Kurtuluş Teolojisi: Ezilenlerin Özgürlüğü

20. yüzyılın ortalarında Latin Amerika’da ortaya çıkan Kurtuluş Teolojisi, İncil’i yoksulların içinde bulundukları durumu düzeltmek için yorumlamaya çalışan bir harekettir.

Kurtuluş Aladağ / Bu harekete göre, İsa’nın gerçek takipçileri, adil bir toplum için çalışmalı, toplumsal ve siyasal değişimi oluşturmalı ve kendilerini işçi sınıfıyla uyumlu hale getirmelidir.

İncil’i sadece bireysel manevi kurtuluş aracı olarak görmeyen Kurtuluş Teolojisi, onu aynı zamanda toplumsal eşitsizliklere ve baskıya karşı bir mücadele çağrısı olarak da yorumlar.

Perulu rahip Gustavo Gutierrez, 1971’de yayımladığı Kurtuluş Teolojisi adlı kitabıyla bu hareketin temelini atan isimlerden biri oldu.

Gustavo Gutierrez, kitabında, Hristiyanlığın yoksulların ve ezilenlerin kurtuluşu için bir araç olması gerektiğini savundu. Gutierrez için kurtuluş, cennette gerçekleştirilecek bir vaat değil, çözülmesi gereken dünyevi bir sorundu.

Katolik Kilisesi’nin Latin Amerika piskoposları, Medellin Konferansı’nda “yoksulların tercihli seçeneği” kavramını vurgulayarak bu hareketi resmiyete kavuşturdu.

26 Ağustos – 6 Eylül tarihleri arasında Kolombiya’da düzenlenen Medellin Konferansı, Katolik Kilisesi’nin Latin Amerika’daki rolünü yeniden tanımladı. Papa VI. Paul’un da açılışta bulunduğu konferans, kiliseyi sosyal adalet mücadelesine çağırdı.

Kurtuluş Teolojisi, köylüler, işçiler ve yerli halklar arasında örgütlenmeleri teşvik ederken, rahipler ve din adamları ise, halkı eğitmek, haklarını savunmak ve bazen gerilla hareketleriyle işbirliği yapmak gibi roller üstlendiler.

Brezilya’da Dom Helder Camara veya El Salvador’da Oscar Romero gibi figürler bu hareketin önde gelen isimleri oldular.

Recife ve Olinda görev yaptığı dönemde (1964-1985), ezilenlerin haklarını savunan vaazlarıyla ünlenen ve “Yoksulların Piskoposu” olarak tanınan Camara, Brezilya’da sosyal adaletsizlik, yoksulluk ve askeri diktatörlüğe karşı mücadele verdi.

“Ben bir yoksulu doyurursam bana aziz derler, ama neden yoksul olduklarını sorarsam komünist derler” sözü Dom Helder Camara’nın dünya görüşünü özetlemektedir.

Başlangıçta muhafazakar bir din adamıyken, radikal bir dönüşüm yaşayan Oscar Romero ise vaazlarında hükümeti ve elitleri sert sözlerle eleştirerek yoksulların haklarını savundu.

Vatikan, özellikle Papa II. John Paul döneminde, Kurtuluş Teolojisi’ni Marksizm’le fazla iç içe geçtiği ve kilise hiyerarşisini tehdit ettiği gerekçesiyle eleştirirken, 1980’li yıllarda bu akıma karşı sert önlemler alındı.

Kurtuluş Teolojisi, Hindistan’dan ABD’ye kadar birçok ülkede toplumsal adaletsizlikle mücadele etmek için benzer teolojik odaklı çabalara da ilham kaynağı oldu.

Kurtuluş Teolojisi’nin Temel İlkeleri

Yoksulların yanında olma: Tanrı’nın, zenginler veya güçlüler yerine yoksulları ve mazlumları tercih ettiği düşüncesi. İncil’deki “Fakirler müjdelenmek için seçilmiştir” (Luka 4:18) gibi ayetler bu görüşü destekler.

Yapısal günah kavramı: Bireysel günahların ötesinde, sömürüye yol açan ekonomik ve siyasi sistemler de “günah” olarak görülür (örneğin kapitalizm veya feodalizm).

Praxis (eylem): Teoloji, sadece düşünce değil, aynı zamanda ezilenlerin kurtuluşu için somut eylemi gerektirir. Bu, toplumsal değişim için çalışmayı içerir.

İsa’nın rolü: İsa, sadece manevi bir kurtarıcı değil, aynı zamanda baskıya karşı çıkan bir devrimci olarak görülür.

Paylaşın

İsveç’te İncil, Tevrat Ve Kuran Yakmak İçin 3 Başvuru

İsveç’in başkenti Stockholm’de polisin Kur’an yakma eylemine izin vermesinin ardından, farklı dinlerin kutsal kitaplarını yakmak için ikisi başkent Stockholm’de biri Helsingborg kentinde olmak üzere üç başvuru yapıldığı açıklandı.

Iraklı sığınmacı Salvan Momika, İsveç’in başkenti Stockholm’de bir caminin önünde Kur’an’ı yakmıştı. Aşırı sağcı Stram Kurs partisi lideri Rasmus Paludan’ın 21 Ocak’ta Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran yakarak gerçekleştirdiği eylem Türkiye ve İsveç arasında da gerilime neden olmuştu.

İsveç kamu yayıncısı STV’nin haberine göre başvurulardan birinde Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat ile Hristiyanların kutsal kitabı İncil’in birlikte yakılması için izin talep edildi.

Stokholm’deki caminin önünde Kuran yakmak için yapılan başvuruda “mümkün olan en kısa sürede” notuyla başvuru yapıldı. 50’li yaşlarında bir kadının yaptığı başvuruda eyleme ilişkin saat bildirilmedi.

STV’ye konuşan kadın, geçen haftaki Kuran yakma eyleminden sonra bu eylemi kararlaştırdığını ve yalnızca kendisine ait olan başvurunun arkasında durduğunu belirtti. Helsingborg kentinde ise 30’lu yaşlarda bir erkek 12 Temmuz günü kent meydanında Kuran yakmak için izin istedi.

Başkentteki bir diğer eylem başvurusu 15 Temmuz için yapıldı. 30’lu yaşlarda bir erkek tarafından yapılan başvuruda İsrail’in Stokholm Büyükelçilik binası önünde hem Tevrat hem de İncil yakılması için izin istendi.

Başvuruyu yapan kişi, eylemin geçen haftaki Kuran-ı Kerim yakma eylemine tepki olduğunu ve “ifade özgürlüğü” adına sembolik bir toplantı olacağını ifade etti.

İsrail’in Stokholm Büyükelçisi Ziv Kulman başvurulardan endişe duyduğunu belirtti. Sosyal medyadan tepkisini paylayan büyükelçi “Kuran da olsa, tevrat ya da herhangi bir kutsal kitap, nefret dolu bir eylemin durdurulması gerektiği açıktır.” dite yazdı.

Stokholm polisi başvuruları teyit etti

Stokholm polisinin her iki başvurunun da alındığını teyit ettiği bildirildi, ancak henüz karara dair bilgi açıklanmadı.

Polisten yapılan açıklamada her başvurunun bireysel olarak düzenlemelerle uyumlu olarak gerekli koşulları yerine getirip getirmediğinin değerlendirileceğini belirtti.

Helsingborg’daki başvuruyla ilgili olarak da Kuzeybatı Skane bölge polis amiri “Bizim görüşümüz, bunun belirli bir dine yönelik olmayabileceği, ancak ifade özgürlüğünün ve şu anda devam etmekte olan tartışmanın bir parçası olduğu yönündedir.” diye konuştu.

Eski İsveç Başbakanı Carl Bildt, sosyal medyadan STV’nn haberine atıf yaparak “Bunun devam etmesi halinde ortaya çıkabilecek durumun ciddiyetini hafife almak akıllıca olmayacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

STV haberinde, ülkede daha önce izin verilen Kuran-ı Kerim yakma eylemlerinin İsveç’in NATO’ya üyelik sürecini geciktirdiği yorumuna da yer verdi.

İsveç Dışişleri Bakanlığı, geçen haftaki Kuran yakma eylemini kınamış, Dışişleri bakanı Tobias Billström de eylemi “islamofobik eylemler” olarak tanımlamıştı.

Geçen haftaki eylem ayrıca Papa Francis’in de tepkisini toplamış, İslam dünyasında öfkeye neden olan eylem üzerine Birleşmiş Milletler acil toplantı yapma kararı almıştı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın