AK Parti Sözcüsü Çelik’ten “Süreç” Açıklaması: Takip Ediyoruz

Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası başlayan sürece ilişkin, “Süreci yakın bir şekilde takip ediyoruz” dedi.

AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, toplantı devam ederken gündeme ilişkin basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Çelik’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: “Papa’nın Gazze mesajı son derece hakkaniyetli mesajdı. Bir kere daha Vatikan devletine, ailesine, katolik alemine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Sırrı Süreyya Önder değerli arkadaşımız. Hem sanatçı, hem siyasetçi. Geçirdiği rahatsızlıktan dolayı son derece üzgünüz. Alanının en iyisi olan doktor arkadaşlarımız rahatsızlığıyla ilgili müdahaleyi yaptılar. Süreç hassasiyetle yürütülüyor. Kendisiyle felsefe, sanat, siyaset konusunda uzun yıllar sohbetlerimizin olduğu bir arkadaşımız. Onun rahatsızlığı aslında dokunduğu insanları, çevrelerin, bir şekilde mağdur olmuş insanlara dokunmasının Türkiye’de toplumsal birliğimizin, kardeşliğimizin güçlenmesi bakımından yapmaya çalıştıklarının herkeste parça parça yer ettiğini gösterdi.

Türkiye’nin farklı kesimlerinden ortaya konulan sahiplenmeyi gösterdiler. Özellikle hastanenin karşısına yazılan yazılarda, onu ziyaret edenlerin ifade ettiği mesajlarda da Türkiye’nin terörsüz Türkiye’ye ulaşması bakımından ortaya koyduğu kıymetli yaklaşımın nasıl takdir edildiği görülmüş oldu. Kendisine, arkadaşımıza, dostumuza acil şifalar diliyoruz. Terörsüz Türkiye sürecinin devam ettiği son zamanlarda Meclis çalışmaları bittiğince mesajlaşır, buluşurduk. Gece yarısına kadar sohbetler olurdu. Sağlık durumu gündeme gelirdi. Dua ediyoruz. Muhterem annesine, kızı Ceren’e kardeşlerine ve sevenlerine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Hastanede hastane dışında ortak dostumuz olan doktor arkadaşlarımızın ne kadar yakından ilgilendiğini görüyoruz. Orada her kademeden sağlık personeline teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bu vesile ile kötü, çirkin tartışmalar oldu, hepimizi üzdü. İyi şeyleri, kardeşliği, doğru sözleri öne çıkarmamız lazım. Doğru sözleri büyütmek lazım. Kem söz söyleyenleri kendileriyle başbaşa bırakmak lazım. Rahatsızlığında da görüldü ki, hemen hemen toplumun bütün kesimleri esasında terörsüz Türkiye sürecinin de sembol isimlerinden biri olduğu için bu sürecin başarıya ulaşması için büyük bir gayret ve arzu içinde. Geçmişte bazı uygulamalar sebebiyle Kürt vatandaşlarımızın üzerindeki ret, inkar ve asimilasyon politikalarını hükümetlerimiz döneminde demokratik reformlara imza atarak kaldırdık. Çok riskli, karanlık zamanlarda tehditlere, siyasi suikast tehditlerine rağmen bu yol Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yüründü.

Sayın Cumhurbaşkanımızın ve sayın Bahçeli’nin tarihi çağrısı ile yepyeni bir dönem açılmış durumda. Önümüzde toplumsal birliğimizi derinleştirmenin, demokrasinin ölçeğini büyütmenin, bölgemizdeki, yakın çevremizdeki komşularımızla daha çok dayanışmanın gerekliliği ortada. Birtakım felaket senaryoları odaklarını görüyoruz. Türkmenler, Araplar, Sünniler, Şiiler, Aleviler, Ezidiler hangisi olursa olsun bütün etnik ve mezhep gruplarına dönük olarak kardeşlik yaklaşımını ortaya koymak için özellikle Sünni-Şii üzerinden, Türk-Kürt üzerinden fitne çıkarmak isteyen odaklarını görüyoruz. Terörsüz Türkiye hedefi vatandaşlarımızın faydasına olacak, geleceğimizin terör yoluyla esir alınmasına karşı, geleceğimiz üzerine ipotekler oluşturmasına karşı Türkiye’nin terör meselesinden kurtulmuş olarak ilerlemesi gerektiğinin açık ifadesidir. Bu şekilde bakacağız meseleye.

Dış politikadaki etkimizi büyütmek, Türkiye’yi her alanda bağışıklık sisteminin daha da güçlü hale getirmek için bu iradeyi sürdürmeye devam edeceğiz. İnşallah yakın zamanda birtakım gelişmelerle birlikte terörsüz Türkiye’yi doğru zamanda, vatandaşlarımızın ortak geleceğine katkı sağlayacak, bölge halklarının dayanışmasına katkı sağlayacak şekilde hep beraber göreceğiz. Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna savaşı, güneyimizde Suriye’nin içinde, Lübnan’da diğer alanlarda İsrail’in Netanyahu hükümetinin yaptığı operasyonların ortağa çıkardığı istikrarsızlaştırıcı tablo ve Gazze’de soykırımın daha da ağırlaşarak yaşanıyor olması, Trump’un getirdiği tarifeler bütün tanımların, güç dengelerinin ele alınacağı gözüküyor.

Türkiye bütün bu tablonun merkezinde yer alırken en büyük gücü vatandaşlarımızın birliği ve dirliğidir. Demokrasimizin ve cumhuriyetimizin gücü ve bölge halklarıyla kurduğumuz ilişkidir. 1648 barışını, 1814 Viyana ve Yalta Konferansı’nı çok sık duymaya başladık. Burada güç dengesi nasıl şekillenecek? Türkiye sözkonusu olduğunda önümüzdeki dönemde de Türkiye ne yapacak diye yoğun tartışmalar var. Türkiye’nin zihninin berrak olduğunu, kendi gündemi ve ajandasına hakim olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz.

Kuşkusuz demokrasimizden, cumhuriyetimizden, devletimizin niteliklerinden taviz sözkonusu olmaksınız , herhangi alver süreci olmaksızın ortak gelecek, vatan idealini daha da güçlendirecek şekilde bütün bu süreçler önümüzdeki dönemde yürütülecektir. Güç dengesinin yeniden şekillendiği ortamda, bölge halkları arasında bir tek Türkiye’nin daha çok birlik, dirlik, ortak refah iradesinin pozitif olarak ayrıştığını ve takdir edildiğini görüyoruz. Önümüzdeki dönemde dünya güç sistemi nasıl şekillenecek sorusunun hemen arkasından ‘Türkiye önümüzdeki dönem ne yapacak’ sorusuyla bağlantılı olarak soruluyor. Türkiye aklı selimle, teenniyle hızlı bir adım atacaktır.

“700 uyuşturucu taciri gözaltına alındı”

Vatandaşlarımızın en çok üzerinde durduğu konulardan bir tanesi zehir tacirlerine, çocuklarımızı, gençlerimizi uyuşturucuya bulaştırmaya çalışanlara karşı etkili tedbirlerdir. İçişleri Bakanlığımız Nakrokapan operasyonu harekete geçildi. 700 uyuşturucu taciri gözaltına alındı. Bu kötülük üretmeye çalışan zehir tacirlerine karşı etkili bir operasyonla imza atılmış oldu. Zehir tacirlerinin toplum gündeminden çıkarılması konusunda emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Bu meseleyi takip edeceğimizi tekrar ediyoruz.

Bu normal doğum konusuyla ilgili olarak düşünülen şey tabii ki annenin ve bebeğin sağlığını düşünme ve bu çerçevede yaklaşım konusudur. Bazıların iddia ettiği gibi kadınlara dayatma, müdahale gibi değerlendirmek doğru değil. Nihayetinde hekimlerin değerlendireceği konu. Bu dünyada da tartışılan konu. Burada hem annenin hem bebeğin sağlığını düşünerek gereksiz, lüzumlu olmayan cerrahi müdahalelerin olmamasıyla ilgili hassasiyettir. Biz burada bütün annelere, anne adaylarına en yüksek hassasiyetle bir kez daha saygılarımızı iletiyoruz. Biz kadınların herhangi şekilde tercihine, hayat tarzına dayatma gibi algılanmasını arzu etmeyiz. Gerekli olmayan zamanlarda endikasyon üretecek tıbbi müdahaleler yapılıyor. Bu gayri tıbbi müdahale olmuş oluyor. Doktor kararıyla bu işlemlere tabii ki uygun yol her zaman mümkündür. Burada önemli olan anne ve bebeğinin sağlığının korunmasıdır. Burada bizim için esas olan annenin ve bebeğin sağlığının korunması, gerekli olmayan cerrahi işlemin sözkonusu olmamasıdır.

CHP’nin mitinginin bizi ilgilendiren tarafı yok. Sonuç olarak CHP’li siyasetçiler, CHP’li birtakım yayın organları bile sonuçta CHP’nin yaptığı mitingin başarılı olup, olmadığını AK Parti’nin geçmişte yaptığı mitinglerle mukayese yapıyor. Demek ki burada ölçü AK Parti’dir. Biz meydanların, kitlelerin partisiyiz. Biz büyük demokrasi buluşmaların partisi olarak Türkiye’nin en önemli referansı olmaya devam ediyoruz.

“Süreci yakın bir şekilde takip ediyoruz”

İnşallah bu ay içerisinde bu sürecin belli aşamaya geldiği birtakım gelişmeler olabilir. Bu süreçler belli şeylerin olgunlaşmasıyla gündeme geliyor. Siyasi partiler arasındaki ziyaret trafiği de dahil olmak üzere sonuçta Türkiye terörsüz Türkiye hedefine ulaşsın. Terör örgütünün kongresini toplaması ve kendisini fesh etmesi, silahları bırakması dönüm noktası olacaktır. Bu herkes için, bölgeyi terör üzerinden istikrarsızlaştırmak isteyenlerin aleyhine, daha çok kardeşlik isteyenlerin, yakın coğrafyamızda kardeşliğin, dayanışmanın güçlenmesinde lehine durum ortaya çıkaracaktır. Süreci yakın bir şekilde takip ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla terörsüz Türkiye sürecinin yakından takip edilmesi üzerine kurulmuş heyet var. Heyet hemen hemen gün aşırı toplantı yaparak süreci yakından takip ediyor. Buna Türkiye açısından ve bölgedeki felaket senaryoların engellenmesi açısından stratejik bir kazanım olarak değerlendiriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ve sayın Bahçeli’nin iradesi bunu güçlü bir şekilde sahiplenmektedir.

Maalesef muhalefet kanadından yanıltıcı, toksit yaklaşımlar görüyoruz. Normal doğum meselesinden buraya kadar yalan siyaseti diyebileceğimiz birtakım işlere imza atılıyor. Buradaki esas mesele, Türkiye’nin içinde uzun zamandır demokrasinin ölçeğinin büyütülmesidir. Kültürel problemlerin, etnik ve mezhebi, kimlik alanlardaki problemlerin çözümü. Yüksek bir perspektiften demokrasinin ölçeğinin büyütülmesi çerçevesidir. Kimlikçi, etnik referanslarla değil reform siyasetiyle yapılması lazımdır. Terör örgütlerinin denklemden çıkarılması, bölge halkları arasındaki dayanışmanın daha güçlü hale getirilmesidir.

Bülent Bey’in değerlendirmeleri yapıldığında şöyle bir şey çıkıyor. AK Parti adına kimlerin açıklama yapacağı belli. Bülent Bey’in bahsettiği konularda bizim görüşlerimiz belli. Sonuç olarak Bülent Bey’in söyledikleri AK Parti’yi, kurumlarını temsil eden görüş değil. Bülent Bey’in kişisel görüşleri. O değerlendirmeyi kendine sormak gerekiyor. Bu değerlendirmelerin AK Parti’nin kurumsal görüşleriyle ilgisi yoktur.”

Paylaşın

DEM Parti Heyeti’nden Abdullah Öcalan’la Görüşme Sonrası İlk Açıklama

Pervin Buldan, DEM Parti Heyeti’nin İmralı Cezaevi’nde hükümlü bulunan Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, “Öcalan’la verimli bir görüşme yaptık” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti’nde yer alan Van Milletvekili Pervin Buldan ile Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Faik Özgür Erol, İmralı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan ile görüştü. Pervin Buldan, görüşmenin ardından DEM Parti Meclis Başkanvekili ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’in tedavi gördüğü hastane önünde basın açıklaması yaptı.

Buldan, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Bugün sabah saatlerinde İmralı adasınsa Sayın Öcalan ile görüşmek üzere yola çıktık. Sayın Öcalan’ın avukatı Özgür Erol beyle birlikte yaklaşık 2 buçuk saatlik görüşmenin ardından geri döndük. Görüşmenin oldukça verimli geçtiğini özellikle ifade etmek isterim. Yaptığımız görüşmede elbette ki ilk konu sevgili Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumu oldu.

Kendisi de konuyu yakından takip ettiğini, Sırrı bey ile ilgili tüm haberleri izlediğini, dinlediğini ve en kısa zamanda sağlığına kavuşmasını umut ettiğini belirtmek isterim. Süreç ile ilgili umudunu koruduğunu ve çalışmalarını sürdürdüğünün altını da önemle çizdi. Sevgili Sırrı Süreyya Önder’e hitaben bir mesaj verdi bize. Ben de bu mesajını sizlerin aracılığıyla kamuoyuna paylaşmak istiyorum.”

“Büyük barış çabasını topluma yansıtan…”

Buldan, Öcalan’ın Önder’e geçmiş olsun dileklerini ilettiğini ve süreci yakından takip ettiğini belirterek, görüşme sırasında Öcalan’ın Önder’e yönelik bir mesaj paylaştığını aktardı.

Pervin Buldan’ın okuduğu, Abdullah Öcalan’ın Sırrı Süreyya Önder’e gönderdiği mesaj şu şekilde: “Sırrı Süreyya Önder’e yaşadığı rahatsızlık nedeniyle şifa diliyorum; ailesine ve tüm dostlarına, sevenlerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Sırrı Süreyya Önder ile 12 yıllık mesaimiz var. Onun taşıdığı büyük önem şudur: Adıyamanlı ve Türkmen kökenli ideal biri olarak Baba İshak geleneğini temsil ediyor. Büyük barış çabasını topluma yansıtan, toplumsal ön yargıları şahsında kırabilen biridir. Bunu da yaptı. Ön yargıları toplumda kırdı, Meclis’te kırdı, sokakta kırdı.

Onun şahsında hayata geçen, Anadolu genleri ve kültürü dediğimiz şeydir. Barış dediğimiz şey de Anadolu genlerini, Türkmen geleneğini yaşanılır kılmaktır. Önder böyle biridir ve gerçek Türkmenlik özü budur: En iyi barış kimliği, en iyi barış kültürü. ‘Israrla düşmanlaştıralım, bu biçimde siyaset yapalım’ anlayışının tam zıddıdır.

Önder’in olumsuzluklarla baş etme, onları yönetebilme kültürü önemlidir; ortaya çıkan olumsuzlukları derinleşmeden olumluya dönüştürebiliyor. Herkesin Önder’in kaldığı hastaneye gittiğini, onun anısına bağlılığını beyan ettiğini görüyorum. Bağlılığın gereği, onun barış çabasını pratikleştirmekten geçer. Bir kez daha kendisine, ailesine, sevenlerine, tüm topluma geçmiş olsun dileklerimi sunuyor; bir an evvel iyileşerek en coşkulu, en güçlü haliyle aramızda olmasını diliyorum.”

Paylaşın

Abdullah Öcalan: Devlet Bahçeli Değiştiyse Herkes Değişir

DEM Partili Pervin Buldan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Bu ülkede Devlet Bahçeli değiştiyse herkes değişir” dediğini aktardı. Buldan, Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması ve özgür çalışma koşullarının sağlanması gerektiğini de söyledi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti Üyesi Buldan, İtalya’nın başkenti Roma’da dün başlayan “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm Uluslararası Konferansı”na katıldı.

Buldan, 29 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti milletvekilleriyle Meclis’te tokalaşmasının ardından başlayan sürece dair açıklamalarda bulundu.

Artı Gerçek’te yer alan habere göre, Buldan şu ana kadar yapılan görüşmelerin satır başlarını şöyle özetledi: “Siyasi heyet olarak üç görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmelerde Sayın Öcalan’ın vurguladığı üç temel kavram vardı: barış, Türk ve Kürt ittifakı, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi. Bu üç kavram üzerine yoğunlaştık.

Öcalan, ilk görüşmede, “50 yıl boyunca süren isyanın sebepleri, Kürt halkının inkarı, dilinin ve kimliğinin yasaklanmasıydı. Ancak son 20-25 yıldır bu sorunun silah ve çatışma yoluyla çözülemeyeceği kanaatine vardım” dedi.

“Türkler ve Kürtler arasında bir birlikteliğin sağlanabilmesi için geçmişin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.”

Buldan, yaptıkları görüşmelerde barışın önündeki engellerin kaldırılmasının önemli olduğu mesajını verdiklerinde Öcalan’ın oldukça mutlu olduğunu belirtti ve şunları ekledi: “Sayın Öcalan, ‘Kürtler kendilerini sevdiği kadar Türkleri de sevmeli, çünkü biz kardeşiz’ dedi.”

27 Şubat Çağrısı metninin devlet yetkilileriyle ortak bir mutabakatla yazıldığını vurgulayan Buldan, “Bu, sadece Sayın Öcalan’ın yazdığı bir metin değil” şeklinde konuştu.

Öcalan’ın “Bu ülkede Devlet Bahçeli değiştiyse, herkes değişir” sözünü aktaran Buldan, her görüşmenin oldukça olumlu bir atmosferde geçtiğini ve herkesin sürece katkı sunma isteğini dile getirdiğini belirtti.

Buldan, Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması ve özgür çalışma koşullarının sağlanması gerektiğini vurguladı. Bunun için yasal hazırlıkların hızla hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti.

Ayrıca, 10 yıl önceki ilk müzakerelerde Öcalan’ın mevcut koşullar altında çalışamayacağını belirttiğini hatırlatarak, “O dönemde İmralı’daki odası biraz daha genişletildi. Ancak diğer üç kişi hala 12 metrekarelik odalarda kalıyor. Bu koşullar, Sayın Öcalan’ın süreci verimli şekilde yürütebilmesi için yeterli değil” dedi.

Paylaşın

MHP Lideri Bahçeli: Abdullah Öcalan, PKK’nın “Kurucu Önderi”dir

MHP Lideri Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan için kullandığı “PKK’nın kurucu önderi” ifadesine ilişkin yaptığı açıklamada, “Kim ne derse desin aleni ve aşikar gerçek budur” dedi.

Haber Merkezi / Devlet Bahçeli ayrıca, DEM Parti’den gelecek hafta MHP’ye yapılacak ziyaret için de “Hiç kuşkusuz DEM Parti heyetinin Milliyetçi Hareket Partisi’ne yarın gerçekleştireceği ikinci ziyaretinde de olmayı ve karşılık görüş alışverişinde bulunmayı arzu ederdim. Fakat partimizi temsilen görevlendirilen arkadaşlarım inanıyorum ki şahsımı aratmayacaklar, düşüncelerimizi berrak ve temiz bir mizaçla muhataplarına anlatacaklardır. Bu vesileyle değerli dava arkadaşlarımı ve DEM parti heyetini selamlıyor, terörsüz Türkiye seferberliğimiz kutlu olsun diyorum” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gündemdeki gelişmelere ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Devlet Bahçeli, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Ortak aklın etkin ve etkili işletilmesine eşanlı şekilde milli değer ve emanetlere dürüstçe bağlılık elbette geniş çaplı uzlaşmanın ve buruk gönüllere ulaşmanın altın formülüdür. Sıkılmış yumrukların açılması, gerilmiş yüz hatlarının yumuşaması, sırt dönmek yerine sırt sırta verilmesi, bunun yanı sıra iyimser, iyiliksever ve iyi niyetli ilişki ve irtibat ağlarının tesis edilmesi kilitli kapıları açabilecek en makul anahtardır. Sabır, sağgörü ve sağduyu mihverinde atılacak güven veren adımların boşa çıkması asla düşünülemeyecektir.

Daha fazla kaynaşarak, daha çok konuşarak, daha yürekten kucaklaşarak milli ve manevi temelde müessir, müteselsil ve müşterek bir geleceğin inşası mümkün, hatta muhakkaktır. Önyargıların markaj ve mahkumiyetinden mutlaka kurtulmak lazımdır. Üzerimize serpilen ölü toprağını kaldırıp atmanın yanında ilkel dürtülerin, illegal düzeneklerin, sanal ve sipariş provokasyonların zehirli sarmalından inanç ve irade birliğiyle sıyrılmak hem zorunlu bir ihtiyaç hem de tarihi, coğrafi ve kültürel bir mecburiyettir.

Ahlaklı, sorumlu, etik ve milli hassasiyetlere tam sadakat duyan bir siyaset pratiğinin kronik sorunlar karşısında acze düşmesi, çaresizliğin fanusuna kısılıp kalması mümkün değildir. Türk milletinin siyasetten ve siyasi partilerden yegane beklentisi haklı ve meşru taleplerine kulak verilmesi, hayatın ve hadiselerin doğal akışından kaynaklanan zincirleme sorunların aşama aşana dengeli ve demokratik müdahalelerle çözüme kavuşturulmasıdır.

Türk ve Türkiye Yüzyılı aynı zamanda huzur ve refahın yüzyılı olacaktır. Fırtınalı bölgesel ve küresel sisteme karşı esnek, enerjik, erdemli, muhkem, müteyakkız ve stratejik direnç göstermek kadar iç cepheyi sağlam, sağlıklı ve zinde tutmak da beka düzeyinde önceliğimiz olmalıdır. Bu konuda herkes peşin hükümlere aldırmadan titizlik göstermelidir. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan her kardeşimiz, büyük Türk milletine mensup olan her insanımız bölücü terörden ileri düzeyde şikayetçidir.

Artık terörü kalıcı olarak hayatımızdan çıkarmanın zamanı gelip çatmıştır. Çünkü terörle varılacak hiçbir yer, erişilecek hiçbir menzil yoktur. Kaldı ki geride kalan 41 yıllık zamanda bölücü terör örgütü sadece yakmış, yıkmış, katletmiş, kirletmiş, isyan ve şiddet eylemlerinde sürekli çıta yükseltmiştir. 27 Şubat 2025 tarihinde, terör örgütünün kurucu önderi tarafından yapılan ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ kapsamında PKK’nın silah bırakmasıyla birlikte örgütsel varlığının feshedilmesi istenmiştir. Bu çağrı esas itibariyle talimatla bezenmiş ve belgelenmiş bir çağrıdır.

Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile PYD/YPG elebaşının 10 Mart tarihinde Şam’da imzaladıkları 8 maddelik anlaşma metiniyle mühim bir eşik aşılmış, komşu ülke Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğü tescillenmiştir. Ülkemiz aleyhine beşinci kol faaliyeti yapan ücretsiz ajan provokatörlerin saptırmaları ve suyu bulandırma çabaları devamlı ilerleyiş halinde olsa da, malum ve vaki gerçek YPG/PYD/(SDG)’nin kendini feshederek silah bırakmış olmasıdır.

Suriye’nin kuzeydoğusundaki sivil ve askeri kurumların, sınır kapılarının, havaalanlarının, petrol ve doğal gaz sahalarının Suriye Arap Cumhuriyeti’ne entegre edilecek olması, Kürt toplumunun Suriye devletinin ayrılmaz bir parçası olarak tanınması ve geçici anayasanın kabulü edilmesi inkarı ve ihmali olmayacak ciddi gelişmelerden bazılarıdır. PKK’nın ise derhal ve hiçbir şart ileri sürmeksizin 27 Şubat çağrısı doğrultusunda kongresini toplayarak feshini kararlaştırması, kanlı silahların teslimini bir an evvel yapması ertelenemez ve geciktirilemez bir gündem konusudur.

Geçmişte, PKK’nın kuruluş manifestosunda hedefi ‘Bağımsız Birleşik Kürdistan’a ulaşmaktır. Federasyon, otonomi, özerklik, demokratik Cumhuriyete katılım gibi seçenekler o dönemde yoktur. Bunlar müteakip yıllarda Türkiye düşmanlarının dayatma ve telkinleriyle alternatif seçenekler olarak tezahür etmiştir. Bu karanlık ve hain hedeflere ulaşmak için yürütülecek strateji ‘uzun süreli halk savaşı’, buna ulaşmanın mekanizmaları ‘parti-cephe-ordu’ yapılanması, hedefe ulaşmanın silahlı yöntemi ise sırasıyla “silahlı propaganda” ve sözde ‘gerilla savaşı’dır.

27 Şubat İmralı açıklamasıyla PKK’nin anlam yoksunluğu, aşırı tekrara yol açması, dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamladığı ve feshinin gerekli olduğu netleşmiştir. Kurucu önder ifadesinden rahatsız olan, bu tanımlamayı istismar eden, üstelik Milliyetçi Hareket Partisi’ne haksız ve hayasız şekilde saldırıya geçenler evvelemirde bu sıfatın bize ait olmadığını, patentinin bizde bulunmadığını, örgütsel ve ideolojik bir adlandırmadan başka da bir manaya gelmediğini biliyor olsalar bile bilmezliğe yatan ucuzlaşmış ve koflaşmış şarlatan tiplerdir.

“Abdullah Öcalan, PKK’nın kurucu önderidir”

Nitekim PKK’yı kuran ve kumanda eden teröristbaşı Abdullah Öcalan, aynı zamanda örgütün kurucu önderidir. Kim ne derse desin aleni ve aşikar gerçek budur. CHP’nin ve yandaş televizyon kanallarının terörsüz Türkiye hedefini sabote etme gayesi, diyalog kanallarını baltalama gayreti maalesef gözle görülecek kadar açıktır ve açıktadır. Dil ve üslup çoraklığıyla birlikte fikri ve siyasi çarpıklık CHP’yi Türkiye’nin karşısında sivrilen bozguncu bir odağa dönüştürmüştür.

Bu nedenle CHP yönetimi aklıselim çizgiye gelmedikçe, maşeri vicdanın kabulleneceği makul ve muhterem bir siyaset ahlakına sahip olmadıkça Milliyetçi Hareket Partisi tarafından dikkate ve itibara alınması söz konusu olmayacaktır. Demokrasi devriminden bahsedenler, icazetli tek kişinin oylanacağı, tek kişinin katılacağı karikatür mahiyetli bir önseçimi demokrasinin ilkeleriyle nasıl bağdaştırdıklarını, bunun neresinin demokrasi devrimi olduğunu izah etmeleri tutarlılık gereğidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihindeki en göz alıcı yüksek demokrasi örneği bir yanda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin milli irade marifetince tescili, diğer yanda da Sayın Cumhurbaşkanımızın aldığı oy seviyesidir.

CHP Genel Başkanı ve çıkarcı yönetimi yine baltayı taşa vurmuştur. Ne yapsalar beyhudedir, terörsüz Türkiye’nin doğuş müjdesini karartamayacaklardır. DEM Parti heyetinin siyasi partilerle bir program çerçevesinde görüşmesi, terörsüz Türkiye mücadelesine destekleri takdire şayandır. Hiç kuşkusuz DEM Parti heyetinin Milliyetçi Hareket Partisi’ne yarın gerçekleştireceği ikinci ziyaretinde de olmayı ve karşılık görüş alışverişinde bulunmayı arzu ederdim.

Fakat partimizi temsilen görevlendirilen arkadaşlarım inanıyorum ki şahsımı aratmayacaklar, düşüncelerimizi berrak ve temiz bir mizaçla muhataplarına anlatacaklardır. Bu vesileyle değerli dava arkadaşlarımı ve DEM parti heyetini selamlıyor, terörsüz Türkiye seferberliğimiz kutlu olsun diyorum. Yanlış anlamaları tetikleyecek, kırılgan ortamı hırpalayıp sarsacak her türlü açıklamadan özenle kaçınılması gerektiğini düşünüyorum.

Gideceğimiz daha uzun bir yol vardır. Denizi geçip de derede çırpınmanın bir manası yoktur. Birbirimize Çanakkale ruhuyla sarılmamız milli varlığımızın topluca muhafazası ve müdafaası adına manevi bir vecibedir, milli bir görevdir. Önümüzdeki günlerde bir yanda Nevruz Bayramı, diğer yanda Ramazan Bayramı kutlanacaktır. Allah’tan dileğim her günümüzün bayram olması, ülkemizin bayram yerine dönmesidir.

Kalpleri pırıl pırıl, adeta dalgasız deniz olan aziz millet evlatları yeni emperyalizmin kalleş pusularına ve kanlı tuzaklarına düşmeyecek, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti milli birlik ruhuyla ve bin yıllık kardeşlik şuuruyla sonsuza kadar var olacaktır.”

Paylaşın

Anket: “PKK Silah Bırakmaz” Diyenlerin Oranı Yüzde 47,4

Areda Survey araştırma şirketinin anketine katılan katılımcıların yüzde 47,4’ü PKK’nin silah bırakmayacağı görüşünde. PKK’nin kesin olarak silah bırakacağı görüşünde olanların oranıysa yüzde 14,6.

Areda Survey, 28 Şubat- 3 Mart tarihleri arasında Türkiye genelinde bin 220 kişi üzerinde yaptığı araştırma sonuçlarını açıkladı. Araştırma, kantitatif araştırma yöntemlerinden CAWI tekniği ile Areda Survey’in Profil Bazlı Dijital Paneli kullanılarak gerçekleştirildi.

Araştırmaya göre, halkın yarısından çoğu Abdullah Öcalan’ın PKK’ye yönelik silah bırakma çağrısını olumlu karşılasa da yarıya yakını -yüzde 47,4’ü- PKK’nin silah bırakmayacağı düşüncesinde.

Araştırma sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 48,3’ü çağrının dikkate alınmaması ve silah bırakmanın esas olması gerektiğini savunurken, yüzde 69,8’i Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarına devam etmesi gerektiğini belirtiyor.

Araştırmada, Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısını olumlu bulanların oranı kararsızlar dağıtılmadan önce yüzde 50,9 olarak belirlendi. Kararsızlar dağıtıldıktan sonraysa olumlu karşılayanların oranı yüzde 57,5 olarak hesaplandı. Olumsuz değerlendirenlerin oranıysa kararsızlar dağıtılmadan önce yüzde 37,6, dağıtıldıktan sonra yüzde 42,5 olarak belirlendi. Kararsız olduğunu belirtenlerin oranı ise yüzde 11,5.

Katılımcıların yüzde 48,3’ü çağrının dikkate alınmaması gerektiğini ve silah bırakmanın esas olduğunu belirtti. Yüzde 32,4 çağrının PKK’nin zayıflamasından kaynaklanan bir zorunluluk olduğu görüşünde. Yüzde 19,3’ü ise çağrının gerçek ve samimi bir barış adımı olduğunu savunuyor.

Sorulara verdikleri yanıtlara göre, katılımcıların yüzde 47,4’ü PKK’nin silah bırakmayacağı düşüncesinde. Yüzde 38’i PKK içindeki farklı grupların tutumuna bağlı olarak sürecin değişebileceği görüşünde. PKK’nin kesin olarak silah bırakacağına inananların oranıysa yüzde 14,6 olarak belirlendi.

Araştırmaya göre, Abdullah Öcalan’ın PKK’ye yönelik silah bırakma çağrısının Türkiye’de barış ortamına katkı sağlayacağını düşünenlerin oranı, kararsızlar dağıtılmadan önce yüzde 46,8 iken, kararsızlar dağıtıldıktan sonra yüzde 51,2 olarak araştırmaya yansıyor.

Bu çağrının barışa katkı sağlamayacağını düşünenlerin oranı ise kararsızlar dağıtılmadan önce yüzde 44,6 iken, dağıtıldıktan sonra yüzde 48,8. Kararsız olduğunu belirtenlerin oranının ise yüzde 8,7 olduğu görülüyor.

“Terörle mücadele” operasyonları konusunda görüşüne başvurulanların büyük bölümü sınır ötesi operasyonların sürmesi gerektiğini düşünüyor. Anketi yanıtllayanların yüzde 69,8’i operasyonların sürmesi gerektiğini belirtirken, yüzde 18,8’i Türkiye’nin PKK’nin adımlarına göre karar alması gerektiğini savundu. Operasyonların durdurulması gerektiğini düşünenlerin oranı ise yüzde 11,3.

Areda Survey’in eğilimi

Muhalif yayın organlarının büyük bölümünce “AKP’ye yakın” olduğu ifade edilen Areda Survey’in sahibi Yusuf Akın, AKP Kocaeli eski İl Gençlik Kolları Başkanı. Areda 29-30 Mart’ta yaptığı ankette 2024 İstanbul yerel seçim sonuçlarını Murat Kurum’un yüzde 42,9 ile kazanacağını, Ekrem İmamoğlu’nun yüzde 42,2 ile kaybedeceğini öngörmüştü. Seçimleri yüzde 51.14 ile Ekrem İmamoğlu kazanmış, Murat Kurum (AKP) yüzde 39.59 ile kaybetmişti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Abdullah Öcalan’dan DEM Parti Milletvekillerine “Barışı Sahiplenin” Mesajı

PKK’ya kendini feshetmesi ve silah bırakma çağrısında bulunan Abdullah Öcalan’ın DEM Partililere, “Barış üzerine söz kurun, barışı sahiplenin ve anlatın” sözleriyle mesaj verdiği öğrenildi.

DEM’li belediye başkanlarına yönelik de mesajı ileten Öcalan, “40 yıl önce Kürt’ün adı yoktu, bugün belediyeleri var. Süreci, barışı halka anlatın” dediği aktarıldı.

İmralı Adası’nda tutuklu bulunan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan, 27 Şubat Perşembe günü Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’den (DEM Parti) oluşan heyet ile gönderdiği mektupta PKK’ya kendini feshetmesi ve silah bırakma çağrısında bulundu.

Bunun ardından DEM Parti yetkilileri ile toplantı trafiği başladı. Hatta ilk olarak açıklamanın yapıldığı otelde çağrının ardından parti Merkez Yürütme Kurulu toplantısı gerçekleşti. Bunun ardından çağrıyı takip eden günlerde DEM Parti eş genel başkanlarının başkanlığında yaklaşık 7 saat süren bir toplantı gerçekleştirildi.

Habertürk’ün haberine göre, bu toplantıda eş genel başkanlar, vekillere ve belediye başkanlarına sürecin hassasiyetine uygun bir dil kullanmaları yönünde talimat verdi. Partililere verilen mesajda, sürece zarar verebilecek söylemlerden kaçınılması vurgusu yapıldı.

Bu toplantıda Öcalan’ın partililere, “Barış üzerine söz kurun, barışı sahiplenin ve anlatın” sözleriyle mesaj verdiği öğrenildi. DEM’li belediye başkanlarına yönelik de mesajı ileten Öcalan, “40 yıl önce Kürt’ün adı yoktu, bugün belediyeleri var. Süreci, barışı halka anlatın” dediği aktarıldı.

DEM Parti, sürecin kamuoyuna anlatılması noktasında 9-15 Mart tarihleri arasında 100 noktada halk toplantıları ve salon toplantıları gerçekleştirecek. Gidilen şehir ve ilçelerde, bölgenin ileri gelenleri, sivil toplum kuruluşları, aydınlar ve Alevi örgütleriyle buluşmalar düzenlenecek.

PKK ateşkes ilan etti

Kürdistan İşçi Partisi (PKK), örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı ardından 1 Mart Cumartesi gününden itibaren geçerli olmak üzere ateşkes ilan ettiğini duyurdu.

PKK Yürütme Komitesi’den yapılan açıklamada, “Biz PKK olarak söz konusu çağrının içeriğine olduğu gibi katılıyoruz ve kendi cephemizden çağrının gereklerine uyacağımızı ve uygulayacağımızı belirtiyoruz. Bugünden geçerli olmak üzere ateşkes ilan ediyoruz,” denildi.

‘Yurtsever Halkımıza ve Demokratik Kamuoyuna’ başlıklı yazılı açıklama yapan örgüt, üzerine “saldırı olmadıkça hiçbir gücümüz silahlı eylem yapmayacaktır,” dedi.

Kongreyi toplamak için “hazır” olduklarını belirterek, “uygun güvenlikli ortamın oluşması ve kongrenin başarısı için de [Öcalan’ın] bizzat yönlendirmesi ve yürütmesi gerektiğini” belirtti.

Öcalan’ın çağrının “başarıyla hayata geçmesi için”, örgüt liderinin “fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dahil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerekir. Bunun gereklerinin devletin ilgili kurumları tarafından yerine getirileceğini umut ediyoruz,” denildi.

Açıklamayı okuyan Halkların Özgürlük ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) vekillerinden Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın notunu ise şöyle aktardı: “Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi; demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”

Paylaşın

Öcalan’ın Çağrısının Sonundaki Not Nasıl Eklendi? Ahmet Türk Açıkladı

Silah bırakma çağrısının ardından Abdullah Öcalan’ın notuyla ilgili açıklama yapan Ahmet Türk, Öcalan’ın notu metne ekletmek istediği ancak metnin hazırlanmasının ardından notun ilave edilmeyeceğinin belirtildiğini söyledi.

Türk, “Herhalde ‘Biz metni hazırlamışız, bunu ilave edemeyiz’ deyince Öcalan da dedi ki ‘Bu önemlidir, mutlaka bilinmesi gereklidir'” dedi. Ahmet Türk, “Edemeyiz diyen devlet görevlileri mi?” sorusuna ise “Başka kim olacak?” olacak yanıtını verdi.

İmralı heyeti içerisinde yer alan Ahmet Türk, PKK’ye yönelik silah bırakma çağrısının ardından Abdullah Öcalan’ın ilettiği nota dair konuştu.

Halktv.com.tr’den İsmail Saymaz’a konuşan Ahmet Türk, bundan sonraki sürece ilişkin açıklamalarda bulundu.

Öcalan’ın notunun neden metinde yer almadığına da açıklık getiren Ahmet Türk, metnin hazırlanmasının ardından notun ilave edilmeyeceğinin belirtilmesi üzerine talebin Öcalan’dan geldiğini ifade etti.

Türk, açıklamanın ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile telefonda görüştüğünü söyledi.

“Kongrenin kendisini feshetmesi lazım” diyen Türk, “Bundan sonra tarihi Türk ve Kürt kardeşliği ve dostluğunu pekiştirmeye yönelik adımların atılması gerekiyor. Ben olsam Suriye’de Kürtlerle yönetim ortasında arabuluculuk yaparım. Orada demokratik bir sistemin oluşmasına katkı sunarım. Çünkü orada problem ortaya çıktığı zaman yine sıkıntılı durumlar yaşanabilir. Türkiye’nin gerçekten kucaklayıcı bir siyaset izleyip izlemeyeceği konusunda beklentiler var. Türkiye kucaklayıcı bir siyaset izlerse bin yıllık Türk-Kürt kardeşliğini pekiştirmiş olur ve Ortadoğu’nun en güçlü devleti olur. Ortadoğu’ya demokrasi ihraç eder. Suriye’de demokratik değerler etrafında herkesin buluşacağı bir yönetim anlayışını gerçekleştirmek lazım. Kürdün seçimlere girdiği demokratik bir anayasa… Bu konularda Türkiye sürece katkı sunabilir” ifadelerini kullandı.

Sırrı Süreyya Önder’in açıklamadan sonra Öcalan’a atfen “Silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” notuna ilişkin de konuşan Ahmet Türk, demokratik adımların atılması ve bazı düzenlemelerin yapılması gerektiğini söyledi.

Türk, “Bugün binlerce insan haksız ve hukuksuz yere cezaevinde yatıyor. Kürt dilinin özgürce kendisini geliştirebileceği bir ortamın hazırlanması gerekiyor. Çok kültürlü bir Türkiye’nin oluşması konusunda… Bazıları pazarlık diyor. Bunlar pazarlık konusu yapılacak şeyler değil, olması gerekendir, atılması gereken adımlardır” diye konuştu.

Türk, Öcalan’ın notunun metinde neden yer almadığına ilişkin ise şunları söyledi: “Herhalde ‘Biz metni hazırlamışız, bunu ilave edemeyiz’ deyince Öcalan da dedi ki ‘Bu önemlidir, mutlaka bilinmesi gereklidir'”

Türk, “Edemeyiz diyen devlet görevlileri mi?” sorusuna ise “Başka kim olacak?” olacak yanıtını verdi.

Devlet Bahçeli ile ne konuştu?

Türk, Bahçeli ile telefonda görüştüğünü söyledi. Ahmet Türk görüşmeye dair “Bahçeli açıklamadan sonra Tuncer Bakırhan ve beni aradı. Çok güzel olduğunu, teşekkür ettiğini söyledi. ‘Umuyoruz her şey güzel geçecek, bu konuda çok mutlu oldum’ dedi” ifadelerini kullandı.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Öcalan’ın Çağrısı Sonrası Bahçeli’den İlk Açıklama: Türkiye İçin Tarihi Bir Fırsat Kapısı

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın silah bırakma ve örgütü feshetme çağrısına ilişkin açıklama yapan MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Türkiye için tarihi bir fırsat kapısı aralanmıştır” dedi.

Devlet Bahçeli, açıklamasında, “27 Şubat 2025 tarihinde DEM heyeti tarafından kamuoyuna okunan ve İmralı’da kaleme alınan açıklama baştan sona değerli ve önemlidir. Kandil’den yapılan açıklamalar bu çağrıyı destekleyici özelliktedir” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Terörsüz Türkiye Hedefi Kapsamında Son Gelişmelerle” ilgili yazılı bir açıklama yayınladı. MHP Medya, İletişim ve Dijital Mecralardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir tarafından duyurulan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Siyasi çalkantıların, silahlı çatışmaların, sistemik çatlakların ve sivrilen diğer pek çok çarpıklığın insanlığın barış, huzur ve güvenlik atmosferini zehirlediği herkesin malumudur. İstikrarı zedelenmiş, iradesi zincirlenmiş bir dünya tablosu tüm risk ve belirsizlikleriyle karşımızdadır. Çok bilinmeyenli küresel siyaset denkleminin hangi vasıtalarla çözüleceği, çözülse bile sonunun ve sonuçlarının nasıl olacağı meçhuldür, ayrıca üzerinde kafa yorulması gereken de karmaşık bir muammadır.

Ahlaki, manevi ve hukuki krizlerin yükselen çıtasına eşzamanlı olarak yaygınlaşan jeopolitik çekişmeler, ekonomik restleşmeler ve stratejik cepheleşmeler devamlı yeni mevziler elde edip farklı boyutlar kazanmaktadır. Böylesi kaotik ortam ve şartlarda Türkiye için tarihi bir fırsat kapısı aralanmıştır. Bölgesel ve küresel tehditlere karşı varisi olduğumuz medeniyet müktesebatı ve muazzez millet varlığı yegane güvencemizdir.

Türk milleti bin yıldır Anadolu coğrafyasını yurt tutmuştur. Elbette bu bin yıllık süreçte ağır bedeller ödenmiştir. Mukadderatımızın şerefi, mukaddesatımızın simgesi olan aziz vatan aynı zamanda üzerinde yaşayan beşeri cevherin birlik ve kardeşliğiyle gerçek mana ve muhtevasını bulmuştur. Anadolu coğrafyasında gelip geçici, konargöçer, dönemsel kiracı ve ziyaretçi olmadığımız asırların müşahitliğiyle tescil ve tevsik edilmiştir.

Türk milleti devasa mahiyetli ve kökleri derinlere tutunan muazzam bir kardeşlik şuurunun mecmuu ve medarı iftiharıdır. Bugüne kadar yaşanan nice acı birlikte yaşama inancına ve isteğine gölge düşürememiştir. Küresel emperyalizmin şirret oyunları milli dayanışmanın emsalsiz azmiyle berhava edilmiştir. Türk milletine kan, renk, ruh ve vücut veren her insanımız kısmi nitelikli yöresel, dilsel ve kültürel farklılıkların çok üstünde temerküz eden soylu bir kucaklaşmanın neferleri olmuşlardır.

Türkiye Cumhuriyeti 1984 yılından buyana bölücü terör örgütü PKK’yla mücadele etmiştir. Bu mücadele haklıdır, meşrudur, hukukidir, elbette takdir ve tazime en üst seviyede layıktır. Nihayet yeni yüzyılda terörsüz Türkiye’nin seher vaktine gelinmiş ve bu suretle milli huzur ve sükûnetin gün doğumuna ramak kalmıştır.

27 Şubat 2025 tarihinde DEM heyeti tarafından kamuoyuna okunan ve İmralı’da kaleme alınan açıklama baştan sona değerli ve önemlidir. 27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır’ın Lice İlçesi Fis Köyü’nde birinci kongresini yaparak Marksist-Leninist çerçevede büyük Kürdistan’ın kurulmasını hedefleyen PKK terör örgütü, 47 yıl sonra kurucu lideri tarafından örgütsel yapısını lağvetmeye çağrılmıştır.

Kandil’den yapılan açıklamalar bu çağrıyı destekleyici ve tamamlayıcı özelliktedir, nitekim memnuniyet vericidir. PKK terör örgütünün Kandil’deki elebaşları İmralı’nın etrafında kenetlenerek 27 Şubat çağrısına sahip çıkmaları geldiğimiz bu aşamada örgütsel tutarlılık olup herkesin yararınadır.

Terörle sonuç alınması ham bir hayaldir. Türk-Kürt kardeşliğinin kundaklanmasına ve kurcalanmasına müsamaha gösterilmesi bundan sonra hem imkansız hem de böylesi bir yanlışın peşine düşmek beyhude bir düşüncedir. Çağrı bölücü örgütün bütün bileşenlerine yapılmıştır, riayet ve muvaffakiyeti yeni yüzyılda Türkiye’nin gücüne güç katacak, bin yıllık kardeşliği bir yanda çevikleştirip diğer yanda çelikleştirecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi terörsüz Türkiye amacına samimi katkı sağlayan, demokratikleşme sürecine önşartsız omuz veren kim olursa aziz Türk milleti namına müteşekkirdir. Medyaya yuvalanmış bazı art niyetlilerin 27 Şubat çağrısını karalamaya, barış ve huzur adımlarını baltalamaya çalışmaları sinsi bir tertiptir.

Terörsüz Türkiye özlemini sulandırmaya, ihtiyatlı iyimserlik ortamını bulandırmaya çaba harcayanlar bilinmesini isterim ki, bölücülüğün değirmenine su taşıyan, terörün kanlı saldırılarının devamından çıkar ikmali yapan taşeronlaşmış gayri milli zihniyetlerdir.

“Ne verildi? Ne alındı” sorularını gündeme taşıyarak yüzlerini buruşturanların, pozitif iklimi karıştıranların masumiyetinden ve makuliyetinden bahsetmek mümkün değildir. PKK’nın kendini feshedecek olmasından dolayı korkuya kapılanların istismar kaynağı kuruyacak, Türkiye yeni yüzyılın rotasında muhteşem bir uyanışa geçecektir.

Provokasyonlara azami dikkat ederek, marjinalleşmiş grupların tahriklerine karşı uyanık durarak, mücavir bölgelerimizde gözü ve hedefi olan ülkelerin senaryolarına zamanında ve hazırlık içinde müdahalede bulunarak şiddet ve ihanetle ihata edilmiş bir dönemin kapıları bir daha açılmamak üzere kapatılacaktır.

Terörle mücadeleden de ödün verilmemesi asıldır. Devletin pazarlık yapmayacağını bilmeyecek kadar fikren, kalben, aklen ve vicdanen kurumuş ve kokuşmuş çevrelerin absürt hamaset tuzaklarına düşmeden Türk ve Türkiye Yüzyılı elbirliğiyle, güç birliğiyle tesis ve temin edilecektir. Türk milleti yeni bir tarih yazmaktadır.

Bu tarih sayfalarında da vatan ve millet muhaliflerine asla yer olmayacaktır. Aziz milletimizin, Türk-İslam aleminin mübarek Ramazan ayını bir kez daha kutluyor, Rabbim’den birliğimizi, dirliğimizi ve kardeşliğimizi her daim muhafaza buyurmasını niyaz ediyorum. Terörsüz Türkiye, huzurlu Türkiye, süper güç Türkiye yarın değil, hemen ulaşılacak bir hedeftir ve bizim de siyasi şerefimize emanettir.”

Öcalan: Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmeli

7 kişilik Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyeti üçüncü kez İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan’la görüştü. Bu görüşme sonrasında, 1999’dan beri İmralı Adası’nda bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’nın hazırladığı mektup, İstanbul’da kamuoyuyla paylaşıldı.

Önce, seçildiği halde görevden alınarak yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, mektubu Kürtçe olarak okudu. Ardından, Van Milletvekili Pervin Buldan da mektubun Türkçe metnini okudu.

Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının tam metni şöyle: “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.

Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir.

Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.

Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.

Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.

Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”

Metnin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, kapanış konuşması yapan Sırrı Süreyya Önder, Sayın Öcalan’ın çağrıya ilişkin şu notunu paylaştı: “Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz ki pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”

Paylaşın

Abdullah Öcalan’ın Çağrısına PKK’dan Yanıt: Ateşkes İlan Ediyoruz

Abdullah Öcalan’ın silah bırakma ve kendini feshetme çağrısına yanıt veren PKK, 1 Mart Cumartesi gününden itibaren geçerli olmak üzere ateşkes ilan ettiğini duyurdu.

Haber Merkezi / PKK, “Yurtsever Halkımıza ve Demokratik Kamuoyuna” başlıklı yazılı açıklamasında, üzerine “saldırı olmadıkça hiçbir gücümüz silahlı eylem yapmayacaktır” ifadelerine yer verdi. Açıklamada, Kongreyi toplamak için “hazır” olduklarını belirterek, “uygun güvenlikli ortamın oluşması ve kongrenin başarısı için de [Öcalan’ın] bizzat yönlendirmesi ve yürütmesi gerektiğini” belirtildi.

Açıklamada, Öcalan’ın çağrının “başarıyla hayata geçmesi için”, örgüt liderinin “fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dahil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerekir. Bunun gereklerinin devletin ilgili kurumları tarafından yerine getirileceğini umut ediyoruz” denildi.

Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısına ilişkin açıklama yaptı. “Yurtsever Halkımıza ve Demokratik Kamuoyuna” başlıklı yazılı açıklamada PKK,  Öcalan’ın çağrısına katıldıklarını ve gereklerini yerine getireceklerini ifade etti.

Açıklamanın tamamı şöyle: “Önder Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat günü yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlıklı açıklama, tüm özgürlük ve demokrasi güçlerinin yolunu aydınlatan Çağın Manifestosu niteliğindedir. Halkımıza ve insanlığa böyle bir demokratik toplum manifestosu kazandırdığı için Önder Apo’yu saygıyla selamlıyoruz.

Söz konusu Çağrı ile Kürdistan ve Ortadoğu’da yeni bir tarihsel sürecin başladığı açıktır. Bunun dünya genelindeki özgür yaşamın ve demokratik yönetimin gelişimi üzerinde de büyük etkisi olacaktır. Bu temelde sorumluluk hepimizindir; herkes görev ve sorumluluğuna sahip çıkmak ve gereğini yerine getirmek durumundadır.

Kuşkusuz böyle bir Çağrı yapabilmek tarihi öneme sahipti; şimdi içeriğinin başarıyla pratikleştirilmesi de benzer öneme sahiptir. Biz PKK olarak söz konusu Çağrının içeriğine olduğu gibi katılıyoruz ve kendi cephemizden çağrının gereklerine uyacağımızı ve uygulayacağımızı belirtiyoruz. Fakat başarı için demokratik siyaset ve hukuki zeminin de uygun olması gerektiğinin altını çizmek istiyoruz.

Çok açık ki PKK, Kürdistan’ın son yarım yüzyılının büyük kahramanlık ve hakikat hareketi oldu. Her şey çok cesur ve fedakâr bir mücadele ile, bedel ve emekle kazanıldı. Bu büyük özgürlük mücadelesinin tüm kahraman şehitlerini derin saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Şimdi aynı ruh ve inançla söz konusu tarihi kazanımları yeni bir mücadele sürecine taşıyoruz. Önder Apo’nun verdiği bilinç ve PKK’nin yarattığı büyük tecrübe birikimi, iyilik, doğruluk, güzellik ve özgürlük mücadelesini demokratik siyasetle yürütme gücünü halkımıza veriyor.

Bu çerçevede, Önder Apo’nun Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın hayata geçmesinin önünü açmak için, bugünden geçerli olmak üzere ateşkes ilan ediyoruz. Üzerine saldırı olmadıkça hiçbir gücümüz silahlı eylem yapmayacaktır. Bundan öte silah bırakma gibi hususların pratikleşmesini ancak Önder Apo’nun pratik öncülüğü gerçekleştirebilir.

“Kongre Apo’nun öncülüğünde gerçekleşebilir”

Diğer yandan, Önder Apo’nun istediği şekilde parti kongresini toplamak için hazırız. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için uygun güvenlikli ortamın oluşması ve kongrenin başarısı için de Önder Apo’nun bizzat yönlendirmesi ve yürütmesi gerekir. Şimdiye kadar savaş yönetimini, tüm hata ve yetersizlikleriyle birlikte biz yaptık; ancak Barış ve Demokratik Toplum Döneminin yönetimini sadece Önder Apo yapabilir.

Somut gerçekler çok açık bir biçimde gösteriyor ki, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın başarıyla hayata geçmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü temelinde Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi ve küresel demokrasi hareketinin gelişmesinin önünün açılması için, Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dahil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerekir. Bunun gereklerinin devletin ilgili kurumları tarafından yerine getirileceğini umut ediyoruz.

Önder Apo’nun yaptığı Çağrı, kesinlikle bir son değil, tersine yepyeni bir başlangıçtır. Açıklamanın da çok çarpıcı bir biçimde ortaya koyduğu gibi, genelde son 35 yıldır, özel olarak da son 20 yıldır yapmamız gerekip de zamanında yeterince yapamadıklarımızın şimdi çok net ve keskin bir biçimde yapılmasını ifade etmektedir. Bu bakımdan Önderlik Çağrısını, nedenlerini ve başlattığı yeni sürecin özelliklerini ve görevlerini doğru ve yeterli bir biçimde anlamak ve bunların gereklerini başarıyla yerine getirmek gerekir. Çağrının içeriğine büyük bir sorumluluk ve ciddiyetle yaklaşıp her alanda başarıyla hayata geçirmek tarihi öneme sahiptir.

Unutmayalım, Önder Apo her zaman yükün büyüğünü kendisi omuzlayarak yolumuzu aydınlattı ve bizlere öncülük etti. Şimdi ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ ile yeni bir adım atıyor ve başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm ezilenler için yeni bir mücadele süreci başlatıyor. O halde, her türlü hile ve saldırıya karşı her zaman hazırlıklı olmak temelinde bu yeni sürecin özelliklerini doğru anlayalım ve görevlerini başarıyla yerine getirelim. Demokratik örgütlülüğümüzü ve her alandaki özgürlük mücadelemizi Kürdistan’da, Ortadoğu’da ve dünyanın dört bir yanında büyük bir cesaret ve özveriyle geliştirelim. Önderlik Çağrısının başarısından hepimiz kendimizi sorumlu görelim.

İşte yeni bir mart ayına girdik, yeni bir 8 Mart ve Newroz heyecanını yaşıyoruz. Jineoloji temelinde Kadın Özgürlük Devrimini geliştiriyor, Demokratik Uygarlık Çizgisinde ahlaki ve politik toplum yaşamını örgütlüyoruz. Apocu hakikati daha doğru ve yeterli anlamaya, bir zihniyet ve yaşam tarzı devrimi olan hakikat devrimini geliştirmeye çalışıyoruz. Önder Apo’nun son Çağrısı, işte bu temelde 8 Mart ve Newrozu daha güçlü sahiplenme ve daha coşkulu kutlama çağrısı oluyor. Herkesten çok da kadınların ve gençlerin bu Çağrıyı doğru anlaması ve güçlü sahiplenip gereklerini yerine getirmesi gerekiyor.

Bunlar temelinde, daha şimdiden tüm kadınların ve gençlerin, halkımızın ve dostlarımızın 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününü ve Newrozunu kutluyor, herkesi 8 Mart ve Newroz ruhuyla Önderlik Çağrısına sahip çıkıp özgürlük mücadelesini her alanda geliştirmeye çağırıyoruz!”

Öcalan: Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmeli

7 kişilik Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyeti üçüncü kez İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan’la görüştü. Bu görüşme sonrasında, 1999’dan beri İmralı Adası’nda bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’nın hazırladığı mektup, İstanbul’da kamuoyuyla paylaşıldı.

Önce, seçildiği halde görevden alınarak yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, mektubu Kürtçe olarak okudu. Ardından, Van Milletvekili Pervin Buldan da mektubun Türkçe metnini okudu.

Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının tam metni şöyle: “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.

Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir.

Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.

Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.

Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.

Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”

Metnin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, kapanış konuşması yapan Sırrı Süreyya Önder, Sayın Öcalan’ın çağrıya ilişkin şu notunu paylaştı: “Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz ki pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”

Paylaşın

Abdullah Öcalan’ın Çağrısı Sonrası Erdoğan’dan Açıklama: Yeni Bir Safhaya Geçildi

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın silah bırakma ve örgütü feshetme çağrısına ilişkin konuşan Erdoğan, “Cumhur İttifakı ortağımız MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin cesur inisiyatifiyle başlayan, bizim kararlı tutumumuzla ilerletilen terörsüz Türkiye çabalarında dün itibarıyla artık yeni bir safhaya geçilmiştir” dedi.

Haber Merkezi / Bunun sadece Türkiye’nin değil tüm bölgenin yararına olacağını ifade eden Erdoğan, “Önümüzde bin yıllık kardeşliğimizin arasına örülen terör duvarının yıkılması hedefine giden yolda tarihi bir adım atma fırsatı vardır. Emperyalizmin bu coğrafyada iki asırdır sergilediği sinsi ve kirli oyunun bozulması sadece ülkemizin ve vatandaşlarımızın değil tüm bölgemizin kazanç hanesine yazılacaktır” ifadelerini kullandı.

Bu sorunun “kalıcı, kati ve kesin olarak bitmesini istemeyenler” olacağını da vurgulayan Erdoğan, “Dolayısıyla bu süreçte gelebilecek her türlü provokasyona karşı en üst seviyede dikkat sergileyecek, gereken bütün tedbirleri alacağız. Silah ve terör baskısı ortadan kalkınca, doğal olarak siyasetin demokratik alanı daha da genişleyecektir” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen Kanal 7’nin 30. yıl dönümü programına katılarak bir konuşma yaptı.

Erdoğan, “Kimsenin kendini öteki olarak hissetmediği, kuşatıcı ve kucaklayıcı bir iklimi ülkemizde tesis ve tahkim etmek milletimize karşı asli görevimizdir. Son 22 yılda demokrasi ve özgürlük hamleleriyle 28 Şubat döneminin ayrımcı, ötekileştirici, baskıcı uygulamalarına son verdik” dedi ve ekledi:

“Bırakın kamuoyunda rahatça konuşulmasını, neredeyse düşünülmesi dahi yasak olan birçok meseleyi çözüme kavuşturduk. İnancı, meşrebi, hayat tarzı ve kökeni ne olursa olsun 85 milyonun tüm mensuplarını devletin birinci sınıf vatandaşı hâline getirdik.”

Erdoğan, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın silah bırakma ve örgütü feshetme çağrısına ilişkin olarak “artık yeni bir safhaya geçildiğini” söyledi. Erdoğan, “Cumhur İttifakı ortağımız MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin cesur inisiyatifiyle başlayan, bizim kararlı tutumumuzla ilerletilen terörsüz Türkiye çabalarında dün itibarıyla artık yeni bir safhaya geçilmiştir” dedi.

Erdoğan, bunun sadece Türkiye’nin değil tüm bölgenin yararına olacağını ifade etti: “Önümüzde bin yıllık kardeşliğimizin arasına örülen terör duvarının yıkılması hedefine giden yolda tarihi bir adım atma fırsatı vardır. Emperyalizmin bu coğrafyada iki asırdır sergilediği sinsi ve kirli oyunun bozulması sadece ülkemizin ve vatandaşlarımızın değil tüm bölgemizin kazanç hanesine yazılacaktır.”

Bu sorunun “kalıcı, kati ve kesin olarak bitmesini istemeyenler” olacağını da vurgulayan Erdoğan, “Dolayısıyla bu süreçte gelebilecek her türlü provokasyona karşı en üst seviyede dikkat sergileyecek, gereken bütün tedbirleri alacağız. Silah ve terör baskısı ortadan kalkınca, doğal olarak siyasetin demokratik alanı daha da genişleyecektir” dedi.

AK Parti Sözcüsü Çelik’ten Öcalan’ın PKK’ya çağrısıyla ilgili iddialara yanıt

İstanbul’da gazetecilere konuşan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise, sözkonusu çağrının dikkate alınması halinde hükümetin “terörsüz bir Türkiye” hedefine ulaşacağını söyledi.

Çelik, “Bu çerçevede, terör örgütünün silahlarını bırakması ve tamamen feshedilmesi esastır. PKK, PYD, YPG, SDG hangi adla olursa olsun, Irak ve Suriye’deki bütün uzantılarıyla terör örgütü silah bırakmalıdır ve kendi kendisini feshetmelidir” dedi.

Sözcü Çelik, “Şöyle bir konu gündeme getiriliyor; ‘Devlet bir pazarlık sürecine girer mi?’ Bir kere daha ifade ettik ki; burada devletin nitelikleriyle ilgili bir pazarlık söz konusu değildir. Milletimizin değerleri konusunda bir al-ver süreci söz konusu değildir” diye ekledi.

PKK bu çağrıya henüz bir karşılık vermedi ancak Ankara’nın PKK’nın bir uzantısı olarak gördüğü ve Suriye’de IŞİD’e karşı ABD’nin önemli bir müttefiki olan Suriyeli Kürt grup YPG, Öcalan’ın mesajının kendileri için geçerli olmadığını söyledi.

PKK, AB ve ABD’nin terör listesinde yer alıyor ancak Washington Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelede YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’yle (SDG) ortaklık yapıyor. Türkiye ise PYD ve askeri kolu YPG’yi, “terör örgütü PKK’nın Suriye kolu” olarak tanımlıyor ve Washington’dan bu gruplara desteğini kesmesini istiyor.

Ankara, Suriye’nin eski cumhurbaşkanı Beşar Esat’ın devrilmesinden bu yana YPG’ye defalarca silahsızlanma çağrısı yaptı ve aksi takdirde askeri harekatla karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu.

Geçtiğimiz Ekim ayında MHP lideri Devlet Bahçeli’den gelen sürpriz bir teklifle başlayan sürecin sonunda gelen Öcalan’ın çağrısı ABD, Avrupa Birliği ve diğer Batılı müttefiklerin yanısıra Türkiye’nin komşuları Irak ve İran tarafından da memnuniyetle karşılandı.

1978’de Abdullah Öcalan tarafından kurulan PKK, 1984’ten itibaren Türkiye’ye karşı silahlı eylemlerine başladı. Resmi verilere göre, örgüt bu tarihten itibaren 40 binden fazla insanın ölümüne neden oldu.

Öcalan: Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmeli

7 kişilik Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyeti üçüncü kez İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan’la görüştü. Bu görüşme sonrasında, 1999’dan beri İmralı Adası’nda bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’nın hazırladığı mektup, İstanbul’da kamuoyuyla paylaşıldı.

Önce, seçildiği halde görevden alınarak yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, mektubu Kürtçe olarak okudu. Ardından, Van Milletvekili Pervin Buldan da mektubun Türkçe metnini okudu.

Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının tam metni şöyle: “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.

Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir.

Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.

Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.

Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.

Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”

Metnin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, kapanış konuşması yapan Sırrı Süreyya Önder, Sayın Öcalan’ın çağrıya ilişkin şu notunu paylaştı: “Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz ki pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”

Paylaşın