Suriye Açıklarında Batan Göçmen Teknesinde Can Kaybı 94’e Çıktı

Lübnan’dan Akdeniz üzerinden Arupa’ya geçmeye çalışan düzensiz göçmenlerin bulunduğu tekne Suriye açıklarında batmıştı. Batan teknede hayatını kaybedenlerin sayısının 94’e yükseldi. Ölenler arasında çocuklar da yer alıyor.

Haber Merkezi / 5’i Lübnanlı, 2’si Filistinli ve 12’si Suriyeli olmak üzere toplam 19 kişinin Tartus’taki hastanede tedavisi sürüyor.

Suriye resmi SANA haber ajansına göre, kurtarılan en az 14 kişi Suriye’deki hastanelerde iyileşirken, altı kişi taburcu edildi ve ikisi yoğun bakımda kaldı.

Birleşmiş Milletler (BM),  gemidekilerin çoğunlukla Lübnanlılar, Suriyeliler ve Filistinliler olduğunu ve aralarında çocukların ve yaşlıların da bulunduğunu söyledi.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli göçmen, Lübnan’da yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre ülkede 14 binden fazla da farklı ülkelerden gelen göçmenler var. Bunların çoğunu Filistinli mülteciler oluşturuyor.

Lübnan son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Son dönemde Covid-19 salgını, 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve bankacılık kriziyle iyice artan ve ciddi bir boyut kazanan ekonomik kriz sebebiyle halkın yüzde 80’inden fazlası temel gıda maddeleri ve ilaç bulmakta zorlanıyor.

Bu durum ülkedeki göçmenler için daha da büyük zorluklara yol açıyor. Göçmenlerin çoğu Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz’de son dönemde ölümler arttı.

Bu ayın başında Lübnan’dan Avrupa’ya göçmenleri taşıyan bir bot Türkiye açıklarında batmış ve içinde çocukların da olduğu altı kişi hayatını kaybetmişti. 73 kişi de sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarılmıştı.

Paylaşın

Suriye Açıklarında Göçmenleri Taşıyan Tekne Battı: 71 Ölü

Akdeniz üzerinden Arupa’ya geçmeye çalışan Lübnanlı düzensiz göçmenlerin bulunduğu teknenin Suriye’nin Tartus kenti karşısındaki Ervad Adası yakınlarında batması sonucu en az 71 kişi hayatını kaybetti.

Çeşitli kaynaklar 20 kişinin ise kurtarıldığını aktardı. Suriye Sağlık Bakanlığı, kurtarılan 20 kişinin tedavilerinin Suriye’nin Tartus kentindeki hastanede sürdüğünü bildirdi.

Yetkililer, kurtulan göçmenlerin anlattıklarına dayanarak göçmen botunda 120 ile 150 arasında kişinin yolculuk yaptığını; botun Lübnan’ın liman kenti Trablus yakınlarındaki Minyeh’den yola çıktığını söyledi.

Suriye’nin Akdeniz kıyısında yer alan Tartus şehri, Trablus’un yaklaşık 50 kilometre kuzeyinde.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli göçmen, Lübnan’da yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre ülkede 14 binden fazla da farklı ülkelerden gelen göçmenler var. Bunların çoğunu Filistinli mülteciler oluşturuyor.

Lübnan son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Son dönemde Covid-19 salgını, 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve bankacılık kriziyle iyice artan ve ciddi bir boyut kazanan ekonomik kriz sebebiyle halkın yüzde 80’inden fazlası temel gıda maddeleri ve ilaç bulmakta zorlanıyor.

Bu durum ülkedeki göçmenler için daha da büyük zorluklara yol açıyor. Göçmenlerin çoğu Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz’de son dönemde ölümler arttı.

Bu ayın başında Lübnan’dan Avrupa’ya göçmenleri taşıyan bir bot Türkiye açıklarında batmış ve içinde çocukların da olduğu altı kişi hayatını kaybetmişti. 73 kişi de sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarılmıştı.

Paylaşın

Suriye Açıklarında Göçmen Faciası: 34 Ölü

Akdeniz üzerinden Arupa’ya geçmeye çalışan düzensiz göçmenlerin bulunduğu bir botun Suriye açıklarında batması sonucu en az 34 kişi öldü. Çeşitli kaynaklar 20 kişinin ise kurtarıldığını aktardı.

Suriye Sağlık Bakanlığı, kurtarılan 20 kişinin tedavilerinin Suriye’nin Tartus kentindeki hastanede sürdüğünü bildirdi.

Yetkililer, kurtulan göçmenlerin anlattıklarına dayanarak göçmen botunda 120 ile 150 arasında kişinin yolculuk yaptığını; botun Lübnan’ın liman kenti Trablus yakınlarındaki Minyeh’den yola çıktığını söyledi.

Suriye’nin Akdeniz kıyısında yer alan Tartus şehri, Trablus’un yaklaşık 50 kilometre kuzeyinde.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli göçmen, Lübnan’da yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre ülkede 14 binden fazla da farklı ülkelerden gelen göçmenler var. Bunların çoğunu Filistinli mülteciler oluşturuyor.

Lübnan son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Son dönemde Covid-19 salgını, 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve bankacılık kriziyle iyice artan ve ciddi bir boyut kazanan ekonomik kriz sebebiyle halkın yüzde 80’inden fazlası temel gıda maddeleri ve ilaç bulmakta zorlanıyor.

Bu durum ülkedeki göçmenler için daha da büyük zorluklara yol açıyor. Göçmenlerin çoğu Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz’de son dönemde ölümler arttı.

Bu ayın başında Lübnan’dan Avrupa’ya göçmenleri taşıyan bir bot Türkiye açıklarında batmış ve içinde çocukların da olduğu altı kişi hayatını kaybetmişti. 73 kişi de sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarılmıştı.

Paylaşın

Deniz Yoluyla İtalya’ya Ulaşmaya Çalışan 6 Mülteci Açlık Ve Susuzluktan Öldü

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), deniz yoluyla İtalya’ya ulaşmaya çalışan ve Sicilya Adası’ndaki Pozzallo kıyısına gelen altı Suriyeli mültecinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

BMMYK, Orta Akdeniz’de günlerdir sürüklendiği tahmin edilen ve içinde mültecilerin bulunduğu bir tekneden ikisi bebek (1 ve 2 yaşında), biri 12 yaşında ve üçü kadın olmak üzere Suriyeli toplam altı kişinin “büyük olasılıkla açlık ve susuzluktan öldüğünü” kaydetti.

BMMYK İtalya Temsilcisi Claudia Cardoletti de dün (12 Eylül) sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Aralarında kadınlar, çocuklar ve gençlerin de olduğu altı Suriyeli mülteci denizde hayatını kaybetti. Susuzluk, açlık ve ağır [güneş] yanıklar[ı] sebebiyle öldüler” dedi.

Claudia Cardoletti, mesajında, “Bu kabul edilemez. Denizde kurtarma [çalışmalarını] güçlendirmek bu trajedilerin önüne geçmenin tek yolu. BMMYK İtalya, hayatta kalanlara yardım etmek için Pozallo’da” dedi.

Teknedeki diğer mültecilerin durumuyla ilgili de açıklamada bulunan BMMYK, tekneden sağ kurtulan 26 mültecinin oldukça bitkin olduğunu, bazılarının sağlık durumlarının ciddi olduğunu belirtti.

“Akdeniz daha ölümcül hale geldi”

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) 10 Haziran 2022’de bir açıklama yaparak, Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geçen mültecilerin sayısının 2015’den bu yana düşüş gösterdiğini, fakat geçişler sırasında hayatını kaybeden mültecilerin sayısının arttığını kaydetmişti.

Açıklamada özetle şu bilgiler paylaşılmıştı:

“Üç milyondan fazla mülteci ve göçmenin Akdeniz’den Avrupa’ya geçtiği ve bu açıdan zirvenin görüldüğü 2015 yılından bu yana, bu yolculukları yapanların sayısında COVID-19 pandemisinden de önce başlayan bir düşüş eğilimi var. 2021 yılında 123 bin 300 bireysel geçiş bildirildi. Bu sayı, 2020 yılında 95 bin 800, 2019’da 123 bin 700 ve 2018 yılında 141 bin 500 idi.

Düşen geçiş sayılarına rağmen ölü sayısında ciddi bir artış oldu.

Geçen yıl Akdeniz ve kuzeybatı Atlantik’te 3 bin 231 kişinin öldüğü veya kaybolduğu bildirildi. Bu sayı, 2020 yılında bin 881, 2019 yılında bin 510 ve 2018 yılından 2 bin 277’nin üzerindeydi.

Çok daha fazla sayıda kişi ise Sahra Çölü ve uzak sınır bölgelerinden karayoluyla gelirken hayatını kaybetmiş veya kaybolmuş olabilir.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Türkiye’den Avrupa’ya ‘Sığınmacı Konvoyu’ Hazırlığı

Türkiye’de çoğunluğu Suriyelilerden oluşan bir grup sığınmacının Avrupa Birliği (AB) sınırlarına ulaşmak için bir konvoy oluşturmayı planladığı öne sürülüyor. Konvoy oluşturulmasına dair planların, altı gün önce kurulan ve yaklaşık 70 bin kişi tarafından takip edilen bir Telegram kanalı üzerinden sanal ortamda hazırlandığı bildirildi.

Planı organize edenler, sığınmacıları yanlarında uyku tulumu, çadır, can yeleği, su, konserve yiyecek ve ilk yardım kiti bulundurmaya çağırıyor. Adının açıklanmasını istemeyen 46 yaşındaki bir sığınmacı AFP’ye (Agence France-Presse) yaptığı açıklamada, “Gitme zamanı geldiğinde bunu duyuracağız” dedi. Aynı kişi organizatörlerden bazılarının AB’de yaşadığını da belirtti.

DW Türkçe’de yer alan habere göre, organizatörler konvoyun 50 kişilik gruplara ayrılacağını ve her birinin başında bir gözetmenin bulunacağını söylüyor.

Telegram kanalınının bir yöneticisi tarafından paylaşılan mesajda, “10 yıldır Türkiye’deyiz, korunuyoruz… Ama Batılı ülkeler bu yükü paylaşmalı” ifadesi yer aldı.

Geri gönderme söylemleri

Türkiye’de resmi olarak 3,7 milyon Suriyeli sığınmacı yaşıyor. Türkiye’deki pek çok Suriyeli, özellikle de Ankara’nın Şam’a yönelik tutumunun değişmeye başlamasının ardından Suriye’ye geri gönderilme korkusu yaşıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen aylarda bir milyon Suriyeli sığınmacıyı gönüllülük esasına göre geri göndermeyi planladıklarını açıklamıştı.

2020 yılında Ankara’nın, “Avrupa’ya geçmek isteyen mültecileri durdurmayacağız’ yönündeki açıklamasının ardından binlerce kişi Yunanistan sınırına yığılmıştı.

Sığınmacılar Türkiye’de uzun süredir siyasetin başlıca konusu. Yaklaşan seçimler öncesinde birçok muhalefet partisi sığınmacıları ülkelerine geri gönderme planlarını gündeme getiriyor.

Suriye’de 2011 yılında hükümet karşıtı protestoların şiddet yoluyla bastırılmasının ardından başlayan iç savaşta yaklaşık yarım milyon insan hayatını kaybetti, milyonlarca kişi de evlerini terk ederek başta Türkiye olmak üzere bölgedeki ülkelere göç etti.

Paylaşın

Yunanistan, Sınır Duvarını 140 KM Daha Uzatıyor

Yunanistan Sivil Güvenlik Bakanı Takis Theodorikakos, göçmenlerin ülkeye girmesini önlemek için Türkiye ile kuzey sınırı boyunca uzanan beton ve dikenli tel duvarını uzatmayı planladıklarını söyledi.

Meriç bölgesini ziyaret eden Takis Theodorikakos, 40 kilometrelik çitin 140 kilometre daha uzatılacağını belirtti.

İlk olarak 2012’de kurulmuş olan çitler en son 2021’de, on binlerce sığınmacının Yunanistan’ın kuzey sınırından Avrupa Birliği’ne geçmeye çalıştığı olaydan 1 yıl sonra uzatılmıştı.

NATO müttefikleri Yunanistan ve Türkiye, son yıllarda göç ve enerji kaynakları da dahil olmak üzere bir dizi konuda anlaşmazlığa düştü.

Yunanistan Suriye, Irak ve Afganistan’dan savaş ve yoksulluktan kaçan bir milyon mültecinin esas olarak Türkiye üzerinden geldiği 2015 ve 2016 yıllarında Avrupa’nın göç krizinin ön saflarında yer aldı.

Gelenlerin sayısı o zamandan beri keskin bir şekilde düştü, ancak son aylarda Yunan makamları önemli sayıda insanın girmesini engellemeye devam ettiklerini söylüyor.

Polis verilerine göre yılın ilk yedi ayında yetkililer, 3 bin 554’ü Meriç’te olmak üzere 7 bin 484 mülteci ve göçmeni tutukladı.

Theorodikakos, projenin Yunanistan’ın “gizli çıkarlara hizmet etmek için insan acılarına yatırım yapanlara” ve “Avrupa’ya şantaj yapmak amacıyla göçü silahlandıranlara” karşı kararlılığının açık bir mesajı olacağını söyledi.

Muhafazakar hükümet ayrıca 250 sınır muhafızını daha işe almayı ve bölgedeki gözetim sistemlerini daha gelişmiş teknolojilerle donatmayı planlıyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden Türkiye Ve İran’a ‘Mülteci’ Tepkisi

Uluslararası Af Örgütü yayımladığı açıklama ile İran ve Türkiye güçlerinin, güvenlik arayışıyla sınırlarını geçmeye çalışan Afganistanlıları defalarca geri ittiğini ve bunun için erkeklerin, kadınların ve çocukların üzerine hukuka aykırı biçimde ateş açmak dahil çeşitli yollara başvurduğunu açıkladı.

Uluslararası Af Örgütü, “Bizi insan yerine koymuyorlar: Afganistanlıların Türkiye ve İran’dan hukuka aykırı olarak geri gönderilmeleri” başlıklı yeni raporda, çoğunlukla İran sınırında olmak üzere güvenlik güçlerinin, duvarlara tırmanan veya çitlerin altından sürünerek geçmeye çalışan insanların üzerine doğrudan ateş açtığı çok sayıda vakayı belgeledi.

İran ya da Türkiye’ye girmeyi başarabilen Afganistanlı, rutin olarak keyfi şekilde alıkonuldu ve hukuka aykırı olarak ve zorla geri gönderilmeden önce işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakıldı.

Afganistanlıların tanıklıkları

Uluslararası Af Örgütü araştırmacıları Mart 2022’de Afganistan’a gitti ve Herat şehri ile İslam Kale sınır kasabasında görüşmeler gerçekleştirdi. Araştırmacılar, İran ve Türkiye’den geri itilen 74 Afganistanlıyla konuştu.

Bu kişilerin 48’i, sınırları geçmeye çalışırken ateş altında kaldıklarını bildirdi. Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü kişilerden hiçbiri, Türkiye veya İran’da sığınma başvurusunda bulunamamıştı ve çoğu, uluslararası hukuk ihlal edilerek Afganistan’a geri gönderilmişti.

“Faillerden hesap sorulmalı”

Uluslararası Af Örgütü Mülteci ve Göçmen Hakları Araştırmacısı Marie Forestier konu hakkındaki açıklamasında, şöyle dedi:

“Afganistan’dan havayoluyla gerçekleştirilen tahliyelerin sonra ermesinden bir yıl sonra, geride bırakılan birçok kişi ülkeden çıkmak için hayatını tehlikeye atıyor.

“Son bir yıl içinde, güvenlik arayışıyla İran ve Türkiye sınırlarına giden Afganistanlılar, güvenliğe erişebilmek bir yana ateş altında zorla geri gönderildi. İran güçlerinin geçen yılın Ağustos ayından beri, tıklım tıklım dolu arabalara defalarca ateş açma yoluyla da dahil olmak üzere onlarca Afgan hukuka aykırı şekilde öldürdüğünü ve yaraladığını belgeledik.

“Türkiye sınır koruma görevlileri de insanları püskürtmek için havaya ateş açmak ve bazı vakalarda doğrudan üzerlerine ateş etmek dahil Afganistanlılara karşı hukuka aykırı olarak atış mühimmatı kullandı.

“Tehlikeler sınırlarda sona ermiyor. Konuştuğumuz birçok Afganistanlı Türkiye’de ya da İran’da keyfi olarak alıkonulmuş, bu süre içinde işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakılmış ve ardından hukuka aykırı olarak geri gönderilmişti.

“Türkiye ve İran yetkililerini, Afganistanlılara yönelik her türlü geri itme ve sınır dışı işlemini acilen durdurmaya, işkence ve diğer türde kötü muameleye son vermeye ve koruma arayan tüm Afganistanlıların güvenli geçişini ve sığınma prosedürlerine erişimini sağlamaya çağırıyoruz.

“Güvenlik güçleri sınırlarda Afganistanlılara karşı hukuka aykırı olarak ateşli silah kullanmaya derhal son vermeli ve hukuka aykırı öldürme ve işkenceyi de kapsayan insan hakları ihlallerinin faillerinden hesap sorulmalıdır.”

Ayrıca, Uluslararası Af Örgütü, uluslararası toplumu İran ve Türkiye dahil yüksek sayıda Afganistanlıya ev sahipliği yapan ülkelere mali ve diğer türde maddi yardım sağlamaya çağırdı.

Uluslararası toplum, sağlanan fonların insan hakları ihlallerine katkıda bulunmamasını güvence altına almalı.

Avrupa Birliği halihazırda Türkiye’nin yeni sınır duvarı ve Uluslararası Af Örgütü’nün Afganistanlıların alıkonulduğunu belgelediği çok sayıda ‘geri gönderme merkezinin’ inşaatı için fon sağladığından bu nokta kritik önemde.

Uzun ve riskli bir yolculuk

Taliban’ın Ağustos 2021’de Afganistan’ı kontrolünü ele geçirmesinden bu yana yüz binlerce Afganistanlı ülkeden kaçtı. Afganistan’a komşu ülkeler sınırlarını seyahat belgesi olmayan Afganistanlıya kapatarak, birçok kişiye düzensiz şekilde seyahat etmek dışında bir seçenek bırakmadı.

Bu da Afganistanistan’ın Herat Vilayeti’ndeki resmi sınır kapısı yakınındaki çitin altından sürünerek geçmek veya Nimruz Vilayeti’nde iki metre yüksekliğindeki bir duvara tırmanmak gibi resmi olmayan sınır geçişleri üzerinden İran’a girmek anlamına geliyor.

İran sınır muhafızları tarafından anında gözetim altına alınmayanlar sonrasında İran’ın çeşitli şehirlerine ya da Afganistan sınırından 2 bin kilometre uzakta, İran’ın kuzeybatısındaki Türkiye sınırına yolculuk ediyor. Hem Afganistanlı-İran hem de Türkiye-İran sınırlarında Afganistanlılar, İran’dan Afganistan veya Türkiye’den İran’a şiddetle ve hukuka aykırı olarak geri itiliyor.

Uluslararası Af Örgütü araştırmacıları Mart 2022’de Afganistan’a ve Mayıs 2022’de Türkiye’ye gitti.

Araştırmacılar; doktorlar, sivil toplum örgütü çalışanları ve Afganistanlı yetkililerin yanı sıra Türkiye’ye veya İran’a girmeye teşebbüs eden 74 Afganistanlıyla görüştü.

Bazı kişiler birden çok kez sınırdan geçmeyi denemiş, bazıları gruplar halinde yolculuk yapmıştı. Uluslararası Af Örgütü, aktarılan tanıklıklara dayanarak, Mart 2021 ile Mayıs 2022 arasında toplam 255 hukuka aykırı geri gönderme vakasını belgeledi.

İran’a girmeye çalışırken öldürülenler

Uluslararası Af Örgütü, Nisan 2021 ile Ocak 2022 arasında İran’a girmeye çalışırken İran güvenlik güçleri tarafından öldürülen altı erkek ve 16 yaşındaki bir erkek çocuğun yakınlarıyla görüştü ve İran güvenlik güçleri tarafından 11 öldürme vakasını belgeledi. Ancak gerçek ölüm sayısının çok daha yüksek olması muhtemel.

Kapsamlı raporlama prosedürlerinin olmaması, az sayıda kamuya açık istatistiğin mevcut olduğu anlamına geliyor; fakat insani yardım çalışanları ve Afganistanlı doktorlar, Uluslararası Af Örgütü’ne, yalnızca Ağustos-Aralık 2021 döneminde en az 59 ölüm ve 31 yaralanma kaydettiklerini belirtti.

Gulam*, 19 yaşındaki yeğeninin Ağustos 2021’de nasıl vurularak öldürüldüğünü şu sözlerle anlattı:

“Sınırdaki duvara gitti, tırmandı ve başını yukarı kaldırdı. O an onu kafasından, sol şakağından vurdular. Sınırın [Afganistanlı] tarafına öylece düşüp kaldı.”

Belgelenen ateş açma vakalarının bazıları İran topraklarında meydana geldi. 35 yaşındaki Sakine, İran sınırını geçip ilerlemeye başlamalarından sonra 16 yaşındaki oğlunun açılan ateş sonucu nasıl öldürüldüğünü şu sözlerle anlattı:

“Oğlumun çığlık çığlığa bana seslendiğini duydum. İki kurşunla kaburgalarından vurulmuştu. Sonra ne olduğunu bilmiyorum, […] bayılmışım. Kendime geldiğimde Afganistan’daydım, oğlumun öldüğünü gördüm. Bir takside cesedinin yanı başındaydım.”

Türkiye güvenlik güçlerinin ateş açma vakaları

Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’ye girmeyi deneyen 35 kişiyle görüştü. Bu kişilerin 23’ü ateş altında kaldıklarını bildirdi. Araştırmacıların görüştüğü bir Afganistanlı erkek, üç ergen erkek çocuğun Türkiye güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğüne tanık olduğunu söyledi. Diğer tanıklar, altı erkeğin ve üç erkek çocuğun Türkiye güvenlik güçleri tarafından yaralandığını anlattı ve Uluslararası Af Örgütü, Türkiye sınırında ateşli silahlarla yaralanan iki erkekle konuştu.

Taliban’dan ölüm tehditleri almasının ardından kaçan eski bir Afganistanlı istihbarat görevlisi olan Arif, üç küçük çocuğun Türkiye güvenlik güçlerince yaralandığına tanık olduğunu söyledi ve şunları anlattı:

“Havaya değil, doğrudan üzerimize ateş ettiler. […] Bir kadınla iki çocuğun yaralandığını gördüm. 2 yaşında bir çocuk böbreğinden, altı yaşındaki bir başkası da elinden vurulmuştu. Çok korkmuştum.”

Görünüşe göre, öldürülenlerin veya yaralananların hiçbiri güvenlik güçlerine veya başkalarına karşı -değil bir ölüm veya ağır yaralama tehdidi- herhangi bir yakın tehdit dahi oluşturmuyordu. Bu da ateşli silah kullanımının hukuka aykırı ve keyfi olabileceği anlamına geliyor.

Bazı vakalarda, İran güvenlik güçlerinin, ateşli silahları öldürme niyetini gösterecek şekilde kullandığı anlaşılıyor. Kısa mesafeden doğrudan kişilerin üzerine ateş açılması buna örnektir.

Marie Forestier, “Ateşli silahların, devlet görevlileri tarafından kasten ve hukuka aykırı şekilde kullanılması sonucunda meydana gelen tüm ölümler, olası yargısız infaz vakaları olarak soruşturulmalıdır” dedi.

İran’da geniş çapta tekrarlayan işkence, yargısız infazlar ve diğer hukuka aykırı öldürmelere yönelik sistemsel cezasızlık krizi hâlâ oldukça yaygın.

Bu nedenle, Uluslararası Af Örgütü, BM İnsan Hakları Konseyi’ni, ileride yargılamaların yapılabilmesi için, geri itmeler bağlamında Afganistanlılara karşı işlenen suçlar dahil olmak üzere, İran’da işlenen uluslararası hukuk uyarınca en ciddi suçlara ilişkin kanıtları toplamak ve incelemek üzere bağımsız bir soruşturma ve hesap verebilirlik mekanizması kurmaya çağırıyor.

Alıkoyma ve işkence

İran’a veya Türkiye’ye girdikten sonra durdurulan ancak anında geri itilmeyen görüşmecilerin neredeyse hepsi keyfi olarak alıkonuldu. Alıkonulma süresi bir-iki gün ile iki buçuk ay arasında değişiyordu.

23 kişi İran’da, 21 kişi ise Türkiye’de gözetimde tutuldukları sürede işkence ve diğer türde kötü muamele kapsamına girebilecek muameleyi tarif etti.

Hamid, alıkonuldukları süre içinde Türkiye güvenlik güçlerinin kendisini ve arkadaşını nasıl dövdüğünü şöyle anlattı:

“Polislerden birisi arkadaşıma silahının kabzasıyla vurdu, sonra bir başka polis onun üzerine, sanki bir sandalyeye oturuyormuş gibi oturdu. Öylece üzerine oturup sigarasını yaktı. Daha sonra benim de bacaklarıma silahıyla vurdu.”

Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü birçok kişi, ateşli silahlarla yaralandıktan sonra İran’da alıkonulmuştu.

Amir, Türkiye güvenlik güçleri tarafından sıkılan ve başını sıyırıp geçen bir kurşunla yaralandı. İran’a geri itildikten sonra İran güvenlik güçleri Amir’i alıkoydu ve başına vurdular. Amir yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Doğrudan yaramın olduğu yere vurdular ve yaram tekrar kanamaya başladı… Bir keresinde ‘Lütfen başıma vurmayın’ dedim. [Alıkoyma merkezindeki] bir güvenlik görevlisi bana ‘Neresi?’ diye sordu. Ona neresi olduğunu gösterdiğimde, tam gösterdiğim yere vurdu.”

Türkiye yetkililerinin hukuka aykırı olarak geri gönderdiği 11 Afganistanlı, Türkiye’de, inşaatı kısmen AB tarafından fonlanan altı geri gönderme merkezinden birinde alıkonulmuştu.

Uluslararası koruma sağlanmadı

Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü Afganistanlının hiçbiri ne İran’da ne de Türkiye’de uluslararası koruma başvurusunda bulunabildi. Görüşmeciler, yetkililere, Afganistan’a geri gönderilmeleri halinde insan hakları ihlallerine maruz kalma konusunda ciddi risk altında olacaklarını anlatmaya çalışsalar da korkularının göz ardı edildiğini belirttiler.

İran güvenlik güçleri, alıkonulan kişileri otobüsle Afganistan sınırına naklederken, Türkiye güvenlik güçleri de onları genellikle resmi olmayan sınır kapılarından İran’a nakletti.

Türkiye’den sınır dışı edilenlerden 10 kişi uçakla doğrudan Afganistan’a geri gönderildi. Türkiye, Ocak 2022 sonunda Afganistan’a charter uçuşları yeniden başlattı. Nisan sonunda, Türkiye Göç İdaresi Başkanlığı resmi internet sayfasında 6 bin 805 Afganistan vatandaşının charter seferlerle ülkelerine geri gönderildiğini açıkladı.

Geri gönderilen görüşmecilerin hepsi, Türkiye ve İran yetkililerinin onlara gitmeleri için baskı yaptığını belirtti. Uluslararası Af Örgütü, alıkonulan kişilerin, Afganistan’a geri gönderileceklerini duyduklarında hıçkırıklara boğulduğunu ve bayıldığını, bir erkeğin ise bir pencereden atlayarak intihar girişimde bulunduğunu öğrendi.

Alıkonulan ve sonrasında Türkiye’den charter seferlerle sınır dışı edilen sekiz kişi, Türkiye yetkilerinin onlara gönüllü geri döndüklerini belirten belgeleri imzalamaları için baskı yaptığını ifade etti. Bir erkek şunları söyledi:

“[Güvenlik güçlerine] Afganistan’da tehdit altında olduğumu söyledim. Umurlarında olmadı. Beni dövüp, duvara ittiler. Yere düştüm. İki adam bacaklarımı tuttu, birisi de göğsüme oturdu. Diğer iki kişi de parmaklarımı tutarak kâğıda parmak bastırdı.”

Anlatılanlar, Uluslararası Af Örgütü’nün daha önce Türkiye’den “gönüllü” geri dönüşlerle ilgili yaptığı araştırmanın bulgularıyla örtüşüyor.

“Uluslararası hukukun bir parçası olan geri göndermeme (non-refoulement) ilkesi uyarınca, devletler herhangi bir kişiyi zulüm ve diğer ciddi insan hakları ihlalleri riski altında olacakları bir yere geri gönderemez. Türkiye ve İran yetkililerini bu yükümlülüğe riayet etmeye ve insanları Afganistan’daki tehlikeli ortama zorla geri göndermeyi sonlandırmaya çağırıyoruz” diyen Marie Forestier sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Uluslararası toplum da risk altındaki Afganistanlıların güvenli çıkış ve tahliyelerini sağlamalı ve Afganistanlı mültecilere ev sahipliği yapılması sorumluluğunun paylaşılması için ortak ve koordineli bir çözüm geliştirme çabalarını hızlandırmalıdır.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Yunanistan, Göçmenleri Durdurmak İçin Sınır Duvarını Genişletiyor

Yunanistan’daki merkez sağ hükümet, daha önce ülkeye mülteci geçişlerini engellemek için inşa edilen çelik bariyerleri kademeli olarak uzatma kararı aldı. Buna göre, söz konusu çelik bariyerler Meriç Nehri boyunca Türkiye-Yunanistan sınırının tamamını kapsayacak şekilde uzatılacak.

Yunanistan Ulusal Güvenlik Konseyi, Başbakan Kiryakos Miçotakis başkanlığında bir araya geldi. Konsey toplantısının gündeminde, deniz ve kara sınırlarından ülkeye geçen mülteciler vardı.

Yunanistan devlet haber ajansı AMNA’nın aktardığına göre, toplantıda, Yunanistan’ın daha önce ülkeye mülteci geçişlerini engellemek için inşa ettiği çelik bariyerleri kademeli olarak uzatma kararı aldı.

Buna göre, söz konusu çelik bariyerler Meriç Nehri boyunca Türkiye-Yunanistan sınırının tamamını kapsayacak şekilde uzatılacak.

Ulusal Güvenlik Konseyi, Türkiye-Yunanistan sınırının hangi bölümlerindeki çitlerin inşasına öncelik verileceğini ayrıca değerlendirecek. Bunun yanı sıra Meriç’teki sınır devriyeleri de arttırılacak.

Söz konusu karar, Dışişleri, Savunma, Vatandaşı Koruma, Göç ve İltica, Gemicilik, İklim Değişikliği ve Sivil Koruma Bakanlarının yanı sıra Ulusal İstihbarat Teşkilatı ve Genelkurmay Başkanlarının katıldığı toplantıda alındı.

“Bariyer, 80 kilometre daha uzatılacak”

Göç ve İltica Bakanı Notis Mitarakis, geçen hafta SKAI Radyo kanalına verdiği mülakatta, Türkiye ile Yunanistan sınırındaki Meriç bölgesinde bulunan çitlerin 80 kilometre daha uzatılacağını açıklamıştı.

Atina, mültecilerin geçişini engellemek amacıyla Türkiye ile Yunanistan arasındaki kara sınırına 40 kilometre uzunluğunda çelik bariyer örmüş, variyerin inşa süreci Ağustos 2021’de tamamlanmıştı.

Türkiye ve Yunanistan’ın toplam 212 kilometrelik kara sınırı bulunuyor. İki ülkenin sınırı Meriç Nehri yatağı boyunca uzanıyor.

Yunanistan’ın The Greek Herald haber sitesinin aktardığına göre, geçtiğimiz hafta Yunanistan polisinin yayınladığı istatistikler 2022 yılında toplam 7 bin 484 mültecinin ülkeye “yasadışı” yollardan girdikleri gerekçesiyle gözaltına alındı. Bu kişilerin 3 bin 554’ü Meriç sınırındandı.

Paylaşın

Türkiye’de 750 Bin ‘Vatansız’ Yenidoğan Var

Suriyelilerin ülkelerindeki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye sığınmaya başlamalarının üzerinden 11 yıl geçti. Türkiye’de dünyaya gelen mültecilerin çocukları “vatansız” statüsünde. Türkiye’de dünyaya gelen kayıtlı/kayıtsız vatansız mülteci çocukların sayısına ilişkin resmi bir bilgiye ulaşmak da mümkün değil.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. M. Murat Erdoğan, saha çalışmalarından edindikleri bilgiler ışığında Mart 2022 itibariyle Türkiye’de 750 bin Suriyeli yenidoğan bulunduğunun bilgisini verdi. Erdoğan, Türkiye’de bulunan, anne ve babasını çeşitli nedenlerle kaybettiği için “refakatsiz” olarak nitelenen çocukların sayına ilişkin de net bir verinin bulunmadığını söyledi.

Vatansız nedir?

Türk vatandaşlığını kazanmanın usul ve esaslarını belirleyen 5901 Sayılı Kanunun 8’inci Maddesi‘ne göre Türkiye, ‘toprak esasına’ dayalı vatandaşlığı kabul etmiyor. Türkiye topraklarında doğan bir bebeğin vatandaş kabul edilmesi için bebeğin anne ya da babasından en az birisinin Türkiye vatandaşı olması şartı aranıyor. Vatandaşlık Kanunu’ndaki bu engel nedeniyle Türkiye’de doğan mülteci bebekler “vatansız” kabul ediliyor. Hastanede ya da evde dünyaya gelen “vatansız” statüsündeki mülteci bebeğin doğum kaydının hızla yaptırılması, böylelikle “geçici koruma” altına alınmasının sağlanması, yenidoğanın sağlık hizmetine erişmesi için kritik bir adım. Suriyeli mülteci ebeveynlerin ekonomik ya da dil gibi engeller nedeniyle bebeğin kayıt altına alınmasını geciktirmesi sıkça karşılaşılan ihmallerden.

Ne Suriyeli ne Türkiyeli

Doğumun gerçekleştiği hastanenin yetkilileri ile İl Göç İdareleri ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı Göçmen Sağlık Merkezleri uzmanlarının mülteci kadınları hamileliklerinden itibaren takip etmeleri, ihmallerin önüne geçilmesi için önem taşıyor. Ancak, uygulamada İl Göç İdareleri, yaklaşık üç yıldır kayıt almıyor. Başta Suriye olmak üzere Türkiye’de kayıtsız olarak bulunan çok sayıda Afganistanlı ve Iraklı mültecilerin bebeklerine de “kimlik kartı çıkartılmasında” ciddi sorunlar yaşanıyor. Bu durum da vatansızlığın yanı sıra yenidoğanların sağlık hizmetinden yararlanamaması gibi bir hak ihlaline sebep oluyor.

Pasaport alamıyorlar

Vatansız çocukların karşılaştığı en büyük problemlerden biri, Türkiye’den ayrılmak istediklerinde yasal yollardan ikinci bir ülkeye gitme olanaklarının olmaması. Vatansız statüsündeki çocuklar ne Türkiye ne Suriye vatandaşı sayıldıkları için pasaport alamıyor, dolayısıyla yasal yollardan seyahat hakkını kullanamıyor. Aileleri tarafından doğum sonrası “geçici koruma kartı” alınabilse dahi “vatansız” statüsünde oldukları için uygulamadaki birtakım yasal engeller nedeniyle sağlık hizmetlerine erişimde sorun yaşıyorlar. Son üç yıldır İl Göç İdareleri’nden “kimlik çıkartılma” imkânı olsa da genel bir uygulama olarak SGK’larının aktif edilmemesi nedeniyle sağlık hizmetlerinden de yararlanamıyor.

Güncel veri yok

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. M. Murat Erdoğan’ın koordinatörlüğünde hazırlanan “Suriyeliler Barometresi 2020” isimli rapor, Suriyeli mültecilere ilişkin en güncel verileri ortaya koyuyor. Son verilere ilişkin konuştuğumuz Erdoğan, Türkiye’de veri toplama sürecinde ciddi sıkıntılar yaşandığına dikkat çekti.

Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili özel olarak şöyle bir durum var: Hep geçicilik üzerine inşa edildiği için Türkiye İstatistik Kurumu’nun özel olarak Suriyelilerin hane bazlı verilerine erişmesi çok fazla tercih edilmedi. Bu daha çok İçişleri Bakanlığı’nın elinde kalan bir veri işi oldu. Devletin genel olarak iki alanda sıkıntısı var: Biri veri toplamak ve veri üretmek, diğeri ise veri paylaşmak. Yani Türkiye’de hem az veri toplanılıyor ve üretiliyor hem de veri paylaşmada sıkıntılar yaşanıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Prof. M. Murat Erdoğan Mart 2022 itibariyle Türkiye’de doğan Suriyeli 750 bin yenidoğan olduğu bilgisini verdi. Türkiye’de doğan Suriyeli çocukların Suriye vatandaşlığı alamadıklarına işaret eden Erdoğan, “Vatandaşlık Kanunu’na göre Türkiye’den de vatandaşlık alamadıkları için bu vatansızlık durumunu ‘de facto vatansızlık’ olarak tanımlıyorum. Fakat Türk yetkililer de bu çocukların Suriye vatandaşı olduğunu düşünüyor” ifadelerini kullandı.

Kayıtsız mültecilerin de çocukları vatansız

Göç İdaresi Başkanlığı’nın 23 Haziran 2022 tarihli son verilerine göre Türkiye’de “geçici koruma” kapsamında toplam 3 milyon 684 bin 488 Suriyeli bulunuyor. Göç İdaresi Başkanlığı’nın internet sitesinde Türkiye’de “uluslararası koruma” statüsündeki Afganistan, Irak, İran ve Filistinlinin de bulunduğu mültecilerin sayısına ilişkin son veriler 2021 Aralık tarihine ait.

Türkiye’de son rakamlara göre 21 bin 926 Afganistanlı, 4 bin 961 Iraklı, bin 32 İranlı mülteci bulunuyor. Fakat özellikle Türkiye’de bulunan kayıtsız Afganistanlıların sayısına ilişkin resmi ve gayri resmi net bir bilgiye ulaşmak mümkün değil. Taliban’ın geçen Ağustos’da yönetimi ele geçirmesinin ardından da binlerce Afganistanlı İran sınırı üzerinden Türkiye’ye geçtiğine dair görüntüler hafızalarda.

Türkiye’de sadece Suriyeliler değil, Afganistan, İran ve Iraklı mültecilerin Türkiye’de dünyaya gelen bebekleri de vatansız sayılıyor. Türkiye’nin Suriyelilere yönelik açık kapı politikasını sonlandırdığı 2015’ten bu yana Türkiye’ye giren ve kayıtları bulunmayan mülteciler ve dünyaya gelen bebek sayısı konusunda da net bir veriye ulaşmak mümkün değil.

“Veri eksikliği hak ihlallerine neden oluyor”

Öte yandan verilerdeki dikkat çeken ayrıntılardan biri, Türkiye’de uluslararası ve geçici koruma statüleri ile yaşamlarını sürdüren Suriye ve Afganistanlı 0-18 yaş aralığındaki çocuk sayısının en son Aralık 2021’de paylaşılmış olması. Aralık 2021 tarihli veriye göre Türkiye’de 0-18 yaş aralığında 1 milyon 771 bin 353 mülteci çocuk bulunuyor.

Refakatsiz çocuklara dair net veri de çözüm de yok

Hak ihlalleriyle karşı karşıya olan diğer bir mülteci grubu ise “refakatsiz çocuklar”. UNICEF refakatsiz çocukları, “Refakatsiz ve Ailesinden Ayrı Düşmüş Çocuklara İlişkin Kurumlar Arası Rehber İlkeler” yönergesinde “savaş, çatışma, kıtlık gibi herhangi bir nedenden ötürü ailesinden ya da yasayla ona bakmakla sorumlu olan kişilerden ayrılmış 18 yaşından küçük çocuklar olarak” tanımlıyor.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, internet sitesinde 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında Göç İdaresi ile refakatsiz çocuklara koruyucu ve destekleyici hizmetler verildiğini aktarıyor. Ancak, Göç İdaresi ve Bakanlık yetkilileri yazılı ya da sözlü refakatsiz çocuklara ilişkin resmi bir veri yayımlamak konusunda imtina ediyor.

İstismar ve çocuk ticareti

Prof. M. Murat Erdoğan refakatsiz çocuk konusunun üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu olduğunu belirtirken, çocukları bekleyen tehlikelere dikkat çekiyor:

“Suriyeli çocuklar savaştan kaçıyorlardı, büyük bölümü akrabalarına ve arkadaşlarına teslim edilmişlerdi ya da ebeveynleri hayatını kaybetmişti. Türkiye’de birtakım sivil toplum örgütleri ile devlet işbirliği yaparak çocukları yetimhanelere yerleştirdi, ancak bu konu da çocuk istismarı ve çocuk ticaretine alan yarattı.”

Göçmen ve mülteci hakları üzerine çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarından Uluslararası Af Örgütü ve Mültecilerle Dayanışma Derneği yetkilileri de Türkiye’de vatansız ve refakatsiz çocukların sayısına ilişkin ellerinde veri olmadığını ifade etti.

“Çocuk koruma haklarından yararlanamıyor”

Mültecilerle Dayanışma Derneği Genel Koordinatörü Pırıl Erçoban, Türkiye’de mülteci çocukların sayısının tespitindeki sorunların çocuk hakları ihlallerine de sebep olduğuna işaret ederken şu bilgileri aktardı: “Çocuk, sınırda ya da ilgili resmi kurumlarda yetkililere 18 yaşından küçüğüm dese de maalesef ‘çocuk olarak değil de yetişkin kaydı’ alınıyor. Dolayısıyla çocuk koruma haklarından yararlanmaları mümkün olmuyor. Çocuğun tam yaşının hesaplanması için kemik yaşı tespiti gibi tıbbi birtakım tespitlerin gerekliliği nedeniyle resmi makamlar böyle bir yönteme gidiyor.”

Erçoban, aynı zamanda Türkiye’de doğan ancak Türkiye vatandaşı kabul edilmeyen, Suriye vatandaşı da olmayan vatansız çocukların verilerinin İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi tarafından hiç açıklanmadığının altını çizdi: “Göç İdaresi bunları hiç açıklamadığı için ve muhtemelen de tutmadığı için Türkiye’de doğan çocuklar üzerinden en fazla bir tahmin yürütülebilir. Bunlar Suriye tarafından vatandaşlık verilmiş çocuklar değil, Türkiye tarafından da vatandaşlıkları yok. Dolayısıyla vatansızlık riskiyle karşı karşıyalar.”

Türkiye’de veri şeffaflığı ile ilgili ciddi bir sorunun varlığına değinen Erçoban, “Suriyeli refakatsiz çocuklar birlikte hareket ettiği grup içinden bir yakınının üzerinden kayıt altına alınabiliyor ve böylece refakatsiz sayılmıyor.”

“Veri eksikliği çözümsüzlüğe götürüyor”

Erçoban, Göç İdaresi tarafından refakatsiz çocukların geri gönderme merkezlerinden sınır dışı edilmediği söylense de sürecin sağlıklı yürümediğini de ifade etti: “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ‘Önce sağlık kontrolünü yapın, yaş tespitini yapın, ondan sonra bize yollayın’ diyor. O bir süreç alıyor ve o süreçte Göç İdaresi’nin o çocukların barınmasını sağlayabileceği bir imkânı, tesisi yok. Özel ihtiyaç sahiplerinin başında gelen refakatsiz çocuklar bu sebeple barınma, eğitim gibi temel haklarının sağlanmasında ciddi sıkıntılar yaşayabiliyor.”

Türkiye’de refakatsiz çocuklara erişim sorunu olduğunu belirten Erçoban, nerede olduklarını ve hangi koşullarda yaşadıklarını bilmeden çözüm odaklı bir projenin hem sivil toplum kuruluşları hem de devlet tarafından hayata geçirilemeyeceğini de söyledi.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Medya Koordinatörü Fatma Yörür de refakatsiz ve vatansız mülteci çocuklarla ilgili çalışma yürütmek istediklerini ancak resmi rakamlar olmayınca herhangi bir projeyi uygulamaya geçiremediklerini aktardı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İspanya’ya Girmeye Çalışan Onlarca Göçmen Öldürüldü

Fas’tan İspanya’nın Kuzey Afrika’daki toprağı Melilla kentine 24 Haziran’da geçmeye çalışan mültecilerle Fas güvenlik güçleri arasında arbede ve ardından izdiham yaşandı. Fas polisinin ateş açtığı da iddia edildi.

Melilla’daki Fas-İspanya sınırında 24 Haziran sabahı yaşanan olayda, Fas tarafındaki yaklaşık 1500 mülteci 10 metre uzunluğundaki dikenli tel örgülerin olduğu sınır hattına gitti. Fas polisi ve İspanya makamları, mültecileri güvenlik güçlerine taş ve asit atarak saldırmakla suçladı. Mültecilerden 133’ü Melilla’ya geçti, İspanya tarafında da yaralılar olduğu açıklandı.

Fas yetkilileri ölü sayısını 18 olarak açıkladı ancak İspanya merkezli sivil toplum örgütü Caminando Fronteras 37 mültecini öldürüldüğünü belirledi.

Caminando Fronteras’ın Sözcüsü Helena Maleno, sınırdaki dikenli tel örgülerden atlayıp İspanya tarafına geçmeye çalışan mültecilerden Fas tarafında ölenlerden sayısının 18 değil 37 olduğunu, halen ağır yaralılar bulunduğunu, ölü sayısının daha da artabileceğini açıkladı.

Sosyal medya hesabından açıklama yapan Maleno, “Melilla’daki trajedide 37 kişinin öldüğünü doğruluyoruz. Bu nihai sayı değil, daha da artabilir” dedi.

Fas İnsan Hakları Birliği (AMDH) temsilcileri en az 29 can kaybı olduğunu söyledi. Sosyal medyada, Fas’ın Nador kentinde yerde yatan mültecilerin görüntüleri paylaşıldı.

Şeffaf soruşturma çağrısı

Koalisyon hükümetinin küçük ortağı Unidas Podemos ile Podemos’dan ayrılan bazı siyasetçilerin kurduğu Mas Pais partileri, Fas yönetimini övdüğü için Başbakan Pedro Sanchez’i eleştirdi.

Podemos’un lideri ve Çalışma ve Sosyal Ekonomi Bakanı Yolanda Diaz, “Melilla’dan gelen görüntülerden şok oldum. Haksız yere hayatlarını kaybeden tüm insanların yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yaşananların ne olduğu açıklığa kavuşturulmalıdır. İnsan haklarına saygılı bir göç politikasına her zaman destek vereceğim” dedi.

Ana muhalefetteki Halk Partisi de Melilla’da yaşananlarla ilgili her şeyin şeffaf bir şekilde araştırılmasını istedi.

Sanchez: Sorumlu, insan kaçakçıları

Başbakan Sanchez, Brüksel’deyken basının soruları üzerine olaylara ilişkin “İspanyol hükümeti adına, Fas hükümeti ile yaptığımız ve en iyi ilişkilere ve yakın iş birliğine duyulan ihtiyacı gösteren olağanüstü iş birliğine teşekkür etmek isterim. Maalesef bugün Melilla kentinde yaşananlarda da gördüğümüz gibi düzensiz göçe karşı mücadelede ve içişlerinin yakın iş birliğine ihtiyaç olduğu görüşmüştür” açıklamasını yapmıştı.

Sanchez, binlerce mültecinin sınıra akın etmesinden “insan kaçakçılığı yapan mafyaların” sorumlu olduğunu ileri sürdü.

 

Paylaşın