Diyanet’te Faize ‘Faiz’ Dememe Mücadelesi

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2015-2019 yılları arasındaki faiz geliri 7 milyon 432 bin TL oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı, daha önce faiz gelirinin elde edilmesi konusunda “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faiz geliri, personele ödenen paraların (aile yardımı, harcırah, ek ders vs.) kontrol-denetim sonucunda farkına varıldığında geriye alınması aşamasında faiziyle Hazine’ye ödenmiştir” açıklaması yapmış ve eklemişti:

“Başkanlığımızın bir işletme gibi gelirlerinden faiz elde ettiği ve kullandığı gibi bir durum söz konusu değildir. Personelden yapılan bu istirdat (geri alma, tahsil) faizi Hazine’ye îrat kaydedilmektedir.”

Önceki yıllarda aldığı faiz gelirleriyle eleştirilen Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yeni bir hamle geldi.

Sözcü’den Deniz Ayhan’ın haberine göre 2019’da 2 milyon 197 bin 374 TL faiz geliri elde ettiği Sayıştay denetçilerince belirlenen Diyanet, 2021 mali tablosunda faiz gelirleri yerine ‘diğer gelirler’ ifadesini kullandı. Diyanet’in 2021’deki ‘Diğer gelirleri’ 58 milyon 17 bin 792 TL oldu.

“Faizin adı ‘diğer gelir’ olmuş” diyen CHP Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin, “Diyanet geçtiğimiz yıllarda aldığı faizle gündeme gelmişti. İki senedir faaliyet tablosunda ne hikmetse ‘diğer gelirler’ diye bir kalem açılmış ve faiz geliri kalemi çıkarılmış. Diğer gelir miktarı 58 milyon lirayı aşıyor. Şimdi bu miktar faiz geliri değilse, ne geliri açıklasınlar” dedi.

4 yılda 7 liralık faiz

Vatandaşı faize karşı uyaran Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2015-2019 yılları arasındaki faiz geliri 7 milyon 432 bin TL oldu.

Diyanet İşleri Başkanlığı, daha önce faiz gelirinin elde edilmesi konusunda “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faiz geliri, personele ödenen paraların (aile yardımı, harcırah, ek ders vs.) kontrol-denetim sonucunda farkına varıldığında geriye alınması aşamasında faiziyle Hazine’ye ödenmiştir. Başkanlığımızın bir işletme gibi gelirlerinden faiz elde ettiği ve kullandığı gibi bir durum söz konusu değildir. Personelden yapılan bu istirdat (geri alma, tahsil) faizi Hazine’ye îrat kaydedilmektedir” açıklaması yapmıştı.

Paylaşın

İhtiyaç Kredilerinde Faizler Yüzde 60’ı Buldu

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), faiz indirimine devam ederken, krediye ulaşım sorunları devam ediyor. Vatandaşların kullandığı ihtiyaç kredilerinde faizler yüzde 60’ı buluyor.

Merkez Bankası (TCMB) politika faizini yüzde 12’ye çekti ancak kredi faizleri ile arasında açılan makas yine kapanmadı. Merkez Bankası’nın geçen ay zorunlu karşılıklar ile yaptığı düzenleme ticari kredi faizlerinin düşmesine yol açtı fakat aynı durum tüketici kredilerine yansımadı.

Yüzde 60 faiz

Kârlarını katlayarak artıran bankalarda tüketici kredi faizleri yüzde 60 bandına kadar çıkmış durumda. Yurttaşlar, ihtiyaç kredilerinde yıllık yüzde 27 ile yüzde 60’a varan oranlarda maliyetle karşı karşıya kalırken, bu oran konut kredilerinde yüzde 15’den başlayıp yüzde 49’lara kadar çıkmış durumda.

Sözcü’den Mehtap Özcan Ertürk’ün haberine göre; kamu bankalarında sıfır konuta yüzde 1,20, ikinci el konutta yüzde 1,29 olan krediler “zor” onaylanırken, bazı kamu bankaları da 200 bin TL üzeri konut kredisi vermiyor. Bu durumda kamu bankalarında uygulanan düşük faiz, kredi kullandırım hacmine aynı ölçüde yansımıyor. KOBİ’ler ise yüzde 50’leri bulan yıllık maliyetlerle kredi bulabiliyor. Üstelik bankalar kredi verme konusunda da oldukça isteksiz davranıyor.

Bileşik referans oranı

20 Ağustos itibarıyla bankalar kredi faizinde, TCMB tarafından belirlenen ve son olarak yüzde 16,32 olan yıllık bileşik referans oranının 1,4 katı olarak uyguladıkları krediler için yüzde 20 menkul kıymet tesisi yapmak zorundalar.

TCMB’nin bu kararı ticari kredi faizlerinin yüzde 30’u aşmasını neredeyse imkansız hale getirince bankalar bu kez kredi tahsis ücreti ve yüksek komisyonlar uygulamaya başladı. Bu uygulama ile rotatif krediler kamuda 18,50-19 seviyelerine, özel bankalarda ise yüzde 20-21 seviyelerine geriledi. Son olarak bankaların ticari krediler için müşterilerinden bloke mevduat teminatı da talep ettikleri belirtiliyor.

Paylaşın

Merkez Bankası Neden Faiz İndiriyor?

Sene başından beri yaklaşık 90 ülkenin merkez bankası faiz artışına gitti. Dünyanın geri kalanı “büyüme pahasına enflasyonla mücadele” tercihi yaparken, Türkiye “enflasyon pahasına büyüme” ile tercihini bunun tam tersi yönde kullanıyor. Böyle bir alternatif var mı? Dünyanın geri kalanı büyümeyi bizim kadar istemiyor olabilir mi? 

Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selva Demiralp, BBC Türkçe için değerlendirdi.

Sene başından beri yaklaşık 90 ülkenin merkez bankası faiz artışına gitti. Bu ülkelerin de yaklaşık yarısı tek seferde en az 75 baz puan, yani tecrübe ettikleri enflasyonun yaklaşık onda biri kadar faiz artışına gittiler.

Hafta içinde ABD Merkez Bankası FED’in 75 baz puanlık son faiz artışından bir gün sonra ise TCMB 100 puanlık bir faiz indirimine gitti.

Dünyanın geri kalanı “büyüme pahasına enflasyonla mücadele” tercihi yaparken, Türkiye “enflasyon pahasına büyüme” ile tercihini bunun tam tersi yönde kullanıyor. Böyle bir alternatif var mı? Dünyanın geri kalanı büyümeyi bizim kadar istemiyor olabilir mi?

Enflasyonla mücadele için bunca ülke faiz artırırken biz ısrarla faiz indirimlerine devam ediyorsak ve bunun sonucunda enflasyonumuz onlardan kat kat yukarıdaysa ‘Nerede hata yaptık? Onlar bizim bilmediğimiz neyi görüyor da faiz artırıyor?’ diye sormakta fayda var.

Bu sorulara en net cevabı Çarşamba günkü basın toplantısı sonrasında faiz artışının gerekçelerini anlatan FED Başkanı Jerome Powell veriyor. Şöyle diyor Powell:

“Yüksek faiz sonucu yavaşlayan büyüme ve zayıflayan istihdam piyasası, hizmet ettiğimiz halk için sıkıntılıdır. Ancak bu sıkıntı, fiyat istikrarı sağlamayı beceremeyip sonrasında tekrar çaba vermenin yaratacağı sıkıntı kadar büyük değildir.“

FED, sene başından beri yaptığı faiz artışlarının ekonomiyi yavaşlatma riskine karşı daha fazla faiz artışına gitmemek ve hatta bir an önce faiz indirimlerine başlamak konusunda piyasaların yoğun baskısı altında.

Powell’ın cevabı bu baskılara bir cevap niteliğinde. Bugün başladığımızı işi yarım bırakır fiyat istikrarını sağlayamazsak ileride daha büyük bir bedel öderiz diyor ve geri adım atmıyor.

Enflasyonu düşürme adına önce faiz artırımlarına gitmek, sonrasında gelen baskılar sonucu yeterli sabrı gösteremeyip yarı yolda faiz indirimlerine başlamak ve nihayetinde daha yüksek bir enflasyonla yüzleşmek bu topraklarda oldukça aşina olduğumuz bir kavram. Bugün geldiğimiz noktada ise artık usulen de olsa faiz artışı bile söz konusu değil.

Bizimle aynı gruba girebilecek ülkelerde ve hatta savaşın ortasındaki Rusya’da bile enflasyonun bizden 65-70 puan daha düşük olması da tesadüf değil.

İşin acı tarafı, 2021 son çeyreğinden bu yana ekonomiyi desteklemek için faizler düşürülüp enflasyon 60 puan üzerinde artarken mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış işsizlik sadece 1 puan azalmış.

Çünkü bir taraftan verilen tüm destekler ve kaynak aktarımları ile ekonomi canlı tutulmaya çalışılırken diğer yandan enflasyon büyüme üzerinde daraltıcı etki yapıyor ve istihdamı aşağı çekiyor.

Herkes ister ki büyüme olsun, pasta büyüsün, herkesin pastadan aldığı dilim artsın.

Ancak enflasyonu göz ardı edip enflasyonu dizginleyici politikalar uygulamazsanız bu dönüp dolaşıp ekonomik büyümeyi vuruyor. Enflasyonist ortamda büyüme olsa bile gelir dağılımı bozulduğu için dar gelirli kesimler bunu hissedemiyorlar. Pastadan aldıkları dilim büyümek şöyle dursun küçülüyor.

Powell ve gıyabında enflasyonist baskıları bertaraf edebilmek için faiz artışına giden merkez bankalarının temel gerekçesi bu.

Enflasyonun maliyeti ve faiz artışının maliyeti

Merkez bankaları karar alırken iki maliyeti karşılaştırıyorlar. Bunlardan birincisi faiz artışının getirdiği maliyet. Faiz artışı borçlanma maliyetini artırmak suretiyle talebi yavaşlatır. Talepteki yavaşlama enflasyonist baskıları aşağı çeker.

Öte yandan üretimdeki yavaşlama istihdam kaybına sebep olur ki Powell’ın bahsettiği sıkıntı da bu.  Ancak yine Powell’ın basın toplantısında bahsettiği gibi: Keşke enflasyonu düşürmenin acısız bir yolu olsaydı, ancak maalesef yok.

Sıkı para politikasının maliyetini terazinin bir kefesine koyan merkez bankaları diğer kefeye ise sıkı para politikası uygulamayıp enflasyonun kontrolden çıkmasının yarattığı maliyeti koyuyorlar.  Çünkü nasıl ki faiz artırımı ekonomiyi yavaşlatıyorsa enflasyon da ekonomiyi yavaşlatıyor ve istihdam kaybı yaratıyor. Daha da önemlisi enflasyon sebebi ile gelen istihdam kaybı kalıcı oluyor.

Enflasyon, ekonomiyi boğarak ve kontrolsüz bir şekilde yavaşlatır. Alım gücünü eritir, halkı yoksullaştırarak talebi zayıflatır. Yavaşlayan üretim istihdam kaybını beraberinde getirir.

Enflasyon sebebiyle  gelen zoraki yavaşlamanın,  faiz artırımı yolu ile gelen kontrollü yavaşlamadan önemli bir farkı vardır. Faiz artırmak sureti ile soğuyan ekonomi nihai olarak enflasyonu aşağı çeker.  Enflasyon sebebiyle yavaşlayan bir ekonomide ise enflasyon asılı kalır, kendi kendine düşmez.

Yani her iki senaryoda da ekonomide bir yavaşlama kaçınılmaz iken aradaki temel fark “fiyat istikrarı” dır. Fiyat istikrarı getiren “kontrollü yavaşlama” merkez bankasının sürdürülebilir büyümeye vereceği en önemli katkıdır.

Çünkü fiyat istikrarı düşük faiz ve makroekonomik istikrar getirir.  Kalıcı düşük faiz ve istikrar yatırım iştahındaki artışı, bu da potansiyel büyüme oranında ve istihdamda artışı destekler.

Oysa enflasyon sebebiyle yavaşlamak zorunda bırakılan bir ekonomi üretim kapasitesinde benzer bir artış yaşayamaz. Bir başka deyişle, enflasyon sadece bugünkü büyümeyi vurmakla kalmaz, ülkenin ileriye yönelik olarak üretim ve istihdam artışı yaratacak imkanlarını da baltalar.

İşte bu sebeple sıkı para politikası ile enflasyonun önüne geçmek ve sıkı para politikasının maliyetine katlanmak 90 ülke tarafından “daha az maliyetli” bir çözüm olarak görüldüğü için tercih edilmektedir.

Enflasyonu düşürmek merkez bankasının işidir. Merkez bankası en az maliyetli çözümü sunduktan sonra bu maliyeti kimin omuzlanacağı ise siyasi otoritenin kararıdır.

İçinde yaşadığımız yüksek enflasyonla er ya da geç yüzleşeceğimiz gerçeğinden yola çıkarak ekonomik programlarını açıklayan muhalefet partilerinin transfer ödemelerine, işsizlik sigortasına, dolaylı vergilerin azaltılmasına dair planları sıkı para politikasının maliyetini düşürmesi açıdan özellikle kıymetli.

Paylaşın

Merkez Bankası Faizi Yüzde 12’ye Çekti

Merkez Bankası, politika faizini yüzde 13’ten yüzde 12’ye indirildiğini bildirdi. Karara ilişkin yapılan açıklamada, “Temmuz başından bu yana öncü göstergeler zayıflayan dış talebin etkisiyle büyümede bir yavaşlamaya işaret etmektedir” ifadelerine yer verildi.

Haber Merkezi / Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) faiz kararını açıkladı. Merkez Bankası politika faizini 100 baz puan indirerek yüzde 13’ten 12’ye çekti.

Merkez Bankası geçen ay politika faizini 100 baz puan indirerek yüzde 13’e düşürmüştü. TCMB böylece 2022 yılında yüzde 14 seviyesinde tuttuğu politika faizini ikinci kez değiştirdi.

Kurul tarafından yapılan açıklamada büyüme vurgusu ve istihdam kazanımları şu ifadelerle paylaşıldı: “2022’nin ilk yarısında güçlü bir büyüme gözlemlenmiştir. Temmuz başından bu yana öncü göstergeler zayıflayan dış talebin etkisiyle büyümede bir yavaşlamaya işaret etmektedir.

İstihdam kazanımları benzer ekonomilere göre daha olumlu seyretmektedir. Özellikle istihdam artışına katkı veren sektörler dikkate alındığında büyüme dinamiklerinin yapısal kazanımlarla desteklenmekte olduğu görülmektedir. Büyümenin kompozisyonunda sürdürülebilir bileşenlerin payı artarken, turizmin cari işlemler dengesine beklentileri aşan güçlü katkısı devam etmektedir…

Ayrıca, son dönemde belirgin şekilde açılan politika-kredi faizi makasının ilan edilen makroihtiyati tedbirlerin katkısı ile geldiği denge yakından takip edilmektedir. Kurul, parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini destekleyecek araçlarını güçlendirmeye devam edecektir.

Bununla birlikte, üçüncü çeyreğe ilişkin öncü göstergeler azalan dış talebin etkisiyle iktisadi faaliyette ivme kaybının devam ettiğine işaret etmektedir. Küresel büyümeye yönelik belirsizliklerin ve jeopolitik risklerin arttığı bir dönemde sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması önem arz etmektedir.

Bu çerçevede Kurul, politika faizinin 100 baz puan düşürülmesine karar vermiş, mevcut görünüm altında güncellenen politika faiz düzeyinin yeterli olduğunu değerlendirmiştir.

Fiyat istikrarının sürdürülebilir bir şekilde kurumsallaşması amacıyla TCMB’nin tüm politika araçlarında kalıcı ve güçlendirilmiş liralaşmayı teşvik eden geniş kapsamlı bir politika çerçevesi gözden geçirme süreci devam etmektedir. Değerlendirme süreçleri tamamlanan kredi, teminat ve likidite politika adımları para politikası aktarım mekanizmasının etkinliğinin güçlendirilmesi için kullanılmaya devam edilecektir. “

TCMB’nin kararı öncesinde dolar/TL kuru Aralık 2021’deki tarihi zirvesini geçti ve gün içinde 18,40 seviyesini aştı.

Reuters anketine katılanların çoğu, TCMB’nin faizleri sabit tutmasını bekliyordu. Ankete katılan 14 ekonomistin 11’i TCMB’nin faizleri değiştirmeyeceğini öngörüyor, biri 50 baz puan; ikisi 100 baz puan indirime gideceğini tahmin ediyordu.

Reuters’ın aktardığına göre Londra merkezli bağımsız ekonomik araştırma şirketi Capital Economics’ten kıdemli ekonomist Liam Peach, TCMB’nin bu ay büyümenin önünü açmak gerekçesiyle faizleri indirebileceğini söylüyor ve Temmuz ayında endüstriyel üretimin aylık bazda düştüğünü hatırlatıyor.

Bloomberg HT Araştırma Birimi tarafından gerçekleştirilen ankete katılan17 kurumun ortalama beklentisiyse faizin 50 baz puanla yüzde 12,50 seviyesine indirileceği yönündeydi.

Buna göre 9 kurum faizlerde indirime gidilmesini beklerken, bunların 8’i 100 baz, biri ise 50 baz puanlık faiz indirimi beklentisi açıklamıştı.

Paylaşın

Fed, Piyasaların Merakla Beklediği Faiz Kararını Açıkladı

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Bankası (Fed), politika faizini 75 baz puan artırarak yüzde 3-3,25 aralığına yükseltti. Faiz artırma kararı oybirliği ile alındı. Fed, bundan önceki iki toplantısında da faiz artışına gitmişti.

Haber Merkezi / Piyasalarda, Fed’in enflasyonun 1980’lerden bu yana en yüksek düzeye çıktığı ülkede fiyat artışlarını dizginleyebilmek amacıyla faizleri bu yıl beşinci kez artıracağı ve bu artışın yüzde 0,75 olacağı tahminleri yaygındı.

Karar metninde önümüzdeki toplantılarda faiz artışlarının devam etmesinin uygun olacağı yönündeki yönlendirme yeniden kullanıldı.

Enflasyon hedefinin yüzde 2 olduğu tekrar edildi. Ağustos ayında ise enflasyon yıllık yüzde 8,3 olarak kaydedilmişti.

Banka faizlerin artmasıyla birlikte tüketimin azalmasını ve talebin düşmesiyle de fiyatların aşağı çekilmesini umuyor. Ancak ekonomide faizlerdeki değişikliklerin etkilerini göstermesi zaman alıyor.

Bir yandan da Fed faiz artışlarında fazla ileri giderse, bu kez de tam tersine ekonomik büyümeyi boğması ve işsizliği daha da artırarak, resesyon kaygılarını körüklemesi riski dile getiriliyor.

Fed, son faiz artışıyla enflasyonu aşağı çekme konusunda kararlı olduğunu gösterdi. Fed yönetim kurulu üyesi Christopher Waller geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada bunu “Enflasyonu indiremezsek sıkıntıya gireriz. O nedenle birinci önceliğimiz enflasyon olacak” sözleriyle anlatmıştı.

Waller işsizlik oranı yüzde 5’in altında kaldığı sürece faizler konusunda agresif olabileceklerini yüzde 5’i aştığı durumda bazı tavizlerin gündeme gelebileceğini vurgulamıştı.

Fakat Fed, borçlanma maliyetlerini bu kadar hızlı artırmasına rağmen fiyatlardaki artışı dizginleme konusunda henüz başarılı olabilmiş gibi görünmüyor.

Ağustos ayındaki yıllık enflasyon yüzde 8,3 ile bir önceki aydan biraz daha az gelse de beklentilerin üzerinde kalmıştı.

Petrol fiyatlarındaki gerilemeyle ikinci el otomobil ve uçak bileti gibi doğrudan etkilenen ürün ve hizmetlerin fiyatları düşerken gıda, kira ve elektrik faturaları gibi diğer temel harcama kalemlerindeki artış sürdü.

Paylaşın

Piyasaların Yıl Sonu Enflasyon, Dolar Ve Faiz Beklentisi Belli Oldu

Merkez Bankası, eylül ayı piyasa katılımcıları anketini sonuçlarına göre, yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 70,60’tan yüzde 67,73 seviyesine geriledi. Ankete katılan piyasa katılımcıları 12 ay sonra enflasyonun yüzde 36,74 seviyesinde olacağını tahmin ediyor. Bir önceki dönemde bu tahmin yüzde 41,99’du.

Haber Merkezi / Katılımcıların cari yıl sonu döviz kuru (Dolar/TL) beklentisi bir önceki anket döneminde 19,65 TL iken, bu anket döneminde 19,51 TL oldu. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise aynı anket dönemlerinde sırasıyla 22,03 TL ve 22,07 TL olarak gerçekleşti.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) eylül ayına ilişkin Piyasa Katılımcıları Anketini yayımladı.

Buna göre, katılımcıların cari yıl sonu tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi yüzde 70,6’dan yüzde 67,73’e geriledi. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 41,99 iken, bu anket döneminde yüzde 36,74 oldu. 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise yüzde 24,35’ten yüzde 20,63 seviyesine indi.

Katılımcıların cari yıl sonu döviz kuru (ABD Doları/TL) beklentisi 19,65’ten 19,51 seviyesine geriledi. 12 ay sonrası döviz kuru beklentisi ise 22,03 seviyesinden 22,07’ye yükseldi.

Katılımcıların BİST Repo ve Ters-Repo Pazarı’nda oluşan cari ay sonu gecelik faiz oranı beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 14,00 iken, bu anket döneminde yüzde 12,83’e geriledi. TCMB bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı cari ay sonu beklentisi de bir önceki anket döneminde yüzde 14,00 iken, bu anket döneminde yüzde 13,00 olarak gerçekleşmiştir.

Büyüme tahmini yükseldi

Katılımcıların GSYH 2022 yılı büyüme beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 3,7 iken, bu anket döneminde yüzde 4,8 olarak gerçekleşti. GSYH 2023 yılı büyüme beklentisi ise bir önceki anket döneminde yüzde 3,8 iken, bu anket döneminde yüzde 4,5’e çıktı.

Paylaşın

Avrupa Merkez Bankası’ndan Tarihi Politika Faizi Kararı

Avrupa Merkez Bankası (ECB), 19 ülkeyi resesyona sürükleyen rekor enflasyonla mücadele etmek için tarihinde ilk kez politika faizini 75 baz puan artırdı. ECB geçen ay 2011’den bu yana ilk kez faiz artırmıştı.

Haber Merkezi / Avrupa Merkez Bankası (ECB) politika faizini 75 baz puan artırarak yüzde 1,50’ye yükseltti. Bankanın 25 üyeli yönetim konseyi, perşembe günü temel gösterge faiz oranlarını daha önce görülmemiş bir şekilde dörtte üç oranında artırdı.

Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası enerji fiyatlarında yaşanan yüksek artışlar hane halkı üzerinde baskı yarattı ve tüketici fiyatlarındaki artış hızını yeni zirvelere taşıdı.

Euro Bölgesi enflasyonu ağustos ayında yüzde 9,1’e ulaşarak rekor kırdı ve bu, ECB’nin yüzde 4,3 enflasyon hedefinin iki katından fazla.

Bu ay dolar karşısında son 20 yılın en düşük seviyesini gören euro, hala bu seviyelere yakın işlem görüyor ve değeri dolarla hemen hemen aynı.

ECB geçen ay 2011’den bu yana ilk kez faiz artırmış ve 2014’ten bu yana ilk kez Euro Bölgesi’nde negatif faiz dönemine son vermişti.

Küresel enflasyonla mücadele kapsamında dünyanın en büyük ekonomilerinin merkez bankaları nadir görülen faiz kararları uyguluyor.

ABD Merkez Bankası (Fed), Temmuz ayı sonunda politika faizini 75 baz puan artışla yüzde 2,25-2,50 seviyesine yükseltmişti.

İngiltere Merkez Bankası da geçen ay politika faizini 50 baz puanlık artışla 1,75’e yükseltmişti ve bu İngiltere’de son 27 yılın en büyük faiz artırımıydı.

Kanada Merkez Bankası da Çarşamba günü politika faizini 75 baz puan artırarak son 14 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 3,25’e çıkarmıştı.

G7, ülkeleri arasında en yüksek enflasyon oranına sahip İngiltere’nin de önümüzdeki hafta benzer bir yol izlemesi bekleniyor.

Paylaşın

Reuters: FED’in Faiz Politikası, Türkiye Ekonomisine Hasar Verecek

Birleşik Krallık merkezli Reuters haber ajansı tarafından bugün yayımlanan bir analize göre, gelişmekte olan ülkeler, ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell’ın geçen hafta sinyalini verdiği uzun süreli yüksek faiz politikası kapsamında en kırılgan ekonomiler konumda.

Haberde, New York merkezli finansal analiz şirketi S&P Global’in, Türkiye ile birlikte Güney Afrika ve Arjantin’de finansal kurumların borç verme riskini yüksek ya da çok yüksek olarak sınıflandırdığı hatırlatıldı.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre Cornell Üniversitesi’nden Ekonomi Profesörü Eswar Prasad, “FED’in faiz oranlarını artırması ve (oranların) yüksek kalması Sri Lanka ve Türkiye gibi sınırın eşiğindeki ekonomilere hasar verecektir” dedi.
Prasad, “İki ile üç yıllık bir zaman diliminde işler zorlaşmaya başlayacaktır…FED’in faizleri uzun süre yüksek tutacağı kesinleşirse baskılar hemen hissedilebilir” dedi.

Powell, 26 Ağustos’ta yaptığı konuşmada FED’in büyümeyi kısıtlamak için gerektiği kadar faiz artıracağını ve şu anda bankanın yüzde 2 hedefinin üç katından fazla seyreden enflasyonu düşürmek için oranları “bir süre daha” yüksek tutacağını söylemişti.

ABD’de enflasyon son 40 yılın en yüksek düzeyinde ve henüz zirveyi görmediği düşünülüyor.

S&P Global; Çin, Hindistan ve Endonezya dahil olmak üzere birçok ülkede finansal kurumların kredi riskinin yüksek veya aşırı yüksek olduğunu söylüyor.

New York Üniversitesi Stern İşletme Okulu’ndan Profesör Peter Blair Henry, “FED için kriz zamanı” yorumunu yaptı ve ekledi:
“Son 40 yılın güvenilirliği tehlikede, bu nedenle gelişmekte olan ülkelerde hasara yol açıp açmadığına bakılmadan ne olursa olsun enflasyonu düşüreceklerdir.”

Birçok gelişmekte olan ülke dolar cinsinden borçlanıyor.

FED’in faizleri yükseltmesi, borç alma maliyetlerini yükseltiyor. Buna ek olarak gelişmekte olan ülkelerin risk primini yükselterek borç almasını daha da güçleştiriyor.

‘Enflasyonist baskıyı artıracak’

Yüksek faizin, doların gelişmekte olan ekonomi para birimleri karşısındaki değerini yükselterek ithalat maliyetlerini yukarı çekeceği ve enflasyonist baskıyı artıracağı öngörülüyor.

Haberde Çin ve Hindistan gibi ülkelerin bu baskıdan etkilenmediği ancak Türkiye ve Arjantin gibi daha küçük ülkelerin açıkça bundan mağdur olduğu belirtildi.

IMF baş ekonomisti Pierre-Olivier Gourinchas, “Sınırda olan ekonomilerimiz ve düşük gelirli ekonomilerimizde halihazırda reel yatırım getirileri sorunlu ya da sorunluya yakın seviyelere yükselmiş durumda” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Düşük gelirli ülkelerin yaklaşık yüzde 60’ı ile gelişmekte ve sınırda olan 20 ülke bu durumda. Hâlâ piyasalara erişimleri var ancak borçlanma koşulları kesinlikle çok kötüleşti.”

Paylaşın

Düşük Faiz Politikası Olmasa Ne Olurdu?

Amerikan Merkez Bankası Fed başta olmak üzere tüm dünyada merkez bankaları artan enflasyona karşı faiz arttırırken Türkiye’de tam tersine bir hamle daha geldi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) Ağustos toplantısında beklentilerin aksine politika faizini yüzde 14’ten yüzde 13’e indirdi.

Ekonomistlerin neredeyse tamamı Merkez Bankası’nın politika faizine dokunmayacağını düşünüyordu. Türkiye uzun süredir düşük faiz politikası yürütürken bu süreçte hem TL değer kaybediyor hem de enflasyon yükseliyor. Peki Türkiye şu an ısrar ettiği düşük faiz politikasını uygulamamış olsaydı ne olurdu?

Eğilmez: Dolar 11, enflasyon yüzde 25 olabilirdi

Güngör Uras’ın anısına İstanbul Sanayi Odası’nda düzenlenen Ayşe Teyze’nin İzinde ‘Türkiye Ekonomisine Bakış’ Paneli’nde konuşan ekonomist Mahfi Eğilmez’e göre Türkiye, ekonomide attığı her adımla yeni riskler oluşturmaya ve ekonomiyi sıkıştırmaya devam ediyor.

Mahfi Eğilmez, “Türkiye bırakın faiz arttırmayı, faize hiç dokunmasaydı yani yüzde 19’larda bıraksaydı. Çok büyük bir ihtimalle şu an enflasyon yüzde 25’ler civarında olacaktı. Yaptığım hesaplamalara göre de şu an dolar 11-12 seviyelerinde dengelenmiş olacaktı” ifadelerini kullandı.

Şu an Türk Lirası, Amerikan Doları karşısında 18 seviyesinde seyrederken yıllık enflasyon ise yüzde 80’e dayandı.

DW Türkçe’den Emre Eser’in sorularını yanıtlayan Sagam Strateji Danışmanlık Kurucusu Murat Sağman da benzer bir hesabın altını çiziyor. Türkiye’nin ekonomi politikalarında bilimin gerçeklerinden, temel iktisat kurallarından uzaklaştığını anlatan Murat Sağman’a göre bu anlayış bir süre daha devam edecek.

Enflasyon da kur da risk pirimi de düşük olurdu

Eylül ayındaki indirimleri bir kenara bırakıp faizin sabit tutulması halinde bile Türkiye ekonomisinin bugünkü halinden çok daha iyi yerlerde olacağını düşündüğünü ifade eden Sağman, “Enflasyon çok büyük ihtimalle yüzde 30’ların altında kalacaktı. Dolar ise Türk Lirası karşısında şu an 10-11 bandında seyrediyor olabilirdi. Ayrıca Türkiye’nin risk primi şu an olduğundan çok daha düşük seviyelerde olacaktı” diyor.

Dünyada başka bir örneği yok

Dünyadaki tüm büyük merkez bankalarının enflasyonu düşürmek ve kendi vatandaşlarını korumak için faiz arttırdığını vurgulayan Sağman, “Biz bu süreçte faiz indiren 3 ülkeden biriyiz. Diğerleri Çin ve Rusya. Çin’de enflasyon yüzde 2.7, Rusya’da yüzde 15, bizde ise resmi enflasyon yüzde 80. Dünyada Türkiye gibi başka bir ülke çok maalesef. Tüm kuralların dışında hareket ediyoruz” ifadelerini kullanıyor.

Kur üzerinde yukarı yönlü baskı

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Eğitim ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Atılım Murat ise yaptığı değerlendirmede, bu ayki faiz indiriminin şaşırtıcı olduğunu vurguladı.

Aslında uzun süredir kulislerde bir faiz indirimi söylentisi olduğunu ancak geçen ay faizlerin sabit tutulmasının bu söylentileri boşa çıkardığını dile getiren Atılım Murat, “Bu ay tersi bir hamle gelince ben de şaşırdım ama şu an oluşan tabloda faiz indirimlerinin devam edeceğini görüyoruz. Bunun da piyasaya yansımalarını görüyoruz ve olası faiz indirimi ile beraber kur üzerindeki yukarı yönlü baskı sürecektir” diyor.

Tek haneli faizle seçim

Atılım Murat, seçim dönemine girilirken Türkiye’nin tek haneli faize doğru gideceğini söylüyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlık konusunda bir ağırlığının kalmadığını hatırlatan Atılım Murat, “Artık Merkez Bankası’nın metinlerinin, kararlarının pek bir anlamı kalmadı. Artık enflasyonla mücadele de Merkez Bankası üzerinden yürütülmüyor. Merkez Bankası, genel ekonomik politikasının içine iliştirilmiş bir kurum oldu. Enflasyonla mücadele Hazine ve Maliye Bakanlığı üzerinden yürütülüyor. Ama enflasyonla asıl mücadele etmesi gereken kurum olan Merkez Bankası’nı bir inisiyatifinin kalmadığını görüyoruz” şeklinde konuşuyor.

Paylaşın

Merkez Bankası’nın Faiz Kararı Dövizi Ve Enflasyonu Nasıl Etkiler?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK), politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını 100 baz puan düşürerek yüzde 14’ten yüzde 13’e indirdi.

Piyasalarda gösterge faiz oranının sabit tutulacağı görüşü hakimken gelen bu indirim kararı sonrası döviz kurları hızlı bir şekilde yükseldi. Dolar serbest piyasada 18 liranın üzerine çıktı. Euro da 18,3 liraya kadar yükseldi.

Merkez Bankası açıklamasında ‘fiyat istikrarını sağlamak için farklı enstrümanlara sahip olunduğu’ vurgusunu yaptı. Açıklamada detaylandırılmasa da durumun kontrol altında tutulması için döviz rezervlerinin kullanılarak piyasaya daha fazla dolar sürme ya da yeni swap anlaşmaları yapılması olası alternatifler arasında bulunuyor. Bunların ne kadar etkili olacağı bilinmese de mevcut şartlarda kurların yukarı yönlü seyretmesi bekleniyor.

Dünyanın önde gelen merkez bankalarının neredeyse tamamı yüksek enflasyon endişesiyle faiz artırımlarına giderken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faizlerin yükseltilmesine karşı tutumunun bilinmesi nedeniyle piyasalarda faiz artışı beklenmiyordu. Fakat yedi aydır sabit tutulan faizlerin daha da indirilmesi herkes için sürpriz oldu.

Ekonomistler enflasyonun artmasını bekliyor

Ekonomistler bu beklenmedik karar sonrası yüzde 80’e yaklaşan resmi enflasyonun çok daha yukarıya çıkacağını öngörüyor.

Dünya genelinde başta enerji ve gıda fiyatları kaynaklı enflasyon artışını frenlemek için merkez bankaları politika faizlerini arttırarak para arzını düşürmeyi hedefliyor. Bu kararlar her ne kadar ekonominin yavaşlaması anlamına gelse de para politikası yöneticileri kontrolden çıkmış bir enflasyonu kısa süreli resesyonlardan daha tehlikeli görüyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ise yaptığı açıklamada “Kurul, sürdürülebilir fiyat istikrarı ve finansal istikrarın güçlendirilmesi için atılan ve kararlılıkla uygulanan adımlar ile birlikte, küresel barış ortamının yeniden tesis edilmesiyle dezenflasyonist sürecin başlayacağını öngörmektedir” ifadelerine yer vererek sanayi üretiminde yakalanan ivmeyi desteklemek için faiz indirmeyi tercih ettiğini vurguladı. Yani banka enflasyonun küresel anlamda azalacağı öngörüsüyle ekonomik aktiviteyi canlandırma yolunu tercih etti.

Yükselen piyasalara odaklanan BlueBay Asset Management Ekonomisti Timothy Ash “aptalca bir hareket” olarak yorumladığı faiz indiriminin Rusya ve Körfez’den gelen paraya güvenilerek yapıldığını ileri sürdü.

Öte yandan Merkez Bankası faiz kararından ayrı olarak toplam rezervlerin 12 Ağustos haftasında bir önceki haftaya göre 5 milyar 101 milyon dolar artarak 113 milyar 738 milyon dolara çıktığını duyurdu. Türkiye’nin brüt döviz rezervleri de son 3 haftada 15 milyar dolar arttı. Faiz kararı sonrası Bloomberg’e açıklamalarda bulunan ekonomist Per Hammarlund, Merkez Bankası’nın uluslararası rezervlerindeki artışın politika faizini düşürmeye teşvik ettiği yorumunda bulundu.

Ekonomist Mahfi Eğilmez ise “Durum, sürekli işkence yapılan insanın son aşamalarda artık acı hissetmemesine ve tepki vermemesine benziyor. O aşamada ölüm, uyarı vermeden gerçekleşebilir. Son faiz indirimi, sistemin, yeterince tepki veremez duruma gelmiş olduğunu gösteriyor,” yorumunda bulundu.

Fakat bazı ekonomistler 100 baz puanlık indirimin yüksek enflasyon ortamında sembolik olduğunu belirtti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın