Demirtaş: Ben Halen Aday Adayıyım, İddiamı Koruyorum

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, cumhurbaşkanı adaylığı gündemine dair yaptığı açıklamada, “Ben halen aday adayıyım, iddiamı koruyorum” ifadelerini kullandı.

Gazeteci Candaş Tolga Işık, kişisel sosyal medya hesabı üzerinden Selahattin Demirtaş’a “Kürtler Mansur Yavaş’a oy verir mi?” sorusunu avukatları aracılığıyla sorduğunu duyurdu, Demirtaş’ın cevabını yazdı.

Demirtaş’ın cevabı şu şekilde;

“HDP’nin Eylül 2021’de açıkladığı tutum belgesini kabul eden o ilkeleri uygulama kapasitesi, niyeti, samimiyeti olan ve kazanabilecek bir adayı destekleyebiliriz. Biz cumhurbaşkanı adaylığında isimden çok ilkelere bağlı olup olmayacağına bakarız. Ayrıca gelişmelere göre partimiz karar alırsa beni de aday gösterebilir ancak ben o tarihe kadar hala siyasi yasaklı ve hapisteysem bir aday lehine çekilme de gündeme gelebilir.

Bunların hepsi ihtimaldir, günü geldiğinde değerlendirilir, tartışılır. Elbetteki Millet İttifakı kendi adayını kendi belirleyecektir, isim noktasında bizim kendilerine bir dayatmada bulunmamız söz konusu olamaz.

“Ben halen aday adayıyım”

Ancak eğer ki aday geniş kesimlerin de ortak adayına dönüşecekse bu durumda adayı belirlerken bu kriterleri göz önüne alacaklardır diye düşünüyorum, isim noktasında bugün herhangi bir fikir beyan etmem doğru olmaz. Ancak ben şahsen Ekrem beyi de takip etmeye çalışıyorum, tüm baskılara rağmen elinden geldiğince hizmet etmeye, başarılı olmaya gayret ediyor. Olabildiğince kucaklayıcı olmaya gayret ediyor, Anadolu’da toplumsal karşılığı da olduğunu görebiliyorum.

Özel olarak bu isimleri sorduğunuz için bunu belirtiyorum yoksa adaylık konusunda Millet İttifakı kendi kararını kendisi verecek. Bekleyip göreceğiz ancak ben halen aday adayıyım, iddiamı koruyorum.”

Paylaşın

Demirtaş’tan Dikkat Çeken ‘Macaristan Seçimleri’ Yorumu

Edirne F Tip Cezaevi’nde 5 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Macaristan’daki genel seçimde, 6 muhalefet partisinin oluşturduğu seçim ittifakının iktidarda bulunan Viktor Orban’ı yenememesi üzerinde Türkiye’deki muhalefet ve iktidar dinamiklerinin yorumlanmasıyla ilgili olarak yorum yaptı.

Haber Merkezi / Avukatları aracılığıyla kullandığı sosyal medya hesabından paylaşım yapan Selahattin Demirtaş, “Birçok kişi Macaristan seçimlerini yorumladı, tamamı da eksik yorumladı. Herkesin atladığı ya da görmek istemediği şu ki, Macaristan’da HDP yok” dedi.

Macaristan’daki genel seçimi Viktor Orban kazandı

Macaristan’da dün yapılan genel seçimlerinde 12 yıldır kesintisiz iktidarda bulunan Viktor Orban liderliğindeki Fidesz (Macar Yurttaş Birliği) ve Hristiyan Demokratik Halk Partisi (KDNP) koalisyonu kazandı.

Fidesz – Hristiyan Demokrat ittifakı 199 sandalyeli parlamentoda 135 milletvekili kazanarak, şimdiye kadar sahip olduğu üçte ikilik parlamento çoğunluğunu korumayı da başardı. Altı muhalefet partisinin oluşturduğu muhalefet ittifakı ise seçmenden beklenen desteği göremedi.

Demokratik Koalisyonu (DK), Jobbik, Momentum, Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP), Macaristan Yeşiller Partisi (LMP) ve Macaristan için Diyalog Partisi’nin (PM) oluşturduğu çatı oluşumu “Macaristan için Birlik” oyların yüzde 35’ini, aşırı sağcı Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) ise oyların yüzde 6’sını alarak mecliste temsil hakkı kazanıyor.

Beklentilerin üzerinde oy alan aşırı sağcı Bizim Ülkemiz (Mi Hazank) de oyların yüzde 6’sını alarak yüzde 5’lik seçim barajını geçip ilk kez parlamentoya girdi. Seçime katılanların oranı ise yüzde 68’in üzerine çıkarak 2018’de yapılan bir önceki genel seçimdeki rekor katılıma yaklaştı.

Kamuoyu araştırma şirketlerinin seçim araştırmaları, seçim öncesi gerçekleştirilen son yoklamalarda iktidar partisinin birkaç puan avantaja sahip olduğuna işaret ediyordu, ancak Viktor Orban’ın seçimleri bu kadar büyük bir farkla kazanabileceği beklenmiyordu.

Halk, referandum için de oy kullandı

Seçmenler ayrıca, muhalefet tarafından “homofobik yasa”, hükümet tarafından ise “çocukları koruma yasası” olarak nitelendirilen ve birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesinin sert tepki gösterdiği, 18 yaşından küçükleri eş cinselliğe ve cinsiyet değişikliğine “teşvik etmeyi” yasaklayan yasal düzenlemeye ilişkin referandumda oy kullandı.

Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, muhalefetin çağrısı üzerine halk oylamasında birçok kişinin geçersiz oy kullanacağı ve bu yüzden oylamanın yüzde 50’nin altında kalarak referandumun geçersiz olacağı öngörülüyor.

“Ay’dan bile görülebilecek büyüklükte bir zafer kazandık”

Viktor Orban kesinleşen seçim zaferinin ardından başkent Budapeşte’de verdiği ilk demecinde, “Öyle büyük bir zafer kazandık ki Ay’dan bile bakıldığında görülebilir. Ve tabii ki Brüksel’den de” ifadelerini kullandı.

Mutluluğunu saklamayan başbakan, “Sanırım bu akşamki kadar güçlü hiç olmamıştık. 2010, 2014 ve 2018’de kazandık. Ve bu yıl muhalefet bize karşı birlik oldu. Aslında zaferimiz şu demek: Muhalefetin tüm çabalarına rağmen Macar halkı her zaman kalbi ile oy kullanacak” cümleleri ile zafer konuşmasını gerçekleştirdi.

Uluslararası kişi ve kurumları da eleştiren başbakan, Macaristan karşıtı gördüğü bu organların kendilerini yenmek için harcadığı her kuruşun “pencereden atıldığını” söyledi. “Bize karşı olan tüm bu güçlerle savaşmalıyız” diyen Orban bu güçleri, Brüksel, medya organları ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy olarak sıraladı.

“Eşit şartlarda yarışmadık”

Muhalefetin ortak başbakan adayı Peter Marki-Zay ise yenilgiyi kabul ederek “Üzüntümü ve hayal kırıklığımı saklamayacağım” ifadesini kullandı.

Orban’ı “nefret ve yalanlarla” dolu bir seçim kampanyası yürütmekle suçlayan muhafazakâr siyasetçi, muhalefetin “elinden geleni yaptığını” ancak “eşit olmayan” şartlarda mücadele ettiklerini, iktidar karşıtı politikacıların devlete ait medya organlarına çıkarılmadığını belirtti.

Macaristan’da, muhalefet partileri ilk kez böyle bir ittifakla seçime gitti. Orban’ı yenme ihtimallerini artırmak için aynı çatı altında seçime giden partiler arasında sol, yeşil, liberal ve sağ muhafazakâr partiler bulunuyordu.

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: Üçüncü Yol Gerçek Çıkış Yolu

Partisinin il eşbaşkanları toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı dışında üçüncü bir yolun olduğunu ve bu yolun Türkiye’nin sorunlarını çözeceğini vurgulayarak, “Türkiye’de merkeziyetçi otoriter rejimin faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan iktidar düzeninin alternatifi bu nedenle biziz. Gerçek alternatif HDP’dir. HDP’nin öncülüğünde kurulacak kurulmakta olan ve genişlemesi için çaba harcadığımız demokrasi ittifakıdır. Buradan önümüzdeki dönemin mücadele hattının aynı zamanda fotoğrafını da net bir şekilde görme imkanımız vardır” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, konuya ilişkin açıklamasının devamında da, “Üçüncü yol dediğimizde esas kastettiğimiz hususlardan biri de budur. Yani yerel demokrasi üzerine güçlü bir demokratik bir sistem inşa etmektir. Merkeziyetçiliğe, otoriterliğe, baskıya, zulme karşı halkın katılımının denetiminin, söz ve karar hakkının olduğu bir düzen kurmaktır. Bunu bizden başka dillendiren de yok, bizden başka programına koymayı bırakın tartışmaya yanaşan bile yok. O nedenle HDP ve üçüncü yol, HDP’nin öncülüğünde kurmak istediğimiz demokrasi ittifakı gerçek çıkış yoludur.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Mithat Sancar, partisinin genel merkezinde düzenlenen il eşbaşkanları toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar şunları söyledi;

“Önemli bir dönemeçten geçiyoruz. Bu yılı final yılı olarak ilan etmiştik. Öyle olacağı da her açıdan her işarette anlaşılıyor. Bu konuda bizlere de çok önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. HDP direnmenin adıdır, bunu herkes biliyor. Bunu en iyi ortaya koyanlar da yerellerde mücadeleyi ortaya koyan sizlersiniz. Direnmek bizim varlık şeklimizdir, mücadele özümüzdür, siyaset tarzımızın temelidir. Sadece direnmekle siyaset olmaz, direnmenin üzerine bir şeyler koymamız gerektiğini biliyoruz. Direnmeyi bütün baskılara rağmen en iyi şekilde gerçekleştiren bütün çalışanlarımızı, emekçilerimizi bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Halklarımız adına hepsine teşekkürlerimizi iletiyorum.

Direnmeden sonra yolumuz şimdi inşadır demiştik 2 yıl önceki kongrede. Şimdi inşa zamanıdır. İnşa derken kastettiğimiz bu ülkeye demokrasiyi, toplumsal adaleti, barışı, özgürlüğü getirecek bir düzeni kurmaktır. Bu düzeni hep birlikte kuracağız. Bu düzeni öncelikle sizlerin yerellerde yürüteceği güçlü mücadeleyle inşa edeceğiz.

“Amacımız gerçek demokrasiyi inşa etmektir, büyük barışı kurmaktır”

Bu değişikliği, yeni başlangıcı ve inşayı yerellerden başlatacağız. Hedefimiz büyük bir demokrasi ittifakı oluşturmaktır. Amacımız da bu ülkeye güçlü demokrasiyi ve büyük barışı getirmektir. Esasen demokrasi mücadelesi halkın kendi kendini yönetme mücadelesidir. Demokrasi de gerçek anlamda oluşacaksa halkın kendi kaderine karar vermesidir. İşte bunun için en önemli kanal ve yol yerellerdeki mücadeledir. Biz burada merkezde demokrasi ittifakları için görüşmeler yapıyoruz, toplantılar düzenliyoruz, istişare yapıyoruz ama esas olan, yerellerdeki güç birliğini ve mücadele ortaklığını yaygınlaştırmaktır.

O nedenle sizlere düşen görev, il eşbaşkanlarımıza düşen sorumluluk son derece büyüktür. Bu inşa yolunda hayati önem taşımaktadır. Bizim amacımız gerçek ve güçlü demokrasiyi inşa etmektir ve bunun üzerinde büyük barışı kurmaktır.  Bunun da en önemli ayağı yerel demokrasidir. Yerel mücadele nasıl demokrasi ittifakının can damarıysa yerel demokrasi de güçlü demokrasinin kalbidir. Yerel demokrasi olmadan, güçlü hatta herhangi bir demokrasinin kurulamayacağını da gayet iyi biliyoruz.

Şimdi içinde yaşadığımız düzen merkeziyetçilikten otoriterliğe hızla ilerleyen bir yol katetmiştir. Bugün otoriterliği yerleştirmiş ve faşizmi kurumsallaştırmak için de elinden geleni yapan bir iktidar düzeniyle karşıyayız. Merkeziyetçilik otoriterlik üretir. Denetimsizlik keyfilik, yoksulluk, yolsuzluk ve yozlaşma üretir. Bunu gayet iyi biliyoruz. Topluma yabancılaşma ve toplumsal sorunlara kayıtsızlık üretir.

Tekçilik, ayrımcılık, bastırma, zorbalık ve asimilasyon üretir. İşte merkeziyetçiliğin üzerine inşa edilen bu otoriter düzenin alternatifi güçlü demokrasidir. Bu hedefe giden yolun adı da yerel demokrasidir. Yerel demokrasi katılım, denetim, özgürleşme ve çoğulculuğun gelişimi demektir. Eğer güçlü demokrasiyi bu şekilde yerelden inşa edebilirsek büyük toplumsal barışı da aynı şekilde inşa edebileceğimizi biliyoruz. Buna inanıyoruz, başka yolu olmadığını da görüyoruz.

“Genişlemesi için çaba harcadığımız Demokrasi İttifakı gerçek çıkış yoludur”

Yerel demokrasi aynı zamanda bir örgütlenme ve mücadele şeklidir. Yerel demokrasinin yerellerde kurulması ve ittifakların sadece merkezi görüşmelerle sınırlı kalmayacağının bilinmesi önemlidir. Her bulunduğumuz yerde, bütün illerde ve ilçelerde bütün demokrasi güçleriyle bir araya gelmek için merkezdeki gelişmeleri beklemeden sizlerin çalışması, çaba harcaması gerekiyor. Bizim bu hedeflerimize ulaşmamız açısından da önemlidir. Kendi kendimizi yönetebilmemiz, halkın kendi kendisini yönetebilmesi için bunun mutlaka sağlanması gerekiyor.

Türkiye’de merkeziyetçi otoriter rejimin, faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan iktidar düzeninin alternatifi bu nedenle biziz. Gerçek alternatif HDP’dir, HDP’nin öncülüğünde kurulacak kurulmakta olan ve genişlemesi için çaba harcadığımız Demokrasi İttifakıdır. Buradan önümüzdeki dönemin mücadele hattının aynı zamanda fotoğrafını da net bir şekilde görme imkanımız vardır. Üçüncü Yol dediğimizde esas kastettiğimiz hususlardan biri de budur.

Yani yerel demokrasi üzerine güçlü bir demokratik bir sistem inşa etmektir. Merkeziyetçiliğe, otoriterliğe, baskıya, zulme karşı halkın katılımının, denetiminin, söz ve karar hakkının olduğu bir düzen kurmaktır. Bunu bizden başka dillendiren de yok. Bizden başka programına koymayı bırakın tartışmaya yanaşan bile yok. O nedenle HDP ve Üçüncü Yol, HDP’nin öncülüğünde kurmak istediğimiz Demokrasi İttifakı gerçek çıkış yoludur.

Türkiye çoklu krizler yaşamakta bunun en görünen yüzü ekonomik krizdir. Ekonomik kriz dediğimiz de ülkenin yüzde 90’ından fazlasının yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmesidir. Eğer bugün enflasyon 3 haneli rakamlara çıkmışsa bunun temelinde tam da bu sistem yatmaktadır. Demokrasi, toplumsal adalet, özgürlük yoksa bunun yerine olacak şey yoksulluk, açlıktır, sömürüdür. Sömürünün, açlığın, yoksulluğun, yoksunluğun egemen olduğu düzende barıştan söz etmenin imkanı da yoktur. Çünkü saydığım her bir unsur aynı zamanda şiddeti hayatın her alanına yayar.

Şiddet dediğimiz zaman sadece devletin çıplak baskı aygıtlarıyla uyguladığı yöntemleri kastetmiyoruz. Bunları fazlasıyla görüyoruz. Polis şiddetini görüyoruz, cezaevlerinde hasta mahpuslara yapılan muamele başta olmak üzere uygulanan baskıyı biliyoruz. İmralı’da uygulanan ağır tecrit rejimini biliyoruz. Yine cenazelere bile tahammül edemeyen, hakkıyla defin işlemine bile izin vermeyen uygulamaları biliyoruz.

Kadına karşı kırım haline gelen o acımasız şiddetin nasıl yayıldığını ve iktidar düzeni tarafından nasıl teşvik edildiğini, hatta bunun cezasız bırakılması için her yolun denendiğini de görüyoruz. Fiziksel çıplak şiddet işçiye de yönelmektedir. Sömürüye ve eşitsizliğe itiraz eden emekçilere hemen polisin şiddetli saldırısının gerçekleştiğini görüyoruz. Toprağını, suyunu, deresini savunan köylülerin de aynı şekilde şiddetle karşılaştığını görüyoruz. Fakat şiddet bundan ibaret değildir, en ağır şeklini çeşitli alanlarda yaşıyoruz.

“Mehmet Sevinç’in cenazesine yapılanları hangi inanç kabul eder?”

Bir örneğini dün yaşadık. Dün Manisa Akhisar’da cezaevinde bulunan tutuklu Mehmet Sevinç, hasta olmasına rağmen serbest bırakılmadı ve hayatını cezaevinde yitirdi. Bu başlı başına bir zulüm zaten. Başka arkadaşlarımıza, başka yurttaşlara da cezaevlerinde aynı muamele reva görülmektedir. Bunun sembollerinden biri de Aysel Tuğluk arkadaşımızdır. Cezaevinde kalmasının mümkün olmadığı hemen herkes tarafından bilinmesine rağmen bugün cezaevinde tutulmaya devam ediliyor.

Cezaevlerindeki bu uygulamaların fiili idam cezası olduğunu defalarca söyledik. Anayasa ve yasalardan idam cezası çıkarılmış olsa bile hasta tutukluların tedavilerinin engellenmesi ve tahliye edilmemeleri, içeride hayatlarını devam ettiremeyecekleri bilinmesine rağmen tahliye edilmemeleri ölüme bilerek göndermek anlamına gelir. Bunun da anlamı da fiili idam cezasıdır. Mehmet Sevinç’in ailesi ve dostları cenazeyi alıyorlar, defin işlemleri için Kocaeli’nin bir ilçesine gidiyorlar ama cami imamı cenazeyi yıkamayı reddediyor.

Bu yetmiyormuş gibi defin aracı da verilmiyor. Bunun ötesinde polis defin işlemini engellemek için her türlü yola başvuruyor. Düşünün bir cami imamı cenazeyi yıkamayı reddediyor. Hangi inançta var, hangi inanç kabul eder bunu? Bir cenazenin inancına göre, kendisinin ve yakınlarının inancına göre defin edilmesi konusunda bile ayrımcılık yapan bir zihniyetin bu topluma neleri dayattığını çok açık görebiliriz. Aynı şekilde cezaevlerinde tutulan mahpus arkadaşlara da uygulanan rejim tam da bu sistemin hangi zihniyete dayandığını apaçık göstermektedir.

“Kobanî Kumpas Davasında yoldaşlarımızın gösterdiği tutuma sahip çıkma konusunda eksiklerimiz var”

Pek çok alanda ayrımcılık üreten bu sistem aynı zamanda şiddetin her türünü bu toplumun her zerresine yaygınlaştırıyor. Fiziksel çıplak şiddet dedik işte bunlar onun göstergesidir. Her gün polis operasyonlarıyla karşı karşıya kalındığı, yargı kumpaslarının devreye sokulduğu bir zamanda yaşıyoruz. İşte Kobanî Kumpas Davası.

Her gün yeniden yeniden kumpas açığa çıkmasına rağmen keyfilik ve yüzsüzlükle yürütülen ve iktidar tarafından sahiplenilen bir dava söz konusu. Yoldaşlarımız bu düzeni mahkum etmek için her gün en etkili şekilde sözlerini kullanıyorlar ama bizlerin bu sözleri ve oradaki güçlü adalet direnişini yaygınlaştırmamız gerekiyor. Bu konuda eksiklerimiz ve yetersizliklerimiz var. Orada söylenen her sözün bulunduğumuzda her şehirde ve mahallede duyulmasını sağlamamız gerekiyor.

Kayyımlar sadece Kürt halkının iradesini gasp etmiyor, toplumsal yozlaşmayı da derinleştiriyor

İşte bu düzenin karşısına gerçek güçlü demokrasiyi koymak istiyoruz. İnşa hedefimizin merkezinde yer alan nokta budur. Yerel demokrasinin zerresinin kalmadığı bir dönemdeyiz. Kayyım uygulamalarını sizlere uzun uzun anlatmama gerek yok ama sizlerin uzun uzun anlatmanıza gerek var. Her yerde anlatmalıyız. Kayyım uygulaması bu rejimin en çıplak göründüğü alandır. Hem yolsuzluklar hem de her türlü kültürel gasp tam da kayyımlar eliyle yürütülmektedir.

Sadece bununla da kalmıyor kayyım sistemi. Aynı zamanda kayyımların bulunduğu her şehirde yozlaşmayı ve çürümeyi teşvik ediyor. Yandaşlar eliyle rant dağıtarak ahlaksızlığı geliştiriyor. Uyuşturucunun gençleri esir alacağı her türlü kanalı bilerek isteyerek oluşturuyor. Kısacası kayyımların atandığı şehirlerde sadece Kürt halkının iradesi gasp edilmiş olmuyor aynı zamanda Kürt halkının yoğun yaşadığı bu kentlerde bir yozlaştırma ve çürütme politikaları da uygulanıyor. Bunların hepsini durdurmak ve bunları değiştirmek önümüzdeki dönem en önemli ve büyük hedefimizdir.

Bunun için de yine yerellerde yürütülecek mücadelenin belirleyici olduğunu hatırlatmak isterim. Şüphesiz bu mücadelede hepimize sorumluluklar ve görevler düşüyor. Bizler de her türlü çabayı harcamak zorundayız ama bizim ağacımızın kökleri halkın içindedir, yerlerdedir. O kökleri sağlam tutup dalların büyümesini sağlayacak en güçlü su kaynağı da yine yerel mücadeledir. Yerel demokrasi yerel mücadele ile kurulur. Yerel demokrasi güçlü demokrasinin inşasında temel yoldur.

“Büyük barışa giden yolda en önemli adım Kürt sorununda demokratik çözümdür”

Bu kadar büyük bir şiddet düzeni içinde yaşıyoruz ve bizler de büyük barış hedefini önümüzdeki dönemin görevi olarak koymuş bulunuyoruz. Büyük barış her türlü yoksulluğa, ayrımcılığa, şiddete karşı çıkmak ve bunların ortadan kaldırılacağı bir düzen kurmaktır. Büyük barışa giden yolda en önemli adım Kürt sorununda demokratik çözümdür. Büyük barışın kilidini açacak anahtar budur. Bu anahtar da sizlerin, bizlerin elindedir.

O nedenle büyük barışa giden yolda Kürt sorununda demokratik çözümü her aşamada ve her anda savunacak politikaları mutlaka geliştirmemiz ve uygulamamız gerekiyor. Büyük barışın aynı zamanda kadına şiddeti ortadan kaldıracak bir sistemi hedeflemesi gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Doğaya karşı şiddeti ortadan kaldıracak bir düzeni inşa etmeyi gerektiriyor. Yoksulluk bir şiddet biçimidir, yoksullar aynı zamanda ekonomik şiddetin en çıplak yaşandığı bir düzenin ismidir. Yoksulluk talanla, ekonomik şiddetle ve bu sistemi yürütmek için kullanılan her türlü yöntemle bağlantılıdır.

Ülkede demokrasi yoksa, özgürlük yoksa, sosyal adalet yoksa bunun karşısında talan ve zorbalık vardır. Ülkenin kaynaklarının bir avuç sermayedarın, bir avuç yandaşın elinde toplanması vardır. Savaş politikalarıdır vardır, halka rağmen halkın çıkarlarına rağmen savaş politikalarını yaygınlaştırmak vardır. Ülkenin kaynaklarını, sadece kaynaklarını değil tabii ki canlarını da harcayan bir zihniyetin uyguladığı savaş politikaları aynı zamanda yoksulluğun da temelinde yatan en önemli faktördür. O nedenle büyük barış bu savaş politikalarını reddetmekle inşa edilebilir. Bunun bir kez daha burada sizlerle paylaşmak ve kamuoyuna hatırlatmak isteriz.

“Yoksulluğun en ağır yaşandığı şehirlerin başında yine Kürt şehirleri geliyor”

Bugünkü sistemde ekonomik soygunun boyutunu anlatmaya gerek yok ama yoksulluğun en ağır yaşandığı şehirlerin başında yine Kürt şehirleri geliyor. Yani ayrımcılıkla, ötekileştirmeyle ve kimliklerin, halkların haklarının gaspıyla yoksulluk iç içedir. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde yoksulluk o bölgelerin fakirliği ya da insanlarının yeterince çalışmamasıyla ilgili değildir.

Tam tersine Kürt şehirlerinde yoksulluğun bu kadar büyük olmasının, en yoksul şehirler listesinde neredeyse her zaman ilk 10 şehir arasında Kürt şehirlerinin yer alması Kürt politikasında inkar, imha ve kimliksizleştirme politikalarıyla ilgilidir. O nedenle halkların, en başta Kürt halkının bütün haklarını savunacak ve anadilinde kendi her alanda yaşayabileceği sistemi kurabilecek bir mücadele hattına ve politikaya her zamankinden daha çok sahip çıkmak durumundayız.

“Üçüncü Yol, bu ülkenin halklarına barışı ve adaleti getirecek olan programın adıdır”

Aynı şekilde toplumun başka kesimlerinde de bunu görebiliriz. Örneğin neden Romanlar bu ülkenin en yoksul insanları arasında yer alıyor Kürtler gibi. Çünkü onlar da her türlü ayrımcılığa, her türlü ötekileştirmeye maruz kalıyorlar. Özgürlüğü, demokrasiyi, eşitliği ortadan kaldıran bu sistem, aynı zamanda bütün ötekileri yoksulluğa mahkum eden bir sistemdir. Bugün bu sistem ülkenin her tarafına yayılmıştır. Açlık kol gezmektedir, yoksulluk ve sefalet bu ülkenin en temel ve en büyük gerçekliği haline gelmiştir. Bizler, önümüzdeki dönemde mücadele ortaklığını büyüterek Demokrasi İttifakını güçlendirme görevini yerine getireceğiz.

Bu çoklu krizden çıkışın yolunun güçlü demokrasi, kalıcı büyük barış, sosyal adalet ve özgürlük olduğunu mutlaka her yerde ortaya koyacağız. İşte alternatif yol budur. Krizlerden gerçek çıkışın adresi bu mücadele hedefi ve hattıdır. Üçüncü Yol sözü bir slogandan ibaret değildir, bir programdır. Bu ülkenin halklarına özgürlüğü, barışı, adaleti getirecek olan programın adıdır. Bu programın hayata geçirilmesinde en büyük sorumluluk bizlerdedir ama en çok da yerellerde HDP ağacının köklerini sımsıkı toprağa bağlayan sizlerdedir.

“HDP fikriyatını bu topraklarda yok etmek mümkün değildir”

Bugüne kadar yaptığımız çalışmalarda da sizden önce il eşbaşkanlığı yapan yöneticilik yapan dostlarımızın emekleriyle bugüne geldik. Büyük bedeller ödendi hala cezaevlerinde binlerce arkadaşımız yatmaktadır. Binlerce arkadaşımız da sürgünde yaşamak zorunda kalmaktadır. Ama biliyoruz ki boşuna ödenmiyor bu bedeller. Ne yaparlarsa yapsınlar; kapatma davasıyla, Kobanî Kumpas Davasıyla bizleri sindirmek için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar başaramayacaklar. Tarih, mücadele ve direniş çok açık bir şekilde ortaya koydu; HDP’nin fikriyatını bu topraklarda yok etmek mümkün değildir. Aksine baskının ve zulmün en yoğun olduğu dönem HDP’nin en güçlü olduğu dönem olmuştur.

Bu iktidarı göndermenin tam zamanıdır

Newroz coşkusu herkese gereken mesajı vermiştir. 8 Mart’ta ülkenin her yanında kadın mücadelesinin kararlılığını ortaya koyan yoldaşlarımıza buradan bir kez daha teşekkürlerimizi ve minnetimizi sunuyorum. Aynı şekilde Newroz meydanlarını ülkenin 70 merkezinde milyonlarla dolduran bütün arkadaşların emeklerine sağlık. Sadece Amed, Van, İstanbul’da değil ülkenin dört bir köşesinde milyonlar meydanlara aktılar ve kararlılıklarını, inşa ve yeniden başlangıç hedefinde nasıl sahip çıkacaklarına dair iradelerini ortaya koydular.

Sorumluluğumuz bununla daha da büyümüştür. Şimdi ülkeyi bu çoklu krizlerden; talan, yalan, savaş ve yandaş sisteminden çıkarmanın zamanıdır. Şimdi bu iktidarı göndermenin zamanıdır. Bu iktidarı göndecek esas yol halka güçlü ve gerçek bir alternatif sunmaktır. Biz bu alternatifi sunuyoruz. Bu iktidarı göndereceğiz ama bununla yetmeyeceğiz. Şiddeti her alana yayan bu düzenin değişmesi gerekiyor. Asimilasyon, inkar, imha, baskı ve yoksulluk üreten ne kadar düzen unsuru varsa bu iktidarla birlikte değiştirmek temel hedefimizdir.

“Seçim stratejimizi merak edenler deklarasyonumuza baksınlar”

Biz sadece basit bir iktidar değişikliği değil, bir düzen değişikliğini hedef olarak önümüze koyduk. Ortak mücadele büyüdükçe bu hedefe daha hızlı yaklaşacağız. Seçimleri de seçim ittifaklarını da seçim stratejimizi de ortak mücadele üzerine kurulu bu demokrasi ittifakı üzerinden inşa edeceğiz. Seçim stratejimizi merak edenler deklarasyonumuza baksınlar. Bu deklarasyonda da açıkça söylediğimizi gibi parlamento seçimine Demokrasi İttifakıyla gireceğiz ama bundan önce ortak demokratik mücadeleyi her alanda güçlendireceğiz.

Seçim, mücadelemizin bir parçasıdır; seçim ittifakları da Demokrasi İttifakımızın bir unsurudur. Önümüzde zorlu bir yol ama bu aşacak kararlılık ve gücümüz de var. Mutlaka bu düzeni de bu iktidarı da değiştireceğiz ve bu ülkede gerçek barış ve demokrasiyi, alternatifi hayata geçireceğiz. Bu konuda büyük emekler sarf ettiğinizin farkındayız. Pek çoğunuz yeni seçildiniz. Yeni seçilen arkadaşlara başarılar diliyorum. Bundan önce çalışan arkadaşların emeklerine sağlık. Yolumuz açıktır riya me vekiriye. Bimînin di xêr û xweşiyê de.”

Paylaşın

HDP’li Pervin Buldan: Mutlaka Zafere Ulaşacağız

Partisinin kadın il eş başkanları toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Kadın mücadelemiz elbet bu zulüm politikalarının da üstesinden gelecek ve bütün yoldaşlarımızla özgür yarınlarda mutlaka buluşacağız. Yürüdüğümüz yolu hep birlikte mutlaka zafere ulaştıracağız” dedi.

Eşitsizliğin bütün kötülüklere kaynaklık eden en büyük toplumsal mesele olduğunun altını çizen Buldan, “Nitekim bugün ülkenin yaşadığı karanlık ortam eşitsizlik politikalarının ve uygulamalarının bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Mevcut iktidar kendisini eşitsizlik temelleri üzerine konumlandırmış ve eşitsizliği derinleştiren politikalarını tüm hızıyla sürdürmektedir” ifadelerini kullandı.

Kendi öz örgütlülüklerinden başlayarak “eşit temsiliyet” dediklerini hatırlatan Buldan, “Mücadele alanlarımızda eşit pozisyonlarda, eşit katılımla hareket etmeyi vazgeçilmez bir ilke haline getirdik” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) kadın il eşbaşkanları, partinin Ankara’daki genel merkezinde toplandı. Toplantının açılışında HDP Eş Genel Başkan Pervin Buldan konuştu.

Konuşmasına, toplantıya gelen kadın il eşbaşkanlarını selamlayarak başlayan Buldan, “Onur verdiniz, güç verdiniz. Otoriter rejimin hukuksuz uygulamaları sonucu bugün burada bizlerle olması gerekirken, cezaevlerinde tutulan ve sürgünde bulunan bütün eşbaşkanlarımızı, kadın siyasetçilerimizi ve bütün kadın yol arkadaşlarımızı en derin duygularımla selamlıyorum. Buradan her birine ortak mücadelemizin güçlü dayanışma duygularını iletiyorum” dedi.

“Mutlaka zafere ulaşacağız”

Ağır hastalıklarına rağmen cezaevinde tutulan Aysel Tuğluk’un durumuna değinen Buldan, “Aysel Tuğluk’u buradan sevgi ve özlemle selamlıyorum. İçinde bulunduğu durum ve bütün ağır hasta tutsakların durumu en acil gündemlerimizin başında gelmektedir. Aysel Tuğluk ve tüm ağır hasta mahpuslar özgür bırakılıncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz. Kadın mücadelemiz elbet bu zulüm politikalarının da üstesinden gelecek ve bütün yoldaşlarımızla özgür yarınlarda mutlaka buluşacağız. Yürüdüğümüz yolu hep birlikte mutlaka zafere ulaştıracağız” diye belirtti.

Eşitsizliğin bütün kötülüklere kaynaklık eden en büyük toplumsal mesele olduğunun altını çizen Buldan, “Nitekim bugün ülkenin yaşadığı karanlık ortam eşitsizlik politikalarının ve uygulamalarının bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Mevcut iktidar kendisini eşitsizlik temelleri üzerine konumlandırmış ve eşitsizliği derinleştiren politikalarını tüm hızıyla sürdürmektedir. Farklı toplumsal kimliklerin, inançların ve kültürlerin eşitsizliği, cinsiyet eşitsizliği; yaşam standartlarındaki, gelir dağılımındaki, hak ve hukuktaki eşitsizliği üretmekte ve büyütmektedir. Büyüyen eşitsizlik sömürüye ve şiddete ve bugün toplumun boğuştuğu çoklu krizlere sebebiyet vermektedir. Bu nedenle biz kadınlar bütün toplumsal alanlarda olduğu gibi özellikle cinsiyet eşitsizliği aşılmadan maruz kaldığımız sömürüden, haksızlıklardan ve şiddetten asla kurtulamayacağımızın bilincindeyiz. İşte bu bilinçle tarihsel mücadelemizi inşa ettik, büyüttük bugünlere taşıdık” ifadelerini kullandı.

Kendi öz örgütlülüklerinden başlayarak “eşit temsiliyet” dediklerini hatırlatan Buldan, “Mücadele alanlarımızda eşit pozisyonlarda, eşit katılımla hareket etmeyi vazgeçilmez bir ilke haline getirdik. Eşbaşkanlık sistemimizi, eşit temsiliyete bağlı olarak kota ve fermuar sistemimizi bu ilkenin ışığında hayata geçirdik. Bu sistem hem biz kadınların uzun yıllar emek verdiği mücadelenin bir kazanımıdır, hem de kadın mücadelesine güç katan bir işlevi yerine getirmektedir. Dolayısıyla bu kıymetli kazanımımızın eşbaşkanlık kadrolarında önemli bir sorumluluk alarak eşbaşkanlık görevini üstlenen siz değerli eşbaşkanlarımızı bir kez daha tebrik ediyor ve sizlere özel teşekkürlerimi sunuyorum” ifadelerini kullandı.

Buldan devamında şunları söyledi: “Kadınların ve bir bütün olarak toplumun çok zor günlerden geçtiği şu dönemde tekçi erkek iktidarın baskıcı rejimine karşı, yolsuzluklara ve vurgunlara karşı, çete yapılanmalarına karşı, yoksulluğa karşı, ekolojik ve kültürel yıkıma karşı; kadınlara, gençlere, çocuklara karşı uygulanan her türlü suça karşı tarihsel bir mücadele yürüttük ve yürüteceğiz. Kolay değil! Bunun farkındayız. Fakat sonuna kadar haklı, sonuna kadar onurlu bir mücadeleyi hep birlikte omuzlayarak bu topraklara barışı, adaleti, eşitliği biz getireceğiz. Aydınlık günleri bizler inşa edeceğiz.

Kadınlar inşa edecektir. HDP olarak özellikle de Kadın Meclisi olarak uzunca bir süredir alanlarda, mahallelerde, fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda iş ve aş buluşmalarıyla yoğun çalışmalar yürüttük. Halkımızla, emekçi kadınlarla güçlü buluşmalar gerçekleştirdik. Bütün bu süreçlerde Kadın Meclisimizin, eşbaşkanlarımızın büyük emeği geçti. İnanın ki, çalışmalarınız, azim ve çabanız HDP’nin mücadelesini genişletmekte, büyütmekte ve güçlendirmektedir. Bir kez daha emeğimize sağlık, mücadele azminize sağlık diyorum.

Bizim dayandığımız güç; halkımızdır, kadınlardır, gençlerdir. İnancımız ve cesaret kaynağımız halkımızın haklı davasıdır, kendi öz gücümüzdür. Halkın düşmanı olanlar, Kürde, farklı kimlik ve inançlara düşman gözüyle bakanlar, kadınları düşman ilan edenler; barıştan, gerçek hukuktan, tam demokrasiden korkanlar mücadele tarihimiz boyunca partimize, demokratik mücadelemize karşı sürekli saldırı halindedir.”

(Kaynak: MA)

Paylaşın

HDP’li Günay: İktidar Açlığa Yoksulluğa Alışmamızı Bekliyor

HDP Sözcüsü Günay, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gençlere “fırsat buldukça yurtdışına gidip gezin” sözlerine tepki göstererek, “Zannediyor ki herkes kendi çocukları gibi Amerika’da özel okul okudu, yatlar katlar alabildi. Bırakın gezme hayalini ülke içerisinde bile gezme hayali kuramıyorken açlığa, yoksulluğa ve sefalete alışmamızı bekliyor iktidar” dedi.

Haber Merkezi / Asgari ücretlinin alım gücündeki düşüşe de değinen Ebru Günay, “Asgari ücret 2.825 TL iken 535 kilo toz şeker alabiliyorduk şimdi asgari 4253 TL oldu ama sadece 235 kilo toz şeker alınabiliyor. Yani asgari ücretteki yüzde 60’a yakın kaybın sorumlusu asgari ücretli emekçi mi yoksa ‘şahlanıyoruz’ diyen AKP mi?” ifadelerini kullandı.

Günay, konuşmasının devamında ise, “AKP Genel Başkanı ‘yeni ekonomik modeli ile dünyaya örnek olacağız’ dedi, bunun temelinde daha çok ihracat vardı. Aradan çok değil 3-4 ay geçti, bir baktık ki Ocak ve Şubat ayları için 2021 yılında 6,4 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2022 yılının ilk 2 ayında 18,1 milyar dolara çıkmış. Yani, model çöktü açık 3 kat arttı” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde düzenlediği haftalık olağan basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay’ın açıklamaları şöyle;

“Türkiye’nin toplumsal sorunları ve ekonomik kriz derinleşiyor, sorunlar derinleştikçe iktidarın da topluma karşı saldırıları artıyor. Nerede bir bir çözüm önerisi, iradesi varsa oraya saldırıyor, orayı bastırıyor ve çözüm imkanını ortadan kaldırmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bunun en bariz örneğini bizler AKP’nin İmralı politikalarında yıllardır görüyoruz. Sayın Öcalan devreye girdiğinde çözümün, barış ihtimalinin güçlendiğini herkes çok iyi biliyor. AKP-MHP iktidarı da barış ihtimalini, çözümü kendi iktidarları için tehdit olarak görüyorlar.

Bu çözüm iradesine ise tecritte ve savaş politikalarında ısrar ederek cevap veriyorlar. Tek dertleri iktidarlarını korumaktır, bunun için de ülke batarsa batsın havasındalar. Savaş politikalarını derinleştirerek çözümsüzlüğü kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar. Fakat halkımız iktidarın bütün çözümsüzlük politikalarına karşı her yerde her fırsatta çözüm ve barış sesini yükselterek Newroz’da da barışa ve çözüme desteğini yineledi. İmralı kapılarının açılmasını istedi. Kürt sorununun çözümünde de tek adresin Sayın Öcalan olduğunu milyonlar Newroz alanında dile getirdi. İktidar ne yaptı? İktidar, milyonların taleplerin duymak ve buna cevap vermek yerine tecrit ve savaş politikalarında ısrar ediyor.

Kürt halkı İmralı kapıları açılıncaya kadar mücadeleye devam edecektir

Son olarak ailesinin görüş için yaptığı başvurusu disiplin gerekçesiyle reddedildi. 4 Nisan dolayısıyla Amara’ya gitmek isteyen yüzlerce kişi engellendi. Derinleşen tecrit politikaları Türkiye’yi çözümden uzaklaştırdığı gibi yaşanan krizleri de derinleştiriyor, yoksulluğu, emek sömürüsü başta olmak bütün sorunları derinleştiriyor. Sayın Öcalan’ın devreye girmesiyle sadece Kürt sorununun çözüm ihtimali büyümeyecek, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme ihtimali de büyüyecek.

Bu nedenle tecrit karşıtı mücadele Türkiye’nin demokratik geleceği için de mücadelesidir. Kürt halkı her koşulda çözüm ve barış politikaları için mücadele ediyor, barış gelinceye ve İmralı kapıları açılıncaya kadar mücadele etmeye elbette devam edecektir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli bir süreçtir ve bunun için mücadele edilecektir. Bizler de onlarla birlikte Türkiye’nin demokratikleşmesi barış ve çözüm için mücadeleye devam edeceğiz.

Kobanî Kumpas Davasının sürdürülmesi bir çeteye ihale edilmiş

Kobanî Kumpas Davası devam ediyor, her oturumda yeni yalanlar, yeni kumpaslar ortaya çıkıyor. Şuana kadar 11 duruşma yapılsa da her duruşmada onlarca oturum gerçekleştirdi, her oturumda yeniden kumpaslar ve hukuksuzlar ortaya çıktı. Büyük bir kısmı da Atadedeler çetesi operasyonunda gözaltına alınan ve şimdi ev hapsinde olan Bahtiyar Çolak başkanlığında yürütülen oturumlardı. Çete üyesi olmakla suçlanan Bahtiyar Çolak rehin arkadaşlarımız hakkında onlarca kez tutuk devam kararı verdi.

Duruşmaları yönetirken asıp kesiyordu, arkadaşlarımıza parmak sallıyordu, işte gücünü hangi çeteden ve karanlık güçten aldığı ortaya çıktı. Duruşma salonlarındaki pervasızlığın ve kendini bilmezliğin sebebi çetelerle kurduğu bağlarmış. Şimdi anlıyoruz ki kumpasın sürdürülmesi bir çeteye ihale edilmiş, şimdi de mahkeme heyeti aynı yöntemlerle duruşmayı yönetmeye çalışıyor. Çünkü Bahtiyar Çolak’la çalıştılar ve diğer üyeler de aynı yöntemlerle ve kumpaslarla devam ettirmeye çalışıyorlar.

Kobanî Kumpas Davasının bir siyasi rant meyvesine dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz 

Duruşmalar esnasında sevgili Figen Yüksekdağ’ın da dediği gibi “sizin karşınızda siyasi iktidarın alt etmeye çalıştığı siyasi rakipler var, biz sadece mahkeme salonlarında değiliz, milyonların içerisindeyiz. Bir siyasi rant meyvesine dönüştüremezsiniz bu davayı”. Bizler de arkadaşlarımız gibi bu davanın bir siyasi rant meyvesine dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz, kumpaslarını her koşullarda ifade etmeye ve yargılamaya devam edeceğiz. Günlerdir davayı dayandırdıkları tanıklar, arkadaşlarımızın savunmaları alınmadan dinlenmeye devam ediliyor, olmayan deliller üretilmeye çalışılıyor. Yalanlarla oluşturulmaya çalışılıyor.

Kumpasın dayanağı haline getirilen ifadelerden biri Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde nasıl kumpaslarla belge oluşturulduğunu anlattı. Bir kez daha kumpasın emniyet koridorlarında organize edildiği belgelendi. Heyet kumpası araştırmak yerine kumpas belgelerinin altında imzası olan memurlar hakkında suç duyurusunda bulunmak yerine tanıkları yönlendirmeye çalışarak kumpaslara ortak olmaya devam ediyor ve kumpaslarla yargılama yapmaya çalışıyor. Sevgili Gültan Kışanak’ın söylediği gibi “bu dosya da tamamen belli odakların talimatlarıyla yalan beyanlar üzerine kurulu bir kumpas davasıdır. Emniyet teşkilatının hasta ve yaşlı bir insanı kullandığı trajedilerine ve o insanın söylemediği şeylerin dosyaya konulduğuna şahit olunmuştur bu salonda.”

Dava, tarihe kara leke olarak geçerken, arkadaşlarımızın direnişleriyle tarih yazıyor

Tutukluluk devam kararlarında sürekli atıf yapılan ve iddia makamının en önemli tanıklarından biri de bu duruşmada dinlendi. Bu tanık hiçbir somut bilgisi olmadığını kimi beyanlarının sadece ikincil duyumlar olduğunu kimi beyanlarının ise kendisine ait yorumlar olduğunu söyledi. Her duruşmada demokratik yollarla baş edemedikleri partimize emniyet ve yargı yoluyla nasıl kumpas kurduklarının acziyetinin belgesine dönüştürüldü.

Öyle bir çaresizlik ki Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş için tutuklama gerekçesi yapılan tuzak kurularak alınan ifadeleri sormaya dahi utandılar duruşma salonunda. İşte, böyle bir ortamda adil yargılama ilkesinden bahsetmek mümkün değil, böyle bir ortamda ancak ve ancak kumpastan, tuzaktan, çetevari yöntemlerle yürütülen duruşmalardan söz edilebilir. Bu koşullarda yapılan yargılamadan, çete üyeleriyle ilişkileri olan mahkeme heyetinden adil bir yargılama beklemiyoruz. Bu yargılama sistemine elbette güvenmiyoruz. Dava tarihi bir hukuk lekesi ve kara leke olarak geçti. Ama arkadaşlarımızın duruşma salonlarındaki tavrı da bir direniş tarihi olarak yazılmaya devam ediliyor.

AKP’liler fahiş kazanç sağlıyor, yandaşları vatandaşın aşına göz koyuyor 

Değerli basın emekçileri, partili cumhurbaşkanlığı sistemindeki absürt trajedileri de yaşamaya devam ediyoruz bir taraftan da. Her gün bu trajedilerin bir yeni örneğine şahit oluyoruz. Bu sistem devletin yönetimi değil toplumun akli melekelerini artık hedef alıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün yaptığı açıklamada ‘‘fahiş kazanç peşinde koşanlarla mücadelemizi sürdürüyoruz, fiyatlar konusunda vatandaşımızın aşına, ekmeğine göz dikenlere acımayacağız’’ dedi. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan “faiz sebeptir enflasyon neticedir” söylemiyle girdiği ekonomiyi çökertme yolundaki AKP Genel Başkanı’na acımayacağını söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan faizi düşürdükçe hem reel faizi hem de enflasyonu artıran AKP Genel Başkanı’na kızıyor. Çünkü bu ülkede fahiş kazanç sağlayan AKP’lilerdir. Vatandaşın aşına göz koyan ise AKP yandaşlarıdır.

Ramazan pidesi 10 yılda 70 gram küçülürken, fiyatı 5 kat arttı

AKP Genel Başkanı’na soruyoruz. Erdoğan’a soruyoruz. İstanbul’da 2012’de 400 gramı 1,5 liradan satılan ramazan pidesi bugün 330 gram ve 6 lira oldu. Yani sadece 10 yılda ramazan pidesi 70 gram küçüldü fiyatı ise 5 kat arttı. Bunun sorumlusu buğday temin edemeyen uncu mu, un temin edemeyen fırıncı mı, yoksa ben ekonomistim diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan mı? Asgari ücret 2.825 TL iken 535 kilo toz şeker alabiliyorduk şimdi asgari 4253 TL oldu ama sadece 235 kilo toz şeker alınabiliyor.

Yani asgari ücretteki yüzde 60’a yakın kaybın sorumlusu asgari ücretli emekçi mi yoksa “şahlanıyoruz” diyen AKP mi? AKP Genel Başkanı “yeni ekonomik modeli ile dünyaya örnek olacağız” dedi, bunun temelinde daha çok ihracat vardı. Aradan çok değil 3-4 ay geçti, bir baktık ki Ocak ve Şubat ayları için 2021 yılında 6,4 milyar dolar olan dış ticaret açığa 2022 yılının ilk 2 ayında 18,1 milyar dolara çıkmış. Yani, model çöktü açık 3 kat arttı. Buradan Türkiye’ye soruyoruz, modeli üreten mi suçlu, üretici mi suçlu? Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, atanmasının üzerinden 4 ay geçmesine rağmen hissedarı olduğu şirkette görev almaya devam ediyor. Ticari sicil gazetesine göre Nebati’nin halihazırda İstanbul’da kurulu olan BM mağazacılık şirketinde hisseleri var. Şimdi soruyoruz kim çalıp çırpıyor kim haksız kazanç sağlıyor?

Yoksulluğun sorumlusunu uzakta arama Erdoğan, aynaya bakman yeterli

Geçtiğimiz gün 77 yaşında çalışmak zorunda olan ve inşaat bekçiliği yapan Hikmet Sungur Kayseri Melikgazi’de inşaatın asansör boşluğuna düşerek hayatını kaybetti. OHAL’i bile sermaye için ilan ettik diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan mı suçlu, işçi cinayetlerine son verelim diyen milyonlar mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan eğer birilerine acımayacak ise ona adres gösterelim. Saray’da mesai yürüttüğü kişilere sorsun, kaç maaş alıyorsunuz diye. O zaman acımaması gereken insanlar ortaya çıkar.

Birden fazla maaş alana yetim hakkı için acımasın. Cumhurbaşkanı Erdoğan önce AKP Genel Başkanı Erdoğan’a acımasın çünkü onun politikası neticesinde bugün Türkiye’de işçiler Avrupa’nın en ucuz alın terini döküyor. Avrupa’da emeğin saat ücreti 28,6 Euro iken Türkiye’de 3,7 Euro oldu. Bin bir masraf ve emekle yetişen gençler adil bir sistemde okuyor emek harcıyor ve üniversite kazanıyor, üniversiteleri bittiğinde eğer şanslı iseler iş bulabiliyor ve sonra da Avrupa’nın en ucuz iş gücü oluyorlar. Erdoğan gençlere diyor ki “fırsat buldukça yurtdışına gidip gezin”. Zannediyor ki herkes kendi çocukları gibi Amerika’da özel okul okudu, yatlar katlar alabildi.

Bırakın gezme hayalini ülke içerisinde bile gezme hayali kuramıyorken açlığa, yoksulluğa ve sefalete alışmamızı bekliyor iktidar. Bu da yetmiyor, bu kötü durumdan utanmadan, sıkılmadan, herkesi sorumlu tutmaya, hayali suçlular bulmaya çalışıyorlar. Suçluyu ve sorumluyu uzakta aramasınlar, Erdoğan ve ekibinin aynaya bakması yeterlidir. Siz suçluyu uzakta aramaya devam etseniz de bizler de size ayna tutmaya ve her fırsatta suçlu ve sorumlu olduğunuzu söylemekten geri durmayacağız.

İlaç gibi temel ihtiyaçlardaki KDV ÖTV kaldırılmalı

Bu hayat pahalılığı devam ederken, bunun her alanda yansıması var. Son olarak Eczacılar Odası çağrı yaptı, ilaçlar üzerindeki KDV’nin kaldırılması için. Ben de buradan bir kez daha çağrılarını tekrar ediyorum. Meclis bir an önce toplanarak ilaç gibi temel ihtiyaçlarda KDV’yi kaldırmalı ve ÖTV’yi hayatımızdan çıkarmak için çalışmaya başlamalıdır. Herkes yakından takip etti, enflasyon sonuçları da açıklandı. TÜİK verilerine göre 2022 Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,46, bir önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 61,14 olarak hesapladı.

Ama bağımsız kuruluş olan ENAG’a göre ise tüketici fiyat endeksinin son 12 aylık artışı ise yüzde 142,60 olarak gerçekleşti. Bugüne kadar enflasyonun en yüksek olduğu dönem yüzde 65 ile Mart 2002 idi, bu rakamlara göre yıllık enflasyon son 20 yılın en yüksek noktasına ulaştı. AKP’nin vesayeti ile halkın gerçekleri arasındaki bu fark yüzde 81 yani domatesin, patatesin tane ile çift haneli rakamlarla satıldığı bir çöküş ve kriz halini yaşayan iktidar miadını doldurmuştur. AKP iktidarı istihdam yerine işsizlik, büyüme yerine ekonomide daralma yaratıyor. Refah yerine geçim derdi, maaş zamları yerine bütün tüketim mallarına sürekli neredeyse günlük, saatlik zamlarla, işçi ve emekçinin boğazına göz dikmeye devam ediyor.”

Paylaşın

HDP’li Musa Piroğlu: Devlet İçindeki Çatlak Büyük

AK Parti ve MHP’nin hazırladığı “Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” geçen hafta Meclis’ten geçti. Muhalefetin bütün itirazlarına rağmen yeni düzenleme ile seçim barajı yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürüldü.

Değişiklik ile getirilen bir başka yenilik ise ittifak oluşturan siyasi partilerin her birinin çıkaracağı milletvekili sayısı, her seçim bölgesinde ittifak içinde elde ettiği oy sayısı esas alınarak genel “D’Hondt” uygulamasıyla belirlenecek olması.

Mevcut sistemde oylar önce ittifaka oradan içindeki partilere dağıtılıyordu, şimdi doğrudan partilere dağıtılacak. Geçen kanun değişikliğini Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, Mezopotamya Ajansı’ndan Kadir Güney’e değerlendirdi.

Erdoğan’ın defalarca seçim yasasını değiştirdiğine dikkati çeken Piroğlu, 7 Haziran sonrasında bu tablonun değiştiğini ve sandığın Erdoğan karşıtlarının yan yana geldiği bir nokta olduğunu belirtti. Piroğlu, “Eninde sonunda seçime gidilecek. AKP – MHP iktidarı seçimden galip çıkabilmek için her şeyi zorluyor. Seçim kanununda yapılan değişiklik aslında klasik olarak kaybeden bütün iktidarların sandık oyunlarıyla ayakta kalma çabasının izdüşümünden başka bir şey değil” diye konuştu.

“Erdoğan henüz elindeki malzemeyi tüketmiş değil”

Toplumun gerginlikler ve travmalarla karşı karşıya olduğunun altını çizen Piroğlu, iktidarın kendi tabanı üzerinde oy ve güven kaybı yaşadığını söyledi. Piroğlu, “Bu durum karşısında doğru düzgün halkı harekete geçmeye çağıran ve Erdoğan’ı istifaya zorlayacak herhangi bir hamle yapılmıyor. Bu bir çeşit erken ve çok iyimser bir ön kabule yaslanıyor. Ön kabul ise şu, ‘bu ekonomik kriz ve sosyal kriz eninde sonunda Erdoğan’ı götürecek’. Bu kabul ediş aslında karşısındakinin de hamlelerini görmezden gelmeyi getiriyor. Seçim kanunu bu hamlelerden sadece birisi. Yani Erdoğan henüz elindeki malzemeyi tüketmiş değil” diye belirtti.

Seçim kanununda yapılan değişikliğin iktidarın, iktidarda kalmak için yasal çerçevede attığı bir adım olduğunu sözlerine ekleyen Piroğlu, şöyle devam etti: “Newroz’dan hemen önce Hakkari’den yola çıkmış bir polis, yolda Narkotik tarafından çevrildi üstünden 50 kilogram yakın C4 çıktı. Aynı gün üstü kapatıldı. Bu bombalar nereye gidiyordu, nerede kullanılacaktı? Muhalefette bunun üzerine gitmedi. Ama 7 Haziran sürecinde bu tür araçların topluma karşı ciddi hamleleri de içerdiğini görmek gerekiyor. Bu seçim süreci çok huzur içinde geçecek gibi görünmüyor. Her şey denenecek bizim Erdoğan’a çok fazla şans vermememiz gerekiyor.”

“İktidar sonu oynuyor”

“Devlet içindeki çatlak büyük, topyekün devleti arkasına alan bir iktidar yok” diyen Piroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Toplumsal desteği en dibe doğru ilerlemiş bir iktidar olgusu var. Karşısında ciddi bir öfke birikimi var. Bu öfke her an kırılmaya açık. Seçimin üstüne yatmaya çalıştığında ciddi bir halk hareketi ile yüzleşme riski var. İktidar her şeyi zorlayacak ama yıkılmakta olan bir iktidar gerçekliği ile yüz yüzeyiz. Bizim tek eksiğimiz yıkılan, devrilmek üzere olan iktidara devrilmesi için bir tekme atmayı beceremiyoruz. Bekliyoruz kendi kendine yıkılmasını. Bence zafiyet burada, ona zaman kazandırıyor. Ama iktidar sonu oynuyor. Biz bu iktidarın yıkılma sürecine müdahale edemezsek, yenisinin kurulma sürecine müdahale şansımız olmayacak.”

Yapılan değişiklikle MHP’nin ayakta kalması için alan yaratıldığını ifade eden Piroğlu, “İttifaklar hakkında atılan adımlar bir bütün olarak millet ittifakını zora sokmak açısından önem taşıyor. AKP kendi karşıtı güçlerin özellikle de kendisinden oy alabilecek partilerin seçime bağımsız kimlikleriyle girmesinin önünü kesti. Bir bütün olarak da karşısındaki 6’lı bloğun parçalanması ya da birbiri ile problemli hale gelmesini istiyor” dedi.

“Adalet sistemi iktidarın elinde bir oyuncağa ve sopaya dönüşmüş durumda” diyen Piroğlu, iktidarın uzun bir süredir yargı üzerinde kadrolaşmasına rağmen kıdemli hakimler üzerinde yeterince baskı koşullarını oluşturamadığını söyledi. Yapılan değişiklikle tehlikede olan seçimi tamamen güvencesiz hale getirerek, “oldu bitti” yapmaya çalışacağının altını çizen Piroğlu, “Kura sistemiyle sandıkların başına bizim istediğimiz hakimler gelecek deniliyor. Bu hakimlerin nasıl bir şey olduğunu anlamak için Kobanê hakimine bakmak gerekiyor. Hakimin yolsuzluk ve suç örgütünden tutuklandığını düşünürsek karşımızdaki hakim kadrosunun sicilinin ne olduğunu görebiliriz” diye konuştu.

İktidar karşısında sadece seçime hazırlanmak ya da sandıkları korumanın yetmeyeceğini dile getiren Piroğlu, şunları ifade etti: “Sandık sonucuna sahip çıkmak gerekiyor. Bunun için bugünden halk kitlelerinin harekete geçmiş olması gerekiyor ki iktidarın hile yapmasının önü kesilsin. Muhalefet bunu yapmıyor. Sadece bekleme halinde. İktidar şaibe altında ülkeyi bir seçime götürme derdinde. Bu şaibeyi yıkması gereken şey ise yasal dinamiklerden öte, halkın örgütlü gücünün gerektiğinde seçimin sonuçlarını iktidara kabul ettirecek bir hazırlığı da şimdiden örmesiyle mümkün.”

CHP’nin seçim kanununda yapılan değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne götürmeye hazırlanmasını hatırlatan Piroğlu, şunları söyledi: “Bunu yaparken ‘artık Erdoğan Anayasayı tanımıyor’ cümlesini düşünmek gerekiyor. Erdoğan anayasal hiçbir şeyi kabul etmiyor. Siz hem adalet sisteminin çöktüğünden söz ediyorsunuz hem de çıkıp yargı içinde hak arama çabası içerisine giriyorsunuz. Doğal olarak da meşruiyeti olmadığı bir kurum içerisinde hak arama çabasına girmek demek gayri meşru her çeşit karara boyun eğmek demektir. Bunu aşmanın yolu da yine halk hareketine yaslanmaktır.”

“Bu bir final dönemi”

“Kritik ve tarihsel bir sürecin içinden geçiyoruz” diyen Piroğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu bir final dönemi. İktidar kazanmak zorunda, kaybetmek sadece Erdoğan’a saraya değil, kendini onunla birleştirmiş geniş bir güruhun ağır kaybına yol açacak. Bu yüzden bu seçimi almak istiyor. Bizim içinde kritik bir seçim. Çünkü bu seçimi Erdoğan kazanırsa, bu ülkenin gördüğü iktidarı değiştirebilecek son seçim olacak. Bu yüzden de ya bu iktidar gidecek ya bu iktidar gidecek. Bunun ortasının kalmadığı bir dönemden geçiyoruz.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: Enflasyon Üç Haneli, Adalet, Hukuk, Demokrasi Sıfır

Partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Üç haneli enflasyonun gerçek nedenlerini biliyoruz ekleyeyim: Sıfır demokrasi, sıfır hukuk, sıfır adalet. Bütün o talan, rant, savaş politikalarının yanına bir de demokrasiyi rafa kaldırmak hukuku yok etmek adaleti tamamen ezmek bu düzenin bu soygunun, bu sefalet tablosunun nedenleridir” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, açıklamasının devamında, “Enflasyon üç haneli, adalet, hukuk, demokrasi sıfır. Biz bu denklemi değiştireceğiz. Bunun için inancımız da gücümüz de kararlılığımız var. Bu yol üçüncü yoldur. Bizim ne kimsenin lütfedeceği bir masada kürsüye ihtiyacımız var, ne de birilerinin bizi meşru görme konusunda sözlerine ihtiyacımız var. Yerimiz meydanlarda, halkın içindedir.” ifadelerini kullandı.

Sancar, “Bir perişanlık bir sefalet kol geziyor bu ülkede. İnsanlarımızın yüzde 90’ı yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşıyor. Bu tablo iktidarın bilinçli politikalarının bir sonucudur. Çünkü bu iktidar halka değil sermayeye, bu ülkeye değil yandaşlara ranta ayırıyor kaynakları o yüzden ülkede sefalet açlık kol geziyor ” dedi.

TÜİK tarafından yüzde 61 olarak açıklanan enflasyon rakamlarını hatırlatan Sancar Türkiye’nin yüksek enflasyonda dünya sıralamasında ikinci olduğunu kaydetti. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) 12 aylık enflasyon artışını yüzde 142,63 olarak duyurduğunu hatırlatan Sancar “Üç haneli enflasyona ulaşmış durumdayız” diye konuştu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar, şunları söyledi:

“Grup toplantımıza hoş geldiniz. Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Savunma, adaletin temelidir bunu biliyoruz. Ama savunmaya yönelik baskıların, adaleti çökertme politikaları sonucu olarak her geçen gün daha da ağırlaştığını biliyoruz. Buradan insan hakları için, adalet için, hak için mücadele eden bütün avukatların gününü kutluyorum. Meslektaşlarım, öğrencilerim, sınıf arkadaşlarımdırlar. Büyük bedeller ödeyerek cesaretle mücadele sürdüren bütün avukatlara teşekkürlerimi iletiyor, tebrik ediyorum.

“İktidarın sürdürdüğü politikalarla ülke yoksullaşıyor”

Ülke yangın yeri. Bizler gittiğimiz her yerde bu yangının ne kadar büyük olduğunu bizzat halkın içinde gözlüyoruz, görüyoruz. Büyük bir krizin içine sürüklenmiş insanlarımızın büyük çoğunluğu yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşıyor. Bu, iktidarın bilinçli politikalarının sonucudur. Çünkü bu iktidar halka değil sermayeye, ülkeye değil ranta ve sömürüye ayırıyor kaynakları. O nedenle ülkede yoksulluk, açlık, sefalet kol geziyor. En son hafta sonu Malatya’da gördük bunu ama gittiğimiz başka şehirlerde de tablo değişmiyor. Belki bazı bölgelerimizde ve şehirlerimizde çok daha ağır sorunlar yaşanıyor. Bunların hepsi bu ülkenin içine sürüklendiği bilinçli politikaların ve çöküşün ürünüdür. Bir çöküş yaşanıyor. İktidarın onca yıldır sürdürdüğü politikalarla ülke yoksullaşıyor, insanlarımız perişan hale sokuluyor.

“Yoksulluk ve açlık 3 kat arttı”

Enflasyon rakamları açıklandı. Son 20 yılın en yüksek rakamları ama pek çok açıdan rekorlar var. Onları ayrı ayrı saymayacağım, enflasyonun ne demek olduğunu hepimiz ancak yaşayarak öğrenebiliyoruz. Sadece rakamlardan ibaret değildir enflasyon. Bizzat hayatın içinde yaşadığımız acı bir gerçekliktir. Dünya sıralamasında Türkiye 2. sırada yüksek enflasyonda. Enflasyon halkın ezilmesi demektir, zamların üst üste gelmesi demektir. Hangi ürünlere, hangi kalemlere ne zamlar geldi? Açıklanan rakamlar iktidarın kontrolünde olan ve manipüle ettiği bir kurumun rakamı yani TÜİK’in rakamları.

Yüzde 61’in üzerinde gösteriyor TÜİK ama ENAG’da çalışan değerli akademisyenler bu oranın yüzde 140’ların üzerinde olduğunu söylüyorlar. Yani 3 haneli rakamlara ulaşmış durumdayız. Yani yoksulluk ve açlık 3 kat daha artmıştır. Üstelik bu iktidar yıl sonu enflasyonu öngörüsünü yüzde 22 civarında açıklamıştı. İlk 3 ayda bunu geride bırakmış oldu. Nereye gidiyor bu paralar? Bu ülkenin kaynakları var, bu ülkenin zenginlikleri var. Bu ülkede adil ve refah içinde yaşam sürmek için imkanlar var ama bunların nasıl kullanıldığı işte sonucu belirliyor.

“İktidar kaynakları ranta ve savaşa aktarıyor”

İktidar bu kaynakları talana, ranta, sömürüye, savaşa aktarıyor. O nedenle ülkede büyük çoğunluğu yoksullaştırıyor, küçük bir azınlığı durmadan zenginleştiriyor. Ortada çetelere, bir avuç sermayedara peşkeş çekilen kaynaklar var. Bunun sonucunda ortaya çıkan acı bir gerçek var; zam oranları. Doğalgaza yüzde 100’ün üzerinde zam geldi. Elektrik de aynı şekilde zamlandı.

Akaryakıta, benzine, mazota yüzde 200’ün üzerinde zam yapıldı. Ayçiçek yağı, un, şeker ve diğer gıdalara en az yüzde 100 zam geldi. Emekliye yüzde 25, memura yüzde 30, asgari ücrete yüzde 50 zam yapıldı ama bunların hepsi ilk 3 ayda eridi gitti. Böylece böbürlene böbürlene ilan ettikleri zam rakamlarının tamamı emekçilerimizin, dar gelirlimizin, emeklimizin cebinden uçtu gitti. Geriye yoksulluk, yokluk ve sefalet kaldı.

“Milletin aşına, ekmeğine, geçimine göz dikenlerden mutlaka hesap soracağız”

Asgari ücretin yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz, kanun teklifi veriyoruz. Diyoruz ki 3 ayda bir yenilenmeli ve enflasyona göre yeniden ayarlanmalıdır. Sadece asgari ücret değil bütün ücretler için geçerli. Oysa iktidar, asgari ücretin artırılması konusunda çelişkili açıklamalarla şaşkınlık içinde ne yapacağını, halka ne anlatacağını bilmeden hareket ediyor. Bir bakıyorsunuz yakında asgari ücrete zam yapılacak diye bir bakan çıkıyor, sonra AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı bunu yalanlıyor yani asgari ücrete ancak Aralık ayında zam yapılacağını söylüyor. Kendisinin bir sözünü aktaracağım.

Erdoğan’ın sözü şu: Vicdansızlık yaparak milletin aşına, ekmeğine, işine göz dikenlere acımayacağız. Kim bunlar? Esnaf mı, küçük üretici mi, emekçi mi, emekli mi, kim bunlar? Milletin aşına ekmeğine geçimine göz dikenler kimler? Tabii ki bu iktidardır. Biz buradan ilan ediyoruz. Milletin aşına, ekmeğine, geçimine göz dikenlerden mutlaka hesap soracağız. Bunların kim olduğunu bu halk biliyor ve vicdansızlığın nereden geldiğini de biliyor. Zamanı gelince bir fatura olarak bu iktidarın karşısına çıkaracaklar.

“İktidar korkuyor, korkusu büyüdükçe de saldırganlığı artıyor”

Bunlar hayal satmaya çalışıyorlar. Hayali ticaret Türkiye geçmişinde de bir gerçeklik, fakat bunların satabilecekleri hayal bile kalmadı. Sadece yalan-çarpıtma ve sürekli olarak baskı ile ayakta kalmaya çalışıyorlar. Yalanlarla ayakta kalmaya çabalıyorlar. Hakikatleri sürekli çarpıtıyorlar. Bu yetmiyor, itiraz edenin sesini kısmaya çalışıyorlar. Kaç kere söylemiştim burada bir kez daha söyleyeyim.

Yoksullukla mücadele derdi olmayan iktidarlar, yoksullarla mücadele ederler. Çünkü yoksulların sesini yükseltmesi, itirazını büyütmesi bu düzenin sonunu getirecek bilirler. İşte biz de bu düzenin sonunu getirecek olanın ne olduğunu gayet iyi bildiğimiz için sürekli olarak bütün emekçilerin, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, mağdurların ve mazlumların bir araya gelmesini savunuyoruz.

Bu çağrıyı yapıyor ve bu yolda ilerliyoruz. İlerledikçe de bu gücü ortaya çıkarıyoruz. Bu iktidar da bu gücü gördükçe korkuyor. Korkusu büyüdükçe saldırganlığı artıyor. HDP’ye saldırılarının temelinde tam da bu korku var. Biz ekmek ve özgürlük mücadelesini birleştirdiğimizde, hak ve adalet mücadelesiyle iş ve aş mücadelesini buluşturduğumuzda bu düzeni mutlaka değiştireceğiz. İşte bunu görüyor ve bunu biliyorlar. Bundan korkuyorlar.

“Üç haneli enflasyonun nedeni sıfır demokrasi, sıfır hukuk, sıfır adalet”

Üç haneli enflasyonun gerçek nedenlerini biliyoruz. Sıfır demokrasi, sıfır hukuk, sıfır adalet. Evet, bütün o talan, savaş ve rant politikalarının yanına bir de demokrasiyi rafa kaldırmak, hukuku yok etmek, adaleti tamamen ezmek bu düzenin, bu soygunun, bu sefalet tablosunun nedenidir. Enflasyon üç haneli; adalet sıfır, hukuk sıfır, demokrasi sıfır. İşte biz bu denklemi tersine çevireceğiz. Bu denklemi tersine çevirdiğimizde bu ülkeye adaleti de refahı da eşitliği de barış içinde ortak yaşamı da getireceğiz.

Bunu getirmek için inancımız da var, gücümüz de var, kararlılığımız da var. Bu yol Üçüncü Yoldur. Bu ülkeyi aydınlığa çıkaracak olan yoldur. Bu ülkeye gerçek alternatifi sunan yoldur. Bu yol bizim yolumuzdur. Adalet yoludur, demokrasi yoludur, barış ve özgürlük yoludur. HDP, Üçüncü Yolu büyüttükçe; demokrasi güçleriyle, ezilenlerle, emekçilerle birlikte yürüyüşünü güçlendirdikçe bu karanlık tünelin ucunda aydınlığın olduğunu hepimiz daha iyi görüyoruz ve başaracağız. Newroz meydanları bunu gösterdi. Kongrelerimizde ve sokaklarda bunu görüyoruz.

“Bizim kimsenin lütfedeceği bir masada kürsüye ihtiyacımız yok”

HDP halkın içindedir. HDP halk ile birliktedir ve halk için çalışmaktadır. Bu çalışmaların sonucunu büyük bir demokrasi ittifakını inşa ederek mutlaka alacaktır. Bu sonuçlar mutlaka ortaya çıkacaktır. Bizim ne kimsenin lütfedeceği bir masada kürsüye ihtiyacımız var ne de birilerinin bizi meşru görme konusunda sözlerine ihtiyacımız var. Meşruluğumuz haklılığımızdadır, yerimiz meydanlardadır, halkın içinde ve halk ile birliktedir.

“Hem bu iktidarı göndereceğiz, hem de bu iktidarı besleyen düzeni değiştireceğiz”

Evet, bu düzeni değiştireceğiz. İktidarı göndermekle kalmayacağız, bu iktidarı götürecek gerçek güç bu ülkeye özgürlükçü, adaletli bir seçenek oluşturacak güçtür. Alternatif üretmeden, bunu halka gerçekçi bir şekilde aktarmadan, halkın buna inanmasını sağlamadan bu iktidarı da gönderemezsiniz bu düzeni de değiştiremezsiniz. Biz ikisini birlikte yapacağız. Hem bu iktidarı göndereceğiz, hem de bu iktidarı besleyen düzeni değiştireceğiz. Bu konuda kararlıyız. Bütün kuşatmamalara, baskılara, adaletsizliğe ve engellemelere rağmen bu yoldan bir milim şaşmadık ve şaşmayacağız. Biz halk için varız ve halkın gücü bu düzeni değiştirmeye yetecektir. İnancımız tamdır, bunu en yakın zamanda bütün ülkeye ve bütün dünyaya göstereceğiz. Bunu göstermeye ve başarmaya kararlıyız.

“Yeni yollar inşa edeceğiz, etmek zorundayız”

Çeşitli kumpaslarla bizi yolumuzdan alıkoymaya çalışıyorlar. Şurada Sincan’da Kobanî Kumpas Davası sürüyor. Her gün yeni rezaletler, hukuk ve adalet adına yeni rezaletler yaşanıyor. Mahkemenin heyet başkanının bir çete üyesi olarak soruşturmaya tabii tutulması, gözaltına alınması davanın kumpas olduğunun en açık kanıtıdır. Kimler, hangi güçler bu davanın arkasında, biliyoruz.

Hangi amaçla bu dava yürütülüyor, biliyoruz. Bildiğimiz için en ufak bir tereddüt yaşamadan arkadaşlarımızla birlikte dimdik hakkı, hakikati ve demokratik geleceği savunmaya devam edeceğiz. Mahkeme salonunda yoldaşlarımız bu kumpasları hem mahkeme heyetinin hem de onların arkasındakilerin yüzüne çarpıyor. Hem de halka ulaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Belki bizim eksikliğimizdir, belki yeterince kanal yaratamıyor olabiliriz arkadaşlarımızın sesini bu ülkenin bütün insanlarına ulaştırmak için.

Evet, medya kontrol altında, iktidar her şeyi kontrol ediyor, seslerimizi kısmak için her yolu deniyor ama yine de yol bulmak zorundayız. Orada her gün adalet, barış, hak, hukuk ve demokrasi adına söylenen sözleri tarih yazıyor ama bizler bu sözleri en geniş kesimlere ulaştırmakla yükümlüyüz. Bu yükümlülüğümüzü yeterince yerine getiremiyorsak arkadaşlarımıza özeleştiri veriyoruz. Ama uğraşacağız, çabalayacağız. Yol yaratacağız, yolların tamamı kapatılırsa yeni yollar inşa edeceğiz, etmek zorundayız.

“Selam olsun Kobanî Kumpas Davasında onurla direnen yoldaşlarımıza!”

Sahte belgeler, sahte gizli tanıklar, savunma hakkının kısıtlanması, mahkemeye gidiş gelişlerdeki işkenceler, yaşanan hukuksuzluklar hepsi bu davanın kumpas davası olduğunu ortaya koyuyor. Ne yapacaklarını şaşırmışlar, hangi yolu deneyeceklerini bilemiyorlar. O nedenle tek yolda ilerliyorlar. Pişkinlik, yüzsüzlük ve tabii bunların ortak paydası olan vicdansızlık.

Yolu bu şekilde gidebileceğini sanan çok zalim çıktı tarihte, geçmişte başka ülkelerde ve bu topraklarda. Ama direnenler hep kazandı. Bunu biliyoruz. Hak ve hakikat mutlaka kazandı. Bunu biliyoruz, burada da aynı şeyi bir kez daha göstereceğiz. Arkadaşlarımız onurla direniyor, bu ülkeye eşit ortak yaşamı ve demokrasiyi getirmek için konuşuyor ve ayakta dimdik durarak sözlerini her yere söylüyor. Selam olsun bu arkadaşlarımıza, selam olsun bu yolda direnen bütün yoldaşlara!

“Tanıklar tanıklıklarını reddediyor, görün nasıl bir kumpas söz konusu”

Örnekler saymak istiyorum. Bu kürsüden bunları halka duyurmak vazifemizdir. Mahkeme davanın seyrini değiştirmek için zorlama yöntemlerle daha önce belirlediği müştekileri arıyor, davaya katılmalarını talep ediyor. Buradan hem bir suç unsuru üretmeye hem de şikayetçi sayısını artırmaya çalışıyor. Bu amaçla biliyorsunuz Et ve Süt Kurumunu bile mahkemeye dahil etmişlerdi mağdur olarak. 6-8 Ekim 2014’te şüpheli olarak ifadeleri alınanların, ifadeleri şimdi tanık olarak dosyaya konuyor ve onlar da bu ifadeleri reddediyorlar.

Bizzat kendilerinin bu mahkeme heyetinin ve arkasındaki güçlerin tanık olarak duruşmada konuşturdukları kişiler, bu tanıklığı reddediyor. Kendilerine manipülasyonlarla söyletilmek istenen sözleri söylemiyorlar. Bu kadar baskı varken, bu kadar zulüm varken bu insanlar bu ifadeleri vermeyi kabul etmiyorlar. Yani delili nereden üreteceklerini de bilemiyorlar. Başvurdukları kaynaklar da onların istediklerini değil tam tersini ortaya koyuyor. Mahkeme başkanı sürekli tanıkları yönlendirmeye çalışıyor. Arkadaşlarımız cevabını veriyor elbette ama görün işte nasıl bir mizansen, nasıl bir kurgu, nasıl bir kumpas söz konusu.

“Umut arttıkça güç büyüyecek ve bu savaşçı iktidar da gidecek”

Tekrar söylüyorum, bu mahkeme heyetinin başında yer alan kişi uzun süre duruşmaların seyrini belirledi. Kimdi bu Bahtiyar Çolak. 23 Mart’ta kendilerini derin devletin ticari istihbarat ayağı olarak adlandıran Atadedeler suç örgütüne düzenlenen operasyon kapsamında gözaltına alındı. Böylece bu davanın heyetlerinin de nasıl belirlendiğini, bizzat bu sistem gizleyemez hale geldi.

Yani sistemin kendisi de kumpası gizleyemez durumdadır. Böyle bir mahkemeden adalet nasıl beklenir? Kim, neyin adaletini sağlayacak böyle bir kurguda, böyle bir ortamda, böyle bir mekanizmada. Buradan adalet elbette çıkmayacak ama buradan adalet umudu, inancı bizim arkadaşlarımızın o direnciyle çıkacak. Tıpkı HDP’nin her yerde yaptığı gibi. Mücadele büyüdükçe umut artacak. Umut arttıkça güç büyüyecek. Güç büyüdükçe bu iktidar gidecek. Bu zalim, bu sömürücü, bu yalancı, talancı, savaşçı iktidar da gidecek.

“Alternatif büyük barış isteyen HDP’dedir, Demokrasi İttifakındadır”

Bu iktidar bütün bunları yapıyor ama doğrusunu isterseniz, diğer muhalefet partilerinin de bu iktidarın yaptıkları karşısında söylediği pek anlamlı bir söz duyamıyoruz. Bunca açık bir kumpas davasına, bu kadar büyük adaletsizliğe, bu kadar büyük hile yalan dolana karşı, geleceğe adalet vaadiyle yola çıktıklarını iddia eden muhalefet partilerinden de diğer muhalefet partilerinden de anlamlı bir söz, ciddi bir tepki duymadığımız gibi HDP’yi kriminalize etmeye yönelik bazı fısıltıları veya bazı lafları duyabiliyoruz.

Bir ülkede bu kadar büyük bir adaletsizlik, soygun, talan, yalan ve savaş varken halka umut verebilmeniz için cesur, tutarlı ve samimi olmanız lazım. Eğer bunu yapmazsanız bu iktidarın çizdiği oyun sahası içinde kalmaya devam ederseniz, alternatif olduğunuza bu halkı inandıramazsınız. Alternatifin nerede olduğunu bu halk biliyor. Alternatif gerçekten barış isteyen, güçlü demokrasi isteyen, adalet isteyen, barış isteyen, büyük barış isteyen HDP’dedir. Alternatif buradadır. Bu fikriyattadır, mücadelededir.

Halk bu mücadelede kimlerin tutarlı, samimi, kararlı, dirençli olduğunu her geçen gün daha iyi görecektir. O nedenle, HDP ve birlikte yürümek için büyütmeye çalıştığı Demokrasi İttifakı bu ülkede bu topluma gerçek alternatifi sunuyor. Yeni bir başlangıç için seçeneğin ve umudun nerde olduğunu gösteriyor. Bunun için bedel ödüyor. Bunun için her türlü zorluğu göze alıyor HDP ve HDP’nin her bir ferdi ve bireyi.

“Alternatif olmak istiyorsanız, bu iktidarın zihniyetinden uzaklaşmak zorundasınız”

Demokrasi güçleriyle bu birlikteliği büyüttükçe alternatifi hayata geçirmek için hiçbir sebep yok. O nedenle tekrar diğer muhalefet partilerine buradan seslenmeyi görev biliyorum. Macaristan gibi örnekleri uzun uzun anlatamayacağım. Dünya tarihinde yakın ve uzak örnekleri de anlatmayacağım. Bir şeyi mutlaka vurgulamak gerekiyor. Eğer bu iktidarın alternatifi olmak istiyorsanız bu iktidarın zihniyetinden uzaklaşmak zorundasınız.

Eğer gerçekten bu ülkeye demokrasi adalet, barış, getirmek istiyorsanız iktidarın çizdiği oyun sahası içinde kalmayacaksınız. Kalırsanız alternatif değil makyajlı, yeni görünümlü eski düzenden başka bir yere çıkmaz bu yol. Bu ülkenin böyle zaman kaybetmeye tahammülü kalmadı. Bu ülkede yıkım, zulüm, adaletsizlik almış başını gidiyor. Hiçbirimizin ve hiç kimsenin bunun karşısında oyunlarla, kuru sözlerle, boş mesajlarla vakit geçirmeye hakkı yok. İşte HDP bunu her seferinde bütün mücadele alanlarında ortaya koymaya devam ettiği için baskılara rağmen umudu büyütüyor ve gerçek seçeneğin adresini gösteriyor.

“Halkın iradesini, değişimin kaynağı yapmayı mutlaka başaracağız”

İşte buradadır. Üçüncü Yoldadır. Demokrasi, özgürlük, eşitlik buradadır. Bu inanç bizim kararlılığımızla her geçen gün daha da büyüyor. Her gittiğimiz yerde halklarımız buna nasıl daha fazla sarıldığını ve bu fikriyat etrafında nasıl kenetlendiğini bize gösteriyor. Sorumluluğumuz büyüktür, bunun farkındayız. Bu fikriyatın hakkını her alanda eksiksiz yerine getirdiğimizi iddia etmiyoruz. Eksiklerimiz var, bunları da halkın uyarılarıyla önümüze koyuyoruz.

Eksikler nerededir, yanlışlar nedir bunları değerlendiriyoruz ve bu ülkeyi bu final yılında özgürlüğün, adaletin, eşit, yurttaşlığın barışın yolunun açıldığı bir duruma getirmek için her fedakarlığı ve mücadeleyi yapacağız. Buradan halkımıza bunun için bir kez daha söz veriyoruz. Bizi uyarmaya devam edin, bizi eleştirin, eksiklerimizi gösterin, yolumuzu aydınlatın. Bizim yolumuzu aydınlatacak olan halkın vicdanıdır, halkların sağduyusu ve ortak umududur. Biz o iradeye ve umuda bağlı kalmaya söz veriyoruz. Onların bu iradesini bu ülkede değişimin kaynağı yapmayı mutlaka başaracağız. Bunu da bir kez daha vurgulamak istiyorum.

“Ülkede savaş politikalarına sarılan iktidar, barış ve arabuluculukta nasıl inandırıcı olsun?”

Bu iktidar, ülkedeki yıkımın üstünü örtmek için şimdi barış güvercini rolüne soyunmuş uluslararası alanda. Ukrayna işgali ile devam eden savaşta bu iktidarın kapmaya çalıştığı rolden söz ediyorum. Savaş yıkımdır bunu biliyoruz. Her geçen gün fotoğraflar çıkıyor. Savaş acıdır ama yıkım ve acı esas olarak halklar içindir, muktedirler için değildir. Bir avuç savaş baronunun buradan nasıl nemalandığını biliyoruz.

Barışı her yerde ve her şart altında savunmayı varlık nedenimiz olarak görüyoruz. Savaşın her türüne karşı çıkmayı varoluş gerekçemiz olarak görüyoruz. Bu iktidar Ukrayna işgali ile başlayan ve yıkımlarla devam eden savaşta barışı kuracak aktör, arabulucu rolünü üstlenmek için uğraşıyor ama nasıl inandırıcı olsun. Ülkede savaş politikalarına sarılan, bölgede savaş ve işgal politikaları yürüten bu iktidarın nasıl bu savaşta barışı sağlayacağına inansın insanlar. Biz uyarıyoruz.

Dolmabahçe’de buluşma oldu ve yandaş gazeteciler “Dolmabahçe umut yarattı” diye manşet attılar. Oysa Dolmabahçe’nin umut yarattığı başka bir örnek var. 2015 28 Şubat’ında Dolmabahçe Mutabakatı vardı ve umutlar yeşermişti ama bunları yok eden bu iktidar oldu. Üstelik bunu yok etmekle kalmadı en ağır savaş politikalarına başvurdu. O savaş politikalarının yarattığı yıkım ortada. Ülkenin geldiği bu çöküş tablosunun en önemli sebebi de bu savaş politikalarıdır.

“Esas görevimiz bu ülkede büyük bir barış hareketi oluşturmaktır”

Böyle savaş politikaları yürüten bu iktidarın şimdi barış güvercini rolünü oynaması inandırıcı değildir. Biz bu savaşın ancak halkların ortak iradesiyle ve halkların hakları teslim edilerek sona erebileceğini biliyoruz. Öyle bir yandan savaş politikaları yürüten öbür yandan başka yerlerde barış güvercini rolü oynayanlarla değil, bu savaştan fırsatçılık yaratma hevesinde olanlarla değil, halkların ortak mücadelesi ile sağlanabilir barış. Ülkede de böyle bölgede de böyle, dünyanın her yerinde de bu böyledir.

O nedenle tekrar söylüyoruz; esas görevimiz bu ülkede büyük bir barış hareketi oluşturmaktır. Bu barış hareketi önce bu ülkedeki savaş politikalarına karşı güçlü bir set oluşturacaktır. Önce bölgede barışı sağlamak için, bölgede yeni katılımlarla büyük bir barış hareketinin daha da büyümesi sağlanmalıdır. Ve uluslararası barış hareketiyle bu çerçevede mutlaka ama mutlaka dayanışma içinde olmak gerekiyor. Ortak mücadele içinde olmak gerekiyor. Barışı halkların ortak mücadelesi sağlayabilir, halkların güçlü talebi sağlayabilir. Halkların haklarına saygı temelinde yürütülecek mücadele sağlar.

“Sadece Ukrayna’da değil Afrin’de Rojava’da da işgale karşı çıkacağız”

O nedenle şimdi bu savaştaki arabuluculuk girişimlerini ülkede kendi politikalarına yönelik bir onaya dönüştürmeyi başaramayacak bu iktidar. Başaramaması için bizlerin gerçek, kalıcı ve evrensel barışı hedefleyen büyük hareketi birlikte oluşturmamız lazım. Demokrasi İttifakının temel hedeflerinden biri budur. Savaşa her yerde hayır, barış her yerde ve hemen şimdi diyeceğiz. Sadece Ukrayna’da değil Afrin’de Rojava’da da işgale karşı çıkacağız. Sadece bir yerde yürütülen savaşa değil bu ülkedeki savaş politikalarına karşı çıkacağız.

Adalet nasıl ayrımsız savunulunca anlamlı bir mücadele konusu olabilirse barış da öyledir. Adaleti ayrımsız savunursanız ancak adaleti istediğinize inandırırsınız insanları. Barış için de aynı şey geçerlidir. Barışı her yerde ve herkes için ve hemen şimdi istemezseniz, barış konusunda samimi olduğunuz asla kabul edilemez. Biz savaşları halkların ortak demokratik ve eşit hak mücadelesiyle bitireceğimizi biliyoruz. Bunun için de mücadeleyi büyütmeyi önümüze büyük bir görev, büyük bir hedef olarak koyuyoruz ve bunu da mutlaka başaracağız.

“Newroz gerçek barışın ne demek olduğunu haykırdı”

Bu iktidar HDP’yi hedef alıyor, Üçüncü Yol siyasetinden korkuyor. Ama Üçüncü yol siyasetinden korkan başka çevreler de var. Üçüncü Yol siyasetinin bu ülkede büyük barışı sağlayacak asıl alternatif olduğunu bilenler, bu düzenin değişeceği yolun da bu olduğunu biliyor. O nedenle önümüzü tıkamak için her türlü açık, örtülü oyuna başvuruluyor, başvurulacak ama biz yolumuzdan şaşmayacağız. Biz bu ülkeye, bu ülkenin halkalarına demokrasiyi, adaleti, barışı getireceğiz. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağız .

Bizimle gelecek. HDP’yle büyük barış kurulacak, demokrasi ve adalet kurulacak. Emekçilerin, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, büyük buluşmasıyla değişecek bu düzen. Newroz bunu haykırdı. Newroz gerçek barışın ne demek olduğunu haykırdı. Newroz aynı zamanda gerçek kurtuluşun nereden ve nasıl geçtiğini gösterdi. Türkiye’nin 70 merkezinde milyonlar meydanlara doluştular, ortak mücadele istediler, ortak mücadele için iradelerini ortaya koydular. Bu ortak mücadeleyi de soyguna, sömürüye, savaşa, talana, yalana karşı birlikte yürüme çağrısını büyüttüler.

“Newroz’da verilen mesajları 1 Mayıs’ta daha da büyüyeceğiz”

İşte o mesajları şimdi biz 1 Mayıs meydanlarında daha da büyüyeceğiz. 1 Mayıs’a da bu ruhla hazırlanıyoruz. 1 Mayıs meydanları da bu ruhla dolacaktır. İşte bu ruh, ülkenin gerçekten demokrasiye, eşitliğe, özgürlüğe, adalete ulaşacağı yolu da bizlere göstermektedir. Bizlerin önüne bu yolu yürümeyi bir görev olarak koymaktadır. Bugün dünden daha umutluyuz, bugün dünden daha güçlüyüz. Bu ülkede en büyük şey acıdır, acılar büyütülmektedir; yoksullukla, zulümle, baskıyla büyütülmektedir.

Acılara alışılmaz. Bazı yandaş gazetecilerin sözlerini dinliyorum. “Ben bu zamlara alıştım halk da alışacak” diyorlar. Ama unutuyorlar bu yoksulluk aynı zamanda büyük bir acıdır. Sevgili ozan Ahmet Telli’nin dediği gibi “Acılara alışılmaz. Bir şeyler var değişecek. Bir şeyler var değiştirmemiz gereken. Önce acılardan başlanacak.” Biz acıları değiştireceğiz. Acılar; umutsuzluk ve yılgınlık, kin ve nefret kaynağı olarak değil aşk için bir kaynak olarak kullanılmalı. Özgürlük, demokrasi, barış ve adalet aşkı için bu acıları mücadele kaynağımız yapacağız. Başaracağız bundan şüphemiz yok. Kimsenin de şüphesi olmasın. Yolumuz açıktır. Hak yardımcımız, Hızır yoldaşımızdır.”

Paylaşın

Yedi Siyasi Parti Ve Örgütten ‘1 Mayıs’ Çağrısı

Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne dair yazılı açıklama yaptı.

“Zamlara, yoksulluğa, savaşa ve sömürüye karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız. Ekmek, barış, özgürlük için haydi 1 Mayıs’a!” başlıklı açıklamada, işçi ve emekçileri acımasızca çarklara süren işverenlerin, pandemi ve ekonomik krizin tüm yükünü yoksul halkın sırtına bindirdiği belirtildi.

Açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “AKP’li bakanların gözlerindeki ışıltı arttıkça yoksulların gözlerinde fer sönüyor. Maalesef ki 2022 yılının 1 Mayıs’ını zenginlerle yoksullar arasında uçuruma dönüşen mesafe ile karşılıyoruz. Neoliberal politikalarla tarımı bitme noktasına getiren, ülkeyi uluslararası tekellerin ucuz emek cennetine dönüştüren ve talan politikalarına yol veren AKP hükümeti, yaşanan yoksulluğun asıl siyasi sorumlusudur.

Asgari ücret şimdiden pul oldu. Toplu İş Sözleşmesi’nde belirlenen ücretler enflasyona ezdirildi. İktidar ülkeyi hiper-enflasyona mahkum etti. Saray’ın şatafatı arttıkça halkın sofrasındaki porsiyon küçüldü. Temel tüketim ürünlerinde zam yağmuru pervasızlaşarak rutinleşti. Elektrik, doğalgaz, internet, ulaşım, iletişim faturaları cep yakıyor. Bebekler ve çocuklar besin ürünlerine erişemiyor. Hastalanan insanlar ilaca, parasız ve nitelikli sağlık hizmetlerine erişemiyor.  Hükümet KDV’de indirim yaparak göz boyasa da zam makinesi harıl harıl çalışıyor. TL dolar karşısında kar gibi eriyor, aradaki fark yine halka ödetiliyor.

Halkın sofrasına ateş düştü

Kürt sorunu ve diğer toplumsal sorunları şiddet ve savaş politikalarıyla çözme ısrarı Türkiye’yi uçuruma, krize, açlık ve yoksulluğa sürükledi. ‘Bir mermi kaç para?’ diyenler halkın sofrasına ateş düşürdü. Kayyımlar, irade gaspları, siyasi darbeler, emeğe, ekmeğe, alın terine saldırıya dönüştü. Yoksul halkın sırtına vergi ve zam yükü bindiren Hükümet, sıra sermaye çevrelerinin taleplerine gelince kıyakta, teşvikte, vergi borçlarını silmekte sınır tanımıyor. ‘Beşli çete’ başta olmak üzere patron örgütlerinin önüne kırmızı halılar seriliyor. Yangından mal kaçırırcasına yandaşa haksız ihaleler dağıtılıyor. Her açılan köprü ya da otoban yolundan, doğmamış bebeklere borç biçiliyor. Asgari ücret, temel ücrete dönüştürüldü; açlık olağan hale getirildi. Gençler gelecekten umudunu kesti, işsizlik çığ gibi büyüdü, büyüyor. Üretici köylü gübre atmadan mahsul ekiyor, traktöre haciz geliyor.

Pandemi ile beraber ev içi emeği giderek artan kadınlar, işlerinden de ilk ayrılanlar oldu. Yaşlı, çocuk bakımı üzerinde olan kadınlar, hem yeniden üretim alanında hem de üretim alanında giderek eziliyor. İktidarın kadınlara açmış olduğu savaş her gün kadınların öldürülmesi ile sonuçlanıyor. Katiller, tecavüzcüler, çocuk istismarcıları sokaklarda gezerken hayatını savunan kadınlar tutsak ediliyor. Kadınlar tüm bunlara karşı emekleri, bedenleri, kimlikleri, yaşamları için mücadele veriyor. 8 Mart alanları kadınların yoksulluğa, işsizliğe ve kendi yaşamlarına yönelik saldırılara karşı mücadele alanlarına dönüştü.

Toplum tüm bu yıkım karşısında elbette isyan ediyor, 2022 yılı işçi sınıfının grev dalgasıyla başladı. Aralık ayından bu yana 120 fabrika ve işyerinde grevler yapıldı. Pandemi sürecinin başında önemi tartışılan kuryelerin isyanıyla başlayan eylem dalgasında tekstil işçilerinin, metal işçilerinin, gemi söküm işçilerinin direnişleri birbirini izledi. Migros depo işçilerinin zaferi, tüm Türkiye’ye umut oldu. Sağlık emekçileri de greve giderken, belediye ve metal işçileri meydanları doldurdu. Zam dalgasına karşı Türkiye halklarının eylem dalgası da yaşandı. Marmaris’ten Yüksekova’ya, Bodrum’dan Bazid’e kadar binlerce kişi sokaklara çıkıp ‘geçinemiyoruz’ isyanını yükseltti.

Ayağa kalkma günü

1 Mayıs halkın katlanan yoksulluğuna, bitmek bilmez zam dalgasına ve işsizliğe karşı ayağa kalkma günüdür. 1 Mayıs, işçi sınıfı ve yoksul halkın bu gidişata en güçlü şekilde ‘dur’ deme günüdür. 1 Mayıs, bütün mücadeleleri birleştirme ve emekçilerin topyekun olarak soyguncuların, talancıların, sermaye sınıfının karşısına çıkma günüdür. 1 Mayıs Türk, Kürt, Arap her milliyetten işçilerin ve Alevi-Sünni, inanan-inanmayan demeden her kesimden emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Bunun en güçlü örneklerinden birini bu yıl 1 Mayıs’ta Türkiye işçi sınıfı ve halkımız gösterecektir.

İktidar kendi bekasını sürdürmek için halk üzerinde her türden baskıyı artırırken düzen muhalefeti halkı sokaktan geri çekiyor, tüm çözümü sandığa havale ediyor. Oysa son seçim yasası değişikliğinde de görüldüğü üzere ne sandık güvende ne de seçim. Bizler 7 parti ve örgüt olarak, halkımızı ekmek, demokrasi ve özgürlük için 1 Mayıs alanlarını doldurmaya çağırıyoruz. Sermayenin iktidarını değil; halkın iktidarını sağlamanın güvencesi sokaktır, meydanlardır, dayanışmadır, mücadeledir.

Bunu 8 Mart’ta alanları dolduran kadınların direnişi gösterdi. Kürt halkı başta olmak üzere eşitlik ve özgürlük için Newroz alanlarını dolduran yüz binlerin görkemli serhildanı gösterdi. Şimdi 8 Mart’taki kadın direnişinden, Newroz’daki milyonların mücadelesinden ilham alarak 1 Mayıs alanlarını büyük halk denizine çevirme zamanıdır. 1 Mayıs meydanları zeytinin sesiyle, özgürce akan derelerin kardeşliğiyle, doğanın talanına karşı toprağına, havasına, suyuna sahip çıkanların çığlıyla coşacak. Adına uygun olarak 1 Mayıs; yerlisiyle, mültecisiyle tüm işçi ve emekçilerin ortak hak taleplerine sahne olacak.

7 parti ve örgüt olarak 1 Mayıs’ın tüm ülke çapında yaygın ve kitlesel kutlanması için sendika konfederasyonlarına, emek ve meslek örgütlerine çağrıda bulunuyoruz; çalışmalara gecikmeden ve bir an önce başlayalım. 1 Mayıs haftasında fabrika, işyerleri ve mahallelerde kutlamalar gerçekleştirelim. Uluslararası işçi sınıfının ‘1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü’, uluslararası sermayeye ve gericiliğe karşı enternasyonal dayanışma ve mücadelenin bir parçası olacaktır.

Tüm halkımızın 1 Mayıs’ını şimdiden kutluyoruz. Haydi 1 Mayıs’a!”

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken ‘Üçüncü Yol’ Açıklaması

Partisinin Malatya kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Şimdi yeni bir başlangıç zamanıdır. Ne mevcut iktidarın soygun, yalancı, imhacı, savaşçı politikaları ne de değişim adına makyaj ile yeni bir dönem vaatleri. İkisi de olmayacak. Şimdi 3’üncü yol zamanıdır. Şimdi HDP ile birlikte büyük demokrasi ittifakının zamanıdır.” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, “Bütün baskılara, kumpaslara karşı halkın bu kararlı yürüyüşü, inancı, desteğiyle mücadelesini büyüterek yürüyor. Demokrasi İttifakı’nı da en geniş kesimleri kapsayacak şekilde kurma kararını sürdürüyor. Bu yolda da başarılı ve önemli gelişmeler yaşanıyor” ifadelerini kullandı.

Mithat Sancar, “Eğer değişim istiyorsak, ki biz istiyoruz, halklar istiyor, demokratik dönüşüm ve büyük barış istiyorsak şimdi HDP zamanıdır. Şimdi HDP’nin yürüttüğü 3’üncü Yolu büyütme zamanıdır. Bu irade ve kararlılığı, inandırıcı, tutarlı politikaları kimse görmezden gelemez. Kimsenin görmezden gelmesine halklar izin vermez. Biz buradayız, gücümüz halkımızdandır, haklılığımız inandığımız değerlerdendir” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Malatya İl Örgütü, 4’üncü Olağan Kongresi’ni kentteki bir düğün salonunda gerçekleştirdi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, kongrede bir konuşma yaptı. Sancar’ın konuşması şöyle;

“Bu coşkuyu, bu kararlılığı burada bizlere yaşattığınız için hepinize teşekkür ediyorum. Newroz’da başlayan, öncesinde 8 Mart’ta yola koyulan coşku ve kararlılık kervanı büyüyerek devam ediyor. Malatya kongresi de işte bunun bir kanıtıdır. O nedenle emeği geçen herkese teşekkürlerimi partim adına sunuyorum. Emeklerinize sağlık, var olun! Malatya bizler için önemli bir şehir. Hakların, inançların bir arada büyüdüğü ve yaşadığı bir şehir ama aynı zamanda acıların da olduğu bir coğrafya. Bizler; halkların birlikteliğini, inançların özgürlüğünü sağlamak ve böyle bir düzeni kurmak için yola çıkan bir parti olarak Malatya’ya çok özel bir önem veriyoruz.

“Mıgırdiç Margosyan’ı saygıyla anıyoruz, ruhu şad olsun”

Bu birlikteliği sağlamanın yolu, acının Malatya’da tarihin bir parçası olduğunu unutmamak ve bununla yüzleşmenin yollarını bulmaktır. Çünkü geçmişle yüzleşmeden, yaraları iyileştirmeden geleceği barış ve demokrasi üzerine kuramayız. Bu barışı kurabilmemiz için, geleceğin demokratik düzenini ve kültürünü kurabilmemiz için geçmişle yüzleşmemiz gerekiyor. Yaraları iyileştirmenin yolu hakikat ve adaletten geçer. İşte, hakikat ve adaletin hafızalarından, çok önemli sözcülerinden birini dün maalesef yitirdik. Mıgırdiç Margosyan ağabeyimizi sonsuzluğa uğurladık. 1915’te burada yaşanan kırımın, kıyımın hafızasıydı. Bu acının sözcüsüydü ama acıyı hiçbir zaman kine ve nefrete dönüştürmedi. Tam tersine yaraları iyileştirecek büyük barışın yollarını aradı. Bir yandan en ağır yaraları yazarken diğer yandan bizleri tebessüm ettirmeyi becerebildi. İşte bu büyük bilgeyi, bu koca çınarı huzurlarınızda saygıyla anıyorum. Başımız sağ olsun. Ruhu şad olsun.

“Hrant’ın hakikat dili, sistemin nimetlerinden yararlanan çevreyi ürküttü”

Bu toprakların çocuğu Hrant Dink de aynı yolda yürüyordu. Hrant Dink de geçmişin ağır yaralarını sarabilmek için barışın, adaletin, hakikatin dilini kullanıyordu. Kin ve nefreti değil, hakikat ve adaleti birlikte yaşamanın imkanlarını arıyordu. Bu, egemen sistemin bütün nimetlerinden yararlanan her çevreyi ürküttü. Malatya’nın bu güzel çocuğunu, o değerli dostumuzu, o güzel yoldaşımızı bu nedenle katlettiler. Biliyorlardı ki, o dil yerleşirse kendi düzenlerini üzerine kurdukları düşmanlığın temelleri ortadan kalkacaktı. Kinin, nefretin, düşmanlığın ortadan kaldırıldığı bir düzende adalet, barış ve demokrasi olacaktı. İşte Hrant’ın dili de o dildi, mücadelesi o mücadeleydi. Onu susturmalarının nedeni de o hain cinayetin sebebi de buydu.

“Bedel ödeyen insanların birikimini aldık büyük barışa yürüyoruz”

Biz HDP olarak aynı yolda yürüyoruz. Bu yolda daha önce mücadele etmiş, tecrübe biriktirmiş, bedel ödemiş bütün insanların birikimini devraldık, büyük barışa doğru yürüyoruz. Biliyoruz ki büyük barış ancak eşit yurttaşlık üzerine kurulur. Büyük barış ancak halkların ve inançların özgürlüğü üzerine kurulabilir. Büyük barış ancak toplumsal adalet üzerine, emeğin hakkını aldığı bir düzende kurulabilir. Biliyoruz ki büyük barış, doğayla iç içe uyumlu yaşayarak kurulabilir. Biliyoruz ki büyük barış kadınlara düşmanlığın ortadan kaldırıldığı bir yaşamda kurulabilir. Biliyoruz ki büyük barış gençlerin kendilerini yaşayabilecekleri, geleceğe umutla bakabilecekleri bir düzende kurulabilir. O nedenle büyük barışı biz büyük hedefimiz olarak belirledik ve bu yolda Malatya kongresinin bundan sonra Malatya’daki mücadelenin çok özel bir yeri olacağına inanıyoruz. Bu nedenle bundan sonra yapacağımız çalışmalara büyük dikkatle katılıp takip edeceğiz. Her türlü katkıyı sunmak adına elimden geleni yapacağımı da buradan bir kez daha söyleyeyim.

“İktidarı göndereceğiz ama farklı bir görüntüyle aynı zihniyeti sürdürecek bir iktidar da istemiyoruz”

Değerli dostlar bu iktidar biraz önce saydığım bütün konularda bir düşmanlık ve savaş politikası izlemektedir. Halklara, farklılıklara, inançlara karşı savaş yürütmektedir. Doğaya karşı bir savaş yürütmektedir; emeğe karşı, kadınlara karşı, gençlere karşı savaş yürütmektedir. İşte bu iktidarı göndermeye kararlıysak önce bu savaş politikalarının tamamına karşı çıkmak zorundayız. Eğer savaş politikalarını çökertirsek bu iktidarı da göndeririz. Ama bu da yetmez. Savaş zihniyetini; halklara, inançlara, kadınlara, toprağa, emeğe karşı savaşı besleyen kaynakları da değiştirmek zorundayız. Yani bu düzeni de değiştirmek zorundayız. Evet, iktidarı göndereceğiz ama yerine benzer zihniyeti farklı bir görüntüyle sürdürmek isteyecek bir iktidar da istemiyoruz.

“Üçüncü Yol Türkiye’ye adaleti, barışı ve demokrasiyi getirecek”

O nedenle biz güçlü demokrasi, kalıcı barış, eşit yurttaşlık ve adalet temelinde Üçüncü Yolumuzu kurduk, büyütüyoruz. Bu yol Türkiye’ye barışı da demokrasiyi de getirecektir. Bu yol bizlere adaleti de getirecektir. Ezilen, sömürülen, ötekileştirilen bütün toplum kesimlerinin haklarını, hukuklarını teslim edecek bir düzeyi de yaratacaktır. O nedenle Üçüncü Yolda kararlıyız. Newroz işte Üçüncü Yolun ne kadar güçlü ilerlediğinin büyük bir kanıtıdır. Türkiye’nin 70 merkezinde milyonlar meydanları doldurdular. O milyonlar çok önemli mesajlar verdiler. Bu mesajlar elbette en başta iktidaradır. “Bu politikalarla, Kürt sorununda çözümsüzlük, cezaevlerinde zulüm, ağırlaştırılmış tecrit ile bir yere varamazsın. Biz buradayız, burada barış ve demokratik çözüm için kararlıyız, bu yoldan bizi alıkoyamazsın.” dediler. İktidara bu mesajı verdi milyonlar.

“Milyonlar Newroz’da Kürt sorununda demokratik çözüm için güçlü bir mesaj verdi”

Bunları burada anmak bile gereksiz ama hani birileri “Kürtler HDP’yi sevmiyor” diyordu. Öyle bir gür cevap verdi ki milyonlar, kimin neyi sevdiğini dünya alem gördü. Dünya alem kim barışı, kim gerçek özgürlüğü, eşitliği istiyor meydanlarda gördü. Kürt sorununa demokratik çözüm için iktidara güçlü bir mesaj verdi. Ne kadar saldırırsan saldır, HDP’yi ne kadar kuşatmaya çalışırsan çalış, savaş politikalarında ne kadar ısrar edersen et biz buradayız, dedi. Em li vir in. Em azadî û aşitî dixwazin. Em demokrasî û edalet dixwazin. Milyonların söylediği buydu değerli dostlar.

“Büyük barışın kilidini açacak şey Kürt sorununda demokratik çözümdür”

Gerçekten HDP halktır. Bütün baskılara, kumpaslara karşı halkın bu kararlı yürüyüşü, inancı, desteğiyle mücadelesini büyüterek yürüyor. Demokrasi ittifakını da en geniş kesimleri kapsayacak şekilde kurma kararını sürdürüyor. Bu yolda da başarılı ve önemli gelişmeler yaşanıyor. Newroz meydanının mesajı sadece iktidara değil bütün kesimlereydi. Diğer muhalefet partilerine de mesaj vardı. Ürkek davranmayın, değişim istiyorsanız cesur olun. Bu ülkede değişim büyük barış ile gelir. Büyük barışın kilidini açacak şey Kürt sorununda demokratik çözümdür. Kürt sorununda demokratik çözüm konusunda inandırıcı tutarlı herhangi bir program önüne koymadan toplumu değişime ikna etmeden istediğinizin sonuçlara varamazsınız. Yani kuru değişim mesajlarıyla, teknik programlarla, ürkek mesajlarla bu kadar ağır sorunları çözemezsiniz.

“Alternatif vardır, bu alternatifi hayata geçirecek güç de imkan da vardır”

O nedenle eğer değişim istiyorsak -ki biz istiyoruz, halklar istiyor- demokratik dönüşüm ve büyük barış istiyorsak şimdi HDP zamanıdır. Şimdi HDP’nin yürüttüğü Üçüncü Yolu büyütme zamanıdır. Bu irade ve kararlılığı, inandırıcı tutarlı politikaları kimse görmezden gelemez. Kimsenin görmezden gelmesine halklar izin vermez. İktidarı da durdurur, diğer muhalefet partilerine de gerekli mesajları verir. Biz buradayız, gücümüz halkımızdandır, haklılığımız inandığımız değerlerdendir. Gerçekten bu ülkede Alevi-Sünni düşmanlığını körükleyenlere dur diyecek, Kürt sorununda zulmü, cezaevlerinde zorbalığı sürdürecek her türlü anlayışı durduracak güç sizlersiniz. Sizlerin ayakta tuttuğu HDP’dir, HDP’nin birlikte yürüdüğü demokrasi güçleridir. Alternatif vardır, bu alternatifi hayata geçirecek güç de imkan da vardır. Bunu herkes böyle bilsin, en başta biz kendimize inanıp güvenelim. Bu yolda şimdiye kadar gösterdiğimiz kararlılığı büyütüp hep ileriye doğru bakalım. Göreceksiniz, işte o zaman mutlaka kazanacağız. Ödediğimiz bedeller boşuna olmayacak. Cezaevlerinde siyasi rehine olarak tutulan yoldaşlarımız da özgürlüğe kavuşacak. Burada birlikte özgürlük halayı çekeceğimiz günler de yakındır.

“Newroz’da verilen mesajı aldık gereklerini yerine getirmek için çalışacağız”

Newroz büyük barışın ama adalet, eşitlik, özgürlük temelinde büyük barışın kurulabileceğini ve kurulması konusunda büyük bir halk talebinin bulunduğunu bir kez daha ortaya koydu. Newroz bizler için Kürt sorununda demokratik çözüm, özgürlük ve büyük barış demektir. Bütün halkların eşit yaşayacağı, bütün inançların özgür olacağı bir yeni başlangıç yapmak demektir. Her Newroz’da yeni başlangıç irademizi bir kez daha ortaya koyuyoruz ama 2022 Newroz’unun özel bir yeri var. Çünkü 2022 yılı baskıcı, faşist, inkarcı, imhacı anlayış ile özgürlük, demokratik çözüm, büyük barış isteyen anlayış arasındaki mücadelenin final yılıdır. Bu finalde halkların gücü kazanacak, halkların birlikte, eşit yurttaşlık temelinde barış içinde yaşama umudu kazanacaktır. Bu nedenle Newroz önemliydi, bu nedenle Newroz’un verdiği mesajlar dikkatle değerlendirilmelidir. Herkese mesaj verdi, bize de verdi. Newroz bizlerin, HDP’nin sorumluluğunu da artırdı. Bizim bu halkların iradesine, umuduna, kararlılığına layık olmak için daha çok çalışmamız gerektiğini bize çok açık bir şekilde gösterdi. Biz bu mesajı aldık. Biz milyonların bize verdiği mesajı da aldık. Ona layık olmak ve gereğini yerine getirmek için elimizden geleni her alanda yapmaya devam edeceğiz. Bütün gücümüzle sizlere layık olmak ve sizin hedeflerinize bu ülkeyi ulaştırmak için çalışmaya devam edeceğiz.

“Gençler akın akın HDP’ye geliyor”

Kemal Kurkut’u, o güzel insanı bir kez daha burada analım. Açık cinayet ve adaletsiz bir yargı, zalim bir düzen. Apaçık bir cinayeti aklayan bir mekanizma. İşte bu adaletsizliğin sadece Kürtlere yönelik olmadığını son yıllarda pek çok örnek ortaya koyunca HDP’nin yıllardır yaptığı çağrılar daha iyi anlaşılır oldu. Kemal Kurkut’a karşı bu cinayet sadece bir şahsı hedef almıyor. Gençliğin iradesini, coşkusunu, geleceğe barışla yürüme iradesini de hedef alıyor. Gençleri ürkütmek, korkutmak sindirmek içindir. Mahkeme’nin verdiği karar da aynı amaca yöneliktir. Ama Newroz meydanlarında da kongre salonlarımızda da görüyoruz ki gençler akın akın buraya geliyorlar. Gençler geleceklerini kendi elleriyle kuracaklar. AKP Genel Başkanı çıkıp gençlere “Seyahat edin, gidin dünyayı gezin, görün” diyor ama burada gençlere yaşam hakkı tanımıyor. Gençlerin şimdi aradığı şey kendini yaşama hakkı ve bir iş, kaliteli ve ücretsiz eğitim. Bunu arıyor gençler. Demokratik, özgür bir ülke istiyor gençler. Ama bu iktidar gençleri de, halkın yüzde 90’ını da açlığa ve yoksulluğa mahkum etmiştir.

“Kayısı emekçisi ürünü yok pahasına satmak zorunda kalıyor”

İşte Malatya’nın durumu. Malatya tarımla, hayvancılıkla geçimini sağlayan bir kentimiz, ama hayvancılık bitmek üzere; tarımda da en önemli ürün olan kayısının durumu ortada. Dünya kayısı üretiminin yüzde 70’i bu güzel şehirde yapılıyor. Yüzde 70 üretimin emekçileri şimdi yoksulluğa mahkum edildi. Bunun rantını büyük şirketler ve aracı tacirler yiyor. Emekçi tarlada, ağaçta, bahçede ürettiği ürünü yok pahasına satıyor, markete 8-10 kat fazla ücretle geliyor. Bu iktidar doğayla da savaşıyor. Şimdiye kadar 505 maden açılmış, 800’den fazla maden için de ruhsat hazırlığı yapıyor. Bunun ne demek olduğunu burada yaşayan değerli halkımız, yani siz çok iyi bilirsiniz. Başka yerde de aynı şeyi yapıyorlar. Doğayı, emeği, üreticinin emeğini talan ediyorlar. Bu ülkenin verimli topraklarını talan ediyorlar. Bu talan bu ülkeyi kıtlığa, yoksulluğa, açlığa sürüklüyor.

“Yeşil Malatya diye anılan bu şehir gri Malatya oldu, beton Malatya oldu”

İşte bu düzen değişmeli arkadaşlar. Yıllarca, on yıllarca yeşil Malatya diye anılan bu şehir gri Malatya oldu, beton Malatya oldu. Hak mıdır bu? Buna dur dememiz gerekiyor. Buna dur demek için de aş ve iş mücadelesini demokrasi mücadelesiyle, emek mücadelesini özgürlük mücadelesiyle buluşturmamız lazım. Her yerde ve alanda halkları, inançları, emekçileri, köylüleri, yoksulları, gençleri, kadınları bir araya getirecek büyük bir mücadele birlikteliği lazım. Demokrasi ittifakı hedefimiz işte bu mücadele birlikteliği içindir. Bunu kurduğumuz zaman bu iktidarı durduracak, değiştirecek ve bu rejimi de değiştireceğiz. Bu düzeni de değiştireceğiz. Umut sizdedir, güç sizdedir.

“Malatya’nın güçlü halk birlikteliğini Meclis’te mutlaka göreceğiz”

“Şimdi HDP zamanıdır” şiarıyla yürüyoruz biz. Şimdi Türkiye’de yeni başlangıç zamanıdır. Türkiye’de HDP zamanını yaşamak için şimdi Malatya’da HDP zamanıdır. Üç vekil hedefinizden vazgeçmeyin. Gelecek seçimlere Malatya’nın halklarının, inançlarının ortak mücadelesini Meclis’e taşımaya hep birlikte söz verelim. Taşıyacağız, Malatya’nın bu güçlü halk birlikteliğini, inanç kardeşliğini temsil edecek iradeyi Meclis’te gelecek dönem mutlaka göreceğiz. Değişimin dalga dalga yükseldiğini, ilerlediğini Malatya kendi vereceği katkı ve emekle ayrıca ortaya koyacaktır. Malatya buna hazırdır, biz buna hazırız. Hep birlikte bunu yapmaya bir kez daha söz veriyoruz.

“İleriye, yeni başlangıca yürüyoruz”

Şimdi yeni bir başlangıç zamanıdır. Ne mevcut iktidarın soyguncu, yalancı, imhacı, savaşçı politikaları ne de değişim adına makyaj ile yeni bir dönem vaatleri. İkisi de olmayacak. Şimdi Üçüncü Yol zamanıdır. Şimdi HDP ile birlikte büyük demokrasi ittifakının zamanıdır. Değişim burada bitecek. Sözlerimi Mevlana’nın dizeleri ile bitireceğim. “Dünle beraber gitti cancağızım ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Evet şimdi yeni şeyler söylemek lazım. Şimdi yeni başlangıç lazım, o irade buradadır. Bunu başaracak güç buradadır. Tamamlıyor Mevlana sözlerini şöyle: “Uçmak dostlara, uçmak, geride kalmayı kendime yediremem”. Biz geride kalmayı bu halkların kendine yedirmeyeceğini biliyoruz. Biz geriye dönüp bakma anlamında küçük yeniliklerle asla yetinmek istemiyoruz. Şimdi biz ileriye, yeni başlangıca, büyük barışa, demokrasiye, eşit yurttaşlığa, adalete yürüyoruz. Bu ülkenin bütün mağdurlarını ve ezilenlerini refah, barış ve adalet içinde yaşacakları bir düzene taşıyacağız. İleriye yürüyoruz, yolumuz açıktır. Em zanin rêya me vekiriye, îradeya me xurt e, baweriya me xurt e.”

Paylaşın

Demirtaş Hakkında 9 Yıl Önceki Tweetten İddianame

Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında yeni bir iddianame hazırlandı. Demirtaş hakkında 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istendi. İddianamenin henüz Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmediği öğrenildi.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre Kobani Davası’nın iddianamesini hazırlayan savcı Ahmet Altun, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında yeni bir dava açtı. Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından 23 Mart 2022 tarihinde Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan iddianamede Demirtaş hakkında “örgüt propagandası yapma” suçlaması yöneltildi. İddianamede, 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istendi.

5 yıla kadar hapis cezası istendi

İddianame de HDP’li siyasetçilere hazırlanan fezlekeler ve soruşturmalarda olduğu gibi bir kez daha uzun uzun PKK ve KCK’nin tarihçesi anlatıldı. 28 sayfalık iddianame de 2013 yılında atılan bir tweet suç konusu yapıldı. İddia edilen suça dair tek paragrafta şu ifadeler yer aldı:

“(…) yapılan ihbar ardından 9 Aralık 2021 tarihinde düzenlenen kolluk tutanağında twitter.com/hdpdemirtas Url adresli ‘Selahattin Demirtaş’ rumuzlu (Mavi Tik/ Onay rozetli) şüphelinin kullanımında olan twitter hesabından, 13 Eylül 2021 tarihli Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Araştırma raporuda tespiti yapılan 16 Kasım 2013 tarihinde ‘Biji Serok Apo’ şeklinde paylaşımda bulunduğu (…)”

Demirtaş hakkında “örgüt propagandası yapma” iddiasıyla 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istendi. İddianamenin henüz Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmediği öğrenildi.

Paylaşın