Tokat: Atatürk Evi

Atatürk Evi; Tokat’ın Merkez İlçesi, Devegörmez Mahallesi, Devegörmez Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet Döneminde altı kez Tokat’ı ziyaret etmiş, ziyaretlerinden üç tanesinde Mustafa Vasfi Süsoy’a ait bu evde konaklamıştır.

Mustafa Vasfi Süsoy (1876-1934); Atatürk’ün Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı sırasında Kurmay Subaylığını yapmış bir asker, Bandırma Vapuru’nda yanında bulunan silah arkadaşı ve Cumhuriyetle birlikte dört dönem Tokat Milletvekilliği yapmış, her zaman Atatürk’ün yakınında bulunmuş, çalışmalarını ve fikirlerini desteklemiş yakın çalışma arkadaşıdır.

Atatürk’ün Tokat’ı ziyaretlerinde, her zaman kendi evinde evinde misafir etmiştir.Atatürk’ün Tokat’ı ilk ziyareti 26 Haziran 1919 tarihinde, Milli Mücadele yıllarında olmuştur. Silah arkadaşı Mustafa Vasfi Süsoy’a ait bu evde bir gece kalmıştır.İkinci ziyaretleri 25 Eylül 1924 Perşembe günü, Latife Hanımla birlikte olmuştur.

Atatürk ve Latife Hanım bu evde iki gece konaklamışlardır. Atatürk’ün Tokat’ı bir diğer ziyareti olan 19 Eylül 1928 Çarşamba günü, Tokat Hükümet Konağı Vilayet Meclis-i Umumi Salonunda memurlara ve halka yeni alfabe dersi verip, öğle yemeğini Mustafa Vasfi Süsoy’a ait bu evde yedikten sonra Sivas’a hareket etmiştir.

Paylaşın

Sakarya Müzesi (Atatürk Evi)

Sakarya Müzesi (Atatürk Evi); Sakarya’nın Adapazarı İlçesi, Semerciler Mahallesi, Sait Faik Sokak üzeride yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım sağlanabilmektedir.

Müze binası, bahçesi ile birlikte bin 290 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştur. 1910-1915 yılları arasında dönemin Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı Baha Bey tarafından zemin katla birlikte üç katlı olarak yaptırılan konut, daha sonra Atatürk’ün yakın arkadaşı ve milletvekili Hasan Cavit Bey tarafından satın alınmıştır.

17 Haziran 1922 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi ile buluştuğu ve üç gün konakladıkları bu ev, 1967 yılında meydana gelen depremde büyük ölçüde hasar görmüştür. 1983 yılında sivil mimarlık örneği olarak tescil edilen konut, Bakanlığımızca kamulaştırılıp, dış görünümü aslına uygun bir şekilde, içte ise tamamen değişikliğe uğratılarak betonarme olarak yeniden inşa edilmiştir.

Sakarya Müzesi ilk defa 12Ocak 1989 tarihinde, İl Kültür Müdürlüğü bünyesinde büro hizmetlerine başlamış, 7 Mart 1989 tarihinde şimdiki yerine taşınmıştır. Müze, il sınırları içerisinde bulunan arkeolojik ve etnografik eserleri toplayarak yapılan teşhir düzenlemesi sonrasında, 21 Haziran 1993 tarihinde halkın ziyaretine açılmıştır.

Müzenin bahçesinde, Sakarya ili sınırları içinde bulunan Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari parçalar, mezar taşları, sunaklar, yazılı taşlar, ostotek, pişmiş toprak erzak küpü ve sütun kaideleri sergilenmektedir. Müzenin sergi salonunda tarih öncesi çağlar, Roma ve Bizans dönemlerine arkeolojik eserler ile Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait etnografik eserler sergilenmektedir.

Arkeolojik eserler arasında yassı el baltaları, pişmiş toprak kaplar, koku ve gözyaşı şişeleri, madeni ve cam eserler yer almaktadır. Etnografik eserler arasında Ulu Önder Atatürk’ün kullandığı eşyalar ile Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait ateşli ve kesici silahlar, bakır kaplar, mühürler ve el işlemeleri teşhir edilmektedir.

Paylaşın

Nevşehir: Atatürk Evi

Atatürk Evi; Nevşehir’in Hacıbektaş İlçesi, Zir Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım mümkündür.

Gazi Mustafa Kemal Paşa ‘Sivas Kongresi’ sonrasında Ankara’ya dönerken 22-23 Aralık 1919 tarihinde Hacıbektaş’a gelmiş ve söz konusu evde bir gece konaklamıştır.

Atatürk Evi, 19. yüzyılda kerpiç arasına hatıl atılarak inşa edilmiş olup, kamulaştırılma işleminin ardından, 2001 yılı içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yeniden inşası sağlanarak müze olarak hizmete açılmıştır.

Müzede etnografik eserler sergilenmektedir. Müze, Pazartesi günü dışında her gün açık olup, ücretsiz olarak hizmet vermektedir.

Paylaşın

Giresun: Şebinkarahisar, Atatürk Evi

Atatürk Evi; Giresun’un Şebinkarahisar İlçe Merkezi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 11 Ekim 1924 de Şebinkarahisar’ı ziyareti esnasında bir gece kaldığı geleneksel Şebinkarahisar evlerindendir. Evin gerçek sahibi Tüfekçizade Mustafa Ertem’dir. İlçenin merkezinde bulunan ev ahşaptan yapılma olup iki kattan oluşan sade bir binadır.

Evin iki yana eğimli çatısının altında köşk odası vardır, evin önü çıkmalı üçgen alınlıklıdır, mahalli yapı malzemesi kullanılmıştır, 10 adet taş basamaklı merdivenin bulunduğu ana giriş kısmından iki kanatlı ahşap bir kapı ile içeri girilmektedir. İkinci katın üzerinde yarım kat halinde ki ön cepheden görünmeyen çatı katı mevcuttur. Bu çatı katına da ikinci kattan dönerli ahşap bir merdivenle çıkılmaktadır.

1932 senesinde evin içerisinde yapılan çeşitli çalışmalar sonucu ev o tarihlerdeki aslına uygun şekilde düzenlenip, döşenmiştir. 11 Ekim 1982 tarihinde Atatürk’ün Şebinkarahisar’a gelişinin 58. yıldönümünde “Atatürk Evi ve Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır.

Maliye ve Gümrük Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğünün 02 Mayıs 1986 gün ve 3121-749/16781 sayılı yazısıyla mülkiyeti Hazineye ait olan bu yapının Kültür ve Turizm Bakanlığında olan tahsisi kaldırılarak, Şebinkarahisar Belediyesi’ne tahsis edilmiştir.

Müze’de Atatürk’ün ve yaverinin kaldığı odadaki yataklar, çalışma masası, koltuk ve sandalyeler, kanepeler, piyano o günkü hali ile ve diğer tarihi nitelikleri olan bazı eşyalarla yöresel etnografik çeşitli eserler sergilenmektedir. Şebinkarahisar Atatürk Evi ve Müzesi içerisinde 500 kitaplık bir Atatürk Kütüphanesi ve resimlerle Atatürk Köşesi de yer almaktadır. Teknik ve uzman elemanı olmayan müzenin, önemli günlerde ve talep dahilinde belediyece görevlendirilmiş memurlar tarafından ziyarete açılmaktadır.

Paylaşın

Denizli: Atatürk Evi Etnografya Müzesi

Atatürk Evi Etnografya Müzesi; Denizli’nin Merkezefendi İlçesi, Saraylar Mahallesi, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Binanın, yapılış tarihi hakkında kesin bir belge bulunmamakla birlikte; halktan edinilen bilgilerden 19. yüzyıl sonlarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Bina, dış yapısı, planı, pencerelerinin formu ve süsleme özelliklerinden dolayı  Sakız üslubu olarak tanımlanmaktadır.

İki katlı olarak inşa edilen yapı, plan itibariyle orta sofalı ve bu sofaya açılan odalardan oluşmaktadır. Üst katın sofası, ön cephede cepheyi hareketlendiren çıkma balkona, arka cephede ise iki kat boyunca yükselen ve sonradan eklendiği anlaşılan bölüme açılmaktadır.

Zemin katın tavan silmeleri ile üst katı taşıyan ahşap direklerin üzerini örten kaval yivli meander bezemeli, silme başlıklı dekoratif köşe payelerinin dışında herhangi bir süslemesi yoktur.Bina, Cumhuriyetin ilk yıllarında parti binası olarak kullanılmış ve Ulu Önder Atatürk, 4 Şubat 1931 tarihinde Denizli’ye gelişlerinde burada bir gece konuk edilmiştir. 1950 yıllarından sonra Sağlık Bakanlığı’na tahsis edilerek bir süre Verem Savaş Dispanseri olarak hizmet vermiştir. 1977 yılında da Kültür Bakanlığı tarafından anıt eser olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Atatürk’ün doğumunun 100. yılı olan 1981 yılından 1983 yılı sonuna kadar binanın onarımı ve teşhir tanzimi gerçekleştirilerek 1 Şubat 1984 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. Zamanın olumsuz etkisi, mimari yapısı ve bulunduğu yer itibariyle bina yıpranmış, 1997 yılı sonunda tekrar onarıma alınmıştır. Onarım ve yeniden teşhir tanzimi ile Atatürk’ün Denizli’yi onurlandırmalarının 68. yılı olan 4 Şubat 1999 tarihinde yeniden hizmete girmiştir.

Müze:

Müzenin alt katında etnografik eserler sergilenmekte, üst katı ise Atatürk’e ait eserlerin sergilendiği iki odanın dışındaki diğer odalar ise geleneksel Denizli Evi olarak düzenlenmiştir.

Alt kat;

Ziyaretçi girişinin solundaki ve sağındaki iki odada, duvar ve yer vitrinlerinde gümüş ve bafon kadın takıları, işlemeli kadın cepkenleri, el işlemeleri ile  fincan zarfları sergilenmektedir. Sağdaki ikinci odada ahşap oyma hat örnekleri bulunmaktadır.

Alt katta ki en geniş ve üçüncü odada, vitrinler içersinde değişik tipte tüfekler, kılıçlar, Yatağan Palaları, tabancalar, işlemeli kadın giysileri, el işlemeleri ile İzmir’in düşman tarafından işgaline karşı 16 Mayıs 1919 tarihinde Denizli Bayramyeri meydanında düzenlenen mitingde kullanılan Sancak ve Milli Mücadelede büyük yararlılıkları görülen Çal İlçesi Selcen köyünden olan Hüseyin Efe’ye (Hüseyin Çavuş) ait giysi sergilenmektedir.

Üst kat;

Ebeveyn Odası: Sedirler üzerine oturmuş ve ayakta duran mankenler üzerine işlemeli kadın ve erkek giysilerinin sergilendiği bir oda içinde dede, nine ve diğer aile bireyleri bulunmaktadır.

Atatürk’ün Çalışma Odası: Atatürk’ün Denizli’yi ziyaretlerinde kaldıkları oda, çalışma odası olarak düzenlenmiş, istirahat için divan, çalışma masası, Atatürk’ün Denizli’de çekilmiş fotoğrafları ile cam eşyaların bulunduğu camlı dolap yer almaktadır.

Atatürk’ün Yatak Odası:Bu odada Atatürk tarafından kullanılan pirinç başlıklı karyola, ot yatak, telefon ve aynalı elbise dolabı sergilenmektedir.

Günlük Oda:Tipik bir Türk ailesinin günlük yaşamını geçirdiği odada sedir üzerinde nine, beşikteki bebeğiyle ilgilenen gelin, ortada meydan sinisi ve yemek yiyen çocuk ile ocakta kahve pişiren genç kız görülebilir.

Baş Oda:Sedirler üzerinde, el işlemeleri yapan ana-kız ortada bakır sini içinde mutfak kapları, aynalar, bakır mangal ve döküm soba sergilenmektedir.

Sofa :Eski Denizli Milletvekillerinden Necip Ali Küçüka’ya ait aynalı konsol, mankenler üzerinde işlemeli giysiler ile Yaşar Çallı tarafından müzemize bağışlanan yağlı boya tablo ve aynalı askılıklar sergilenmektedir

 

Paylaşın

Ankara: Beynam Atatürk Evi

Beynam Atatürk Evi; Ankara’nın Bala İlçesi Beynam Köyü sınırları içinde yer almaktadır. Toplu taşım araçları ile ulaşım mümkündür.

İki katlı ev Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı tarafından onarılmış ve 26 Aralık 2005 tarihinde ziyarete açılmıştır. Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Samsun’dan yola çıkıp Anadolu’yu dolaştıktan sonra Ankara’ya gelirken 26 Aralık 1919 tarihinde fırtınaya yakalanırlar.

Heyet, Mustafa Kemal Atatürk, Rauf Orbay, Dr. Refi k Saydam, Mazhar Müfi t Kansu, Hüsrev Gerede, Hakkı Behiç Bayiç, Bedri Bey, Ahmet Rüstem Bey, Cevat Abbas Gürer, Muzaffer Kılıç ve üç şoför olmak üzere 13 kişiden oluşmaktadır.

Beynam köyü muhtarı Veli Çavuş ve köylüler Mustafa Kemal ve arkadaşlarını bu evde misafi r ederler. Kolayca tahmin edilebileceği gibi, Milli Mücadele, sondan bir önceki bu durağa çok şey borçludur. Atatürk de bu vefakarlık örneğine, ilk meclis seçimlerinde adaylığını Bala ilçesinde koyarak, karşılık verir.

Paylaşın

Kayseri: Atatürk Evi

Atatürk Evi; Kayseri’nin Melikgazi İlçesi, Cumhuriyet Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Müzede, (41) adet envanterIik eser sergilenmektedir.

Raşit Ağa Konağı olarak bilinen ev XIX. Yüzyılda yapılmış Geç Osmanlı Dönemine ait eski bir Türk evidir.

13.04.1969 tarihinde tescil edilen ve 1978 yılında da Kültür Bakanlığı’nca kamulaştırılan konak, yapılan restorasyon çalışmalarının ardından 1983 yılında “Atatürk Evi” olarak ziyarete açılmıştır.

Konağın ikinci katı yeniden düzenlenerek 19 Aralık 1998 tarihinden bu yana  “Atatürk Müzesi” olarak hizmet vermeye başlamıştır.

Aynı zamanda konağın birinci katında Kayseri Devlet Güzel Sanatlar Galerisi idari büroları ile hizmetlerini sürdürmekte olup, zemin katında ise sergi salonu yer almaktadır.

Konak, kültürel öneminin yanı sıra, Mustafa Kemal Atatürk’ün ağırlanması bakımından tarihi öneme sahip bulunmaktadır.

19 Aralık 1919 tarihinde Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye adına Kayseri’ye ilk gelişlerinde bu konakta iki gece misafir kalmıştır.

Paylaşın

Afyonkarahisar: Atatürk Evi

Atatürk Evi (Büyük Taarruz Karargahı); Afyonkarahisar’ın Yalı Mahallesi, Uysal Sokak üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Mustafa Kemal Paşa, 24 Ağustos 1922 Perşembe günü akşam saatlerinde Şuhut’a ulaşmıştır. Paşalar ve maiyetindekilerin kalacakları evler 23 Ağustos 1922 günü Şuhut’a gelen 1’nci Ordu Komutanı Nurettin Paşa ve Oynağanlızade Osman Ağa tarafından belirlenerek en iyi şekilde hazırlanmıştır.

Mustafa Kemal Paşa’nın kaldığı Yalı Mahallesi Eğri Sokak’la Çeşme Sokağı’nın birleştiği yerdeki Hacı Veli Konağı (Büyük Taarruz Karargahı) aynı zamanda geçici karargah olarak kullanılmıştır. Konakta Atatürk’le beraber Başyaver Salih Bozok, İkinci Yaver Muzaffer Kılıç, Refakat Subayı Yüzbaşı Mahmut Soydan, ve Emir Çavuşu Ali Metin kalmıştır.

Hacı Veli Konağı, 24-25 Ağustos 1922 günleri Başkumandanlık, Genelkurmay Başkanlığı, Batı Cephesi Komutanlığı ve 1’nci Ordu Komutanlığı’nın müşterek karargah binası olarak kullanılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz’un son hazırlık çalışmalarını burada yapmış ve “Anadolu ile dış dünya arasındaki bütün haberleşmenin kesilmesi” emrini bu konakta vermiştir.

24 Aralık 1999 tarihinde Kültür Bakanlığı adına Hazine tarafından kamulaştırılan Konak, 2003 yılında restorasyon çalışmaları ile ayağa kaldırılmış ve 2005 yılında “Atatürk Kültür ve Sanat Evi” olarak hizmete açılmıştır. Hacı Veli Konağı, sonradan “Şuhut Atatürk Evi” olarak, “Atatürk Evleri” kervanına katılmıştır.

Paylaşın

Mersin: Silifke Atatürk Evi Müzesi

Silifke Atatürk Evi Müzesi; Mersin’in Silifke İlçesi Saray Mahallesi sınırları içerisinde yer alır. Bahçe içerisinde iki katlı bir ev olan yapı, 1914 yılında ahşap ve taş malzeme kullanılarak yapılmıştır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1982 yılında kamulaştırılan bina restore edildikten sonra Silifke Atatürk Evi Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, gerek kooperatif ve çiftlik kurma çalışmaları gerekse yurtiçi gezileri nedeniyle Silifke’yi dört kez ziyaret etmiştir.

Atatürk’ün Silifke’yi ilk ziyareti ile ilgili olarak Taşköprü yakınına mermer bir anıt ve heykeli dikilmiş; ancak bu yeterli görülmeyerek ilçede adına bir kitaplık ve müze yaptırılması girişimlerine başlanmıştır.Bunun için Atatürk’ün 27 Ocak 1925’de Silifke’yi ilk ziyareti sırasında geceyi geçirdiği ev seçilmiştir.

Müzede Atatürk’ün kaldığı odanın tüm eşyaları, kooperatif kurması ile ilgili belgeler, ziyaret fotoğrafları, gazete haberleri gibi belgeler sergilenmektedir. Müzede aynı zamanda yöresel etnografik eşyalar da yer almaktadır.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın

Mersin: Atatürk Evi Ve Müzesi

Atatürk Evi Ve Müzesi; Mersin’in merkez Akdeniz İlçesi, Çankaya Mahallesi, Atatürk Caddesi üzerindedir. Atatürk ve eşi Latife Hanım 20 Ocak- 2 Şubat 1925 tarihleri arasında Mersin’i ziyaretlerinde on bir gün boyunca bu evde konuk olmuşlardır. 

Atatürk Caddesi üzerinde kentin odak noktasında yer alan yapı, 1897’de dönemin Almanya Konsolosu Bay Christman’ın Mersinli tüccar Mavromati’nin kızıyla evliliği nedeni ile konut olarak yaptırılmıştır. Mimarı bilinmeyen yapı Krisman (Krizman) Konağı olarak bilinmektedir. Bir süre Tahinci ailesinin mülkiyetinde kalan ev 1972’de Nebil Hayfavi tarafından alınmış ve 1976 yılına kadar Toros Koleji olarak hizmet vermiştir.

1976’dan sonra boş tutulan bu yapının adı, aynı yıl belediye encümeninin aldığı bir kararla Atatürk Evi olmuştur. 1980’de kamulaştırılarak 1982 yılında Kültür Bakanlığı’nın mülkiyetine geçmiştir. 12 Ekim 1992 tarihinde Atatürk Evi ve Müzesi olarak resmi açılışı yapılmıştır.

Mersin Atatürk Evi ve Müzesi dıştan düzgün kesme taş ile yapılmış, iki katlı bir yapıdır. Sivil mimarinin en iyi örneklerinden biridir. Bahçesinde var olduğu bilinen hamama ait izler günümüzde yok olmuştur. Müzenin alt katı fotoğraflarla ve belgelerle Atatürk Müzesi olarak hazırlanmıştır.

Burada Atatürk’ün Mersin’i ziyaretlerinde çekilen fotoğrafları, Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’nden getirilen yirmi iki adet kişisel eşyası sergilenmektedir. Bunlar arasında bornoz, gömlek, çatal, bıçak ve kaşık sayılabilir. Bazı eşyalar Tarsuslu Mehmet ve Belkız Akçora ailesi ile Taki Aleksioğlu’nun bağışıdır.

Kahve içtiği fincan ise Erdal Akalın tarafından armağan edilmiştir. Etnografik değerlerin sergilendiği üst katta, ortada bulunan büyük bir salon ve bu salona açılan yedi oda bulunmaktadır. Bu odalardan ikisi yatak odası, birisi çalışma odası, dördü ise oturma odası olarak değerlendirilmiştir. Girişte çeşitli fotoğrafların sergilendiği Kuva-yi Milliye köşesi bulunmaktadır.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın