‘7’li İttifak’ın Adı Ne Olacak?

“7’li ittifak”, “7’li masa” olarak tarif edilen yapının kendisine bir de isim koyması bekleniyor. Kulislerde daha önce “Demokrasi İttifakı”, “Halk İttifakı” gibi öneriler dile getirilmişti. Ancak yapılan son tartışmalara göre iki öneri de kabul görmedi.

HDP’nin çağrısıyla bir araya gelen Türkiye İşçi Partisi, (TİP) Emek Partisi, (EMEP) Toplumsal Özgürlük Partisi, (TÖP) Emekçi Hareket Partisi, (EHP) Halkevleri (HE) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun (SMF) oluşturduğu ‘7’li masa’ ağustos ayının ikinci yarısında ortak bir deklarasyon yayınlamaya hazırlanıyor.

Türkiye’nin sorunlarına yönelik çözüm önerilerini ve iş birliğinin ilke ve hedeflerini içerecek deklarasyon, İstanbul’da düzenlenecek geniş katılımlı bir toplantı ile kamuoyuna duyurulacak.

Deklarasyon açıklamasında bugüne kadar “7’li ittifak”, “7’li masa” olarak tarif edilen yapının kendisine bir de isim koyması bekleniyor.

Kulislerde daha önce “Demokrasi İttifakı”, “Halk İttifakı” gibi öneriler dile getirilmişti.

Ancak yapılan son tartışmalara göre iki öneri de kabul görmedi.

Öncelikle bu iş birliğinin ‘ittifak’ mı, ‘hareket’ mi, ‘inisiyatif’ mi olarak ifade edileceğine karar verilecek. Bu kararın ardından isimlendirme yapılacak.

Kulislere göre üzerinde en çok konuşulan isimler arasında “Demokratik Halk İttifakı/Hareketi/İnisiyatifi”, “Emek ve Demokrasi İttifakı/Hareketi/İnisiyatifi” ve “Umut Hareketi” yer alıyor. Bunların dışında yeni önerilerin de tartışılacağı ifade ediliyor.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Yedi Partinin Yer Alacağı Üçüncü İttifakta Sona Gelindi

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine bir yıldan daha az bir süre kaldı. Siyasi partilerin seçim programı ve ittifaklar meselesi de yavaş yavaş netleşiyor. HDP’nin de içinde yer aldığı 7’li yapı son şeklini almaya başladı.

AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı belli. İki parti de adaylarının mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu açıkladı. Millet İttifakı’nın adayı merak edilirken, üçüncü bir oluşum arayışı da sürüyor.

Adının “Demokrasi İttifakı” olabileceği belirtilen yeni oluşumda 7 siyasi yapının bu ittifakın içinde yer alacağı ifade ediliyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri (HE) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun bu yapı içinde ortak mücadele edeceği vurgulanıyor.

Edinilen bilgilere göre yapı, toplumun farklı kesimleriyle ittifak zeminini bulmak için uzun süredir görüşmeler gerçekleştiriyor. 7’li yapı veya üçüncü ittifakta sona gelindiği ifade ediliyor.

İttifakın bileşenlerinden Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, dün akşam katıldığı bir televizyon programında, yol haritasında sona gelindiğini söyledi.

Üçüncü ittifakın başarılı olup olmayacağı bilinmez ancak özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde kilit konumunda olduğu çokça dillendiriliyor. Peki, üçüncü ittifak görüşmelerinden nasıl bir sonuç çıkması bekleniyor? Cumhurbaşkanı başkanı adayı kim olacak?

HDP’nin STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonu Eş Sözcüsü Sultan Özcan ile EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, son gelişmeleri Independent Türkçe’den Abdulhakim Günaydın’a değerlendirdi.

“Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek bir ortaklıktır”

Eylül 2021’de 11 maddeden oluşan “Tutum Belgesi”ne atıf yapan HDP’li Özcan, belgeyi yurttaş inisiyatifleri, sivil toplum kuruluşları, sol, sosyalist ve Kürdi partiler dahil birçok kurum ile buluşturduklarını söyledi.

Bir yandan Kürdi partiler genişletme çalışmaları devam ederken, diğer yandan da 7’li mücadele ortaklığı olarak başlattıkları çalışmanın aralıksız sürdüğünü belirten Özcan, “Bu ortaklık, seçimle sınırlı olmayan, Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek ve mevcut tek adam rejimini değiştirip-dönüştürecek ilkesel bir mücadele genişletme ortaklığıdır” dedi.

Şimdiye kadar ücret düzenlemesi, yoksulluk, işsizlik, savaş, göç ve mültecilere ilişkin ortak birçok çalışma yaptıklarını ifade eden Özcan, “Ortak mücadele çalışmalarımız sorunsuz bir şekilde devam etti. Henüz tarih netleşmedi ama ağustosun son haftası gibi İstanbul’da konuyla ilgili bir deklarasyon açıklamayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Toplumun büyük bir morale ihtiyacı olduğunu ve tünelin sonunu görme arzusunun çok yükseldiğini aktaran Özcan, “Bu yan yana geliş ve HDP’nin çoklu ittifak dediği bu 7’li yapı sadece demokrasi ittifakıyla sınırlı değil, bir mücadele ortaklığıdır. HDP büyük kongreye giderken bütün demokratik kurumları ziyaret etti yazar, sanatçı, aydın, gazeteci ve hukukçular dahil birçok kesim ile yuvarlak masa toplantıları gerçekleştirdi. Bunların tamamı HDP’nin içinde olduğu bu yan yana gelişlerinin çok anlamlı olduğunu ifade ettiler. Tabanda da buna yönelik destek yüksek düzeyde” ifadelerini kullandı.

“‘Ahmet gitti, Mehmet geldi’ gibi olmasını istemiyoruz”

Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesinde “Tutum Belgesi” dışında bir girişimlerinin olmadığının altını çizen Özcan, “HDP parlamento seçimlerinde demokrasi güçleriyle ortak seçimlere katılmayı hedefliyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı’yla ortak bir aday ise Türkiye toplum sözleşmesi olabilecek asgari 5-6 ilke üzerinden olabilir. Bu cumhurbaşkanı ne yapacak? ‘Ahmet gitti, Mehmet geldi’ şeklinde olmasını istemiyoruz” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

Kişiye bağlı değil de kabul edilebilir bir aday ve ülkenin demokratik bir düzeye çıkması için topluma sunulacak ve bir toplum sözleşmesi niteliğinde olursa diyaloğa ve müzakereye açık olduğumuzu söylüyoruz. Aslında başından beri şartlarımız bellidir. Henüz açıklanmış bir aday yok ama 6’lı masa bu konuda HDP’yi meşru muhatap kabul edip, ülkenin demokratik geleceğiyle ilgili temel birkaç maddede ortaklaşma ve topluma bir sözleşme sunulmazsa aday konusu dahil yani ‘HDP’yi hoş tutalım boş tutalım’ gibi bir yaklaşım olursa HDP kendi adayını çıkaracaktır. Bu seçenek masada duruyor.

“Ağustosta bir deklarasyonla kamuoyuyla paylaşılacak”

7’li yapının toplu görüşmelerinden sonra her partiden birer temsilci olmak üzere ortak bir koordinasyonun kurulduğunu anlatan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, çalışmalarının aralıksız devam ettiğini ve koordinasyonun en son dün bir toplantı gerçekleştirdiği bilgisini verdi.

Koordinasyonun döneme dair taleplerle ortak siyasi platform metni çalışması olmak üzere iki temel görevinin olduğunu vurgulayan Akdeniz, “Önemli bir eşik aşıldı ve sona gelindi denilebilir. Sadece birkaç madde üzerinde tartışmalar sürüyor ama çok olumlu gittiği söylenebilir. Birkaç güne kadar onlar da netleşmiş olacak. Kurumlar hazırlanan metne onay verdikten sonra ağustos ayının son haftası gibi aydın, yazar, akademisyen ve kanaat önderleri gibi birçok kesimin olduğu ortak bir deklarasyonla kamuoyuyla paylaşılacak” bilgisini paylaştı.

EMEP olarak Türkiye Komünist Partisi (TKP), Sol Parti ve Türkiye Komünist Hareketi’nin (THK) de içinde olduğu üçlü oluşumun da sürece dahil edilmesi yönünde çağrıda bulunduklarını ve çağrının 7’li yapı tarafından kabul gördüğünü belirten Akdeniz, şunları söyledi:

7’li koordinasyondan çıkacak ortak metin basına açıklanmadan önce bu örgütlere götürülecek, görüş ve önerileri alınarak ortaklaşmaya davet edilecek. Akabinde işçi, emek ve meslek örgütleriyle görüşmeler yapılacak. Tüm bu görüşmelerden sonra deklarasyon metni açıklanacak

“Erdoğan’ı sevindirecek bir pozisyon içerisinde yer almayız”

Bütün toplumun tek adam yönetimi olan sistemden kurtulmak için bir arayış içinde olduğunu savunan Akdeniz, “Toplumda sadece Millet İttifakı’yla bu işin gidemeyeceğine dair geniş bir kanaat var. Ülkenin devrimcileri, sosyalistleri, Kürtleri, ezilenleri ne yapacak, nasıl bir tutum sergileyecek? Bu açıdan gözler üçüncü seçenekte. Buna yönelik toplumda güçlü bir talep var. Ayrıştıran değil, birleştiren bir talep bu. Ancak şöyle bir şey de var; tek adam yönetimi giderse yerine kim gelecek? Bu konuda çok ciddi kaygı ve soru işaretleri var. Dolayısıyla üçüncü ittifakın bir an önce çalışmaya başlaması yönünde güçlü istek ve arzunun olduğu nettir. Demokratik, sol, sosyalist ve emek merkezli bir ittifak arayışının çok güçlü bir karşılığının olacağını düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Ercüment Akdeniz, cumhurbaşkanlığı adaylığı için de şunları kaydetti:

Şu ana kadar 7’li görüşmeler içerisinde gerek milletvekilliği gerekse de cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu hiç gündem olmadı. Önceliğimiz mücadele ittifakının oluşmasıdır. EMEP olarak da parti kurullarımızda henüz bu konuda bir tartışmamız olmadı, ancak şunu söyleyebiliriz; cumhurbaşkanlığı seçimi referandum niteliğinde geçer. Erdoğan veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni sevindirecek bir pozisyon içerisinde yer almayız ama bu her adayı koşulsuz destekleyeceğiz anlamına gelmiyor. Oylarımız çantada keklik değildir. EMEP olarak düşüncemiz budur.

Paylaşın

7 Siyasi Partiden ‘Tüm Ücretler Artırılsın’ Çağrısı

Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi’nin (TÖP) çağrısıyla Kadıköy İskele Meydanı’nda toplanan yurttaşlar zamların geri alınması ve ücretlerin artırılması talebiyle basın açıklaması düzenledi.

Eylemde basın açıklamasını Emek Partisi İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros okudu. İşçi ve emekçilerin her yeni güne zam haberleriyle uyandığını söyleyen Barbaros, “Akaryakıttan elektriğe, doğalgazdan ulaşıma, temel gıda ürünlerinden vergi ve harçlara kadar birçok kalemde yapılan fahiş zamlar ile emekçi halkın yoksulluğu, yokluğu katlanmaya devam ediyor. 20 yıllık iktidarlarının her döneminde olduğu gibi sermayeyle el ele veren hükümet, halkı sefalet koşullarına mahkum etmeye devam ediyor” dedi. Yoksulluk sınırının 19 bin 602 liraya yükseldiğini belirten Barbaros, “İşçi ve emekçiler ay sonu hesabı yaparken, patronların serveti rekor üzerine rekor kırıyor. Ortada tam anlamıyla bir sömürü düzeni var. Bu düzen ve iktidar zenginlere kar rekorları, emekçi halka ise sefalet maaşları dışında hiçbir gelecek vaat etmiyor. Özelleştirmeler, yap-işlet-devret modeli, patronlara vergi afları ve teşvikler, kur korumalı mevduat hesabı, gelire endeksli senet vb. yollarla ülkenin ve halkın kaynakları başta yandaşlar olmak üzere kapitalistlere ve bir avuç servet sahibine peşkeş çekiliyor” diye konuştu.

“Bu sermaye düzeni değişmelidir”

İktidarın işçi ve emekçilere gelecek vadinin olmadığını ifade eden Barbaros, “Yoksuldan alıp zengine aktaran, ülkede yaşanan her bir sorunun faturasını işçi ve emekçiye kesen bu iktidar da, bu sermaye düzeni de değişmelidir. Tüm bu karanlık tablo içerisinde memleket işçi ve emekçiler açısından yangın yeri iken sermaye muhalefeti ise halk hareketini frenlemek için çaba göstermeye devam ediyor. Emekçilerin biriken ve kangren haline gelmiş olan sorunları sadece sandığa havale edilerek çözülemez. İşçiler ve emekçiler yüksek enflasyonu, fahiş zamları, derinleşen yoksullaşmayı izlemeden, seçimleri beklemeden bir an önce harekete geçip birleşik mücadeleyi büyütmelidir” dedi.

“Hakkımız olanı alacağız, tüm ücretler arttırılsın” diye Barbaros, “Hep birlikte sömürü, yağma ve soygun düzenine dur demek için yan yana gelmeye başladık. Şimiye kadar ilçeler de standlar açtık, imza topladık. İşçi ve emekçiler insanca yaşam talepleri etrafında bir araya gelip işyerlerinde, fabrikalarda, ofislerde, mahallelerde mücadele platformlarını ve kendi birliklerini kurarak sesini yükseltmelidir. Taleplerimizin hayata geçmesi ancak işçi sınıfının ve emekçi halkın birleşerek örgütlü bir şekilde mücadele etmesi ile mümkündür. Tüm emekçileri iktidara ve arkasındaki sermaye güçlerine karşı birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: Evrensel)

Paylaşın

7’li Masadan 7 Adımda ‘Göç Politikası’ Önerisi

HDP’nin ‘Geniş Demokrasi İttifakı’ oluşturma çağrısıyla bir araya gelen Türkiye İşçi Partisi, Emek Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun oluşturduğu ‘7’li masa’ son dönemde yükselen göçmen düşmanlığına ve ‘geri gönderme’ tartışmalarına karşı ortak açıklama yaptı.

Son dönemde göçmen düşmanlığının düzen partileri eliyle kışkırtıldığına dikkat çeken 7’li masa, “Türkiye işçi sınıfını, emekçileri ve halklarımızı bu ırkçı kışkırtmalara karşı uyanık olmaya çağırıyoruz” dedi.

Ülkede yaşanan yoksulluğa ‘göçmen veya mültecilerin’ sebep olmadığını belirten sol, sosyalist yapıların, “Yaşadığımız bu kâbus günlerin, açlık ve yokluk döneminin asıl sebebi ülkeyi soyup soğana çeviren yağmacı ve talancı sermaye iktidarıdır; yandaşı, 5’li Çetesi ve tüm sermaye örgütleriyle birlikte AKP hükümetidir” ifadeleriyle süren açıklaması şu şekilde devam etti:

“Göç bir sonuçtur, kapitalist dünya ve emperyalist savaşlar ise göçlerin ana nedenidir. 90’lı yıllardaki karanlık siyasi atmosferde Kürt halkına yönelik baskı, siyasi cinayetler, köy yakma operasyonları iç göçü körüklemiş, ırkçılık bu politikalarla beslenmeye devam etmişti. AKP’nin Neo-Osmanlıcı hayalleri ve “Bir koyup beş alacağız” hesabıyla Türkiye’nin de dâhil olduğu Suriye savaşının geldiği bu aşamada ise Türkiye en büyük göç nüfusunu barındıran ülkelerden biri haline geldi. Savaş tezkeresi için kalkan eller felaketi büyüttü. Ve bugün gerçeklikten uzak ve AKP iktidarının suiistimaline çok açık bir “geri gönderme” tartışması gündemde. Geçmişte Ermenilere, Rumlara, Kürtlere, Alevilere ve diğer ezilen kesimlere karşı yürütülen şoven kampanyalar bu kez mülteciler üzerinde deneniyor. Mülteci düşmanlığı yaparak AKP hükümetiyle sağcılık yarışına girişen düzen muhalefeti ise esasında iktidarın elini güçlendiriyor. “Geri gönderme” propagandası ise Suriye’de yeni cephelerin açılmasına, AKP’nin elinin kuvvetlenmesine ve göçmenlerin çatışma alanlarına doğru sürülmesine hizmet ediyor.”

7’li masadan göç meselesine 7 acil talep

7’li masa yaptığı ortak açıklamada, “Göçmenler Saray’ın kozu, paryası ve sistem muhalefetinin hedef tahtası değildir” diyerek göç meselesinde acil atılması gereken adımları şu şekilde sıraladı:

1- Göç meselesi güvenlikçi bir anlayışla ele alınamaz, İçişleri Bakanlığının keyfine bırakılamaz. Göç sorunu göç ve iltica hakları temelinde yeniden düzenlenmelidir. 1951 Birleşmiş Milletler Cenevre Mülteci Sözleşmesi dâhil olmak üzere uluslararası hukuktan doğan haklar sığınmacılara tanınmalıdır. Geri Gönderme Merkezlerinin yerini Göç ve İltica Ofisleri almalı; keyfi ve hukuk dışı uygulamalar sona ermelidir. Göçmenlerin statüsüz kalmasına sebep olan mevcut uluslararası göç yönetimi anlayışı değişmeli; kayıtsız-belgesiz nüfus ivedilikle kayıt altına alınmalı ve uluslararası koruma sağlanmalıdır.

2- Türkiye önceki yıllarda göçmenler için bir transit ülke iken, AB ile imzalanan Geri Kabul Anlaşması sonrasında bir zorunlu ikamet adresi haline geldi. Sonuçta sığınmacıların üçüncü ülkeye geçiş hakkı, hukuk çiğnenerek tırpanlanmış oldu. Geri Kabul Anlaşması derhal iptal edilmeli, mültecilere AB ve Batı ülkelerine gitme hakkı tanınmalı; bu ülkeler, Türkiye ile eşit sorumluluk almalıdır.

3- İç savaşların gösterdiği tarihsel gerçek, geri dönüşlerin en az 15-20 yıl sonra başladığı yönündedir. Savaşın devam ettiği alanlara göçmenlerin zorla gönderilmesi suçtur. Dolayısıyla “Bir yılda göndeririz, davul zurna ile göndeririz” gibi propagandif vaatlerin karşılığı yoktur. Geri dönüşler Suriye’de savaşın derhal sonlandırılması, kalıcı barış ve demokratik ortamın sağlanması ve mülteciler için garantör yapıların oluşmasına bağlıdır. Ayrıca dönmek isteyenler için ekonomik, politik, sosyolojik ve psikolojik alt yapının sağlanması gerekir.

4- Türkiye’de göçmen ve mülteciler de dahil olmak üzere herkes için kayıt dışı sigortasız ve güvencesiz çalışma son bulmalıdır. Türkiye’de çoğu çocuk 2 milyon mülteci ve göçmen işçi çok ağır koşullarda sömürülmektedir. Buna karşılık çalışma izni olan Suriyeli işçilerin sayısı 38 bin civarındadır. Göçmen ve mülteci işçilerin yerli işçiler ile aynı sendikada örgütlenmesinin, toplu sözleşme ve grev yapabilmelerinin önü açılmalıdır. Çünkü onlar Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdır. Sermaye rekabeti kışkırtırken, işçiler birliği ve ortak mücadeleyi esas almalıdır.

5- Mülteci kadınlar ve çocuklar en ilkel biçimleriyle cinsel istismara maruz kalmaktadır. Mülteci kadınların yaygın şekilde tacize ve cinsel saldırıya uğradığı Türkiye’nin batısından doğusuna bir gerçekliktir. Mülteci kadınlar, LGBTİ+’lar ve çocuklar İstanbul Sözleşmesi referans alınarak erkek şiddetine karşı korunmalıdır. Önleme ve koruma politikaları geliştirilmeli, şiddet önleme merkezlerinde çok dilli danışmanlık sunulmalıdır.

6- Yerel yönetimler vatandaşlık esasına göre bütçe aldığından mülteci nüfusun yoğunlaştığı belediyeler mali açıdan zorlanmaktadır. Burada çözüm mültecileri dışlamak olamaz. Bizler “hemşerilik” hukukuna göre Belediyeler Yasasının yeniden düzenlemesini talep ediyoruz. Merkez bütçe vatandaş sayısına göre değil o il ya da ilçede yaşayan tüm insanlara göre yeniden belirlenmelidir.

7- AKP-MHP, cihatçı çeteler için Türkiye’yi cephe arkası olarak kullandırma faaliyetinden vazgeçmelidir. Savaş suçları başta olmak üzere insanlık suçlarına bulaşmış kişileri uluslararası yargıya teslim edecek bir mekanizma oluşturulmalıdır. Göçmen kaçakçıları ve devlet içindeki uzantıları için ağır cezai düzenlemeler yapılmalıdır. Sınır ötesi operasyon vb. gerekçelerle cihatçı çete mensuplarına vatandaşlık ve çeşitli imtiyazlar verilme uygulaması sonlandırılmalı, cihatçı çeteler derhal dağıtılmalıdır.

Paylaşın

‘Yedili Masa’da Hedef Genişleme

HDP’nin ‘Geniş Demokrasi İttifakı’ oluşturma çağrısıyla bir araya gelen Türkiye İşçi Partisi, Emek Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun oluşturduğu ‘7’li masa’ çalışmalarına devam ediyor.

İkinci toplantısının ardından her siyasi yapıdan temsilcilerin belirlenmesi kararı alarak ortak çalışmalar üreten 7’li masa geçen beş aylık süreçte 6’nın üzerinde toplantı yaptı. Edinilen bilgiye göre 7’li masada olan her siyasi yapının katkısıyla ortak deklarasyon hazırlanıyor. Masanın büyümesini hedefleyen ve Türkiye’nin yakın dönemine dair mesajlar içermesi beklenen ortak deklarasyonun birkaç ay içerisinde kamuoyuna açıklanması amaçlanıyor.

Serkan Akan’ın Gazete Duvar’da yer alan haberine göre, 7’li masa bugüne kadar sahada, “ortak mücadele” vurgusuyla çalışmalar üretti. Newroz, 8 Mart ve 1 Mayıs’ta alanlarda olan 7’li masanın ortak çalışmalarına bu çerçevede devam edeceği öğrenildi.

Edinilen bilgiye göre, 7’li koordinasyon haziran ayı içerisinde “Hafıza, Hakikat, Hesaplaşma” konulu iki gün sürecek bir konferans hazırlığını da tamamlamak üzere. Konferans kapsamında AK Parti iktidarının 21 yıllık döneminde gündeme gelen iş cinayetlerinden mafya ilişkilerine kadar birçok konu başlığı masaya yatırılacak.

 “İlkeler manzumesi” çalışmaları bir “deklarasyon” olarak duyurulacak

HDP, EMEP, TİP, EHP, TÖP, Sosyalist Meclisler Federasyonu ve Halkevleri’nden oluşan 7’li koordinasyon, bir süredir, “Siyasi bir ortak mücadele programı çalışmalarını” sürdürüyor. 7’li yapının ortaklığını kamuoyuna yansıtacak “ilkeler manzumesi” çalışmaları bir “deklarasyon” olarak duyurulacak.

HDP’nin de aralarında olduğu siyasi parti ve yapılar kendileri adına geçmişte açıkladıkları “tutum” belgelerini bu kapsamda ortaklaştırma kararı aldı. Edinilen bilgiye göre Türkiye’nin yakın geleceğine dair temel meseleler üzerine ortak çerçevede uzlaşılan bir metin kaleme alınacak ve kamuoyuna açıklanacak.

Aynı masada olan 7’li yapının “ortak kesişim” noktalarının açığa çıkacağı metinde, kadın, yoksulluk, barış, demokrasi, ekoloji, gibi temel başlıklar yer alacak. “Ortak yönelim, ortak tutum, Türkiye’nin yakın geleceğinin şekillenmesine hizmet edecek mücadele” çerçevesinde inşa edilen metin, 7’li masanın genişlemesine dair de “çağrı” niteliği taşıyacak.

7’li masanın hazırlayacağı ortak metnin birkaç ay içerisinde tamamlanması hedeflenirken, seçim sürecine dair de mesajlar yer alacak. Kuruldukları ilk günden bu yana “Seçim ittifakı için seçim tarihinin netleşmesi gerekli” vurgusu yapan 7’li masa, ortak metinde tam anlamıyla bir seçim ittifakı çerçevesi çizmeyecek fakat sandık ve seçim güvenliğine dair ortak çalışmanın yol haritasını belirleyecek.

Paylaşın

Yedi Siyasi Parti Ve Örgütten ‘1 Mayıs’ Çağrısı

Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne dair yazılı açıklama yaptı.

“Zamlara, yoksulluğa, savaşa ve sömürüye karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız. Ekmek, barış, özgürlük için haydi 1 Mayıs’a!” başlıklı açıklamada, işçi ve emekçileri acımasızca çarklara süren işverenlerin, pandemi ve ekonomik krizin tüm yükünü yoksul halkın sırtına bindirdiği belirtildi.

Açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “AKP’li bakanların gözlerindeki ışıltı arttıkça yoksulların gözlerinde fer sönüyor. Maalesef ki 2022 yılının 1 Mayıs’ını zenginlerle yoksullar arasında uçuruma dönüşen mesafe ile karşılıyoruz. Neoliberal politikalarla tarımı bitme noktasına getiren, ülkeyi uluslararası tekellerin ucuz emek cennetine dönüştüren ve talan politikalarına yol veren AKP hükümeti, yaşanan yoksulluğun asıl siyasi sorumlusudur.

Asgari ücret şimdiden pul oldu. Toplu İş Sözleşmesi’nde belirlenen ücretler enflasyona ezdirildi. İktidar ülkeyi hiper-enflasyona mahkum etti. Saray’ın şatafatı arttıkça halkın sofrasındaki porsiyon küçüldü. Temel tüketim ürünlerinde zam yağmuru pervasızlaşarak rutinleşti. Elektrik, doğalgaz, internet, ulaşım, iletişim faturaları cep yakıyor. Bebekler ve çocuklar besin ürünlerine erişemiyor. Hastalanan insanlar ilaca, parasız ve nitelikli sağlık hizmetlerine erişemiyor.  Hükümet KDV’de indirim yaparak göz boyasa da zam makinesi harıl harıl çalışıyor. TL dolar karşısında kar gibi eriyor, aradaki fark yine halka ödetiliyor.

Halkın sofrasına ateş düştü

Kürt sorunu ve diğer toplumsal sorunları şiddet ve savaş politikalarıyla çözme ısrarı Türkiye’yi uçuruma, krize, açlık ve yoksulluğa sürükledi. ‘Bir mermi kaç para?’ diyenler halkın sofrasına ateş düşürdü. Kayyımlar, irade gaspları, siyasi darbeler, emeğe, ekmeğe, alın terine saldırıya dönüştü. Yoksul halkın sırtına vergi ve zam yükü bindiren Hükümet, sıra sermaye çevrelerinin taleplerine gelince kıyakta, teşvikte, vergi borçlarını silmekte sınır tanımıyor. ‘Beşli çete’ başta olmak üzere patron örgütlerinin önüne kırmızı halılar seriliyor. Yangından mal kaçırırcasına yandaşa haksız ihaleler dağıtılıyor. Her açılan köprü ya da otoban yolundan, doğmamış bebeklere borç biçiliyor. Asgari ücret, temel ücrete dönüştürüldü; açlık olağan hale getirildi. Gençler gelecekten umudunu kesti, işsizlik çığ gibi büyüdü, büyüyor. Üretici köylü gübre atmadan mahsul ekiyor, traktöre haciz geliyor.

Pandemi ile beraber ev içi emeği giderek artan kadınlar, işlerinden de ilk ayrılanlar oldu. Yaşlı, çocuk bakımı üzerinde olan kadınlar, hem yeniden üretim alanında hem de üretim alanında giderek eziliyor. İktidarın kadınlara açmış olduğu savaş her gün kadınların öldürülmesi ile sonuçlanıyor. Katiller, tecavüzcüler, çocuk istismarcıları sokaklarda gezerken hayatını savunan kadınlar tutsak ediliyor. Kadınlar tüm bunlara karşı emekleri, bedenleri, kimlikleri, yaşamları için mücadele veriyor. 8 Mart alanları kadınların yoksulluğa, işsizliğe ve kendi yaşamlarına yönelik saldırılara karşı mücadele alanlarına dönüştü.

Toplum tüm bu yıkım karşısında elbette isyan ediyor, 2022 yılı işçi sınıfının grev dalgasıyla başladı. Aralık ayından bu yana 120 fabrika ve işyerinde grevler yapıldı. Pandemi sürecinin başında önemi tartışılan kuryelerin isyanıyla başlayan eylem dalgasında tekstil işçilerinin, metal işçilerinin, gemi söküm işçilerinin direnişleri birbirini izledi. Migros depo işçilerinin zaferi, tüm Türkiye’ye umut oldu. Sağlık emekçileri de greve giderken, belediye ve metal işçileri meydanları doldurdu. Zam dalgasına karşı Türkiye halklarının eylem dalgası da yaşandı. Marmaris’ten Yüksekova’ya, Bodrum’dan Bazid’e kadar binlerce kişi sokaklara çıkıp ‘geçinemiyoruz’ isyanını yükseltti.

Ayağa kalkma günü

1 Mayıs halkın katlanan yoksulluğuna, bitmek bilmez zam dalgasına ve işsizliğe karşı ayağa kalkma günüdür. 1 Mayıs, işçi sınıfı ve yoksul halkın bu gidişata en güçlü şekilde ‘dur’ deme günüdür. 1 Mayıs, bütün mücadeleleri birleştirme ve emekçilerin topyekun olarak soyguncuların, talancıların, sermaye sınıfının karşısına çıkma günüdür. 1 Mayıs Türk, Kürt, Arap her milliyetten işçilerin ve Alevi-Sünni, inanan-inanmayan demeden her kesimden emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Bunun en güçlü örneklerinden birini bu yıl 1 Mayıs’ta Türkiye işçi sınıfı ve halkımız gösterecektir.

İktidar kendi bekasını sürdürmek için halk üzerinde her türden baskıyı artırırken düzen muhalefeti halkı sokaktan geri çekiyor, tüm çözümü sandığa havale ediyor. Oysa son seçim yasası değişikliğinde de görüldüğü üzere ne sandık güvende ne de seçim. Bizler 7 parti ve örgüt olarak, halkımızı ekmek, demokrasi ve özgürlük için 1 Mayıs alanlarını doldurmaya çağırıyoruz. Sermayenin iktidarını değil; halkın iktidarını sağlamanın güvencesi sokaktır, meydanlardır, dayanışmadır, mücadeledir.

Bunu 8 Mart’ta alanları dolduran kadınların direnişi gösterdi. Kürt halkı başta olmak üzere eşitlik ve özgürlük için Newroz alanlarını dolduran yüz binlerin görkemli serhildanı gösterdi. Şimdi 8 Mart’taki kadın direnişinden, Newroz’daki milyonların mücadelesinden ilham alarak 1 Mayıs alanlarını büyük halk denizine çevirme zamanıdır. 1 Mayıs meydanları zeytinin sesiyle, özgürce akan derelerin kardeşliğiyle, doğanın talanına karşı toprağına, havasına, suyuna sahip çıkanların çığlıyla coşacak. Adına uygun olarak 1 Mayıs; yerlisiyle, mültecisiyle tüm işçi ve emekçilerin ortak hak taleplerine sahne olacak.

7 parti ve örgüt olarak 1 Mayıs’ın tüm ülke çapında yaygın ve kitlesel kutlanması için sendika konfederasyonlarına, emek ve meslek örgütlerine çağrıda bulunuyoruz; çalışmalara gecikmeden ve bir an önce başlayalım. 1 Mayıs haftasında fabrika, işyerleri ve mahallelerde kutlamalar gerçekleştirelim. Uluslararası işçi sınıfının ‘1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü’, uluslararası sermayeye ve gericiliğe karşı enternasyonal dayanışma ve mücadelenin bir parçası olacaktır.

Tüm halkımızın 1 Mayıs’ını şimdiden kutluyoruz. Haydi 1 Mayıs’a!”

Paylaşın

Yedi Partiden Açıklama: Hileli Seçim Sistemine Karşı Ortak Mücadele

Halkların Demokratik Partisi (HDP) çağrısıyla bir araya gelen Emek Partisi (EMEP), Halkevleri, Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) tarafından ortak yazılı açıklama yapıldı.

AK Parti ve MHP ortaklığıyla getirilen seçim kanununa dair yapılan açıklamada, “Antidemokratik seçim sistemini kabul etmiyoruz” denildi.

Açıklamada muhalefetin itirazlarına rağmen teklifin Meclis’e getirildiği vurgulanarak, “Toplumsal desteğini kaybeden, halka sefalet, adaletsizlik ve şiddet dışında bir şey sunamayan, iktidar partilerinin masa başı oyunlarla milletvekili sayısını artırma hevesinin bir sonucu olan bu teklif, zaten antidemokratik olan seçim sisteminde seçime katılım, temsilde adalet, eşitlik, denetim gibi sorunları daha da derinleştirecektir. Antidemokratiktir, hukuk dışıdır” denildi.

Mücadeleyi sürdürme kararlığına dikkat çekilen açıklamada, “Aksine, bizler halkımızın çıkarlarını gözeterek her alanda birlikte mücadeleyi büyüterek sürdüreceğiz. Tüm yurttaşlarımızı bir kez daha, iktidarın halka düşman politikalarına, seçimleri güvensiz ve adaletsiz kılmaya çalışma oyunlarına karşı ortak mücadeleye davet ediyoruz” diye kaydedildi.

HDP, SMF, EHP, EMEP, TİP, TÖP ve Halkevleri tarafından yapılan ortak açıklama şöyle: “Seçim kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi, muhalefet partilerinin itirazlarına, seçim güvenliği için oluşturulan demokratik kitle örgütlerinin ve kamuoyunun tepkisine rağmen iktidar vekilleri tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’na sunulmuştur.

Toplumsal desteğini kaybeden, halka sefalet, adaletsizlik ve şiddet dışında bir şey sunamayan, iktidar partilerinin masa başı oyunlarla milletvekili sayısını artırma hevesinin bir sonucu olan bu teklif, zaten antidemokratik olan seçim sisteminde seçime katılım, temsilde adalet, eşitlik, denetim gibi sorunları daha da derinleştirecektir. Antidemokratiktir, hukuk dışıdır.

Bu teklif, halkın gerçek sorunları karşısında tek bir adım atmayan iktidarın, konu koltukları olunca nasıl gayretkeş hale gelebildiğini yeniden gözler önüne sermiştir. Partili cumhurbaşkanının seçim yasaklarından muaf tutulmasını, il ve ilçe seçim kurullarında en kıdemli hâkimlerin görev alması uygulamasının terk edilmesini ve baraj sisteminin devamını öngören bu teklif Anayasa’nın 10. 37. ve 67. maddelerine de aykırıdır.

Mücadele birliği

Toplumsal mücadelenin farklı alanlarında eşitliği, özgürlüğü, demokrasiyi, barışı, emeği, adaleti, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve ekolojiyi ortak şekilde savunmak üzere bir araya gelen bizler, AKP-MHP işbirliğiyle geçirilmek istenen bu kanun teklifini kabul etmiyoruz. TBMM’deki geçici çoğunluğuna güvenerek bu anti-demokratik kanunu geçirmek isteyen iktidar partileri, bizim ortak mücadele irademize en ufak bir zarar veremeyecektir. Aksine, bizler halkımızın çıkarlarını gözeterek her alanda birlikte mücadeleyi büyüterek sürdüreceğiz. Tüm yurttaşlarımızı bir kez daha, iktidarın halka düşman politikalarına, seçimleri güvensiz ve adaletsiz kılmaya çalışma oyunlarına karşı ortak mücadeleye davet ediyoruz.”

Paylaşın

EMEP Genel Başkanı Akdeniz: Halk İttifakını Örgütlüyoruz, Geliyoruz

EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, “Bir tarafta Cumhur ittifakı bir tarafta Millet İttifakı. Şimdi yapmaya çalıştıkları şey AKP ve CHP arasına sıkıştırılmış bir seçim yarışı. Bunu reddediyoruz. Üçüncü bir seçeneği, devrimci demokrat halk ittifakını örgütlüyoruz, geliyoruz, geliyoruz arkadaşlar” dedi.

Emek Partisi (EMEP) İstanbul İl Örgütü tarafından Avcılar’da bulunan Violent Balo Davet Salonu’nda dayanışma yemeği düzenlendi. Dayanışma yemeğine çok sayıda siyasi parti ve sendika temsilcilerinin yanı sıra yüzlerce işçi ve emekçi de katıldı.

Evrensel’de yer alan habere göre; Dayanışma gecesinin açılış konuşmasını EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros yaptı. Etkinliğe katılan konukları selamlayan Barbaros, birlikte mücadele vurgusu yaparak önümüzdeki dönemlerde gerçekleşecek Newroz ve 1 Mayıs etkinliklerine katılım çağrısı yaptı.

Daha sonra söz alan EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, 18 Mart’ta Çanakkale’de Anadolu’nun her yerinden insanların yurdunu savunmak için kahramanca omuz omuza dövüştüğünü söylerken “Onları saygı anıyoruz. Ama Osmanlı yönetiminin de bu ülke insanlarını savaşa sürükleyen politikalarını unutmayacağız” dedi. Çanakkale’de açılan köprünün maliyetinin yine halkın sırtına yükleneceğini söyleyen Akdeniz “45 bin araç garantisi veriyorlar. KDV dahil köprüden geçiş ücreti 18 avro. Geçiş garantisi 6 milyar avro. Köprüden geçmeyen araçların maliyeti yine bizlerden, halktan, sizden çıkacak. İşte bunlar Çanakkale diye diye her destandan rant çıkaran tüccarlar şebekesidir. Bunların vatanla milletle bir alakaları yoktur” ifadelerini kullandı.

“Türkiye NATO’dan çıkmak zorundadır”

Rusya ile Ukrayna arasında süren savaşla ilgili “Biz Ukrayna’da, Donbas’ta, Kırım’da gerici emperyal heveslerle işbirliği yapan burjuva yönetimlerine hayır diyoruz. Biz Ukrayna halkının, Donbas halkının, Kırım halkının kendi  kaderini tayin etme hakkını savunuyoruz. Rusya, Ukrayna topraklarını terk etmeli, işgal son bulmalı” dedi. “NATO da emperyalisttir, Amerika da emperyalisttir, AB de Rusya da emperyalisttir. Biz emperyalizme karşı devrim ve sosyalizmin bayrağı diyoruz” diye konuşan Akdeniz, hükümetin iki yüzlü tutum sergilediğini söyleyerek şunları söyledi: “Savaş bütçesi Meclisten geçtiği sürece, Ukrayna’ya SİHA’lar satıldığı sürece NATO’nun truva atı olarak o bölgelerde cirit atmak barışı değil, savaşı getirir. Türkiye’nin garantörlüğü Türkiye’nin savaş bataklığına çekilmesini getirir. NATO’ya karşı barış mücadelesi anti emperyalist olmak zorundadır. Türkiye NATO’dan çıkmak zorundadır. Barışı savunuyorsanız önce NATO’dan çıkacaksınız”

Yaşananların ülke ekonomisine yansımasını da değerlendiren Akdeniz “Memleketi tefecilerin eline düşürdüler. Patronlara faiz cenneti, emekçilere enflasyon cehennemini bu iktidar yarattı. Ülkenin tahıl deposu Konya nerede, ayçiçek diyarı Trakya nerede? Hepsini yabancı şirketlere peşkeş çektiler. Türkiye gıda krizi, açlık kriziyle karşı karşıya. ‘Aman bekleyin seçim gelsin’ demeyeceğiz. Halkın örgütlü gücüyle iş için, ekmek için, demokrasi için meydanlara ineceğiz. Newroz’lardan 1 Mayıslara yüz binler meydanlarda olacak” dedi. Geçtiğimiz ay yüzün üzerinde fabrika ve işyerinde eylemler olduğunu söyleyen Akdeniz “Sorun şu: Bütün bunları nasıl birleştireceğiz? Bir genel grevi, bir genel direnişi nasıl örgütleyeceğiz. İşte bunu yaptığımızda bu düzen siyasetini yapanlar tarihin çöplüğüne gidecekler” dedi. Bugün dünyada ve Türkiye’de en önemli eksikliğin uluslararası işçi sınıfının siyaset sahnesinin göbeğine oturmaması olduğunu söyleyen Akdeniz “Bugün eksiklik işçilerin kendi partilerini güçlendirmeleridir. EMEP’in her bürosu bir mücadele okuludur. Gelin siyasete katılın ve işçi sınıfı nasıl siyaset yaparmış bu burjuva bezirganlara gösterelim” ifadelerini kullandı.

“Üçüncü bir seçeneği, devrimci demokrat halk ittifakını örgütlüyoruz, geliyoruz”

AKP ve MHP’nin Meclise sunduğu seçim yasası teklifini de eleştiren Akdeniz “Sandıkları daha çok korumamız gerekecek. Demokratik iradeyi hep birlikte sahiplenmemiz gerekecek. Eskiden iki kutuplu bir burjuva siyasete Türkiye halklarını mahkum etmek istiyorlardı. Bir tarafta Cumhur ittifakı bir tarafta Millet İttifakı. Şimdi yapmaya çalıştıkları şey AKP ve CHP arasına sıkıştırılmış bir seçim yarışı. Bunu reddediyoruz. Üçüncü bir seçeneği, devrimci demokrat halk ittifakını örgütlüyoruz, geliyoruz, geliyoruz arkadaşlar” dedi.

Basın üzerindeki baskılara dikkat çeken Akdeniz “Evrensel, BirGün, Yeni Yaşam, Cumhuriyete sahip çıkacağız. Basın İlan Kurumu 900 günü aşkın bir süredir Evrensel’e ilan vermiyor. Evrensel baskılara direniyor. Daha çok okuyacağız, okutacağız” dedi.

Eskişehir’de Gezi direnişi eylemleri sırasında polis ve sivil kişilerce darp edilerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın doğum gününü kutlayan Akdeniz, Gezi Davası’nın 21 Mart’ta görülecek 5’inci duruşmasına da çağrı yaparak “Mücella Yapıcı ve arkadaşlarının dava duruşması görülecek. Herkesi Gezi’ye, yargılanan arkadaşlarımıza sahip çıkmaya çağırıyorum” dedi.

Paylaşın

‘Üçüncü İttifak’ta Yeni Gelişme: Yeni Partiler Katılabilir

HDP’nin de aralarında bulunduğu sol ve sosyalist partiler 26 Şubat’ta bir araya gelecek. Toplantıda mücadele ortaklığının yol ve yöntemleri ile oluşuma katılma talebinde bulunan partiler konuşulacak.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) çağrısıyla aralarında Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) temsilcileriyle 26 Şubat Cumartesi Günü Ankara’da toplanacak.

HDP’nin çağrısıyla 18 Ocak’ta yapılan ilk toplantının devamı olan bu ikinci toplantıya da siyasi partilerin Genel Başkanları ya da partilerin eş sözcülerinin katılım sağlayacak.

Berivan Altan’ın Mezopotamya Ajansı’nda yer alan haberine göre, HDP Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar imzasıyla gönderilen davetiyede, mücadele ortaklığı noktasında alınan kararların hayata geçirilmesi için yol ve yöntemleri belirlemeye yönelik ikinci toplantı çağrısı yapıldı.

Ankara’da yapılacak ikinci toplantıda mücadele ortaklığının yol ve yöntemlerinin tartışılması yanı sıra bir sekreterya ve yahut koordinasyon yapısının oluşturulması da konuşulacak.

Bir önceki toplantı da mücadele ortaklığının genişlemesine yönelik de çalışmalar olacağı vurgulanmıştı. Bu kapsamda mücadele ortaklığına katılım talebinde bulunan partilerin ve örgütlere dair değerlendirme de aynı toplantıda yapılacak.

Düzenli görüşmelere devam kararı 

Ankara’da 18 Ocak’ta yapılan ilk toplantının ardından aralarında TKP’nin de bulunduğu 8 parti imzasıyla yayınlanan açıklamada, “Ortak mücadeleyi sürdürmeyi, bu mücadele zeminlerini çoğaltmayı ve güçlendirmeyi, Ortak mücadele konularını belirlemek, bunları hayata geçirmeye yönelik içerik, yöntem ve takvimi oluşturmak için düzenli görüşmelere devam etmeyi, mevcut katılımla kendini sınırlamayan, ortak mücadelenin Türkiye’nin bütün demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçlerini kapsayacak şekilde genişletilmesini hedeflemeyi karar altına aldık.

Türkiye’nin bütün ezilenleri, ötekileştirilenleri, mağdurları, emekçileri, kadınları, gençleri ve ekoloji mücadelesi verenleri ile en geniş demokrasi, eşit yurttaşlık ve mücadele ortaklığını kurmanın yol ve yönetmelerini konuşmaya devam edeceğiz. Demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçler olarak üzerimize düşen toplumsal sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız” denilmişti.

İlk toplantı sonucunda yeni bir buluşma yapılacağı belirtilmesine rağmen TKP, “demokrasi ittifakı” tanımından rahatsız olduklarını belirterek, 2’nci toplantıya katılmama kararı aldı.

Paylaşın

EMEP Genel Başkanı Akdeniz: İlk Turda Aday Çıkarabiliriz

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Ankara’da HDP’nin çağrısıyla yapılan sol, sosyalist parti ve yapıların katıldığı 8’li toplantıyı, katılmayan Sol Parti ve katılmakla birlikte çekincelerini açıklayan TKP’yle görüşmelerini değerlendirdi. 

Evrensel’den Serpil İlgünün sorularını yanıtlayan Akdeniz, “Elbette sosyalist bir parti olarak Türkiye’nin gerçek kurtuluşunun kapitalist sömürü düzeninin son bulmasıyla gerçekleşeceğini söylüyoruz. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele ediyoruz. Ama Türkiye’nin bugünkü karanlık tünelden çıkması için halkın acil talepler etrafında birleşmesine ihtiyaç var” dedi.

Akdeniz’in açıklamalarından bir bölüm şöyle:

Geçtiğimiz hafta Halkların Demokratik Partisi (HDP) çağrısıyla sol, sosyalist partiler ilk kez 8 parti ve örgüt olarak bir araya geldiler. Yapılan açıklamada, en geniş mücadele ortaklığını kurmanın yol ve yöntemlerinin konuşulmasına devam edileceği bildirildi. EMEP toplantıya nasıl bir anlam yüklüyor? 

Biz birlik meselesine şöyle bakıyoruz: Sandığa gelene kadar önce bir mücadele birlikteliği Türkiye’de ihtiyaç. Demokrasi cephesinin kurulması ihtiyaç. Emekçilerin birleşik cephesinin oluşturulması ihtiyaç. Ve bunların üzerinden yükselen, politik alternatifini de ortaya koyan bir halk ittifakı ihtiyaç. Bu çerçevede çeşitli girişimlerimiz, aylara varan toplantı ve görüşmeler oldu. Bunların bir kısmı siyasal parti ve örgütlerle, bir kısmı da sendikalarla oldu. Sadece son iki ayda EMEP Türkiye’nin 40 ilinde geniş halk toplantıları örgütledi. Bunlar hem birleşik emek cephesinin örgütlenmesi hem de halk ittifakı seçeneğinin yaratılması için yürütülen çabalardı. Gelinen aşamada artık partiler arası ikili görüşmelerinden çıkarak, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı dışında kalan demokratik, ilerici, sosyalist güçlerle bir araya gelmek gerekiyor. Bu bakımdan toplantı çağrısının önce kimden geldiğinin pek önemi yok. Önemli olan birlikteliğin yapıcı temelde ve genişleyerek ilerlemesidir.

Toplantı, mücadele ittifakı mı, seçim ittifakı mı üzerinden de tartışıldı. İkisi birbirini dışlayan kavramlar mı?

Halk ittifakından ne anlamalıyız? İttifak ihtiyacı, ne seçimleri ne de mücadeleyi dışlayabilir. Mücadele ittifakı ile seçim ittifakını iç içe düşünmeli. Ayrıca seçim platformunda -ola ki- yan yana gelemeyen güçler mücadele birlikteliğini korumalı. Çünkü halkın ihtiyacı bu.

Yapılan toplantıya gelirsek…  “Aynı masada yan yana oturamazlar” denen partiler “Hayır biz yan yana gelebiliyoruz ve Türkiye’nin çıkış yolunu tartışabiliyoruz” mesajını vermiş oldu. Dolayısıyla ilk toplantı başarılıdır. “Halk hareketini ve mücadeleyi birlikte örgütlemek üzere bu toplantıları devam ettiriyoruz” iradesi de kıymetlidir. Biz EMEP olarak zaten başından beri sözü edilen parti ve örgütlerin (ve daha fazlasının) bir arada olması gerektiğini dile getirdik.

Toplantı ittifak üzerinden gündemleşince Sol Parti, “Partimiz bu aşamada hangi koşullarda yapılacağı belli olmayan seçime ilişkin bir ittifak tartışmasına girilmesini doğru bulmamaktadır” diyerek toplantıya katılmadı. Türkiye Komünist Partisi (TKP) ise toplantıya katılmakla birlikte “HDP’nin başını çektiği demokrasi ittifakının parçası olmak gibi bir gündemimiz yok” dedi. Bu konular toplantıda nasıl ele alındı, seçim platformu gündem oldu mu? 

Yapılan toplantı seçim platformunun konuşulduğu bir toplantı olmadı. Bizce mücadelenin yanında seçim süreci de konuşulabilir, konuşulmalı. Ama bunları şu anın acil tartışma gündemi olarak görmüyoruz. “Mücadele etrafında bir birlik kuralım” deniyorsa biz el birliğiyle burayı güçlendirmeye gayret ederiz.

“Diyalog ortamı yapıcı temelde devam etmeli”

Gündemimizde parlamento seçimi yahut milletvekili dağılımını konuşmak hiç olmadı. Halkın beklentisi de bu değil. Tek adamın gitmesi için bir irade var ama ne geleceği konusunda bir endişe var. Burada yapılması gereken sokakta, meydanlarda halkın gücüyle bu değişimi göstermek, öte yandan asgari program birliği ile halk seçeneğini oluşturmak. Bizim TKP ve Sol Parti ile aylara varan üçlü toplantılarımızın konusu da buydu. Bu süreç devam edecektir. Sol Parti, 8 parti ve örgütle de buluşabilir, eleştiri ve önerilerini dile getirebilirdi. Bu mümkün olmadı. Ama ilk toplantı neticesinde sanırım Sol Partili arkadaşlara yeniden çağrı yapılacak. TKP’li arkadaşlar ilkelerini, düşüncelerini bu çerçevede toplantıda dile getirdiler. Bize göre bu diyalog ortamı yapıcı temelde devam etmeli.

8 partinin katıldığı toplantıda alınan, katılımın genişletilerek görüşmelerin sürdürülmesi kararı TKP ve Sol Parti ile yaptığınız görüşmeleri nasıl etkileyecek? Ve üçlü görüşme nasıl ilerliyor, geçen sürede bir mutabakata varılamamasının nedeni ne? 

Biz EMEP olarak sosyalist partilerden menkul bir ittifak anlayışını dar görüyoruz ve böylesi bir güç birliğinin halk ittifakının yerine konamayacağını söylüyoruz. Bu konuda tartışmalarımız devam ediyor. Gelinen aşamada mücadele birliğini daha çok öne çıkaralım dedik. EMEP, TKP ve Sol Parti üç büyük kentte halkın geçim sorunlarıyla ilgili ortak eylemler yapacak. Toplantılarımız da bu arada devam edecek.

Sekiz parti ve örgütün mücadele birlikteliği ise 8 Mart, Newroz, 1 Mayıslar bile düşünüldüğünde yeni bir imkan. Partiler elbette kendilerini emek ve meslek örgütlerinin yerine koymamalı, bu süreci birlikte örgütlemeli.

Halk seçeneğinin motor gücünü işçi ve emekçilerin oluşturacağını vurguluyorsunuz. Bu bağlamda EMEP olarak sendika ve meslek örgütleriyle yaptığınız görüşmeler nasıl ilerliyor? Bu cephedeki eğilimler neler?

Sendikalar ve meslek örgütleriyle merkezi ya da yerel düzeyde görüşmeler yapıyoruz. Gördüğümüz şey şudur; örneğin sağlık emekçilerinin sendika farkını da ortadan kaldırarak işyerlerine dayanan güçlü eylemler yapması dikkat çekmiştir. Ancak sağlık emekçileri, metal işçileri, kamu emekçileri ve diğer iş kollarından emekçilerin mücadelesi birleşik bir karakterde değil. Yakın geçmişte, örneğin Emek Platformu çok daha etkili hareket edebiliyordu. Öyle ki birçok hükümet işçi gösterileriyle gitti. Bugün işçi ve halk hareketi daha geri düzeyde. Halk İttifakı yolunda gayretimiz birleşik bir emek hareketinin oluşması yönünde.

İkinci olarak, örneğin sendikalar şöyle bir eğilim içindeler; “Üzerimize çok geliniyor, üye kaybediyoruz, zor toparlanıyoruz, bir de siyaset yapmaya kalkarsak dağılabiliriz, o yüzden biz ekonomik alanda mücadele yürüteceğiz. Emek ve demokrasi güçlerinin ayağını oluşturan siyasi partiler 3’üncü seçeneği kursunlar biz sonra destekleyelim!” Bu doğru bir yaklaşım değil. Çünkü tek bir fabrika ya da iş kolunun kendi başına kurtuluş sağlaması mümkün değil. Grev hakkının ihlalinden sendikal barajlara, laiklik meselesinden Kürt sorununa, ekonomik politikalardan Türkiye’nin dış politikasına kadar her sorun iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla emekçi örgütleri, sendikalar siyasetin merkezine gelmek, siyaset yapmak zorundalar. Dört yılda bir oy vermeye indirgenmiş burjuva seçim anlayışı Türkiye’nin çıkışını sunamaz. Sendikalar ve meslek örgütleriyle buluşurken ya da işçi toplantılarında bu konuyu tartışıyoruz.

“Bizim için başkanlık seçimi, referandum niteliğinde olur”

Seçim sathı mailine girildiğinden hemen her konu seçim ekseninde tartışılıyor. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde kim nasıl tavır alacak soruları gündemde tutuluyor, anketler yayımlanıyor, muhtemel adaylar zikrediliyor. “Erdoğan mutlaka gitmeli” diyen herkes Millet İttifakı adayını desteklemeye çağrılıyor. Tartışmaları nasıl izliyorsunuz ve Emek Partisinin tavrı ne olacak?

Tek adam yönetimi dediğimiz şey bir kişiden ibaret bir şey değil. Arkasında güçlü sermaye grupları ve klikleri var, devlet ve medya gücü de elinde. Dolayısıyla birleşik ve demokratik bir halk hareketi olmadan sandığın da seçimin de güvencesi olmaz. Bunu gözden kaçırmamalı.

Bizim için başkanlık seçimi, referandum niteliğinde olur. A kişisi, B kişisi, A partisi, B partisi olmasından öte, tek adam rejiminin gitmesini isteyenlerle kalmasını isteyenlerin seçimine dönüşür. Eğer ilk turda emek, demokrasi, özgürlük güçleri bir araya gelir ve güçlü bir seçenek ortaya çıkarsa hep birlikte bir aday gösterebiliriz. Ama öyle bir kombinasyon çıkar ki birinci tur referandum niteliği kazanır, o zaman aday gösterilmeyebilir. Yani kombinasyon, ilk seçimde bitecekmiş gibi tezahür eder ve iki adayla karşımıza çıkarsa, burada işi zora sokacak bir hamle içinde olmayız.

Paylaşın