‘Küresel Isınma’ Böbrek Taşı Hastalarını Artıracak

ABD’de yapılan yeni bir araştırma, iklim krizi dolayısıyla artan küresel ısının böbrek taşı vakalarının yüzde 2,2 ile 3,9 arasında yükselmesine yol açacağını gösterdi. Hekimler, “ısınan gezegenin özellikle çocuklarınki başta, insan sağlığı üzerinde etkileri olması kaçınılmaz diyor.”

Araştırmaya göre, iklim krizi nedeniyle artan sıcaklıklar, ısı ve su kaybıyla şiddetlenen ağrı verici böbrek taşı rahatsızlığı çekenlerin çoğalmasına yol açacak.

The Guardian gazetesinin haberine göre ABD’de yaklaşık her 10 kişiden birinin muzdarip olduğu böbrek taşı rahatsızlığının görülme sıklığının (insidans) ülkenin kuzeyinden güneyine indikçe artmakta olduğu gerçeğinden yola çıkan araştırmacılar, Güney Carolina eyaletinde ısı ve nemle bağlantılı böbrek taşı sorununun yüzyıl sonuna kadar nasıl seyredeceğini öngörmek üzere iki iklim senaryosu uyguladılar.

İklim krizi daha çok böbrek taşı üretecek

Philadelphia Çocuk Hastanesinden (Chop) elde edilen verilere göre sera gazı salımının bugünkü oranlarda sürüp sürmemesine veya orta düzeye çekilip çekilmemesine bağlı olarak vaka sayısının yüzde 2,2 ile 3,9 arasında artacağı ve bunun her iki durumda da sağlık harcamalarında büyük bir artışa yol açacağı görüldü.

Böbrek taşlarına, yoğunlaşmış idrarda gelişen ve idrar yolundan geçerken dayanılmaz ağrılara yol açan sert mineral birikintileri (çoğunlukla kalsiyum) neden oluyor. Son yirmi yılda böbrek taşı görülme sıklığı, özellikle beyaz olmayanlar, kadınlar ve ergenler arasında arttı.

Gezegenin ısınması bir halk ve çocuk sağlığı sorunu

Böbrek taşı rahatsızlığının artışına beslenme alışkanlıklarında ve yaşam tarzında gerçekleşen değişiklikler de katkıda bulunuyor. Ancak önceki araştırmalar, yaşam alanlarındaki yüksek sıcaklıklarının riski artırdığını gösteriyor. Su kaybı riskinin arttığı çok sıcak günlerden sonra böbrek taşından ötürü hastanelere başvuranların sayısı da artıyor.

Chop pediatrik ürologu Gregory Tasian, “İklim değişikliğinin özellikle çocuklar açısından, insan sağlığı üzerindeki etkisi üzerinde çok konuşulmuyor, ancak ısınan gezegenin insan sağlığı üzerinde önemli etkileri olacak” diyor.

Scientific Reports’ta yayınlanan çalışmanın sonuçlarına göre, değişik iklim modelleriyle yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre yüzyılın sonuna kadar ortalama sıcaklık 1,1 ile 5,4 derece (Santigrad) artacak.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

2022 Dünyanın En Sıcak Yıllarından Biri Olacak

Birleşik Krallık ulusal hava durumu servisi MetOffice tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, gelecek yıl sıcaklıklar endüstri öncesi ortalamalarının 1,09 santigrat derece üzerinde gerçekleşecek. 

Kurumun uzun vadeli tahmin bölümü başkanı Adam Scaife, elde ettikleri sonuçların, sera gazlarının dünyayı artan bir oranda ısıttığını gösterdiğini kaydetti.

Ofisin tahmini, küresel iklimin “temel itici güçlerine” dayalı olarak hesaplanıyor, ancak iklimi soğutan büyük volkanik patlamalar gibi beklenmeyen olayları içermiyor.

2021’den daha sıcak değil

Ocak-Eylül 2021 verileri, Met Office’in 2021 tahmininin gerçek küresel ortalama sıcaklıktan yaklaşık 0,03 derece düştüğünü gösterdi. Ulusal hava durumu servisi, ortalama küresel sıcaklığın 2000-2020 yıllarında arasında 0,7 derece arttığını da kaydetti.

2022 yılının 1850-1900 ortalamalarının 1,96 derece üzerinde olsa da, hala Ocak-Eylül 2021’den daha soğuk olması bekleniyor.

Yeşil Gazete’nin haberine göre, Scaife, bunun temel olarak geçici bir soğutma etkisi olan “La Niña” hava olayı nedeniyle olduğunu söyledi.

Mahsul verimi yüzde 30 azalacak

Bloomberg’in yaptığı bir araştırmaya göre de sıcaklıklardaki söz konusu artış, küresel mahsul veriminin yaklaşık yüzde 30 düşmesine ve gıda talebinin hızla artmasına neden olabilir.

Aşırı ve değişken sıcaklıklar, insan sağlığını da doğrudan etkiliyor; felç ve miyokard enfarktüsünden ölüm oranını artırıyor.

Met Office’in iklim uzmanı Doug Smith de küresel ortalama sıcaklıktaki kabaca 2 derecelik bir artışın, dünya çapında önemli sıcaklık farklılıkları olduğu gerçeğini maskelediğini söylüyor.

Dünyada sıcaklık artışı

Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) Kasım ayında yayımladığı “Küresel İklimin Durumu 2021” raporuna göre, yoğun sıcak hava dalgaları ve yıkıcı seller gibi aşırı hava olayları şu anda dünyanın “yeni normali” oldu.

Çalışmaya göre, 2002’den sonraki 20 yıllık sıcaklık ortalaması, sanayi devri öncesine kıyasla 1 dereceyi aşma yolunda. Küresel deniz seviyeleri ve atmosferdeki sera gazı birikimi de 2021’de rekor düzeylere çıktı.

Sera gazı yoğunluğunun küresel sıcaklık üzerindeki etkisiyle Ocak-Eylül 2021 döneminde küresel sıcaklık artışı 1850-1900 dönemindeki ortalama sıcaklığa göre 1,09 dereceyi buldu.

Rapora göre, artan sıcaklıkların gezegen üzerindeki etkisi de artarken, dünya daha önce görülmemiş bir yere doğru gidiyor. Rapor, 2021 dahil son 7 yılın büyük ihtimalle kayıtlara geçen en sıcak dönem olacağını söylüyor.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) 12’ncisi yayımlanan Emisyon Raporu da sıcaklık ve emisyonlar konusunda diğer raporları destekliyor.

Rapor, karbon emisyonunun azaltılması yönündeki planların iklim krizinin tehlikeli boyutlarını önleyecek düzeyde olmadığını belirtirken bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklık artışının 2,7 dereceyi bulabileceği ve bunun yıkıcı sonuçlar doğuracağı ifade ediliyor.

Paylaşın

Rüzgar Enerjisi, Küresel Isınmaya Karşı Mücadelede Yapbozun Bir Parçası Olabilir

Enerji sektörü, küresel sera gazı emisyonlarının ana itici güçlerinden biri olmaya devam ediyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) , kömürün yanmasından kaynaklanan CO2 emisyonlarının, sanayi öncesi seviyelerden bu yana küresel ortalama sıcaklıklardaki 1ºC’lik artışın 0,3ºC’den fazlasından sorumlu olduğunu tahmin ediyor.

Haber Merkezi / Bu da kömürü sıcaklık artışının ana kaynağı haline getiriyor. Dolayısıyla, iklim değişikliğiyle mücadele etmek istiyorsak, kömürü yenilenebilir enerjiyle değiştirmeliyiz.

Son yılarda özellikle güneş ve rüzgar kaynaklı enerji üretimi dikkate değer bir artış kaydetti. Ama henüz yeterli değil. Fosil yakıtlar hala her alanda ve küresel olarak enerji talebinin ana bileşeni. Bu nedenle, Paris İklim Anlaşması’nda yer alan enerji sektörünün karbondan arındırılması, hala yerine getirilmesi önemli bir hedef olmaya devam ediyor.

Cornell Üniversitesi’nden bilim insanları, artmaya devam eden sıcaklıklarla mücadelede rüzgar enerjisinin ne anlama geleceğini araştırdılar. Rüzgar enerjisi, elektrik üretiminin en ucuz enerji kaynaklarından biri olduğunu kanıtlanmış olgun bir teknolojidir. Rüzgar türbinleri şu anda 90’dan fazla ülkede kullanılmaktadır.

Rüzgar enerjisinin genişlemesi

Bilim insanları, 2020 yılına kadar 35 GW’ı denizde olmak üzere toplam 742 GW rüzgar enerjisi kapasitesinin kurulduğunu tahmin ediyor. Çin, Almanya ve ABD bu teknolojiyle enerji üretimine öncülük etmekte.

Şu anda yenilenebilir elektrik üretimine hidroelektrik hakim olsa da (4325 TWh, toplam elektrik arzının yaklaşık % 16’sı), geleceğe yönelik senaryolarda, rüzgar ve güneş kaynaklı enerji üretiminde büyük gelişme öngörülmektedir. Rüzgar enerjisi üretimi 2005’te 104 terawatt-saatten (TWh) 2018’de 1273 TWh’ye yükseldi.

Bilim insanları, rüzgar enerjisinin etkin bir şekilde kullanıldığında, emisyonları 2030 yılına kadar yaklaşık beş gigaton ve 2050 yılına kadar 10 gigatondan fazla azaltacağını tahmin ediyor. Bu, yüzyılın sonuna kadar küresel ortalama sıcaklığı 0.8ºC’ye kadar düşürebilir. Bu hedefe ulaşmak için, rüzgar enerjisini yaygınlaştırması gerekiyor.

Paylaşın

ADB, Kömür Santrallerini Kapatmayı Planlıyor

Dünyanın dört bir yanından gelen kanıtlar, kömür tüketimine son vermenin zamanının geldiğini gösteriyor. En kirletici fosil yakıt olan kömür, yalnızca iklim ve halk sağlığı için kötü olmakla kalmıyor, aynı zamanda yenilenebilir enerji fiyatları düştükçe finansal olarak da dayanılmaz hale geliyor.

Haber Merkezi / Kömür, petrolle birlikte, dünyanın enerji ihtiyacını karışıma da hala hakim bir durumda. Kömür, Çin, Hindistan ve Endonezya gibi birçok Asya ülkesinde ve dünyanın diğer birçok yerinde önemli bir enerji kaynağı olmaya devam etmektedir.

Asya’daki bir dizi finans kurumu, aşamalı olarak kömür varlıklarını satın alarak, onları emekli etmek istiyor. Fosil yakıttan hızlı bir şekilde temiz enerjiye geçişi kolaylaştırmak için, bazı finans kurumları da, kömüre bağımlı gelişmekte olan ülkelerin karbondan arındırılmasına yardımcı olmak için çeşitli yollar arıyor.

Manila merkezli Asya Kalkınma Bankası’da (ADB), kömürden enerji üreten santralleri satın alarak, 15 yıl gibi bir süre içerisinde ya kapatmayı yada yenilenebilir enerji üretim tesislerine dönüştürmeyi planlıyor. ADB, ayrıca, ülkelerin yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişte mali sorunlar yaşamaması için kamu-özel ortaklıkları kurmayı planlıyor.

Asya Kalkınma Bankası nedir?

Asya Kalkınma Bankası (ADB), Dünya Bankası’nın bölgesel kolları olarak kurulan Çok Taraflı Kalkınma Bankaları olarak bilinen bir grup finansal kuruluştan biridir. 1966 yılında kurulan ADB, Asya Pasifik bölgesindeki ülkelere odaklanmaktadır. Şu anda 49’u bölgede olmak üzere 68 üye ülkesi bulunmaktadır. ADB krediler, teknik yardım, hibeler ve öz sermaye yatırımları sağlar.

Bu arada, Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), kömürle çalışan elektriğin 2030 yılına kadar küresel üretimin yüzde 38’inden yüzde 9’una ve 2050 yılına kadar yüzde 0,6’sına düşürülmesi çağrısında bulunuyor.

Paylaşın

BM: 2050’de 5 Milyar Kişi Suya Erişimde Zorlanabilir

Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından yayınlanan yeni bir rapor, 2050’de beş milyardan fazla insanın suya erişmekte zorluk çekebileceği uyarısında bulundu.

Haber Merkezi / Yayınlanan rapora göre, 2018 yılında 3,6 milyar insanın yılda en az bir ay boyunca suya erişimi yetersizdi. Raporun, 31 Ekim – 12 Kasım tarihleri ​​arasında Glasgow’daki BM İklim Değişikliği Konferansı olan COP26’dan önce açıklanması dikkat çekti.

Raporda, Dünya’da var olan su kaynaklarının yalnızca yüzde 0,5’inin kullanılabilir ve erişilebilir tatlı su kaynağı olduğu için su güvenliğinin önemli olduğu belirtildi.

Su kaynaklı felaketler son 20 yılda daha yaygın hale gelirken, 2000 yılından bu yana, su kaynaklı afetler önceki yirmi yıla göre yüzde 134 arttı. 2000 yılından bu yana kuraklık seviyelerinde de yüzde 30’luk bir artış yaşandı ve kuraklıktan en fazla etkilenen kıta ise Afrika oldu.

“Uyanmamız gerekiyor”

WCO Başkanı Peter Taalas, rapora ilişkin yaptığı açıklamada, “Yaklaşan su krizi nedeniyle uyanmamız gerekiyor” uyarısında bulundu.

WCO Başkanı Taalas, “Artan sıcaklıklar, küresel ve bölgesel yağış değişiklikleriyle sonuçlanıyor. Bu durum da yağış biçimlerinde ve tarım mevsimlerinde kaymalara yol açarak gıda güvenliği, insan sağlığı ve refahı üzerinde büyük bir etki oluşturuyor” dedi.

Taalas, dünyadaki su kaynaklarının yönetimi ve iklim politikalarının geliştirilmesi için acil eylem planına ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

“Milyonlarca insan yerinden edildi ve yüzlerce kişi öldü”

Geçen yıl su kaynaklı felaketlerin devam ettiğini anımsatan Peter Taalas, “Asya genelinde aşırı yağışlar, Japonya, Çin, Endonezya, Nepal, Pakistan ve Hindistan’da büyük sellere neden oldu. Milyonlarca insan yerinden edildi ve yüzlerce kişi öldü” dedi.
WCO Başkanı Taalas, sel felaketlerinin sadece gelişmekte olan ülkelerde görülmediğine dikkati çekerek “Avrupa’daki feci sel yüzlerce ölüme ve yaygın hasara yol açtı” şeklinde konuştu.
Peter Taalas, nüfus artışı ve azalan su kaynakları nedeniyle dünya genelinde su sıkıntısı çeken insan sayısının artmasının beklendiği uyarısı yaptı.
Paylaşın

Acı Çeken Gezegenden 12 Çarpıcı Kare!

İnsan, özellikle Sanayi Devrimi’nden sonra ortaya koyduğu pratiklerle, gezegeni büyük ölçüde değiştirdi. Tabi ki bu değişim olumlu yönde olmadı, ormansızlaşma, kirlilik, buzulların erimesi, su kaynaklarının kuruması gibi… Listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.

Haber Merkezi / Bu olumsuz değişim ve dönüşüm gezegenin farklı noktalarında farklı şekillerde geri dönüyor: Orman yangınları, seller, afetler…

24 Eylül 2021’de çekilmiş bir hava fotoğrafı, Greenville, California’da yanmış ağaçların arasında yanmış bir evi gösteriyor.

15 Kasım 2019’da çekilen bu fotoğrafta, Venedik’te bir adam, şehrin son 50 yılın en yüksek gelgitini yaşamasından iki gün sonra, su basmış dükkandan kovayla suyu boşaltıyor.

31 Ekim 2018’de çekilen bir fotoğraf, Rusya’nın kuzeyindeki Novaya Zemlya takımadalarındaki Belushya Guba köyü yakınlarındaki bir çöplükte beslenen kutup ayılarını gösteriyor.

15 Ağustos 2021’de Fas’ın kuzeyindeki Chefchaouen bölgesinde, bir kadın orman yangınlarına bakıyor.

12 Ağustos 2021’de çekilen bu fotoğraf, Çin’in merkezindeki Hubei eyaletindeki Suizhou’da, şiddetli yağmurun ardından bir çocuğu su basmış bölgeden tahliye eden kurtarma görevlilerini gösteriyor.

Tuas Limanı’nın inşasında yapılan bir istinat yapısı. Deniz seviyesinde yaşanacak olası yükselmeye karşı, liman yüksekte inşaa ediliyor.

4 Eylül 2021’de Brezilya, Amazonas eyaleti, Apui’deki Brezilya Amazon yağmur ormanlarının ormansızlaştırılmış bir planını gösteriyor.

15 Eylül 2021’de Endonezya’nın Aceh eyaletindeki Calang’da bir öğrenci mangrov dikmeye hazırlanıyor.

Portekiz’in başkenti Lizbon’da çimenlerin yerini çayırlar alıyor. Görünürde yeşil yok; sadece sarı. 

11 Nisan 2021’de Pasir Ris Plajı.

Bu fotoğraf 24 Temmuz 2021’de çekildi. ABD, California, Plumas County’nin Indian Falls mahallesinin yok oluşu.

Bir de iyi bir fotoğraf, turistler U Minh Ha Ulusal Parkı’ndaki bir melaleuca ormanını ziyaret ediyor.

Paylaşın

İklim Değişikliği: Balıklar Yavaş Yavaş Boğuluyor

İklim değişikliğini düzeltmek için hemen çalışmaya başlasak bile, anlamlı bir ilerleme oldukça uzun zaman alacaktır. Santa Barbara ve Güney Carolina Üniversitesi’nden yapılan yeni araştırma, balıkların yavaş yavaş boğulduğu konusunda bizi uyarıyor.

Haber Merkezi /  Ekolojideki değişikliklerin yanı sıra iklim değişikliği, su sıcaklığı ve okyanusun daha derin katmanlarının çözünmüş oksijen içeriğini kaybetmesine neden oluyor. Bu da balıkları ya yüzeye yaklaşmaya ya da boğulmaya zorluyor.

Önemsiz bir konu gibi görünebilir, ancak bu değişim deniz ekosistemlerinde geniş çaplı değişikliklere neden oluyor. Bulgular, 15 yıllık kayıtlara, anketlere ve ölçümlere dayanmaktadır.

Bu bulgular, değişen derinliklerde alınan su numunelerindeki çözünmüş oksijen, sıcaklık, tuzluluk ölçümlerini ve belirli balık türlerinin toplanma eğiliminde olduğu ortalama derinlik araştırmalarını içeriyor.

Veriler, 1995’ten 2009’a kadar her sonbaharda toplanırken araştırma ekibi, Güney Kaliforniya’daki Anacapa ve Santa Cruz adaları arasındaki üç resife odaklandılar.

Bu süre zarfında 23 balık türünde derinlik değişiklikleri gözlemlediler. Bu balık türlerinden dördü daha derin sulara doğru kayarken, diğer 19 balık türü düşük oksijen koşullarına tepki olarak yüzeye doğru hareket ettiler.

Araştırmada yer alan bilim insanları, çalışmalarının nispeten küçük bir alanı kapsadığını, ancak araştırmanın nihai amacı olan çok çeşitli derinlikleri içerdiğini kabul ediyor.

Bu daha dar alan aslında kafa karıştırıcı faktörlerin azaltılmasına yardımcı oluyor, çünkü çoğu koşulun (derinlik dışında) tüm araştırma alanlarında sabit olmasına izin veriyor.

Bilim insanları, balıkların düşük oksijenli suyu sevmediğini göstermek için laboratuar deneyleride gerçekleştirdiler.

Araştırma ekibi, iklim değişikliğinin deniz ekosistemleri üzerinde ve dolaylı olarak Dünyadaki tüm yaşam üzerinde oldukça ciddi olumsuz etkileri olabileceğini açıklıyor.

UC Santa Barbara Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden araştırmacı Milton Love, “türlerin hayatta kalamayacakları derinlik aralıklarına zorlandıkları bir nokta bile görebiliyorduk.” dedi.

Ayrıca, birçok balık türünün de yüksek su sıcaklıklarına tahammül edemediğini ve daha düşük derinliklere doğru göç ettiğini gösteren önceki araştırmalara da atıfta bulunan araştırma ekibi, “bu faktörler birçok türü imkansız bir durumda bırakabilir; çok derinlerde nefes alamazlar, yüzeye çok yakın olurlarsa ısıya dayanamazlar” ifadelerini kullanıyorlar.

İklim değişikliğini düzeltmek için hemen çalışmaya başlasak bile, anlamlı bir ilerleme oldukça uzun zaman alacaktır.

O zamana kadar, politika yapıcıların balık türlerinin karşılaştığı baskıları tanıması ve bunlara tepki vermesi ve onları mümkün olan en iyi şekilde koruyan düzenlemeler yapması ya da dünya okyanuslarında geniş çaplı ekolojik çöküşü riske atması gerekiyor.

Paylaşın

Mercanlar İklim Değişikliğine Karşı Mücadele Ediyor

İklim değişikliği, dünya genelinde biyolojik çeşitlilik ve özellikle mercan resifleri üzerindeki baskıyı hızla yoğunlaştırıyor. Ancak, resiflerin geleceği düşündüğümüz kadar kasvetli olmayabilir. İki yeni çalışmada araştırmacılar, mercanların iklim değişikliğiyle düşündüğümüzden daha iyi başa çıkabileceğini, hatta dayanıklılıklarını yavrularına aktarabileceğini keşfetti.

Haber Merkezi / Barındırdığı birçok deniz türüyle, gezegendeki en canlı ekosistemlerden biri olan mercanlar, iklim krizi ve genişleyen deniz ısı dalgaları nedeniyle çok fazla baskı altında bulunmakta.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Kuzeybatı Hawaii Adaları ve Avustralya’daki Great Barrier Reef gibi mercan resifleri, son yıllarda kaydedilen en kötü ağartmaları yaşadı ve bu sadece başlangıç ​​olabilir. Küresel ısınmanın artmaya devam etmesi mercanlar için daha da kötü sonuçlar anlamına gelecektir.

Bununla birlikte, bazı mercan popülasyonlarının iklim krizinin etkilerinden kurtulma yeteneğine sahip olduğuna dair sinyaller var. Bir araştırma, deniz ısı dalgalarının Pasifik Okyanusu’ndaki Phoenix Adaları Koruma Alanları (PIPA) yakınlarındaki mercan toplulukları üzerindeki etkisinin zamanla azaldığı ve bazı mercanlar için umut verdiğini ortaya koydu.

Woods Hole Oşinografi Enstitüsü’nden araştırmacılar, 400.000 kilometrekarelik korunan bir alan olan PIPA içindeki dört adadaki mercan topluluklarını izledi. 2002-2003, 2009-2010 ve 2015-2016’daki bir dizi sıcak hava dalgasının buradaki mercanları nasıl etkilediğini incelemek için günlük uydu verilerini ve sıcaklık kaydedicilerini kullandılar.

Çalışma, 2002-2003 sıcak dalgasından ciddi şekilde etkilenirken, mercanların 2009-2010 sıcak dalgasında minimum kayıp yaşadığı, 2015-2016’daki başka bir sıcak hava dalgasında yaşanan kayıp beklenenden daha azdı. Dikkat çekici olsa da, bilim insanları, mercanların bunu nasıl başarabildiğinden gerçekten emin değiller. Bilim insanları yine de, iklim krizi kötüleşirse mercanların aşılabilecek sınırları olduğuna dikkat çekiyorlar.

James Cook Üniversitesi’ndeki ARC Mercan Resifi Araştırmaları Merkezi’ndeki araştırmacıların yaptığı bir araştırma ise, mercanların iklim değişikliğine uyum sağlama kapasitesinin büyük ölçüde kendilerine miras kalan özelliklere bağlı olduğunu öne sürüyor. Araştırmacılar, sera gazı emisyonları artmaya devam ederse bu adaptasyon kapasitesinin yeterli olmayacağı konusunda uyarıyorlar. Bu, iklim krizi konusunda şimdi harekete geçmek için başka bir neden.

Paylaşın

Dünya Son 125.000 Yılın En Sıcak Döneminde: Gelecek Elimizde

Modern toplumun fosil yakıtlara devam eden bağımlılığı, dünyayı son 2000 yılda eşi görülmemiş bir hızla ısıttı ve ısıtmaya devam ediyor. Rekor düzeydeki kuraklıklar, orman yangınları ve seller dünyayı harap ettiği şimdiden su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Haber Merkezi / Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC), konuyla ilişkin hazırladığı raporda, böyle devam ederse işlerin daha da kötüleşeceğini ortaya koyuyor. Ancak raporda gezegenin geleceğinin büyük ölçüde, insanlığın bugün aldığı kararlar veya alacağı kararlara bağlı olduğunu da açıkça ortaya koyuyor.

IPCC’nin yayımladığı raporun koordinatör başyazarı ve iklimbilimci Xuebin Zhang, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Kanıtlar her yerde: harekete geçmezsek durum gerçekten kötüleşecek” diyor.

Son birkaç yılda 200’den fazla bilim insanı tarafından derlenen rapor, geçen hafta sanal ortamda düzenlenen bir toplantıda 195 hükümet tarafından onaylandı. Bu toplantı aynı zamanda iklim değişikliğinin durumunu ve onu azaltma ve ona uyum sağlama çabalarını değerlendirecek üç toplantının ilki olma özelliğini taşıyor.

BM’nin Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 1990’dan bu yana altıncı iklim değerlendirmesinin rolan rapor, İskoçya’nın Glasgow kentinde yapılacak olan küresel iklim zirvesinden önce yayımlandı. Glasgow’da yapılacak zirvede, hükümetler, gidişatı tersine çevirme ve emisyonları azaltma sözü verme fırsatına sahip olacaklar.

“Gelecekte yaşayacağımız iklim şimdiki kararlarımıza bağlı”

Küresel emisyonlar bu yüzyılın ortalarında net sıfıra ulaşırsa, ki bu birçok ülkenin geçen yıl verdiğiı bir taahhüt, o zaman dünya 2015 Paris Anlaşması’nda ortaya konan hedefe ulaşabilir ve küresel ısınmayı önümüzdeki dönemde 1,5 derece ile sınırlayabilir. İklimbilimci Valérie Masson, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Gelecekte yaşayacağımız iklim şimdiki kararlarımıza bağlı” ifadelerini kullandı.

Dünya’nın küresel yüzey sıcaklığı, 1850–1900 arasındaki ortalamaya kıyasla yaklaşık 1,1 °C arttı. Bu, yaklaşık 125.000 yıl önceki son buzul çağından bu yana görülmeyen bir seviye. Bu, IPCC raporuyla birlikte yayınlanan açık gerçeklerden sadece bir tanesidir.

Dünya’nın daha ne kadar ısınacağının uzun vadede beklentisinin ölçüsü ‘iklim duyarlılığı’dır. IPCC’nin en iyi tahmini 3 °C. Yayınlanan rapor, modern ve eski iklim kayıtlarını kullanarak olası aralığı 2,5–4 °C’ye indirerek bu şekildeki belirsizliği azaltıyor. Bu, IPCC’nin 2013’te yayınlanan son iklim değerlendirmesinde rapor edilen daha geniş hassasiyet aralığı olan 1,5–4,5 °C ile karşılaştırılır.

IPCC raporuna göre, örneğin, günümüzün küresel kalkınma modellerinde çok az değişiklik içeren ılımlı bir emisyon senaryosunda, ortalama küresel sıcaklıklar 2,1–3,5 °C artacaktır. Bu, 2015 Paris İklim Anlaşmasını imzalayan ülkeler tarafından bir hedef olarak belirlenen 1,5–2 °C sınırının oldukça üzerindedir. Hükümetlerin sera gazı emisyonlarını radikal şekilde azalttığı bir senaryoda bile, rapor, yüzyılın sonuna doğru bu eşiğin altına düşmeden önce, küresel sıcaklıkların önümüzdeki yıllarda 1,5 °C eşiğini aşmasının muhtemel olduğunu ortaya koyuyor.

“Küresel ısınmayı 1.5 °C ile sınırlamak hala mümkün mü? sorusuna cevap ‘evet’ diyen raporun koordinatörlerinden Maisa Rojas. ancak “Tüm sera gazlarında ani, hızlı ve büyük ölçekli azalmalar olmadıkça, küresel ısınmayı 1,5 °C ile sınırlamak ulaşılamaz olacaktır” değerlendirmesinde bulunuyor.

Rapor, iklim değişikliğinin Dünya üzerinde sahip olduğu baş döndürücü bir dizi etkiyi listeliyor ki  bunlar zaten aşikar; Kuzey Kutbu’ndaki deniz buzunun alanı, son 1000 yıldaki seviyesinden daha düşük. Aynı şekilde okyanuslar da 11.000 yıl önceki son buzul çağının sona ermesinden bu yana görülmemiş bir hızla ısınıyor.

IPCC raporu, bu ciddi ölçümlerin ötesinde, aşırı sıcaklık, yağış ve kuraklığın en çok vurduğu yerler de dahil olmak üzere iklim değişikliğinin bölgesel etkilerini anlamadaki en önemli bilimsel ilerlemelerden bazılarını vurguluyor. Örneğin aşırı kuraklık, özellikle Akdeniz bölgesi ve güneybatı Afrika’da yaygın etkilerle birlikte, dünyanın çeşitli bölgelerini etkiledi.

Rapora göre, Dünya’nın endüstri öncesi sıcaklıkların 2 °C üzerine çıkması durumunda, karada, geçmiş yüzyıllarda her 50 yılda bir meydana gelen aşırı sıcaklık olayı muhtemelen her dört yılda bir gerçekleşecek.

İklimbilimci ve raporun koordinatör başyazarı Xuebin Zhang, sıcaklıklar arttıkça gelecekte aşırı hava olaylarının giderek daha şiddetli hale geleceğini söylüyor. Zhang, “Sadece bir doğa felaketi yaşamayacağız, aynı anda birden fazla doğa felaketi yaşayacağız” diyor.

Yüz binlerce insanı etkileyecek

Rapora göre, küresel ısınmanın buzullar, buz tabakaları ve okyanuslar gibi cisimler üzerindeki etkisi yüzyıllar hatta binlerce yıl boyunca hissedilmeye devam edecek. 2 °C’lik ısınma deniz seviyelerini önümüzdeki 2000 yıl içinde 2–3 metre yükseltmesi bekleniyor. Bu da şu anlama geliyor kıyı şeridindeki tüm yerleşim yerlerini dolayısıyla yüz binlerce insanı etkileyecek.

Rapor, buz tabakası ve büyük orman kaybı veya okyanus sirkülasyonunda ani değişiklikler gibi iklimin en şiddetli etkilerinden bazılarının göz ardı edilmemesi gerektiği konusunda uyarırken, tüm iklim değişikliği projeksiyonlarındaki en büyük belirsizliğin, insanların nasıl hareket edeceğinin bilinmediğine vurgu yapıyor.

IPCC, otuz yıldır küresel ısınmanın tehlikeleri konusunda uyarıda bulunuyor, ancak hükümetler henüz temiz enerji kaynaklarına geçiş yapmak ve sera gazı emisyonlarını durdurmak için gerekli adımları atmadı. “Ama belki de işler değişmek üzere” diyen Zhang, çünkü dünyanın her yerindeki insanlar çevrelerindeki iklim değişikliğinin etkilerini görmeye başladığını söylüyor.

IPCC raporu önemli bir şeyi de belirtiyor: Radikal önlemler ve adımlar atılırsa iklim değişikliğinin korkunç etkilerinin çoğundan hala dönülebileceği. Isınmanın her derecesinin önemli olduğunu söyleyen Rojas, “Gelecek bizim elimizde” diyor.  (Kaynak: nature.com)

Paylaşın