Adalet Bakanlığı Harekete Geçti: Deprem Suçları Soruşturma Bürosu Kurulacak

Adalet Bakanlığı, Türkiye’nin güney bölümünde yer alan 10 ilde büyük yıkıma neden ol Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlere ilişkin harekete geçti: Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulacak.

Haber Merkezi / Adalet Bakanlığı, depremden etkilenen illerde Cumhuriyet başsavcılıklarına yazı göndererek, yıkılan binalarla ilgili Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması ve sorumlularla ilgili kaçma, delil karatma ihtimaline karşı koruma tedbirlerinin alınmasını istedi.

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nce gönderilen yazıda, yıkılan binalardan kaynaklı ölümler ve yaralanmalar kapsamında Cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülecek soruşturmalarda etkinliğin ve standardın sağlanmasına dikkat çekildi.

Çalışmalar kapsamında Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması ve bu büroya bakacak savcılara başka bir iş verilmemesi istendi. Yazıda şu maddelere yer verildi:

Yıkılan binalarda hayatını kaybeden ve yaralanan kişi sayısı gözetilerek Cumhuriyet başsavcılıklarında deprem nedeniyle işlenen suçlara yönelik Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulacak, münhasıran bu büroya bakmakla görevli bir Cumhuriyet başsavcı vekili ile yeteri kadar Cumhuriyet savcısı görevlendirilecek, görevlendirilen Cumhuriyet savcılarına başkaca iş verilmeyecek.

Deprem Suçları Soruşturma Bürolarında görev yapacak Cumhuriyet savcılarının kendi iç nöbet listeleri oluşturularak sadece bu büroya mahsus olmak üzere nöbet tutmaları sağlanacak.

Yıkılan binaların müteahhit ve fenni mesul ile sürveyanlarının (fenni mesul vekilleri) ve diğer sorumluların tespitine çalışılacak, sorumlu olduğu tespit edilenler yönünden derhal gerekli soruşturma işlemler yapılacak, kaçma ve delil karatma ihtimaline binaen gerekli koruma tedbirleri tereddütsüz alınacak.

Delil toplama işlemleri koordineli olarak yürütülecek

Kurtarma faaliyetleri gözetilerek delil toplama işlemleri koordineli bir şekilde yürütülecek.

Deliller doğru ve eksiksiz toplanacak, konuya dair rapor hazırlanması için uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyeti oluşturulacak.

Bilirkişi heyeti; mimar, jeoloji ve inşaat mühendisleri ile ilgisine göre diğer uzmanlardan oluşturulacak.

Cumhuriyet savcısı nezaretinde bilirkişiler eşliğinde olay yeri tespit işlemleri yapılacak ve tutanağa bağlanacak.

Yapı ruhsatı, yapı kullanım belgesi, mimari ve statik projelerin gecikmeksizin ilgili belediyelerden, yapı sahiplerinden ve yapı denetim firmasından temin edilerek bilirkişi heyetine tevdi edilecek.

Bilirkişi heyetleri tarafından binalarda delil tespiti işlemleri yapılırken numune alma ve analiz işlemleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı lisanslı laboratuvarlara yaptırılacak.

Delil tespit işlemlerinde; binaya dair adres, tapu kaydı, yıkıldığı deprem, yapı türü, taşıyıcı sistem, yapı ruhsatı veya yapı kullanım belgesi, varsa mimar ve betonarme statik proje bilgi ve belgelerin temin edilmesi, genel enkaz görüntüsü, kolon, kiriş, döşeme ve temel yapının video ve fotoğraflarının çekilmesi, yapılardan numune alınması sağlanacak.

Aynı müteahhit tarafından yapılan sitede birden fazla yapı yıkılmış olması durumunda işlemler tek bir soruşturma dosyası üzerinden yürütülecek.

Paylaşın

Cezaevleri Toplam Nüfusu 340 Bini Aşarak Rekor Kırdı

Türkiye’deki cezaevlerinin toplam kapasitesi 289 bin 974 kişi ama Ocak 2023 sonu itibariyle cezaevlerinde 341 bin 497 kişi bulunuyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre, bu kişilerin 298 bin 975’i hükümlü, 42 bin 522’si tutuklu.

Cezaevi nüfusunun 325 bin 009’ü erkeklerden, 13 bin 977’i kadınlardan, 2 bin 511’i ise çocuklardan oluşuyor. 2021 yılında cezaevlerinde 272 bin kişi olduğu dikkate alındığında toplam cezaevi nüfusunun 2022 sonu itibariyle 69 bin kişi arttığı görüldü.

Sözcü’nün Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 1 Ocak 2023 itibariyle Türkiye’de; 279 kapalı, 89 açık, 10 kadın kapalı, 8 kadın açık, 9 çocuk kapalı, 4 çocuk eğitimevi olmak üzere toplam 399 ceza infaz kurumu bulunuyor. Bu kurumların toplam kapasitesi 289 bin 974 kişi.

Son 17 yılda 378 ilçe cezaevini kapatan AK Parti iktidarı, 2016 yılından bu yana yeni ve büyük cezaevlerinin yapımını hız verdi. 2006 – 2022 yıllara arasında 269 yeni cezaevi açılırken bunlarla 216 bin 607 kişilik ilave kapasite yaratıldı.

Özellikle 15 Temmuz’un ardından hükümlü ve tutuklu sayısında yaşanan artış nedeniyle hız verilen cezaevi inşaatlarına son 7 yılda 30 milyar liradan fazla harcama yapıldığı belirtiliyor.

Türkiye’deki cezaevlerinin toplam kapasitesi 289 bin 974 kişi ama Ocak 2023 sonu itibariyle cezaevlerinde 341 bin 497 kişi bulunuyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre, bu kişilerin 298 bin 975’i hükümlü, 42 bin 522’si tutuklu.

Cezaevi nüfusunun 325 bin 009’ü erkeklerden, 13 bin 977’i kadınlardan, 2 bin 511’i ise çocuklardan oluşuyor. Cezaevlerindekilerin 118 bin 738’i açık infaz kurumu, 222 bin 759’u kapalı ceza infaz kurumunda bulunuyor.

2021 yılında cezaevlerinde 272 bin kişi olduğu dikkate alındığında toplam cezaevi nüfusunun 2022 sonu itibariyle 69 bin kişi arttığı görüldü.

Paylaşın

Cezaevlerinde ‘Hasta Mahkumlar Sorunu’ Neden Yaşanıyor, Nasıl Çözülür?

Cezaevlerini yakından izleyen İnsan Hakları Derneği (İHD), hasta mahpus sorunun çözülmesi amacıyla 4 Kasım 2022 tarihinde hazırladığı 27 sayfalık raporu Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra TBMM’ye de sundu. Adalet Bakanlığı’nın resmi olarak “Faydalanacağız” dediği raporda, cezaevlerindeki sorunlara işaret edildi.

Raporda aşırı kalabalık koğuşlar, yetersiz beslenme, temiz suya erişememe, ısıtma sorunu, havalandırma hakkından yetersiz faydalanma, revire geç çıkarılma, yeterli sayıda doktor bulunmaması, hastaneye sevklerin geç yapılması ve kelepçeli muayene bu sorunların başında sayıldı. Bu sorunların cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını olumsuz etkilediği vurgulandı.

Hapishanelerde yaşamlarını tek başına devam ettiremeyecek mahkûmların tek kişilik odalarda tutulduğu anlatılan raporda, özellikle ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmedikleri belirtildi. Raporda, Adli Tıp Kurumu’nun bu yönde verdiği tahliye kararlarının ise güvenlik gerekçesiyle uygulanmadığı öne sürüldü.

28 Şubat davası kapsamında hükümlü olan emekli Korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde hayatını kaybetmesi, bir kez daha gözleri hasta mahkûmlar sorununa çevirdi. Türkiye’de 651’i ağır olmak üzere en az bin 517 hasta mahkûm cezaevlerinde bulunuyor.

İnsan Hakları Derneği (İHD), bu soruna ilişkin rapor hazırlayarak Adalet Bakanlığı’na sundu. İHD, özellikle Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması uygulamasına son verilmesini ve Terörle Mücadele Kanunu ayrımının kaldırılmasını talep etti.

Peki cezaevlerinde “hasta mahkûmlar sorunu” neden yaşanıyor ve bu sorun nasıl çözülür?

İHD: Hasta mahkûm sayısı daha fazla olabilir

Türkiye’de yaklaşık 288 bin kapasitesi bulunan cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sayısı 326 bini aşmış durumda. Yaklaşık 38 mahkûm, kapasite fazlası olarak cezaevlerinde kalıyor. İHD’nin verilerine göre cezaevlerinde 2022 yılı itibariyle 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta mahkûm bulunuyor.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’a konuşan İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan, sayının çok daha fazla olabileceğini belirterek 2022’de cezaevlerinde 76 mahkûmun öldüğünü, bunun 39’unun hastalıklar kaynaklı olduğu ifade etti. Türkdoğan, “sorun yapısal” tespitinde bulundu.

Cezaevlerini yakından izleyen İHD, hasta mahpus sorunun çözülmesi amacıyla 4 Kasım 2022 tarihinde hazırladığı 27 sayfalık raporu Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra TBMM’ye de sundu. Adalet Bakanlığı’nın resmi olarak “Faydalanacağız” dediği raporda, cezaevlerindeki sorunlara işaret edildi.

Raporda aşırı kalabalık koğuşlar, yetersiz beslenme, temiz suya erişememe, ısıtma sorunu, havalandırma hakkından yetersiz faydalanma, revire geç çıkarılma, yeterli sayıda doktor bulunmaması, hastaneye sevklerin geç yapılması ve kelepçeli muayene bu sorunların başında sayıldı. Bu sorunların cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını olumsuz etkilediği vurgulandı.

Hapishanelerde yaşamlarını tek başına devam ettiremeyecek mahkûmların tek kişilik odalarda tutulduğu anlatılan raporda, özellikle ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmedikleri belirtildi. Raporda, Adli Tıp Kurumu’nun bu yönde verdiği tahliye kararlarının ise güvenlik gerekçesiyle uygulanmadığı öne sürüldü.

“Adli Tıp’tan rapor alınması şartı kaldırılmalı”

İHD Başkanı Türkdoğan, Vural Avar’ın ölümüyle bir kez daha gündeme gelen hasta mahkûmlar konusunda mevzuattan kaynaklı sorunlara işaret etti. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un çok sayıda maddesinin değiştirilmesi gerektiğini belirten Türkdoğan, “Bu kanun 2005 yılında yürürlüğe girdiğinde bize göre çok daha düzgün bir yasaydı. Ama daha sonra hep güvenlik kaygılarıyla yapılan değişikliklerle şu anda işin içinden çıkılmaz bir hal almış durumda” dedi.

İHD’nin raporunda da çözüm önerisi olarak hasta mahpusların infazının durdurulmasını düzenleyen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16’ıncı maddesindeki Adli Tıp’tan rapor alınması şartının kaldırılması istendi.

Raporda, “uygulamada Adli Tıp Kurumu’nun TCK tarafından korunması gereken hukuki yarar ilkesini göz önüne almadığı” savunularak “kurumun siyasi iktidarın telkinleriyle hareket ettiği ve hüküm giyen mahpuslar aleyhine tıp etiğine aykırı raporlar ürettiği” ifadelerine yer verildi. Bu nedenle Adli Tıp Kurumu onayının kaldırılması talep edilen raporda, bunun ancak “çok çok istisnai durumlarda düzenlenmesi gerektiği” belirildi.

Türkdoğan: Hastanelerden rapor yeterli görülmeli

Türkdoğan, Adli Tıp’tan rapor alınması yerine üniversite veya Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinden alınan sağlık kurulu raporlarının yeterli görülmesiyle sorunun çözüleceğini kaydetti.

Ayrıca yasanın Terörle Mücadele Kanunu kapsamında cezaevinde olanları kapsamadığını belirten Türkdoğan, “Yani bunlar aleyhinde bir düzenleme var. Şimdi yaşamını yitiren Vural Avar da TMK kapsamında bir mahpustu. Dolayısıyla kanunun adli mahpuslara tanıdığı çeşitli kolaylıklardan o da yararlanamadı. Öncelikle biz İnfaz Kanunu’nda TMK ayırımının kesinlikle ve kesinlikle kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

“Siyasi irade ayrım yapmamalı”

Türkdoğan, bu iki çözüm önerisinin yanında sorunun çözümü için “siyasi iradeye” de ihtiyaç olduğunu vurguladı. Çözümün yalnızca emekli askerler değil, tüm hasta mahkûmları kapsaması gerektiğini belirten Türkdoğan, “Çünkü Adli Tıp Kurumu ya diğer hasta mahpuslar bakımından işlem yapacak ya da yapmayacak. Yani siyasi iradenin de iradesini ortaya koyarken ayrım yapmaması gerekir” ifadesini kullandı.

İHD’nin hasta mahkûmlar raporunda, şu öneriler de dikkat çekti:

– Cumhurbaşkanının sağlık sebebi ile mahpusları af yetkisini düzenleyen genelgesi değiştirilmeli, Cumhurbaşkanı ağır hasta mahpuslar ile ilgili yetkisini ayrım gözetmeksizin kullanmalıdır.

– Hapishanelerde yaşamını yitiren hasta mahpuslarla ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılmalı ihmal ve sorumluluğu olanlar hakkında cezai yaptırımların uygulanmalıdır.

– Hastalık nedeniyle infazı ertelenen mahpusların tedavileri için sağlık sigortaları devlet tarafından karşılanmalıdır.

28 Şubat’ta 10 asker cezaevinde

Öte yandan Vural Avar’ın ölümünün ardından gözler bir kez daha 28 Şubat davasında cezaevinde olan diğer askerlerin durumuna da çevrildi. Şu an cezaevlerinde arasında emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın bulunduğu yaşları 71 ile 91 arasında değişen 10 emekli asker bulunuyor.

28 Şubat davasının avukatlarından Aykanat Kaçmaz, cezaevindeki 10 askerin ciddi sağlık rahatsızlıkları bulunduğunu kaydetti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın açıklamasının aksine Cumhurbaşkanının Vural Avar’a ilişkin af yetkisini resen kullanabileceğini belirten Avar, bunun için özel bir başvuruya gerek olmadığını kaydetti.

Kaçmaz, “Vural Avar’dan af yönünde başvuru yapması için ölümünden birkaç gün önce talep alınmıştı. Demans rahatsızlığı nedeniyle elleri titrediği için yazamamış, aynı odadaki Erol Özkasnak dilekçesini yazmış. Sonradan yazı başkasına ait değil denmesin diye kendisi yazmış, bir cümlelik dilekçeyi yarım saatte yazmış. Bu dava kumpas bir davadır. Diğerleri af değil adalet istiyorlar” dedi.

Kaçmaz, Anayasa Mahkemesi’nin de 28 Şubat davasına ilişkin yapılan bireysel başvuruyu halen görüşmemesine eleştirdi.

Bakan Bozdağ, Avar’ın durumuyla ilgili olarak “Sayın Cumhurbaşkanımız Vural Avar’la ilgili özel af yetkisini kullanmak istediğini bana söyledi ve süreci başlatmamızı da istedi. Biz merhum Avar’a bu dileği ilettik. Çünkü müracaat etmesi gerekiyor sürecin başlaması için. Fakat başlangıçta müracaat etmedi. Rahmetli oluşundan, yani çok az bir süre önce müracaatı oldu. Biz hemen işlemleri başlattık. Ve süratle işlemlere tekemmül ettirmeye sürdürürken bu arada rahmete kavuştu” açıklamasını yapmıştı.

İnfaz erteleme nasıl yapılıyor?

Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi uygulaması, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16’ıncı maddesinde düzenleniyor. Yasaya göre, maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılabiliyor. Ayrıca cezanın infazı resmi sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde yaptırılsa dahi, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike varsa, yine infaz iyileşinceye kadar geri bırakılabiliyor.

Ancak bu geri bırakma kararı, Adli Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yerin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından veriliyor.

Cumhurbaşkanı’nın af yetkisi ise Anayasanın 104’üncü maddesinde düzenlenmiş durumda. Bu maddede bu yetki, “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır” şeklinde tanımlanıyor.

Paylaşın

32’si HDP’li 39 Milletvekili Hakkında 63 Fezleke

Adalet Bakanlığı, 32’si Halkların Demokratik Partili (HDP), 39 milletvekili hakkında hazırlanan 63 fezlekeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Cumhurbaşkanlığına gönderdi.

Haber Merkezi / Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 39 milletvekilinin çeşitli suçlardan dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle hazırladığı fezlekeler arasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da var.

Fezlekelerden 53’ü ise HDP’li 32 milletvekili hakkındaki suçlamaları içeriyor. HDP Van milletvekilleri Sezai Temelli ile Muazzez Orhan Işık hakkında 4’er, HDP Van Milletvekili Tayip Temel ile HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran hakkında 3’er fezleke bulunuyor.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı ve Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’in ise 4 fezlekesi yer alıyor.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun fezlekesi cumhurbaşkanına hakaretten

Gönderilen fezlekeler arasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Cumhurbaşkanına hakaretten” bir dosyası bulunuyor.

Demokrat Parti Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt hakkındaki fezleke ise tartışma programında Gazeteci Latif Şimşek’e yönelik eylemlerinden dolayı “kasten yaralama”, “alenen hakaret” ve “tehdit” suçlarını kapsıyor.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

Cezaevlerinde Kalanların Sayısı, 20 Kentin Nüfusundan Daha Fazla

Türkiye’de 100 bin kişi başına düşen ceza infaz kurumundaki kişi sayısı 2011’de 172 iken 2019’da 351, 2020’de 319, 2021 yılında ise 352’ye çıktı. Geçen yıl 12 ve yukarı yaştaki her 100 bin kişiden 390’ı ceza infaz kurumuna girdi.

Yüzde 96,1’i erkekler, yüzde 3,9’u ise kadınlardan oluşan tutuklu ve hükümlülerin en çok işlediği suçlar önceki yıllara göre dikkati çekici bir farklılık gösterdi. Önceki yıllarda yaralama suçundan cezaevine girenler ilk sırada yer alırken ekonomik krizin büyüdüğü 2021 yılında daha çok hırsızlık suçu işlendi.

Cezaevinde bulunanların işledikleri toplam suç sayısı 907 bin 38 oldu. Bunun 223 bin 327’si hırsızlık, 80 bin 81’i konut dokunulmazlığının ihlali, 64 bin 796’sı kasten yaralama, 58 bin 213’ü uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, 38 bin 298’i de uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek, bulundurmak ya da kullanmak olarak açıklandı.

Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında cezaevi nüfusu birinciliğini yıllardır hiçbir ülkeye kaptırmayan Türkiye’deki cezaevlerinde bulunanların sayısı nüfus hızının on katı artıyor. 2021 yılı sonu itibarıyla cezaevlerindekiler 20 ilin ayrı ayrı nüfuslarından daha yüksek bir sayıya ulaştı.

BirGün’den Nurcan Gökdemir’in aktardığı Ceza İnfaz Kurumu istatistiklerine göre, Türkiye’deki cezaevi nüfusu ülkedeki bozulmaya paralel hızla artıyor. Nüfus artış hızı 2021 yılında 1,2 olan Türkiye’de cezaevine girenlerin sayısındaki artış bunun yaklaşık on katı artarak yüzde 11,6 oldu. Ceza infaz kurumlarındaki kişi sayısı Türkiye’nin Yalova’dan itibaren ülkenin nüfus sıralaması açısından son 20 kentinden daha kalabalık bir sayıya ulaştı.

31 Aralık 2021 tarihindeki cezaevi nüfusunun yüzde 87,2’sini hükümlüler, yüzde 12,8’ini tutuklular oluşturdu. Türkiye’de 100 bin kişi başına düşen ceza infaz kurumundaki kişi sayısı 2011’de 172 iken 2019’da 351, 2020’de 319, 2021 yılında ise 352’ye çıktı. Geçen yıl 12 ve yukarı yaştaki her 100 bin kişiden 390’ı ceza infaz kurumuna girdi.

Uyuşturucu patladı

Yüzde 96,1’i erkekler, yüzde 3,9’u ise kadınlardan oluşan tutuklu ve hükümlülerin en çok işlediği suçlar önceki yıllara göre dikkati çekici bir farklılık gösterdi. Önceki yıllarda yaralama suçundan cezaevine girenler ilk sırada yer alırken ekonomik krizin büyüdüğü 2021 yılında daha çok hırsızlık suçu işlendi.

Uyuşturucu ile suçlananların ve hüküm giyenlerin oranı da arttı. 2020’de cezaevindekilerin yüzde 4,7’si uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile suçlanıyor ya da hüküm giyiyorken bu oran 2021’de yüzde 7,3’e çıktı.

2021 yılında ceza infaz kurumlarına giren hükümlüler arasında yüzde 14,7 ile hırsızlık suçu ilk sırada geldi. Yüzde 13,5’i kasten yaralama, yüzde 7,3’ü kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak, yüzde 5,8’i trafik güvenliğini tehlikeye sokma, yüzde 5,4’ü ise tehdit suçunu işlemekten hüküm giydi.

Suç sayısı 900 bin

Cezaevinde bulunanların işledikleri toplam suç sayısı 907 bin 38 oldu. Bunun 223 bin 327’si hırsızlık, 80 bin 81’i konut dokunulmazlığının ihlali, 64 bin 796’sı kasten yaralama, 58 bin 213’ü uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, 38 bin 298’i de uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek, bulundurmak ya da kullanmak olarak açıklandı.

999’u çocuk

2021’de 12-17 yaş grubunda 999 çocuk cezaevine girdi. Bu kurumlara hükümlü statüsünde girişi sırasında çocuk yaşta (12-17 yaş grubu) bulunanların sayısı, 2020’de toplam bin 283 iken 2021 de bin 817’ye yükseldi. Bunların 122’sini 12-14 yaş grubundakiler oluşturdu.

Paylaşın

Bakan Bozdağ’dan ‘Başörtüsü Düzenlemesi’yle İlgili Kritik Açıklama

TRT Haber’de katıldığı bir programda soruları yanıtlayan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, başörtüsü düzenlemesiyle ilgili olarak, “Tek maddede değişiklik yapılmasına karar verildi. 24. madde” dedi.

Bakan Bozdağ, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğünde CHP tarafından “başörtüsüne yasal güvence” gerekçesiyle hazırlanan kanun teklifi sonrası başlayan tartışmalara ilişkin konuştu.

“CHP’nin TBMM’ye verdiği teklif esasında olmayan sorunu yeniden sorun haline getirecek bir dayanak teşkil ediyor. Özel sektörü ve diğer alanları kapsamıyor. Kamuda sadece bir mesleği icra eden kadınları kapsıyor” diyen Bozdağ, “Bu düzenleme yasakçı zihniyet geldiğinde, olmayan sorunu yasal dayanaklı soruna dönüştürür” diye konuştu.

Sözlerinin devamında CHP’yi eleştiren Bozdağ, “CHP bu teklifi neden verdi? Bu teklif niye şimdi geldi? AYM’de milletin temel hak ve özgürlüklerini dava konusu eden CHP. Sebebi başkanlık sistemidir, 50+1 sistemidir. Kendi sabit oyları yetmeyince, karşıdan oy alacak. Sayın Cumhurbaşkanımızın yenme ve kazanma korkusu onları daha fazla insanlara yaklaşmaya da zorlayacaktır. Cumhurbaşkanımızın 20 yıldır yenilmeyen bir pehlivan oluşu, CHP’yi değişmeye zorlamıştır” ifadelerini kullandı.

‘Tek maddede değişiklik yapılmasına karar verildi’

Habertürk’ün aktardığına göre CHP’nin teklifi sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Anayasa değişikliği teklifi gelmesini de hatırlatan Bozdağ, “Kılıçdaroğlu, Meclis’e teklifi verince, Cumhurbaşkanımız artık böyle bir sorun olmadığını söyleyerek karşı bir teklifte bulundu. Biz bir çalışma yaptık, önce siyasilerle arkasından Anayasa hukuku profesörlerle bir araya geldik. Daha sonra Kabine bir sunum yaptım. Görüşmeler sonrası şuna karar verdik. Tek maddede yapalım. Tek maddede değişiklik yapılmasına karar verildi. 24. madde. Bu düzenleme sadece başını örten kadınlar için değil başı açık kadınların da hakkını koruyacak” şeklinde konuştu.

Paylaşın

‘Başörtüsü’ Teklifi AK Parti’yi Böldü; Erdoğan Beğenmedi

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet Bakanlığı ve AK Partili hukukçular tarafından hazırlanan başörtüsü teklifini ‘yetersiz bulduğu ve çalışmaların devam etmesini istediği’ ifade edildi.

Öte yandan, AK Parti içinde de teklifin ‘sadece başörtüsü serbestisini içermesi gerektiği’ ve ‘sadece başörtüsü değil, aile yapısını koruyan madde de eklenmeli’ tartışmalarının yapıldığı belirtildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin “başörtüsü serbestisi” üzerine “anayasa” çıkışında bulunmuş ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a bu konuda çalışma yapması için talimat verdiğini açıklamıştı. Erdoğan’ın açıklamalarının üzerinden günler geçmesine karşın teklif henüz TBMM’ye sunulmadı.

Cumhuriyet’ten Selda Güneysu‘nun haberine göre, Erdoğan’a kabine toplantısında başta Adalet Bakanlığı olmak üzere AKP’li hukukçuların da katılımıyla hazırlanan anayasa değişikliği teklifi sunuldu. Ancak Erdoğan’ın hazırlanan teklifi “yetersiz bulduğu ve çalışmaların devam etmesini istediği” belirtilirken AKP içinde de teklifin “sadece başörtüsü serbestisini içermesi gerektiği” ve “sadece başörtüsü değil, aile yapısını koruyan madde de eklenmeli” tartışmaları yapılıyor. “Sadece başörtüsü serbestisini içeren bir teklif hazırlanmalı. Bunun için de anayasanın 10. ve 24. maddelerinde değişikliğe gidilmeli” görüşünü savunan kesimin elindeki en büyük sav ise “CHP’nin tavrı.”

Üzerinde çalışılan anayasa değişikliği teklifine bir başka madde eklenmesi durumunda “CHP’nin diğer maddeleri ‘bahane ederek’ kamuoyuna, ‘Samimiyet çağrısı yaptılar’ ancak kendileri samimi değil, biz başörtüsü serbestisi dedik, onlar içine aile gibi maddeleri de eklemeye çalıştılar” savunusunu yapacağını belirtiyor.

“Samimilerse evet desinler”

AKP içinde bir diğer grup ise teklifin “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın altını çizdiği gibi ailenin bütünlüğünü koruyan maddeleri içermesi gerektiğini” savunuyor. CHP’nin, teklif üzerine kamuoyuna “Samimi değiller” şeklinde kullanacağı argümanın “geçersiz olacağını” savunan bazı AKP’li kurmaylar da “Eğer başörtüsü teklifinde samimilerse, gelsinler hep birlikte ailenin bütünlüğünü de koruyan bir düzenlemeyi TBMM’den çoğunlukla geçirelim. Başörtüsü teklifini TBMM’ye sunan bir CHP, ailenin bütünlüğünü korunmasına karşı çıkmasını kamuoyuna nasıl anlatacak? Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısından sonra topluma anlatması çok zor. O nedenle Batı’nın bize dayattığı değerlere karşı kendi aile yapımızı koruma altına da almalıyız” görüşünde birleşiyor.

“Vurucu ifadeler istiyor”

Erdoğan’ın hazırlanan yasa teklifinde “daha vurucu ifadelerin yer alması gerektiğini istediği” de iddia ediliyor. Teklifin sadece “başörtüsü serbestisi” üzerine mi yoksa aile bütünlüğünü de içine alan maddelerle mi sunulacağı konusunda ise son noktayı Erdoğan koyacak. Adalet Bakanlığı ve AKP’li hukukçular, önümüzdeki günlerde bir kez daha teklifi Erdoğan’ın bilgisine sunacak.

Paylaşın

“Başörtüsü Teklifinde Anayasada 5 Maddede Değişiklik Yapılacak” İddiası

Başörtüsüne anayasal güvence için, AK Parti’nin hukukçu kurmayları ile Adalet Bakanlığı’nın üzerinde çalıştığı taslakta, Anayasa’nın ‘Kanun önünde eşitlik’ başlıklı 10, ‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını’ düzenleyen 13, ‘Eğitim ve öğrenim hakkını’ düzenleyen 42, ‘çalışma hakkı’ başlıklı 49 ve ‘Kamu hizmetlerine girme’ başlıklı 70’inci madde üzerinde değişiklik yapılması hedefleniyor.

AK Parti’nin başörtüsüne anayasal güvence getirecek teklif ile anayasada 5 ayrı maddede değişiklik yapılacağı öne sürüldü.

Türkiye gazetesinden Yücel Kayaoğlu’nun haberine göre, pazartesi günü kabine toplantısının gündemine getirilmesi planlanan taslak ile başörtüsü nedeniyle hiç kimsenin ayrımcılığa tabi tutulamayacağı, kamu haklarından yoksun bırakılmayacağı net ifadelerle hükme bağlanması hedefleniyor.

AK Parti’nin hukukçu kurmayları ile Adalet Bakanlığı’nın üzerinde çalıştığı taslağa göre, Anayasa’nın ‘Kanun önünde eşitlik’ başlıklı 10, ‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını’ düzenleyen 13, ‘Eğitim ve öğrenim hakkını’ düzenleyen 42, ‘çalışma hakkı’ başlıklı 49 ve ‘Kamu hizmetlerine girme’ başlıklı 70’inci madde üzerinde değişiklik yapılması hedefleniyor.

Bu maddelere eklenecek yeni hükümlerle, ‘devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda’ olacak. Eğitim ve öğrenim hakkı maddesi ‘Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimsenin eğitim ve öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemeyeceği’ kapsamında düzenlenecek. Anayasa’nın 49’uncu maddesinde düzenlenen ‘Çalışma hakkı’ hükümleri de yine başörtüsüne güvence getirilecek şekilde yeniden yazılıyor. Bu düzenlemeye bağlı olarak 70’inci maddedeki kamu hizmetlerine girme hükümleri de değiştirilecek. Böylece çalışma hayatı, kamu hizmetlerinden yararlanma ve eğitim hayatında başörtüsü nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulamayacağı hükme bağlanacak.

Yoruma açık olmayacak

AK Parti kaynakları, başörtüsüne anayasal güvence getirecek değişikliklerin ileride ‘Kötü niyetli uygulamaların’ önüne geçecek netlikte olacağını kaydetti. AK Parti kurmayları “Yeni düzenlemeler yoruma açık olmayacağı, bunlara aykırı hiçbir düzenleme yapılamayacağı veya uygulamaya gidilemeyeceği şekilde olacak” değerlendirmesini yaptı.

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi, Bir Yılda Yaklaşık 12 Bin ‘İhlal’ Tespit Etti

Adalet Bakanlığı, 2021 yılı adli istatistiklerini açıkladı. Buna göre, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru sayısında artış gözlendi. Başvuruların yarıya yakınını “adil yargılanma hakkının ihlali” oluşturuyor.

Bu ihlali “Mülkiyet hakkı” ve “Ayrımcılık yasağı” ihlalleri izliyor. İşkence ve kötü muamele başvurularında da büyük artış var. Şarkıcı Gülşen’in de tutuklanmasına neden olan “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” davalarında ise patlama yaşandı.

Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı 2021 yılı adli istatistiklerine göre, ceza mahkemelerinde açılan dosya sayısında artış görüldü.

2021 yılı içinde açılan dosya sayısı, 2020’ye göre yüzde 22,6 oranında arttı.

Bozulan dosya sayısı yüzde 128 arttı

İstatistiklere göre, bozularak gelen dosya sayısındaki yüksek artış dikkat çekiyor. 2014-2021 yılları arasında toplam dosyaların yüzde 4,3’ü, bozularak gelen dosyalardan oluşuyor. 2021’de bozularak gelen dosya sayısı 2014 yılına göre yüzde 128,6 oranında arttı.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na 2019 yılında eklenen geçici madde ile basit yargılama usulünün getirilmesinin bu durumda etkili olduğu değerlendiriliyor.

Ceza mahkemelerinde görülen davalarda mahkûmiyet oranlarında da artış görüldü. 2014 yılında yüzde 37 olan mahkûmiyet karar oranı, 2021’de yüzde 50’ye çıktı.

Ceza mahkemelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamında açılan dosyalar suç türü itibariyle incelendiğinde, ilk sırayı “malvarlığına karşı suçlar”ın aldığı görüldü. Bunu “Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar” ve “Hürriyete karşı suçlar” izledi.

“Anayasal düzene karşı suçlar” kapsamında 2021 yılında yaklaşık 55 bin kişi hakkında dava açıldı. Bu sayıya bozulup gelen dosyalar da dahil.

2021 yılında 50 binden fazla kişiye de “Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar” kapsamında dava açıldı.

TCK 216’da patlama yaşandı

“Kamu barışına karşı suçlar” kapsamında ise 19 bin dosya bulunuyor.

Bu başlık, yakın zamanda şarkıcı Gülşen’in de tutuklandığı TCK 216. madde, yani “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçunu da içeriyor. TCK 216 soruşturmalarında da ciddi artış görülüyor. 2014 yılında 260 olan dava sayısı, 2021’de bin 953’e çıktı.

Cumhurbaşkanına hakaret davaları

TCK’nın “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü bölümü kapsamında 2021 yılında 12 bin 670 dava açıldığı görüldü. Bu başlık, “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” (TCK 301) suçlarını kapsıyor. Davaların büyük çoğunluğu “Cumhurbaşkanına hakaret” maddesinden açıldı.

Anayasa Mahkemesi’ne 66 bin bireysel başvuru yapıldı

Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı 2021 yılı adli istatistikleri, “bağımlı” yargı pratiğini de gözler önüne serdi. Sadece Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurular dahi bu gerçekliği ortaya koyuyor.

Anayasa Mahkemesi’ne 2014 yılında yapılan bireysel başvuru sayısı 20 bin 578 iken, bu sayı 2021 yılında 66 bin 121 oldu. Bu yıllar arasında en yüksek başvuru, OHAL’in yaşandığı 2016 yılında yapıldı.

Geçen yıllardan devreden dosyalarla birlikte Anayasa Mahkemesi’nin önünde 2021’de 104 bin bireysel başvuru dosyası bulunuyordu. 2022’ye 58 bin 730 bireysel başvuru dosyası devredildi.

2021 yılında AYM, yapılan bireysel başvurulardan 32 bin 826’sını kabul edilemez bularak reddetti. 11 bin 830 başvuruda ise en az bir hakkın ihlal edildiğine karar verdi. Hakkın ihlal edilmediği dosya sayısı sadece 102 oldu.

Türkiye’de adil yargılama yok!

AYM’ye en çok “adil yargılanma hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle bireysel başvuru yapıldı. Üstelik bu başvurularda 2014 yılına göre büyük artış görüldü.

Bu kapsamda 2014 yılında 16 bin 768 başvuru yapıldı. 2021 yılında ise 113 bin 524 başvuru yapıldı.

2014-2021 yılları arasında toplam 381 bin kişi “adil yargılanma hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle AYM’ye başvurdu. Bu sayı, AYM’ye toplam başvuruların yüzde 49,5’ini oluşturuyor.

OHAL’i bile aştı!

2021 yılında yapılan “adil yargılanma hakkı ihlali” başvuruları, OHAL’in yaşandığı 2016’yı bile aştı. 2016’da yaklaşık 79 bin bireysel başvuru yapılmıştı.

Yine, hukuksuz gözaltı ve tutuklamalar için yapılan “Kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlali” kapsamındaki başvurularda da artış görüldü. 2021 yılında bu gerekçe ile AYM’ye başvuranların sayısı yaklaşık 12 bin oldu. Bu sayı 2014 yılında bin 500 civarında idi.

60 bin kişi ayrımcılığa uğradı

“Ayrımcılık yasağının ihlali” gerekçesiyle AYM’ye başvuranların sayısında da artış yaşandı. 2014’de 4 bin bireysel başvuru yapılırken, 2021’de 12 bin 535 kişi başvurdu. 8 yılda yapılan toplam başvuru sayısı 60 bin 196 oldu.

“Ayrımcılık yasağının ihlali”, adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkı ihlallerinin ardından en yüksek başvuru konusu.

Yaklaşık 4 bin kişi ifade özgürlüğü için başvurdu

“İfade özgürlüğünün ihlali” başvurularında da ciddi bir artış yaşandı. 2014 yılında 643 kişinin yaptığı başvuru sayısı, 2021 yılında 3 bin 682’ye yükseldi.

Adli istatistiklere, hemen her toplumsal gösteriye yönelik polis müdahalesi de yansıdı.

2021 yılında “toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle 971 başvuru yapıldı. Bu sayı 2014 yılında 305 idi. Bu hakkın ihlali konusunda bu yıllar içinde en çok 2018 ve 2019 yıllarında başvuru yapılmıştı.

8 yılda 17 bin 365 işkence başvurusu

Adli istatistiklere göre; “İşkence ve kötü muamele yasağının ihlali” gerekçesiyle 2014 yılında 208 kişi başvuru yaparken, 2021 yılında 4 bin 286 kişi başvuru yaptı.

2014-2021 yılları arasında, toplam 17 bin 365 kişi işkence ve kötü muameleye uğradığı gerekçesiyle AYM’ye başvurdu.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Bakan Bozdağ: İsveç Ve Finlandiya’dan Hiçbir Kişi İade Edilmedi

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İsveç ve Finlandiya’dan iadesi istenen kişilerle ilgili yaptığı açıklamada, iki ülkenin şimdiye kadar Türkiye’nin bu konudaki beklentilerini karşılamadığını, bu beklentiler karşılanmadığı sürece NATO üyelik süreçlerinin “bir adım ileri gitmeyeceğini” söyledi.

İstanbul’da Cumartesi günü gazetecilerin sorularını yanıtladığı sırada, bir gazetecinin Finlandiya, İsveç ve Türkiye arasında 26 Ağustos’ta gerçekleşecek toplantı hakkında değerlendirmelerini sorması üzerine Bozdağ, şöyle konuştu:

“Şu ana kadar İsveç ve Finlandiya’dan terör suçları isnadı hakkında bulunan kişilerden Türkiye’nin iadesini talep ettiği hiçbir kişi Türkiye’ye iade edilmemiştir. Türkiye’nin haklarında terör suçlarından yargılama bulunup da iadesi istenen hiçbir kişi hakkında olumlu bir resmi dönüş Türkiye’ye olmamıştır.”

İsveç Başbakanı Magdalena Andersso’nun bir Türk vatandaşının iadesine karar verdiklerini ifade ettiğini ancak bu kişinin hakkında dolandırıcılık isnadı bulunduğunu anlatan Bozdağ, şöyle konuştu:

“Bizim beklentimiz dolandırıcılık isnadı olanlarla ilgili değil. İsveç hükümeti ve Finlandiya hükümetinin bunu çok doğru anlaması lazım. Türkiye’nin isteği, talebi terör suçlarıyla suçlanan ve Türkiye’nin iadesini talep ettiği kişilerle ilgilidir. Bunun dışındaki adli suçlarla ilgili, hakkında isnad bulunan kişilerin iadesiyle ilgili olarak Türkiye-İsveç, Türkiye-Finlandiya arasında herhangi bir sorun yok zaten.

Böyle bir sorun olmadığına göre bizim de bu konularda sorun varmış gibi göstermemiz de söz konusu değil. İsveç tarafının, bu konuda sorun varmış gibi Türkiye’nin talebi bunlarla ilgiliymiş gibi bir yaklaşım içerisine girmeleri de ahlaki değil ve doğru değil.

Bizim beklentimiz terör suçlarıyla ilgili iadelerle ilgilidir. Onun dışındaki suçlarla, suçlanan kişilerin iadesiyle ilgili bir beklentimiz kendilerinden yoktur. Türkiye’nin bu konudaki beklentileri karşılanmadığı sürece İsveç ve Finlandiya üçlü mutabakatta Türkiye’ye verdikleri sözü yerine getirmemiş sayılacaklardır. NATO üyelik süreci bu nedenle bir adım ileri gitmeyecektir.”

Haziran ayında Madrid’de gerçekleştirilen NATO liderler zirvesi öncesinde yapılan görüşmelerde İsveç ve Finlandiya’nın taahhütleri sonrası Türkiye, bu iki ülkenin NATO’ya üyelik başvurusunu destekleme kararı almıştı.

İmzalanan muhtırada, İsveç ve Finlandiya’nın, terör örgütü olarak tanınan PKK ile mücadele ve YPG/PYD’ye destek vermeme taahhüdünde bulundukları kaydedilmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın verdiği sözleri tutmaması halinde, bu iki ülkenin NATO üyeliklerini TBMM’de onaylamayabileceğini uyarısını yapmıştı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın