Suriyelilerin Yaklaşık Yüzde 30’u Ülkelerine Dönmek İstiyor

Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, Ortadoğu ülkelerinde yaşayan milyonlarca Suriyeli mültecinin yaklaşık yüzde 30’unun gelecek yıl ülkelerine dönmeyi planladığını söyledi. Grandi, geçen yıl bu oranın yüzde 0’a yakın olduğunu belirtti.

Haber Merkezi / Suriye’nin başkenti Şam’da gazetecilere konuşan Filippo Grandi, ayrıca Beşar Esad’ın düşüşünden bu yana yaklaşık 200 bin Suriye mültecinin geri döndüğünü ve Hizbullah-İsrail çatışması sırasında Lübnan’dan Suriye’ye kaçan 300 bin kişinin daha olduğunu söyledi.

BM Mülteci Ajansı’nın (UNHCR) son verilerine göre; Türkiye, toplam 3.112.683 en fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan ülke olurken, Lübnan ise 774.697 Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Almanya, Avrupa’da 716.728 Suriyeli mülteciye ev sahipliği ile başı çekiyor.

Bu mültecilerin dönüşü, yeni Suriye hükümetinin temel hedeflerinden biri olmaya devam ediyor. Grandi, iç savaş sırasında büyük şehirlerin büyük bir bölümünün yıkıldığını, kamu hizmetlerinin çöktüğünü ve Suriyelilerin büyük çoğunluğunun yoksulluk içinde yaşadığını kabul etti. Batı’nın hala Suriye’ye yaptırım uyguladığını belirten Grandi, “Durum vahim ve bazı yaptırımların kaldırılması insanların geri döndüğü bölgelerdeki koşulların iyileştirilmesine yardımcı olabilir” dedi.

Geri dönen Suriyelilerin birçoğunun taşınma maliyetlerini karşılamak için eşyalarını sattığını vurgulayan Grandi, BM kuruluşlarının taşınma ve gıda için bir miktar mali yardım sunduğunu ve ayrıca yıkılan evlerin en azından bir kısmının yeniden inşasına yardımcı olduğunu söyledi. Grandi, “Geri dönen ve geri dönmek isteyen Suriyelilerin daha fazla desteğe ihtiyaç var, yaptırımların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum” diye ekledi.

BM Mülteciler Yüksek Komiseri Grandi, ABD yönetiminin dış yardım programlarını önemli ölçüde azaltma yönündeki son kararına doğrudan yorum yapmadı.

Paylaşın

BM: 2025’te Yaklaşık 200 Bin Suriyeli Ülkesine Geri Döndü

2025 yılı başından bu yana yaklaşık 200 bin Suriyeli ülkelerine geri döndü. 2025 yılının ilk altı ayında yaklaşık bir milyon Suriyelinin ülkelerine geri döneceği öngörülüyor.

Haber Merkezi / Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri (UNHCR) Filippo Grandi, 16 Ocak itibarıyla yaklaşık 195 bin 200 Suriyelinin Suriye’ye geri döndüğünü söyledi.

Grandi, UNHCR’nin hem mültecilere hem de ev sahiplerine verdiği desteği artırmak amacıyla yakında Suriye ve komşu ülkeleri ziyaret etmeyi planladığını açıkladı.

UNHCR, 2024 yılında 550 binden fazla Suriyelinin ülkelerine döndüğünü, en fazla geri dönenin ise yüzde 23 ile Halep Valiliği’nde olduğunu tahmin ediyor.

Birleşmiş Milletler, 2025 yılının ilk altı ayında yaklaşık bir milyon Suriyeli mültecinin geri döneceğini öngörüyor.

Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki rejim karşıtlarının 27 Kasım’da başlattığı saldırılar, 8 Aralık’ta Beşar Esad rejiminin devrilmesiyle sonuçlanmıştı. Esad ailesi Rusya’ya kaçarken, HTŞ kurduğu hükümetin başına Muhammed Beşir’i getirmişti.

Paylaşın

Afganistan’da Yarım Milyondan Fazla Çocuk Açlık Riski Altında

Afganistan’da 500 binden fazla çocuk yetersiz beslenme riski altında. Ülkede gıdaya erişimin kısıtlı olması ve aşırı iklim koşulları çocuklarını besleme imkanlarını ciddi şekilde etkiliyor.

Haber Merkezi / Birleşmiş Milletler (BM), Afganistan’da 500 binden fazla çocuğun yetersiz beslenme riski altında olduğunu bildirdi.

BM, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda, gıdaya erişimin kısıtlı olması ve aşırı iklim koşullarının, Afgan ailelerin çocuklarını besleme imkanlarını ciddi şekilde kısıtladığını vurguladı.

Öte yandan Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) yakın zamanda, 2025 yılında Afganistan’da yaklaşık 14,8 milyon insanın (ülke nüfusunun yaklaşık üçte biri) hayatta kalabilmek için insani yardıma ihtiyaç duyacağını açıkladı.

Uluslararası yaptırımlar, dondurulan varlıklar ve dış yardımlardaki azalmanın yol açtığı ekonomik çöküş, Afganistan’da krizi daha da derinleştirmiş durumda.

Taliban ve Afganistan

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

BM, İran’ın 2024 Yılında 900’den Fazla Kişiyi İdam Ettiğini Duyurdu

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR), İran’ın 2024 yılında 31’i kadın olmak üzere 901 kişiyi idam ettiğini açıkladı. İran’da 2023 yılında 853 kişi idam edilmişti.

Haber Merkezi / İran’da 2025 yılının ilk haftasında ise en az 15 kişi idam edilirken, ülkede son dönemde en fazla idam cezası 2015 yılında uygulandı ve en az 972 kişi idam edildi.

Uluslararası Af Örgütü’ne göre, 2023 yılında Çin hariç olmak üzere, dünya genelinde kaydedilen tüm idam infazlarının yüzde 74’ü İran’da gerçekleşti.

OHCHR, idamların çoğunun uyuşturucuyla ilgili suçlardan kaynaklandığını, ancak 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ahlak polisi gözetiminde hayatını kaybetmesiyle başlayan 2022 protestolarıyla bağlantılı siyasi muhaliflerin de idam edilenler arasında olduğunu açıkladı.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, “İran’da ölüm cezasına çarptırılanların her geçen yıl arttığını görmek çok rahatsız edici” dedi. Volker Türk, “İran’ın bu giderek artan idam cezalarını durdurmasının zamanı geldi” diye ekledi.

OHCHR sözcüsü Liz Throssell, “İdam edilen kadınların önemli bir bölümü ev içi şiddet, çocuk yaşta evlendirme ya da zorunlu evlilik kurbanları” diye konuştu. Throssel, cinayet suçundan idam edilen kadınlardan birinin, kızına tecavüz etmeye kalkışan kocasını öldürmekten hüküm giydiğini kaydetti.

İran yasaları, cinayet, uyuşturucu ticareti, tecavüz ve cinsel istismar gibi suçlara idam cezası öngörüyor. İnsan hakları örgütleri, Ayetullah Ali Hamaney liderliğindeki rejimi, 2022’deki kitle gösterileri sonrasında idam cezasını halkın gözünü korkutmak için kullanmakla suçluyor.

Paylaşın

Gıda Fiyatları Dünya Genelinde Yüzde 6,7 Türkiye’de Yüzde 43,6 Arttı

Türkiye’de gıda fiyatları son bir yılda yüzde 43,58 artarken, dünya genelinde yüzde 6,7 arttı. Bu durum, Türkiye’de gıda fiyatları üzerinde enflasyonist baskının sürdüğünü gösteriyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), uluslararası gıda fiyatlarındaki değişimleri izleyen FAO Gıda Fiyat Endeksi’nin 2024 yılı sonuçlarını açıkladı. Karar’ın aktardığı verilere göre, endeks, 2024 yılını bir önceki yılın seviyesinin yüzde 2,1 altında kapatarak gıda fiyatlarındaki genel düşüşü yansıttı. Özellikle şeker ve tahıl fiyatlarındaki gerileme, endeksin bu performansında etkili oldu.

FAO Gıda Fiyat Endeksi, Aralık 2024’te bir önceki aya göre yüzde 0,5 artışla 127 puan olarak kaydedildi. Endeks, Aralık 2023’e göre ise yüzde 6,7’lik bir artış gösterdi. Ancak 2024 genelinde, tahıl ve şeker fiyatlarındaki önemli düşüşler, bitkisel yağlar, süt ürünleri ve et fiyatlarındaki sınırlı artışlarla dengelendi. Bu durum, endeksin yıllık bazda gerilemesine yol açtı.

Şeker Fiyat Endeksi, Aralık 2024’te yüzde 5,2 oranında düşerek yılın son ayında dikkat çekici bir performans sergiledi. Bu düşüşte, Brezilya ve Hindistan gibi büyük üretici ülkelerdeki şeker kamışı mahsulü beklentilerinin iyileşmesi etkili oldu. Şeker endeksi, 2024 yılını bir önceki yılın seviyesinin yüzde 13,1 altında tamamladı ve bu düşüş küresel gıda fiyatlarını dengeleyen en önemli etkenlerden biri oldu.

Tahıl Fiyat Endeksi, Aralık 2024’te aylık bazda değişmezken, yıllık bazda yüzde 13,3 oranında düşüş kaydetti. Bu, 2022’deki rekor seviyenin ardından üst üste ikinci yıllık düşüş olarak dikkat çekti. Küresel tahıl fiyatlarındaki gerileme, arz-talep dengesindeki iyileşmelerden kaynaklandı.

Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi ise Aralık 2024’te yüzde 0,5 oranında geriledi. Ancak 2024 genelinde, küresel arz sıkışıklığı nedeniyle endeks, bir önceki yılın seviyesinin yüzde 9,4 üzerine çıktı.

FAO Süt Ürünleri Fiyat Endeksi, 2024’ün son ayında yüzde 0,5 oranında düşmesine rağmen, 2024 genelinde yüzde 4,3 oranında artış gösterdi. Bu artışta özellikle tereyağı fiyatlarındaki yükseliş etkili oldu.

Et Fiyat Endeksi ise Aralık 2024’te aylık bazda yüzde 0,4 artarak bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7,1 oranında yükseldi. 2024 yılını ise yüzde 2,7’lik bir artışla tamamladı.

FAO verilerinin aksine, Türkiye’de gıda fiyatlarındaki artış dikkat çekti. TÜİK’in açıkladığı verilere göre, Türkiye’de gıda fiyatları Aralık 2024 itibarıyla bir önceki yıla göre yüzde 43,58 oranında arttı. Bu oran, uluslararası piyasalardaki gıda fiyatlarındaki gerilemeye rağmen, Türkiye’deki enflasyonist baskının sürdüğünü gösteriyor.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Gazze’nin Kuzeyi İçin Kıtlık Uyarısı

Ürdün’ün başkenti Umman’da açıklama yapan Birleşmiş Milletler (BM) Acil Yardım Koordinatörü Tom Fletcher, Gazze Şeridi’nin kuzeyinde kıtlık tehlikesinin bulunduğunu bildirdi.

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 58 artarak 45 bin 317’ye yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 86 artarak 107 bin 713’e çıktı.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Birleşmiş Milletler (BM) Acil Yardım Koordinatörü Tom Fletcher, Gazze Şeridi’nin kuzeyinde kıtlık tehlikesinin bulunduğunu bildirdi. Fletcher, bugün Ürdün’ün başkenti Umman’da yaptığı açıklamada bölgenin yaklaşık iki aydır neredeyse tamamen İsrail ablukası altında olduğunu dile getirdi.

BM yardım ekiplerinin ve ortaklarının Gazze’nin kuzeyine girmesine İsrail makamlarının izin vermediğini belirten Fletcher, 6 Ekim’den bu yana 100’den fazla giriş izninin reddedildiğini aktardı.

Gazze’nin kuzeyinde hukuk ve düzenin de çöktüğünü belirten BM Acil Yardım Koordinatörü, silahlı çetelerin sistematik olarak yardım malzemelerini yağmaladığını aktardı. Fletcher, bunun sonucunda da insani yardıma çok ihtiyaç duyulmasına rağmen, acilen gereken bu yardımın bir kısmının bile sağlanmasının mümkün olmadığını vurguladı.

Gazze’nin güneyinin kalabalıklaştığını belirten Fletcher, bunun da korkunç yaşam koşullarına ve insani yardım ihtiyacının artmasına yol açtığını ifade etti. Nüfusun yoğun olduğu bölgelerde de İsrail’in hava saldırılarının sürdüğünü hatırlatan Fletcher, bunun sonucunun yıkım, yerinden edilme ve ölüm olduğuna dikkati çekti. Bölgede insanların hiçbir yerde güvende olmadığını kaydeden Fletcher, “Okullar, hastaneler ve sivil altyapı enkaza dönüşmüş durumda” dedi.

İsrail ise bölgede yeterince yardım malzemesi bulunduğunu ancak BM’nin bu yardımı Gazze Şeridi’ne dağıtmayı başaramadığını savunuyor. Uluslararası Adalet Divanı gibi kuruluşlara göre Gazze Şeridi İsrail’in işgali altında bulunduğu için bölgede insani yardımın sağlanmasından İsrail sorumlu. Ancak İsrail, 2005 yılında bölgeden askerlerini çekmesinden bu yana işgalci güç olduğunu kabul etmiyor.

BM’nin yanı sıra uluslararası yardım örgütü Oxfam da İsrail’i Gazze Şeridi’ne yardımı engellemekle suçlayarak, ablukaya son verilmesi çağrısı yaptı. Oxfam Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Sally Abi-Khalil, “Gazze’deki durumun tam bir felaket” olduğunu belirterek, geçen iki buçuk ay içinde gıda ve su gibi insani yardım malzemesi taşıyan 34 tırdan sadece 12’sinin Gazze Şeridi’nin kuzeyine erişebildiğini söyledi.

Oxfam, İsrail’in Cibaliye, Beyt Lahya ve Beyt Hanun’daki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasının ardından Oxfam ve benzeri diğer kuruluşların yardımlarının sürekli olarak engellenmesini eleştirdi.

Paylaşın

BM’den Suriyeliler “Geri Dönüşe” Zorlanmamalı Çağrısı

Birleşmiş Milletler (BM) Jamous Imseis, milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapan ülkelere, sığınmacıları alelacele geri göndermekten kaçınmaları çağrısında bulundu.

Jamous Imseis, “Hiç kimse Suriye’ye zorla gönderilmemelidir ve Suriyelilerin iltica süreçlerine erişim hakkı korunmalıdır” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM), Beşar Esad rejiminin devrilmesi sonrasında 2025’in ilk yarısında, iç savaş nedeniyle ülkesini terk eden yaklaşık bir milyon Suriyelinin ülkesine dönmesini bekliyor.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Rema Jamous Imseis, “Suriye’deki son gelişmeler, Dünya gezegeninde gördüğümüz en büyük yerinden edilme krizinin nihayet çözüme kavuşması yönünde muazzam bir umut yarattı. Önümüzdeki yıl Ocak ayı ile Haziran arasında yaklaşık bir milyon Suriyelinin geri dönebileceğini tahmin ediyoruz” dedi.

Imseis, diğer yandan rejim değişikliğinin insanî krizin hemen sona erdiği anlamına gelmediğine de vurgu yaptı. Suriye’nin çok büyük zorluklarla karşı karşıya olduğuna işaret eden BM yetkilisi, milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapan ülkelere, sığınmacıları alelacele geri göndermekten kaçınmaları çağrısında bulundu. Imseis, “Hiç kimse Suriye’ye zorla gönderilmemelidir ve Suriyelilerin iltica süreçlerine erişim hakkı korunmalıdır” dedi.

Esad’ın 8 Aralık’ta devrilmesinin hemen ardından aralarında Almanya ve Avusturya’nın da bulunduğu bazı AB ülkeleri, Suriyelilerin iltica başvurusu değerlendirme süreçlerinin askıya alındığını açıklamış, aşırı sağcı partiler, Suriyelilerin sınır dışı edilmesi için hükümetlere baskı yapmaya başlamıştı.

Jamous Imseis, iltica süreçlerini askıya alan ülkelere seslenerek “Lütfen ülke topraklarına giriş ve iltica başvuru hakkına saygı duymayı sürdürün. Yerinden edilmiş insanlar 14 yıl sonra öyle kolayca bir gecede bavullarını toplayıp savaştan harap olmuş bir ülkeye geri dönemez. Suriye’nin geri dönecek kadar güvenli olup olmadığını değerlendirmek için Suriyelilere ve bize zaman tanıyın. Şu an bunun için çok erken” ifadelerini kullandı.

Esad rejiminin devrilmesi sonrasında pek çok kişi Suriye’ye geri dönerken ülkede son üç haftada, çoğu kadın ve çocuk bir milyonu aşkın kişinin evini terk etmek zorunda kaldığına dikkat çeken Imseis, “8 Aralık öncesinde var olan risk grupları, artık aynı derecede korumaya ihtiyaç duymasa da ya da haklarına yönelik ihlaller konusunda aynı tehdit ya da korkuya sahip olmasa da rejim değişikliği sonrasındaki süreçte başka kırılgan gruplar ortaya çıkmıştır” dedi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den “Suriye” Uyarısı

BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, “Yaklaşık 14 yıldır savaş ve çatışmaların yaşandığı ülkede yaşanan son gelişmeler siviller için ciddi riskler oluşturmakta, bölgesel ve uluslararası barış ve güvenlik için ciddi sonuçlar barındırmaktadır” ifadelerini kullandı.

Geir Pedersen, Suriye’de savaşan taraflara müzakere masasına oturma çağrısı yaptı.

Suriye’nin kuzeyinde Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve müttefiki silahlı grupların Halep’te kontrolü sağladığının bildirilmesinin ardından kentin güneyine doğru ilerleyişi uluslararası düzeyde kaygıyı artırdı.

Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Suriye’de barışın sağlanması için gereken çabanın gösterilememesi nedeniyle bölgede şiddetin yeniden tırmandığını kaydetti. Pedersen yaptığı yazılı açıklamada, bugün Suriye’de görülen durumun bölgede siyasi sürecin başlatılması konusunda “kolektif başarısızlığın bir göstergesi” olduğunu vurguladı.

Geçmişte gerginliğin tırmanabileceği uyarısında bulunduğunu hatırlatan Pedersen, “Yaklaşık 14 yıldır savaş ve çatışmaların yaşandığı ülkede yaşanan son gelişmeler siviller için ciddi riskler oluşturmakta, bölgesel ve uluslararası barış ve güvenlik için ciddi sonuçlar barındırmaktadır” ifadelerini kullandı. Norveçli diplomat, Suriye’de savaşan taraflara müzakere masasına oturma çağrısı yaptı.

Öte yandan Türkiye de Suriye’deki gelişmelere ilişkin diplomatik temaslarını sürdürüyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bugün ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile yaptığı telefon görüşmesinde de Suriye’deki gelişmeler ele alındı.

Dışişleri Bakanlığı kaynaklarından alınan bilgilere göre, Bakan Fidan görüşmede, “Türkiye’nin bölgede istikrarsızlığı artıracak her türlü gelişmeye karşı olduğunu bu çerçevede Suriye’deki gerginliğin azaltılmasından yana” olduğunu söyledi. “Suriye’de barış ve huzurun tesisi için rejim ile muhalefet arasındaki siyasi sürecin sonuçlanması gerektiğini” ifade eden Bakan Fidan, Türkiye’ye ve Suriyeli sivillere dönük “terör faaliyetlerine” asla izin vermeyeceğini vurguladı.

Bakan Fidan dün de Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ve Lübnan Başbakanı Necip Mikati ile ayrı ayrı telefon görüşmeleri gerçekleştirmiş, Dışişleri kaynakları görüşmelerde Suriye’deki durumun ele alındığını belirtmişti.

“Esad’a bağlı güçler Halep’in kontrolünü kaybetti”

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Beşar Esad hükümetine bağlı güçlerin Halep’te kontrolü tamamen kaybettiğini bildirdi.

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Rami Abdül Rahman, “Kürt güçlerin kontrolündeki mahalleler hariç, Heyet Tahrir Şam ve müttefiki cihatçı isyancıların Halep’te kontrolü sağladığını” belirtti. Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan Rahman, bölgede çatışmaların başladığı 2012 yılından bu yana ilk kez rejime bağlı güçlerin Halep’in kontrolünü kaybettiğini ifade etti.

Suriye ordusunun pazar günü takviye kuvvet göndererek, HTŞ ve müttefiki isyancıların Hama’nın kuzeyinde daha fazla ilerlemesini engellediği belirtiliyor. Devlete bağlı haber ajansı Sana’nın aktardığına göre, Esad Pazar günü yaptığı açıklamada isyancılara karşı güçlü bir askeri yanıt verileceğini bildirdi. Esad, ordusunun “terörizmi ezeceğini ve yok edeceğini” belirtti.

Silahlı grupların kontrolündeki bölgelerde faaliyet gösteren, yaygın olarak Beyaz Baretliler adıyla bilinen “Suriye Sivil Savunması” kuruluşunun verdiği bilgilere göre Suriye ordusu dün gece Hama vilayeti ile Halep’in 65 kilometre güneydoğusundaki bölgeye hava saldırıları düzenledi. Saldırılarda, dört sivilin öldüğü, 54 kişinin de yaralandığı kaydedildi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi de hükümete bağlı takviye birliklerin Hama’nın kuzeyindeki bölgelerde “güçlü bir savunma hattı” oluşturduğunu belirtti. Gözlemevi ile Suriye devlet televizyonu El İkbariye ise bölgede Rusya’nın da hem İdlib’de hem Hama’da hava saldırıları düzenlediğini bildirdi.

Gözlemevi, gece boyunca ve pazar sabahı Rus hava kuvvetlerine ait uçakların bölgede düzenlediği saldırılarda en az bir kişinin öldüğünü, çok sayıda kişinin de yaralandığını aktardı. İran da Esad’a desteğini bildirdi. Pazar günü başkent Şam’da temaslarda bulunan İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi, Suriye ordusunun “terörist grupları yeniden yeneceğine” emin olduğunu belirtti.

HTŞ ile birlikte müttefiki silahlı güçler 27 Kasım Çarşamba günü Suriye hükümetine bağlı birliklere karşı geniş çaplı bir saldırı başlatmıştı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin verdiği bilgilere göre, 2020 yılından bu yana bölgede yaşanan en şiddetli çatışmalarda aralarında 44 sivilin de bulunduğu 320’den fazla kişi hayatını kaybetti.

Suriye’nin ikinci büyük kenti Halep’te, 2012 yılından 2016’ya kadar Beşar Esad hükümetine bağlı birlikler, aralarında İslamcıların da bulunduğu silahlı gruplar ve IŞİD arasında şiddetli çatışmalar yaşanmıştı. Hükümete bağlı güçler 2016 yılında Rusya’nın havadan verdiği bombardıman desteği ile Halep’te kontrolü yeniden sağlamıştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Türkiye’ye “Hiperenflasyon” Uyarısı

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), son raporunda Türkiye için ‘hiperenflasyon’ uyarısında bulundu: Türkiye’de reel ücretlerde çok hızlı bir büyümeye işaret eden en son veriler, hiperenflasyon döneminde gerçekleştiği için ihtiyatla yorumlanmalı.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), dünyada reel ücretlerde 2022 yılından itibaren genel bir artış ve toparlanma yaşandığını açıkladı. Raporda, Türkiye’de reel ücretlerde diğer ülkelere göre kıyaslandığında yaşanan artışın, hiperenflasyon nedeniyle ihtiyatla yorumlanması gerektiği kaydedildi.

Uluslararası Çalışma Örgütü, 2022’deki olumsuz rakamların ardından dünya genelinde ücretler artarak bir toparlanma eğilimi içine girmiş olsa da yüksek enflasyon yüzünden yaşanan fiyat artışlarının, hala devam ettiğinin altını çizdi.

VOA Türkçe’den Can Kamiloğlu‘nun aktardığına göre raporda, gelişmekte olan G20 ekonomileri arasında analiz edilen Türkiye’deki reel ücret artışlarıyla ilgili, ele alınan dönem içinde güçlü bir artış tespit edildiği; Türkiye’de ücretlerin 2009 ile 2016 yılları arasında istikrarlı bir şekilde arttığı ancak 2016 ile 2020 yılları arasında büyümenin durduğu ve ardından 2024 yılı da dahil tekrar artışa geçtiği belirtilerek, bu artışın hiperenflasyon sonucunda ortaya çıktığı vurgulandı.

ILO raporunda, ”Türkiye’de reel ücretlerde çok hızlı bir büyümeye işaret eden en son veriler, hiperenflasyon döneminde gerçekleştiği için ihtiyatla yorumlanmalı. 2023 yılında gelişmekte olan G20 ekonomilerinde Çin, Rusya Federasyonu ve Türkiye hariç sıfıra yakın reel ücret artışı tespit edildi. Gelişmekte olan G20 ekonomilerinin çoğunun 2024 yılında da sadece mütevazı bir reel ücret artışı sergileyeceğini öngörüyoruz” ifadesi kullanıldı.

Yaklaşık 150 ülkeden derlenen verilere göre, ortalama ücretlerin Afrika, Pasifik, Orta ve Batı Asya ve Doğu Avrupa’da dünyanın geri kalanına kıyasla daha hızlı arttığı, diğer tüm bölgelerde ortalama reel ücretlerin azaldığı kaydedildi.

2023 yılındaki ücret artışlarının, Afrika, Kuzey Amerika ve Kuzey, Güney ve Batı Avrupa hariç çoğu bölgede pozitif eğilim gösterdiği, 2024 yılında ortalama reel ücretlerin sabit kaldığı Afrika ve Arap ülkeleri hariç tüm bölgelerde ücretlerin arttığı belirtildi. Ücret artışlarının Orta ve Batı Asya’da yüzde 17,9, Kuzey Amerika’da yüzde 0,3 oranları arasında arttığı kaydedildi.

Uluslararası Çalışma Örgütü Direktörü Gilbert Houngbo, ücretlerde küresel çapta gerçekleşen artış eğiliminin devam etmesi halinde, 15 yıldan uzun bir süredir beklenen ve elde edilen en büyük kazanç olacağını, bugünkü küresel ücret artışlarının yüksek enflasyonun ve yükselen fiyatların ücret artışını geride bırakmış olduğu 2022 yılında yaşanan düşüşle kıyaslandığında kayda değer bir toparlanmayı yansıttığını dile getirdi.

Houngbo, ücret artışındaki yükseliş eğiliminde yaşanan bu olumlu gelişmelerin, bölgeler arasında eşit olarak paylaşılmadığına dikkat çekti.

Ücretlerin geçen yıl yüzde 0,9 oranında mütevazı bir şekilde arttığını belirten Houngbo, “Bu sevindirici gelişmeye rağmen fiyatlar, artan hayat pahalılığı ile mücadele etmeye devam eden düşük gelirli haneler için çok yüksek kalmaya devam ediyor. Enflasyon azalmış olsa da birçok ülkede acı bir gerçek olmayı sürdürüyor” dedi.

Paylaşın

İklim Krizi: BM’den G20 Ülkelerine “Örnek Liderlik” Çağrısı

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, G20 ülkelerine “örnek liderlik” çağrısında bulundu ve “çalkantılı dönem” olarak tanımladığı günümüz dünyasında ulusların ortak zorlukların üstesinden gelmek için birlikte çalışılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Guterres, Gazze, Lübnan, Ukrayna ve Sudan’da barış için harekete geçmeleri çağrısında bulundu. Guterres, “Gazze’de barışın sağlanması, tüm rehinelerin derhal serbest bırakılması ve iki devletli çözüme doğru geri döndürülemez bir sürecin başlatılmasına” vurgu yaptı.

Dünya liderlerinin, ekonomik işbirliklerini ve politikaları ele alacakları G20 Liderler Zirvesi öncesinde Pazar günü Brezilya’nın Rio de Janeiro kentine ayak bastı.

Süreç içerisinde dünyanın en büyük ekonomilerinden bazılarının yöneticileriyle görüşmesi beklenen Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, G20’nin katılımcısı olan tüm ülke liderlerini karşıladı.

Rio’daki zirve öncesinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, G20 ülkelerine “örnek liderlik” çağrısında bulundu ve “çalkantılı dönem” olarak tanımladığı günümüz dünyasında ulusların ortak zorlukların üstesinden gelmek için birlikte çalışılması gerektiğini sözlerine ekledi.

António Guterres, “G20’nin liderleri örnek liderlik etmeli. G20 ülkeleri tanımları gereği muazzam bir ekonomik güce sahip. Ellerinde muazzam bir diplomatik güç var. Bunu temel küresel sorunların üstesinden gelmek için kullanmalılar” dedi.

G20 Liderler Zirvesi, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de iklim görüşmelerinin ikinci haftasına girilirken, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı (COP29) Dünya Liderleri İklim Zirvesi ile aynı zamana denk geliyor. Bakü’deki yavaş ilerleme, hayal kırıklığı olarak yorumlanıyor.

BM Genel Sekreteri iklim kriziyle mücadelede “başarısızlığın bir seçenek olmadığını” söyledi ve savunmasız ülkelerin en ağır şekilde etkilenen ülkeler olmasına atıfta bulundu.

António Guterres, günümüzün küresel ekonomisini ve bu ulusların ihtiyaçlarını daha iyi yansıtacak reformlar yapılması çağrısında bulunarak, “Bu uluslar, modası geçmiş, etkisiz ve adil olmayan bir uluslararası mali mimariden ihtiyaç duydukları desteği alamıyorlar” dedi.

Brezilya Devlet Başkanı Da Silva’nın, uluslararası zirvelere pek ilgi göstermeyen ve dış politikasını çoğunlukla ideolojik temellere dayandıran aşırı sağcı eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’ya karşı 2022 seçimlerinde kazandığı zafer, uluslararası toplumda sol görüşlü lidere yönelik umutları artırdı.

Brezilya dönem başkanlığında ele alınması gereken üç öncelik ortaya konuldu: Açlıkla mücadele, yenilenebilir enerjiye geçiş ve uluslararası kurumların reformu. Ancak bu yılki zirvenin Ukrayna ile Rusya arasındaki ve Ortadoğu’daki iki büyük savaşın yanı sıra Donald Trump’ın son ABD seçim zaferinin gölgesinde kalması bekleniyor.

Guterres, Gazze, Lübnan, Ukrayna ve Sudan’da barış için harekete geçmeleri çağrısında bulundu. “Gazze’de barışın sağlanması, tüm rehinelerin derhal serbest bırakılması ve iki devletli çözüme doğru geri döndürülemez bir sürecin başlatılmasına” vurgu yaptı.

“Lübnan’da barış, Güvenlik Konseyi kararlarının tam olarak uygulanması yönünde anlamlı adımlarla yapılmalı. Ukrayna barışında, BM Şartı’na, BM kararlarına ve uluslararası hukuka uyulmalı. Sudan’da, savaşan taraflara sivillere yönelik korkunç şiddeti ve çaresiz insani krizi sona erdirmeleri için baskı yapılmalı,” diye devam etti.

Brezilya hükümetinin açıklamasına göre, G7 üyeleri ve gelişmekte olan ekonomilerin yer aldığı G20’ye 56 heyet daha katılacak ve zirve sonunda üye ülkelerin destekleriyle hazırlanmış ortak bir bildiri yayınlanacak. Görüşmeler öncesinde düzenlenen bir protestoda “Amazonia de Pe” hareketinden aktivistler Amazon yağmur ormanlarına dikkat çekerek “Dünya liderleri Amazon’u izliyor” yazılı bir pankart açtılar.

Amazon, dünyadaki karbondioksitin büyük bir kısmının depolanmasında önemli bir rol oynuyor. Ancak artan sıcaklıklar ve ormansızlaşma politikaları nedeniyle tehlikeli bir noktaya yaklaşıyor.

ABD Başkanı Joe Biden, G20 zirvesi öncesinde Amazon’u gezdi ve yerli liderlerle bir araya gelerek yağmur ormanlarını ziyaret eden ilk Amerikan başkanı oldu. Bu ziyaret, seçilmiş başkan Donald Trump’ın ülkenin iklim değişikliğiyle mücadele taahhüdünü kırmaya kararlı göründüğü bir zamanda geldi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın