Erdoğan’dan ‘İsrail İle Ticaret’ Çıkışı

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier ile ortak basın toplantısında Erdoğan, kendisine yöneltilen, “Netanyahu’yu Nazi yöntemleri kullanmakla suçluyorsunuz, aynı zamanda yoğun ticari ilişkileri ayakta tutuyorsunuz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?” sorusuna, “Yoğun ticari ilişkileri artık ayakta tutmuyoruz, o iş bitti” şeklinde yanıt verdi.

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier ise İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve ülkesinin İsrail’e desteğine yönelik soruya şu yanıtı verdi: Mahkeme nezdinde bu konuda Almanya’nın desteğinin bir soykırıma katkı olduğu izlenimine karşı biz de tabii ki girişimde bulunuyoruz. Bu fikri paylaşmıyoruz. Hukukçularımızla uluslararası mahkemede bu konumumuzu savunuyoruz.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’i resmi törenle karşıladı.

Erdoğan ise Steinmeier’i Sarayın ana giriş kapısında karşıladı. Erdoğan ve Steinmeier’in tören alanındaki yerlerini almasının ardından iki ülkenin ulusal marşları çalındı. Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, Muhafız Alayı Tören Kıtası’nı “Merhaba asker” diyerek selamladı. Törende, tarihte kurulan 16 Türk devletini temsil eden bayraklar ve askerler de yer aldı.

Erdoğan ve Steinmeier, merdivenlerde Türkiye ve Almanya bayrakları önünde tokalaşarak, gazetecilere poz verdi. Törende, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı, Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün, Cumhurbaşkanı Güvenlik ve Dışpolitika Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç ile Ankara Valisi Vasip Şahin de yer aldı.

İlk önce baş başa görüşen geçen Erdoğan ve Steinmeier, heyetlerarası görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, basın toplantısında özetle şunları söyledi:

“Savunma sanayi alanındaki işbirliğimizi de ikili ilişkilerimize ve müttefiklik ruhuna uygun şekilde ilerletmek arzusundayız. Türkiye ve Almanya’nın savunma alanında ortak üretim projelerini konuşacağını ümit ediyoruz.

Turizm alanındaki işbirliğimiz her geçen gün gelişmektedir. 2023’te 6 milyon aşkın Alman turisti ülkemizde ağırladık. Almanya’yla ikili ilişkilerimizin en müstesna ortak paydası güçlü beşeri bağlarımızdır. 63 yıl önce Sirkeci Garı’ndan uğurladığımız insanlarımızın sayısı 3,5 milyona ulaştı. Türk toplumu gurbetçilikten çıkarak Almanya’nın sosyal, ekonomik, kültürel ve akademik hayatında kritik rolleri üstlenmeye başladı.

Vatandaşlarımızın kültürden sanata, siyasetten bilim ve ticarete kadar her alanda önemli başarılarına şahit oluyoruz. Alışılagelmiş kalıpları yıkan, önyargıları kıran Türkiye-Almanya arasında beşeri köprü vazifesi gören tüm vatandaşlarımızla gurur duyuyoruz.

Türk toplumunun eşit katılımlı entegrasyonuna önem veriyor teşvik ediyoruz. Yeni Alman vatandaşlığı yasasını kıymetli bir adım olarak görüyoruz. Avrupa’yla birlikte Almanya’da yükselen İslam düşmanı, yabancı karşıtlığına karşı endişelerimiz artıyor. 25 Mart tarihinde yaşayan menfur hadisenin tamamen aydınlatılması, sorumluların cezalandırılması konusunda düşüncelerimi paylaştım. PKK, YPG, FETÖ gibi terör örgütlerle mücadelede daha çok işbirliğine ihtiyacımız bulunuyor.

Alman makamlarından daha fazla destek ve dayanışma beklediğimizi ifade ettim. Türkiye-AB ilişkileri gündemimizde yer aldı. Gümrük Birliği, vize serbestisini ele aldık. Sayın Cumhurbaşkanıyla bölgesel ve küresel gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunduk.

Gazze’de yaşanan benzeri görülmemiş zulmün son bulması çağrısını yineledim. Netanyahu tüm bölgemizin güvenliğini tehlikeye atıyor. İsrail yönetiminin insanlık suçlarını, katliamlarını gündemden düşürme çabalarına prim verilmemesi gerekiyor.

İsrail’in saldırıları devam ettikçe bölgesel ve küresel tehditlerinin arttığının herkes bilincindedir. Masumların ölüm, açlık ve sefalete mahkum edilmesinin ıstırabının unutulmayacağını biliyoruz. Türkiye olarak kararlı, vicdanlı ve cesur bir duruş sergiledik. Ateşkesin sağlanması, kesintisiz ve yeterli insani yardımın Filistin halkına yönelik çabalarımızı artırarak sürdüreceğiz.

2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın finalleri Almanya’da düzenlenecek. Milli takımımız da bu turnuvada mücadele edecek. Turnuvada yer alacak tüm ekiplere ve takımlara şimdiden başarılar diliyorum.”

“Tarihi bağlılığımız önemli”

Erdoğan’ın ardından söz alan Steinmeier ise şunları söyledi: “Burada misafiriniz olmaktan çok mutluyum. Hemşehrilerinizin konukseverliğini birebir yaşadım. İstanbul, Gaziantep, Ankara’ya davetiniz için teşekkür ederim. Görüşmelerim son derece yararlı oldu. 2 yıl önce Rusya’nın Ukrayna’ya saldırı savaşından çok kısa süre önce görüştük. İkinci görüşmemiz Berlin’de, kasım ayında, Hamas’ın saldırısından 1 ay sonraydı.

Bu iki olay tehlikeli bir zamanda yaşadığımızı gösteriyor. Bu gerçekler bizim siyasi hayatımızı ne kadar da etkilese ilişkilerimiz zengin ve uzun geçmişe dayanıyor. Benim için diplomatik ilişkilerimizin başlamasının 100. yılında Türkiye’ye gelmek çok önemliydi.

Özellikle insani ilişkiler bizim bağlarımızı özel kılıyor. Dünyadaki hiçbir ülkeyle Almanya’nın bu kadar yoğun, dostane, ailevi ilişkileri yoktur. Yaklaşık 3 milyon Türkiye kökenli insan, 4 kuşak önce işgücü anlaşmasının 1961’de imzalanmasından sonra Almanya’da yaşıyor. Onların öyküleri bizim ülkemizi şekillendiriyor. Siyasi hayattan, ekonomi ve kültür hayatında bu kuşakların temsilcileri bana ziyaretimde temsil ediyor.

100 yılı aşkın bir süre önce zanaatkârlar Almanya’daki yoksulluktan kaçarak Türkiye’ye gelmişlerdi. 20’li yıllarda Alman bilim adamları, mimarlar gelmişlerdi. Nazi Almanyasında baskıya uğrayan çoğu Yahudi olan aileler buraya geldiler. Bugün Ankara Üniversitesi’nde bu konuda yeni bilgiler edindim.

Tarihi bağlılığımız son derece güncel. 1 yıl önce güneydoğusunda yaşanan depremi yaşadık. İnsani yardım kuruluşları, doktorlar çok kısa sürede geldiler. Tabii ki Almanya’dan çok yoğun maddi destek de sağlandı.

Dün deprem bölgesini ziyaret ettim. Orada yeniden inşa çalışmalarının ne kadar takdire şayan olduğunu ifade ettim. Burada aynı zamanda Suriyeli göç menler de depremin mağdurları oldular. Onlarla da konuştum. Almanya olarak depremzedeleri unutmayacağız, desteklemeye devam edeceğiz.

Hep birlikte iki ülke arasındaki ticaretin 55 milyar Euro hacmiyle yeni rekor seviyeye ulaştığını söyledik. Türkiye’deki finans politikalarındaki reformlar Avrupa’da takdirle karşılanıyor. Bana refakat eden Maliye Bakanı da bilgi verdi. Ülkelerimiz zor dönemlerden geçiyor. Ekonomik ilişkilerimizi daha geliştirmek zorundayız.

Türkiye-AB arasındaki ilişkiler konusunda basın özgürlüğü, hukuk devleti ilkeleri son derece önemli. Almanya, AB zirvesi sırasında bu konuda somut ilerlemelerinin kaydedilmesi konusunda çaba harcamamız gerektiğini söyledik.

Türkiye’nin gayretli bir sivil toplumu var. Ülkelerin iyiliğini isteyen, çabalayan insanlar var. Türkiye’ye dinamik, demokratik Avrupa’ya yönelen gelişim diliyorum. Biraz önce söylediğim gibi dünyadaki gelişmeler hepimizi endişelendiriyor. Sayın Cumhurbaşkanıyla bunu da ele aldık. Özgüvenli yeni ülkeler ortaya çıkıyor. Türkiye ile Almanya aslında tek ortaklar değil. Biz özellikle iki ülke olarak birbirimiz için vazgeçilmeziz. Birbirimize ihtiyacımız var NATO’da, G20’de.

Ortak çıkarlarımızı ön plana çıkarmalı, ortak çözümler bulmalıyız. Kıbrıs konusunu ele aldık sayın Cumhurbaşkanıyla. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırı savaşı da önemli konuydu. ABD’de uzun süredir beklenen siyasi kararların verilmiş olmasından memnuniyet duyduğumuzu ifade ettik.

Türkiye’nin de Ukrayna’yı desteklediğini biliyoruz biz de aynı şekilde bu desteği vermeye çalışıyoruz. Bu desteği askeri ve ekonomik açıdan sürdüreceğiz.

Hamas bu vahşice saldırıyla İsrail’e 1200 kadını, erkeği ve çocuğu öldürdü. 6 ayı süredir 300’ü aşkın rehineyi hala tutuyor. Bize göre 7 Ekim saldırısı olmasaydı Ortadoğu’daki bu savaş olmazdı. Aynı zamanda ortak hedeflerimizi tekrar vurguladık. Gazze’deki insani durumu düzeltmek zorundayız. Savaşın bölgeye yayılmasını engellemeliyiz. Bu konuda da Türkiye’nin önemli bir görevi var

Sayın Cumhurbaşkanı ile birlikte hepimizin bölgedeki ilişkilerimizi kullanmamız gerektiğini konuştuk. Özellikle rehinelerin serbest bırakılması için. Hemfikir olduğumuz bir konu Filistinliler için siyasi perspektif olmadan orta ve uzun vadede İsrail için güvenlik sağlanamaz. Bu siyasi perspektif iki devletli bir çözüm olabilir. Bu konuda adım atmalıyız.

Bu zor dönemlerde Türk-Alman ilişkilerine yeniden ivme kazandırmalıyız. Çok yoğun detaylı görüşmelerimiz sonrasında size tekrar davetiniz için tüm gönlümle teşekkür etmek istiyorum. Konukseverliğiniz ve açıksözlülüğünüz için teşekkürler.

“İsrail ile yoğun ticari ilişkileri artık ayakta tutmuyoruz”

Açıklamaların ardından iki lider soru-cevap bölümüne geçti. Erdoğan, kendisine yöneltilen, “Sık sık İsrail’e karşı sesinizi yükseltiyorsunuz, Netanyahu’yu Nazi yöntemleri kullanmakla suçluyorsunuz, aynı zamanda yoğun ticari ilişkileri ayakta tutuyorsunuz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?” sorusuna, “Yoğun ticari ilişkileri artık ayakta tutmuyoruz, o iş bitti” şeklinde yanıt verdi.

Erdoğan, devamla şu ifadeleri kullandı: “Bunu kısa zaman önce Dışişleri Bakanım açıkladı. Fakat şunu bilmenizi istiyorum; şu anda İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırılardaki ölüm sayısı ne yazık ki 45 bini buldu. Bu rakamı bir kenara koymamız söz konusu olamaz. Yaralılar 75 bini buldu.

Bu yaralılar içerisinde durumu ağır olanların bir kısmını ülkemizde tedavileri devam ediyor. Tabii çocuk, kadın, yaşlı büyük bir burada maalesef ağır manzara var.

Bu manzarayı Alman dostlarımızın görmesi lazım. Bu kadar Gazze-Filistin tamamiyle yerle yeksan olmuş, her taraf yıkılmış, böyle bir durumda. Kaldı ki, İsrail’le Gazze’nin silah, mühimmat, araç gereç bunlar zaten mukayese edilmez. Bunları görerek değerlendirmeyi yapmak lazım. Tüm Batı kimin yanında yer alıyor? İsrail’in yanında yer alıyor.

İsrail’in acımasız saldırıları karşısında Gazze’nin böyle bir imkanı var mı? Yok. İmkansızlıklar içerisinde şu anda rehinelerin takası noktasında bir gayretin içerisindeyiz, bir mücadelenin içerisindeyiz. Temenni ederiz ki bu takasta başarılı oluruz.”

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier ise İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve ülkesinin İsrail’e desteğine yönelik soruya şu yanıtı verdi: “Mahkeme nezdinde bu konuda Almanya’nın desteğinin bir soykırıma katkı olduğu izlenimine karşı biz de tabii ki girişimde bulunuyoruz. Bu fikri paylaşmıyoruz. Hukukçularımızla uluslararası mahkemede bu konumumuzu savunuyoruz.”

Paylaşın

Dünya, İnsan Haklarında 1948 Öncesine Mi Dönüyor?

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti. 

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) “Dünyada İnsan Haklarının Durumu”na ilişkin 2023/24 raporunu bugün yayınladı. Af Örgütü’nün, “Dünyada İnsan Haklarının Durumu” başlıklı yıllık raporu, insan haklarının 155 ülkedeki gelişimini analiz ediyor.

Geride kalan yıl için, dünya çapında silahlı çatışmalarda sivillerin artan savunmasızlığı, toplumsal cinsiyet eşitliğindeki gerilemeler, insan hakları aktivistlerine yönelik saldırılar ve yapay zeka kullanımından kaynaklanan riskler konu edilirken, Türkiye’deki insan hakları sorunları da özel bir bölümde ele alınıyor.

Türkiye’ye beş sayfa ayıran örgüt; insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmaların, yargılamaların ve mahkumiyet kararlarının devam etmesini eleştiriyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in aktardığına göre; İfade özgürlüğü başlığı altında, 6 Şubat depremlerinin hemen ardından yetkililerin Twitter ve TikTok’a erişimi kısıtladığı belirtilerek hükümetin deprem müdahalesini eleştirdikleri gerekçesiyle gazeteciler dahil en az 257 kişinin gözaltına alındığına dikkat çekildi.

“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ya da “kamu görevlisini hedef gösterme” suçlarından gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklandığına işaret edilen raporda, pop şarkıcısı Gülşen’in de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşılama” suçundan 10 ay hapis cezası aldığı ve “konutu terk etmeme” şartıyla tahliye edildiği hatırlatıldı. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı da dahil 15 gazetecinin “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılandığı davanın da devam ettiğine dikkat çekilen raporda gazetecilerin 13 ay tutuklu yargılandığı ifade edildi.

Raporda “Kanun Hükmü” adlı belgeselin festival seçkisinden çıkarılması üzerine başlayan tartışmaların ardından 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin iptal edilmesi de ifade özgürlüğü başlığı altına ele alındı.

Raporda barışçıl toplanma özgürlüğünün de hukuka aykırı olarak kısıtlandığına dikkat çekildi. Bu başlık altında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın, yaklaşık 5 buçuk yıllık yasağın ardından 11 Kasım’da ilk kez müdahale olmadan Galatasaray Meydanı’nda toplanıp açıklama yapabildiğine dikkat çekilerek ancak Nisan ve Kasım ayları arasında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın protestolarını dağıtmak ve katılımcıları gözaltına almak için kolluk görevlilerinin hukuka aykırı güç kullanmaya devam ettiği ifade edildi.

Raporda Onur Yürüyüşleri’ne yönelik “hukuka aykırı kısıtlamaların sürdüğü” ifade edildi. Genel yasaklara rağmen ülke genelinde en az altı il ve dört ilçede çok sayıda Onur Yürüyüşü gerçekleştirildiği, Onur Yürüyüşleri döneminde izleyiciler, çocuklar, avukatlar, gazeteciler, üniversite öğrencileri, insan hakları savunucuları ve yabancı uyruklular dahil en az 224 kişinin keyfi olarak gözaltına alındığı belirtildi.

Muğla’daki Akbelen Ormanı’nda bir kömür madeni sahasını genişletmek için binlerce ağacın kesilmesini protesto eden ekoloji aktivistlerine karşı da hukuka aykırı güç kullanıldığı ve en az 50 aktivistin gözaltına alındığı hatırlatıldı.

Örgütlenme özgürlüğünün ihlaline ilişkin ise “Türkiye’nin hükümetler arası Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleye ilişkin tavsiyelerini sivil toplum örgütlerinin taciz edilmesini kolaylaştırmanın kılıfı olarak kullanmaya devam ederken bir yandan da FATF’nin ‘gri liste’sinde olmaya devam etti” değerlendirmesi yapılan raporda, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kapatılmasına ilişkin açılan dava hatırlatıldı.

Ayrıca Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılması ve partinin eski ve mevcut 451 üyesine beş yıl süreyle siyasi yasak getirilmesi istemiyle dava açıldığına, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin 11 üyesinin ise “TTB’nin kuruluş amaçlarına aykırı faaliyette bulundukları” gerekçesiyle görevden alındığına dikkat çekildi.

Raporun insan hakları savunucularına baskıların değerlendirildiği bölümünde ise Türkiye’nin Osman Kavala’yı serbest bırakmayı reddetmesi nedeniyle ihlal prosedürüyle karşı karşıya olmasına rağmen Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamaya devam ettiği hatırlatıldı.

Şebnem Korur Fincancı’nın 2022’de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde kimyasal silah kullanımı iddiaları hakkında bağımsız bir soruşturma yapılması çağrısında bulunduğu için Ocak ayında “terör örgütü propagandası yapma” suçundan 32 ay hapis cezasına mahkum edildiği ve 76 gün tutuklu kaldığı belirtilen raporda, ayrıca Eylül ayında Yargıtay’ın Osman Kavala’ya verilen müebbet hapis ve Çiğdem Mater, Can Atalay, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman hakkındaki 18’er yıl hapis cezalarını onadığı vurgulandı.

Can Atalay’ın Mayıs ayındaki parlamento seçimlerinde Hatay Milletvekili seçilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iki kez, Atalay’ın devam eden tutukluluğunun haklarının ihlali olduğuna hükmetmesine rağmen Yargıtay’ın AYM’nin bağlayıcı kararlarını uygulamayı reddettiği belirtildi.

Mülteci karşıtı politika ve siyasi söylemlerin yarattığı atmosfer de Af Örgütü raporunun Türkiye bölümünde yer aldı. Rapora göre mültecilere ve göçmenlere yönelik ayrımcı ve yaftalayıcı söylemler Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler öncesinde arttı.

“Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi döneme, önde gelen adayların ırkçı ve mülteci karşıtı söylemlerinin damga vurduğu” ifade edilen raporda, 6 Şubat depremlerinden sonra da hem siviller hem de kamu görevlilerinin ırkçı saldırılarla Suriyeli mültecileri fiziksel şiddete ve/veya nefret söylemiyle sözlü tacize maruz bıraktığı, Suriyeli mültecilerin, depremden kurtulan Türkiye vatandaşlarına yer açmak için konteyner kamplardan çıkarıldığı belirtildi.

Öte yandan raporda Mayıs seçimleri öncesinde LGBTİ+’ların da artan ayrımcı ve yaftalayıcı söylemlerle karşı karşıya kaldığına dikkat çekildi. Raporda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayında katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği “LGBT denilen olay aile kurumuna sokulmuş bir zehirdir. Bu zehri hele hele halkının yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke olarak kabullenmemiz mümkün değil” ifadeleri de yer aldı.

Raporda ayrıca Şubat depremlerinin ve çadır kentlerdeki koşullar engelli kişileri orantısız bir şekilde etkilediği, depremlerin ardından birçok LGBTİ+’nın da güvenlik endişeleri nedeniyle barınma, tıbbi bakım ve diğer yardımlara erişimden kaçındığı, diğer yandan kamu görevlilerine yönelik cezasızlık politikalarının devam ettiği vurgulandı.

Yüksek gıda enflasyonu nedeniyle yoksullaşmanın arttığı ve ekonomik, sosyal ve kültürel hakların ihlal edildiğine işaret edilen raporda, Türkiye’nin kömüre bağımlı enerji politikalarının devam etmesi nedeniyle sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı özelinde de sorunlara dikkat çekildi.

Dünya 1948 öncesine mi dönüyor?

Raporun önsözünü kaleme alan Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti.

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının geniş yer bulduğu raporda, çatışmalara müdahalede ırksal ayrımcılığın ortaya çıktığı belirtilerek “Ayrımcı çifte standartlar yalnızca ABD ve pek çok Avrupa devletinin İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda yaşanan çatışmalar hakkındaki söylem ve politikalarında değil, sonuçları bakımından da belirginleşiyor. Birçok hükümet, Filistinlilerle dayanışma protestolarına hukuksuz kısıtlamalar getirdi. Avusturya, Fransa, Almanya, Macaristan, Polonya ve İsviçre hükümetleri 2023’te kamu düzeni veya ulusal güvenliğe yönelik muğlak riskleri öne sürerek ve bazı durumlarda ırkçı kalıp yargılara başvurarak bu protestoları önden yasakladı” denildi.

Öte yandan Callamard, kuzeyden güneye, doğudan batıya otoriter politikaların, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini silip süpürdüğünü, toplumsal cinsiyet eşitliğine darbe vurarak cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını aşındırdığına dikkat çekerek, Afganistan’da kadın veya kız çocuk olmanın fiilen suç haline getirildiğini, ABD’de 15 eyaletin kürtajı tamamen veya son derece istisnai durumlar dışında yasakladığını hatırlattı.

Raporda, 2023’ün bir “eşitsizlik yılı” olduğu vurgulanarak, Birleşik Krallık’tan Macaristan’a, Hindistan’a kadar birbirinden farklı birçok ülkede, ekonomik ve sosyal hakları savunanların en fazla hedef alınan aktivistler arasında olduğu, iklim aktivistlerinin “terörist” olarak yaftalandığı, Ortadoğu’da hükümetlerin ekonomi yönetimini eleştirenlerin, Asya-Pasifik’te sendikalar, Batı Afrika’da yolsuzlukla mücadele edenlerin susturulduğu ve keyfi olarak tutuklandığı belirtildi.

Raporda ayrıca üretken yapay zeka teknolojilerinin teknoloji kaynaklı suistimalleri artırdığına, hakların yaygın olarak aşındırılmasına kapı açtığına da dikkat çekildi: “Devletler, son derece müdahaleci casus yazılımları ve yüz tanıma teknolojilerini acilen yasaklamalıdır. Yapay zeka teknolojilerinin yol açtığı riskleri ve zararları ortadan kaldırmak için güçlü yasalar ve yönetmelikler çıkarmalıdırlar. Büyük teknoloji şirketlerini, özellikle bu şirketlerin gözetim temelli iş modelinin zararlarına son vermek yoluyla dizginlemelidirler.”

Paylaşın

Bakırhan’dan ‘DEM Parti Kapatılsın’ Söylemlerine Sert Tepki

Partisi hakkında yapılan kapatma davası açıklamalarına tepki gösteren DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, “Siyasete hiza ve ayar vermeye çalışıyorlar. Gün yok ki özellikle seçim sonrasında bize parmak sallamasınlar. Biz kez daha yineliyoruz; kapatma, şantaj, tehdit siyaseti artık sona gelmiştir. Son kullanma tarihi dolmuştur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Biz ne zaman korktuk, ne zaman tehdit ve şantajlara boyun eğdik ki şimdi halkımız güçlü bir irade ortaya koymuşken, Van direnişi ortada dururken bu tehdit ve şantajlara boyun eğelim. Boyun eğmeyeceğimizi onlar da bütün dünya da çok iyi biliyor. Çağrımızı yineliyoruz; biz kararlıyız, bu ülkeye barışı ve demokrasiyi getireceğiz. Başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere bu ülkede yaşayan insanlar eşit ve demokratik bir anayasayla yönetilinceye kadar mücadelemizi devam ettireceğiz.”

Bakırhan, konuşmasının devamında, “Tehditlerle hizalanacağımızı bekleyenler çok bekler. Bu gelenek hiçbir zaman yapılan tehditlere boyun eğmemiştir. Şimdi belediyelerimizi tehdit edenler de çok iyi bilsinler ki belediye eş başkanlarımız, yönetimlerimiz, seçilen arkadaşlarımız asla bu tehditlere pabuç bırakmaz. Burada o parmak sallamaların ve tehditlerin karşısında eğilecek bükülecek tek bir arkadaşımız yoktur” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, yerel seçimlerin ardından Belediye Eş Başkanları ile yapılan ilk toplantıda bir araya geldi. Toplantının açılışında konuşan Bakırhan ve Hatimoğulları şunları söyledi:

Bakırhan: “Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çok önemli bir sonuç aldık. Başarılı olduk bu seçimlerde eksiklerimize rağmen. Bu başarıda emeği olan siz değerli belediye eş başkanlarını kutluyorum. Şahsınızda partimizin il ve ilçe örgütlerini, komisyonlarını ve sandık kurullarını, gecesini gündüzüne katarak başarmamız için emek veren halklarımızı da bir kez daha kutlamak istiyorum. Onlara layık bir hizmet, mücadele ve duruş ortaya koyacağımıza eminim. Maşallah burada genç, nitelikli, genç kadın arkadaşların da yoğun olduğu bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir birikimin, bir deneyimin, bir vizyonun olduğu da apaçık ortada duruyor. İyi şeyler yapacağımıza eminim.

Bugün, siz de biliyorsunuz, 24 Nisan. 109 yıl önce bu topraklarda çok büyük acılar yaşandı. Büyük bir katliam yapıldı. Yüz binlerce Ermeni halkından insan katledildi. Katledilen Ermenileri hüzünle ve saygıyla anıyoruz. Yine aynı dönemlerde katledilen başta Süryaniler olmak üzere diğer gayri Müslimleri de saygıyla anıyoruz. Bu topraklar çok acı gördü, çok bedel ödedi. Bizim amacımız bir daha bu topraklarda benzer acıların, katliamların yaşanmamasıdır ve geçmişteki bu acılarla, bu katliamlarla yüzleşilmesidir. Bunun için çalışacağız, çabalayacağız. Bu vesileyle Sevgili Hrant Dink’i de saygıyla anıyorum.

31 Mart’ta meydanlarda halkımıza hitap ederken, “Bu sadece bir yerel seçim değil aynı zamanda irademizi test edeceğimiz bir seçimdir” demiştik. 31 Mart’ta irademizi güçlü bir şekilde sonuçlara yansıttık. 31 Mart’ta ortaya çıkan irade çok önemlidir. Bir barış, demokrasi ve özgürlükler iradesi ortaya çıktı. Bu iradeye hep birlikte sahip çıkacağız. Kayyımcı zihniyet kaybetti, kötü yönetilen belediye anlayışı kaybetti; halkımız, halklarımız kazandı. Kayyımlar sandığa gömüldü. Türkiye halklarının mücadelesi ve DEM Partinin 31 Mart başarısıyla birlikte AKP-MHP iktidarına 22 yıldır ilk kez büyük bir yenilgi tattırıldı. Bu yenilgide emeği olan bütün halklarımıza da bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum. Türkiye’yi yöneten parti büyük bir farkla ikinci parti oldu.

O yüzden bu seçim çok önemlidir. İktidar ve muhalefeti 31 Mart’ta ortaya çıkan iradeyi doğru okumaya davet ediyoruz. 31 Mart iradesi değişim iradesidir. 31 Mart seçimi statükocu, yok sayan, tekçi anlayışın sandıkta yenildiği bir seçimdir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde bu iradenin dikkate alınması, başta Kürt meselesi olmak üzere eşitlik ve adalet mücadelesinin artık karşılığını bulması gerekiyor. Seçimlerden ortaya çıkan sonuçtan herkes dersini almalıdır. Çok cumhurbaşkanı, çok başbakan, çok bürokrat gördük gelip geçtiler, çünkü Kürt meselesini çözmediler. Kürt meselesini çözmeyenler çözülür demiştik ve 31 Mart seçim sonuçları bizi bir kez daha doğruladı.

31 Mart’ta halkın mesajını anlamak istemeyenler ülke ülke gezip savaş vizesi almaya çalışıyor. Hemen seçim sonrasında iktidarın çeşitli ülkelere yaptığı ziyaretlerde de bu bir kez daha açığa çıktı. Siyasi ve demokratik çözümün tek yöntem olduğu Kürt meselesini bastırmak için hala askeri operasyonlardan medet umuyorlar. Defalarca denenmiş ve sonuç almamış yol ve yöntemlerden medet ummak büyük bir acizliktir. Biz buna asla izin vermeyeceğiz. Seçim yenilgisini kanla ve gözyaşıyla örtmek istiyorlar.

Oysa seçim sonuçlarının kendisi aslında savaşa hayır çığlığıdır. Çözüm olsun, Türkiye sorunlarını demokratik yöntemlerle çözsün haykırışıdır. Ama başka yol ve yöntemlerin peşinde hala koşmaya devam ediyorlar. Bu ülkenin ihtiyaçları askeri operasyonlar değildir. Yüzlercesi yapıldı, bir sonuca ermedi. Bu ülkenin ihtiyacı yoksul Türk ve Kürt gençlerinin ölmesi değildir. Bu ülkenin, büyük bir toplumsal bir mutabakatla Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesine, demokratik bir Türkiye inşa etmeye ihtiyacı vardır.

Dolayısıyla önümüzdeki dönemde de biraz önce söylediğimiz bu doğruları hep birlikte tekrar etmeye devam edeceğiz. Halkın mesajı nettir. Halk ölüme, şiddete ve kana karşı olduğunu ifade etmiştir. Tek yolun demokratik çözüm olduğunu, barış olduğunu halklarımız 31 Mart’ta haykırarak ortaya koymuştur. Biliyoruz ki barış gelirse bazılarının siyasi ömrü kısalacak, bazıları siyasetten emekli olacak. O yüzden barış gelmesin diye kimi milliyetçi ırkçı çevreler şimdiden tehditlere, komplolara, şantajlara başladı.

“Parmak sallamaların karşısında eğilecek tek bir arkadaşımız yok”

Siyasete hiza ve ayar vermeye çalışıyorlar. Gün yok ki özellikle seçim sonrasında bize parmak sallamasınlar. Biz kez daha yineliyoruz; kapatma, şantaj, tehdit siyaseti artık sona gelmiştir. Son kullanma tarihi dolmuştur. Biz ne zaman korktuk, ne zaman tehdit ve şantajlara boyun eğdik ki şimdi halkımız güçlü bir irade ortaya koymuşken, Van direnişi ortada dururken bu tehdit ve şantajlara boyun eğelim. Boyun eğmeyeceğimizi onlar da bütün dünya da çok iyi biliyor. Çağrımızı yineliyoruz; biz kararlıyız, bu ülkeye barışı ve demokrasiyi getireceğiz.

Başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere bu ülkede yaşayan insanlar eşit ve demokratik bir anayasayla yönetilinceye kadar mücadelemizi devam ettireceğiz. Tehditlerle hizalanacağımızı bekleyenler çok bekler. Bu gelenek hiçbir zaman yapılan tehditlere boyun eğmemiştir. Şimdi belediyelerimizi tehdit edenler de çok iyi bilsinler ki belediye eş başkanlarımız, yönetimlerimiz, seçilen arkadaşlarımız asla bu tehditlere pabuç bırakmaz. Burada o parmak sallamaların ve tehditlerin karşısında eğilecek bükülecek tek bir arkadaşımız yoktur.

Yatıp kalkıp Kürt düşmanlığı yapanları, 23 Nisan 1920’deki ilk meclisin kısmi çoğulculuğunu ve istediğimiz düzeyde olmasa da 1921 Anayasasının demokratik özünü anlamaya çağırıyoruz. Ama onlar burada değiller. 1924 Anayasasında ret ve inkar edilen, yok sayılan halkları tekrar aynı anlayışla yönetmek istiyorlar. O dönem bu işleri yapanların bugünkü temsilcileri de bu ülkeye bu zehri, bu kötülüğü yaymaya çalışıyor.

Onlar 1924 Anayasasının ret ve inkar eden özüyle bu ülkeyi ikinci yüzyılda da yönetmek istiyorlar. Kesinlikle buna izin vermeyeceğiz. Cumhuriyet artık köklerindeki görece çoğulculuğa uygun bir anayasayı hak ediyor ve demokratik bir anayasayla özüne dönmelidir. Evet, demokratik bir anayasaya ihtiyaç vardır. Bunun için de bir yol temizliğine ihtiyaç vardır. Toplumun ve örgütlü tüm kesimlerin katıldığı bir çalışmayla bu artık örülmelidir.

Bizler 99’dan bu yana gelen ve kökünü Terzi Fikrilerden, Edip Solmazlardan alan bir belediyecilik geleneğinin temsilcileriyiz. Böyle değerli bir geçmişe sahibiz. Biz yerel yönetimleri rant, kayırmacılık, partizancılık için değil; halka en iyi hizmeti verecek kurumlar olarak görüyoruz ve bu böyle olmaya devam edecektir. Yerelde hizmet hakiki siyasetin kendisidir. Yapmış olduğunuz her şey, siyasetin kendisine etki ediyor olumlu anlamda, siyasetimizi güçlendiriyor. Genel siyasetimizi zaten Genel Merkezimiz, il ve ilçe örgütlerimiz, seçilmiş milletvekillerimiz yapıyor. Belediyelerimizin temel işi halka hizmet etmektir. Yerelde partimizle halk arasındaki bağın güçlenmesi için daha doğru ve halkın sempatisini kazanan hizmet de siyasetin kendisidir, özüdür. Dolayısıyla bu ilkeye uygun hizmetlerinizi devam ettirmenizi bekliyoruz.

31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan halkın iradesini kumpaslarla, yalanlarla gasp etmek isteyen Ergenekon ve JİTEM artıklarına bir kez daha sesleniyoruz: Size buradan ekmek çıkmaz. Kürt halkı asla sizin ve tehditlerinize boyun eğmez. Artık medya plazalarında, karanlık odalarda halkın iradesine operasyon yapma dönemi kapandı. Artık Türkiye’de siyaseti psikolojik harp daireleri değil Türkiye’nin emekçileri, yoksulları, halkları belirliyor. Tıpkı 31 Mart’ta olduğu gibi, bundan sonra da daha güçlü bir şekilde belirleyip güçlendirecektir.

Bizim gündemimiz bu karanlık odakların kumpasları değildir. Ona ilişkin tavrımız nettir. Belediyelerimizi kayyım borçlarından kurtarmak, yaratılan tahribatları gidermek ve halka hizmet etmek üzere çalıştırmaktır. Bu da sizin elinizdedir. Bizim yerel yönetimler anlayışımızda sembol ve değerlere hakaret asla yoktur. Bu çok iyi bilinmesine rağmen; seçimin kaybedenleri, gelecek korkusu yaşayanlar, şimdi toplumun hassasiyetleri üzerinden bu yolsuzluk, hırsızlık ve talanı örtmeye çalışıyor.

Halkın parasını balyalarla çalmak mı vatanseverliktir? Vatanı rant çiftlikleri olarak görmek mi vatanseverliktir? Milletin kursağındakini cebine indirmek mi vatanseverliktir? Bayrak, milyonluk yolsuzluk ve rantınızı örtmek için midir? Bu soruları bir kez daha soruyoruz. Bizleri günlendir hedef haline getirenleri çok tanıyoruz, niyetlerini de çok iyi biliyoruz. Onlar demokrasiyi kendilerine düşman olarak görüyorlar. Onların yaşadığı, nefes aldığı zemin karanlık ve çatışmalıdır. Bu ucuz komplolara kesinlikle geçit vermeyeceğiz.

Bunların yolsuzlukları ve hırsızlıkları saymakla bitmez. Seçim meydanlarında defalarca söyledik. Her belediyede büyük bir soygun yapmışlar. Belediyeleri devraldınız, her şey ortada. Van’da 8,5 milyar borç ne demektir? Siirt’te 500-600 milyon borç ne demek? Nereye gitmiş bu paralar? Bizden borçsuz ve cüzi borçlarla devraldıkları belediyelerde devasa borçların ortaya çıktığını artık Türkiye kamuoyunun görmesi gerekiyor. Bunlar hizmet için değil rant elde etmek için varlar. Bunlar Türkiye’de, dünyada kurulmuş en büyük soygun şebekesini örgütlemişler. Sizin borçları ortaya çıkaran ve halka teşhir eden yaklaşımınız çok değerlidir ama bundan sonra artık işlerimize bakacağız.

Halkımızın gücü ve katkısı neticesinde de bunlar bir daha o belediyelerin kapısından giremeyecekler. Halk tekrar demokratik toplumcu yerel yönetimler belediyeciliği ile tanıştığı zaman aradaki uçurumu görecektir. Bu soyguna, borç batağına, kirli operasyon ve saldırılara rağmen halkımıza hizmet etmeye devam edeceğiz. Kaynak yaratacağız, halkımızla birlikte sorunları çözmek için çaba içinde olacağız. Kayyımların kapattığı dil, kültür, kadın, gençlik kurumlarını ve kooperatifleri tekrar açacağız. En iyi şekilde halkımıza hizmet etmek için gecemizi gündüzümüze katacağız.

Yine Kürtçe ve bütün dillerdeki tabelaları tekrar asacağız. Çok dilli belediyecilik hizmetlerimizi devam ettireceğiz. Ekonomik krize karşı kadınları, gençleri, emeklileri ve yoksulları koruyacağız. Evine yardım gitmeyen kentimizde tek bir yoksul kalmayacaktır. İhtiyacını karşılayamayan insanların ilk aklına gelecek yer belediyelerimiz olacaktır. Size bu konuda büyük görevler düşüyor. Demokratik yerel yönetim anlayışımızla ev ev, sokak sokak gezeceğiz ve halkımızla birlikte kararlar alacağız.

Yerel demokrasiyi mahallerimizde kuracağız, tıpkı eş başkanlık sistemimiz ve aday belirleme yöntemimiz gibi Türkiye ve dünyada örnek bir model oluşturacağız. Bizler bütün baskılara karşı hem mücadele eden hem dünyada demokrasi anlamında iyi örnekler ortaya koyan bir gelenekten geliyoruz. Kendimize ve size güveniyoruz. Böylesine genç ve yetenekli arkadaşlarımızın, deneyim ve vizyonu olan arkadaşlarımızın çok iyi işler yapacağına eminim. Kendimizi de kentimizi de halklarımızla birlikte yöneteceğiz. Ayrıştırmadan, ötekileştirmeden belediyenin olanaklarını doğru ve adil bir şekilde herkes için kullanacağız. Halka dokunacağız, hep birlikte üretecek ve kazanacağız. Serkeftin.

“Türkiye siyasetine çok önemli bir miras bıraktık”

Hatimoğulları: “Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Aylardır sokak sokak, mahalle mahalle dolaşan ve seçim kampanyamızı değerli halkımızla birlikte en güçlü şekilde yürüten siz değerli belediye eş başkanlarımızla bugün bir aradayız. Bir kez daha hoş geldiniz. Seçim kampanyamızın en önemli şahitleri sizlersiniz. Çok zor koşullarda yürüttük. Bizler Türkiye’de bugüne kadar denenmemiş olanı yaptık, değerli halklarımızla birlikte belediye eş başkanlarımızı ve meclis üyelerimizi belirlemek üzere halk oylamasına başvurduk.

Bu Türkiye siyasetinde eşine az rastlanan, halkın doğrudan demokratik yönetimlere katılımının önünü açan kanallardır. DEM Parti olarak, bu kanalları işleterek Türkiye siyasetine çok önemli bir miras bıraktık. Evet, zor koşullarda yürüttük bu kampanyayı, çünkü mevcut iktidarın ortakları olan partilere karşı bu yarışı sürdürdük. AKP ve yereldeki ortakları devletin bütün olanaklarını seferber ederek çalışmalarını yürütürken, bizler kıt olanaklarla bu çalışmayı yürüttük. Sadece bu da değil.

İki kez kayyım atayarak yerel yönetimler üzerinde baskı kurdukları, kayyım zihniyetinin neticeleri olarak yerel yönetimlerin aslında halkı hizmetten mahrum bıraktığı, halkın hizmetlere ihtiyaç duyduğu bir zeminde yürüttük çalışmamızı. Sadece bu da değil. Biz bu seçim yarışında kayyım rejimiyle mücadele ederken, kayyım seçmenle de mücadele ettik. 32 merkeze başta asker ve polis olmak üzere kayyım seçmen göndererek seçimlerde DEM Parti’nin iradesini, Kürt halkının iradesini çalmak istediler. Bizler onların izledikleri bu yol ve yöntemleri de önemli oranda başarısızlığa uğrattık. Kayyım seçmene rağmen belediyelerimizi önemli oranda kazandık.

3 hedef belirlemiştik yerel seçim kampanyamızı yürütürken. Birincisi; özellikle bölgede, Kürdistan’da kayyım atanmış olan belediyelerimizi geri almaktı. İkincisi; 2019’daki kazanımlarımıza yeni kazanımlar eklemekti. Üçüncüsü ise başta batı olmak üzere Türkiye sathının tamamında AKP-MHP faşizmini, otoriter rejimi geriletmekti. DEM Parti olarak bu 3 konuda başarıya imza attık. Siz değerli belediye eş başkanlarımıza ve şu an burada olmayan meclis üyelerimize ve değerli halkımıza çok teşekkür ediyorum.

Bu seçimlerin sonuçlarını gerek bölge açısından gerekse Türkiye’nin genel sathı açısından en iyi şekilde okumak, en iyi şekilde yorumlamak gibi bir görev ve sorumluluğumuz var. AKP-MHP, özellikle bölgedeki küçük ortaklarıyla birlikte faşizmi, otoriterleşmeyi ve kayyımcı anlayışı tesis etmek istedi. Ancak Türkiye genelinde ortaya çıkan haritaya baktığımızda bu anlayışa halk dur demiştir, bu anlayış artık gerilemiştir. Ülkede tesis edilmek istenen faşist, otoriter, kayyım rejime halk çok güçlü bir biçimde hayır demiştir.

Haritayı değiştirerek buna hayır demiştir, izin vermiyoruz demiştir. Bugün artık Türkiye’de ikili bir iktidardan bahsetmek mümkündür. Merkezi hükümet AKP-MHP iktidarının elinde ama artık yerel yönetimler onların elinde değildir. Dolayısıyla kitle desteğini arkasına alamamış olan bir rejimin ne kayyımcı anlayışı artık yol yürüyebilir ne de faşist-otoriter anlayışı yol yürüyebilir. Burada halkımız tercihini değişimden yana yapmıştır. Halkımızı gösterdiği bu ferasetten dolayı da kutluyoruz.

Bu seçim sonuçlarının, bu haritanın ortaya çıkmasının çok çeşitli nedenleri var. Bunlara uzun uzadıya değinmeyeceğim ama başlıklar halinde birkaçını sıralamak isterim. Birincisi; kayyımcı rejimi Türkiye’nin her yerinde sergilemeleri, hiçbir iradeye saygı duymamaları, kendilerinden olmayanı öteki görmeleri, başta kadınlar olmak üzere bütün farklılıkların yaşam tarzlarına müdahale etmeleridir. Ancak bu ülkede yaşayan Aleviler, farklı halklar ve inançlardan insanların inançlarına, yaşam tarzlarına, dillerine ve iradelerine müdahale eden anlayış bu seçimde çökmüştür.

Yine 22 yıldır neoliberal politikaların en önemli uygulayıcısı olan bir parti olarak görev ve misyonunu sürdüren iktidar bu ülkeyi derin bir yoksulluğa sürüklemiştir. Derin yoksulluğu insanlar sadece kemiklerinde değil iliklerine kadar hissediyor. Bu ülkede 50 milyon insan açlık ve yoksulluk şartları altında yaşıyor. Kürdistan’da çalışmalarımızı yürütürken, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü talep ederken, diğer en önemli sorunlardan biri de bölgenin yoksul bırakılmasıdır. Bölge yoksul bırakılmış, yoksullaştırılmıştır.

Türkiye halkları ve emekçileri yoksullaştırılmıştır. Kadınlar yoksul bırakılmıştır. Açlık ve yoksulluk diz boyudur. Emeklilerin isyanı gerçekten Türkiye’nin sesi ve soluğu olmuştur. Yine kadınların etek boyundan başörtülerine kadar her şeye müdahale eden anti demokratik otoriter anlayışa kadınlar bu seçimlerde dur demiştir. Özellikle Kürdistan’da, Şırnak örneğinde gördüğümüz üzere, kadınlar üzerinde yürütülen özel harp politikasına kadınlar hayır demiştir. Kadın eş başkanlarımızın bizzat yaşadığı sorunlardan biri de eş başkanlık sistemimiz ve eşit temsiliyete saldırıdır. Eş başkanlık ve eşit temsiliyeti bu otoriter rejim kabul etmez, çünkü kadınlar evinde otursun, çocuk baksın ister.

Oysa biz DEM Parti olarak, Türkiye kadın hareketi ve Kürt kadın hareketiyle birlikte, bugüne kadar bir yandan binbir emek vererek mücadele ederken ve devlet karşısında bedel öderken; diğer yandan erkek egemen zihniyetin ezici ve sömürücü zihniyetine karşı eş başkanlık ve eşit temsiliyet mücadelesinin bütün bu bedellere rağmen hayat bulmasını sağladık. Bu sadece Türkiye halkları ve kadınları için değil bölge ve dünya halkları için çok önemli bir deneyim ve kazanımdır. Kadın kazanımlarımıza ideolojik saldırıları bizler kabul etmedik. Bu dönemde en güçlü tavrı koyan başta Kadın Meclisimiz olmak üzere, belediye eş başkanı kadın arkadaşlarımızı kutluyorum. Hepinize verdiğiniz bu mücadeleden dolayı partimiz adına teşekkür ediyorum.

Bizler siyasetin okumasını yaparken, aynı zamanda içinden geçtiğimiz siyasetin koşullarına ve dış siyasete de bakmak zorundayız. Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesinin bu seçim kampanyamızda da ısrarla altını çizmemize rağmen, bizlere verilen yanıt savaş ve çatışmaları artırmak, sınır ötesi operasyonları artırmak şeklinde olmuştur. Bugün bölgede özellikle İsrail’in Filistin’i işgal etmesiyle başlayan saldırılarla, mazlum Filistin halkının dünyanın gözü önünde katledilmesiyle ve buna ne yazık ki dünyada güçlü bir sesin çıkarılmamasıyla karşı karşıyayız.

AKP iktidarı bugün mazlum Filistin halkının yanında olduğunu söylüyor. Ama biz seçim kampanyamızda da böyle olmadığını ifade ettik. Mazlum Filistin halkının dostları geçmişte olduğu gibi Deniz Gezmişler başta olmak üzere Türkiye devrimci hareketi ve Kürt özgürlük hareketidir. Filistin halkıyla birlikte verilen mücadele geleneği bu dayanışmanın en önemli adresidir. Bizler bu dayanışmayı güçlendireceğiz ve mazlum Filistin halkının yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz. İsrail’in İran ile çatışması ve büyük bir bölge savaşının habercisi olan gelişmelere karşı da bizler Türkiye ve Kürdistan’ın bütün sathında diyoruz ki bölge halkının ihtiyacı olan şey eşit yaşam hakkıdır.

Bölge halkının ihtiyacı olan şey herkesin kendi kaderini tayin edebildiği, herkesin yaşam alanlarını oluşturabildiği, herkesin eşit ve özgür olabildiği bir dayanışmayı örgütlemektir. Hem Türkiye’deki gelişmelere hem Kürt sorunundaki gelişmelere hem de Ortadoğu, Afrika ve Kafkasya’yı kapsayan gelişmelere baktığımızda savaşa karşı güçlü bir barış hareketini örgütlemek gibi bir görev ve sorumlulukla yola çıkıyoruz.

Bizler Türkiye ve dünyada yaşanan bu gelişmelerin ışığında bir yerel seçim yaşadık. Bu yerel seçimlerde biraz önce bahsettiğimiz hedeflerimizi önemli oranda tutturduk. DEM Partinin başarısı sadece kazanılan belediyelerde değil. DEM Partinin en önemli başarısı kent uzlaşısıyla batıdaki siyaseti belirlemesidir. Bizler kent uzlaşısıyla birlikte ilçe ilçe, belediye belediye yürüttüğümüz çalışmalarla çıkan sonuçlarda büyük payı olan bir partiyiz. AKP ve MHP faşizmine batıda kent uzlaşısı politikalarımızla geri adım attırdık.

Belediye kazandığımız yerlerde belediyelerimizi nasıl yöneteceğimize biraz önce Eş Genel Başkanım geniş bir şekilde değindi. Batı açısından da şunun altını çizmeliyiz. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü belediyecilik anlayışımızı sadece belediyeleri kazandığımız yerlerde değil muhalefete düştüğümüz yerlerde de en güçlü şekilde sergileyeceğiz. Biz batı illerinde yönetimlerde olduğumuz her yerde, halkın faydasına olan her çalışmaya destek olacağız ama paradigmamıza ters düşen ve toplumun yararına olmayan, kadınların, gençlerin ve emeklilerin yararına olmayan konularda da en etkin muhalefeti sürdüreceğiz.

Belediye Eş Başkanları olarak kentlerinizin birer aynasısınız. Partimizin paradigmasına uygun olarak belediyeleri yönetmenin birinci sorumlularısınız. Bu görev ve sorumluluk bilinciyle davranacağınıza hiçbir şüphemiz yoktur. Belediyelerimizi halkla beraber yöneteceğiz dedik, yönetmeliyiz. Kayyımcı rejim kentlerimiz yolsuz, susuz, altyapısız, hizmetsiz bırakarak cezalandırmıştır. Bu kayyımcı rejime karşı yol, su, altyapı başta olmak üzere bütün kent hizmetlerini en iyi şekilde yapmak gibi görev sorumluluğumuz var. Biraz önce Kürt halkına ve gençlerine dayatılan yoksulluğun daha da derin olduğunun altını çizmiştim. Yerel yöneticiler olarak başta eş başkanlarımız bölgede istihdam alanları yaratmak konusunda ezberleri bozan yepyeni projelere imza atmalıdır.

Gençlerin doğduğu yerde doymasını sağlayamazsak, göç bu şekilde devam ederse kentlerimizde çok şeyi yitirebiliriz. Bu bakımdan bize düşen en önemli görev ve sorumlulukların bunlar olduğunu hatırlatmak isterim. Belediyelerimizi en iyi şekilde, Türkiye ve Kürdistan’daki belediyelere örnek olacak şekilde icra edeceğimizden yana hiç şüphem yok. Eksikliğe düştüğümüzde birbirimizi uyaracağız, yanlışlar yaparsak birbirimizi uyaracağız. Halkımız için en gerekli ve doğru yolu hep birlikte bulacağız. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Yeni görevleriniz tekrar hayırlı olsun.”

Paylaşın

Özel’den İktidara: Türkiye Cumhuriyeti Bir Anayasa Devletidir

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Biz bu ülkeye bu adaleti getirene kadar mahkemedeki adaletten herkes memnun olana kadar, sosyal adalet bu ülkede yaşayan herkes kendini eşit yurttaşlar olarak hissedene kadar kimsenin hakkını kimsede bırakmadan bu ülkede ekonomik adaleti sağlayıp önce açlığı sonra da yoksulluğu bitirene kadar sonuna kadar çalışacağız ve mücadele edeceğiz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “TC bir anayasa devletidir. Sahip çıktığımız maddelerin yanında elbette eleştirdiğimiz, değiştirilmesini istediğimiz maddeler olabilir ama bu ülkede eğer devlet olacaksa, yani insanların anı ve malı güvende olacaksa bu ülkede en üstteki cumhurbaşkanından en sade vatandaşa kadar herkes bu anayasaya bağlı olacak.”

Özel, konuşmasının devamında, “Bir ülkede anayasanın işine gelen kısımlarını uygulayıp oradan güç alıp kullanıp, işine gelmeyen kısımlarını ihlal edersen bu hak bir kişide değil herkeste olur. Orada devlet, anayasa ortadan kalkar, o zaman keşmekeş olur o zaman beka sorunu olur. O yüzden bu ülkedeki en sade vatandaştan cumhurbaşkanına kadar herkesin bu anayasaya harfiyen uyması gerekir” ifadelerini kullandı.

CHP Lideri Özgür Özel, partisinin grup toplantısında gençlere üye olmaları çağrısı yapması üzerine izleyiciler arasından bir genç “Başkanım gelebilir miyim?” diye sordu. Özel, “üye olmaya mı” diye sorunca, genç “Evet” cevabını verdi. Özel Muhammet isimli genci kürsüye davet etti. Gencin bir de ikizi olduğunu öğrenen Özel, Muhammet’in ikizini de kürsüye davet etti.

Muhammed ve Mustafa adındaki ikiz kardeşler grup toplantısında, canlı yayında CHP’ye üye oldu. Özel’in dakikalar önce duyurduğu üye kampanyasının ilk üyesi olan Muhammet’e “İlk üyeye Genel Başkan rozeti yakışır” diyen Özel kendi rozetini çıkararak Muhammet’e taktı. Kardeşi Mustafa’ya da Gençlik Kolları Başkanı Gençosman Killik’in rozeti takıldı.

Özgür Özel, konuşma öncesinde partiye yeni katılan milletvekili olduğunu söyledi. Aralık ayında İYİ Parti’den istifa eden İstanbul Milletvekili Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu bugün CHP’ye katıldı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Özel’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: 

“Biz bu ülkeye adalet gelene kadar, bu ülkede herkes kendini eşit yurttaşlar olarak hissedene kadar, önce açlığı sonra da yoksulluğu bitirene kadar sonuna kadar mücadele edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti bir anayasa devletidir. Sahip çıktığımız maddeler arasında elbette eleştireceğimiz maddeler olabilir. Herkes bu anayasaya bağlı olacak. İşine gelen kısımları alıp işine gelmeyen kısımları alırsanız o zaman beka sorunu olur. Bu ülkedeki en sade yurttaştan Cumhurbaşkanına kadar herkesin anayasaya uyması gerekir.

1 Mayıs Taksim’de kutlanması gereken hak olan işçi bayramıdır. 1 Mayıs’ta işçiler Taksim’e çıkmak istiyorlar. Şimdi yasaklıyorlar izin vermiyorlar. Kendisi de bir emekçi olan polise kanunsuz emirler veriyorlar. DİSK Anayasa Mahkemesi’ne gitti kazandı ama hala açmıyorlar. Siz Taksim Meydanı’nı egemenliğiniz bayrağı olarak görürseniz siz aslında muktedir değilsiniz demektir. İşçiler orada hakkını arıyorsa sonra da evine dönüyorsa siz muktedirsiniz demektir. Taksim’i 1 Mayıs’a açın. İçeriye bir tek 1 Mayıs dışı pankart sokmayıp kutlanmasına izin vermek bugünkü iktidarın kendi için yapabileceği en doğru iştir. Yasaklarsanız belki bir gün başka bir 1 Mayıs’a bırakırsınız. Ama o zaman siz iktidarda olmazsınız. Taksim’i 1 Mayıs’a açın 31 Mart’ın mesajını aldığınızı gösterin.”

Maalesef bir diğer tatsız husus, 83 yaşındaki Çetin Doğan’ı Silivri Cezaevine naklettiler. Bu zor günlerinde kendisini hapishanede tutmak yakışmaz. Bu da muktedirlik değil, bu güçsüzlüktür. Makbule Özer’le, 80-90 yaşındaki hastalarla uğraşarak devlet otoritesi tesis edilmez. Yaşlı hastaları cezaevinde tutmak özgüvensizliktir.

1 milyondan fazla atanmayan öğretmen var. 2002’de 68 bin öğretmen varsa bugün Erdoğan’ın atamadığı 1 milyon öğretmen vardır. Sayın Erdoğan bir miktar atama yapacağız dedi. Bu rakam 23 bin 900’dür. Maalesef gençleri çok üzdü. 100 bin öğretmen atamasının yapılması gerekiyor.

Hatay çok yüreğimizi yaktı. 6 Şubat’ta yüreğimizi yakan yangın sönmez. Yerel seçimlerde Hatay’da millet iradesi gasp edildi. Bir tek torba açılmadı. Biz Hatay’a sahip çıkacağız. Hatay’ı yüzde 60 ile almayı buradan ant içiyorum. Hatay’da 7 ilçede rezerv alan krizi yaşanmakta. Zemin sağlamsa oraların rantla çevrilmesine izin vermeyeceğiz. Hatay’ın hakkını yedirmem.

Antalya Kepez’deki teleferik kazasında maalesef bir vatandaşımız hayatını kaybetti. Başkanımız (Mesut Kocagöz) kendisinden sonra 3 kez denetlenmiş kazadan sorumlu. Şimdi yeni bir video çıktı. Görevli sistemi açmaması gerekirken manuel çalıştırıyor ve kaza oluyor. Sistemi manuel kapatıyor. Yeni bir itiraz yapacağız. Çorlu Tren Katliamı davası yarın. Yarın annelerin haykırışlarına eşlik etmek için yürüyeceğim. Çorlu annelerini yalnız bırakmayın.”

Paylaşın

Gazze’de İsrail Saldırılarında Ölü Sayısı 34 Bin 262’ye Yükseldi

Filistin – İsrail savaşının 201. günü geride kalırken, Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı ise son 24 saatte 79 artarak 34 bin 262’ye yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise son 24 saatte 86 artarak 77 bin 229’a çıktı.

Haber Merkezi / Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Batı Şeria’da ihlallerini artıran İsrail güçleri ile yasa dışı yerleşimcilerin saldırılarında son 200 günde 122’si çocuk, 4’ü kadın 487 kişi öldü, 4 bin 900 kişi yaralandı.

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) Gazze’de İsrail askerleri tarafından basılan iki büyük hastanede ortaya çıkarılan toplu mezarlar için “açık, şeffaf ve güvenilir bir soruşturma” çağrısında bulundu.

BM sözcüsü Stephane Dujarric dün gazetecilere yaptığı açıklamada, güvenilir araştırmacıların bölgeye erişiminin olması gerektiğini söyledi ve daha fazla gazetecinin gerçekleri haberleştirmek için Gazze’de güvenli bir şekilde çalışabilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Turk, Gazze’deki Şifa Hastanesi’nin ve Han Yunus kentindeki Nasır Hastanesi’nin yıkılmasından ve İsrailliler ayrıldıktan sonra tesislerin içinde ve çevresinde toplu mezarların bulunmasından dehşete düştüğünü söyledi.

Ölümlerle ilgili bağımsız ve şeffaf soruşturmalar yapılması çağrısında bulunan Turk, “hüküm süren cezasızlık ortamı göz önüne alındığında, bunun uluslararası araştırmacıları da içermesi gerektiğini” dedi.

Turk, “Hastaneler uluslararası insancıl hukuk kapsamında çok özel bir koruma hakkına sahiptir. Sivillerin, tutukluların ve ‘hors de combat’ (çatışmaya giremeyecek durumda) olan diğer kişilerin kasıtlı olarak öldürülmesi bir savaş suçudur” ifadelerini kullandı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel, dün yaptığı açıklamada hastanelerdeki toplu mezarlarla ilgili haberleri “son derece rahatsız edici” olarak nitelendirdi ve ABD’li yetkililerin İsrail hükümetinden bilgi istediğini söyledi.

Almanya’dan dikkat çeken adım

Ayrıca Almanya, Birleşmiş Milletler’in Gazze’deki Filistinli mülteciler ajansı (UNRWA) ile işbirliğini yeniden kuracağını duyurdu.

Alman Dışişleri Bakanlığı ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı tarafından yapılan ortak açıklamada, “Alman hükümeti, örneğin Avustralya, Kanada, İsveç ve Japonya’nın yaptığı gibi, Gazze’de UNRWA ile işbirliğini kısa süre içinde sürdürecektir.” denildi.

İsrail’in UNRWA’ya yönelik iddialarını yoğun bir şekilde ele aldığını belirten hükümet bu karar öncesinde İsrail hükümeti, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası bağışçılarla yakın temas halinde olduğunu bildirdi.

Açıklamada, diğer uluslararası yardım kuruluşlarının UNRWA’nın Gazze’deki operasyonel yapılarına bağımlı olduğu ve Gazze’deki durum göz önüne alındığında insani yardımın sağlanmasının “her zamankinden daha önemli” olduğu belirtildi.

Almanya, İsrail’in bazı UNRWA çalışanlarının Hamas ile bağlantıları olduğu yönündeki iddialarının ardından ajansla ilişkilerini kesen ülkeler arasında yer alıyordu.

UNRWA, BM’nin üst düzey yetkililerince, Gazze’deki yardım operasyonlarının bel kemiği olarak görülüyor. Ancak bu yılın başlarında, İsrail’in UNRWA’nın 12 çalışanının Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarına katıldığını iddia etmesinin ardından kuruluşla ilgili inceleme başlatılmıştı. İsrail’in suçlamalarından sonra 16 ülke, UNRWA’ya fon desteğini durdurmuş ya da askıya almıştı.

Hizbullah’tan saldırı açıklaması

Diğer yandan Hizbullah’la İsrail arasındaki çatışmalar da sürüyor. Lübnan’daki İran destekli Hizbullah Hareketi’nden yapılan açıklamada, Lübnan’ın güneyinde sivillerin ölümüne neden olan dünkü İsrail saldırısına karşılık bugün sınır bölgesinde bulunan yerleşim biriminin hedef alındığı belirtildi.

Açıklamada, İsrail’in sınır hattı üzerinde yer alan Şumira yerleşim birimine onlarca katyuşa füzesi fırlatıldığı ifade edildi.

Ayrıca İsrail’in Er-Rahib askeri mevziisinin de topçu atışlarıyla vurulduğu kaydedildi. İsrail ordusundan yapılan açıklamada, Lübnan’dan gelen birkaç saldırı üzerine Teyrharfa bölgesindeki Hizbullah hedeflerinin savaş uçaklarıyla vurulduğu belirtildi.

Açıklamada, Lübnan’ın Merkaba, Ayta eş-Şaab ve Mervahin beldelerindeki Hizbullah’a ait askeri altyapıların savaş uçaklarıyla hedef alındığı kaydedildi.

İsrail ordusuna ait savaş uçakları, dün Lübnan’ın güneyindeki Hanine beldesinde yer alan iki katlı bir binaya hava saldırısı düzenlemişti. Saldırıda bir kadın ve bir çocuk hayatını kaybetmiş, 6 sivil de yaralanmıştı.

Paylaşın

Pankreas Nöroendokrin Neoplazmaları Nedir? Bilinmesi Gerekenler

Pankreas mide, dalak, duodenum ve kolon transversum arasında bulunan bir bezdir. Bağırsaklara giden ve sindirime yardımcı olan enzimleri salgılayan özel ekzokrin hücrelerin yanı sıra adacık hücreleri adı verilen endokrin hücreleri de içerir. 

Haber Merkezi / Pankreas nöroendokrin neoplazmaları (pNEN’ler), pankreasın endokrin dokusunda ortaya çıkan, giderek yaygınlaşan bir malignite grubudur. Endokrin dokusu, hormon salgılayan hücreleri (örn. α hücreleri, ß hücreleri) içeren özel bir dokudur. Bu hücreler kana (endokrin) veya lokal hücrelere (parakrin, otokrin) birçok farklı hormon salgılarlar. Bu hormonların vücutta çeşitli işlevleri vardır (örn. glikoz metabolizması).

Endokrin dokudan kaynaklanan neoplazmalar da hormon salgılayabilir, bu da vücutta bu hormonların aşırı düzeylerine ve potansiyel olarak çok çeşitli semptomlara neden olabilir. Salgıladıkları spesifik hormon tipine göre ayırt edilen, işleyen pNEN’lerin birkaç farklı alt tipi vardır. İnsülinomalar ve gastrinomalar pNEN salgılayan hormonların en yaygın türleridir.

Tanı ve tedavide bir fark olmasa da pNEN’ler işleyen ve çalışmayan olarak ikiye ayrılabilir. Çalışan pNEN’ler kan dolaşımına özel semptomlara neden olan hormonlar salgılar; Fonksiyonel olmayan neoplazmalar hormon üretebilir ancak sistemik semptomlar göstermez. İşlevsiz nöroendokrin neoplazmlar yine de tümörün boyutuna ve konumuna bağlı olarak tıkanma veya iç kanama gibi semptomlara neden olabilir. Bazı farklı farklılaşmaları vardır (G1-3), ancak hepsinin malign dönüşüm potansiyeli vardır. pNEN’lerin çoğu sporadik olarak ortaya çıkar, ancak bazı durumlarda pNEN’ler, çoklu endokrin neoplazi tip 1 (MEN1) veya von Hippel Lindau (VHL) sendromu gibi daha büyük bir genetik sendromun parçası olarak ortaya çıkabilir.

Pankreas kanseri genel bir terim olarak genellikle kötü prognozlu agresif bir malign kanser olan pankreas adenokarsinomunu ifade eder. Pankreas malignitelerinin yaklaşık yüzde 95’i adenokarsinomlardır ve bunların prognozları genel olarak G1- ve G2 pNEN’lerin prognozundan daha kötüdür. G3 nöroendokrin karsinomları, pankreas adenokarinomalarına benzer şekilde kötü prognoza sahiptir.

pNEN’lerin semptomları, ciddiyeti ve ilerleme hızı, aynı tür maligniteye sahip kişiler arasında bile kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterebilir.

Pankreas nöroendokrin neoplazmlarının kesin nedeni bilinmemektedir. Çoğu pNEN, görünürde bir neden olmaksızın rastgele (ara sıra) meydana gelir. Bazı bireylerin pNEN geliştirmeye genetik yatkınlığı olabilir. Genetik olarak bir bozukluğa yatkın olan bir kişi, hastalık için bir gen (veya genler) taşır, ancak belirli çevresel faktörler gibi belirli koşullar altında tetiklenmediği veya etkinleştirilmediği sürece bozukluk ortaya çıkmayabilir. pNEN’lerle ilişkili genetik veya çevresel faktörler bilinmemektedir. pNEN’lerin gelişiminde hangi spesifik faktörlerin rol oynayabileceğini belirlemek için daha fazla araştırma gereklidir.

Bazı kişiler, çoklu endokrin neoplazi tip I (MEN1), von Hippel-Lindau sendromu (VHL) veya nörofibromatozis tip I (NF-1) gibi daha büyük bir genetik sendromun parçası olarak bir pNEN geliştirir. Bu bozuklukların ek semptomları ve fiziksel özellikleri vardır.

Pankreas nöroendokrin neoplazmlarının tanısı, karakteristik semptomların (varsa) tanımlanması, ayrıntılı hasta öyküsü, kapsamlı bir klinik değerlendirme ve ileri görüntüleme teknikleri (oktrotid sintigrafisi, CT, MRI, PET) dahil olmak üzere çeşitli özel testlere dayanarak yapılır. CT, PET-MRI, kan testleri (Chromogranin A, NETest), biyokimyasal testler ve ayrıca biyopsiler.

pNEN’li bireylerin terapötik yönetimi, kanserin teşhis ve tedavisinde uzmanlaşmış doktorlar (medikal onkologlar), gastrointestinal bozuklukların teşhis ve tedavisinde uzmanlar (gastroenterologlar), sağlık uzmanları (gastroenterologlar) gibi tıp uzmanlarından oluşan bir ekibin koordineli çabalarını gerektirebilir. hormona bağlı bozuklukların tanı ve tedavisi (endokrinologlar), cerrahlar, onkoloji hemşireleri ve diğer sağlık uzmanları.

Spesifik terapötik prosedürler ve müdahaleler, primer tümörün konumu ve primer tümörün yaygınlığı (evresi) gibi çok sayıda faktöre bağlı olarak değişebilir; tümörün kötü huylu olup olmadığı ve lenf düğümlerine ya da uzak bölgelere yayılıp yayılmadığı; bireyin yaşı ve genel sağlığı; ve/veya diğer unsurlar. Belirli müdahalelerin kullanılmasına ilişkin kararlar, hekimler ve sağlık ekibinin diğer üyeleri tarafından, hastanın durumunun özelliklerine göre, hastayla dikkatli bir şekilde istişarede bulunularak alınmalıdır; potansiyel faydalar ve risklerin kapsamlı bir şekilde tartışılması; hasta tercihi; ve diğer uygun faktörler.

Cerrahi tercih edilen tedavi yöntemidir. pNEN’lerde kullanılan diğer teknikler arasında hormonal ve ilaç tedavisi, kemoterapi ve destekleyici tedavi yer alır. Çoğu durumda, bu tedaviler birbirleriyle birlikte kullanılır.

Paylaşın

Pantotenat Kinazla İlişkili Nörodejenerasyon Nedir? Bilinmesi Gerekenler

Eskiden Hallervorden – Spatz sendromu olarak adlandırılan pantotenat kinazla ilişkili nörodejenerasyon (PKAN), merkezi sinir sistemindeki belirli bölgelerin ilerleyici dejenerasyonu (nörodejeneratif bozukluk) ile karakterize edilen nadir, kalıtsal bir nörolojik hareket bozukluğudur.

Haber Merkezi / PKAN, ilerleyici anormal istemsiz hareketler, kas tonusunda değişiklikler ve duruş bozuklukları (ekstrapiramidal) ile işaretlenen bir grup klinik bozukluk olan beyin demir birikimi (NBIA) ile en sık görülen nörodejenerasyon türüdür. Bu bozukluklar beyinde demir birikiminin radyografik kanıtlarını gösterir. PKAN tanısı tipik olarak moleküler genetik testlerle, çoğunlukla manyetik rezonans görüntülemede (MRI) “kaplanın gözü” işareti olarak adlandırılan karakteristik bir bulgunun tespit edilmesinden sonra konur.

PKAN, otozomal resesif bir genetik durum olarak kalıtsaldır ve klasik veya atipik olarak tanımlanır. Klasik PKAN tipik olarak erken çocukluk döneminde hızla kötüleşen semptomlarla ortaya çıkar. Daha yavaş ilerleyen atipik PKAN, daha geç çocukluk döneminde veya erken ergenlik döneminde ortaya çıkar. Bazı insanlara bebeklik veya yetişkinlik döneminde teşhis konmuştur ve etkilenenlerden bazıları iki kategori arasında yer alan özelliklere sahiptir.

PKAN’lı tüm bireylerin ortak özelliği, ilerleyici hareket bozukluğunun yanı sıra beyinde ‘kaplan gözü işareti’ adı verilen bir düzende demir birikmesidir. Belirtiler vakadan vakaya büyük ölçüde değişebilir. Çoğu durumda, hastalığın ilerlemesi birkaç yıla yayılır ve klasik vakalarda çocuklukta veya erken yetişkinlikte ölüme yol açar. Bazı hastalarda hızlı bir bozulma yaşanır ve 1-2 yıl içinde ölürler. Diğerleri daha yavaş bir ilerleme gösterir veya uzun süre durağanlaşabilir ve yaşamın üçüncü on yılına kadar işlev görmeye devam edebilir. Atipik bireyler genellikle ilerideki yetişkinlik dönemlerine kadar yüksek seviyedeki fonksiyonlarını korurlar ve bazılarının altmışlı ila yetmişli yaşları arasında yaşadıkları bilinmektedir.

Semptomlar arasında distoni (tekrarlayan hareketlere neden olan sürekli kas kasılmaları), dizartri (anormal konuşma), kas sertliği, zayıf denge ve spastisite (ani istemsiz kas spazmları) yer alır. Bu özellikler, sakarlık, yürüme (yürüme) sorunları, hareketi kontrol etmede zorlukla sonuçlanabilir. ve konuşma sorunları. Diğer bir yaygın özellik ise, ilerleyen gece körlüğü ve çevresel (yan) görme kaybıyla sonuçlanan retina dejenerasyonudur.

Distoni, vücudun belirli kısımlarını alışılmadık ve bazen ağrılı hareketlere ve pozisyonlara zorlayan istemsiz kas kasılmaları ile karakterizedir. Ayrıca kas gevşemesine karşı sürekli direnç (spastisite) ve kasların anormal kasılması (kas sertliği) nedeniyle kollarda ve bacaklarda sertlikler olabilir. Spastisite ve kas sertliği genellikle bacaklarda başlar ve daha sonra kollarda gelişir. Etkilenen bireyler yaşlandıkça, sonunda istemli hareketlerin kontrolünü kaybedebilirler. Azalan kemik kütlesiyle birlikte kas spazmları kemik kırılmalarına neden olabilir (travma veya kazadan kaynaklanmayan).

Distoni, ağız ve boğazdaki kasları etkileyerek dizartriye ve yutma güçlüğüne (yutma güçlüğüne) neden olabilir. Bu kaslarda distoninin ilerlemesi, konuşma kaybının yanı sıra dil ısırma ve yeme zorluğuna da neden olabilir.

PKAN ile ilişkili olarak ortaya çıkabilen spesifik distoni formları arasında blefarospazm ve tortikollis yer alır. Blefarospazm, göz kapaklarındaki kasların düzgün çalışmaması sonucu aşırı göz kırpma ve göz kapaklarının istemsiz kapanmasıyla sonuçlanan bir durumdur. Tortikollis, boyun kaslarının istemsiz kasılmaları sonucunda baş ve boynun anormal hareket ve pozisyonlarına neden olduğu bir durumdur.

Gelişimdeki gecikmelerin çoğu motor becerilerle (hareket) ilgilidir, ancak küçük bir alt grupta entelektüel gecikmeler olabilir. Her ne kadar geçmişte zihinsel bozukluk sıklıkla bu durumun bir parçası olarak tanımlanmış olsa da, bunun gerçek bir özellik olup olmadığı belirsizdir. Entelektüel test, hareket bozukluğu nedeniyle engellenebilir; bu nedenle, bu durumun herhangi bir bilişsel özelliğinin olup olmadığını belirlemek için zekayı inceleyen daha yeni yöntemler gereklidir.

PKAN gen mutasyonlarıyla ilişkili semptomlar ve fiziksel bulgular, klasik ve atipik hastalık arasında ayırt edilebilir. Klasik hastalığı olan bireylerde semptomlar daha hızlı ilerler. Çoğu durumda atipik hastalık birkaç yıl içinde yavaş yavaş ilerler. Semptomlar ve fiziksel bulgular duruma göre değişir.

Klasik PKAN yaşamın ilk on yılında gelişir (semptomların ortaya çıktığı ortalama yaş üç buçuk yıldır). Bu çocuklar başlangıçta sakar olarak algılanabilir ve daha sonra yürümede daha belirgin sorunlar yaşayabilirler. Konuşma gecikmesi de yaygındır. Sonunda düşme sık görülen bir özellik haline gelir. Düşme sırasında kendilerini koruma yeteneğinin sınırlı olması nedeniyle çocukların yüzlerinde ve çenelerinde tekrarlayan yaralanmalar meydana gelebilir. Klasik PKAN formuna sahip birçok kişi, ergenlik çağının ortalarında (bazı durumlarda daha erken) tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyar. Çoğu kişi semptomların başlamasından sonraki 10 ila 15 yıl arasında bağımsız hareket etme/yürüme yeteneğini kaybeder.

Klasik PKAN’lı bireylerin belirli göz problemlerine sahip olma olasılığı daha yüksektir. Bu hastaların yaklaşık üçte ikisinde retina dejenerasyonu olacaktır. Bu, gözleri kaplayan sinir bakımından zengin zarın (retina) ilerleyici bir dejenerasyonudur ve tünel görüşü, gece körlüğü ve çevresel görüş kaybıyla sonuçlanır. Bu periferik görüşün kaybı, erken aşamalarda daha sık düşmelere ve yürüme bozukluklarına katkıda bulunabilir. [Bu retinopati (retinitis pigmentosa) hakkında daha fazla bilgi için, Nadir Hastalıklar Veritabanında arama terimi olarak “retinitis pigmentosa”yı seçin].

PKAN’ın atipik formu genellikle on yaşından sonra ortaya çıkar ve daha yavaş ilerler. Semptomların ortaya çıkma yaşı ortalama 13’tür. Bağımsız yürüme (yürüme) kaybı genellikle semptomların ilk gelişmesinden 15 ila 40 yıl sonra ortaya çıkar. İlk ortaya çıkan semptomlar genellikle konuşmayı içerir. Yaygın konuşma sorunları arasında kelimelerin veya cümlelerin tekrarı (palilali), hızlı konuşma (taşilali) ve dizartri yer alır. Psikiyatrik semptomlar daha sık görülür ve dürtüsel davranışlar, şiddetli patlamalar, depresyon veya hızlı ruh hali değişimlerine eğilimi içerir. Hareket bozukluğu çok yaygın bir özellik olsa da genellikle sonradan gelişir. Genel olarak atipik hastalık, erken başlangıçlı PKAN’a göre daha az şiddetlidir ve daha yavaş ilerler.

PKAN’ın neden olmadığı beyin demir birikimi (NBIA) ile nörodejenerasyon vakalarında hareketle ilişkili semptomlar (distoni gibi) çok benzer olabilir. Şu anda NBIA’nın çeşitli alt tiplerine neden olan dokuz ek gen tanımlanmıştır. NBIA’nın spesifik bir tanısı veya bilinen nedeni olmayan kişiler için semptomlar daha çeşitlidir çünkü bu grupta muhtemelen birkaç farklı nörodejenerasyon nedeni vardır. Orta ila şiddetli zihinsel engelli bir hasta alt grubu vardır. Ayrıca PKAN olmayan bireylerde nöbet bozuklukları daha yaygındır.

PKAN’lı bireylerin beynin belirli bölgelerinde anormal demir birikimi vardır. Bu özellikle bazal ganglionların globus pallidus ve substantia nigra adı verilen bölgelerinde görülür. Bazal ganglionlar, beyin tabanının derinliklerinde hareketlerin düzenlenmesine yardımcı olan bir yapılar topluluğudur. Demir birikimi ile PKAN semptomları arasındaki kesin ilişki tam olarak anlaşılamamıştır.

PKAN, 20. kromozomda yer alan PANK2 genindeki mutasyonların neden olduğu otozomal resesif bir hastalıktır. Bu gen, pantotenat kinaz enzimini kodlar ve gendeki mutasyonlar, B5 vitamini (pantotenat) metabolizmasında doğuştan bir hataya yol açar. Hücrelerde koenzim A üretimi için B5 vitamini gereklidir. Bu enzimin bozulması, enerji ve lipit metabolizmasını etkiler ve demir de dahil olmak üzere beyinde potansiyel olarak zararlı bileşiklerin birikmesine yol açabilir. Şu anda PANK2, PKAN ile ilişkili olduğu bilinen tek gendir.

Resesif genetik bozukluklar, bir bireyin her bir ebeveynden çalışmayan bir geni miras almasıyla ortaya çıkar. Bir kişiye hastalık için bir çalışan gen ve bir de çalışmayan gen verilirse, kişi hastalığın taşıyıcısı olacaktır, ancak genellikle semptom göstermeyecektir. Taşıyıcı olan iki ebeveynin her ikisinin de çalışmayan geni geçirme ve dolayısıyla etkilenen bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte %25’tir. Ebeveynler gibi taşıyıcı olan bir çocuğa sahip olma riski her hamilelikte %50’dir. Bir çocuğun her iki ebeveynden de çalışan genleri alma şansı %25’tir. Risk erkekler ve kadınlar için aynıdır.

Tüm bireyler 4-5 anormal gen taşır. Yakın akraba (akraba) olan ebeveynlerin her ikisinin de aynı anormal geni taşıma şansı, akraba olmayan ebeveynlere göre daha yüksektir, bu da resesif genetik bozukluğu olan çocuk sahibi olma riskini artırır. PKAN’lı ailelerin yaklaşık %23’ünde akrabalık olduğu düşünülmektedir.

PKAN tanısı ayrıntılı bir hasta geçmişine, kapsamlı bir klinik değerlendirmeye ve çeşitli özel testlere dayanarak konur. PKAN’dan tipik olarak, “kaplanın gözü” işareti adı verilen, ortasında parlak bir nokta bulunan demir birikimini gösteren karanlık bir alan olan karakteristik beyin MR bulgusu T2 ağırlıklı MR’da gözlendiğinde şüphelenilir. Bu MRI bulgusu diğer NBIA formlarında görülmez.

PANK2 geninin tam gen dizisine yönelik moleküler genetik test, bu tanıyı koymanın altın standart yoludur. Etkilenenlerin yaklaşık %95’inde bu gende iki tanımlanabilir mutasyon vardır ve yaklaşık %5’inde yalnızca bir tanımlanabilir mutasyon bulunur. Bazı PANK2 gen delesyonları, genin dizilenmesiyle tespit edilememektedir; bu nedenle, tespit edilebilir bir mutasyonu olmayan veya yalnızca bir tespit edilebilir mutasyonu olan bireyler için, gen silme/çoğaltma analizi de önerilmektedir.

PKAN’lı bireylere özel bir tedavi yoktur. Tedavi, her bireyde ortaya çıkan spesifik semptomlara yöneliktir. Araştırma, bu bozukluğun altta yatan nedeninin daha iyi anlaşılmasına odaklanıyor ve bu, sonunda daha kapsamlı bir tedavi bulunmasına yardımcı olabilir.

Tedavi, uzmanlardan oluşan bir ekibin koordineli çabalarını gerektirebilir. Ailenin birlikte çalışabileceği doktorlar arasında çocuk doktoru veya dahiliye uzmanı, nörolog, göz doktoru, fizikçi ve genetikçi yer alır. Destekleyici tedaviye yönelik bir ekip yaklaşımı, fizik tedavi, egzersiz fizyolojisi, mesleki terapi, konuşma patolojisi ve beslenme/beslenmeyi içerebilir. Ayrıca birçok aile genetik danışmanlıktan faydalanabilir.

Distoniyi devre dışı bırakmanın en tutarlı rahatlama biçimleri baklofen, triheksifenidil ve klonazepamdır. Bu ilaçlar ağızdan alınabilir. Daha sonra hastalıkta, düzenli dozların otomatik olarak merkezi sinir sistemine uygulanması için bir baklofen pompası kullanılabilir. Kas içi botulinum toksini ayrıca distoninin sorunlu olduğu belirli bölgelerin tedavisinde de yardımcı olabilir.

İstisnalar olabilmesine rağmen, levodopa/karbidopanın genellikle PKAN hastalarına yardımcı olduğu görülmemektedir. Bu tedavilerin NBIA’nın diğer nedenlerinin tedavisinde de rolü olabilir; ancak bunların genel etkililiği bilinmemektedir ve bireysel vakalardaki yanıt verme oranı tahmin edilemez.

Vücuttaki demir düzeylerini azaltan ilaçlar (demir şelasyonu) PKAN’lı bireyleri tedavi etmek için denenmiştir. Bu erken ajanların etkisiz olduğu ve anemiye neden olabileceği kanıtlandı. PKAN için deferipron ilacının klinik denemesi tamamlandı ve sonuçlar 2019’da yayınlandı. Verilerin istatistiksel analizi bunun anlamlı olduğunu kanıtlayamasa da, sonuçlar hastalığın ilerlemesinde olası bir ılımlı yavaşlama olduğunu gösterdi.

Pallidotomi ve talamotomi distoniyi kontrol etmeye yönelik araştırma girişimleridir. Bunların her ikisi de beynin çok spesifik bölgelerini (sırasıyla pallidus ve talamus) yok eden (kesen) cerrahi tekniklerdir. Bazı aileler acil ve geçici rahatlama bildirdi. Ancak çoğu hasta ameliyattan sonraki bir yıl içinde ameliyat öncesi distoni düzeyine döner. Globus pallidusun derin beyin stimülasyonunun PKAN ve NBIA’lı bazı hastalarda umut verici sonuçlara sahip olduğu bulunmuştur ve artık ablatif prosedürlere tercih edilmektedir.

Nöbet geçiren kişiler genellikle standart antikonvülsif ilaçlardan yararlanır. Ek olarak, ağrının altında yatan nedene yönelik tanımlanabilir bir tedavinin bulunmadığı durumlarda, genellikle ağrı yönetimine yönelik standart yaklaşımlar önerilmektedir. Pediatrik palyatif bakım uzmanlarına sevk, hastalığın ilerleyen aşamalarında oldukça faydalı olabilir.

Pantotenat kinaz ve PKAN arasındaki ilişki, ağızdan alınan pantotenat takviyesinin (pantotenik asit, kalsiyum pantotenat) faydalı olabileceğini düşündürmektedir. Pantotenat, suda çözünen bir vitamin olan B5 vitamininin diğer adıdır. Teorik olarak bu, çok düşük seviyelerde pantotenat kinaz aktivitesine (atipik PKAN) sahip bireylere yardımcı olma olasılığı yüksektir. Klasik PKAN’ın pantotenat kinaz enziminin tamamen yokluğundan kaynaklandığı, atipik PKAN’ın ise ciddi bir eksiklikten kaynaklandığı, ancak bireylerde hala belirli düzeyde enzim aktivitesi olabileceği varsayılmaktadır.

Paylaşın

Papillit Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Optik nörit olarak da bilinen papillit, optik sinirin optik disk olarak bilinen kısmının iltihaplanması ve bozulması ile karakterizedir. “Kör nokta” olarak da adlandırılan optik disk (optik papilla), optik sinirin göze giren ve gözü kaplayan sinir açısından zengin zarla (retina) birleşen kısmıdır.

Haber Merkezi / Optik sinirler, uyarıları retinadan beyne ileten sinir çiftidir (ikinci kranial sinirler). Papillitli bireyler, başlangıçtan sonraki birkaç saat içinde ortaya çıkabilecek bir gözde görme kaybı yaşarlar.

Görme bozukluğunun ciddiyeti, hafif görme eksikliğinden, ışık algısının tamamen kaybolmasına kadar, vakadan vakaya değişebilir. Ek olarak, etkilenen bireylerde renk algısında bir azalma yaşanır.

Bazı durumlarda kendiliğinden iyileşme meydana gelebilir. Ancak bazı durumlarda altta yatan nedenin tespit edilip tedavi edilmemesi durumunda kalıcı görme bozukluğu ortaya çıkabilir. Papillit bilinmeyen nedenlerle, viral bir hastalıktan sonra veya altta yatan bir takım farklı bozukluklara veya diğer faktörlere bağlı olarak veya bunlarla ilişkili olarak ortaya çıkabilir.

Papillitin semptomları arasında görme kaybı, gözde ağrı ve doğru renkli görmenin engellenmesi (diskromatopsi) yer alır. Papillitli bireyler genellikle tek taraflı görme kaybı yaşarlar. Yani, görme yeteneğinin azaldığının farkına vardıktan kısa bir süre sonra (birkaç saat) tek gözde (vakaların yaklaşık %70’inde) görme yeteneğini kaybederler. Bu durum genellikle hızla ilerler.

Görme bozukluğunun yoğunluğu, hafif görme eksikliğinden ışık algısının tamamen kaybolmasına kadar değişen vakalardan vakalara değişir. Ek olarak, etkilenen bireylerde renk algısında bir azalma yaşanır. Bazı durumlarda kendiliğinden iyileşme meydana gelebilir.

Ancak diğer durumlarda altta yatan nedenin tespit edilip tedavi edilmemesi durumunda kalıcı görme bozukluğu ortaya çıkabilir. Papillit bilinmeyen nedenlerle, viral bir hastalıktan sonra veya altta yatan bir takım farklı bozukluklara veya diğer faktörlere bağlı olarak veya bunlarla ilişkili olarak ortaya çıkabilir.

Papillitin birçok olası nedeni vardır. Bunlar arasında multipl skleroz ve ensefalomiyelit gibi sinirlerin astarında hasara yol açan hastalıklar (demiyelinizan hastalıklar); Çocuk felci, kızamık, zatürre veya menenjit gibi viral veya bakteriyel enfeksiyonlar; diyabet, zararlı anemi ve hipertiroidizm gibi beslenme veya metabolik bozukluklar; diğer hastalıkların ikincil komplikasyonları; metanol, kinin, salisilatlar ve arsenik gibi toksik maddelere karşı reaksiyonlar; ve travma.

60 yaşın üzerindeki hastalarda papillitin yaygın bir nedeni temporal arterittir (dev hücreli arterit). Bu gibi durumlarda papillit diğer göze yayılarak iki taraflı körlüğe neden olabilir. Teşhis testleri, görme keskinliği testini, renkli görme testini, optik diskin oftalmoskopi ve manyetik rezonans görüntüleme yoluyla incelenmesini içerebilir.

Papillitli kişilerde spontan remisyon oluşmazsa, genellikle kortikosteroid ilaçlar prednizon veya metilprednizolon ile tedavi edilir. Diğer tedaviler semptomatik ve destekleyicidir.

Paylaşın

Sami Hazinses Kimdir? Hayatı, Filmleri

30 Ağustos 1925 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen Sami Hazinses, 23 Ağustos 2002 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Asıl adı Samuel Agop Uluçyan olan Sami Hazinses’in naaşı Kadıköy Ermeni Mezarlığı’na defnedildi.

İlkokuldan sonra çalışmak için İstanbul’a gelen Sami Hazinses, 1953 yılında Mahir Canova’nın yönettiği, Cüneyt Gökçer, Atıf Kaptan ve Muhterem Nur’un oynadıkları Kara Davut filmindeki rolle sinema oyunculuğuna başladı.

Sonraki yıllarda çevirdiği filmlerle rolleri büyüyen Sami Hazinses, Türk sinemasının unutulmaz komedi sanatçıları arasına girmeyi başardı. Hazinses, oyunculuğunun yanı sıra güfte ve beste çalışmaları yaptı. Sanatçının, “Bir Dilbere Müpteladır Deli Gönlüm” adlı eserini Zeki Müren seslendirmişti.

Sami Hazinses’in en bilinen eserlerinden birisi de Müslüm Gürses ve İbrahim Tatlıses başta olmak üzere birçok sanatçının seslendirdiği “Derdimi Kimlere Desem (Dinleyin Beni Dağlar)” isimli klasikleşmiş şarkıdır.

Sami Hazinses’in rol aldığı filmlerden bazıları: Kara Davut, Korsan, Karacaoğlan’ın Kara Sevdası, Aslan Yavrusu, Can Mustafa, Şoför Nebahat, Altın Kalpler, Dikenli Gül, Kadın Asla Unutmaz, Mahalleye Gelen Gelin, Oy Farfara Farfara, Sessiz Harp, Tatlı Bela, Akasyalar Açarken, Çiçekçi Kız, Dört Deli Bir Aptal,

İçimizdeki Boşluk, İstanbul Kazan Ben Kepçe, Kalbimdeki Serseri, Korkunç İntikam, Pantolon Bankası, Şeker Gibi Kızlar, Şepkemin Altındayım, Sevişmek Yasak, Tavan Arası, Gecekondu Peşinde, Külhanbeyler Kralı, Avanta Kemal Torpido Yılmaz’a Karşı, Çatallı Köy, Hapishane Gelini, Kızıl Maske, Yaşamak Haram Oldu, Asi Kabadayı,

Dağlar Kızı Reyhan, Dağlar Şahini, Dost Hançeri, Gel Desen Gelemem Ki, Kadere Boyun Eğdiler, Karaoğlan’ın Kardeşi Sargan, İnsanca Sevmek, Kırmızı Gül, Onu Beklerken, Yabancı, Ateş Sönüyor, Beklenmeyen Misafir, Deliler Kudurunca, Dönüş, İki Küçük Yaramaz, İkimiz De Sevmiştik,

O Günden Sonra, Ölüm Peşimizde, Sarhoş, Sevmek Seninle Güzel, Bodyguard, Leş Kargaları, Sevda, Zehirli Çiçek,
Bitmeyen Bekleyiş, Şakir Tamkeriz.

Paylaşın

Şener Şen Kimdir? Hayatı, Filmleri

26 Aralık 1941 yılında Adana’da dünyaya gelen Şener Şen’ın asıl adı Ali Haydar Şen’dir. Şener Şen, Lüleburgaz’daki Kepirtepe Köy Enstitüsü’nden mezun oldu ve öğretmen olarak Kocaeli’ne atandı.

Sanat hayatına İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarında sahneye çıkarak başlayan ve babası Ali Şen gibi sinema sanatçısı olmak istemeyen Şener Şen, kendisini tiyatro oyunculuğuna adadı. Radyo tiyatrolarında da oynayan Şener Şen, ancak tiyatrodan elde ettiği kazanç yetmediği için sinemaya girmek zorunda kaldı.

Sinemaya ilk adım attığı yıllarda figüranlık yapan Ali Şen, 1975 yılında sinema kariyerinde bir dönüm noktası olur, Ertem Eğilmez’in unutulmaz filmi “Hababam sınıfı”nda ‘Badi Ekrem’ tiplemesini canlandırır. Aynı filmde “İnek Şaban” tiplemesi ile ün yapan Kemal Sunal ile müthiş bir ikili oluşturur ve o yıllarda büyük gişe hasılatı yapan “Süt Kardeşler, Şabanoğlu Şaban, Tosun Paşa, Kibar Feyzo, Çöpçüler Kralı ve Davaro” gibi filmlerde oynar.

Şener Şen, “Neşeli Günler,  Erkek Güzeli Sefil Bilo, N’olacak Şimdi, Banker Bilo, Gırgıriyede Şenlik Var, Davaro, Adile Teyze, Çiçek Abbas, Dolap Beygiri, Gırgıriyede Cümbüş Var, Şekerpare, Şalvar Davası, Gırgıriyede Büyük Seçim, Namuslu, Züğürt Ağa, Aşık Oldum, Çıplak Vatandaş, Milyarder, Değirmen, Muhsin Bey, Selamsız Bandosu, Zengin Mutfağı, Arabesk, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Amerikalı, Eşkıya, İkinci Bahar, Gönül Yarası, Kabadayı” ve daha pek çok film ve dizide rol aldı.

Paylaşın