HDP’li Günay: AKP Halkın Üzerine Zam Olarak Yağıyor

Partisinin genel merkezinde yaptığı haftalık basın toplantısında ekonomik krize değinen HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Her gün, her saat her şeye zam yapılıyor. Dün elektriğe yüzde 25, doğalgaza yüzde 30 zam yapıldı. Gece yarısı akaryakıta yine zam yapıldı. AKP iktidarı vatandaşın cebini yakıyor, yüreğini yakıyor, geleceğini ateşe veriyor, halkın üzerine zam olarak yağıyor.” dedi.

Haber Merkezi / HDP’li Günay, konuşmasını “Türkiye’yi batırdılar. Türkiye’nin hazinesi ve maliyesinin tek bir işlevi kaldı. O da halka emeklerinin karşılığı olarak verdikleri maaşı zamla, vergiyle, cezayla geri alma işlevi” ifadeleriyle devam ettirdi.

Ebru Günay, konuşmasının devamında, “Dünya Açlıkla Mücadele Haftası’ndayız ve maalesef bugün dünyada 1 milyara yakın insan açlıkla mücadele ediyor. Türkiye’de de açlık ve yoksulluk hiç olmadığı kadar AKP ile arttı… Tüketici Hakları Derneği’nin yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de 25.5 milyon kişi açlık sınırının, 51 milyon yurttaş da yoksulluk sınırının altında yaşıyor” ifadelerini kullandı.

Günay, “Açlık ve yoksulluk üreten iktidarın yanlış ekonomi politikaları, en çok da tarım alanında hissediliyor. Dışa bağımlı hale getirilen tarımda, çiftçilere verilmeyen desteklerin yanı sıra, verimli topraklar betonlaştırıldı. Elbette Türkiye halkları iktidarın ülkeyi içine soktuğu durumun farkında ve buna gerekli cevabı sandıkta mutlaka verecektir” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay,  partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“AKP iktidarı, Türkiye halklarına tek adam rejimini dayattığı günden bu yana aralıksız savaş politikasını da dayatmaktadır. İktidar, içeride yaşanan yolsuzluk, hukuksuzluk, ekonomik kriz, hayat pahalılığının hesabını vermek yerine Türkiye halklarının geleceğini yıkmakla meşgul. Erdoğan’ın Irak Kürdistan Bölgesi ve Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik askeri operasyonları ve ilhak planları sadece Türkiye halklarının değil, Suriye ve Irak halklarının da geleceğini tehdit etmektedir.

“İktidar Suriye’de çözüm ihtimalini baltalıyor”

Başta Erdoğan olmak üzere AKP’li yetkililerin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon açıklamaları iktidarın Suriye ve Türkiye halklarının belki de yüz yıllık geleceğini ipotek altına almakta ısrar ettiklerinin göstergesidir. Suriye’de bütün dünya kalıcı istikrar ve barışı, çatışma çözümünü, kitlesel zorunlu göçün durmasını beklerken AKP iktidarının bu olası operasyonu daha fazla göçü beraberinde getireceği gibi Suriye’de kalıcı çözümün önünü yıllarca baltalayacak potansiyeller taşımaktadır.

Halihazırda Ukrayna’da büyük bir savaşın devam etmesi, Irak’ta hem iç hem de dış müdahalelerle hükümetin kurulmasının engellenmesi Orta Doğu ve dünya için büyük risk teşkil ederken Suriye’ye yönelik böylesi bir askeri operasyon başta Suriye ve Türkiye halklarını doğrudan etkileyecektir. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon AKP iktidarının iddia ettiği gibi sığınmacıların geri dönüşünü sağlaması için değildir. Esas amaçları Kürtlerin diğer halklar ile gerçekleştirdiği birliği ve kazanımlarını ortadan kaldırmak içindir. Böylesi bir saldırı, çatışma koşullarını hem iç hem de dış göçü kaçınılmaz bir şekilde tetikleyecektir. Bu sebeple, Suriye’de yaşanan dış göçün sebebi rejim, İŞİD ve El Nusra olduğu kadar AKP hükümeti olmaya devam edecektir.

“Kobanî Kumpas Davasında mahkeme heyeti iyice çığırından çıktı”

Tamamen bir intikam ve iftira davasına dönüşen Kobanî Kumpas Davası bildiğiniz üzere bir yıldır devam ediyor. Bu dava çöktü, bu kumpas çürüdü ama iktidar ve onun temsilcileri gibi hareket eden mahkeme heyeti işi iyice çığırından çıkardı. Kumpas içinde kumpas kuruyorlar ve bunu da o kadar açık, aleni, utanmadan sıkılmadan yapıyorlar ki insan hayret ediyor. Şimdi de yargılanan arkadaşlarımızın savunmalarını bir günle sınırlama kararı aldılar. Rehin her bir arkadaşımız hakkında temelsiz binlerce iftira ve suçlamada bulunanlar adeta arkadaşlarımıza savunma yapmayın dayatmasında bulunuyorlar. Savunma hakkının gasp edilmesini tüm kamuoyunun önünde alenen yapıyorlar.

Tuzak ve hilelerle aldıkları tanık beyanlarını mahkemede doğrulatamayınca tanıklar açıkça tehdit ediliyor. Yetmiyor, avukatların mikrofonları kapatılıyor, savunma yapanlara müdahale ediliyor. Heyetin derdi adil bir yargılama yapmak değil, iktidarın talimatlarını yerine getirmek. Bunun içinde her türlü hukuksuzluğu mübah görüyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar duruşma salonlarında esas yargılamayı arkadaşlarımız yapıyor. Arkadaşlarımız bu kumpas davasının İŞİD’in yapamadığını yapma ve İŞİD’i koruma davası olduğunu her gün yeniden belgeliyorlar.

“Van herhangi bir kent değil, iradesi gasp edilmiş bir Kürt ili”

Geçtiğimiz hafta ana muhalefet partisi Van’da 3 gün süren bir toplantı düzenledi. Toplantı sanki dünyanın herhangi normal bir kentinde yapılmış bir havada gerçekleştirildi. Van, 20 Temmuz OHAL ilanından bu yana en uzun eylem ve etkinlik yasağının yaşandığı, kayyımlarla iradesinin gasp edilerek, seçilmiş Belediye Eşbaşkanı Bekir Kaya’nın tutuklandığı, yine seçilmiş Belediye Eşbaşkanı Bedia Özgökçe’nin sürgünde yaşamak zorunda bırakıldığı bir kent. Yaşayanların dilinin kültürünün yok sayıldığı, yolsuzlukla halkın mallarının talan edildiği bir Kürt ili.

Üç gün süren toplantıda Kürt meselesine, Kürt meselesinin çözümüne, Kürt halkının iradesinin gasp edilmesine dair somut bir öneri, bir çözüm projesi ortaya koyulmadığı gibi, ana muhalefet partisi Kürt halkına yönelik saldırıları dillendirerek kendilerine oy verilmediği takdirde bu saldırıdan kurtulamayacaklarını söyledi. “Bütün bu baskılardan kurtulmak istiyorsanız bize katılın” çağrısı maalesef muhalefetin de Kürt sorunundan ve bölge dinamiklerinden hiçbir şey anlamadığını gösteriyor. Daha önemlisi iktidarla benzerliklerini de gözler önüne serdi.

Bu söylem Erdoğan’ın “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” söyleminin bir başka hali. Şunu hatırlatmak isterim ki, bugün yaşanan pek çok hukuksuzlukta, Kürt halkının yaşadığı mağduriyette, “bize katılın” diyenlerin payı küçümsenmeyecek kadar fazladır ve Kürt halkı bunu bilecek siyasi deneyime ve birikime sahiptir. Bize katılın çağrısı yapanlar öncelikle Kürt halkının gerçeğini ve bölge dinamiklerini anlamalıdır. Bize katılın diyenler Kürt halkının özgürlük talebi, anadili talebi, kendisini yönetme talebi konusunda ne düşünüyor?

Türkiye’deki tüm kesimlere açıkça sesleniyoruz Kürt halkı hiç kimseden kurtarılma talebinde bulunmuyor, Kürt halkı zaten faşizme karşı soluksuz bir mücadelenin içindedir. Geçmişte nasıl ki birçok kirli iktidar Kürt halkının karşısında çöküp tarihe karıştıysa, bu tekçi iktidar da küçülmüş ve kaybetme sürecine girmiştir. Bizim talebimiz bütün demokratik toplum kesimleriyle birlikte güçlü mücadeledir. Biz tekçi bir iktidarı yıkarken daha az tekçi bir iktidar yönetimini talep etmiyoruz, bizim mücadelemiz bütün tekçi güçlerin tasfiyesi, bunun yerine doğrudan yönetime katılan bir halk gerçekliğidir.

“Bizler kimseye mecbur ve muhtaç değiliz”

Dolayısıyla Kürt halkını, demokratik güçleri “siz bana mecbursunuz” diye tehdit etmek mevcut iktidarın benzer bir tezahürüdür. Bizler mücadele içinde bir değişimin öncülüğünü yapıyoruz, kimseye mecbur ve muhtaç değiliz. Dün olduğu gibi bugün de milyonlarca mücadele yoldaşımızla beraber kararlı bir şekilde yürüyoruz, yürüyeceğiz. Yoksullaşmayla oluşan öfkeyi halklara, mültecilere yönelterek sonuç alacağını düşünen iktidar ve muhalif görünen Saray’ın etkisi altındakiler şunu iyi bilmelidir ki; oluşturulan faşist çemberi kıracak güç, başka bir faşist çember örmek değildir, bu tekçi kuşatmayı yaracak olan yegane yöntem ezilen, yoksullaştırılan bütün toplum kesimlerini içerecek bir demokratik mücadeledir. HDP bu mücadelenin zemini, öncüsüdür. Çare Saray’ı taklit etmek değil, çare alternatif yeni yaşamı birlikte kurmakta ve inşa etmektedir.

“Konferanslarımızda sorunlar tartışıldı önemli çözüm kararları alındı”

Partimize yönelik saldırılar ve baskılar AKP-MHP iktidarı yönetiminde devam ederken, HDP olarak halklarımızın gelecek umudunu yaşamsallaştıracak ve yeni yaşamı inşa edecek çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Kongre ve konferans çalışmalarımızı bütün saldırılara rağmen büyük bir kararlılıkla sürdürüyoruz. Mayıs ayında Bölge Konferanslarımızı gerçekleştirdik. Yine 21-22 Mayıs tarihlerinde bu coğrafyanın tüm renklerini temsil eden kadınlar olarak, “Özgürlükte Israrlı Mücadelede Kararlıyız” diyerek Kadın Konferansımızı gerçekleştirdik.  4. Büyük Konferansımızı ise 6-7 Haziran tarihinde Ankara’da , “Büyük Direniş Büyük Yürüyüş” sloganıyla gerçekleştireceğiz.

Bölge Konferanslarımızda Türkiye’nin yaşadığı temel sorunlar ve çözüm yollarını tartıştık, önemli kararlar ortaya çıktı ve bunları Büyük Konferansımızda ele alarak kararlara dönüştüreceğiz. Aynı zamanda bu süreç bizim için örgütlenmeyi ve mücadeleyi büyütmenin de zamanı. Büyük Kongremizi ise 3 Temmuz tarihinde Ankara Spor Salonu’nda on binlerin katılımıyla gerçekleştireceğiz. Kongremiz için Mutabakat Komisyonlarımız çalışmalarına başladı. Partimizin yönetiminde yer almak isteyenler Parti Meclisi üyeliği için 10 Haziran’a kadar mutabakat komisyonlarımıza başvurularını yapabilirler. Gelin hep birlikte, “Özgürlükte ısrarlı, mücadelede kararlıyız” diyerek, halklarımızın ortak ve eşit yaşamı için “Büyük Direniş, Büyük Yürüyüş” içerisindeki yerimizi alalım.

“AKP halkın cebini, geleceğini yakıyor, halkın üzerine zam olarak yağıyor”

Ekonomide tek gündem var o da zamlar. Bitmiyor, gerçekten bitmiyor, her gün, her saat her şeye zam yapılıyor. Dün elektriğe yüzde 25, doğalgaza yüzde 30 zam yapıldı. Gece yarısı akaryakıta yine zam yapıldı. AKP iktidarı vatandaşın cebini yakıyor, yüreğini yakıyor, geleceğini ateşe veriyor, halkın üzerine zam olarak yağıyor.

Türkiye’yi batırdılar. Türkiye’nin hazinesi ve maliyesinin tek bir işlevi kaldı. O da halka emeklerinin karşılığı olarak verdikleri maaşı zamla, vergiyle, cezayla geri alma işlevi. Türkiye tarihinin en yüksek ithalat rakamlarına ulaşmış durumdadır. Türkiye hiç olmadığı kadar ithalata bağımlı hale gelmiş bir ülkedir. Bu tabloyu yaratan da AKP iktidarıdır. Bu yalan, yanıltıcı, içi boş açıklamalarla halkı kandırabileceklerini zannediyorlar. Yarattıkları pembe tabloların içerisinde boğulup gitmişler. Sokaktan, pazardan, tarladan, çarşıdan haberleri yok, hamasetle iktidarlarına bir nefes daha vermek için çabalıyorlar.

Aynı zamanda Dünya Açlıkla Mücadele Haftası’ndayız ve maalesef bugün dünyada 1 milyara yakın insan açlıkla mücadele ediyor. Türkiye’de de açlık ve yoksulluk hiç olmadığı kadar AKP ile arttı. Tüketici Hakları Derneği’nin yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de 25.5 milyon kişi açlık sınırının, 51 milyon yurttaş da yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Açlık ve yoksulluk üreten iktidarın yanlış ekonomi politikaları, en çok da tarım alanında hissediliyor. Dışa bağımlı hale getirilen tarımda, çiftçilere verilmeyen desteklerin yanı sıra, verimli topraklar betonlaştırıldı. Elbette Türkiye halkları iktidarın ülkeyi içine soktuğu durumun farkında ve buna gerekli cevabı sandıkta mutlaka verecektir.

Gemlik Yürüyüşüne yönelik yaptığımız çağrı derdi demokrasi ve barış olan herkesedir

SORU: Belirtiğiniz gibi 12 Haziran’da bir yürüyüş gerçekleştireceksiniz, bu yürüyüş kapsamında siyasi partilere ve demokratik kitle örgütlerine özel bir çağrıda bulundunuz, mu bunun için bir çalışma yürüttünüz mü? PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yıllardır süren tecridin ülkeyi kaosa sürüklediğini savaş siyasetini derinleştirdiğini vurguluyorsunuz. İçinde bulunduğumuz savaş sürecini nasıl etkiler bu yürüyüş?

Dün zaten çağrıcı kurumlar ortak açıklama yaptılar. Bu çağrı bütün demokratik kurumlaraydı. Çünkü bir hakikat var, İmralı tecrit sistemi, Türkiye’deki savaş politikalarını, krizi derinleştiriyor. Tekçi ve faşist iktidarın beslenme noktasına dönüşüyor. Derdi ülkenin kurtuluşu ve geleceği olan, derdi Türkiye halklarının bir arada özgür ve demokratik bir şekilde yaşaması olan herkesi bu yürüyüşe davet ediyoruz. Çağrımız herkese, bütün barışseverlere ve demokratlaradır. Bütün tecrit karşıtı güçleredir. Bu yürüyüşte yer almak isteyen bütün siyasi partilere STK’lara ve Türkiye demokratik kamuoyuna bu çağrıyı yapıyoruz. Şunun farkındayız. İmralı tecrit sistemin kaldırılması Türkiye’nin demokratikleşmesi için olmazsa olmazdır. Orta Doğu’daki barış ancak İmralı tecrit sisteminin dağılmasıyla mümkün olur. Dolayısıyla savaş politikalarından rahatsız olan herkes bu yürüyüşte yerini almalı, halklarla birlikte Gemlik’e doğru yola çıkmalıdır. Bu adım bizler için önemli, belki hemen sonuçlar yaratmayabilir ama Türkiye halklarının ve özellikle Kürtlerin barıştan ve demokrasiden yana tavrını ortaya koyar. Bunun çözüm adresinin de İmralı ve sayın Öcalan olduğunu gösterecektir.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir