Kadın Düşmanlığı Akımı “Mizojini” Nedir? Tarihsel Kökenleri

Kadınlara yönelik aşağılayıcı veya ayrımcı tutumları ifade eden bir terim olan Mizojini, Yunanca “kadın” anlamına gelen gynē ve “nefret” anlamına gelen misos kelimelerinden türetilmiştir.
Haber Merkezi / Mizojini, kadınları cinsiyetleri nedeniyle küçümseme, onlara karşı önyargılı davranma veya düşmanca tutumlar sergileme şeklinde kendini gösterebilir. Bu davranışlar, bireysel tutumlardan toplumsal yapılara kadar farklı seviyelerde ortaya çıkabilir ve genellikle cinsiyet eşitsizliğini pekiştirir.
Mizojini, kadınlara yönelik hem açıkça ifade edilen nefret söylemlerini hem de daha örtük, günlük hayatta fark edilmeyen ayrımcı davranışları kapsar.
Mizojinin tarihsel kökenleri
Mizojinin tarihsel kökenleri, insanlık tarihinin erken dönemlerine kadar uzanır ve toplumsal, kültürel, dini ve ekonomik yapıların şekillendirdiği cinsiyet rolleriyle yakından bağlantılıdır.
Antik toplumlar ve ataerkil yapılar: Mizojinin kökenleri, ataerkil toplumların ortaya çıkışına dayanır. Antik Mezopotamya, Mısır, Yunan ve Roma gibi uygarlıklarda, kadınlar genellikle ev, aile ve üreme ile ilişkilendirilirken, erkekler kamusal alanda güç ve otorite sahibiydi.
Örneğin, Antik Yunan’da Aristoteles gibi düşünürler, kadınları “eksik erkekler” olarak tanımlamış ve biyolojik olarak daha aşağı gördüklerini savunmuştur. Bu fikirler, kadınlara yönelik önyargıların felsefi ve bilimsel temellerini oluşturmuştur.
Din ve mitoloji: Birçok din ve mitolojide, kadınlara yönelik aşağılayıcı anlatılar mizojinin kökenlerini beslemiştir. Örneğin: Yahudi-Hristiyan geleneğinde, Havva’nın yasak meyveyi yemesi, kadınların “günahkâr” veya “baştan çıkarıcı” olarak görülmesine yol açmıştır.
Bu ve benzeri anlatılar, kadınları zayıf, güvenilmez veya tehlikeli olarak gösteren kültürel normları pekiştirmiştir.
Feodal ve orta çağ dönemi: Orta Çağ’da, özellikle Avrupa’da, Hristiyanlık etkisiyle kadınlar genellikle “iffetli” veya “günahkâr” ikiliği üzerinden değerlendirilmiştir.
Kilise öğretileri, kadınların erkeklere tabi olması gerektiğini vurgulamıştır. Cadı avları (15.-17. yüzyıl), mizojinin en aşırı örneklerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır; kadınlar, bağımsız veya normlara uymayan davranışları nedeniyle şeytanla ilişkilendirilip cezalandırılmıştır.
Aydınlanma ve modern dönem: Aydınlanma döneminde bile mizojini devam etmiştir. 18. ve 19. yüzyıl düşünürleri, kadınların entelektüel kapasitesini sorguladı ve onları “duygusal” veya “evcimen” olarak sınıflandırmıştır.
Örneğin, Rousseau gibi düşünürler, kadınların eğitiminin ev işleri ve annelikle sınırlı olması gerektiğini savunmuştur. Bu dönemde, kadınların oy hakkı, mülkiyet hakkı veya eğitim hakkı gibi temel haklardan mahrum bırakılması, mizojinin kurumsallaşmış halini yansıtmıştır.
Sanayi devrimi ve toplumsal değişim: Sanayi Devrimi, kadınların iş gücüne katılmasıyla bazı değişimlere yol açsa da, mizojini fabrika ortamlarında düşük ücretler, kötü çalışma koşulları ve cinsiyet temelli ayrımcılıkla devam etmiştir. Kadınların kamusal alandaki varlığı, genellikle tehdit olarak algılandı ve bu da mizojinist söylemleri güçlendirmiştir.
Kültürel ve bölgesel farklılıklar: Mizojini, farklı kültürlerde farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır. Örneğin, Çin’de ayak bağlama geleneği veya Hindistan’da sati (dul yakma) gibi uygulamalar, kadınların bedenleri ve özgürlükleri üzerinde kontrol kurmayı amaçlayan mizojinist pratiklerdir. Bu tür gelenekler, kadınların toplumsal değerini erkek egemen yapılara bağlamıştır.
Günümüzde mizojini, geçmişteki açık ve kurumsallaşmış biçimlerinden farklı olarak daha örtük, incelikli ve bazen sistemik şekillerde kendini göstermektedir. Kadınlara yönelik ayrımcı tutumlar, toplumsal normlar, medya, iş dünyası, teknoloji ve günlük yaşamda hâlâ varlığını sürdürmektedir.
Türkiye’de Mizojini: Türkiye bağlamında, mizojini hem geleneksel toplumsal normlarda hem de modern yaşamda kendini göstermektedir: Kadın cinayetleri ve aile içi şiddet, mizojinin en vahim sonuçlarından.