A. Cahit Zarifoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

1940 yılında Ankara’da dünyaya gelen Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli şairlerinden A. Cahit Zarifoğlu, 7 Haziran 1987 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

Edebiyata ilgisi Kahramanmaraş’ta lise yıllarında beraber okuduğu Alaaddin Özdenören, Rasim Özdenören, Erdem Beyazıt ve Mehmet Akif inan grubuyla başladı. Şiirleri Yeni Dergi, Türk Dili, Diriliş, Edebiyat, Papirüs, Soyut, Yönelişler dergilerinde yayımlandı. Adı geçen arkadaşlarıyla birlikte Mavera dergisini çıkarttı. Şiir anlayışı bakımından Sezai Karakoç ve Necip Fazıl çizgisinde yer alır.

A. Cahit Zarifoğlu, öncesiz ve sonrasız bir şiir ortaya koymuştur. Onun şiirleri, içerdiği hüzün bakımından İkinci Yenicilerden Turgut Uyarla, düşünce yapısı açısından Sezai Karakoç’la, imge bakımından Alman şair Rilke ile ilişkilendirilirse de, tekil bir şiirdir.

Bu kendine özgü oluş, şiirlerinin genellikle kapalı ve anlaşılmaz bulunmasına neden olduğu kaynaklarda belirtilir. Daha çok “Diriliş” “Edebiyat”, “Mavera” dergilerinde çıkan şiir, hikâye, günlük ve eleştirileriyle tanındı. Son dönemlerinde ise çocuk edebiyatına yöneldi. Çocuklar için yazdığı kitaplardan Yürekdede ile Padişah adlı eseriyle 1984’te Türkiye Yazarlar Birliğince yılın yazarı seçildi.

Eserleri:

 Şiir: işaret Çocukları (1967), Yedi Güzel Adam (1973), Menziller (1977), Korku ve Yakarış (1986), Şiirler (Bütün şiirleri-1989); Hikâye türündeki eserleri: İns (1974); Çocuk hikâyeleri: Serçekuş (1983), Katırarslan (1983), Ağaçkakanlar (1983), Yürekdede ile Padişah (1984), Gülücük (1989), Ağaç Okul (1990), Küçük Şehzade (1987), Motorlu Kuş (1987), Kuşların Dili (1988); Roman: Savaş Ritimleri (1985); Günlük: Yaşamak (1980); Deneme: Bir Değirmendir Bu Dünya (1987), Zengin Hayâller Peşinde (2006); Tiyatro: Sütçü İmam (1987).

Paylaşın

Bahaettin Karakoç Kimdir? Hayatı, Eserleri

Şair bir ailenin üyesi ve Abdurrahim Karakoç’un abisi olan Bahaettin Karakoç, 1930 yılında Kahramanmaraş’ın Ekinözü ilçesinde dünyaya geldi.

88 yaşında hayatını kaybeden Bahaettin Karakoç’un beş erkek, dört kız çocuğu vardır. İlköğrenimini köyünde tamamlamıştır. Adana-Düziçi Köy Enstitüsü’nde okudu. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nden mezun oldu.

İlk şiiri 1942 yılında Yurt Gazetesi’nde yayınlandı. 1983 yılında “Bir Çift Beyaz Kartal” adlı kitabıyla şiir dalında Türkiye Yazarlar Birliği ödülünü aldı. 1986 yılında çıkarmaya başladığı Dolunay Sanat ve Edebiyat Dergisi ve Dolunay Şiir Şölenleriyle şiiri ayağa kaldırmaya soyundu ve vermek istediği mesaj Türkiye geneline yayıldı.

Kurmuş olduğu Dolunay Yayınlan ile de yazarlık ve şairlik damarı olan gençleri edebiyat dünyasına kazandırmayı amaçladı. Kendisine 2004 yılında Karacaoğlan Onur Ödülü, 2008 yılında ESKADER ödülü, 2009 yılında Kahramanmaraş İl Özel İdaresi Sanat Ödülü, 2011 yılında Evliya Çelebi Ödülü, 2011 yılında İLES AM Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü verildi. 2014 yılında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi tarafından fahri doktorluk unvanı verildi. Ve daha birçoğu…

Eserleri: Mevsimler ve Ötesi (1962), Seyran (1973), Sevgi Turnaları (1975), Ay Şafağı Çok Çiçek (1983), Kar Sesi (1983), Zaman Bir Beyaz Türküdür (1984), İlk Yazda (1984), Bir Çift Beyaz Kartal (1986), Menzil (1991), Uzaklara Türkü (1991), Güneşe Uçmak İstiyorum (1993), Şiir Burcunda Çocuk (Müşterek antoloji 1993), Beyaz Dilekçe (1995), Güneşten Öte (1995), Dolunay Şiir Güldestesi (Antoloji-1996), Leyi ü Nehar Aşk (1997), Aşk Mektupları (1999), Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman Ay Işığında Serenatlar (2001), Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri (2004), Ben Senin Yusuf un Olmuşum (2006), Gündemde Yine Aşk Var (2008).

Paylaşın

Alaeddin Özdenören Kimdir? Hayatı, Eserleri

20 Mayıs 1940 tarihinde Kahramanmaraş’ta doğan Alaeddin Özdenören, 26 Temmuz 2003 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

Hikâyeci Rasim Özdenören’in ikiz kardeşi olan Alaeddin Özdenören, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü bitirdikten sonra çeşitli okullarda öğretmen olarak görev yaptı. 1991 yılında Kültür Bakanlığı Müşavirliğine atanan Özdenören bu görevindeyken emekli oldu.

 Lise yıllarında ikiz kardeşi Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve Erdem Beyazıt ile Maraş’ta çıkardıkları Hamle dergisi ve mahalli gazeteler için hazırladıkları edebiyat sayfalarında, edebiyata başlayan Alâeddin Özdenören daha sonraları bazı dergiler yazıp, dergilerde eserleri yayınlanmıştır.

 1996 yılında Yalnızlık Gide Gide adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliğinin şiir ödülünü aldı. Alaaddin Özdenören’in Güneş Donanması (1974), Yalnızlık Gide Gide (1996), Şiirler/Bütün Şiirleri (1999) adlı şiir; İnsan ve İslâm 1982; Batılılaşma Üzerine (1983), Devlet ve İnsan (1986),

Paylaşın

Abdurrahim Karakoç Kimdir? Hayatı, Eserleri

7 Nisan 1932 tarihinde Kahramanmaraş’ın Ekinözü İlçesi’nde dünyaya gelen Abdurrahim Karakoç, 07 Haziran 2012 tarihinde Ankara’da hayatını kaybetmiştir.

Cumhuriyet Dönemi Türk Halk şiirinin en güçlü şairlerinden biri olan Abdurrahim Karakoç, ilkokulu köyünde okudu ve dört yılda bitirdi. Daha sonra okula gitmedi fakat çok kitap okuyarak kendini yetiştirdi.

1984 yılında sanat hayatını sürdürmek ve çocuklarım okutmak için Ankara’ya taşındı. Yazılarında ülke ve dünya gündemine ait sosyal, kültürel, sanatsal ve siyasî konularla ilgili düşüncelerini eleştirel bir üslupla kaleme aldı. Abdurrahim Karakoç’un edebiyatla ilgisi daha ilkokul yıllarında dedesinin ve babasının şiirlerim okuyup dinlemekle başladı. O, babasından Köroğlu destanım, Kerem ile Aslı hikâyesini; Yunus’un, Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun ve Seyrani’nin şiirlerini dinleyerek, ezberleyerek yetişti. Karakoç’un yayınlanan ilk şiiri bir taşlama olup bu şiir 1950 yılında Elbistan Kaymakamlığının çıkardığı “Engizek” dergisinde yayınlandı.

 Şiirleriyle çağdaşı olan şairleri etkilemiş olan Karakoç’un 100’ün üzerinde bestelenmiş şiiri vardır. Bunlardan Musa Eroğlu tarafından bestelenen “Mihriban”, “Unutursun Mihriban’ım”, “Omuzumda Sevda Yükü”, Bayram Bilge Tokel tarafından bestelenen “Dağ ile Sohbet”, Ekrem Çelebi tarafından bestelenen “Sultanım” adlı şiirler Türk Halk müziğimize taze bir kan kazandırmıştır.

Abdurrahim Karakoç’un şiir türündeki ilk eseri Hasan’a Mektuplar adıyla 1965 yılında yayınlandı. Diğer eserleri şunlardır: El Kulakta (1969), Vur Emri (1973), Kan Yazısı (1978), Suları Islatamadım (1983), Dosta Doğru (1984), Beşinci Mevsim (1985), Gökçekimi (1991), Akıl Karaya Vurdu, (1994), Yasaklı Rüyalar (2000), Gerdanlık -1 (2000), Parmak İzi (2002), Gerdanlık-II (2002), Gerdanlık III (2005)

Nesir türündeki düşünce, sohbet, mektup ve röportaj türündeki yazılan da Düşünce Yazılan (1990) ve Çobandan Mektuplar (1997) adlı kitaplarında topladı.

Paylaşın

Asaf Yahya Adalı Kimdir? Hayatı, Eserleri

Şair Asaf Yahya Adalı (Yahyazâde Asaf Efendi) 1879/1880 yılında Antakya’da doğdu. Yahya Efendi’nin oğludur.

İlk tahsilini Antakya Rüşdiyesinde tamamladı. Sonra medreseye devam etti, Arapça ve Farsça öğrendi. Babasından sarf ve nahiv, Antakya’nın seçkin hocalarından mantık, maani, bedi, beyan ve tefsir okudu.

Kendi kendini yetiştirmeye çalıştı, bu arada piyano, ney, keman, ud çalmayı öğrendi. Çiftçilikle uğraştı, kendi arazisini işletti, bir ara değirmen işletmeciliği de yaptı. Bir yandan da ilim ve edebiyatla ilgilendi, Yeni Mecmua’da şiirleri yayınlandı.

Asaf Yahya olarak anılırken, 1939’dan sonra “Adalı” soyadını aldı. Asaf efendi’nin şiire karşı sevgisinde ve şiir yeteneğinde babasının büyük etkisi  olmuştur. Seviyeli ve usta, edebi kültürü güçlü bir şairdir. Şiirlerinde hemen hemen her tür ve vezni denemiştir.

Tarih düşürmede ve ebced hesabı ile esami düzenlemede özel bir yeteneğe sahiptir. Şiirlerinde yaşadığı şehrin günlük hayatı, aşk, tabiat, halkın sıkıntıları, milli konular, çeşitli konularda eleştiriler mısralara dökülmüştür.

Asaf Yahya  Adalı 1971 yılında vefat etmiştir. Hayatı, sanatı ve şiirleri Dr.Hüseyin Güfta tarafından hazırlanan “Antakyalı Şair Yahyazâde Asaf- Hayatı, Edebi kişiliği ve Şiirleri” adlı kitapta incelenmiştir.

Paylaşın

Nafi Miskioğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

Şair Nafi Miskioğlu, 1886 yılında Antakya’da doğdu. 4 yaşında babasını kaybettiği için kendisini dedesi büyütmüştür.

11 yaşında iken dedesini de kaybedince amcası onu Zincirli Medrese’ye gönderdi. Arapça ve fıkıh öğrendi, bu arada babasının kitaplarını incelerken Nabi’nin divanını, Fuzuli’nin şiirlerini tanıyınca okuma öğrenme hevesi arttı. Özel olarak çalışıp Farsça öğrendi.

Ama sıkıntılar ve hayal kırıklıkları yüzünden tahsili terk etti. Kendini okumaya verdi. İki yıl İttihat ve Terakki Cemiyeti Antakya Şubesi kâtipliği, 3 yıl Antakya Ortodoks İdadisi Türkçe öğretmenliği, daha sonra belediye kâtipliği ve İaşe Ambar Memurluğu görevlerinde bulundu. 1918 yılında işgali yaşadı. 1928 yılında Yeni Mecmua yayınlanmaya başlayınca şiirlerini bu mecmuada yayınlamaya başladı.

“Miskizade Nafi Bey” olarak tanınmıştı, ama şiirlerinde “Nabi-i Zaman” mahlasını kullandı. İşgal yıllarında Türklüğü, Türk kültürünü savundu. Hatay kurtuluş mücadelesinde etkin görev aldı. Soyadı Kanunu gereği “Miski” soyadını almışken 1941 yılında soyadını “Miskioğlu” olarak değiştirdi.1947 yılında vefat etti.

Şiirlerinde ahenk ve ses zenginliği önemlidir. Mısraları özlü ve sağlamdır. Şiirleri daha çok Antakya yaşayışına ve mücadeleye adanmıştır. Hayatı ve şiirleri Mehmet Tekin tarafından yayınlanan “Hatay’ın Son Aruz Şairi Nafi Miskioğlu” adlı eserde incelenmiştir.

Paylaşın

Şair Akif Efendi Kimdir?

Şair ve din adamı olan Akif Efendi 1821 yılında Antakya’da doğdu, 1880 yılında hayatını kaybetti.

Babası Antakya kadısı olduğundan iyi bir eğitim gördü, genç yaşta müderris oldu. Babası ile birlikte İstanbul ve Belgrad’ta 7 yıl geçirdi, babasının ölümünden sonra Antakya’ya dönerek uzun yıllar müftülük yaptı, 1880 yılında vefat etti.

Akif Efendi döneminin güçlü şairlerindendir. Çoğu hikemî şiir tarzında olan her tür şiirin bulunduğu 800 sayfalık divanı basılmamıştır. Şiirlerinden bazı beyitler dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.

Paylaşın

Antakyalı Münif Kimdir? Hayatı, Eserleri

Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen Antakyalı Münif’ın 1700’lü yılların başlarında doğdu tahmin edilmektedir. Asıl adı Mustafa’dır.

Antakya’da Öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul’a geldi.  Burada “Antakî” sanıyla tanındı. Elçi olarak görevlendirilen Râşid ile birlikte İran’a giden heyette bulundu (1728), dönüşte Nedim’in telkiniyle Hısn-ı Mansur kazâsı kadılığına tayin edildi (1729); kadılığın iptal edilmesi üzerine inzivaya çekildi (1730).

1736’dan başlayarak atandığı çeşitli görevlerden sonra maliye tezkireciliğine kadar yükseldi. Lehistan Kralına “Nâme-ber”, İran Şahı Nadir Şah’a elçi olarak görevlendirildi. Tekrar inzivaya çekildi, 1743 yılında genç yaşta İstanbul’da öldü.

Münif, zarif, derviş meşrepli, hoş sohbet ve hazırcevap bir kimse idi. Musiki ile de yakından ilgilenen ve Türk, Arap, Acem ve Irak makamlarına vâkıf iyi bir icracı olan  şair, aynı zamanda iyi ney çalardı.

İlk şiirlerinde “Hezari” mahlasını kullanmıştı, İstanbul’a gelince “Münif” mahlasını aldı. Türkçe yanında Arapça ve Farsça şiirleri de vardır. Nâbi tarzında hikemî  şiirler söylemiş, özellikle kasideleri nedeniyle kendinden söz ettirmiştir.

Eserleri: Divan (Münif Divanı), Manzum Kırk hadis Tercümesi, Zafernâme-i Mansûre, Fetihnâme-i Belgrad, Münşeat.

Paylaşın

Davud-ı Antaki Kimdir? Hayatı, Eserleri

Hekim, ilim adamı ve şair olan Davud-ı Antaki, 16. yüzyıl başlarında Antakya’da doğdu. Doğuştan kördür.

Çağına göre çok iyi bir eğitim görmüş, keskin zekası ve kuvvetli hafızasıyla tanınan Antaki, din ilimleri, mantık, matematik, astronomi, hastalıklar, tedavisi ve ilaçlar konularında eğitim gördü, Arapçaya ek olarak Farsça ve yunanca öğrendi.

Babasının ölümünden sonra Şam’a gitti orada ilmini yayma yanında hasta tedavisine de başladı. Şam’dan Kahire’ye geçti, orada hem medresede hocalık, hem de hekimlik yaptı. 1599 yılında Mekke’ye gitti, orada vefat etti.

Tıp ve eczacılık alanında bilim alemine pek çok katkıları vardır. Tıp dünyasında en çok tanınan Antakyalıdır. Başta “Tezkire”si olmak üzere, eserleri yüzyıllarca doğu ve batı üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Eserleri:

-Tezkire-i Antaki (Veya: tezkîre-i Davud)- Tıb konusunda bilgilere ek olarak bir kısmı kendi buluşu olan 1712 ilacın tarifi vardır.
-El Nüzhetü’l mübhice fî Teshisi’l- ezhan ve ta’dili’l- emzice. (Patolojiye dair.)
-Tezyinü’l-Esvâk bi Tafsil-i Eşvâki’l- Uşşâk (Aşk üzerine incelemesi ve şiirleri)
-Bunlardan başka 9 ayrı risalesi vardır.

Paylaşın

Tayfur Sökmen Kimdir?

Hatay Cumhuriyeti’nin ilk ve tek Cumhurbaşkanı olan Tayfun Sökmen, 1892 yılında Gaziantep’te doğdu. Kırıkhan Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra özel eğitim gördü.

I. Dünya Savaşı´nda istihbarat görevlerinde çalışan Sökmen, İskenderun sancağındaki Fransız işgaline karşı direniş hareketinin örgütlenmesinde öncülük yaptı.

20 Ekim 1921’de TBMM Hükümeti ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması’yla İskenderun sancağı, Fransız mandası altındaki Suriye’ye özerk bir yönetim birimi olarak bağlandı. Fransız manda yönetimi arapları ve hıristiyanları kayıran bir tutum izleyince direniş yeniden başladı.

Tayfur Sökmen, gıyabında ölüm cezasına çarptırılınca Adana’ya kaçtı. 1924-26 arasında Viyana’da kalan Tayfur Sökmen, Hariciye Vekaleti’nin girişimiyle Fransa’dan İskenderun sancağına giriş izni aldı. Buna rağmen baskıya uğradı ve 1927’den sonra Gaziantep, Adana ve İstanbul’da yaşamak zorunda kaldı.

1935’te Antalya bağımsız milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi. 1936’da Fransa’nın Suriye ve Lübnan’a bağımsızlık vermesi üzerine, Türkiye, İskenderun sancağını da bağımsızlığa kavuşturmak için girişimlere başladı. Ocak 1937’de İskenderun sancağına, Dışişlerinde Suriye’ye bağlı, ama kendi anayasasıyla yönetilen yarı bir sancak statüsü tanındı.

Sancağının adı da Hatay olarak değiştirildi. Aynı yıl Türkiye’nin verdiği nota üzerine Fransa sorunun Milletler Cemiyeti’nde çözülmesini istedi. Uluslararası koşulların da dayatması sonucunda varılan anlaşmayla, Milletler Cemiyeti 19 Mayıs 1937’de Hatay için bir anayasa kabul etti. Uzun süren görüşmelerden sonra, Türk ve Fransızlardan oluşan bir kurulun gözetiminde Hatay Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti.

Cumhurbaşkanlığına da Tayfur Sökmen’i seçti. Hatay Cumhuriyeti, 29 haziran 1939’da Millet Meclisi kararıyla Türkiye Cumhuriyetine katıldı. Cumhurbaşkanlığı görevi sona eren Sökmen, 1950’ye kadar Antalya, 1950-54’de Hatay milletvekili olarak TBMM’de yer aldı. 1969’da kontenjan senatörü olarak Cumhuriyet Senatosu’na girdi. 1975’te siyasi hayattan çekildi. Tayfur Sökmen, 1980 yılında İstanbul’da öldü.

Tayfur Sökmen, “Hatay’ın kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar” (1978) adlı kitabında Hatay sorununu ayrıntılarıyla ele almıştır.

Paylaşın