Nahit Ulvi Akgün kimdir? Hayatı, Eserleri

1918 yılında Muğla’nın Milas İlçesi’nde dünyaya gelen Nahit Ulvi Akgün, 12 Kasım 1996 yılında hayatını kaybetti. Haraççızadeler, 1900’lü yılların başında Osmanlı Devleti’nin çözülme ve dağılmasının en yoğun olduğu sırada, Yanya’dan göç ederek Bodrum’a, sonra da Milas’a yerleşti.

Haber Merkezi / Okul çağına geldiğinde Nahit Ulvi, Milas’ın o yıllardaki tek resmî eğitim kurumu olan Sakarya İlkokulu’na başladı. Harf İnkılabı’nın yapıldığı 1928 yılında, ilkokul üçüncü sınıftaydı. Dolayısıyla eğitim hayatının ilk iki yılını Arap alfabesinin öğretildiği bir ortamda geçirdi. Babası Mithat Bey, ilköğrenimini tamamlayan oğlunu o sırada Milas’ta yaşayan Musevi çocuklarının gayriresmi eğitim aldıkları Yahudi Okulu’na gönderdi. Bir yıl boyunca bu okula devam etmesinin en büyük kazancı Fransızcayı öğrenmek olacaktı. Eğitime çok önem veren babası Mithat Bey, Nahit’in öğrenimine devam etmesi için 1932 yılında evini Milas’tan İzmir’e nakletti. Oğlunu, Alsancak semtinde, o yıllarda 1. Lise olarak anılan Atatürk Lisesi’nin orta kısmına kaydetti.

Nahit Ulvi liseyi bitirdiğinde babasının ve amcalarının etkisiyle tıp ya da eczacılık eğitimi almayı tasarlamaktaydı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne başvurdu ve kabul edildi. Ancak aniden ortaya çıkan ve onu ölümün eşiğine getiren beyin zarı iltihabı iki yıla yakın bir süre yatağa bağlanmasına sebep oldu. Şair, bu hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulurak sağlığına kavuştu. Nahit Ulvi’nin yakın arkadaşı olan Salih Birsel, şairin tehlikeli hastalığının nedenini aşka bağlamıştır. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne giren Nahit Ulvi Akgün, 1948 yılında mezun oldu. Ödemiş ve İzmir liselerinde öğretmenlik yaptı.

Nahit Ulvi Akgün, edebiyata küçük yaştan itibaren ilgi duyar. Okulda “küçük şair” ismi ile anılır. Resim öğretmeni Zeki Boran, Atatürk Lisesi’nde iken küçük şaire şiirlerini okutur ve onunla yakından ilgilenir. Edebiyat tutkusu, okulda öğretmen ve arkadaşları tarafından takdir edilmesine rağmen aynı durum evde aile bireyleri için geçerli değildir. Özellikle annesi Şefika Hanım, derslerinin olumsuz biçimde etkileneceğini, beklenen başarıyı gösteremeyeceğini düşünerek onun şiirle ilgilenmesine karşı çıkar. Ancak küçük şair, annesine rağmen gizlice şiir yazmayı sürdürür.

Nahit Ulvi’nin fakülteye başlamadan önce Bağ Dergisi’nde şiirleri yayımlanmaktadır. Ünlü olmamakla birlikte edebiyat çevresinde isim sahibidir. İstanbul’a gider gitmez sanat konulu toplantılara katılmaya, edebiyatçılarla görüşmeye başlar. Kısa süre sonra kimi Türkiye çapında tanınmış, kimi henüz yolun başında sayılan geniş edebiyatçı topluluğunun içinde olacaktır. Sait Faik, Salah Birsel, Fahir Önger, Yaşar Nabi Nayır, Ziya Osman Saba gibi edebiyatçılar yakın dostları arasındadır. Akgün, fakülteden çıktığı akşam vakitlerinde o yıllarda İstanbul’da meşhur olan Küllük Kahvesi’ne, Suna Kıraathanesi’ne veya Haylayf Pastanesi’ne uğrar. Sürekli aşk şiirleri yazmasından dolayı Oktay Akbal ona “aşk şairi” ismini takmıştır. Akbal’a göre Nahit Ulvi, Servet-i Fünun ile Fecri Ati’nin aşk ve kadın şiirleriyle ünlü olan Celal Sahir’den de güçlü bir şairdir.

İlk şiiri Akın gazetesinde çıkar (İzmir, 1936), 1940/41 yıllarında Servetifünün-Uyanış dergisindeki şiirleriyle yeni şiire yönelir. Şiirleri Yücel (1939), Değirmen (1942-44), Kovan (1943-47), Varlık, Fikirler (1947-50), Kaynak, Yeditepe, Adam Sanat dergilerinde yayımlanır. Türkiye’de ilk kez bir de “sesli şiir sergisi” açmış (İzmir, 1953) olan Nahit Ulvi, ilk şiirlerinde romantik aşk temasını işlemiştir. Son şiirlerinde ise ilerleyen yaşına paralel olarak hayatın anlamını ve geçiciliğini, yaşamanın türlü duraklarını araştırmaya koyulur. İlk denemelerini İzmir’de Üç Gönül (1937), Leyla (1937), Irgat (1942) adlarında üç küçük broşürde toplar. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın