HDP’den Parti Tarihinde Bir İlk: Askeri Anlaşmaya “Hayır” Demedi

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Finlandiya’nın NATO’ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) katılımına onay verdi. TBMM görüşmelere katılmayan Halkların Demokratik Partisi (HDP), ilk kez bir askeri kararı reddetmemiş oldu.

HDP Dışişleri Komisyonu Sözcüsü Hişyar Özsoy, partisinin oylamaya katılmamasıyla ilgili konuştu.

Özsoy askeri anlaşmalara hiçbir zaman ‘evet’ oyu vermediklerini, daima ‘hayır’ oyu kullandıklarını belirterek “İlk defa askeri bir anlaşmada böyle yapıyoruz” dedi ve şunları söyledi:

“Şimdiye kadar hepsine ret oyu verdik. Ama bu defa Finlandiya’nın güvenlik kaygılarını meşru gördüğümüz için bu oylamaya katılmama kararı aldık, ‘Hayır’ da demek istemedik. HDP olarak hiçbir askeri ittifaka ‘Evet’ demeyiz, diyemeyiz, programımızda var.”

‘Kuzey Atlantik Antlaşmasına Finlandiya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’, dün TBMM Genel Kurulu’nda görüşüldü. Meclis’teki oylamada teklif kabul edildi.

Halkların Demokratik Partisi, Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğine onay veren görüşmelere katılmadı ve ilk kez bir askeri anlaşmaya ‘hayır’ dememiş oldu. Meclis’teki tüm partiler teklife destek verirken, HDP’liler genel kurulda salonda bulunmalarına rağmen oy kullanmadı.

Finlandiya’nın önümüzdeki hafta Salı ve Çarşamba günü Brüksel’de yapılacak NATO Dışişleri Bakanları toplantısında büyük olasılıkla NATO’nun 31’inci üyesi olarak ilan edilmesi bekleniyor.

Finlandiya’nın NATO’ya kabulüne ilişkin henüz yerine getirilmeyen bazı formalitelerin önümüzdeki günlerde tamamlanabileceği ve Finlandiya’nın kabulüne karar verilebileceği belirtiliyor.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, kanun teklifinin TBMM Genel Kurulunda kabul edilmesini memnuniyetle karşıladığını bildirdi. Twitter’dan bir paylaşım yapan Stoltenberg, “Bu bütün NATO ailesini daha güçlü ve güvenli yapacak” dedi.

Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ise, “Finlandiya, NATO’nun güvenliğine kendini adayan, güçlü bir müttefik olacak” ifadesini kullandı.

Finlandiya Başbakanı Sanna Marin de destek için tüm ülkelere teşekkür ederek, “Müttefikler olarak karşılıklı güvenlik sağlayacağız. Birbirimizi savunacağız” açıklamasında bulundu.

Türkiye’nin ABD’ye bildirmesi gerekiyor

NATO kaynaklarından edinilen bilgilere göre, tamamlanmayan formalitelerden biri de Türkiye’nin, Finlandiya’nın katılım protokolünün onaylandığını resmi olarak ABD Dışişleri Bakanlığı’na bildirmesi.

ABD Dışişleri Bakanlığı NATO’nun Kurucu Antlaşmasına göre ittifakla ilgili belgelerin kayıt altına alınmasından da sorumlu merci.

Ankara’nın Washington’u resmen bilgilendirmesinden sonra NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Finlandiya’yı Kuzey Atlantik Antlaşması’na katılmaya davet edebilecek. Finlandiya, katılımı onaylaması ve ilgili belgeleri ibraz etmesinin ardından resmi olarak üye kabul edilecek.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iki hafta önce Finlandiya’nın katılımına yönelik itirazdan vazgeçildiğini açıklamıştı.

Türkiye “terör örgütlerine destek verdikleri” gerekçesiyle İsveç ile birlikte Finlandiya’nın NATO üyelik başvurularına itiraz etmişti. Daha sonra Finlandiya’ya yeşil ışık yakan Ankara, İsveç’e onayın ise mevcut koşullarda henüz mümkün olmadığı sinyalini vermişti.

 

Yeşil Sol Parti Seçim Bildirgesi: Türkiye’yi Bu Karanlıktan Kurtaracağız

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine haftalar kala, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve seçime listelerinden gireceği Yeşil Sol Parti, Ankara’da bulunan bir otelde seçim beyannamesini açıkladı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın’ın açıkladığı beyannamede “Birlikte değiştireceğiz” vurgusu yapıldı.

Beyanname kamuoyu ile paylaşılmadan önce Maraş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen depremde yaşamını yitirenlerin anısına saygı duruşundu bulunuldu.

Seçim sloganı “Buradayız, birlikte değiştireceğiz” ve “Dîsa em” olan Yeşil Sol Parti, etkinlik salonuna, Kürtçe, Türkçe sloganların yer aldığı pankartlar asıldı.

Etkinliğe, Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın ile Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Esengül Demir, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü, Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren, SODAP Sözcüsü Kezban Konukçu, SYKP Eş Genel Başkanı Cavit Uğur, TÖP Sözcüler Kurulu üyeleri Perihan Koca ve Pelin Kahiloğulları, EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Kürt siyasetçiler Ahmet Türk ve Sırrı Sakık, eski Devlet Bakanı Halil Ziya ile çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı.

“Tüm ittifaklarımızla birlikte değiştirmeye geliyoruz”

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar konuşmasında şu noktalara değindi: “Kürt sorununda demokratik çözüm için, savaş ret ve inkar politikalarına karşı buradayız. Nefrete, kine, düşmanlaştırmaya karşı büyük barış için buradayız. Birlikte değiştireceğiz. Ölümün yüceltilmesine karşı yaşamı savunmak için buradayız, birlikte değiştireceğiz.

“Yeşil Solun ağacı altında buluştuk şimdi buradayız. Tüm ittifaklarımızla birlikte değiştirmeye geliyoruz. Doğayı sömüren, kadını köleleştiren gençliği esir alan bu düzeni değiştirmek için buradayız; geleceği hep birlikte, eşit, özgür bir demokratik cumhuriyet çatısı altında kurmak için buradayız, kararlıyız, gücümüz var, irademiz sağlam.”

“Türkiye’yi bu karanlıktan kurtaracağız”

Buldan ise şöyle dedi: “Bildirgemiz, Türkiye’nin demokratik çözüm programıdır. Özgürlüklerin, barışın, adaletin ve yeni bir yaşam mücadelesinin manifestosudur. Tabi ki bugünlere kolay gelmedik. Önümüze çıkarılan tüm engelleri, barajları, baskı ve kumpasları yıka yıka, direne direne, geldik. Başarıya hep beraber gideceğiz.

Evet, cumhuriyetin ikinci yüz yılına girerken tarihi bir dönemecin tam da arifesindeyiz. 14 Mayıs seçimlerine sayılı günler kaldı. Seçimler, kurulacak yeni bir dönemin, yani büyük değişimin başlangıcı olacaktır. Ama aynı zamanda, 14 Mayıs, ülkeye yıllardır en büyük kötülükleri, yıkımları, karanlıkları yaşatan AKP-MHP faşizm düzeninin de biletinin kesileceği tarihi bir gün olacaktır. Evet, buradan en güçlü şekilde ifade ediyorum: AKP-MHP rejimini 14 Mayıs’ta sona erdireceğiz. Yolun sonuna geldiler. Onları kesinlikle göndereceğiz! Türkiye’yi bu karanlıktan kurtaracağız.”

“İstanbul Sözleşmesi için geliyoruz”

Ciğdem Kılıçgün Uçar şunları söyledi: “Türkiye’nin çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli yapısına uygun yeni bir demokratik anayasayı, toplumun anayasasını demokratik katılım ve toplumsal müzakere ile birlikte yazmak için Biz Hazırız.

İktidarların estirdiği faşizme ve kapitalist erkek egemenliğine karşı örgütlenmeyi ve dayanışmayı büyütmek için geliyoruz; eşbaşkanlık ile eşit temsiliyet ilkesi ve İstanbul Sözleşmesi için geliyoruz.”

“Temsiliyete dayalı yerel yönetimleri güçlendireceğiz”

İbrahim Akı ise şöyle konuştu: “Meclisler, kent konseyleri, platformlar, meslek kuruluşları ve demokratik kitle örgütlenmeleri ile yönetime ve karar süreçlerine katılan halkın iradesiyle demokrasiye ve eşit temsiliyete dayalı yerel yönetimleri güçlendireceğiz.

Halk iradesine ve seçim adaletine ipotek koyan ve bir yönetim biçimi haline gelen kayyım rejimine son vermek için geliyoruz.”

Ekololji, çalışma hayatı, kadın ve çocuk hakları, adalet, ekonomi gibi başlıklarda 4 bölüm ve 50 başlıktan seçim vaatlerinin yer aldığı 2023 Seçim Bildirgesinde öne çıkan noktalar şöyle:

Kürt sorununun demokratik barışçı çözümü
İkinci yüzyılda demokratik anayasa
Bağımsız ve tarafsız yargı ile herkes için adalet
Kadınlar için özgürlük ve eşitlik
Ekolojik yeni yaşam
Herkes için adil yargılanma hakkını güvence altına alacağız
KHK’leri iptal edeceğiz
Çocukların, bugünün hak sahipleri ve toplumsal özneleri olmaları için geliyoruz…
Toplumun ihtiyaçlarını esas alan demokratik ekonomi ile geliyoruz
Sendikal hak ve özgürlükler için geliyoruz

Selahattin Demirtaş Yazdı: Değişim Nedir?

Yaklaşık altı yıldır Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Değişim Nedir?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Yazısında, “Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı demokrasiyle taçlanacaksa demokratik değişim bizden, her birimizden başlamalı. Yoksa Cumhuriyet durup dururken demokrasiyle taçlanmaz, hiçbir taç gökten inmez” ifadelerine yer veren Demirtaş’ın Gazete Duvar’da yayınlanan yazısı şöyle:

“Bu yazıda kastedilen sensin, başkası değil.

Muhalefet haklı olarak, 14 Mayıs seçimlerini değişimin başlangıcı olarak görüyor. Peki nedir bu değişim, tam olarak ne değişecek? Muhalefet seçimi kazanırsa öncelikle iktidar değişecek. Ama değişimden kastedilen sadece bu olmasa gerek.

Benim değişimden anladığım şey, mevcut düşünce kalıplarımızdan ve şablonlarımızdan sıyrılmamızdır.

Her birimiz durduğumuz yeri en kusursuz, en mükemmel yer olarak belirleyip geri kalan herkesin bizi baz alarak değişmesini bekliyorsak feci şekilde yanılıyoruz demektir. “Değişim değişim” deyip bunu zerrece kendi üstümüze alınıyorsak değişim olmayacak demektir.

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı demokrasiyle taçlanacaksa demokratik değişim bizden, her birimizden başlamalı. Yoksa Cumhuriyet durup dururken demokrasiyle taçlanmaz, hiçbir taç gökten inmez.

Birey olarak sosyal yaşamımızda, evde, iş yerinde ne kadar demokratız? Farklı inançlara, kimliklere, doğaya, hayvanlara karşı ne kadar demokratız? Kadın erkek ilişkilerinde ne kadar demokratız?

Üyesi olduğumuz siyasi partilerde, derneklerde, meslek odalarında, sendikalarda demokrasi var mı? Yoksa önemli kararlar halen kapalı kapılar ardında, dar gruplar tarafından mı alınıyor? Örneğin, önümüzde milletvekili seçimleri varken adaylar neden ön seçimle belirlenmiyor, bunun bir açıklaması var mı?

Bizden farklı düşünenlere saygıyla yaklaşıyor muyuz? Sorunlarımızı konuşarak, tartışarak, uzlaşmayla çözmeye açık mıyız?

Hak ve özgürlüklerimizi, korumakta ve büyütmekte bilinçli miyiz, atak mıyız?

Örgütlü toplumun gücünün farkında mıyız? Yoksa örgütlü hareket etmekten halen çekiniyor, korkuyor muyuz?

Özgür düşüncenin ne olduğunu, önemini tam olarak kavramış durumda mıyız?

Sorular çoğaltılabilir. Cevapları ise aynaya bakarak vermeni rica ediyorum.

Devletin demokratikleşmesi ise kurumların ve kuralların evrensel insan hakları, demokrasi standartlarına uygun işletilmesiyle olur. Devlet demokratikse hem kararlar verilirken hem de denetim yapılırken yurttaşa açık olur. Demokratik devlet; yurttaşın önüne engel çıkarmayan, baskılamayan, özgürlüklere saygılı devlettir.

Demokratik devletin bozulup yozlaşmamasının, faşizan devlete dönüşmemesinin garantisi de demokratik toplum ve demokratik bireydir.

Biz değişmemişsek devlet üstten değişse bile bunun kimseye yararı da olmaz, zaten öyle bir değişim kalıcı da olmaz. Dolayısıyla demokratik cumhuriyet ancak demokrat bireylerle, demokratik toplumla var olabilir.

Sözün özü, kimse kendini de halkı da kandırmaya kalkmasın. Bu seçim kampanyasından başlayarak kendimizi değişime açık hale getirelim.

Değişmemekte ısrar edip öte yandan demokrasi havarisi gibi ortada dolaşanlar çok sırıtıyor, benden söylemesi. Sıfatınız, kimliğiniz, kudretiniz ne olursa olsun demokratik bir şekilde yaşamadan, demokratik düşünmeden demokrasiyi savunmak çok çirkin bir görüntü oluşturuyor. Hele halkı temsil eden veya bu iddiada olan bir siyasetçiyseniz çok daha fazla göze batıyor.

Milletvekili adaylarına da bir önerim var.

Cumhuriyet’in demokrasiyle taçlanması için o tacı önce kendi başınıza oturtun, öyle yola çıkın. Aksi halde emin olun siyasi yaşamınız fiyasko ile son bulur, ortalıkta bolca örneği olduğu gibi.”

HDP’li Sancar: Zalimlere Kaybettireceğiz, Mazlumlara Kazandıracağız

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Israrla sorunlarımızın çözüm yolu demokratik siyasettir diyoruz. Bu açıdan parlamentonun önümüzdeki dönem hayati bir önem taşıyacağını da görüyoruz. Bu nedenle parlamento seçimlerine çok büyük önem veriyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Zulme karşı buradayız, birlikte değiştireceğiz. Yıkıma ve talana karşı yeniden inşa için buradayız, birlikte değiştireceğiz. Kadınların mücadelesiyle buradayız birlikte değiştireceğiz. Söz veriyoruz hep birlikte değiştireceğiz. Zalimlere kaybettireceğiz, mazlumlara kazandıracağız. Yeşil Sol kazanacak, ittifaklarımızla birklikte kazanacağız. Tüm Türkiye halklarına kazandıracağız.”

Sancar, konuşmasında ayrıca, “Büyük bir değişimin arifesindeyiz. Kendi menfaatinden ve koltuğundan başka hiçbir şey düşünmeyen, halkı büyük buhranla, depremin yıkımı ve enkazıyla baş başa bırakan AKP-MHP saltanatının son bulacağı aydınlık günler için geri sayım başladı” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Halka yoksulluğu, sefaleti reva gören AKP- MHP iktidarından bu ülkenin kurtulacağı tarihi ana sayılı günler kaldı. Büyük bir değişimin arifesindeyiz. Kendi menfaatinden ve koltuğundan başka hiçbir şey düşünmeyen, halkı büyük buhranla, depremin yıkımı ve enkazıyla baş başa bırakan AKP-MHP saltanatının son bulacağı aydınlık günler için geri sayım başladı. Bu iktidar bloğu varlığını devam ettirmek için her yola başvuruyor, tarihimizin en karanlık, en tehlikeli ittifakı oluşmuş durumda.

Bu ittifaka karşı tüm demokrasi güçlerinin birlikteliği ve ortak iradesi her zamankinden daha hayati önemdedir. Hiç kimse bu sorumluluğu bir an bile aklından çıkarmamalıdır. Bu karanlık tehlikeli ittifakı durdurmak için hep birlikte ortak mücadele ve ortak irade göstermenin zamanıdır, bu tarihi anda hata yapanın tarih önünde de halkların vicdanında da affedilmesi mümkün olmayacaktır.

Seçim bildirgemiz son aşamasına gelmiş durumda. 30 Mart’ta büyük bir buluşmayla seçim bildirgemizi açıklayacağız. Açıklayacağımız bildirge Türkiye’nin demokratik çözüm programı olacaktır. Seçim sürecinde tam kadro sahada olacağız. Partimizden aday olmak için her kesimden yoğun bir ilgi var. Bu bizi gururlandırıyor. Umut HDP’dir, umut kurduğumuz ittifaklardadır.

HDP ve ittifakları altındaki bu büyük buluşma Türkiye’ye ve demokrasiye büyük kazandıracaktır. HDP’nin önünü kesmeye yönelik kumpas ve davalar hâlâ devam ediyor. Her türlü oyunu oynamaya da devam edeceklerini biliyoruz. Böyle bir dönemde bile hiç geri durmayacakları kumpasların hepsini boşa çıkaracağız. Bugüne kadar ne yaptılarsa hepsine karşı direndik, yol bulduk.

Başından bu yana tuzakların farkındayız. 14 Mayıs seçimlerinde halkımızın sandığa yansıyacak tarihi iradesini riske etme hakkımız yoktu. Yeni bir dönem başlarken bu büyük dönüşüm gücünü mutlaka parlamentoya taşımamız gerekiyordu. Kapatma davası devam ederken başvurular yaptık. Bu davanın seçimden sonraya bırakılmasını meşru, siyasal ve hukuksal gerekçelerle talep ettik. AYM, 24 aydır süren davada bir ay daha beklememe kararını verdi. Biz bunun ne anlama geldiğinin elbette farkındayız. Bu planın neyi hedeflediğini elbette biliyoruz.

“Zalimlere kaybettireceğiz, mazlumlara kazandıracağız”

Seçimlere Yeşil Sol Parti ile girmeyi kararlaştırdık. Onlar akıllarınca tuzaklar oluştururken bizler aklın, inancın ve kararlılığın ışığında yürüdük. En büyük dersi sandıkta vereceğiz. Biz onların hileleriyle de, oyunlarıyla da baş etmeyi öğrendik, bu da onlara büyük dert olsun.

Yolumuz üçüncü yoldur. Yolumuz şimdi yeşilin ve solun yoludur. Değişim yolu ve adresi bu seçimlerde Yeşil Sol’dur. İnanıyoruz ki 14 Mayıs’ta tüm seçim sandıklarını yeşile boyayacağız. Mayıs’ın baharıyla Yeşil Sol’un baharı sandıklarda buluşacaktır.

Israrla sorunlarımızın çözüm yolu demokratik siyasettir diyoruz. Bu açıdan parlamentonun önümüzdeki dönem hayati bir önem taşıyacağını da görüyoruz. Bu nedenle parlamento seçimlerine çok büyük önem veriyoruz.

Zulme karşı buradayız, birlikte değiştireceğiz. Yıkıma ve talana karşı yeniden inşa için buradayız, birlikte değiştireceğiz. Kadınların mücadelesiyle buradayız birlikte değiştireceğiz. Söz veriyoruz hep birlikte değiştireceğiz. Zalimlere kaybettireceğiz, mazlumlara kazandıracağız. Yeşil Sol kazanacak, ittifaklarımızla birklite kazanacağız. Tüm Türkiye halklarına kazandıracağız.”

14 Mayıs Seçimleri: Kürtler Nasıl Bir Rol Oynayacak?

Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) oluşan Emek ve Özgürlük İttifakı, 6 Şubat’taki depremlerinden önce cumhurbaşkanı adayı çıkaracağını açıkladı.

Ancak Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklanmasının ardından Emek ve Özgürlük İttifakı aday çıkarılmayacağı duyuruldu. Kılıçdaroğlu’na fiilen destek anlamına gelen bu açıklamanın ardından Kürtlerin siyasette oynayacağı rol daha fazla tartışılmaya başladı.

VOA Türkçe’den Mahmut Bozarslan’ın aktardığına göre Merkezi Diyarbakır’da bulunan Dicle Toplumsal Aramalar Merkezi (DİTAM) isimli düşünce kuruluşu da bu tartışmalara katıldı. DİTAM tarafından düzenlenen “Türkiye Siyasetinde Kürtler ve Seçimler” konulu toplantıda Kürtlerin siyasette nasıl bir rol oynayacakları sorusuna yanıt arandı.

Toplantıya Fransa’nın başkenti Paris’ten online olarak katılan siyaset bilimci ve tarihçi, Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu (EHESS)Öğretim üyesi Prof. Dr. Hamit Bozarslan, Türkiye’nin çok kritik bir noktada olduğunu belirterek, “Uzun yıllardır böyle bir beklenti söz konusu değildi” dedi.

“Altılı Masa demokratik bir masa değil”

HDP’nin fiilen destek olacağı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olduğu altılı masaya değinen Bozarslan, altılı masanın demokratik bir masa olmadığını savundu. İyi Parti için “Susurluk geleneğinden gelmekte” ifadesini kullanan Bozarslan, “CHP, İttihat ve Terakki ile ilişkilerini koparmayan bir parti” yorumunu yaptı.

Altılı masanın çözmesi gereken sorunlar arasında Kürt sorununun bulunmadığını hatırlatan Bozarslan, “Bu söylediklerim altılı masanın desteklenmemesi anlamına gelmemekte. Ama altılı masanın mutabakat metninde çözülmesi gereken 2 bin küsur sorun sayılıyor ama bunların içinde Kürt meselesi yok” şeklinde konuştu.

Türkiye’de büyük bir değişim beklentisi olduğunu vurgulayan Bozarslan, “Değişim beklentisi en azından şimdilik demokrasi beklentisi değil. Demokratik hareketin ve Kürt hareketinin değişim beklentisini demokrasi beklentisine dönüştürmesi gerekiyor. Demokrasi beklentisinin oluşturulması için Kürt meselesinin kendi başında meşru bir mesele olarak kabul edilmesi zorunluluğu var. Bu aynı zamanda azınlık haline getirilen diğer Türkiye halklarının meşruluğu anlamına geliyor” şeklinde konuştu.

“Her şey seçimlere indirgenemez”

Bütün beklentilerin seçimlere indirgenemeyeceğini ifade eden Bozarslan, Türkiye’yi demokratikleştirecek faktörler üzerinde yoğunlaşılmasını önderdi. Bozarslan Türkiye’de baskı rejimine rağmen direniş sahalarının da olduğuna dikkat çekerek, “Direniş sahalarının korunması, güçlendirilmesi, uzun bir zaman dilimine yayılması gerekmekte. Türkiye’deki dengeler iktidarın değil direniş sahalarının lehine çalışmakta” dedi.

HDP neden cumhurbaşkanı adayı çıkarmadı?

AK Parti yıllarca Kürt siyasetinin temsil ettiği partilerle birlikte bölgede Kürt seçmenden en fazla oy alan parti oldu. Ancak son aylarda yapılan anketler AKP’nin oylarının düştüğünü gösteriyor. Bozarslan’dan sonra söz alan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Vahap Coşkun da, Kürt seçmenle AKP arasındaki makasın açıldığına dikkat çekti.

AK Parti oylarının erozyona uğradığını söyleyen Coşkun, CHP’nin iktidar umudu olmasıyla birlikte, HDP’nin oylarının bir kısmının CHP’ye gidebileceğini savundu. Seçim barajının yüzde 7’ye indirilmesinin HDP seçmeni arasında motivasyon bozukluğuna yol açabilme ihtimali olduğuna da vurgu yapan Coşkun, ilk kez oy kullanacak seçmenlerin de HDP için avantaj olduğuna değindi.

Coşkun, HDP’nin cumhurbaşkanı adayı çıkarmamasını beş neden bağladı. HDP’nin 2015’ten bu yana sürdürdüğü AK Parti karşıtlığının tabanda hissiyat yarattığını savunan Coşkun, “HDP istese de artık kendi tabanında AK Parti karşısında nötr ya da destekleyecek pozisyona giremez” dedi.

AK Parti’nin Kürt karşıtı siyasetinin aday çıkarılmamasında önemli bir etken olduğunu dile getiren Coşkun, diğer nedenleri şöyle sıraladı:

“HDP ile ittifak yapan özellikle sol grupların aday hiç çıkartılmaması konusundaki yaptıkları deklarasyon. Kılıçdaroğlu’nun Kürt seçmenin,cumhurbaşkanlığı adayları içerisinde kendisine en yakın adamı olarak görmeleri. Demirtaş gibi gösterebileceği popüler bir adayın olmaması bunlar önemli nedenler. HDP aday göstermiş olsaydı dahi, seçmelerin önemli bir kısmı ilk turda Kılıçdaroğlu’nu tercih edebilirlerdi, bu parti yönetimi açısından doğru bir tablo olmazdı” dedi.

“Kürtler çaba içerisine”

14 Mayıs seçimlerinden iktidar değişimi olacak mı? Toplantının ardından soruları yanıtlayan DİTAM Başkan Yardımcısı Sedat Yurtdaş, iktidar değişiminin sağlanabileceği görüşünde. Peki bu değişim Kürtlere ne getirir? Cumhur ittifakının yerini alması beklenen ve Kürtlerin de destekleyeceği varsayılan Millet İttifakı Kürt sorununu çözebilir mi? Yurtdaş’a göre Millet İttifakı Kürtlerin taleplerine açıkça cevap vermiyor.

Ancak Yurtdaş, Millet İttifakının çabalarına dikkat çekerek, “Genel gidişat bu iktidarın, Erdoğan’ın Kürt karşıtlığı politikasının Kürtler de artık bir karşılığının olmadığıdır. Millet İttifakı’nın her ne kadar Kürtlerin genel özgürlük, hak taleplerine açıkça cevap veren bir konumda olmasa da genel demokrasiyi, hukuk, özgürlükler konusunda ortak bir çaba içerisinde hareket edilebileceğini, dolayısıyla iktidar değişimi sağlanabileceği konusunda genel bir yaklaşım var” diye konuştu.

Kürtlerin de kendi hakları için çaba içinde olduğunu anlatan Yurtdaş, “Şunu gördük ki tek tek bireyler, kurumlar, katılımcıların hepsi bu süreçte en etkili bir şekilde dil, kimlik hakları, yönetime katılma hakları için bir çaba içerisinde olduğunu gösteriyor” dedi.

Demirtaş: Ajan Provokatörler Bu Seçimle İfşa Olacaklar

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, 14 Mayıs seçimlerine ilişkin yaptığı değerlendirmede, “AKP’nin muhalefet partilerine sızdırdığı ajan provokatörler de bu seçimle ifşa olacaklar” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “2017 referandumu ve 2018 seçimlerinde bu ajanlar içeriden çok kritik etki yaptılar, bu defa hepsinin ipliği pazara çıkacak. Yok öyle yağma. Oyun bitti. Halk nasıl istiyorsa öyle olacak.”

Edirne Cezaevi’nde 6 yıldır tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından 14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine ilişkin açıklamalarda bulundu.

“Değişim başladı” diyen Demirtaş’ın açıklamaları şöyle:

“1- AKP’nin muhalefet partilerine sızdırdığı ajan provokatörler de bu seçimle ifşa olacaklar.

2017 referandumu ve 2018 seçimlerinde bu ajanlar içeriden çok kritik etki yaptılar, bu defa hepsinin ipliği pazara çıkacak.

Yok öyle yağma. Oyun bitti. Halk nasıl istiyorsa öyle olacak.

2- Halkımız bilmeli ki, siyasi tarihimizin en derin tasfiye operasyonlarını, direnerek boşa çıkardık. Partimizi de bizi de teslim alamadılar.

Dört koldan yürüttükleri itibarsızlaştırma, yok etme girişimleri halkımızın güvenine, sevgisine, iradesine çarpıp geri döndü.

3- Demokrasi ve Özgürlük Hareketinin direniş tarihini bilmeyenler “iş verenleri” ile birlikte tarih çöplüğüne gidecekler.

Değişim başladı. Hiçbir kirli odak bunu durduramaz. Güzel günlere az kaldı. Huzura, refaha, barışa az kaldı.

Hep birlikte, coşkuyla çalışmaya devam edelim.”

HDP’li Buldan: 100 Milletvekili Hedefiyle Seçimlere Hazırlanıyoruz

Partisinin il eşbaşkanları toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlere değinerek, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılında 100 milletvekili şiarıyla bu seçimlere hazırlanıyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Çok güçlü bir Yeşil Sol Parti’nin temsiliyeti ile farklı renklerin, kimliklerin aidiyetlerin ve mağduriyet yaşayan, yok sayılan, inkar edilen bütün kimliklerin temsil edilmesi de parlamentoya çok daha güçlü girebilmek için çalışacağız ve mücadele vereceğiz. Dolayısıyla güçlü bir partiyle parlamentoda temsil edilmenin önümüzdeki senelerde yapılacak olan yasal çalışmalara etki edeceğini bilerek ve bu anlayışla parlamentoya girmeyi hedefliyoruz.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İl Eşbaşkanları, seçim çalışmalarını değerlendirmek üzere toplandı. Toplantıya HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlık etti.

Toplantının açılışında konuşan Pervin Buldan şunları söyledi:

“Bugün Ramazanın ikinci günü, Ramazanın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Oruç tutan halkımızın oruçlarının kabul olmasını diliyorum. Gerçekten önemli bir tarihsel dönemden geçiyoruz. Bu tarihi dönemde sorumluluk ve yükümlülüklerimizin çok daha ağır olduğunu biliyoruz. Ancak şunu ifade etmek isterim bizim artık hayatımızın iki şekli oluştu; birincisi deprem öncesi hayatımız ikincisi deprem sonrası hayatımız. Deprem öncesini çok farklı anlatacağız. Deprem dönemini gelecek nesillere aktarırken deprem öncesi ve sonrası Türkiye diye anlacatağız.

O yüzden açıkçası ben de depremde yaşanan bu büyük felakette yaşamını yitiren bütün insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Çok büyük bir acının, çok büyük bir felaketin sonuçlarıyla karşı karşıya kaldık. Deprem felaketini çok daha büyük mağduriyetlere dönüştüren bir iktidarla karşı karşıya kaldık. Özellikle deprem bölgesinde il eş başkanlarımıza ben öncelikle teşekkür etmek istiyor ve onlara ayrıca geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Deprem bölgesindeki il eş başkanlarımız yakınlarını komşularını kaybettiler. Depremin olduğu saatten itibaren sahaya indik. Oralardaki il eş başkanlarımızın durumunu bizler de gördük, yakındır tanık olduk.

Evet, depremin sonuçları devam ediyor. Üzerinden uzun bir zaman geçmesine rağmen yaraların sarılmadığını, acıların dinmediğini dolayısıyla ülkeyi yönetenlerin iktidarın bu anlamda sınıfta kaldığını, depremzedelerini her anlamıyla kaderleriyle baş başa bıraktıklarını ilk andan itibaren gördük. Bakanları göstermelik olarak bölgeye gönderdiler ama hala yaralar sarılmadı, birçok ihtiyacın olduğunu biliyoruz. Barınma, gıda ihtiyacı, göçten kaynaklı yaşananların getirdiği sonuçları önümüzdeki dönemlerde dayanışmayı daha da büyüterek sürdürmek gerek ve bunun farkındalığıyla hareket etmek zorundayız.

Deprem oldu bitti, insanlar yakınlarını kaybetti. Kalanlar nasıl yaşayacak nasıl barınacak, geleceklerini nasıl teminat altına alacak. Bütün bunlar elbette birer soru işareti. Bizim ve tüm Türkiye halklarının bunun üzerinde daha fazla çalışması gereken bir döneme giriyoruz. Çünkü insanların bir çoğu depremin yaşandığı yerleri terk etmek zorunda kaldı.

“HDP olarak halklarımızın yanındayız”

Hem göç eden insanlar, aynı zamanda deprem bölgesini terk etmeyen binlerce insanımız var. O yüzden bu dayanışmayı çok güçlü bir şekilde gönüllerle sivil toplum örgütleri ve HDP’nin bütün kurullarıyla deprem bölgelerinde yürüttüğü dayanışmayı daha da güçlendirmenin zamanıdır. Ama aynı zamanda gelecek dönemleri ve süreçleri de buna hazırlıklı bir şekilde yönetmeyi başarmamız gerekiyor. Depremzedelerin bize ihtiyacı var, iktidara olan öfkenin, sitemin karşısında HDP olarak bizler halkımızın yanındaydık ve dayanışmayı büyüttük.

8 Mart sürecini geçirdik. Kadın arkadaşlara özellikle teşekkür ediyorum. Yıkımdan sonra miting değil ama kadınları bir araya getirecek etkinlikler yürüyüşler gerçekleştirildi. Her yerde açıklamalara yoğun katılımlar gerçekleşti. Hatay’da 4 Mart’ta gittiğimde böylesi bir manzarayı beklemiyordum. Çok yoğun bir kadın katılımı vardı. En büyük yıkımın yaşandığı bir kent, daha doğrusu böyle bir kent kalmadı aslında oradaki kadınların 8 Mart vesilesiyle bizimle olmalarını çok anlamlı olduğunu ifade etmek istiyorum.

Dolayısıyla bundan sonraki 8 Mart’larda daha güçlü birliktelikler ve buluşmalar gerçekleştireceğiz. Hem 8 Mart’ın hem de Newroz’un yas havasında da olsa gerçekleşmesi bizlere umut veriyor. Newroz da aynı şekildeydi. Birçok yerde Newroz’da bir araya gelindi ama her şeye rağmen milyonların bir araya gelip verdiği mesajlar birlik beraberliğin önemini bizlere gösterdi. Newroz’da da 8 Mart’ta da il eş başkanlarımızın emeği büyüktür. Ben de bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Seçim dönemine girdik. Artık kaçınılmaz bir gerçekle karşı karşıyayız. Ertelenir mi gibi sorular da bitti. Seçim tarihi netleşti, ittifaklar oluştu, başvurular başladı. Biz Yeşil Sol Parti olarak seçimlere girme kararımızı açıkladık. Cumhurbaşkanlığı seçiminde daha önce hem Mithat Başkan’ın açıklamaları hem de benim Kars İl Kongresinde yapmış olduğum kendi adayımızı çıkarma konusundaki açıklamamız halkımızda büyük motivasyon yarattı.

Bu coşkuyu anlayabiliyoruz. Bu anlamda halkımızın talebinin ne kadar yerinde olduğunu biliyoruz. Seçime yaklaşırken depremden kaynaklı şartların değişmesiyle birlikte kurullarımızla yaptığımız toplantılardaki kararla bu tutumumuzda değişiklik yaptık. Umut ediyoruz ki bu yeni karar da insanlarımızda yine bir heyecan yaratmış, büyük bir coşkuya vesile olmuştur.

Çünkü biz kararlarımızı alırken, kendi başımıza almıyoruz. Bütün kurullarımızla bu kararları alıyoruz. MYK’da saatlerce yaptığımız tartışmalar, Kadın Meclimizde yaptığımız değerlendirmeler milletvekillerimizle yaptığmız değrlendirmelerle birlikte bu tutum değişikliği önümüzdeki dönemi şekillendirme, yeni yaşamı inşa ve faşizmi yok etme, iktidar gönderme açısından önemli bir karardır.

Belki isim açıklamadık ama henüz seçim çalışmaları başlamadığı için isim açıklamadık. Seçim çalışmaları başladıktan sonra Cumhurbaşkanlığı konusunda kimi destekleyeceğimizi isim olarak telaffuz etmeyi önümüzdeki günlerde gündemimize alacağız. Cumhurbaşkanlığı seçimi kadar parlamento seçimlerinin de çok önemli olduğunu biliyoruz.

“100 milletvekili ile parlamentoda olma hedefiyle seçimlere hazırlanıyoruz”

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında 100 milletvekili şiarıyla bu seçimlere hazırlanıyoruz. Çok güçlü bir Yeşil Sol Parti’nin temsiliyeti ile farklı renklerin, kimliklerin aidiyetlerin ve mağduriyet yaşayan, yok sayılan, inkar edilen bütün kimliklerin temsil edilmesi de parlamentoya çok daha güçlü girebilmek için çalışacağız ve mücadele vereceğiz. Dolayısıyla güçlü bir partiyle parlamentoda temsil edilmenin önümüzdeki senenlerde yapılcak olan yasal çalışmalara etki edeceğini bilerek ve bu anlayışla parlamentoya girmeyi hedefliyoruz.

Eşit temsiliyet meselesinde kadınların da erkekler kadar parlamentoda temsilinin sağlanması için fermuar sistemini hayata geçirmeyi önemli bir mesele olarak gördüğümüzü, bu konuda herhangi bir taviz vermeyeceğimizi kadın temsilinin partimiz açısından büyük önemde olduğunu ve listeler yapılırken buna çok büyük önem verdiğimizi belirtmek isterim.

Kısacası ben de bu dönem bütün arkadaşlarımıza büyük bir sorumluluk düştüğünü bütün il eş başkanlarımıza görev düştüğünü ifade etmek istiyorum. İçinizde aday adayları olacaktır, bu konuda kısıtlama yok ama bütün arkadaşlarımız şimdilik il eş başkanları olarak görevine devam edecektir, sizlere olan ihtiyacın büyük olduğunu belirtmek istiyorum. Yolumuz açıktır. Buna yürekten inanıyorum.”

Emek Ve Özgürlük İttifakı Seçim Stratejisini Belirledi

14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine sayılı haftalar kala ittifaklarda stratejilerini de netleştiriyor. Seçimlerde cumhurbaşkanı adayı çıkarmama kararı alan Emek ve Özgürlük İttifakı, genel seçimlere dair stratejisini belirledi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) oluşan ittifak, yürütülen müzakereler sonucunda tam uzlaşı sağladı.

Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında seçimlere tek parti ve tek listeyle kararını ittifak toplantısına taşıyan HDP, bu ısrarını sürdürdü. Ancak TİP ve EMEP, aynı toplantıda seçimlere kendi logolarıyla girme eğilimi gösterdi.

MYK’nin müzakere için tam yetki verdiği HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, TİP Genel Başkanı Erkan Baş ve EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ile görüştü.

Müzakere görüşmesinin ardından genel başkanlar, parti kurullarıyla görüşmek için süre istedi. Parti kurullarıyla görüşen Baş ve Akdeniz, ittifak masasına kararlarını bildirdi. Kararların bildirilmesinin ardından partiler arasında seçim stratejisine dair formül netleşti

İttifak çatısı altında seçimlere giriliyor

Anayasa Mahkemesi’nde devam eden kapatma davasının seçim sonrasına bırakılması talebi reddedilen HDP, seçimlere ittifak çatısı altında Yeşil Sol Parti ile girecek. TİP ve EMEP de ittifak çatısı altında kendi logolarıyla seçimlere gidecek. İttifakta yer alan TÖP, EHP ve SMF ise Yeşil Sol Parti listesinden seçimlere girecek.

(Kaynak: Bianet)

HDP’li Mithat Sancar: Temel Hedef İktidarın Gönderilmesi

Partisinin il eşbaşkanları toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerine değinerek, “Seçim sürecinin yoğunluğu çalışmaların ne kadar yoğun olacağı bundan önceki tecrübelerimizle de sabittir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Özellikle seçim dönemlerinde hem halka ulaşma hem desteğimizi büyütmek, gücümüzü büyütmek, bunları sağlayabilmek için sandıkları koruma hedefi önümüzde duruyor. Bu konudaki çalışmaları da yakından takip ediyoruz, sizlerin yaptıklarınızı da görüyoruz. Bundan önceki seçimlerde çalışan bütün yoldaşlarımızın birikimi şimdi sizlerin ellerindedir”

Sancar, konuşmasının devamında, “14 Mayıs’ta yapılacak seçimler tarihi bir öneme sahiptir, bunun da herkes farkındadır. Ya bu otoriter, sömürücü savaşı temel politika olarak kabul eden rejim kendini pekiştirecek ya da demokratik cumhuriyete giden yolun açıldığı yeni bir başlangıç ortaya çıkacak. İnkara, talana, sömürüye, savaşa, dayanan iktidarın gönderilmesi temel stratejik hedefimizdir. Bu konuda zaten her alanda mücadelemizi kararlılıkla yürütüyoruz. Bütün saldırılara, kuşatmalara rağmen hiçbir güç bizi yolumuzdan alıkoyamıyor.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İl Eşbaşkanları, seçim çalışmalarını değerlendirmek üzere toplandı. Toplantıya HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlık etti.

Toplantının açılışında konuşan Mithat Sancar şunları söyledi:

Önemli bir dönemeçte önemli bir toplantı gerçekleştiriyoruz. Bunu yüz yüze gerçekleştirmek isterdik ama şartlar ve program yoğunluğu nedeniyle bir araya gelemedik. Ancak online toplantı yapma imkanını yaratabildik. Buradan bu platformdan da görüşlerimizi karşılıklı değerlendirmelerimizi paylaşmak önemlidir.

Öncelikle ben son bir ay içinde başta 8 Mart Newroz olmak üzere sahada büyük emek sarf eden değerli yoldaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. Daha da önemlisi deprem sonrasında bütün birimlerimizle başta il eş başkanlarımız, yöneticilerimiz, bütün çalışanlarımızla sahada olmak ve dayanışma içinde olmak için büyük bir seferberlik gerçekleştirdi. Evet halkımız, bu düzenin yarattığı enkazın altında kalmışken ilk dayanışma hareketini başlatan ve sahaya hemen koşan arkadaşlarımız oldu.

Elbette sizler gibi bizler gibi binlerce insan alana gitti ama gittiğimiz her yerde örgütümüzün halkımızın acılarını paylaşma, yaralarını sarma konusunda büyük bir gayret gösterdiklerine tanık olduk. Bundan dolayı da sizleri hem kutluyor ve teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu bizim görevimizdir. Çok büyük yıkım oldu. Büyük kayıplar derin acılar yaşadık. Devlet ve iktidar ilk 3 gün de hiç bir yerde yoktu. Ne arama kurtarma çalışmaları için gerekli yardımlar yapılmıştı ne de açıkta kalan insanlarımızın ihtiyaçlarını karşılayacak bir çalışmaya tanık olduk. Sahada halklarla dayanışan insanlarımızla buluşan sizler ve bizler gibi pek çok çevreden insanlar vardı.

Acımız büyüktü yıkım ağırdı. Hala devam ediyor bu yıkımın sonuçları. Öte yandan dayanışmanın büyüklüğü de acıları biraz hafifletme yaraları sarma anlamında bize teselli olduğu gibi umut da verdi. Çünkü asıl halkı ve toplumu koruyacak gücün bizzat kendi öz örgütlülüğü olduğunu halkla beraber çalışan, halk için çalışan kesimlerin ancak halkı savunabileceğini görebildik.

Bu her alanda böyledir. Ama bu depremin yarattığı yıkımın büyüklüğü karşısında dayanışmanın da muazzam büyüklükte ortaya çıkmış olması bizler için umut vericidir. Emek veren herkese teşekkürlerimi iletiyorum. Depremde hayatını kaybedenlere rahmet diliyor, geride kalanlara sabır, yaralılarımıza da acilen sağlıklarına kavuşması için duygularımız onlarladır.

Aranızda deprem bölgesinde çalışan il eş başkanlarımız da var. Onların da kayıpları var biliyorum. Özellikle Pazarcık ilçe eş başkanımızın çok büyük çabalarını gördük. Kendi kayıpları olmasına rağmen gece gündüz durmadan çalıştı ama onu da maalesef kalp krizi sonucu yitirdik. Onu da saygıyla rahmetle anıyorum.

Depremde yaşanan bu büyük yıkıntının sorumlusunun iktidar olduğunu, bu düzen olduğunu her fırsatta vurguluyoruz. Depremden önce yapılanlar ve yapılmayanlar ile depremden sonra yapılanlar ve yapılmayanlar toplandığında kayıpların sorumlusunun bu düzen olduğunu herkes görüyor. Ranta, sömürüye, rüşvete, yolsuzluğa dayalı bu işleyiş kentlerimiz evlerimizi birer potansiyel yıkım mekanına dönüştürmüştür.

“Sömüreye ve ranta tahsis edilen kaynaklar ölüm getiriyor”

Yaşadığımız evlerin insanlarımıza mezar olmasının zeminini yaratmıştır. Maalesef bu durum yine dediğim gibi büyük kayıplarla ortaya çıktı. Büyük kayıplarla kendini gösterdi. Sorumlu bu talan düzeninin sahipleridir. Öte yandan depremden hemen sonra ulaşması gereken acil kurtarma çalışmalarının da gerçekleşmediğini gördük.

Yine deprem vergileriyle başka alanlardaki kaynaklarla hızlı örgütlenebilecek acil yardım ve kurtarma çalışmaları bu kaynakların başka alanlarda kullanılmasından dolayı deprem bölgesine ulaşamadı. Bu iktidar kaynakları sömürüye, yandaşa sermaye ve savaşa tahsis ediyor. Savaş ranta tahsis edilen bu kaynaklar ölüm ve yıkım getiriyor. Oysa halkın bizzat kendisinin ürettiği bu kaynakları yine insanların iyi bir yaşam sürebilmeleri, hayatlarını ve sağlıklarını koruyabilmek için kullanmak mümkün.

“Başka bir düzen mümkün”

Başka bir düzen, başka bir ülke, başka bir anlayış mümkündür. Bizler bu yeni düzenin kurulması, yeni bir başlangıç için yola çıkmış, demokratik cumhuriyeti toplumun bütün kesimlerinin eşit özgür ve refah içinde yaşayacağı bir sistem olarak kurmak için mücadele yürütüyoruz. O nedenle depremden sonra çalışmalarımızı bu şiarla diğer alanlarda yoğunlaştırarak sürdürürdük.

Bunda da yine en ağır yük sizlerin omuzlarımdaydı. 8 Mart’ı kadınlar dayanışma ruhuyla, acı ve yası paylaşma şiarıyla karşıladılar. Kadın mücadelesinin ne kadar önemli bir güç olduğunu, dönüşüm için ne kadar değerli kaynak olduğunu bizlere gösterdiler. Kadın yoldaşlarımızın bu emekçileri, mücadeleleri bizlere yol gösteriyor, onlara teşekkür ve minnet sunuyorum.

Ardından Newroz’u yas ve acıyı paylaşma ortamında karşılamak durumunda kaldık. Newroz yeni bir başlangıç diriliş, ve direniş günüdür. Başta Kürtler olmak üzere bütün Ortadoğu halklarının bu heyecanla kutladıkları bir bayramdır. Ancak bu sene bir şenlik olarak değil bu düzeni değiştirme kararlılığıyla karşıladık. Yası, acıyı paylaşma duyarlılığı ile karşıladık. Meydanlara onbinler yüzbinler milyonlar aktı.

Bu konuda sizlerin çabalarının da ne kadar önemli olduğunun farkındayız. İl, ilçe örgütlerimiz olmasa böyle canla başla çalışmasa ne depremdeki dayanışmayı ne 8 Mart’taki paylaşmayı ne de Newroz’daki o görkemli buluşmayı gerçekleştirebilirdik. Şimdi önümüzde 1 Mayıs var. Bütün bu söylediğim değerleri, kararlılığı 1 Mayıs’a taşıma sorumluluğumuz var.

1 Mayıs’tan sonra da 14 Mayıs’ta artık sandıklar kurulacak. Seçim sürecine girdik. Seçim sürecinin yoğunluğu çalışmaların ne kadar yoğun olacağı bundan önceki tecrübelerimizle de sabittir. Özellikle seçim dönemlerinde hem halka ulşama hem desteğimizi büyütmek, gücümüzü büyütmek, bunları sağlayabilmek için sandıkları koruma hedefi önümüzde duruyor. Bu konudaki çalışmaları da yakından takip ediyoruz, sizlerin yaptıklarınızı da görüyoruz. Bundan önceki seçimlerde çalışan bütün yoldaşlarımızın birikimi şimdi sizlerin ellerindedir.

14 Mayıs’ta yapılacak seçimler tarihi bir öneme sahiptir, bunun da herkes farkındadır. Ya bu otoriter, sömürücü savaşı temel politika olarak kabul eden rejim kendini pekiştirecek ya da demokratik cumhuriyete giden yolun açıldığı yeni bir başlangıç ortaya çıkacak. İnkara, talana, sömürüye, savaşa, dayanan iktidarın gönderilmesi temel stratejik hedemizidir. Bu konuda zaten her alanda mücadelemizi kararlılıkla yürütüyoruz. Bütün saldırılara, kuşatmalara rağmen hiçbir güç bizi yolumuzdan alıkoyamıyor.

İttifaklarımızı kuruyoruz. Emek ve Özgürlük İttifakı zaten daha önce kuruldu ve şimdi yoluna genişleyerek devam ediyor. Öte yandan Kurdi İttifaklarımızın da kuruluşu ile ilgili çalışmalar son aşamaya geldi. Hem Emek ve Özgürlük İttifakı hem Kurdi İttifak bu Demokrasi ve Özgürlük ittifakının motor gücü olacaktır. Demokratik dönüşümün belirleyici dinamiği olacaktır. Bu ittifakla aslında bizim en geniş birlikteliği demokratik demokratik güç birliği değişimi geniş çatı altında toplanıyor. Buna en başta kadın mücadelesi ve kadın hareketleri dahildir. Gençliğin büyük kararlılığı, azmi ve onların yarattığı mücadele birliği de bizim ittifakımızın belki de en temel sütununu oluşturuyor.

Bu seçimlere HDP olarak giremeyeceğimizi açıkladık fakat bütün teşkilatlarımız seçime bu ihtimalleri gözeterek hazırlanmıştır. İktidarın ve rejimin oyunlarına karşı bizler de her daim uyanık olduk, hazırlıklarımızı hiçbir dönem aksatmadık. Bu seçimlere bu büyük gücü, yarattığımız büyük dinamizmi ve değişim iradesini yansıtacağımızı ilan ettik. Kapatma davası açıldıktan kısa süre sonra bunu söyledik, halklarımızı asla seçeneksiz bırakmayacağız. Üçüncü Yolu inşa etmek için mutlaka alternatifler oluşturacağız.

“Bu seçimlere Yeşil Sol Parti çatısı altında gireceğiz”

Üçüncü Yol’un başarıya ulaşması için mutlaka seçimleri büyük toplumsal mücadelenin önemli bir parçası olarak görüp çalışmaları en ileri noktaya taşıyacağız. Bunları böyle de belirtmiştik, soru işaretleri vardı belki belli insanlarımızın ve çevrelerin zihinlerinde acaba ne olacak diye soruyorlardı ama çok büyük çoğunluk biliyordu ki geçmişten gelen o büyük mücadele birliği bugün bizlere yol gösteriyor. O birikim ve tecrübenin bize verdiği büyük güçle biz alternatifleri oluşturduk. Biz alternatiflerimizi oluşturduk, bu seçimlere Yeşil Sol Parti çatısı altında gireceğiz. Yeşil Sol Parti’nin örgütlendiği iller zaten var, İlçeler var.

Ama HDP’nin bulunduğu her yer Yeşil Sol Parti’nin gücüdür. Onun insan ve mücadele kaynağıdır. Yeşil Sol Parti’yi bu seçimlerde bütün gücümüzle ittifakların da dahil olduğu bir çerçevede en yüksek başarıya hep birlikte taşıyacağız. Bu sorumluluğun farkındayız. Bu rejimi değiştirmemiz gerekiyor. İnkar, imha, savaş ve sömürü düzenini değiştirmemiz gerekiyor.

Halklarımıza ve topluma büyük bedeller ödeten bu baskıcı ve zalim anlayışı durdurmamız gerekiyor. Bu hedeflere ulaşma konusunda güvenceyiz. Kürt sorunuda demokratik çözüm, yeni başlangıç ancak bizim öz gücümüzle olur. Bizler demokratik dönüşümün güvencesiz. Kürt sorununda demokratik çözümün asıl yine kaynak gücü olacağız. Büyük barışı demokratik çözüm üzerine inşa etmek yine bizlerin gücüyle olacaktır.

Özgür gelecek bizlerin mücadelesi ile kurulacaktır. O nedenle bütün enerjimizi bütün kaynaklarımızı bu sorumluluk bilinciyle harekete geçiriyoruz. Siz eş başkanlarımız bu mücadelenin gerçek anlamda emekçilerisiniz, gerçek rençberlerisiniz, zahmetkeşlerisiniz. Sizlerin bu emekleri bizlerin de hep birlikte yolumuzu açıyor. Sorumluluklarımızı bize her gün yeniden hatırlatıyor, değişim bizim mücadelemizden geçiyor. İkitdarı göndermek yetmiyor, yeni bir dönem başlatmak gerekiyor.

Bu yeni dönem demokratik cumhuriyet hedefiyle mücadele dönemi olacaktır. Demokratik cumhuriyete giden yolda hep birlikte başarılı olacağımıza inancımız tamdır. Hep birlikte kazanacağımızı biliyoruz. Bütün çalışmalarınız, emeklerinizi için teşekkür ederim. Bundan sonraki zorlu çalışmalar için kolaylıklar diliyorum. Ramazan ayının da hayırlara bu mücadelede hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyorum. Serkeftin hepimize, Türkiye halklarına ve geleceği umutla bekleyen bütün insanlarımıza.”

HDP’li Buldan: En Demokrat Adayın Hangisi Olduğunu Halkımız Biliyor

“14 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu’nu mu destekleyeceksiniz?” sorusunu yanıtlayan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Dün çok kapsamlı bir değerlendirmeyle görüşümüzü açıkladı. Cumhurbaşkanı adayımızı çıkaracağımızı deprem öncesinde belirtmiştik. Ancak yaşanan depremden sonra tutumumuzda bir değişiklik yaptık. Depremin yönetilemediğini, depremin yaşandığı yerlerde hükümetin yetersizliğini gördüğümüz için tutumumuzu bir kez daha en azından mevcut koşullar altında gözden geçirdik.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “AKP-MHP hükümetinin ülkeyi yönetemediği bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu ülkede daha demokratik, daha özgürlükçü, bütün mağduriyetlere karşılık verecek bir anlayışın yerleşmesi için deprem sonrasında bu tutumumuzu gözden geçirdiğimizi ifade ettik.”

Buldan, açıklamasının devamında, “Bir isim açıklamadık ancak biz Türkiye’de bir değişim ve dönüşümden yanayız. Biz demokrasinin kazanmasını istiyoruz. Biz Türkiye’de özgürlüklerin ve adaletin, hukukun kazanmasını istiyoruz. Dolayısıyla cumhurbaşkanı adayları içerisinde buna en uygun olan ismi destekleyeceğimizi de önümüzdeki günlerde muhtemelen isim bazında da ifade ederek kararımızı daha net bir şekilde kamuoyuyla paylaşacağız. En demokrat adayın hangisi olduğunu insanlarımız, halkımız biliyor” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında partisinin depreme yönelik tespit ve çözüm önerilerini açıkladı. Buldan, şunları söyledi:

“Büyük bir depremle on binlerce insanımız yitirdik. Halen yaraların sarılmadığı, acıların dinmediği ve felaketin kelimelerle anlatılamayacak boyutlarının olduğu bir depremdi. Önlemler alınmadığı için birçok insanımızın yaşamını yitirdiği bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldık. Yaşanan iki büyük depremden hemen sonra yetkili kurullarımızla deprem bölgesine gittik, deprem bölgesindeki yaraları sarmaya çalıştık ve yaşanan mağduriyetleri birebir yerinde gözlemedik.

Üzerinden uzun bir zaman geçmesine rağmen halen aynı mağduriyetlerin yaşandığını, yaraların sarılmadığını, acıların -elbette geçemeyecek bir acı olduğunu biliyoruz ama- bir nebze de olsa hafiflemediğini görüyoruz. Bu ülkeyi yönetenler insanları kaderleriyle baş başa bıraktılar. İlk günden depremzedelerin yanında olmayanlar şimdi binalar dikmek üzere oraya gittiler. Bizler HDP olarak bütün bu yaşananları ve gözlemlerimizi bir tutum belgesiyle Türkiye kamuoyu ile paylaşmak için bugün buradayız:

6 Şubat 2023’teki iki büyük depremle ülke olarak büyük bir yıkım yaşadık. 10 ilde resmi verilere göre 50 binin üzerinde, gerçek verilere göre ise çok daha fazla insanın yaşamına mal olan; 100 binden fazla insanın yaralandığı; 20 binin üzerinde binanın ve 100 binden fazla bağımsız bölümün yıkıldığı depremlerin acısı yüreğimizi yakmaya devam ediyor.

Deprem bir doğa olayıdır ve Anadolu coğrafyasının aktif fay hatlarında sürekli yıkıcı depremler meydana gelmektedir. 1939 Erzincan, 1966 Varto, 1971 Bingöl, 1975 Lice, 1999 Marmara, 2011 Van, 2020 Elazığ depremlerinin sonuçları çok ağır olmuştur. Bu tarihsel gerçekliğe rağmen halen bu acı felaketlerin yaşanıyor olmasının nedenleri siyasal ve yönetsel yetmezlik, öngörüsüzlük ve bilimsellikten uzaklıktır.

Kaçak ve sağlam olmayan yapıların son 10 yıldaki imar afları dolayısıyla ruhsat alması ve yasal kılıfa büründürülerek işlenen kent suçları sonucunda düzensiz bir kentleşme tüm ülkeye hâkim kılınmıştır. Oy ve rant uğruna yapılmayan denetimler yaşadığımız felaketin ve yaşam hakkı ihlalinin ve kent suçlarının siyasi sorumlularına da işaret etmektedir. Son yaşanan depremle; AKP-MHP iktidarının gerekli ve yeterli deprem önlemleri almadığı, kamu kurumlarının hazırlıksız olduğu, büyük bir organizasyon ve koordinasyon sorunu yaşandığı açıkça görülmüştür.

“Kızılay şirket durumuna getirilmiştir”

Doğal afetlere müdahalede yetkili kurum olan AFAD, İçişleri Bakanlığına bağlanmış, kurumun bütçesi genel bütçenin yüzde 0,25’i oranında belirlenmiştir. Kurumun yönetim kadrosu nepotizme teslim edilmiş, personel ve ekipman eksikliği açıkça ortaya çıkmış, asli görevi afetlere acil müdahale olan bu kurum iktidarın hırsızlık ve yolsuzluk kapısı haline getirilmiştir. Kızılay da kurum yönetimi açısından liyakatsizlikle malul ve arpalık olarak kullanılan, halka yardım ulaştıran değil malzeme satan bir şirket durumuna getirilmiştir.

Bu duruma karşılık siyasi iktidar deprem bölgesinde yaşanan muazzam toplumsal dayanışmaya adeta bir kâbus gibi çökmeye çalışmıştır. Mülki amirlerin, siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin yardımlarını engellemeye çalışması ibretlik bir tablo oluşturmuştur. Türkiye’nin aşırı merkeziyetçi idari yapısı da kentsel planlama süreçlerini, bilimsel ve demokratik katılım süreçlerini olumsuz etkileyen bir durumdur. İmar kanunları, yapı yönetmelikleri ve denetim mekanizmaları bilimsel ve kamusal bakış açısından uzak, vahşi piyasa koşullarına göre hazırlanmaktadır.

Deprem değil depreme karşı gerekli ve yeterli önlemleri almayan siyasi iktidar ölümlerin sorumlusudur. Sözüm ona bürokratik hantallıktan kurtulma iddiasına sahip Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, yani tek adam yönetiminin, nasıl enkaz altında kaldığına bu toplum tanık olmuştur. Merkezi devletin hantallığı yüzünden yitirilen canlara şahit olmuştur.

Yerel yönetimlerin güçlü olduğu, anında müdahale için Ankara’dan talimatın beklenmediği bir siyasal düzen ihtiyacı bir kez daha bir zorunluluk olarak açığa çıkmıştır. Mevcut siyasi iktidar yaşanan sorunlara kalıcı çözümler bulma ehliyetini kaybetmiştir.

Atılması gereken adımlar 

Seçimlerden sonra oluşacak yeni yönetimin depreme hazırlık ve kent hakları kapsamında ilk atması gereken belli başlı adımlar şunlardır:

1 – Bina kusuruna bağlı meydana gelen yıkım ve ölümlerden inşaat, ruhsat, onay aşamasında birinci derecede sorumlu olan herkes için mevzuatta cezai yükümlülükler artırılmalı ve kesinlikle uygulanmalıdır.

2 – Afet bilinci ve kültürünün gelişmesi için ilköğretimden itibaren coğrafya ve jeoloji dersleri müfredata alınmalı; afet öncesi, afet anı ve sonrası için eğitimler verilmeli, afet esnası ve sonrasında yapılacaklara dair eğitimler ilkokul seviyesinden başlatılmalıdır.

3 – Afet dönemlerinde merkezin karar alma süreçlerini beklemeyecek, halkla beraber hareket edecek güçlü demokratik yerel yönetimlerin inşası gereklidir. Yatay örgütlenme tarzı ve merkezi kurumlarla koordineli halde hareket edecek yerel yönetimler her bir mahallede oranın ihtiyaçları doğrultusunda afet gönüllüleri örgütlenmesini hazırlamalıdır.

4 – Mevcut 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Yasa yürürlükten kaldırılarak yeni bir düzenleme yapılmalı, 3194 Sayılı İmar Yasası ve bağlı yönetmelikler de kent suçları tanımlaması kapsamında yeni mevzuata uyumlu hale getirilmelidir.

5 – Doğayla çatışmadan planlı ve sağlıklı kentleşmeye gidilmelidir. Başta imar afları olmak üzere tüm kent suçları anayasal hüküm altına alınmalı, imar ve yapı mevzuatına uygun yapılaşma, kamu yararı ve halk katılımı dikkate alınarak gerçekleştirilmeli, bilimsel içerikli imar planları şehirlerin anayasası niteliğini taşımalıdır.

6 – Kentlerde afetlerden korunmak ve zararlarından en az etkilenmek amacıyla “Afet Risk Yönetimi” anlayışı benimsenmeli, öncelikle başta deprem olmak üzere afet riski olan bölgeler tespit edilmeli ve söz konusu riskleri azaltacak önlemler ivedilikle alınmalıdır. Özellikle İstanbul başta olmak üzere tüm kentlerimizde kapsamlı Afet Yönetim Planları hazırlanmalı ve gecikmeksizin uygulama olanakları yaratılmalıdır.

7 – Gelecek 5 yıllık planlamada depreme dayanıklı ve dirençli kentler projesi ilan edilmeli ve uygulanmalıdır.

8 – Tarım alanları, nehir dere yatakları, kıyılar, fay zonları, heyelan, çığ gibi riskli alanlar imara açılmamalı, mevcut olanlar bir planlama doğrultusunda boşaltılmalıdır.

9 – Barınma hakkı anayasal bir haktır ve demokratik sosyal devletin bir görevidir. Kent planlaması, merkezi üst plan ilkeleri altında, yerel yönetimlerin bilimsel, ekolojik dengeyi dikkate alan, katılımcı, sosyo-kültürel, çevresel ve jeolojik kriterlerine göre yapılmalıdır.

10 – Kent ve mekan planlamaları, kent hakkı kavramı çerçevesinde imar kanunları ve bina ve yapı yönetmelikleri yapı denetim sistemi uzmanı kurumlar, üniversiteler, TMMOB ve benzeri STK’lar ile bilimsel gerçekler ışığında yeniden düzenlenmelidir.

11 – Afet ve Kentsel Dönüşüm Bankası kurulmalıdır.

12 – AFAD kesinlikle özerk bir kimliğe kavuşmalı, liyakat temelinde atamalar yapılmalıdır. AFAD’ın teşkilat yapısı yerel ve bölgesel düzeyde yeniden düzenlenmeli, illerde AFAD Danışma Kurulları oluşturulmalı, ilgili STK’lar ve yerel yönetimler bu kurullarda yer almalıdır.

13 – Afet anlarında halka yardım anlayışını kaybeden ve iktidarın arpalığına dönüşmüş olan Kızılay bu çarpık anlayıştan ivedilikle arındırılmalı ve yeniden yapılandırılmalıdır.

HDP olarak bir arada yaşamın sadece politik hedeflerle gerçekleşmeyeceğine ve doğal yaşamı, ekolojik dengeyi gözetmesi gerektiğine; kent yaşamının ve kültürünün sağlıklı bir biçimde gerçekleşmesi için her bireyin karar alma süreçlerine aktif katılımının zorunluluğuna inanıyoruz.

Son yaşanan depremlerde görüldüğü gibi, Türkiye halklarının muazzam bir dayanışmayla yaraları sarmaya çalışması geleceğe dair umutlarımızı yeşertmiş, açığa çıkan haklı öfke ise halkların iktidara yönelik demokratik değişim isteğini netleştirmiştir.  Artık bir canımızı bile depremlerde yitirmek istemiyoruz, siyasi ve idari sorumluluğu olanların da hukuk önünde hesap vermesi gerektiğini bir kez daha önemle belirtiyoruz.

SORU: Deprem bölgesi HDP seçmenin yoğun olduğu bir bölge. Büyük göç yaşandı. Bu durum oy kullanmaya yansır mı?

Deprem illerine dönük çalışmalar yürütülüyor. Göç edenlerin nereye yerleştiğine dair çalışmalarımız ile orayı terk etmeyen vatandaşlarımız için çalışmalarımız ivedilikle yürütülüyor. İnsanlarımız nerede oy kullanmak istiyorsa onları taşıyarak oy kullanmalarını sağlayacağız.

“En demokrat adayın hangisi olduğunu insanlarımız, halkımız biliyor”

Soru: Yeşil Sol Parti ile katılacağınızı açıkladınız. Dün yaptığınız açıklamada Kılıçdaroğlu’na destek olarak algılandı. 14 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu’nu mu destekleyeceksiniz?

Dün çok kapsamlı bir değerlendirmeyle görüşümüzü açıkladı. Cumhurbaşkanı adayımızı çıkaracağımızı deprem öncesinde belirtmiştik. Ancak yaşanan depremden sonra tutumumuzda bir değişiklik yaptık. Depremin yönetilemediğini, depremin yaşandığı yerlerde hükümetin yetersizliğini gördüğümüz için tutumumuzu bir kez daha en azından mevcut koşullar altında gözden geçirdik. AKP-MHP hükümetinin ülkeyi yönetemediği bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu ülkede daha demokratik, daha özgürlükçü, bütün mağduriyetlere karşılık verecek bir anlayışın yerleşmesi için deprem sonrasında bu tutumumuzu gözden geçirdiğimizi ifade ettik.

Bir isim açıklamadık ancak biz Türkiye’de bir değişim ve dönüşümden yanayız. Biz demokrasinin kazanmasını istiyoruz. Biz Türkiye’de özgürlüklerin ve adaletin, hukukun kazanmasını istiyoruz. Dolayısıyla cumhurbaşkanı adayları içerisinde buna en uygun olan ismi destekleyeceğimizi de önümüzdeki günlerde muhtemelen isim bazında da ifade ederek kararımızı daha net bir şekilde kamuoyuyla paylaşacağız. En demokrat adayın hangisi olduğunu insanlarımız, halkımız biliyor.