“128 Milyar Dolar Nerede?” Merkez Bankası Başkanı Yanıtladı

‘128 milyar dolar nerede’ sorusuna yanıt veren Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, döviz rezervlerinin 60 milyar dolarının şirketlere, 50 milyar dolarının da bireylere gittiğini bildirdi.

Merkez Bankası Başkanı Erkan, hangi şirket ve kişilerin hangi kurlardan dövizlerin sahibi olduğuna ilişkin detaylı bilgi vermezken geri kalan 18 milyar dolara ne olduğuna henüz açıklık getirmedi.

Merkez Bankası Başkanı, yapılan işlemin mevzuat dayanağı olduğunu, o dönemde Hazine ile Merkez Bankası arasında imzalanan protokol çerçevesinde gerçekleştirildiğini belirtirken, “Piyasaya döviz likiditesi sağlanarak Türkiye’ye yönelik negatife dönen sermaye akımlarının etkisiyle oluşabilecek sağlıksız fiyatlandırmaların ve kur oynaklığının enflasyona etkisinin önüne geçilmeye çalışılmıştır” dedi.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu’nda milletvekillerinin, ‘128 milyar dolar nerede’ sorularına yanıt verdi.

Gazete Pencere’de yer alan habere göre; Soruya, “Benden önceki dönem” vurgusunu yapan Erkan, döviz rezervlerinin 60 milyar dolarının şirketlere, 50 milyar dolarının da bireylere gittiğini bildirdi. Erkan hangi şirket ve kişilerin hangi kurlardan dövizlerin sahibi olduğuna ilişkin detaylı bilgi vermezken geri kalan 18 milyar dolara ne olduğuna henüz açıklık getirmedi. Sözlerine ise şu şekilde devam etti:

“Teknik olarak cevaplamak isterim. Çünkü teknokrat olarak yapabileceğim budur. 2020 yılında 2017 yılına kıyasla reel sektörün yabancı para pozisyonu yaklaşık 60 milyar dolar iyileşirken hane halkı döviz mevduatı yaklaşık 50 milyar dolar artmıştır. Aynı dönemde yurt dışı yerleşiklerin portföyü azalmış ve 2019 haricinde cari açık verilmiştir. Bu gelişmelerin TCMB pozisyonuna (rezervler) yansımaları görülmüştür. Bunun matematiği net şekilde açıktır.”

Başkan Gaye Erkan, göreve geldikten sonra geçmişe bakıp 128 milyar dolar konusunu incelediğini belirterek, “Beni üzen noktayı paylaşmak isterim” ifadelerini kullanarak, “TCMB’deki döviz rezervleri gizli saklı bir şekilde belirli kurumlara ve kişilere aktarılmış gibi bir anlayış var. Türkiye’nin bir evladı olarak, iletişim ve bilgi teknolojilerinin bu kadar geliştiği bir çağda Merkez Bankası gibi dünyaya açık bir kurumda ‘Rezervlere ne oldu?’ şeklinde bir tartışmayı kurumumuza da Türkiye’ye de yakıştıramam” dedi.

Piyasaya döviz likiditesi neden sağlanmıştı?

Başkan Erkan, yapılan işlemin mevzuat dayanağı olduğunu, o dönemde Hazine ile Merkez Bankası arasında imzalanan protokol çerçevesinde gerçekleştirildiğini belirtirken, “Piyasaya döviz likiditesi sağlanarak Türkiye’ye yönelik negatife dönen sermaye akımlarının etkisiyle oluşabilecek sağlıksız fiyatlandırmaların ve kur oynaklığının enflasyona etkisinin önüne geçilmeye çalışılmıştır” dedi.

Paylaşın

Merkez Bankası Başkanı, Tek Haneli enflasyon İçin 2026’yı İşaret Etti

Plan ve Bütçe Komisyon’unda sunum yapan Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, “Parasal sıkılaştırma adımlarımızın birikimli etkileri ile ana eğilimi düşürerek, dezenflasyonu 2024 yılında Enflasyon Raporu’ndaki patika ile uyumlu şekilde tesis etmekte kararlıyız” dedi ve ekledi:

“Petrol fiyatlarındaki artış ve enflasyon beklentilerinde süregelen bozulma enflasyonda ilave yukarı yönlü baskı oluşturmaktadır. Bu unsurlar enflasyonun yıl sonunda enflasyon raporundaki tahmin aralığının üst sınıra yakın seyredeceğine işaret etmektedir.”

Gaye Erkan, açıklamasının devamında, “Yıllık enflasyonda düşüşü baz etkisiyle Mayıs 2024’ten sonra görmeye başlayacağız. 2025’te istikrar dönemi olacak ve 2026’da enflasyonu tek haneye indireceğiz” ifadelerini kullandı.

TCMB Başkanı Dr. Hafize Gaye Erkan Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyon’unda sunum yaptı. Erkan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Fiyat istikrarı temel amacımız doğrultusunda tüm araçlarımızı kararlılıkla kullanmaya devam edeceğiz.Parasal sıkılaştırmayı makro ihtiyati çerçevedeki sadeleştirme ile birlikte yürüterek, hem parasal aktarım mekanizmasının güçlenmesini, hem de attığımız adımların makro finansal istikrarı pekiştirmesini hedefliyoruz.

Beklentileri yeniden çıpalayacak, ekonomideki güven ve öngörülebilirliği artıracak para politikasını sabırla uygulamaya yönelik kararlılığımızı attığımız adımlarla gösteriyoruz.

Parasal sıkılaştırma sürecimizin ve güçlü bir eğilim gösteren rezerv birikiminin etkilerinin döviz kuru istikrarını desteklediğini görmekteyiz.

Akaryakıt fiyatları, fiyatlama davranışları üzerinde ilave bir risk oluşturuyor. Akaryakıt önümüzdeki dönemde de enflasyon üstünde risk. Sanayiye yönelik elektrik ve doğalgaz zamları yıllık enflasyonu artıracak.

Enflasyonun ana eğilimi eylül ayı itibarıyla yavaşlamaya başlamıştır, dezenflasyonu tesis etmekte kararlıyız. Tüm araçlarımızı enflasyon tek haneye gerileyene kadar kararlılıkla kullanmaya devam edeceğiz. Petrol fiyatlarındaki artış ve enflasyon beklentilerinde süre gelen bozulma enflasyonda ilave yukarı yönlü baskı oluşturmakta.

Bu unsurlar enflasyonun yıl sonunda enflasyon raporundaki tahmin aralığının üst sınıra yakın seyredeceğine işaret etmekte. Merkez Bankası rezervleri 4 ayda 27 milyar dolar artarak 125,5 milyar dolar seviyesine yükseldi.

Parasal sıkılaştırma adımlarımızın birikimli etkileri ile ana eğilimi düşürerek, dezenflasyonu 2024 yılında Enflasyon Raporu’ndaki patika ile uyumlu şekilde tesis etmekte kararlıyız. Politika faizinde gerçekleştirdiğimiz kademeli ve kararlı artışların yanı sıra makro ihtiyati çerçevede attığımız sadeleşme adımlarının da katkısıyla piyasa mekanizmasının yeniden tesisi sağlanmıştır.

“Piyasadaki kur oynaklığı geriledi”

Kur korumalı mevduat bakiyesi gerilerken rezervlerde de artış sağlanması, KKM’den ve döviz mevduattan TL’ye geçiş stratejisinin başarıyla ilerlediğine ve TL’ye arzu edilen sağlıklı geçişin başladığına işaret etmektedir. Piyasadaki kur oynaklığı geriledi.

Enflasyon konusunda geçiş sürecindeyiz. Geçiş sürecinde enflasyonda geçici bir yükseliş gerçekleşmektedir. 2024 yılında dezenflasyon süreci başlayacaktır.

Faiz kararlarınızı, miktarsal sıkılaştırma ile daha etkili hale getiriyoruz. Fiyat istikrarını tesis etmekte kararlıyız. Haziran ayından bugüne süre gelen parasal sıkılaştırma sürecinin etkilerini belirgin şekilde 2024 yılında görmeye başlayacağız. Bu nedenle 2024 yılını dezenflasyon dönemi olarak tanımlıyoruz.

Yıllık enflasyonda düşüşü baz etkisiyle Mayıs 2024’ten sonra görmeye başlayacağız. 2025’te istikrar dönemi olacak ve 2026’da enflasyonu tek haneye indireceğiz.”

Paylaşın

Merkez Bankası Başkanı Erkan’dan “Kararlılık” Vurgusu

Kuyumculuk sektörünün temsilcileri ile bir araya gelen Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, enflasyon raporu toplantısında kamuoyuyla paylaşılan yol haritasının “kademeli ve kararlı adımlarla” uygulanmaya devam ettiğini söyledi.

Hafize Gaye Erkan, 27 Temmuz’daki Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısında, “Güçlü bir parasal sıkılaştırma sürecini haziran ayında başlattık. Bu sürecin, kademeli, dengeli ve istikrarlı olacağını vurguladık” demişti.

Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Osman Çelik ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, Ankara’da kuyumculuk sektörünün temsilcileri ile bir araya geldi.

Kuyumculuk sektörü temsilcilerinin sorunlarını dinleyen TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan, “2024 yılında dezenflasyonun sürdürülebilir şekilde başlamasını sağlayacak zemini oluşturmak için Enflasyon Raporu toplantımızda kamuoyuyla paylaştığımız yol haritamızı kademeli ve kararlı adımlarla uygulamaya devam ediyoruz” dedi.

Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Osman Çelik ise hükümet olarak makro dengeleri tesis etmekle işe başladıklarını ve önlemlerin reel sektör üzerindeki yan etkilerini titizlikle takip ederek gerekli önlemleri alıp ilgili sektörlerin ihracattaki rekabetçi güçlerini geliştirmek istediklerini anlattı.

Türkiye’de altın ithalatında son dönemde dikkat çekici artışlar yaşandığı ve bu durumun cari açık üzerinde de etkili olduğu belirtilen toplantıda, geçiş sürecinde finansal istikrarın güçlendirilmesine yönelik makroihtiyati tedbirlerin uygulandığına dikkat çekildi. Diğer yandan, mücevher ihracatçıları gibi üretici kesimlerin desteklenmeye devam edileceği belirtildi.

Para Politikası Kurulu (PPK) Hafize Gaye Erkan başkanlığında ilk üç toplantıda politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını 1650 baz puan artışla yüzde 8,5’ten yüzde 25’e yükseltti. PPK, karar metinlerinde kademeli ve kararlı parasal sıkılaştırma mesajlarına yer verildi.

Başkan Erkan, 27 Temmuz’daki Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısında, “Güçlü bir parasal sıkılaştırma sürecini haziran ayında başlattık. Bu sürecin, kademeli, dengeli ve istikrarlı olacağını vurguladık” demişti.

Hafize Gaye Erkan toplantıda şu ifadeleri kullanmıştı: “Merkez Bankası’nda temel amacımız fiyat istikrarıdır. Enflasyonu kalıcı olarak düşürmek için parasal sıkılaştırma sürecine başladık. Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar, parasal sıkılaştırmayı gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendireceğiz.

Enflasyon ve enflasyonun ana eğilimine ilişkin göstergeleri yakından takip ediyoruz. Fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda tüm araçlarımızı kararlılıkla kullanmaya devam edeceğiz. Bu kapsamda, faiz artırımının yanı sıra, parasal sıkılaştırma sürecini destekleyecek seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma kararları aldık ve almaya devam edeceğiz.

Bu nedenle, konuşmam ve sonrasındaki soru-cevap oturumumuz yalnızca enflasyon ve para politikası odaklı olacaktır. Öngördüğümüz dezenflasyon ve istikrar dönemleri öncesinde bir geçiş sürecindeyiz. Geçiş sürecinde, piyasalar kendi içsel dinamiklerinde dengelenmektedir.

Döviz kurunda gözlenen düzeltme ve mali disipline yönelik tedbirlerin sonucunda enflasyon kısa vadede geçici bir yükseliş gösterecektir. Diğer taraftan, bu süreçte 2024 yılında dezenflasyonun sürdürülebilir şekilde başlamasını sağlayacak zemini dikkatle oluşturuyoruz.

Faiz artırım kararlarımız, miktarsal ve seçici kredi sıkılaştırma kararlarımızın birikimli olumlu etkilerinin bir kısmını 2023’ün sonunda ve özellikle enflasyonun ana eğiliminde 2024 yılının ikinci çeyreğinde hissetmeye başlayacağız. Dezenflasyon süreci dönemine girildiğinde, göreli fiyatlarda geçici düzeltmeler yerini kur istikrarı, iyileşen cari denge, mali disiplin, sermaye akımlarında kalıcı güçlenme ve artan rezervlere bırakacaktır.

Söz konusu gelişmeler sonucunda enflasyonun ana eğilimi ve beklentiler tutarlı bir şekilde iyileşmeye başlayacaktır. 2025 yılı sonrasını ise istikrar döneminin başlangıcı olarak görüyoruz. Bu dönemde enflasyondaki gerileme hızlanırken, öngörülebilirlik artacaktır. Kalıcı olarak gerileyen enflasyona, yatırımlar ve nitelikli büyüme eşlik edecektir.

Konuşmamda, ilk olarak bir önceki Enflasyon Raporu’ndan bu yana açıklanan veriler ışığında, küresel ekonomi ve enflasyona dair değerlendirmemizi paylaşacağım. Sonrasında, para politikası stratejimizi ve orta vadeli enflasyon tahminlerimizi sunmak istiyorum.

Küresel büyüme zayıf seyrine devam etmektedir. Türkiye’nin ihracat yaptığı 110 ülkenin büyüme oranları ve ihracatımızdaki payları kullanılarak oluşturulan küresel büyüme endeksi, bir önceki Rapor dönemine göre kayda değer bir değişim göstermemiştir. 2022 yılı ile kıyaslandığında dış talep yıllık bazda yavaşlamaktadır.

Türkiye’nin önemli ticaret ortaklarından Euro Bölgesinde, flash imalat PMI göstergesi temmuzda 42,7 ile pandemiden bu yana en düşük düzeye gerilemiştir. Çin ise yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0,8 oranında büyümüştür. Bu büyüme beklentilerin altında kalmış ve ilk çeyreğe göre önemli bir yavaşlamaya işaret etmiştir.

Küresel büyümedeki yavaşlamanın da katkısıyla, emtia fiyatları ve arz koşullarındaki olumlu görünüm, bu Rapor döneminde de devam ediyor. Emtia ana endeksi bir önceki yıla göre yüzde 18,3 oranında gerilemekle birlikte, uzun dönem ortalamalarının üzerindedir.

Diğer taraftan, küresel ekonomik faaliyet, sektörler arasında ayrışmaktadır. Sanayi üretimi zayıf seyrederken, talep koşullarını daha fazla yansıtan hizmet sektörü gücünü koruyor. Küresel hizmet PMI endeksi, yılın ikinci çeyreğinde artarak 54,9 düzeyine ulaşmış ve eşik değer üzerindeki seyrini sürdürmüştür.

Diğer taraftan, imalat sanayi PMI göstergesi 49,3 ile eşik değerin altında kalmaya devam etmiştir. İmalat sanayi ve hizmet sektörleri arasındaki ayrışma, gelişmiş ülkelerde çok daha belirgindir. Büyüme oranlarındaki gerileme ve sanayi üretimindeki zayıflık, emtia fiyatları kanalıyla enflasyonu olumlu etkilemektedir.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ortalama tüketici enflasyonları, sırasıyla yüzde 4,2 ve yüzde 5,1 seviyelerine gerilemiştir. Söz konusu düşüşe rağmen, enflasyon gelişmiş ülkelerde yüzde 2, gelişmekte olan ülkelerde ise ortalama yüzde 3,5 olan hedef değerlerin belirgin üzerindedir.

Küresel çapta işgücü piyasalarındaki sıkılık ve iç talepteki canlılık nedeniyle hizmet enflasyonlarında gözlenen katılık, çekirdek enflasyonlardaki ve beklentilerdeki düşüşü sınırlamaktadır. Çekirdek enflasyon, Rapor döneminde sınırlı oranda gerileyerek gelişmiş ülkelerde yüzde 4,8, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 5,6 olmuştur.

Enflasyonun ve özellikle çekirdek göstergelerin yüksek seviyesi sonucu, merkez bankaları parasal sıkılaştırmaya devam etmektedir. Gelişmiş ülkelerin tamamında olmak üzere, takip edilen 27 ülke merkez bankasının 19 tanesinde enflasyon hedefin üzerindedir.

Enflasyonda pandemi sonrası yükseliş, ülkeler arasında birbirine yakın zamanlarda başlamıştır. Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerin faiz artırımlarına gelişmiş ülkelerden daha erken başladıkları ve çekirdek enflasyonu düşürmekte daha başarılı oldukları görülmektedir.

Değerli Katılımcılar, küresel enflasyon ve para politikalarına değindikten sonra, şimdi ülkemizdeki enflasyona dair tespitlerimizi paylaşmak istiyorum. Ülkemizde enflasyon, ekim ayındaki zirve noktası olan yüzde 85,5’ten haziran ayı itibarıyla yüzde 38,2’ye gerilemiştir.

Bu gelişmede, döviz kurundaki istikrar ve gerilemeye başlayan küresel emtia fiyatları etkili olmuştur. Alt grupların, haziran ayı yıllık enflasyonuna olan katkılarına bakıldığında, enflasyonun gerilemesine en büyük katkı küresel emtia fiyatlarından olumlu etkilenen temel mal, gıda ve özellikle enerji kalemlerinden gelmiştir.

Diğer taraftan, enflasyondaki ataleti yansıtan hizmet grubunun katkısı, 15 puan civarında yatay seyretmektedir. Enflasyonun ana eğilimine dair bir dizi göstergeyi rutin olarak takip etmekteyiz. Bankamızda enflasyonun ana eğiliminin tespitinde, hem B, C endeksleri gibi “dışlama yöntemine” dayalı yaklaşımlar, hem de SATRIM, Medyan enflasyon gibi “istatistiki yöntemler” kullanmaktayız.

Yakın dönem dinamiklerini daha iyi anlamak adına, aylık ya da 3 aylık mevsim etkilerinden arındırılmış enflasyon verilerini inceliyoruz. Takip ettiğimiz geniş kapsamlı gösterge seti haziran ayında enflasyonun ana eğiliminde güçlenmeye işaret etmiştir.

Bu gelişmede, yurt içi talepteki güçlü seyir, ücret ve kur gelişmeleri ile hizmet enflasyonundaki katılık belirleyici olmaktadır. Yılın ikinci çeyreğine ilişkin veriler, iktisadi faaliyetteki güçlü seyirde özellikle iç talebin etkili olduğunu göstermektedir.

Perakende satış hacim endeksi, yerli kartlarla yapılan harcamalar, ciro endeksleri tüketimde ivmelenmeye işaret etmektedir. Tüketicilerin, dayanıklı tüketim harcaması yapma planları ikinci çeyrekte hızla artmıştır. Otomobil ve beyaz eşya satışları geçmiş dönem ortalamalarının oldukça üzerindedir.

İç talebin seyrine ilişkin özetlediğim görünüme karşın, toplam arz daha ılımlı seyretmektedir. Sanayi üretimi ve ihracatın yıllık artışı, 2022 yılının ikinci yarısından itibaren dış talep ile birlikte yavaşlamaktadır. İlk çeyrekte yaşadığımız deprem felaketi kaynaklı üretim kaybı, ikinci çeyrekte telafi edilmekle birlikte, söz konusu göstergelerin yıllık artış oranları sıfıra yakındır.

Geçtiğimiz yılın ikinci yarısında kapasite kullanım oranlarındaki düşüş, ilk çeyrekte afet kaynaklı olarak devam etmiştir. Kapasite kullanım oranları temmuz ayında halen bir önceki yıl seviyesinin altındadır. İç talep ve üretime ilişkin görünüm, toplam talep koşullarının enflasyonist bir düzeyde seyrettiğine işaret etmektedir.

Takip ettiğimiz çıktı açığı göstergelerinin ortalaması, 2022 yılının ikinci yarısında zayıflama eğilimi sergiledikten sonra, 2023 yılı ikinci çeyreği itibarıyla yüzde 2,3 seviyesine yükselmiştir. Talebin uzun bir süre arzdan daha hızlı gelişmesi enflasyon üzerinde önemli bir risk oluşturmaktadır.

Arz ve talebin uyum içinde hareket etmesi fiyat istikrarı, fiyat istikrarı da sürdürülebilir büyüme için önemlidir. Bu nedenle seçici kredi sıkılaştırması kararlarımızın iç talebi dengeleyeceğini öngörüyoruz.

Çıktı açığının kapanması dezenflasyon sürecinin önemli bir bileşeni olacaktır. Yurt içi talebin hızlı büyümesi sonucunda, 2023 yılının ilk altı ayında ithalatımız, enerji fiyatlarının 12 milyar dolara varan düşürücü etkisine rağmen, yüzde 4’ün üzerinde artarak, 185 milyar dolara ulaşmıştır.

Küresel gelişmeler, kredi genişlemesi ve belirsizlik algısı nedeniyle, altın ithalatı, ilk yarıda bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yaklaşık 11 milyar dolar artmış ve önceki yıl seviyesinin 3 katının üzerine çıkmıştır.

İç talepteki hızlanmaya bağlı olarak, tüketim malı ithalatı 8 milyar doları aşan bir artışla, bir önceki yıl tutarının 1,6 katına çıkmıştır. İfade ettiğim gelişmeler sonucunda mayıs ayı itibarıyla 12 aylık birikimli cari açığımız 60 milyar dolardır.

Yılın ikinci yarısında ise, parasal sıkılaştırmanın etkileri ve hizmet gelirleri kanalıyla cari işlemler hesabında belirgin bir iyileşme öngörmekteyiz. Güçlü iç talep hem doğrudan hem de cari denge kanalıyla enflasyon ve döviz kurlarını etkilemektedir. Kur gelişmelerinin enflasyona yansıması maliyet, bilanço ve beklenti gibi farklı kanallar üzerinden gerçekleşiyor.

Maliyet kanalına odaklandığımızda, 2018 yılına kadar gerileyen döviz kuru geçişkenliği katsayısı tahmini, son dönemde tekrar yükselmeye başlamıştır. Beklenti ve maliyet kanallarını ayrıştıran, parametreleri zamana göre değişen Phillips Eğrisi modelinin bulguları, mevcut durumda geçişkenliğin yüzde 25 civarında olabileceğini ima etmektedir.

Kur geçişkenliği sektörler arasında değişkenlik göstermekle birlikte, döviz kuru geçişkenliğindeki artış tüm sektörler için geçerlidir. Bu ortalama bir etki olup, geçişkenlik, ekonominin durumuna göre değişebilmektedir. Geçişkenlik, özellikle talep koşullarının güçlü olduğu dönemlerde hızlı gerçekleşir.

Faiz artırımı, miktarsal sıkılaştırma ve seçici kredi sıkılaştırması ile güçlendirdiğimiz parasal sıkılaştırma süreci döviz kuru istikrarını destekleyecektir. Ücret artışları özellikle emek yoğun sektörlerde maliyet artışlarına yol açmaktadır. Analizlerimiz, asgari ücret artışına en duyarlı sektörlerin idari-destek hizmetleri, lokanta-otel, toptan-perakende ticaret gibi sektörler olduğuna işaret ediyor.

Hesaplarımıza göre ücret artışlarının çoğu önümüzdeki birkaç ayda fiyatlara büyük ölçüde yansımış olacaktır. Bu durum, ilerleyen dakikalarda sunacağım tahmin patikasına yansıtılmıştır. Hizmet sektöründeki fiyat artışları yüksek seviyelerini sürdürmekte, hizmet enflasyonu, mal enflasyonuna kıyasla katılık arz etmektedir.

İçinde hem hizmet hem de temel malları da barındıran B endeksi yıllık artış oranı zirve noktası olan yüzde 77’den yüzde 46,6’ya gerilerken hizmet enflasyonu yüzde 55’in üzerinde katılaşmıştır. Fiyatı artan kalemlerin, azalanlara kıyasla ağırlığını gösteren yayılım endeksi, hizmet sektörü için hesaplandığında, tarihsel ortalamayı aşmaktadır. Fiyat artışları sektör geneline yayılmaktadır.

Hizmet sektöründe zamana bağlı fiyatlama davranışı daha yaygındır. Hizmet kalemleri, fiyatlama davranışları uyarınca, enflasyonist etkilerin uzun bir zamana yayılmasına neden olur. Eğitim ve sağlık hizmetleri ile kira gibi, fiyatları yılın belirli dönemlerinde değişen kalemlerin daha fazla atalet sergilediğini görüyoruz. Temel mallarda 0,6 olan atalet katsayısı eğitim ve kirada 0,9’un üzerindedir.

Yükselen konut fiyatları ve geçmiş enflasyona endeksleme davranışına ek olarak, gayrimenkul piyasasındaki arz-talep uyumsuzlukları kira artışlarını yukarıya çekerek enflasyon üzerinde etkilidir. Gıda, ücret ve turizm kaynaklı gelişmelerden önemli ölçüde etkilenen lokanta ve otel alt grubunda aylık artışlar süreklilik gösteriyor.

Hizmet sektöründeki bu gelişmelerle paralel olarak, enflasyon beklentileri de bir süredir yüksek seviyelerde katılık göstermekte ve son aylarda tekrar yükselmektedir. Enflasyondaki ataletin kırılması beklentilerin çıpalanmasına bağlıdır.

Dezenflasyona geçiş döneminde, parasal sıkılaştırmanın öngörülebilirliği sağlaması ve birikimli etkileriyle talebi dengelemesini bekliyoruz. Dezenflasyon dönemi ise enflasyon beklentilerinin yeniden çıpalanmasıyla hızlanacaktır.

Para politikamızın hedefi fiyat istikrarıdır. Fiyat istikrarı, enflasyon kalıcı bir şekilde gerilerken, oynaklığının da azaltılmasını hedeflemektedir. Fiyat istikrarı, makro finansal istikrarın olmazsa olmazıdır. Bu amaçla, güçlü bir parasal sıkılaştırma sürecini haziran ayında başlattık. Bu sürecin, kademeli, dengeli ve istikrarlı olacağını vurguladık.

Faiz artırımlarını, miktarsal ve seçici kredi sıkılaştırmasıyla güçlendirerek enflasyonun ana eğilimini düşürmeyi ve beklentileri çıpalamayı hedefliyoruz. Tüm araçlarımızı enflasyon tekrar tek haneye ve orta vadeli hedefimize gerileyene kadar kararlılıkla kullanmaya devam edeceğiz.

Haziran PPK toplantısı öncesinde para politikasının etkinliğinin güçlendirilmesine ilişkin iki önemli başlık belirledik. Birincisi, piyasa faizleri ile politika faizi arasındaki farkın azaltılmasıdır. Haziran’daki ilk PPK kararımızdan evvel, politika faizi yüzde 8,5 iken mevduat faizi ortalamada yüzde 40’ın üzerine çıkmıştı.

Haziran PPK Kararının parçası olarak, faiz artırımının yanı sıra, makroihtiyati çerçevede sadeleşme sürecinin ilk adımını mevduatlarda, menkul kıymet tesisi uygulaması ile devreye aldık. Bu adımların hemen akabinde 3 aya kadar vadeli mevduat faizi yaklaşık 12 puan gerileyerek yüzde 30 seviyelerine gelmiştir.

Sürece mevduatlardan başlamamızın nedeni bankacılık sektörünün en bağlayıcı kısıtı durumunda olması ve piyasaların işlevselliğini ve fiyat davranışlarını olumsuz etkilemesidir. Böylelikle, makroihtiyati çerçevedeki sadeleşme süreci, faiz artırımının yanı sıra, politika faizinin etkinliğini dengeli bir şekilde artırmıştır.

İkinci gözlemimiz, bireysel kredilerdeki hızlanmanın enflasyonist etkilerinin kontrol altına alınmasıdır. 2023 yılının ilk altı ayında bireysel krediler, kredi kartlarında yüzde 70’i; taşıt kredilerinde yüzde 68’i aşan oranda yükselmiştir.

Bireysel krediler, toplamda yüzde 40 artmıştır. 2 trilyon Türk lirasının üzerine çıkmıştır. Bu yılın ilk ve ikinci çeyrek büyümeleri son on yıllık ortalamanın 3 katının üzerindedir. Kredi genişlemesi iç talebi körükler, beklentileri bozar, ithalatı ve cari açığı artırmaktadır.

Temmuz PPK toplantısında, faiz artırımının yanı sıra, parasal sıkılaştırma kapsamında seçici kredi sıkılaştırması kararlarımızla kredi genişlemesinin enflasyon üzerindeki etkilerini kontrol ediyoruz. Kredilere ek olarak likiditeyi de miktarsal sıkılaştırma yaparak sterilize ediyor, böylelikle faiz artırımlarının etkisini kuvvetlendiriyoruz.

Özetle, parasal sıkılaştırma sürecimizde kademeli ve istikrarlı faiz artırımlarını, miktarsal ve seçici kredi sıkılaştırması ile daha bütünsel ve daha güçlü hale getiriyoruz. Haziran ve temmuz ayı PPK toplantılarında aldığımız kararlarla politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 17,5’e, toplam 900 baz puan yükselttik. Böylelikle, politika faizi iki ayda iki katının üzerine çıktı.

Menkul kıymet uygulamasında sadeleştirme kararımızla birlikte politika faizimiz yükselirken mevduat faizleri geriledi. Mevduat faizleri enflasyon beklentileriyle daha uyumlu seviyelere geldi. Bununla birlikte, mevduat faizlerinin dolarizasyonu artırmayacak bir seviyede bulunmasını da önemsiyoruz.

Bu nedenle, Türk lirası likiditenin dengesini gözeterek, miktarsal sıkılaştırma yapılmasına karar verdik. Böylelikle, sistemde biriken fazla likidite, zorunlu karşılıklar yoluyla sterilize edilecektir. Etki analizlerine göre, değişiklik ile sistemden 450 milyar TL ile 500 milyar TL arasında likidite çekilmiş olacaktır.

Finansal kaynakların arz yerine tüketime yönelerek fiyat istikrarını bozmasını seçici kredi sıkılaştırmasıyla engellemeyi amaçlıyoruz. Bu doğrultuda, taşıt kredilerinde yüzde 3 olan büyüme sınırını yüzde 2’ye indirdik.

Yatırım, ihracat, tarım ve esnaf kategorileri dışında kalan diğer ticari kredilerde yüzde 3 olan büyüme sınırını yüzde 2,5’e çektik. Kredi kartı nakit kullanımları ve kredi mevduat hesaplarına uygulanan aylık azami faiz oranlarını da yükselterek iç talebin dengelenmesini destekliyoruz.

Faiz uygulamalarına geldiğimizde, ihracat ve yatırım kredileri hariç, Türk lirası ticari kredilerde birinci kademe kaldırılmıştır. Firma kredilerinde, faiz sınırının tek kademe olarak uygulanması, arz/talep dengesine ilave bir katkı sağlayacaktır.

Belirtmek isterim ki tüm araçlarımızı bütüncül bir anlayışla ve kararlarımızın olası etkilerini dikkatle analiz ederek ve optimize ederek kullanıyoruz. Aynı anlayışla, kademeli ve kararlı adımlar atmayı sürdüreceğiz.

Merkez Bankası uluslararası rezervleri, haziran ayından itibaren güçlü bir artış göstermektedir. Brüt uluslararası rezervler, 2022 yılı sonu itibarıyla 128,8 milyar dolar seviyesinden, mayıs sonunda 98,5 milyar dolara gerilemiştir.

Rezervlerimiz 14 Temmuz itibarıyla yaklaşık 15 milyar dolar artmış ve 113 milyar doların üzerine yükselmiştir. Risk primine baktığımızda olumlu bir görünüm söz konusu. 5 yıl vadeli CDS primi, yurt içi belirsizliklerin etkisiyle mayıs ayında 700 baz puanın üzerine çıkarak bu yılın zirve seviyesine ulaşmıştır.

Haziran ayından itibaren belirgin bir düşüş eğilimi başlamış ve bugün itibarıyla 435 puan düzeyine gerilemiştir. Risk primlerindeki düşüşle birlikte, haziran ayından itibaren 1,5 milyar doları aşan net portföy girişi gerçekleşmiştir.

Piyasadaki kur oynaklıklarının da gerilediğini görüyoruz. 1 ay vadeli ABD doları/Türk lirası opsiyonlarının ima ettiği kur oynaklığı, mayıs ayındaki zirve seviyesi 57 puandan, 25 Temmuz itibarıyla, 20,2 puan düzeyine hızla gerilemiştir.

Benzer şekilde, mayısta 47 puan seviyesini gören 12 ay vadeli opsiyonların ima ettiği kur oynaklığı, 25 Temmuz’da 30 puanın altına gelmiştir. Para politikası stratejimizin, piyasalar üzerinde olumlu etkilerini görmekteyiz. Rezervlerimiz güçlenmekte, finansman koşulları iyileşmekte ve ima edilen kur oynaklığı azalmaktadır.

Şimdiye kadar özetlediğim ve tahminlerimizin başlangıç noktasını ortaya koyan iktisadi görünümün ardından sizlerle orta vadeli tahminlerimizi paylaşacağım. Dış talebi özetleyen Küresel Büyüme Endeksine ilişkin varsayımlarımızı 2023 yılı için sınırlı olarak yukarı, 2024 yılı için de aşağı yönlü güncelledik.

Bir önceki Enflasyon Raporundan bu yana spot ve vadeli piyasalarda ham petrol fiyatları öngörülerimizle uyumlu gerçekleşti. Petrol fiyatlarına ilişkin varsayımlarımız yatay seyretmiştir. Emtia ve enerjide vadeli piyasalara yansıyan jeopolitik ve arz yönlü etkiler nedeniyle, 2024 yılına ilişkin ithalat fiyatları varsayımlarımızı yukarı yönlü güncelledik.

Yurt içi gıda fiyatlarındaki artış eğilimi ise arz yönlü sorunlar ve piyasa yapısındaki yetersizlikler nedeniyle devam ediyor. Son dönemde kırmızı et ve kırmızı etle bağlantılı işlenmiş gıda ürünlerinde belirgin artışlar gözlendi. Kırmızı et yanında, arz koşullarının etkilediği sebze fiyatlarında da yüksek oranlı artışlar izledik.

Önümüzdeki dönemde gıda fiyatları enflasyonunun, 2023 yılını yüzde 61,5 seviyesinde; 2024 yılını ise yüzde 35,0 düzeyinde tamamlayacağı varsayımını tahminlerimize yansıttık. Bu çerçevede, enflasyon patikamızda önemli bir güncelleme gerçekleştirdik.

2023 yıl sonu enflasyon tahminimizi yüzde 58’e yükselttik. 2024 yıl sonu tahminimizi yüzde 33’e güncelledik. 2025 yıl sonunda enflasyonun yüzde 15’e gerileyeceğini tahmin ediyoruz. Tahmin patikamızdaki revizyon, 2023 yıl sonu için 35,7 puan, 2024 yıl sonu için ise 24,2 puan olmuştur.

Tahminlerimizdeki bu önemli değişikliğin kaynaklarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu kapsamda, bir önceki Rapor dönemine göre Türk lirası cinsi ithalat fiyatlarındaki gelişmeler 2023 yıl sonu enflasyon tahminini 7,5 puan yükseltirken; 2024 yıl sonu enflasyon tahminimizi 8,3 puan yukarı çekti.

Bu gelişmede döviz kuru gelişmeleri temel belirleyici olmuştur. Gıda fiyatları, gerçekleşmenin ve varsayımlardaki artışın etkisinden dolayı tahminlerimizi 2023 yılı için 8,5 puan, 2024 yılı için ise 6,0 puan yukarı yönde etkiledi.

Ayrıca, hane halkına yapılan transferler, vergi, ücret ve yönetilen yönlendirilen fiyat ayarlamaları gibi diğer ekonomi politikalarındaki değişiklikler ise 2023 yıl sonu enflasyon tahminimizi 7,5 puan yukarı yönlü etkilerken 2024 yıl sonu enflasyon tahminimizi 3,6 puan artırdı.

İç talebin tahminimizden güçlü seyretmesi 2023 yıl sonu enflasyon tahminimizi 1,3 puan, 2024 yıl sonu tahminimizi ise 0,4 puan yukarı çekti. Son olarak; tahmin sapması ve tahmin yaklaşımındaki değişimin etkisi 2023 ve 2024 yıl sonu enflasyon tahminlerimize sırasıyla 10,9 ve 5,9 puan artırıcı yönde etkide bulundu.

Sunduğumuz enflasyon patikasında yaptığımız yukarı yönlü değişikliğin tahmin yaklaşımı kaynaklı temel nedeni önceki Rapor’da sunulan patikada ara hedef olma özelliğinin öne çıkarılması, mevcut projeksiyonlarımızın ise değişen makroekonomik görünümle birlikte Merkez Bankası’nın teknik tahminleri çerçevesinde oluşturulmuş olmasıdır.

Enflasyon tahminlerimiz politika tepkilerimizi ve bunların birikimli etkilerini de içermektedir. Para politikası tepkimizi, enflasyonun ana eğilimini düşürmeye odaklı olarak veriyoruz. Enflasyonun ana eğilimini etkileyen parasal ve finansal koşulları yakından analiz ediyoruz.

Politika faizini kademeli olarak artırırken, makroihtiyati çerçevede sadeleştirme süreciyle, hem piyasa mekanizmalarının işlevselliğini artıracak hem de piyasa faizlerinin enflasyon beklentileri ile daha uyumlu bir noktada şekillenmesine çalışacağız.

Bunun yanında, seçici kredi sıkılaştırması yoluyla enflasyonu hedefleyen dengeleyici adımlar atıyoruz ve atmaya devam edeceğiz. Miktarsal sıkılaştırma kararlarımız ile birlikte, döviz kuru ve iç talep üzerinde aşırılıklar oluşturmadan, Türk lirası likiditenin istikrarlı gelişimini temin edeceğiz.

Çalışmalarını başlattığımız ve bir süre sonra açıklayacağımız üzere, Türk lirası tasarruf enstrümanlarını çeşitlendirecek ve sermaye piyasalarının derinleşmesini destekleyeceğiz. Merkez Bankası güven, istikrar ve şeffaflık prensipleri doğrultusunda, tamamen verilere dayalı ve tam bir koordinasyon içinde karar verecektir.

Kararlarımızın, enflasyon, piyasalar, parasal ve finansal koşullar üzerindeki etkilerini sürekli ölçerek, parasal sıkılaştırma sürecini dinamik olarak optimize edeceğiz. Kademeli ve istikrarlı ilerleyişimizle birlikte amacımız beklentilerin yeniden çıpalanmasını sağlamakla birlikte, öngörülebilirliktir.”

Paylaşın

Merkez Bankası Başkanı Erkan, Enflasyonda İstikrar İçin 2025’i İşaret Etti

Ankara’da düzenlediği enflasyon raporu bilgilendirme toplantısında ve yeni ekonomi yönetiminin ilk basın toplantısında konuşan Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, enflasyondaki düşüşün bir kısmının yıl sonunda, bir kısmının da seneye hissedileceğini söyledi.

Haber Merkezi / İstikrar döneminin başlangıcının ise 2025 sonrasında olacağını duyuran Merkez Bankası Başkanı Erkan, enflasyonun 2024 sonunda yüzde 33’e, 2025 sonunda ise yüzde 15’e düşeceğini tahmin ettiklerini, hedeflerinin ise tek haneli enflasyon olduğunu ekledi.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, yılın 3 enflasyon raporu toplantısında konuştu. Erkan’ın açıklamaları şöyle:

“Merkez Bankası’nda temel amacımız fiyat istikrarıdır. Enflasyonu kalıcı olarak düşürmek için parasal sıkılaştırma sürecine başladık. Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar, parasal sıkılaştırmayı gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendireceğiz.

Enflasyon ve enflasyonun ana eğilimine ilişkin göstergeleri yakından takip ediyoruz. Fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda tüm araçlarımızı kararlılıkla kullanmaya devam edeceğiz. Bu kapsamda, faiz artırımının yanı sıra, parasal sıkılaştırma sürecini destekleyecek seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma kararları aldık ve almaya devam edeceğiz.

Bu nedenle, konuşmam ve sonrasındaki soru-cevap oturumumuz yalnızca enflasyon ve para politikası odaklı olacaktır. Öngördüğümüz dezenflasyon ve istikrar dönemleri öncesinde bir geçiş sürecindeyiz. Geçiş sürecinde, piyasalar kendi içsel dinamiklerinde dengelenmektedir.

Döviz kurunda gözlenen düzeltme ve mali disipline yönelik tedbirlerin sonucunda enflasyon kısa vadede geçici bir yükseliş gösterecektir. Diğer taraftan, bu süreçte 2024 yılında dezenflasyonun sürdürülebilir şekilde başlamasını sağlayacak zemini dikkatle oluşturuyoruz.

Faiz artırım kararlarımız, miktarsal ve seçici kredi sıkılaştırma kararlarımızın birikimli olumlu etkilerinin bir kısmını 2023’ün sonunda ve özellikle enflasyonun ana eğiliminde 2024 yılının ikinci çeyreğinde hissetmeye başlayacağız.

Dezenflasyon süreci dönemine girildiğinde, göreli fiyatlarda geçici düzeltmeler yerini kur istikrarı, iyileşen cari denge, mali disiplin, sermaye akımlarında kalıcı güçlenme ve artan rezervlere bırakacaktır.

Söz konusu gelişmeler sonucunda enflasyonun ana eğilimi ve beklentiler tutarlı bir şekilde iyileşmeye başlayacaktır. 2025 yılı sonrasını ise istikrar döneminin başlangıcı olarak görüyoruz. Bu dönemde enflasyondaki gerileme hızlanırken, öngörülebilirlik artacaktır. Kalıcı olarak gerileyen enflasyona, yatırımlar ve nitelikli büyüme eşlik edecektir.

Konuşmamda, ilk olarak bir önceki Enflasyon Raporu’ndan bu yana açıklanan veriler ışığında, küresel ekonomi ve enflasyona dair değerlendirmemizi paylaşacağım. Sonrasında, para politikası stratejimizi ve orta vadeli enflasyon tahminlerimizi sunmak istiyorum.

Küresel büyüme zayıf seyrine devam etmektedir. Türkiye’nin ihracat yaptığı 110 ülkenin büyüme oranları ve ihracatımızdaki payları kullanılarak oluşturulan küresel büyüme endeksi, bir önceki Rapor dönemine göre kayda değer bir değişim göstermemiştir. 2022 yılı ile kıyaslandığında dış talep yıllık bazda yavaşlamaktadır.

Türkiye’nin önemli ticaret ortaklarından Euro Bölgesinde, flash imalat PMI göstergesi temmuzda 42,7 ile pandemiden bu yana en düşük düzeye gerilemiştir. Çin ise yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0,8 oranında büyümüştür. Bu büyüme beklentilerin altında kalmış ve ilk çeyreğe göre önemli bir yavaşlamaya işaret etmiştir.

Küresel büyümedeki yavaşlamanın da katkısıyla, emtia fiyatları ve arz koşullarındaki olumlu görünüm, bu Rapor döneminde de devam ediyor. Emtia ana endeksi bir önceki yıla göre yüzde 18,3 oranında gerilemekle birlikte, uzun dönem ortalamalarının üzerindedir.

Diğer taraftan, küresel ekonomik faaliyet, sektörler arasında ayrışmaktadır. Sanayi üretimi zayıf seyrederken, talep koşullarını daha fazla yansıtan hizmet sektörü gücünü koruyor. Küresel hizmet PMI endeksi, yılın ikinci çeyreğinde artarak 54,9 düzeyine ulaşmış ve eşik değer üzerindeki seyrini sürdürmüştür.

Diğer taraftan, imalat sanayi PMI göstergesi 49,3 ile eşik değerin altında kalmaya devam etmiştir. İmalat sanayi ve hizmet sektörleri arasındaki ayrışma, gelişmiş ülkelerde çok daha belirgindir. Büyüme oranlarındaki gerileme ve sanayi üretimindeki zayıflık, emtia fiyatları kanalıyla enflasyonu olumlu etkilemektedir.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ortalama tüketici enflasyonları, sırasıyla yüzde 4,2 ve yüzde 5,1 seviyelerine gerilemiştir. Söz konusu düşüşe rağmen, enflasyon gelişmiş ülkelerde yüzde 2, gelişmekte olan ülkelerde ise ortalama yüzde 3,5 olan hedef değerlerin belirgin üzerindedir.

Küresel çapta işgücü piyasalarındaki sıkılık ve iç talepteki canlılık nedeniyle hizmet enflasyonlarında gözlenen katılık, çekirdek enflasyonlardaki ve beklentilerdeki düşüşü sınırlamaktadır. Çekirdek enflasyon, Rapor döneminde sınırlı oranda gerileyerek gelişmiş ülkelerde yüzde 4,8, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 5,6 olmuştur.

Enflasyonun ve özellikle çekirdek göstergelerin yüksek seviyesi sonucu, merkez bankaları parasal sıkılaştırmaya devam etmektedir. Gelişmiş ülkelerin tamamında olmak üzere, takip edilen 27 ülke merkez bankasının 19 tanesinde enflasyon hedefin üzerindedir.

Enflasyonda pandemi sonrası yükseliş, ülkeler arasında birbirine yakın zamanlarda başlamıştır. Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerin faiz artırımlarına gelişmiş ülkelerden daha erken başladıkları ve çekirdek enflasyonu düşürmekte daha başarılı oldukları görülmektedir.

Küresel enflasyon ve para politikalarına değindikten sonra, şimdi ülkemizdeki enflasyona dair tespitlerimizi paylaşmak istiyorum. Ülkemizde enflasyon, ekim ayındaki zirve noktası olan yüzde 85,5’ten haziran ayı itibarıyla yüzde 38,2’ye gerilemiştir.

Bu gelişmede, döviz kurundaki istikrar ve gerilemeye başlayan küresel emtia fiyatları etkili olmuştur. Alt grupların, haziran ayı yıllık enflasyonuna olan katkılarına bakıldığında, enflasyonun gerilemesine en büyük katkı küresel emtia fiyatlarından olumlu etkilenen temel mal, gıda ve özellikle enerji kalemlerinden gelmiştir.

Diğer taraftan, enflasyondaki ataleti yansıtan hizmet grubunun katkısı, 15 puan civarında yatay seyretmektedir. Enflasyonun ana eğilimine dair bir dizi göstergeyi rutin olarak takip etmekteyiz. Bankamızda enflasyonun ana eğiliminin tespitinde, hem B, C endeksleri gibi “dışlama yöntemine” dayalı yaklaşımlar, hem de SATRIM, Medyan enflasyon gibi “istatistiki yöntemler” kullanmaktayız.

Yakın dönem dinamiklerini daha iyi anlamak adına, aylık ya da 3 aylık mevsim etkilerinden arındırılmış enflasyon verilerini inceliyoruz. Takip ettiğimiz geniş kapsamlı gösterge seti haziran ayında enflasyonun ana eğiliminde güçlenmeye işaret etmiştir.

Bu gelişmede, yurt içi talepteki güçlü seyir, ücret ve kur gelişmeleri ile hizmet enflasyonundaki katılık belirleyici olmaktadır. Yılın ikinci çeyreğine ilişkin veriler, iktisadi faaliyetteki güçlü seyirde özellikle iç talebin etkili olduğunu göstermektedir.

Perakende satış hacim endeksi, yerli kartlarla yapılan harcamalar, ciro endeksleri tüketimde ivmelenmeye işaret etmektedir. Tüketicilerin, dayanıklı tüketim harcaması yapma planları ikinci çeyrekte hızla artmıştır. Otomobil ve beyaz eşya satışları geçmiş dönem ortalamalarının oldukça üzerindedir.

İç talebin seyrine ilişkin özetlediğim görünüme karşın, toplam arz daha ılımlı seyretmektedir. Sanayi üretimi ve ihracatın yıllık artışı, 2022 yılının ikinci yarısından itibaren dış talep ile birlikte yavaşlamaktadır.

İlk çeyrekte yaşadığımız deprem felaketi kaynaklı üretim kaybı, ikinci çeyrekte telafi edilmekle birlikte, söz konusu göstergelerin yıllık artış oranları sıfıra yakındır. Geçtiğimiz yılın ikinci yarısında kapasite kullanım oranlarındaki düşüş, ilk çeyrekte afet kaynaklı olarak devam etmiştir. Kapasite kullanım oranları temmuz ayında halen bir önceki yıl seviyesinin altındadır.

İç talep ve üretime ilişkin görünüm, toplam talep koşullarının enflasyonist bir düzeyde seyrettiğine işaret etmektedir. Takip ettiğimiz çıktı açığı göstergelerinin ortalaması, 2022 yılının ikinci yarısında zayıflama eğilimi sergiledikten sonra, 2023 yılı ikinci çeyreği itibarıyla yüzde 2,3 seviyesine yükselmiştir.

Talebin uzun bir süre arzdan daha hızlı gelişmesi enflasyon üzerinde önemli bir risk oluşturmaktadır. Arz ve talebin uyum içinde hareket etmesi fiyat istikrarı, fiyat istikrarı da sürdürülebilir büyüme için önemlidir.  Bu nedenle seçici kredi sıkılaştırması kararlarımızın iç talebi dengeleyeceğini öngörüyoruz.

Çıktı açığının kapanması dezenflasyon sürecinin önemli bir bileşeni olacaktır. Yurt içi talebin hızlı büyümesi sonucunda, 2023 yılının ilk altı ayında ithalatımız, enerji fiyatlarının 12 milyar dolara varan düşürücü etkisine rağmen, yüzde 4’ün üzerinde artarak, 185 milyar dolara ulaşmıştır.

Küresel gelişmeler, kredi genişlemesi ve belirsizlik algısı nedeniyle, altın ithalatı, ilk yarıda bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yaklaşık 11 milyar dolar artmış ve önceki yıl seviyesinin 3 katının üzerine çıkmıştır. İç talepteki hızlanmaya bağlı olarak, tüketim malı ithalatı 8 milyar doları aşan bir artışla, bir önceki yıl tutarının 1,6 katına çıkmıştır.

İfade ettiğim gelişmeler sonucunda mayıs ayı itibarıyla 12 aylık birikimli cari açığımız 60 milyar dolardır. Yılın ikinci yarısında ise, parasal sıkılaştırmanın etkileri ve hizmet gelirleri kanalıyla cari işlemler hesabında belirgin bir iyileşme öngörmekteyiz.

Güçlü iç talep hem doğrudan hem de cari denge kanalıyla enflasyon ve döviz kurlarını etkilemektedir. Kur gelişmelerinin enflasyona yansıması maliyet, bilanço ve beklenti gibi farklı kanallar üzerinden gerçekleşiyor.

Maliyet kanalına odaklandığımızda, 2018 yılına kadar gerileyen döviz kuru geçişkenliği katsayısı tahmini, son dönemde tekrar yükselmeye başlamıştır. Beklenti ve maliyet kanallarını ayrıştıran, parametreleri zamana göre değişen Phillips Eğrisi modelinin bulguları, mevcut durumda geçişkenliğin yüzde 25 civarında olabileceğini ima etmektedir.

Kur geçişkenliği sektörler arasında değişkenlik göstermekle birlikte, döviz kuru geçişkenliğindeki artış tüm sektörler için geçerlidir. Bu ortalama bir etki olup, geçişkenlik, ekonominin durumuna göre değişebilmektedir. Geçişkenlik, özellikle talep koşullarının güçlü olduğu dönemlerde hızlı gerçekleşir.

Faiz artırımı, miktarsal sıkılaştırma ve seçici kredi sıkılaştırması ile güçlendirdiğimiz parasal sıkılaştırma süreci döviz kuru istikrarını destekleyecektir. Ücret artışları özellikle emek yoğun sektörlerde maliyet artışlarına yol açmaktadır.

Analizlerimiz, asgari ücret artışına en duyarlı sektörlerin idari-destek hizmetleri, lokanta-otel, toptan-perakende ticaret gibi sektörler olduğuna işaret ediyor. Hesaplarımıza göre ücret artışlarının çoğu önümüzdeki birkaç ayda fiyatlara büyük ölçüde yansımış olacaktır.

Bu durum, ilerleyen dakikalarda sunacağım tahmin patikasına yansıtılmıştır. Hizmet sektöründeki fiyat artışları yüksek seviyelerini sürdürmekte, hizmet enflasyonu, mal enflasyonuna kıyasla katılık arz etmektedir.

İçinde hem hizmet hem de temel malları da barındıran B endeksi yıllık artış oranı zirve noktası olan yüzde 77’den yüzde 46,6’ya gerilerken hizmet enflasyonu yüzde 55’in üzerinde katılaşmıştır. Fiyatı artan kalemlerin, azalanlara kıyasla ağırlığını gösteren yayılım endeksi, hizmet sektörü için hesaplandığında, tarihsel ortalamayı aşmaktadır. Fiyat artışları sektör geneline yayılmaktadır.

Hizmet sektöründe zamana bağlı fiyatlama davranışı daha yaygındır. Hizmet kalemleri, fiyatlama davranışları uyarınca, enflasyonist etkilerin uzun bir zamana yayılmasına neden olur. Eğitim ve sağlık hizmetleri ile kira gibi, fiyatları yılın belirli dönemlerinde değişen kalemlerin daha fazla atalet sergilediğini görüyoruz. Temel mallarda 0,6 olan atalet katsayısı eğitim ve kirada 0,9’un üzerindedir.

Yükselen konut fiyatları ve geçmiş enflasyona endeksleme davranışına ek olarak, gayrimenkul piyasasındaki arz-talep uyumsuzlukları kira artışlarını yukarıya çekerek enflasyon üzerinde etkilidir. Gıda, ücret ve turizm kaynaklı gelişmelerden önemli ölçüde etkilenen lokanta ve otel alt grubunda aylık artışlar süreklilik gösteriyor.

Hizmet sektöründeki bu gelişmelerle paralel olarak, enflasyon beklentileri de bir süredir yüksek seviyelerde katılık göstermekte ve son aylarda tekrar yükselmektedir. Enflasyondaki ataletin kırılması beklentilerin çıpalanmasına bağlıdır.

Dezenflasyona geçiş döneminde, parasal sıkılaştırmanın öngörülebilirliği sağlaması ve birikimli etkileriyle talebi dengelemesini bekliyoruz. Dezenflasyon dönemi ise enflasyon beklentilerinin yeniden çıpalanmasıyla hızlanacaktır.

Para politikası

Para politikamızın hedefi fiyat istikrarıdır. Fiyat istikrarı, enflasyon kalıcı bir şekilde gerilerken, oynaklığının da azaltılmasını hedeflemektedir. Fiyat istikrarı, makro finansal istikrarın olmazsa olmazıdır.

Bu amaçla, güçlü bir parasal sıkılaştırma sürecini haziran ayında başlattık. Bu sürecin, kademeli, dengeli ve istikrarlı olacağını vurguladık. Faiz artırımlarını, miktarsal ve seçici kredi sıkılaştırmasıyla güçlendirerek enflasyonun ana eğilimini düşürmeyi ve beklentileri çıpalamayı hedefliyoruz.

Tüm araçlarımızı enflasyon tekrar tek haneye ve orta vadeli hedefimize gerileyene kadar kararlılıkla kullanmaya devam edeceğiz. Haziran PPK toplantısı öncesinde para politikasının etkinliğinin güçlendirilmesine ilişkin iki önemli başlık belirledik.

Birincisi, piyasa faizleri ile politika faizi arasındaki farkın azaltılmasıdır. Haziran’daki ilk PPK kararımızdan evvel, politika faizi yüzde 8,5 iken mevduat faizi ortalamada yüzde 40’ın üzerine çıkmıştı.

Haziran PPK Kararının parçası olarak, faiz artırımının yanı sıra, makroihtiyati çerçevede sadeleşme sürecinin ilk adımını mevduatlarda, menkul kıymet tesisi uygulaması ile devreye aldık. Bu adımların hemen akabinde 3 aya kadar vadeli mevduat faizi yaklaşık 12 puan gerileyerek yüzde 30 seviyelerine gelmiştir.

Sürece mevduatlardan başlamamızın nedeni bankacılık sektörünün en bağlayıcı kısıtı durumunda olması ve piyasaların işlevselliğini ve fiyat davranışlarını olumsuz etkilemesidir. Böylelikle, makroihtiyati çerçevedeki sadeleşme süreci, faiz artırımının yanı sıra, politika faizinin etkinliğini dengeli bir şekilde artırmıştır.

İkinci gözlemimiz, bireysel kredilerdeki hızlanmanın enflasyonist etkilerinin kontrol altına alınmasıdır. 2023 yılının ilk altı ayında bireysel krediler, kredi kartlarında yüzde 70’i; taşıt kredilerinde yüzde 68’i aşan oranda yükselmiştir.

Bireysel krediler, toplamda yüzde 40 artmıştır. 2 trilyon Türk lirasının üzerine çıkmıştır. Bu yılın ilk ve ikinci çeyrek büyümeleri son on yıllık ortalamanın 3 katının üzerindedir. Kredi genişlemesi iç talebi körükler, beklentileri bozar, ithalatı ve cari açığı artırmaktadır.

Temmuz PPK toplantısında, faiz artırımının yanı sıra, parasal sıkılaştırma kapsamında seçici kredi sıkılaştırması kararlarımızla kredi genişlemesinin enflasyon üzerindeki etkilerini kontrol ediyoruz. Kredilere ek olarak likiditeyi de miktarsal sıkılaştırma yaparak sterilize ediyor, böylelikle faiz artırımlarının etkisini kuvvetlendiriyoruz.

Özetle, parasal sıkılaştırma sürecimizde kademeli ve istikrarlı faiz artırımlarını, miktarsal ve seçici kredi sıkılaştırması ile daha bütünsel ve daha güçlü hale getiriyoruz. Haziran ve temmuz ayı PPK toplantılarında aldığımız kararlarla politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 17,5’e, toplam 900 baz puan yükselttik. Böylelikle, politika faizi iki ayda iki katının üzerine çıktı.

Menkul kıymet uygulamasında sadeleştirme kararımızla birlikte politika faizimiz yükselirken mevduat faizleri geriledi. Mevduat faizleri enflasyon beklentileriyle daha uyumlu seviyelere geldi. Bununla birlikte, mevduat faizlerinin dolarizasyonu artırmayacak bir seviyede bulunmasını da önemsiyoruz.

Bu nedenle, Türk lirası likiditenin dengesini gözeterek, miktarsal sıkılaştırma yapılmasına karar verdik.  Böylelikle, sistemde biriken fazla likidite, zorunlu karşılıklar yoluyla sterilize edilecektir. Etki analizlerine göre, değişiklik ile sistemden 450 milyar TL ile 500 milyar TL arasında likidite çekilmiş olacaktır.

Finansal kaynakların arz yerine tüketime yönelerek fiyat istikrarını bozmasını seçici kredi sıkılaştırmasıyla engellemeyi amaçlıyoruz. Bu doğrultuda, taşıt kredilerinde yüzde 3 olan büyüme sınırını yüzde 2’ye indirdik. Yatırım, ihracat, tarım ve esnaf kategorileri dışında kalan diğer ticari kredilerde yüzde 3 olan büyüme sınırını yüzde 2,5’e çektik.

Kredi kartı nakit kullanımları ve kredi mevduat hesaplarına uygulanan aylık azami faiz oranlarını da yükselterek iç talebin dengelenmesini destekliyoruz.

Faiz uygulamalarına geldiğimizde, ihracat ve yatırım kredileri hariç, Türk lirası ticari kredilerde birinci kademe kaldırılmıştır. Firma kredilerinde, faiz sınırının tek kademe olarak uygulanması, arz/talep dengesine ilave bir katkı sağlayacaktır.

Belirtmek isterim ki tüm araçlarımızı bütüncül bir anlayışla ve kararlarımızın olası etkilerini dikkatle analiz ederek ve optimize ederek kullanıyoruz. Aynı anlayışla, kademeli ve kararlı adımlar atmayı sürdüreceğiz.

Merkez Bankası uluslararası rezervleri, haziran ayından itibaren güçlü bir artış göstermektedir. Brüt uluslararası rezervler, 2022 yılı sonu itibarıyla 128,8 milyar dolar seviyesinden, mayıs sonunda 98,5 milyar dolara gerilemiştir.

Rezervlerimiz 14 Temmuz itibarıyla yaklaşık 15 milyar dolar artmış ve 113 milyar doların üzerine yükselmiştir. Risk primine baktığımızda olumlu bir görünüm söz konusu. 5 yıl vadeli CDS primi, yurt içi belirsizliklerin etkisiyle mayıs ayında 700 baz puanın üzerine çıkarak bu yılın zirve seviyesine ulaşmıştır.

Haziran ayından itibaren belirgin bir düşüş eğilimi başlamış ve bugün itibarıyla 435 puan düzeyine gerilemiştir. Risk primlerindeki düşüşle birlikte, haziran ayından itibaren 1,5 milyar doları aşan net portföy girişi gerçekleşmiştir.

Piyasadaki kur oynaklıklarının da gerilediğini görüyoruz. 1 ay vadeli ABD doları/Türk lirası opsiyonlarının ima ettiği kur oynaklığı, mayıs ayındaki zirve seviyesi 57 puandan, 25 Temmuz itibarıyla, 20,2 puan düzeyine hızla gerilemiştir.

Benzer şekilde, mayısta 47 puan seviyesini gören 12 ay vadeli opsiyonların ima ettiği kur oynaklığı, 25 Temmuz’da 30 puanın altına gelmiştir. Para politikası stratejimizin, piyasalar üzerinde olumlu etkilerini görmekteyiz. Rezervlerimiz güçlenmekte, finansman koşulları iyileşmekte ve ima edilen kur oynaklığı azalmaktadır.

Orta Vadeli Tahminler

Şimdiye kadar özetlediğim ve tahminlerimizin başlangıç noktasını ortaya koyan iktisadi görünümün ardından sizlerle orta vadeli tahminlerimizi paylaşacağım. Dış talebi özetleyen Küresel Büyüme Endeksine ilişkin varsayımlarımızı 2023 yılı için sınırlı olarak yukarı, 2024 yılı için de aşağı yönlü güncelledik.

Bir önceki Enflasyon Raporundan bu yana spot ve vadeli piyasalarda ham petrol fiyatları öngörülerimizle uyumlu gerçekleşti. Petrol fiyatlarına ilişkin varsayımlarımız yatay seyretmiştir.

Emtia ve enerjide vadeli piyasalara yansıyan jeopolitik ve arz yönlü etkiler nedeniyle, 2024 yılına ilişkin ithalat fiyatları varsayımlarımızı yukarı yönlü güncelledik. Yurt içi gıda fiyatlarındaki artış eğilimi ise arz yönlü sorunlar ve piyasa yapısındaki yetersizlikler nedeniyle devam ediyor.

Son dönemde kırmızı et ve kırmızı etle bağlantılı işlenmiş gıda ürünlerinde belirgin artışlar gözlendi. Kırmızı et yanında, arz koşullarının etkilediği sebze fiyatlarında da yüksek oranlı artışlar izledik.

Önümüzdeki dönemde gıda fiyatları enflasyonunun, 2023 yılını yüzde 61,5 seviyesinde; 2024 yılını ise yüzde 35,0 düzeyinde tamamlayacağı varsayımını tahminlerimize yansıttık. Bu çerçevede, enflasyon patikamızda önemli bir güncelleme gerçekleştirdik.

2023 yıl sonu enflasyon tahminimizi yüzde 58’e yükselttik.
2024 yıl sonu tahminimizi yüzde 33’e güncelledik.
2025 yıl sonunda enflasyonun yüzde 15’e gerileyeceğini tahmin ediyoruz.
Tahmin patikamızdaki revizyon, 2023 yıl sonu için 35,7 puan, 2024 yıl sonu için ise 24,2 puan olmuştur.

Tahminlerimizdeki bu önemli değişikliğin kaynaklarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu kapsamda, bir önceki Rapor dönemine göre Türk lirası cinsi ithalat fiyatlarındaki gelişmeler 2023 yıl sonu enflasyon tahminini 7,5 puan yükseltirken; 2024 yıl sonu enflasyon tahminimizi 8,3 puan yukarı çekti.

Bu gelişmede döviz kuru gelişmeleri temel belirleyici olmuştur. Gıda fiyatları, gerçekleşmenin ve varsayımlardaki artışın etkisinden dolayı tahminlerimizi 2023 yılı için 8,5 puan, 2024 yılı için ise 6,0 puan yukarı yönde etkiledi.

Ayrıca, hane halkına yapılan transferler, vergi, ücret ve yönetilen yönlendirilen fiyat ayarlamaları gibi diğer ekonomi politikalarındaki değişiklikler ise 2023 yıl sonu enflasyon tahminimizi 7,5 puan yukarı yönlü etkilerken 2024 yıl sonu enflasyon tahminimizi 3,6 puan artırdı.

İç talebin tahminimizden güçlü seyretmesi 2023 yıl sonu enflasyon tahminimizi 1,3 puan, 2024 yıl sonu tahminimizi ise 0,4 puan yukarı çekti. Son olarak; tahmin sapması ve tahmin yaklaşımındaki değişimin etkisi 2023 ve 2024 yıl sonu enflasyon tahminlerimize sırasıyla 10,9 ve 5,9 puan artırıcı yönde etkide bulundu.

Sunduğumuz enflasyon patikasında yaptığımız yukarı yönlü değişikliğin tahmin yaklaşımı kaynaklı temel nedeni önceki Rapor’da sunulan patikada ara hedef olma özelliğinin öne çıkarılması, mevcut projeksiyonlarımızın ise değişen makroekonomik görünümle birlikte Merkez Bankası’nın teknik tahminleri çerçevesinde oluşturulmuş olmasıdır.

Enflasyon tahminlerimiz politika tepkilerimizi ve bunların birikimli etkilerini de içermektedir. Para politikası tepkimizi, enflasyonun ana eğilimini düşürmeye odaklı olarak veriyoruz. Enflasyonun ana eğilimini etkileyen parasal ve finansal koşulları yakından analiz ediyoruz.

Politika faizini kademeli olarak artırırken, makroihtiyati çerçevede sadeleştirme süreciyle, hem piyasa mekanizmalarının işlevselliğini artıracak hem de piyasa faizlerinin enflasyon beklentileri ile daha uyumlu bir noktada şekillenmesine çalışacağız.

Bunun yanında, seçici kredi sıkılaştırması yoluyla enflasyonu hedefleyen dengeleyici adımlar atıyoruz ve atmaya devam edeceğiz. Miktarsal sıkılaştırma kararlarımız ile birlikte, döviz kuru ve iç talep üzerinde aşırılıklar oluşturmadan, Türk lirası likiditenin istikrarlı gelişimini temin edeceğiz.

Çalışmalarını başlattığımız ve bir süre sonra açıklayacağımız üzere, Türk lirası tasarruf enstrümanlarını çeşitlendirecek ve sermaye piyasalarının derinleşmesini destekleyeceğiz.  Merkez Bankası güven, istikrar ve şeffaflık prensipleri doğrultusunda, tamamen verilere dayalı ve tam bir koordinasyon içinde karar verecektir.

Kararlarımızın, enflasyon, piyasalar, parasal ve finansal koşullar üzerindeki etkilerini sürekli ölçerek, parasal sıkılaştırma sürecini dinamik olarak optimize edeceğiz. Kademeli ve istikrarlı ilerleyişimizle birlikte amacımız beklentilerin yeniden çıpalanmasını sağlamakla birlikte, öngörülebilirliktir.”

Paylaşın

Erkan: Merkez Bankası’nın Birinci Önceliği Fiyat İstikrarı Ve Enflasyon

Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, faiz artışı kararının ardından bankacılarla görüşmüştü. Erkan’ın gelecekte izlenecek politikalara ilişkin altını çizdiği başlıklar bankacıları umutlandırmış.

Hafize Gaye Erkan, TCMB’nin birinci ve temel önceliğinin fiyat istikrarı ve enflasyon olacağını vurgulamış. Bankaları bunaltan ihtiyati tedbirlerin aşama aşama sadeleştirileceğini duymak da bankacıları sevindirmiş. Erkan’ın kurların aşağıda tutulmasını sağlamaya yönelik rezerv satışının son bulduğunu kesin bir dille ifade etmesi de dikkati çekmiş.

Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan kamuoyuna açık ilk sunumunu 27 Temmuz’da İstanbul’da yılın üçüncü enflasyon raporunu açıklarken yapacak. Enflasyonla mücadele ve para politikası yaklaşımı merak edilen Erkan da önceki enflasyon raporu toplantılarında olduğu gibi ekonomistlerin ve ekonomi gazetecilerinin sorularını yanıtlayacak.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, faiz artışı kararının ardından bankacılarla gerçekleştirdiği toplantıda, para politikasında radikal değişikliklere gidileceğine ilişkin mesajlar verdi.

Ekonomim gazetesinin edindiği bilgiye göre, birinci önceliğin enflasyonla mücadele olduğuna işaret eden Erkan’ın, toplantıda güçlü TL’ye vurgu yapan tutumu dikkat çekti.

Önümüzdeki günlerde para politikası kapsamında atılacak adımlara ilişkin açıklamalarda bulunan Gaye Erkan’ın, döviz kurunu baskılama amaçlı “makro ihtiyati önlemler”in de kademeli olarak kaldırılacağını söylediği öğrenildi.

Öte yandan, Bakan Şimşek’in geçen haftaki açıklamasında işaret ettiği TCMB rezervlerindeki artışın, döviz satışının sonlandırılmasını teyit ettiği belirtiliyor.

“Testi keşke TL’ye yönelerek yapsaydınız”

Kaynakların verdiği bilgiye göre TCMB Başkanı Erkan, faiz artışı kararının hemen ardından bazı özel bankaların döviz alımına yönelmelerine de sitemde bulundu.

Erkan bankacıların “Gelen talepleri kullanarak test etmek istedik” sözlerine, “Keşke testi TL’ye yönelerek yapsaydınız; döviz alım taleplerini faiz kararından birkaç dakika sonra değil, zamana yayarak karşılasaydınız” karşılığını verdi.

Toplantıda, TCMB Başkanı Erkan’ın gelecekte izlenecek politikalara ilişkin altını çizdiği başlıklar bankacıları umutlandırmış. Erkan, TCMB’nin birinci ve temel önceliğinin fiyat istikrarı ve enflasyon olacağını vurgulamış. Bankaları bunaltan ihtiyati tedbirlerin aşama aşama sadeleştirileceğini duymak da bankacıları sevindirmiş. Erkan’ın kurların aşağıda tutulmasını sağlamaya yönelik rezerv satışının son bulduğunu kesin bir dille ifade etmesi de dikkati çekmiş.

Son dönemde yürürlüğe konulan 200’ün üzerinde bankacılık düzenlemesinin karlılıklarını düşürdüğünden yakınan bankacılar, reel sektör kredileri konusunda özeleştiri de yapmışlar. Erkan’ın reel sektörün finansman sorununun çözümü yaklaşımı üzerine bankacılar, “Evet, reel sektöre kredi veremedik. Krediler, KKM karşılığı verilenlerle sınırlı kaldı” demişler. Özel bankalar, “Kamu bankaları vergi topluyor, biz toplayamıyoruz” yakınmalarını da Başkan Erkan’a iletmişler.

Enflasyon raporu sunumu 27 Temmuz’da

Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan kamuoyuna açık ilk sunumunu 27 Temmuz’da İstanbul’da yılın üçüncü enflasyon raporunu açıklarken yapacak. enflasyonla mücadele ve para politikası yaklaşımı merak edilen Erkan da önceki enflasyon raporu toplantılarında olduğu gibi ekonomistlerin ve ekonomi gazetecilerinin sorularını yanıtlayacak.

Paylaşın

Reuters’tan Dikkat Çeken “Merkez Bankası” Analizi: İyi Bir Mesaj Olmadı

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan başkanlığındaki ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizi yüzde 8,5’ten yüzde 15’e yükselti. Karar sonrası ilk kez dolar 24,41’i, euro da 26,84’ü görmüştü. Türkiye’nin kredi temerrüt takası (CDS) ise 21 puan yükselerek 518’e çıktı

Merkez Bankası’nın faiz artırım kararı sonrası açıklamada bulunan Bakan Şimşek, “Finansman koşulları çok elverişli de olsa, karlılık çok cazip de görünse öngörülebilirlik olmadan kalıcı yatırım ve istihdam artışı sağlamak mümkün değildir. Öngörülebilirliği sağlayacak olan ise güvendir. Güven, ancak kurala göre politikalar uygulanarak temin edilebilir” dedi.

Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz kararının ardından “Yatırımcılar, ikna edici olmayan faiz artışıyla kaçırılan fırsata hayıflanıyor” başlıklı bir analiz yayımladı.

Uluslararası yatırım şirketlerinden uzmanların görüşlerine yer verilen analizde, alınan faiz kararı sonrası yatırımcıların Türkiye piyasasına yönelik planlarını bir süre daha bekleterek paralarını kenarda tutmaya devam edebilecekleri iddia edildi.

TCMB, Perşembe günü Hafize Gaye Erkan başkanlığındaki ilk Para Politikası Toplantısı’nda (PPK) politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 15’e yükseltmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faizleri rekor düzeydeki enflasyona rağmen indirme doğrultusundaki ısrarına uyan Şahap Kavcıoğlu’nun başkanlığındaki Merkez Bankası, politika faizini 2021 yılındaki yüzde 19 seviyesinden yüzde 8,5’e kadar düşürmüştü. Göreve geldikten sonra ekonomide ortodoks politikalara dönüş sinyali veren Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in önerisiyle Erkan’ın Merkez Bankası Başkanı olarak atanması ise faizlerin hızla eski seviyelerine doğru yükseltileceği doğrultusundaki beklentileri artırmıştı.

Merkez Bankası kararından önce yapılan Reuters anketi de faizlerin yüzde 21’e yükseltileceği yönünde bir beklenti olduğunu ortaya koymuştu.

Reuters analizinde, faiz artırımının 650 baz puanla sınırlı kalmasının, piyasalarda “Erkan’ın enflasyonla agresif biçimde mücadele için kısıtlı imkânının bulunduğu” izlenimi uyandırdığı belirtildi.

Viktor Szabo: İyi bir mesaj olmadı

Edinburgh merkezli uluslararası yatırım şirketi Abrdn’nin gelişmekte olan piyasalar yatırım direktörü Viktor Szabo, “Bu işi ciddiye aldıklarını göstermelerini sağlayacak mükemmel bir fırsatı kaçırdılar” değerlendirmesinde bulundu. Szabo, “İster siyasi kısıtlamalardan olsun ister bankacılık sisteminden korkmalarından, ama bu iyi bir mesaj olmadı” ifadesini kullandı.

Merkez Bankası rezervlerinin eridiği ve yabancı yatırımcıların Türkiye’den kaçtığı bir dönemde, yatırımcı dostu Şimşek’in bakanlığa getirilmesi ve TCMB Başkanı olarak Erkan’ın atanmasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uygulattığı ekonomi politikalarının bazılarından geri dönülmesi için hızlı bir manevra yapılacağı yönündeki beklentileri kuvvetlendirdiğini hatırlatan Reuters, “Ancak analistler Perşembe günkü karardan sonra Erkan ve Şimşek’in Türkiye’nin gerçekten rota değiştirdiğini ispatlamak için daha da sıkı çalışması gerekeceğini söylüyor” diye ekledi.

New York merkezli küresel yatırım şirketi VanEck’in gelişmekte olan piyasalar portföy yöneticisi Eric Fine, TCMB hakkında yaptığı yorumda, “Artık daha az güvenilir görünüyorlar” dedi.

Fine, “Rezervler kullanılarak kurlara yapılan müdahalelere ihtiyaç duyulmasını engelleyecek seviyeye kadar faiz artırmaları lazım. Bunu yapmadılar” diye konuştu.

Paris merkezli Societe Generale finans şirketinin baş stratejistlerinden Marek Drimal, “Muhtemelen şu an için uzun vadeli yatırımcılar için yeterli değil. Sebebi de ekonomideki sorunların bazılarının büyüklüğü” dedi.

Ancak Drimal dâhil birçok uzman olumlu işaretler de görüyor. Drimal, defaatle faiz oranı konusunda kademeli hamlelerle ilerleyeceklerinin sinyalini veren Şimşek’in mesajlarını hatırlattı.

Tahmin edilebilir ve piyasa temelli ekonomi politikaları izleneceği vaadinde bulunan Şimşek, enflasyon hedefli modelin de sermaye girişini sağlayacağını iddia etmişti.

Dan Wood: Ölçülü hayal kırıklığı

ABD merkezli William Blair şirketinden gelişmekte olan piyasalar yöneticisi Dan Wood, “yatırımcı hayal kırıklığının ölçülü olması gerektiği” görüşünde.

Merkez Bankası’nın enflasyonda belirgin bir iyileşme sağlanana kadar faiz artırmaya devam edeceğinin sinyalini verdiğini belirten Wood, “Daha ortodoks bir ekonomi politikasına dönüleceğine işaret edilmesi, şüphesiz ki olumlu bir durum” dedi.

Kredi derecelendirme kuruluşu Scope Ratings’in direktör yardımcısı ve bir başka kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’ten bir ülke analisti de faizlerin artırılmasının olumlu olduğunu ancak asıl sorunun, Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Erkan’ın faiz artırmaya devam etmesine izin verip vermeyeceği olduğuna dikkat çekti.

New York merkezli yatırım yönetimi şirketi Neuberger Berman’dan portföy yöneticisi Kaan Nazlı, “Yatırımcıların hemen havlu atacağını sanmıyorum çünkü hâlen önümüzdeki aylarda gerisinin geleceğine dair beklenti var” dedi.

Nazlı, “Piyasa çok temkinli. Bu nedenle yeniden güven tesis etmek uzun zaman alacak. Ciddi boyutta ve daha uzun vadeli girişler için sıkı para politikasının epey bir süre sürdürülmesi gerekeceğini düşünüyorum” tahmininde bulundu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Merkez Bankası Başkanı Erkan’dan “Enflasyonla Mücadele” Mesajı

Banka yöneticileriyle bir araya gelen Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, “Şundan emiminki hükümetimizi belirlediği hedefler doğrultusunda enflasyonla mücadele için tüm kurumlarımız kollarını sıvamıştır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bunu istikrarlı ve kararlı bir şekilde yapacağımızdan eminim. Fiyat istikrarı, finansal istikrar için çok önemli, hem fiyat istikrarı hem finansal istikrarı sağlayarak enflasyonla mücadele edeceğiz.”

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan başkanlığındaki ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizi yüzde 8,5’ten yüzde 15’e yükseltilmişti.

Piyasalarda hareketliliğe neden olan kararın ardından, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan banka yöneticileriyle bir araya geldi.

Merkez Bankası Başkanı Erkan, toplantı sonrasında yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Bankacılık sektörümüzle bir araya geldik verimli bir görme oldu. Bize sorunlarını ve makroihtiyati çerçeveyi sadeleştirme sürecindeki taleplerini ilettiler. Şundan emiminki hükümetimizi belirlediği hedefler doğrultusunda enflasyonla mücadele için tüm kurumlarımız kollarını sıvamıştır.

Bunu istikrarlı ve kararlı bir şekilde yapacağımızdan eminim. Fiyat istikrarı, finansal istikrar için çok önemli, hem fiyat istikrarı hem finansal istikrarı sağlayarak enflasyonla mücadele edeceğiz.”

Şimşek: Kararlılıkla kademeli olarak bu süreç yönetilecektir

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İstanbul’a hareketinden önce Ankara Esenboğa Havalimanı’nda basın mensuplarının sorularını yanıtlamıştı.

Şimşek, yaptığı değerlendirmede, “Ekonomi politikalarımız kısa vadede fiyat istikrarını ve finansal istikrarı hedeflemektedir. Bu hedeflere ulaşmada kararlıyız. Merkez Bankasının dünkü açıklamasında belirtildiği gibi bu bir süreçtir. Kararlılıkla kademeli olarak bu süreç yönetilecektir” ifadesini kullanmıştı.

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, bu mesajını Türkçe ve İngilizce olarak paylaştığı mesajda da tekrarlamıştı.

Paylaşın

NYT’den Dikkat Çeken “Hafize Gaye Erkan” Analizi

Mehmet Şimşek’in yeni kabinede “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve getirilmesinin ardından, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) başına Hafize Gaye Erkan getirildi.

Şimşek, ekonomide rasyonel politikalara dönme sinyali verirken, ekonomi yönetimindeki bu değişikliler uluslararası basında yer bulmaya devam ediyor… Son olarak ABD merkezli New York Times gazetesinde Merkez Bankası’nın (TCMB) başına atanan Hafize Gaye Erkan’la ilgili bir köşe yazısı yayımlandı.

Peter Coy imzasını taşıyan, “Türkiye ekonomisini kurtarmakla görevli kadın” başlıklı yazıda Erkan’ın kariyeri ve Türkiye ekonomisine ilişkin detaylar yer aldı.

Erkan’ın TCMB Başkanlığı’na atanmasıyla ilgili “cam uçurum” benzetmesinin yapıldığı yazıda, “Bütün umut kaybolduğunda, işleri bir kadına devret (ve suçu da). Cam uçurum kavramı üzerine yapılan çalışmalar şirketlerin, işler kötü gittiğinde üst düzey yöneticilik ve direktörlük pozisyonlarına kadınları getirdiğini gösteriyor. Batan Twitter’ın yeni yöneticisi Linda Yaccarino bu tanıma uyuyordu. Şimdi de eski Wall Street bankacısı Hafize Gaye Erkan, Türkiye’nin yeni merkez bankası başkanı oldu. Bu görev cam uçurumların da uçurumu demek” ifadeleri kullanıldı.

Yazıda, bu göreve getirilen ilk kadın olması ve Türkiye’nin diplomaside hayati önem taşıyan bir ülke olması gibi nedenlerle Erkan’ın TCMB’deki görev süresi boyunca yakından takip edileceği ifade edildi.

Türkiye’deki ekonomik durumla ilgili değerlendirmeler yapılan yazıda şu ifadelere yer verildi:

Türkiye, gayrı safi yurtiçi hasılası 1 trilyon dolara yaklaşan dünyanın en büyük 19. ekonomisi. Türkiye gibi büyük bir ülkede yaşanan kur krizini çözmek IMF için kolay olmaz. Türkiye’nin para almak için IMF’nin koşullarını kabul edip etmeyeceği de belirsiz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir süredir uyguladığı faiz politikasının bir illüzyon olduğuna dikkat çekilen yazıda, “Düşük faiz oranlarının enflasyonu artırdığına dair kanıtlara rağmen Erkan’dan öncekilere faizleri düşük tutması için baskı yaptı. Erkan’ın selefi Şahap Kavcıoğlu, Mart 2021’de göreve geldikten sonra merkez bankasının politika faizini yüzde 19’dan yüzde 8,5’a kadar indirdi. Sonuçlar beklendiği gibi oldu. Resmi rakamlara göre tüketici fiyatları mayısta bir önceki yıla yüzde 39,6 arttı” dendi.

Hem ekonomik büyümeyi devam ettirmek hem de Türk lirasını güçlü tutmak isteyen Erdoğan’ın ekonomistler için şaşırtıcı hamleler yaptığı belirtilen yazıda, “Para birimini güçlü tutmanın yollarından biri faiz artırmaktır ama bu da büyümeyi düşürür. Erdoğan bunun yerine merkez bankasının yerel bankalardan ve diğer hükümetlerden döviz borçlanmasını sağladı. Sonra da bu değerli döviz rezervlerini, liranın değerini yüksek tutmak için döviz piyasasında lira almaya harcadı” ifadeleri kullanıldı.

Türkiye’nin liranın değerini artırmak için milyarlarca dolar harcamasının “beyhude bir çaba” olarak tanımlandığı yazıda, “Türkiye neredeyse dövizsiz kaldı. Aslında bir manada tamamen dövizsiz kaldı. Çünkü sahip oldukları dövizi borç aldılar ve bu borç er ya da geç sahibine dönmek zorunda. Türkiye’nin merkez bankası yerel bankalara borçlu olduğu garip bir durumda kaldı” değerlendirmesi yapıldı.

Türkiye’nin bir “rota düzeltmesi” yapmaması durumunda döviz rezervlerinin yaz aylarını çıkaramayacağı belirtilen yazıda, “Bu rota düzeltmesi büyük oranda iki kişinin ellerinde olacak: Hafize Gaye Erkan ve Mehmet Şimşek. İkisi de Türkiye dışında saygınlar ve ne yapılması gerektiğini biliyorlar. Buradaki soru Erdoğan’ın müdahale edip etmeyeceği” dendi.

Erkan’ın kariyeriyle ilgili detayların da yer aldığı yazıda, “Goldman Sachs’ta çalıştı ve ardından 2014’te First Republic Bank’a katıldı. 2021’in ilk 6 ayında bankanın eş CEO’su oldu. First Republic faiz oranı risklerini kötü yönettiği için battı ve geçen ay JPMorgan Chase’e satıldı. Erkan, bankanın çöküş nedeni olan hızlı mevduat büyümesinin peşinde olduğu dönemde bankaya liderlik etti ancak kişisel olarak ne kadar sorumluluk taşıdığını bilmiyorum” ifadeleri kullanıldı.

TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın Mehmet Şimşek’in korumasına ihtiyaç duyacağının belirtildiği yazıda, “Eğer o ve Şimşek bir şekilde başarırsa, Erdoğan kendi dik kafalılığından onu kurtardıkları için son derece minnettar hissetmeli” ifadeleri kullanıldı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Financial Times’dan Dikkat Çeken “Hafize Gaye Erkan” Yorumu

2015-2018 yıllarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı, 2009-2015 yıllarında ise Maliye Bakanlığı yapan Mehmet Şimşek’in “tam yetkili Hazine ve Maliye Bakanı” olarak göreve gelmesinin ardından, Hafize Gaye Erkan, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanlığına atandı.

Hafize Gaye Erkan’ın Merkez Bankası’na atanması ile birlikte ortodoks para politikalarına dönüleceği yorumları yapılırken, Birleşik Krallık merkezli The Financial Times’dan Adam Samson, Hafize Gaye Erkan hakkında dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllarca geleneksel olmayan ekonomi politikaları izlediğini, bunun da yatırımcıları Türkiye’nin bilançosunun tehlikeli durumu konusunda endişelendirdiğini söyleyen Samson, düşük politika faizi ve tüketilen döviz rezervlerini hatırlatarak Erkan’ın yeni rolünde dar bir manevra alanı olacağı öngörüsünde bulundu.

Erkan’ın uzmanlığının büyük finans kuruluşlarının bilançolarındaki riski analiz eden karmaşık modeller oluşturmak olduğunu kaydeden Samson, Erdoğan’ın düşük faiz politikasını hatırlatarak Erkan’ın dayandığı klasik matematik kuramlarının Erdoğan’ın ekonomi konusundaki radikal görüşlerine tezat oluşturduğunu yazdı.

Politika faizini yüzde 8,5’e çekme kararının enflasyon krizini beraberinde getirdiğini ve lirayı büyük bir baskı altına aldığını aktaran Samson, Merkez Bankası’nın bu yıl 25 milyar dolarlık rezerv harcadığını anımsatarak bunun Erkan’a bankayı iyileştirmek gibi zorlu bir görev üstlenirken dar bir manevra alanı bırakacağı değerlendirmesinde bulundu.

Erkan’ın özgeçmişinden de detaylar paylaşılan yazıda, Erkan’ın First Republic bankasındaki görevinin kısa ve inişli çıkışlı olduğu, The Financial Times’ın önceki raporlarında Erkan’ın diğer üst düzey yöneticiler ile etkileşimlerinin ‘toksik’ olarak nitelendirildiği ifade edildi.

Erkan’ın risk yönetimi konusunda büyük bir rol oynadığı bankadan 2021 yılı sonu itibarıyla ayrıldığını hatırlatan gazete, kurumun halihazırda 2008’deki bankacılık krizinden bu yana ABD’deki en büyük bankacılık krizinin merkezinde bulunduğunu belirtti. Yazıda ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın ilk kadın başkanı olarak Erkan’ın risk yönetimi konusundaki deneyimini kullanmak için taze bir şansı olduğu ifade edildi.

“Cumhurbaşkanını memnun etmek durumunda olacak”

Merkez Bankası Başkanlığı’nın Erkan’ın diplomatik becerilerini sınayacağını kaydeden gazete, Erkan’ın Türkiye’yi daha sürdürülebilir bir politika zeminine getirmek ve yabancı yatırımcıları ülkeye geri çekmek arasında ince bir çizgide yürüyeceğini, bu esnada geleneksel ekonomi politikaları karşısında çok az sabır gösteren bir cumhurbaşkanını memnun etmek durumunda olacağını belirtti.

Paylaşın

Goldman Sachs, Türkiye Tahminlerini Revize Etti: Faiz Yüzde 40’a Çıkabilir

Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atanmasının geleneksel para politikalarına dönüşün bir işareti olarak yorumlanırken, ABD merkezli yatırım bankası Goldman Sachs da Türkiye’ye ilişkin tahminlerini revize etti.

Goldman Sachs, Mehmet Şimşek’in Maliye Bakanı, Hafize Gaye Erkan’ın da Merkez Bankası Başkanı olarak atanmasının yeni yönetimde para ve mali ayarlamalara ihtiyaç duyulduğu anlayışının yaygın olduğuna işaret ettiğini belirtti.

Türkiye’ye ilişkin bir dizi tahminini revize eden banka, ekonominin istikrara kavuşturulmasının “döviz kurunda büyük ve süreksiz bir ayarlama gerektireceğini” kaydetti.

Bankanın ekonomistlerinden Clemens Grafe, müşterilerine gönderdiği bir bilgi notunda, her ne kadar bu aşamada para politikasının çerçevesi bilinmese de, “tamamen ortodoks politika yapıcılığın” döviz kurunun önceden ayarlanmasına izin vereceğini ve repo faizini ekonomideki faiz oranlarını sabitleyecek bir seviyeye yükselteceğini yazdı.

“Bize göre bu durum, ortodoks bir politika yapıcının faiz oranlarını mevduat faizlerinin mevcut seviyesi olan yüzde 40’a yükselteceğini göstermektedir.” diyen Grafe, döviz kuru ve enflasyon beklentisi istikrara kavuşmasının ardından, yıl sonunda faiz oranları hızla, büyük ihtimalle yüzde 25 civarına düşürülebileceğini de ifade etti.

Banka, ayrıca Türkiye’nin daha önce yüzde 2,9 olarak belirlediği yıllık gayrisafi milli hasıla tahminin yüzde 2,3’e düşürdü.

Dolar/TL beklentisi 28 seviyesinde

Öte yandan ABD merkezli yatırım bankası Morgan Stanley, Türk ekonomisine ilişkin bir raporunda, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamaları doğrultusunda Türk lirasında değer kaybı ve yüksek faiz oranlarıyla daha konvansiyonel politikalar beklediğini bildirdi.

Morgan Stanley, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) politika faizini haziran ayında yüzde 20, ağustos ayında ise yüzde 25’e yükselteceği tahminini paylaştı.

Raporda Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atanmasının geleneksel para politikasına dönüşün bir işareti olduğu belirtildi. Seçimlerin ardından Türk lirasında değer kaybı ve finansal koşullarda sıkılaşma beklediğini belirten kurum ekonomistleri, para biriminde sert değer kaybı beklemediklerini, dolar/TL’ye ilişkin yıl sonu tahminlerinin 28 civarında olduğunu ifade etti.

Merkez Bankası’ndan 2 yıldan uzun süre sonra ilk kez bu ay faiz artışı beklediklerini açıklayan kurum ekonomistleri, şu ifadeleri kullandı:

“Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atanmasının ve TCMB yönetiminde beklenen değişikliklerin yapılmasının ardından politika faizinde normalleşme bekliyoruz.

Para politikasında kademeli bir normalleşmenin tercih edileceğini düşünüyoruz. 22 Haziran’da gerçekleşecek toplantıda politika faizinin yüzde 8,5’ten yüzde 20’ye yükselmesini, Ağustos ayında da yüzde 25’e çıkabileceğini öngörüyoruz.”

Paylaşın