliğine maruz kalanların oranı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında önemli oranda düşerken Türkiye’de az da olsa artış gösterdi.

Türkiye, OECD üyeleri arasında 2.5PM olarak adlandırılan küçük partikül kaynaklı hava kirliliğine en fazla maruz kalan ikinci ülke. Türkiye’de halkın yüzde 27’si hava kirliliğine maruz kalırken bu oran OECD ülkelerinde yüzde 14.

OECD’nin 2019 yılı verilerine göre hava kirliliğine en fazla maruz kalan ülke yüzde 27 ile Güney Kore. Türkiye de aynı oranla ikinci durumda. Finlandiya, İsveç, Estonya, Yeni Zelanda ve İzlanda yüzde 6 ile en iyi durumda bulunan ülkeler.

2019 yılında “2.5PM” olarak adlandırılan küçük partikül kaynaklı hava kirliliğine maruz kalanların oranı diğer bazı ülkelerde şöyle: İsrail yüzde 19, İtalya yüzde 16, Yunanistan yüzde 14, Almanya yüzde 12. İngiltere yüzde 10 ve ABD yüzde 8.

38 ülkeden 4’ünde kirlilik arttı; birisi Türkiye

Hava kirliliğine maruz kalanların oranı nasıl değişiyor? Azalıyor mu yoksa artıyor mu? 1990 ile 2019 yılları arasındaki değişime bakıldığında OECD listesindeki 38 ülkeden 33 tanesinde hava kirliliği oranı düştü. Bu düşüş bazı ülkelerde yüzde 40’ları aştı. Türkiye’de ise yüzde 1’lik bir artış söz konusu. OECD ortalamasında hava kirliliğine maruz kalanların oranı bu 39 yılda yüzde 28 düşüş gösterdi.

En fazla azalma yüzde 45 ile İsviçre’de. Bu ülkede 1990 yılında hava kirliliğine maruz kalanların oranı yüzde 18,3 iken 2019’da yüzde 10’a geriledi. En fazla artış yüzde 9 ile Güney Kore’da yaşandı. OECD ortalaması 1990’da yüzde 19,4 iken 2019’da yüzde 13,9’a düştü. Aynı dönemde Türkiye’deki oran yüzde 26,7’den yüzde 26,9’a yükseldi.

Küçük partikül kaynaklı hava kirliliğine maruz kalanların oranı diğer ülkelerde 1990-2019 arası şu kadar düştü: Almanya yüzde 43, İngiltere yüzde 41, Fransa yüzde 37, Yunanistan yüzde 27 ve İsrail yüzde 8.

Türkiye’de ‘dalgalı seyir’

Son 39 yılda Türkiye’deki değişime yakından bakıldığında hava kirliliği oranının yükselip düştüğü gözlemleniyor. 2019 yılındaki oran 1990 yılından daha yüksek. 2005’te yüzde 26,7 olan hava kirliliğine maruz kalanların oranı 2010’da yüzde 30’a kadar tırmandı.

PM2.5 nedir, ne kadar zararlı?

Avrupa Çevre Ajansı’nın sitesine göre partikül madde, katı ve sıvı damlacıkların karışımından oluşuyor. Bazı partikül maddeler doğrudan yayılırken bazıları da çeşitli kaynaklardan yayılan kirleticilerin atmosferde reaksiyona girmesiyle meydana geliyor.

Partikül madde, kalp veya akciğer rahatsızlığından kaynaklanan hastalıklar ve ölümlerle ilişkilendirilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü, partikül madde kapsamında en zararlı maruz kalma durumunun ince partiküllere (PM2.5) uzun süreli maruz kalma olduğunu gösterebilecek yeterli bilimsel kanıt toplamıştır.

Sağlık Bakanlığı’na göre de havadaki partikül madde insan sağlığını etkileyen en önemli kirleticilerden biri. Partikül boyutu ile sağlık üzerindeki olumsuz etkisi doğrusal olarak bağlantılı.

Hava kirliliği bir yandan kalp ve akciğer hastalıklarına bağlı ölüm oranını artırırken, diğer yandan bu hastalıklara bağlı hastane başvurularını arttırıyor. Bunların yanında hava kirliliği özellikle çocukların akciğer gelişimini olumsuz etkilemekte ve kirliliğin yoğun olduğu bölgelerde astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi kronik hava yolu hastalıkların prevalansını artırmakta.

(Kaynak: Euronews Türkçe)
Paylaşın

Pakistan’da Manchar Gölü Taştı; 100 Bin Kişi Risk Altında

ABD Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA), Manchar Gölü’nün 25 Temmuz, 28 Ağustos ve 5 Eylül’deki fotoğraflarını paylaştı. Fotoğraflarda 25 Temmuz’da gölde bir farklılık göze çarpmazken 28 Ağustos ve 5 Eylül’dekilerde ise gölün yüzölçümünün genişlediği görüldü.

Haber Merkezi / NASA yetkilileri, taşan gölde suyun akış yolu üzerindeki yüzlerce köyde yaşayan yaklaşık 100 bin kişinin, sel riskiyle karşı karşıya olduğunu bildirdi.

14 Haziran’dan bu yana Pakistan’da etkili olan muson yağmurlarından kaynaklı 1.396 kişi hayatını kaybederken, 12 bin 728 kişi de yaralandı. Bununla birlikte, sel felaketinin ülkeye maliyetinin 10-12,5 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.

Pakistan İklim Değişikliği Bakanı Şeri Rahman, daha önce sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Pakistan’ın ciddi bir iklim faciası yaşadığını ve bunun son 10 yılda karşılaşılan en zor afetlerden biri olduğunu söylemişti.

“Nüfusunun yüzde 15’i felaketten etkilendi”

Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, ülke nüfusunun yüzde 15’ine denk gelen 33 milyon kişinin felaketten etkilendiğini belirtmişti.

Başbakan Şerif bu yağmur sezonunda yaşanan kayıpların 2010-11 seneleri ile karşılaştırılabilir olduğunu ve kayıtlardaki en kötü yıl olduğunu ifade etmişti.

Ülke yetkilileri, yaşanan yıkıma iklim değişikliğinin neden olduğunu savunuyor.

Ancak yerel yönetimlerin planlama zafiyeti nedeniyle su baskını riski bulunan yerlerde yapılaşmanın devam etmesinin felaketin sonuçlarının daha da büyümesine yol açtığı belirtiliyor.

Muson yağmurları hakkında

Muson sözcüğü, Arapça “mevsim” sözcüğünden geliyor; yağışların mevsimlik olduğunu vurgulamak açısından bu adlandırma kullanılıyor.

Musonlar denildiğinde akla ilk olarak “Asya musonu” gelse de bunun dışında ABD’nin güneybatı kıyılarını ve Meksika’yı etkileyen Meksika musonu veya Arizona musonu da denilen Kuzeybatı Pasifik Musonu da bilinen mevsimsel yağışlar arasında.

Güney, güneydoğu ve doğu Asya’da etkili olan muson yağışları, temel olarak yaz mevsiminde Umman Denizi, Bengal Körfezi ve Hint Okyanusu’nda denizdeki havanın daha serin olması nedeniyle ısınan Asya kara kütlesinin alçak basınç alanı oluşturmasıyla, nemli hava kütlesinin denizden karaya doğru taşınması sonucu meydana geliyor.

Yaz mevsiminde Hint Okyanusu üzerinde ortalama sıcaklık 25 santigrat dereceyken, karalarda 45 dereceye kadar çıkabiliyor. Denizden karaya doğru esen rüzgarlarla taşınan dev bulut kütleleri Himalaya Dağları’na kadar olan bölgede mevsimsel yağışlara yol açıyor.

Yağışlar, Hint alt kıtası, Hindi Çini ve güneydoğu Asya ülkeleri ile Çin, Kore Yarımadası, Japonya’ya kadar olan bölgede etkili oluyor. Ancak yağışların en fazla etkilediği bölge, cephe kütlesinin kuzeydeki Himalaya Dağları ile karşılaşarak sıkıştığı Hindistan, Nepal, Butan, Bangladeş, Myanmar’ı içine alan bölge. Bu bölgede yağışlar zaman zaman on binlerce insanın evlerini terk etmesine neden olan sellere yol açıyor.

İklim krizi

Öte yandan, iklim krizi de söz konusu yağışların şiddetini ve yarattığı etkileri arttırabiliyor. Örneğin, çevre örgütü Germanwatch’ın Küresel İklim Riski verilerine göre, Güney Asya ülkesi Pakistan, halihazırda iklim krizinin sebep olduğu aşırı hava olaylarına karşı en kırılgan sekizinci ülke olma özelliği taşıyor.

İklim Değişikliği Bakanı Sherry Rehman da 6 Temmuz’da, yaşanan seller ile ilgili açıklamasında, “Bir gün yanıyorsunuz, ertesi sabah su baskınları bekliyorsunuz… Yani, Pakistan’daki durumun ne kadar ciddi olduğunu görebilirsiniz” demişti.

Paylaşın

Türkiye, Görülmemiş Sıcaklarla Kavrulacak

Almanya merkezli Max Planck Ensititüsü ve Kıbrıs Enstitüsü’nün ortak araştırmasına göre, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da hava sıcaklığı yakın zamanda benzeri görülmemiş bir şekilde artacak.

Max Planck Ensititüsü’nün bilim dergisi Reviews of Geophysics’de yayımlanan rapora göre; Türkiye dahil bölgedeki ülkelerin gelecek yıllarda sıcak hava dalgaları, kuraklık, toz fırtınaları, aşırı yağış gibi krizler yaşayacağına dikkat çekildi.

Araştırmada, gereken önlemler derhal alınmazsa Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’nun çok ciddi bir iklim krizinin etkisi altına gireceği belirtildi. Bölgenin “iklim değişikliğinin merkezi” olarak tanımlandığı raporda, bölgede sıcaklık artış hızının küresel ortalamanın neredeyse iki katı olduğu vurgulandı.

Su ve gıda krizi yaşanacak

Bu yüzyılın sonuna kadar bölgede sıcaklıkların 5 dereceye kadar artacağı, özellikle yaz aylarında benzeri görülmemiş kavurucu sıcaklar yaşanacağı tahmin ediliyor.

Rapora göre yağış miktarının da azalmasıyla bölge çok ciddi bir su ve gıda krizi yaşayacak, tüm ekonomik sektörler krizden etkilenecek.

Tarım alanları yok olmanın eşiğinde

Bölgede yaşayan 400 milyon kişi çok yıkıcı etkilerle karşı karşıya kalacak. Su seviyelerinin yükselmesiyle birçok yerde kıyı bölgeler ve tarım alanları yok olmanın eşiğine gelecek.

Raporda, iklim krizinin vuracağı ülkeler arasında Türkiye’nin yanı sıra Yunanistan, Katar, Suriye ve Suudi Arabistan da yer aldı. Ayrıca siyasi krizlerin ve çatışmaların yaşandığı bölgede ülkelerin iklim kriziyle mücadele için bir araya gelmesinin zor olduğu da kaydedildi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Algler, İklim Krizini Çözebilir Mi?

Algler, sera gazları ve küresel iklim krizi ile ilişkili atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonunu azaltma stratejisinin bir parçası olarak kullanılabilir. Algleri bu kadar özel yapan şey, küresel iklim krizini ve alglerin küresel ısınmanın etkileriyle mücadeleye yardımcı olmada oynayabileceği rolü.

Haber Merkezi / Algler, çoğunlukla sulu ortamlarda bulunan plat benzeri özelliklere sahip fotosentetik organizmalardır.

Pigmentasyon türüne ve besin rezervlerine göre sınıflandırılan yedi tür alg vardır: Yeşil algler (Chlorophyta), euglenoidler (Euglenophyta), altın-kahverengi algler ve diatomlar (Chrysophyta), ateş algleri (Pyrrophyta), kırmızı algler (Rhodophyta), sarı -yeşil algler (Xanthophyta) ve kahverengi algler (Paeophyta).

Algler, dünyadaki oksijenin büyük bir miktarını (yaklaşık yarısı olduğu düşünülür) üretmektedir. Bu mucizevi bir durumdur. Dünya genelindeki bitki popülasyonu bunun sadece 1/10’e ulaşmaktadır.

Alglerin ana bileşimi karbonhidratlar, lipidler, proteinler, lutein, astaksantin ve fukoksantin gibi karotenoidler ve nükleik asitler içerir.  Spesifik bileşim alg türüne bağlıdır ve ayrıca geliştirme yönteminden de etkilenmektedir.

Alglerin büyüyebilmesi için karbon tutması, bu organizmaları sera gazlarının ve iklim değişikliğinin önemli bir nedeni olan karbonun azaltılmasında paha biçilmez bir varlık haline getiriyor.

İklim değişikliği sorunu

İklim değişikliği, atmosferindeki sera gazlarındaki artış nedeniyle zaman içinde ortalama sıcaklık ve hava düzenlerinde meydana gelen değişiklikleri ifade eder.

Sanayileşme, okyanus asitlenmesi, toprak erozyonu ve ormansızlaşmanın yanı sıra sera gazı emisyonlarının tümü iklim değişikliği sürecinde yer almaktadır. CO2 seviyelerindeki eş zamanlı artış, ısınma potansiyelinin yarısından fazlasını oluşturur.

Atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonunun azaltılması iklim krizi için bir önemli bir çözümdür. Bu çözüm, fiziksel ve biyolojik olarak ikiye ayrılmaktadır.

Biyolojik açıdan, bitkiler ve algler tarafından gerçekleştirilen CO2 sekestrasyonunu içeren fotosentez, açık ara en çevre dostu ve sürdürülebilir çözümdür. Bu süreç, ağaçlandırma, okyanus gübrelemesi ve mikroalg ekimi gibi  iyileştirmelerle desteklenmektedir.

Mavi karbon

Mavi Karbon, okyanus ve kıyı ekosistemleri tarafından tutulan karbonu ifade eder. Mavi karbon; tuz bataklıkları, deniz otu çayırları veya mangrov ormanları ve tüm dünyadaki okyanusları içeren kıyı ekosistemleri tarafından tutulan karbondur.

Mavi karbon habitatları, karbon yakalamada karasal ormanlardan bile daha etkilidir. Bu nedenle, bu ortamlar, atmosferik karbondioksitin azaltılmasına yardımcı olmak için doğal ve yapay karbon bataklıkları arayışında kilit alanlar halindedir ve dünyanın her yerinde bulunmaktadırlar.

Bu ekosistemler, atmosferde mevcut olan karbon dioksitten tuttukları büyük karbon rezervlerini yakalar ve daha sonra karbonu çökeltilerde biriktirirler.

Biyoenerji rezervi mi?

Algler aynı zamanda sürdürülebilir enerji kaynağıdır. Biyoenerji, biyolojik kaynaklardan elde edilen malzemelerden sağlanan yenilenebilir enerjidir. Biyokütle, güneş ışığını kimyasal enerji şeklinde depolayan herhangi bir organik malzemedir.

Paylaşın

Muson Yağmurlarının Vurduğu Pakistan İçin Uluslararası Dayanışma Çağrısı

14 Haziran’dan bu yana Pakistan’da etkili olan muson yağmurları  441’i çocuk olmak üzere 1265 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. 33,4 milyon kişi de yağmurlar sonrası oluşan sellerden etkilendi.

Bianet’te yer alan habere göre, sel nedeniyle Sindh eyaletinin Sehvan Şerif kentinde evlerini terk etmek zorunda kalan yurttaşlar güvenli bölgelere geçti. Sağlık yetkilileri, şiddetli selin milyonlarca insanı yerinden etmesinin ardından büyük çaplı salgın hastalıklar konusunda uyardı.

Aylardır süren şiddetli yağışların insanları mahsur bırakması ve temiz suya erişiminin kısıtlanmasıyla ishal ve sıtma vakalarında artış olduğu bildirildi.

4 Eylül’de The Guardian’a konuşan Pakistan İklim Değişikliği Bakanı Sherry Rehman, birincil kirleticilerin birinci dünya ülkeleri olduğunu, ancak faturayı yoksulların ödediğini söyledi.

Rehman zengin ülkelerin, küresel ısıtmanın yükünü çeken gelişmekte olan ülkelere tazminat ödemesi gerektiğinin altını çizdi.

Çevrimiçi buluşma çağrısı

Pakistan’daki iklim felaketine dair İklim Adaleti Hareketi oluşumu 9 Eylül’de tüm dünyada etkili olmasını planladıkları kitlesel bir eyleme hazırlanıyor.

Hazırlıklar kapsamında bugün (5 Eylül) Türkiye saatiyle 16.00’da çevrimiçi bir bilgilendirme toplantısı düzenlenecek.

İklim Adaleti Hareketi’nin, eylem çağrısında şu ifadelere yer verildi:

“Pakistan’ın üçte biri sular altında kaldı, binlerce kişi öldü, evler yıkıldı ve topraklar yok oldu. Pakistan iklim krizinden en az sorumlu olan ülkelerden biri, ancak en çok acıyı o çekiyor.

“Fosil yakıt endüstrisi ve onu destekleyen kapitalist sistem, krizin doğrudan sorumlusu. Bu sistemi yıkmalı, uluslararası dayanışmayla sorumlularını şimdi durdurmalıyız!

Pakistan için iklim tazminatları

“Yüzyıllardır sömürgeleştirilen ve sömüren ülkelerin ve iklim yıkımından çıkar sağlayan şirketlerin, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Pakistan’ın borçlarını silmesiyle başlayarak tazminat ödeme ve sorumluluk alma zamanı geldi.

“Her yerde insanları fosil yakıt altyapısına veya finans kuruluşlarına karşı doğrudan eylemlerde bulunmaya veya 9 Eylül’de sokaklarda kitlesel bir gösteri düzenlemeye çağırıyoruz.

“Bugün sahada neler olduğunu dinleyeceğiz. Eylem günü için siyasi çerçeveyi ve talepleri anlayacağız, halihazırda neler planlandığını öğreneceğiz ve tüm soruları ele alacağız.

“Fridays For Future Balochistan’dan Yusuf Baluch, Ammar Ali Jan ve Dr Alia Haider ve Pakistan’dan diğer aktivistler ile birlikte olacağız.”

Paylaşın

İklim Krizi Bal Arılarının Ömrünü Kısaltıyor

Kahverengi ve kırmızımsı renkte bir parazit türü olan varroa akarı, arılarda aynı adı taşıyan bir hastalığa neden oluyor. Türkiye’de arıcılığı tehdit eden hastalıklar arasında yer alan varroa, arıların sağlığını etkilediği gibi arıcılık sektörüne de büyük zarar veriyor.

Arılarda verim düşüklüğüne ve sektörde ekonomik zararlara neden olan varroa hastalığı, son olarak 2022 Haziranı’nda Avustralya’da çok sayıda kolonide tespit edildi. Hastalık nedeniyle ülkede biyogüvenlik önlemleri alındı.

Varroa akarlarının arılar üzerindeki etkisi hakkında Anadolu Ajansı’na konuşan Dr. Öğretim Üyesi Devrim Oskay, dünya üzerinde arı koloni varlığı ve genetik çeşitlilik açısından Türkiye’nin önemli bir kaynak olduğunu belirtti.

Türkiye’de görülmesi

Dünya genelinde 30 bal arısı ırkı bulunduğu ve bunların beşinin Türkiye’de yaşadığını söyleyen Oskay, “Ülkemiz yaklaşık sekiz milyon bal arısı kolonisine ev sahipliği yapıyor. Dünyada koloni başına düşen bal verimi ortalaması 24 kilogram. Bal arısı koloni varlığı ve genetik çeşitlilik bakımından ülkemiz dünyada ön sıralardayken, koloni başına ortalama 15 kilogram bal verimi nedeniyle alt sıralara düşüyoruz,” dedi.

Olumsuz iklim koşulları, hastalık ve zararlılar nedeniyle Türkiye’de yaklaşık her yıl yüzde 10-40 koloni kaybı yaşandığını ifade eden Oskay, varroanın ilk olarak 1963’te Avrupa’daki bal arılarında tespit edildiğini, Türkiye’de ise 1970’li yılların başından itibaren görüldüğünü söyledi.

Hastalıkla mücadele

Varroanın, bugün dünyanın her ülkesinde bal arılarını tehdit ettiğini aktaran Oskay şöyle devam etti:

“Varroa akarları yetişkin bal arıları üzerinde beslenip yaşayabildikleri gibi gelişmekte olan kuluçkadaki larva ve pupalar üzerinde beslenip çoğalarak bal arılarının zayıf düşmesine, yaşam sürelerinin azalmasına, arı kolonisinde deforme kanat gibi virüslerin yayılmasına ve belli bir süre sonra kolonilerin çökmesine neden olabiliyor. Bugün varroa, dünyada arıcılık sektörünün en büyük problemi olarak görülüyor.”

Hastalıkla mücadelede karantina veya koloni imhasına başvurulamayacağını söyleyen Oskay, “Varroa ile mücadelede doğa dostu telli dip tahtası, pudra şekeri, organik asitler, aromatik, tıbbi bitki özleri ve yağları, kuluçkaya yüksek sıcaklık uygulaması, ıslah ve bunun gibi uygulamalar sentetik kimyasal kalıntı sorununun çözümü olarak görülüyor,” dedi.

Varroa nedir?

Kahverengi ve kırmızımsı renkteki bir parazit türü olan varroa akarı, arılarda aynı adı taşıyan bir hastalığa yol açıyor. Varroa, dünya arıcılık sisteminin en önemli problemleri arasında görülüyor.

Araştırmalar, iklim krizinin bal arısı kolonileri üzerinde stres yarattığını ve buna bağlı olarak da varroa akarının etkisini yükselttiğini ortaya koyuyor.

İklim krizine bağlı olarak bitki türlerinin yok olması, bitkilerin nektar ve polen salgılamalarının azalması, bal arılarının açlıkla veya yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Su Felaketleri Küresel Ekonomiyi Trilyonlarca Dolar Zarara Uğratabilir

Giderek kötüleşen kuraklık, şiddetli yağış, fırtına ve sel gibi suyla bağlantılı felaketlerin maddi ve manevi zararları olduğu tartışmasız. Ancak bugün açıklanan bir rapor, gelişmiş ekonomilerde yaşanan bu tür felaketlerin küresel ekonomiye olan etkisini gözler önüne serdi.

Rapora göre, dünyanın gelişmiş ülkelerinde suyun neden olduğu felaketlerin küresel ekonomiye olan zararı 2050’de 5,6 trilyon dolara ulaşacak.

“Aquanomics” başlıklı bir rapor, Avustralya merkezli mühendislik ve çevre danışma şirketi GHD tarafından hazırlandı. Şirket suyun bir toplumun deneyimleyebileceği “en yıkıcı güç” olduğunu belirterek azının da çoğunun da tehlikeli olduğunun altını çizdi.

Çin ve Güney Kore sellerle mücadele ederken, aşırı yağış Hindistan’ın temiz su ve elektrik tedarikini engelledi. Son 500 yılın en kurak zamanlarını yaşayan Avrupa kıtasında çiftçiler ürün yetiştirmekte zorlanıyor. Pakistan ise henüz taze olan sel felaketinin yaralarını gelen yardımlarla sarmayı umuyor.

Dünyanın dört bir yanında toplulukların artan iklim olaylarının etkisini şimdiden hissettiğine dikkat çekilen raporda, bu toplulukların korunması için harekete geçmenin önemi vurgulandı.

Sadece 2021’de dünya genelinde 100 milyon insanın sel, fırtına ve kuraklıktan etkilendiği bildirilen raporda, su sektörünün değişime öncülük etme fırsatına sahip olunduğu belirtilerek, daha fazla yatırımın, inovasyonun ve entegre su yönetiminin gerektiği kaydedildi.

Rapor yedi ülkeyi kapsıyor

Yedi ülkedeki su risklerini değerlendiren rapor Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Çin, Kanada, Filipinler, Birleşik Arap Emirlikleri ve Avustralya’yı kapsıyor. Küresel sigorta verilerini ve olağanüstü olayların farklı sektörleri nasıl etkileyebileceğine dair bilimsel çalışmaları kullanarak hazırlanan raporda ülkelerin derhal karşı karşıya kaldığı kayıpların yanı sıra, küresel ekonomiye verdiği zararlara ilişkin de tahmin yürütüldü.

Buna göre dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’de 2050 yılı itibarıyla toplam 3,7 trilyon dolar kayıp yaşanabilir ve gayri safi yurt içi hasılası(GSYİH) o tarihe kadar her yıl yüzde 0,5 küçülebilir. Filipinler için GSYİH’de kayıp oranı yüzde 0,7, Çin ve Kanada için yüzde 0,2, İngiltere ve Birleşik Arap Emirlikleri içinse yüzde 0,1 olarak gerçekleşebilir.

Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin ise yüzyıl ortasında yaklaşık 1,1 trilyon dolar kümülatif kayıpla karşı karşıya kalabilir.

Hangi sektörler an ağır etkilenebilir?

Değerlendirmede ele alınan beş büyük sektörden küresel ekonomi için en hayati olan üretim ve dağıtım, bu felaketlerden en kötü etkilenen sektör de olabilir. Rapor, su kıtlığının üretimi aksatırken, fırtına ve sellerin altyapı ve envanteri tahrip edebileceğine dikkat çekiyor ve bunun maliyetinin 4,2 trilyon doları bulabileceğini belirtiyor.

Tarım sektörü ise kuraklık ve aşırı yağıştan en ağır şekilde etkilenebilecek bir diğer sektör. Rapora göre, bu felaketlerin yol açabileceği kayıpların 2050’de 332 milyar doları bulması olası. Suyla ilgili felaketlerden etkilenebilecek diğer sektörler de perakende sektörü, bankacılık ve enerji olarak sıralanıyor.

Bu yıl Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda küresel uzman grupları su ekonomisini araştıracak yeni bir komisyon kurduklarını açıkladı. Komisyon, su yönetimi konusunda karar vericilere faydalı tavsiyeler sunabilmeyi amaçlıyor.

Komisyonun eş başkanı Tharman Shanmugaratnam Reuters haber ajansına verdiği bilgide suyun yönetiminin, iklimin beraber değerlendirilerek “dönüştürülmesi” gerektiğinin altını çizdi ve “Bunu yapmanın maliyeti önemsiz değil, aksine aşırı hava koşullarının yol açabileceği yıkımın maliyeti yanında cüce kalır açıklamasında bulunmuştu.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın