“İkinci Kobani Davası” 5 Kasım’a Ertelendi

Halkların Demokratik Partili (HDP) 5 siyasetçi hakkında 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet ile 19 bin 680’er yıl hapis cezası istenen “İkinci Kobani Davası” 5 Kasım’a ertelendi.

Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Kobani’ye dönük saldırıları sonrası 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen eylemler gerekçe gösterilerek HDP eski milletvekilleri Hüda Kaya, Serpil Kemalbay, Fatma Kurtulan, Garo Paylan ve Pero Dündar hakkında açılan davanın ilk duruşması Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Sincan Cezaevi Kampusu’ndaki salonda yapılan duruşmaya, tahliye edilen siyasetçi Hüda Kaya Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Siyasetçilerin avukatları da duruşmada hazır bulundu. Duruşmaya ayrıca İçişleri Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve pek çok devlet kurumunun avukatları da katıldı.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre mahkeme heyeti; MİT, Diyanet İşleri Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yanı sıra pek çok bakanlık ve kurumun davaya katılma talibinde bulunduğunu açıkladı. İddia makamının talepleri sonrası söz alan Hüda Kaya iddiaların asılsız olduğunu, davanın da hukuka aykırı olduğunu dile getirdi. Siyasetçilerin avukatları da benzer beyanlarda bulundu.

Savunmaların ardından ara karar oluşturan mahkeme, Kaya’ya dönük devam eden adli kontrol uygulamasının kaldırılması talebini reddetti. Bakanlık ve diğer kurumların katılma talebini kabul eden mahkeme heyetisiyasetçi Serpil Kemalbay’ın Türkiye’ye iade  edilmesi için prosedürlerin yerine getirilmesine karar verdi. Duruşma 5 Kasım’a ertelendi.

Kobanê Davası’nın 16 Mayıs’ta görülen karar duruşmasından beş gün sonra eski HDP milletvekilleri Hüda Kaya, Fatma Kurtulan, Garo Paylan, Pero Dündar ve Serpil Kemalbay hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame 21 Mayıs’ta Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti. Eski vekiller hakkında 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor.

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’tan Mahkemeye “Irkçılık” Yanıtı

Mahkemenin “Türk ırkına karşı Kürt ırkını kışkırttı” ifadelerine tepki gösteren Selahattin Demirtaş, “Bu durumda hâkimin bakış açısına göre, kendisi devlet memuru olup devleti temsil ettiğinden kendini ‘Türk ırkının mensubu’, beni de ‘Kürt ırkının’ mensubu olarak kodlayıp yargılamayı bu zihniyet üzerinden yaparak hüküm kurmuştur” dedi ve ekledi:

“Bu açıkça ırkçılıktır ve hukuk düzeninde yeri olmadığı kadar toplumsal hayatın hiçbir alanında da karşılığı yoktur. Mahkeme hâkimi yazdığı kararının gerekçesinde açıkça toplumu ırklara göre ayırmış ve suç işlemiştir. Böylesi bir ideolojik bakış açısına sahip hâkimin, bir Kürt siyasetçinin konuşmalarını objektif şekilde yorumlaması da imkansızdır, ki zaten verdiği kararla da bunu teyit etmiştir. Tamamıyla hükümet eleştirilerinden ibaret konuşmalarımı ‘Türk ırkına’ yönelik kışkırtma gibi yorumlayan bir hâkimin adil karar vermesi mümkün değildir.”

Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ı, “Türk Milletini, devleti ve hükümeti aşağılamak” ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarından 2 yıl 6 ay hapse mahkum eden Mersin 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında tartışılacak ifadeler kullandığı ortaya çıktı. Mahkeme, gerekçeli kararında, Demirtaş’ın, “Türk ırkına karşı Kürt ırkını kışkırttı”, “Kürt ırkından olan kesimi, Türk ırkından olan kesim aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” iddiasında bulundu.

T24’te yer alan habere göre, karara karşı istinaf başvurusu yapan Demirtaş, dilekçesinde, mahkemeyi ağır biçimde eleştirerek, “Hâkimin bakış açısına göre, kendisi devlet memuru olup devleti temsil ettiğinden kendini ‘Türk ırkının mensubu’, beni de ‘Kürt ırkının’ mensubu olarak kodlayıp yargılamayı bu zihniyet üzerinden yaparak hüküm kurmuştur. Bu açıkça ırkçılıktır ve hukuk düzeninde yeri olmadığı kadar toplumsal hayatın hiçbir alanında da karşılığı yoktur” dedi.

Mersin 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 Temmuz’daki karar duruşmasında, Demirtaş’ı, 2 yıl 6 ay hapse mahkûm etti. Mahkeme, gerekçeli kararında, şu ifadeleri kullandı: “–04/02/2016 tarihinde Mardin Büyükşehir Belediyesi hizmet binası içerisinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yaptığı konuşmanın; ‘her gün televizyonlarda gazetelerde muazzam bir dezenformasyon, kirli bilgi, yalan bilgi var, şurada Sırp nişancı varmış, orada bilmem Amerikalılar varmış, öbür tarafta İsrailliler savaşıyormuş, bu bir Haçlı savaşıymış… Kusura bakmasınlar bu düpedüz AKP devletinin Kürt halkına açtığı bir savaştır, yürüttüğü bir savaştır. Bu bilgi dışında her şey yalandır yanlıştır’, ‘Biz bir kez daha buradan sesleniyoruz. Yasaklar ve ablukalar derhal kalkmalı Cizre’de, Sur’da da hiç bir gerekçe yoktur’ kısmında devletin Kürt ırkına savaş açtığı söyleminde bulunup Türk ırkına karşı Kürt ırkını kışkırtıp Kürt ırkından olan kesimi Türk ırkından olan kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiği, bu açıklamayı yaptığı tarihte Kürt ırkının yoğun olarak yaşadığı Şırnak ili bölgesinde PKK terör örgütü mensubu olan teröristlerle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Asker ve Polisi arasında devam eden çatışmaların bulunduğu ve sanığın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Asker ve Polisinin PKK terör örgütü mensubu olan teröristlerle olan çatışmasını Kürt ırkına olan bir savaş olarak lanse edip kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike oluşturduğunun sabit olduğu, bu şekilde sanığın üzerine atılı suçu işlediğinin sanığın konuşmaları kendisinin yaptığına dair ikrarı ve konuşmalara ilişkin görüntü kayıtları ile sabit olduğundan sanığın Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçundan TCK’nun 216/1, 53, maddeleri gereğince cezalandırması yoluna gidilmiştir.”

Kararı istinaf mahkemesine taşıyan Demirtaş, dilekçesinde, gerekçeli kararın 28. sayfasındaki ifadelere dikkati çekti. Konuşmalarında eleştiri konusu yaptığı hükümet politikalarının, Türk-Kürt ayrımı yapılmaksızın tüm topluma zarar verdiğinin özellikle altını çizdiğini belirten Demirtaş, eleştirilerinin hedefinin hükümet ve hükümet nezdinde kurumsallaşan devlet politikaları olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:

“Ancak mahkeme hâkimi ‘devleti’ ve ‘hükümeti’ ‘Türk ırkı’ ile bir ve özdeş görüyor olmalı ki devlete ve hükümete yönelmiş bir eleştiriyi de ‘Türk ırkını’ hedef gösterme olarak algılıyor.”

“Açıkça ırkçılık”

Demirtaş, dilekçesinin devamında şunları ifade etti: “Bu durumda hâkimin bakış açısına göre, kendisi devlet memuru olup devleti temsil ettiğinden kendini ‘Türk ırkının mensubu’, beni de ‘Kürt ırkının’ mensubu olarak kodlayıp yargılamayı bu zihniyet üzerinden yaparak hüküm kurmuştur. Bu açıkça ırkçılıktır ve hukuk düzeninde yeri olmadığı kadar toplumsal hayatın hiçbir alanında da karşılığı yoktur. Mahkeme hâkimi yazdığı kararının gerekçesinde açıkça toplumu ırklara göre ayırmış ve suç işlemiştir.

Böylesi bir ideolojik bakış açısına sahip hâkimin, bir Kürt siyasetçinin konuşmalarını objektif şekilde yorumlaması da imkansızdır, ki zaten verdiği kararla da bunu teyit etmiştir. Tamamıyla hükümet eleştirilerinden ibaret konuşmalarımı ‘Türk ırkına’ yönelik kışkırtma gibi yorumlayan bir hâkimin adil karar vermesi mümkün değildir.”

Hiçbir konuşmasında ırkçılık yapmadığının vurgulayan Demirtaş, şöyle devam etti: “Tüm hayatımı ırkçılığa ve faşizme karşı demokrasi, insan hakları, eşitlik ve barış mücadelesi ile geçirdim. Hakkımda bir ceza hükmü kurulacaksa da bu bile hakkaniyetli olmalıdır. Konuşmalarım en küçük bir suç unsuru taşımamasına ve hiçbir şekilde herhangi bir ırkçı söylem içermemesine rağmen, hâkimin kendi görüşlerine uygun olarak seçtiği ırk kavramı üzerinden gerekçe kurulmasını reddediyorum.”

Demirtaş, gerekçeli kararda hâkimin “… yasama sorumsuzluğunun TBMM çatısı altında yapılan konuşmaları kapsadığı anlaşıldığından …” diyerek Anayasa’nın 83/1 maddesini çarpıttığına dikkat çekerek hakimin hiçbir konuşmasını incelemeye tabi tutmadığını ifade etti.

Demirtaş’ın avukatlarının, mahkeme hakimini Hakimler Savcılar Kurulu’na şikâyet edecekleri öğrenildi.

Paylaşın

Hüda Kaya Hakkında Tahliye Kararı: Barış İstemeye Devam Edeceğim

Hakkında yurt dışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla tahliye kararı verilen Hüda Kaya, savunmasında, “28 Şubat’ta idamlarla yargılanırken de şeriatçı olmakla yargılandık. İktidarlar değişti yargılama biçimi değişmedi” dedi ve ekledi:

“O zaman ‘şeriatçı’ olarak yargılanıyorduk bugün ise ‘terörist, bölücü olarak’ yargılanıyoruz. İyilik ve barış istemek iktidarlara göre değişmez. İyilikle, barışla teröristlik bir arada olamaz. Dün alanda, sokakta, kürsüde ne istediysem, bugün tüm tabiat, canlılar, toprak için, insanlar için aynen iyilik, barış ve mutluluk istemeye devam edeceğim.”

6-8 Ekim 2014 tarihindeki protestolar gerekçe gösterilerek eski HDP milletvekilleri Hüda Kaya, Serpil Kemalbay, Fatma Kurtulan, Pero Dündar ve Garo Paylan hakkında açılan davanın ilk duruşması başladı.

Sincan Cezaevi Kampüsü’nde bulunan Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan duruşmayı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, milletvekilleri ve Demokratik İslam Kongresi (DİK) üyeleri takip etti.

Tutsak siyasetçi Hüda Kaya, duruşmaya Silivri Kadın Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.

Duruşmada, mahkeme iddianamede geçen suçlamaları hatırlattı. Daha sonra söz alan tutsak siyasetçi Hüda Kaya, “Bu iddianame öncekilerin kötü bir kopyası olarak önüme geldi. Baştan sona konuşmalarımda tek bir hakaret içermeyen konuşmalarım nedeniyle yargılanıyorum. Her zaman barış ve eşitlikten yana olan konuşmalarım siyasi bir öç olarak karşıma konuldu. Tek başımıza da kalsak yalana, haksızlığa sarılmayız” dedi.

Yaptığı konuşmaların ve katıldığı tüm etkinliklerin suçlama konusu yapıldığını belirten Kaya, “Adalet mülkün temeli değil de mülk adaletin temeli olunca, egemenlik halkın değil egemenlerin olunca, hukukun üstünlüğü değil üstünlerin hukuku geçerli olunca elbette sanık sandalyesinde olan bizler oluyoruz. Biz mağdur değiliz çünkü çok şükür çalmadık, insanların özgürlüklerini çalmadık, yalan söylemedik, şiddetin her türlüsüne karşı olduk.

Bütün bunlara rağmen savcılığın talep ettiği suçlara karşı ifade vermem hukuksuzca engellendi ve 8 aydır haksız şekilde tutuklu bulunuyorum. Bir milletvekili temsil ettiği insanların açısında, taziyesinde, haksızlığa uğradığında onların sesi olmak için çalışır. Hala görevde olan milletvekilleri de bunun için çalışıyor. Bizleri özgürlüğümüzden alı koyanların verdiği kararların siyasi olduğunu söylüyorum” diyerek, tepki gösterdi.

Kaya, Cizre olaylarında yaralıların kurtarılması için yaptığı yardım çağrısının dosyaya alındığına şaşırdığını söyleyerek, şöyle devam etti: “Şiddet karşıtı ve barış yanlısı bir insanım, buna karşı size vereceğim cevabım zaten dosyanın içindedir. Dinler insanı ve toplumu vicdani ve öz anlamında geliştirmek içindir diyebiliriz.

Onca öğreti ve öncü ve elçilere rağmen toplumlar birçok şeyi yozlaştırıp egemenlik aracı kıldığı gibi egemenler dinleri de baskı, sömürü ve cinsiyetçilik aracı haline getirdi. Yine Meclis’te yaptığım bir konuşma dosyaya konulmuş, kürsü dokunulmazlığı ihlal edilerek anayasaya aykırılık yapılıyor. Asıl bu hukuksuzluğu yapanlar, bunu dosyaya koyanlar hakkında işlem yapılmalıydı. Yaptığım konuşmanın nasıl dosyaya alınıp suç olarak geri döndüğünü anlamak mümkün değil.”

Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “İHD’nin İstanbul Şubesi’nde Kobani olaylarına ilişkin bir konuşma yapmışım. Ne demişim,‘Kobani olaylarının ortaya çıkması ve aydınlatılması için önerge verdik ama bu olayların ortaya çıkartılmasını engelleyen AKP-MHP’dir. Derin devlet ve devletin karanlık yüzü olayların ortaya çıkmasını istemeyenlerin kim olduğunu tahmin etmek zor değil’ demişim. Yani ne konuşalım ne diyelim, barış konuşmayalım mı, iyilik konuşmayalım mı hep savaş hep çatışma mı konuşalım?

Ülkenin iyi geleceği olsun diye yaptığımız çırpınışların ödüllendirilmesi gerekirken bunlarla yargılanır hale gelmişiz. Yine 6 Eylül’de Mardin Belediyesine atanan kayyım belediyesi protestolarında zılgıtlar çekilmiş, şarkılar söylenmiş ve burada bir konuşma yapmışım. Bu da dosyada yer alıyor, ‘Hırsızlara boyun eğmeyeceğiz, itaat etmeyeceğiz’ demişim. Hakim bey bunu okurken gülsek mi bilemiyoruz iddianamede defalarca ‘hırsızlıklar’ kelimesi geçiyor. ‘Seçilmişlerin, halkın iradesi üzerine irade tanımıyoruz” diyerek konuşmama devam etmişim.

Süleyman Soylu’ya yine burada ‘sözde içişleri bakanı’ diyerek, ‘insanlar sizin yüzünüzden dinden uzaklaştı, hırsızlıkla yalanı her türlü kötülüğü inançla bütünleştirdiniz, sizin kötülüklerinize teslim olmayacağız. Kim olursa olsun çocukların, ezilenlerin, kadınların yanında olarak hakkın hakikatin yanında olmaya devam edeceğiz. Bu ülke bu halk kötülüğe teslim olmayacak, işte bu kayyım politikaları da kötülüğün sesinin halkların sesini kesmeye çalışmasıdır. Bu kötülük sesine yenilmeyeceğiz. Bu halk size dersinizi verdi vermeye devam edecek’ demişim.

Gerçekten ibretlik alıntılardan bir tanesidir bu. Politik mi, sosyolojik mi hangi açıdan değerlendirilse eksik kalır. Nerede olursam olayım, şiddete karşı, haksızlığa karşı olup, canlıların, insanların özgürlüğünün yanında olduğumu her yerde anlatmışımdır. Tüm bunları yetkililere söylememek onları incitmemek mi gerekiyor? İktidarın gücüyle bizlerde bir yerde yerleşip yurtlanırdık ama çok şükür hiçbirimiz bunu istemedik, buradan yana olmadık. Yine bu seçimlerde halk Mardin’de Ahmet Türk demedi mi her şeye rağmen, halk işte böyle dersini egemenlere verir.

28 Şubat dönemindeki yargılamalara değinen Kaya, bugün aynı sistemin AKP eliyle işletildiğini söyledi. Kaya, “28 Şubat’ta idamlarla yargılanırken de şeriatçı olmakla yargılandık. İktidarlar değişti yargılama biçimi değişmedi. O zaman ‘şeriatçı’ olarak yargılanıyorduk bugün ise ‘terörist, bölücü olarak’ yargılanıyoruz. İyilik ve barış istemek iktidarlara göre değişmez. İyilikle, barışla teröristlik bir arada olamaz. Dün alanda, sokakta, kürsüde ne istediysem, bugün tüm tabiat, canlılar, toprak için, insanlar için aynen iyilik, barış ve mutluluk istemeye devam edeceğim.”

Hakkında beyanlarda bulunan tanık Gül Tanrıverdi’nin Kandil’e gittiğine ilişkin iddialarına yanıt veren Kaya, Kandil’e çözüm sürecinde açık bir biçimde gittiğini ve bu röportajların yayınlandığını belirtti. İkinci gidişinde ise bir heyet eşliğinde gittiğini söyleyen Kaya, tarihleri ve verileriyle birlikte olduğunu söyledi. Gizli tanığın iddia ettiği üzere Halklar ve İnançlar Komisyonu ile gittiğine ilişkin beyanların gerçeği yansıtmadığını dile getiren Kaya, 6 Ekim’de HDP MYK toplantısına ise katılmadığını ve o tarihlerde Muş’ta olduğunu anımsattı.

Kaya’nın beyanları ardından söz alan avukat Zilan Leventoğlu, 2013-15 arasında yaşanan sürece dikkat çekerek, bu süreç üzerinden 11 yıl geçtiğini hatırlattı. Leventoğlu, Bu sürecin içinde yer alan AKP’lilerin ise faaliyetlerinden yargılanmadığını ancak HDP’li siyasetçilerin ise yargılandığını söyledi. Leventoğlu, söz konusu faaliyet ve çalışmaların suç olmadığını ve devletin bilgisi ile yapıldığını paylaştı.

Leventoğlu, müvekkilinin yurt dışında bir konferansa katılmak için havalimanında bulunduğunu ancak havuz medyasının “kaçacaktı” şeklinde haberler servis ettiğini anımsatarak, tepki gösterdi. HTS kayıtlarına değinen Leventoğlu, “Müvekkilin oğlu ile konuşmalarına dahi değinilerek dosyaya konulması ne kadar hakkaniyetli tartışılır. Bir yıl önce başlatılan soruşturmada gizlilik kararı kaldırılmamış, müvekkilin savunma yapması engellenmiştir.

Dosyada ithaf edilen suçlara ilişkin tek bir delil yok. 8 aydır müvekkilimiz hukuksuz bir biçimde tutukludur. Kobani Davası’nda görülen karar duruşmasında müvekkilimize atılı aynı suçlardan siyasetçiler beraat etmiştir. Tutukluluk halinin hiçbir hukuki ve makul bir gerekçesi kalmamıştır. Soruşturmaya yine konu olan son derece demokratik bir çağrı olan 6-8 Ekim çağrısında milletvekilimizin ne imzası vardır, ne toplantıya katılmıştır ne de paylaşım yapmıştır. Buna ilişkin tek bir delil, tanık ve belge yoktur” diye konuştu.

Savunmaların ardından mütalaasını sunan iddia makamı, Kaya’nın tutukluluğunun devamına karar verilmesini talep etti. Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Kaya’nın ayda bir kez imza atma yükümlülüğü ve yurt dışı çıkış yasağıyla birlikte tahliyesine karar verdi.

Birinci Kobani Davası

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 108 siyasetçinin yargılandığı davanın karar duruşması 16 Mayıs’ta görülmüştü. Ankara 22’inci Ağır Ceza Mahkemesi, 18’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı davada ceza yağdırmış, Mahkeme Selahattin Demirtaş’a 42 yıl, Figen Yüksekdağ’a 30 yıl 3 ay ceza vermişti. Mahkeme, 24 kişi hakkında toplam 407 yıl 7 ay hapis cezası vermişti.

(Kaynak: MA)

Paylaşın

“İkinci Kobani Davası”nın İlk Duruşması Yarın

HDP’li 5 siyasetçi hakkında 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet ile 19 bin 680’er yıl hapis cezası istenen “Kobani Davası”nın ilk duruşması yarın Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülecek.

Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Kobani’ye dönük saldırıları sonrası 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen eylemler gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekilleri Hüda Kaya, Serpil Kemalbay, Fatma Kurtulan, Garo Paylan ve Pero Dündar hakkında açılan davanın ilk duruşması yarın görülecek. Duruşma, yarın saat 10.00’da Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülecek.

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin baktığı davada, siyasetçiler hakkında 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet ile 19 bin 680’er yıl hapis cezası isteniyor.

İddianame, 22 Mayıs’ta Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti. 298 sayfalık iddianame iki bölümden oluşmuş, 183 sayfalık ilk bölümde, “maktul ve mağdurların isimleri” ile iddialara yer verilmişti. İkinci bölümde ise, davaya gerekçe yapılan Kobanê eylemlerine dair detaylar yer almıştı.

Paylaşın

Demirtaş, İngiltere Seçimlerinde Jeremy Corbyn’e Başarı Diledi

Yaklaşık dokuz yıldır Edirne F Tipi Cezaevi’nde bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) eş başkanı Selahattin Demirtaş, İngiltere’de 4 Temmuz’da yapılacak seçimlerde bağımsız aday olan İşçi Partisi’nin (Labour) eski lideri Jeremy Corbyn’e başarı diledi.

Jeremy Corbyn, Selahattin Demirtaş’ın kendisine gönderdiği destek mesajına sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla teşekkür etti.

Jeremy Corbyn, Selahattin Demirtaş’ın Edirne Cezaevi’nden gönderdiği destek mektubunun Türkçe ve İngilizce versiyonlarının fotoğrafıyla birlikte paylaştığı mesajında, şu ifadeleri kullandı: “Haksız bir şekilde tutukluğunun devam ettiği Türk hapishanesinden yazdığı destek mektubu için Selahattin Demirtaş’a teşekkürler. Türkiye’de – ve dünya çapında – özgürlük, barış ve adalet için yürütülen mücadele galebe çalmalı.”

Demirtaş, Corbyn’e mesajında şöyle demişti: “Sevgili Jeremy; 4 Temmuz’da yapılacak seçimlerde hepinize başarılar diliyor, İngiltere’deki dostlarımızın da sizi tüm güçleriyle destekleyeceklerine inanıyorum. Özgür zamanlarda görüşmek dileğiyle, selam sevgilerimle…”

Demirtaş, HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun 6 Ekim 2014’te sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı sokağa çıkma çağrısıyla yoğunluğu artan ve kamuoyunda “Kobani olayları” olarak bilinen protesto eylemlerini ve silahlı çatışmaları azmettirmekle suçlanıyor.

Dönemin diğer HDP eş başkanı Figen Yüksekdağ ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de yargılandığı ve sıkça “Kobani davası” olarak anılan davada geçtiğimiz Mayıs ayında alınan bir kararda, Demirtaş’a “devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yardım” suçundan 20 yıl, “suç işlemeye tahrik” suçundan da 4 yıl 6 ay hapis cezası verilmesine hükmedilmişti. Toplamda 42 yıl hapis cezası alan Demirtaş’ın tutukluluk halinin devamına karar verilmişti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Demirtaş’ın ve diğer eski eş başkan Yüksekdağ’ın “hak ihlaline” uğradığına hükmetmiş ve Türkiye’yi, eş başkanları serbest bırakmaya çağırmıştı.

Paylaşın

İslami Kesimin Önde Gelen İsimlerinden “Hüda Kaya için Adalet” Bildirisi

Aralarında Ahmet Faruk Ünsal, Ali Bulaç, Cihangir İslam, Hüseyin Hatemi, İhsan Eliaçık ve Mustafa Yeneroğlu’nun da bulunduğu İslami kesiminin önde gelen isimleri “Hüda Kaya” için adalet istedi:

“Bu yargılama siyasi ve keyfi gerekçelerle daha büyük haksızlıklara ve hukuksuzluklara yol açmadan, siyasi kimliği ve düşüncesi onaylansın ya da onaylanmasın, ağır suçlamalara maruz kalan Hüda Kaya’nın bir an evvel tahliye edilmesini adaletin ve hukukun bir gereği olarak görüyoruz.”

Yedi aydır Silivri Marmara Cezaevi’nde tutuklu olan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Hüda Kaya hakkındaki iddianame ortaya çıktı. Kaya için 38 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680 yıl hapis cezası istenen iddianame Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

İddianamenin ortaya çıkmasının ardından Hüda Kaya hakkındaki ağır suçlamalar ve istenen cezalar tepkilere neden oldu. İslami kesimden yazarlar ve düşünürler “Hüda Kaya İçin Adalet” başlıklı bir bildiriye imza attılar.

‘Hüda Kaya İçin Adalet’

İmzaya açılan metin ve imzacı isimler şöyle: “Bizler Hüda Kaya’nın ağırlaştırılmış müebbet ve yüzlerce yıl hapis cezası ile yargılandığı davada adil bir yargılama yapılmadığına, hukuki bir süreç işlemediğine ve siyasi saiklerle bu tutukluluğun devam ettirildiğine inanıyoruz.

Bu yargılama siyasi ve keyfi gerekçelerle daha büyük haksızlıklara ve hukuksuzluklara yol açmadan, siyasi kimliği ve düşüncesi onaylansın ya da onaylanmasın, ağır suçlamalara maruz kalan Hüda Kaya’nın bir an evvel tahliye edilmesini adaletin ve hukukun bir gereği olarak görüyoruz.

İmzacılar: Adnan Fırat, Ahmet Faruk Ünsal, Ahmet Kaya, Ahmet Örs, Ali Bulaç, Arif Özel, Atasoy Müftüoğlu, Berrin Sönmez, Burhan Kavuncu, Cihan Aktaş, Cihangir İslam, C. Kani Torun, Davut Güler, Dilaver Demirağ, Edip Yüksel, Erol Kekeç, Fatma Akdokur, Fatma Betül Kocaaslan, Fatma Bostan Ünsal, Faysal Mahmutoğlu, Gürkan Çakıroğlu, Hadiye Yolcu,

Halil İbrahim Yenigün, Hasan Postacı, Hüseyin Hatemi, Hüseyin Sarıgül, İbrahim Sediyani, İhsan Eliaçık, İslam Özkan, Mehmet Ali Başaran, Mehmet Alkış, Mehmet Bekaroğlu, Mehmet Efe, Menice Rümeysa Gülmez, Metin Karabaşoğlu, Muammer Bilgiç, Mustafa Emin Büyükcoşkun, Mustafa İslamoğlu, Mustafa Yeneroğlu, Müfit Yüksel, Rümeysa Çamdereli, Şakir Diclehan, Ümit Aktaş, Veysi Dündar, Yavuz Değirmenci, Zeki Kılıçaslan.”

Paylaşın

HDP’li Beş Siyasetçiye ‘Kobani’ Davası

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Kobani olaylarına ilişkin HDP’li siyasetçiler Serpil Kemalbay ile Hüda Kaya, Gara Paylan, Pero Dundar ve Fatma Kurtulan hakkında ek iddianame hazırladı.

HDP’li beş siyasetçi, Kobani olayları sırasında hayatını kaybeden Yasin Börü’nün arasında bulunduğu 37 kişinin ölümünden sorumlu tutuldu. İddianamede, 2 bin 674 kişi ve kurum “mağdur/müşteki” olarak yer aldı. HDP’li beş siyasetçi, 37 kişiyi öldürmek ve devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak iddiasıyla 38 kez ağırlaştırılmış müebbet, diğer suçlardan da 19 bin 680’er yıl hapis istemiyle yargılanacak.

Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, 16 Mayıs’ta görülen Kobani davasındaarasında Selahattin Demirtaş’ın bulunduğu 108 sanık hakkında süren Kobani davasında son kararını açıklamıştı. 36 sanıkla ilgili kararın açıklandığı davada Demirtaş 42 yıl, Figen Yüksekdağ ise 30 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Bu kararın ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından Kobani olaylarına ilişkin ek iddianame geldi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, 22 Mayıs tarihli iddianamesinde HDP’li siyasetçiler Serpil Kemalbay ile Hüda Kaya, Gara Paylan, Pero Dundar ve Fatma Kurtulan sanık olarak yer aldı.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; Beş siyasetçi, Kobani olayları sırasında hayatını kaybeden Yasin Börü’nün arasında bulunduğu 37 kişinin ölümünden sorumlu tutuldu. İddianamede, 2 bin 674 kişi ve kurum “mağdur/müşteki” olarak yer aldı.

Soruşturma kapsamında Kemalbay, Paylan, Dundar ve Kurtulan hakkında yokluklarında tutukluma kararı bulunurken Hüda Kaya ise soruşturma kapsamında tutuklanmıştı. İddianamede, davanın ana Kobani davasıyla birleştirilmesi istendi.

İddianamede, HDP’li beş siyasetçi “PKK’nın siyasi alan yapılanması içerisinde faaliyet göstermekle” suçlandı. Bu isimlerin 2014 HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi olması nedeniyle diğer 108 sanıkla 6-8 Ekim olaylarının başlatılıp gerçekleştirilmesine yönelik olarak baştan beri fikir ve eylem birliği içinde oldukları, aynı kasıt ve iradeyi taşıdıkları, HDP Genel Merkezi tarafından yapılan eylem çağrıları sonucunda işlenen suçlardan sorumlu olması gerektiği öne sürüldü.

Beş eski HDP’li siyasetçi, 37 kişiyi öldürmek ve devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak iddiasıyla 38 kez ağırlaştırılmış müebbet, diğer suçlardan da 19 bin 680’er yıl hapis istemiyle yargılanacak.

Paylaşın

Demirtaş’tan Açıklama: Düşüncelerim Değişmedi

Kobani Davası’nda 42 hapis cezası verilen eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, karara ilişkin yaptığı açıklamada, “Bu savaşı durdurmak için inisiyatif alabilecek olanlar Erdoğan ve Öcalan’dır” dedi ve ekledi:

“Savaşı durdurup bitirmede, çözüm bulmada inisiyatif alabilirlerse, bunun koşullarını oluşturabilirlerse, tecrit kaldırılıp görüşmelere başlanırsa ben şahsen sonuna kadar desteklerim. Bana ceza verildi diye “benden sonrası tufan” demem. Yeter ki demokratik bir çözüm ve barış sağlansın, biz desteklemekte tereddüt etmeyiz. Bu konudaki düşüncelerim, ağır ceza aldım diye değişmedi yani.”

Kobani Davası’nda 47 ayrı davadan hakkında 42 yıl hapis cezası verilen eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, T24’den Murat Sabuncu’ya konuştu. Demirtaş’ın sorulara verdiği yanıt şöyle:

Kobani Davası’nda yaptığınız savunmanın son kısmında şöyle demiştiniz: “Vereceğiniz kararı yüzüme okumanıza fırsat vermeyeceğim. Kararı kendi kendinize okuyacaksınız. Eşime, aileme, kızlarıma, tüm halkıma vasiyetimdir: Karar açıkladığında halaylarla, coşkularla, zılgıtlarla karşılamalısınız kararı. Çünkü biz burada öyle karşılayacağız. Bundan taviz verip onursuzca yaşamaktansa ölmeyi tercih ederiz.” Kararı nasıl duydunuz, nasıl karşıladınız?

Mahkemenin açıkladığı karar, yıllar öncesinden bizzat iktidar ve ortakları tarafından verilmiş ve miting meydanlarında defalarca ilan edilmişti. Mahkemedeki ağır ceza heyeti, sadece şekli bir görevi yerine getirerek siyasetin verdiği kararı okumuş oldu.

Kararı hücremizde televizyondan izledik. Benim için de Selçuk Hoca için de sürpriz olmadı. Zaten öngörüyorduk, her yönüyle hazırdık. Güçlü ve moralli karşıladık.

Biz halk için tüm gücümüzle direnirken morali de yine halkımızdan alıyoruz. Kimse merak etmesin; bizim boynumuz bükülmez, dizimiz çökmez. Halkımız nasıl dimdik ve onurlu şekilde duruyorsa biz de onlara layık olacağız ve halkımızı asla mahcup etmeyeceğiz.

“6-8 Ekim’de katledilen insanların gerçek faillerini gizleyip korumuş oldular”

İddianame ilk çıktığı andan itibaren hukuki değil, siyasi bir dava olduğu pek çok hukukçu tarafından da dile getirildi. Ancak sonuçta devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmaya yardım suçundan 20 yıl, suç işlemeye tahrik suçundan 4 yıl 6 ay, Newroz konuşmasından 2 yıl 6 ay, halkı kanunlara uymamaya teşvik suçundan 1 yıl altı ay, başka iddialarla toplamda 42 yılı geçen bir ceza verildi. Yorumunuz nedir?

Verilen cezaların tamamı bir tweet ve birkaç miting konuşmamdan dolayı verilmiş. Yani yıllardır yalan ve iftirayla yarattıkları algılara dayalı. Ne bir şiddet eyleminden ceza verildi ne de şiddeti teşvik ya da destekten. Sadece düşüncelerimden, söylediklerimden 42 yıl ceza verilmiş oldu. Bu da davanın siyasi bir dava, cezaların da siyaseten verilmiş cezalar olduğunu bir kez daha ispatlamış oldu.

Davanın en önemli iddiası ‘insanların öldürülmüş’ olmasıydı. Hem hukuki hem siyasi olarak özellikle ölümlerdeki sorumlulukla suçlanmıştınız. Tüm sanıklar bu konuyla ilgili beraat etti. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette biz değil bir insanı öldürmek veya yaralamak, bir karıncayı bile incitmedik. Bunu devlet de hükümet de mahkeme heyeti de çok iyi biliyor. Ancak yıllarca bizi “katil, terörist” diye yaftalayıp bunun üzerinden hem kamplaştırma yaratarak seçim malzemesi yaptılar hem de 6-8 Ekim’de katledilen insanların gerçek faillerini gizleyip korumuş oldular. Buradan da anlaşılıyor ki ölümlerin çoğunun failleri bir şekilde devletle bağlantılıydı ki onları koruyup bizi hedef göstermiş oldular.

Dosyada zaten sıfır delil vardı, bizi cinayetle suçlayanlar da bunu biliyordu ancak açıkça yalan söyleyip halkın bir kesimini kandırmayı başardılar.

Tekrar ifade etmek istiyorum ki 42 yıl cezanın tamamı konuşmalarımdan dolayı verildi ki o konuşmaların tamamının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ifade özgürlüğü kapsamında olduğu tespit edilmişti. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı uygulansaydı bu dava beraatle sonuçlanmalıydı. Elbet bir gün, hepimizin beraat edeceğimizden kuşkum yok.

Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı olan Ahmet Türk’e de 10 yıl hapis cezası verildi. Bu aynı zamanda yeni bir kayyım uygulamasının başlangıç işareti mi?

Sayın Ahmet Türk başta olmak üzere ceza verilen tüm arkadaşlar için çok üzgünüm. Arkadaşlarımıza verilen cezaların tümü hukuk dışıdır ve siyasi intikam cezalarıdır. Elbette bu cezaları kayyım atamaya gerekçe yapabilirler. Umarım öyle bir şey olmaz ama bu tehlike maalesef ki var.

Yargıtay Başsavcılığı’nın HDP’nin kapatılması istemiyle 21 Haziran 2021’de açtığı davanın omurgalarından birini Kobani davası oluşturuyor. Kapatma davasının iddianamesinde, Kobani iddianamesinin büyük bölümüne yer verilmişti. Ayrıca siyasi yasak talep edilen 687 kişinin içerisinde Kobani davası sanıkları da var. Bugünkü karardan sonra HDP kapatma davasının nereye evrileceğini düşünüyorsunuz?

Kobani kumpas davasındaki ceza kararları HDP kapatma davasında etkili olabilir. Anayasa Mahkemesi de sonuçta politik davranan ve iktidarın dümen suyunda hareket eden bir yargı organı. HDP’yi kapatırlarsa bir kez daha hukuku katledecekler ve bu “şaşırtıcı” olmaz çünkü kanunsuzluk, adaletsizlik bu iktidarın normali, maalesef.

“Bizimle konuşmak yerine ağır cezalar veriliyorsa; demek ki yumuşama ve normalleşme Kürtleri kapsamıyor”

Mahkemeye değil halka ve tarihe karşı yaptığınızı söylediğiniz savunmanızın bir kısmında şu hatırlatmayı yapmıştınız: “Ben genç bir avukatken DEP’li milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan AİHM kararıyla yeniden yargılanıyordu. Onlar tutuklandığında ben üniversitedeydim. İkinci yargılamalarında avukattım. Milletvekili olarak tutuklandılar. Dokunulmazlıkları hukuka aykırı şekilde kaldırıldı. DGM’de yargılandılar.” Siz aynı geleneğin bir temsilcisi olarak mevcut durumu Türkiye’de Kürtlere siyaseti geçmişte de bugün de ve yarın da kapatmanın bir şekli olarak mı okuyorsunuz?

Bir defa, şundan herkes emin olmalı ki Kobani kumpas davasında ağır cezalarla karşılaşan tüm siyasetçiler barış yanlısıdırlar, barış için çalışmışlar ve her zaman demokratik siyaseti savunmuşlardır. Şu anda dışarıda siyaset yapan arkadaşlarımız gibi hepimizin temel hedefi silahsız, şiddetsiz çözümü sağlamaktır.

Fakat Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtlerin demokratik siyasette mücadele etmelerini ve bu yolla güçlenmelerini, dağa çıkıp silah almalarından daha tehlikeli görüyor. Devlet, savaşı ve şiddeti her zaman siyasete tercih etti, bugün de bu anlayış değişmiş değil. Çünkü savaşarak Kürtleri yok edebileceğine inanıyor ama siyaseten baş etmenin mümkün olmadığını düşünüyor. Bu nedenle Kürt siyasetçilerini her zaman büyük tehdit olarak algılayıp sert şekilde üstüne gitti. Devlete kalsa hepimizin dağa çıkıp silah almamızı, bizimle savaşıp bizi öldürmeyi tercih eder. Oysa biz silahla çözüm olmayacağını düşündüğümüz için barışçıl demokratik siyaseti tercih ettik. Gelin görün ki devlet açısından Kürt’ün siyasetçisi de dağa çıkanı da hatta kedisi, tavuğu bile teröristtir, hepsi aynıdır ve bir şekilde yok edilmelidir. İşte bu zihniyet değişmedikçe Kürtlerin hakları konusu da bir türlü çözüm yoluna girmiyor.

Verilen kararlar bir süredir iktidar ve muhalefet arasındaki görüşmeler ‘yumuşama, normalleşme’ sözlerinin neresine düşüyor?

Valla bu sorunun cevabını normalleşme, yumuşama girişimlerinde bulunan siyasetçiler verse daha iyi olur. Biz hücredeyiz ve burada yıllardır hiçbir şey, tek bir saniye bile normal değildi. Elbette siyasette diyalog önemlidir, konuşabilmek kıymetlidir, şarttır. Fakat biz de siyasetçiyiz ve halkın seçilmiş temsilcileriyiz ve bizimle konuşmak yerine bize ağır cezalar veriliyorsa demek ki yumuşama, normalleşme Kürtleri ve dostlarını kapsamıyor diye düşünürüz.

“Savaşı durdurmak için inisiyatif alabilecek olanlar Erdoğan ve Öcalan’dır”

İHD Genel Merkezi ve Diyarbakır Şubesi tarafından “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı”na yolladığınız bir mesajda Kürt sorununun çözümü için bir masa kurulacaksa bu masada hükümetin de olması gerektiği söylemiş ve eklemiştiniz: “Hükümet de bugün itibarıyla Sayın Erdoğan şahsında temsil edildiğine göre, bu işin birinci muhatabı Sayın Erdoğan’dır. Yine geçmiş deneyimlerden bilinen, kabul gören ve devletin de resmi hafızasında meşruiyeti kayıt altına alınmış Sayın Öcalan bir başka muhataptır.” Sizce Erdoğan hâlâ birinci muhatap olarak duruyor mu?

Ben ölümlerin, akan kanın durmasını yürekten istiyorum, diliyorum. Bu savaşı durdurmak için inisiyatif alabilecek olanlar Erdoğan ve Öcalan’dır. Savaşı durdurup bitirmede, çözüm bulmada inisiyatif alabilirlerse, bunun koşullarını oluşturabilirlerse, tecrit kaldırılıp görüşmelere başlanırsa ben şahsen sonuna kadar desteklerim. Bana ceza verildi diye “benden sonrası tufan” demem. Yeter ki demokratik bir çözüm ve barış sağlansın, biz desteklemekte tereddüt etmeyiz. Bu konudaki düşüncelerim, ağır ceza aldım diye değişmedi yani.

31 Mart seçimleri öncesinde Erdoğan’a ‘çözüm sürecini buzdolabından yeniden çıkarma çağrıları’ yapılmıştı. Sizce bundan sonra ne olur?

Evet, çözüm sürecini buzdolabından çıkarmak gerekiyor. Demokratik, barışçıl bir çözümü savunmaya devam edeceğiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bundan sonra hangi adımları atar, daha da mı sertleşir yoksa tüm bu hukuksuzluklara, çatışmalara son verecek girişimleri mi başlatır, göreceğiz. Ancak bizim barışçıl duruşumuz ve diyaloga açık tavrımız bellidir. Halka karşı sorumluluğumuzun gereği olarak bu ilkeli duruşumuzdan geri adım atmayız, atamayız.

Siz bir süre önce aktif siyasetten çekildiğinizi ifade etmiştiniz. 2023 öncesi yoğun yazı-söyleşi faaliyetinize son vermiştiniz. Bu karardan sonra ne yapacaksınız?

Aktif siyaseti bıraktım ve dönmeyi de düşünmüyorum. Çünkü bunun koşulları yok benim açımdan. Kaldı ki buradan yaptığım açıklamalar bazen çarpıtılıyor, bazen yanlış anlaşılıyor veya istismar ediliyor. Dolayısıyla günlük siyasete hiçbir şekilde dahil olmayı düşünmüyorum.

“Siyasete çöreklenmiş bazı zihniyetler, benim buradan siyasi mücadele yürütmemden çok rahatsızlardı”

Şunu da yine açık yüreklilikle söylemek isterim ki siyasete çöreklenmiş bazı zihniyetler, benim buradan siyasi mücadele yürütmemden çok rahatsızlardı. Dışarıda olsam yanımda iki cümle kurmaya cüret edemeyecek tipler, nasılsa cezaevinden cevap veremem diye arkamdan atılmadık iftirayı, edilmedik hakareti bırakmadılar. Çıktığımda hepsiyle yüzleşeceğiz elbette ancak halkımız bilmeli ki bizi bunca yıl içeride tutup ağır cezalar verilebilmiş olunmasının bir nedeni de bu siyaset tüccarlarıdır. Günü geldiğinde, bütün bu siyaset tüccarı keneleri halkımızın yakasından silkeleyip atacağımızdan herkes emin olsun.

Dışarıdaki siyasetçi yoldaşlarımız da koltuk için her türlü ilkesizliği yapan bu düşürülmüş unsurlara, onların yaydıkları dedikodulara, iftiralara karşı dikkatli ve duyarlı olmalılar, oyunlara gelmemeliler.

Bunların kim olduklarından çok, bu zihniyetin kendisi önemlidir. Bu zihniyeti reddetmek ve onlara alet olmamak gerekir. “Demirtaş karşıtlığı” üzerinden prim yapan, koltuk kapan kim varsa bilinsin ki bu halkın dostu değildir. Çünkü ben ve tutsak arkadaşlarımız bu halkın direnen öz evlatlarıyız ve bu mücadelenin sonuçlarıyız. Mesele ben değilim, benim şahsımda değerlere saldıran kim varsa objektif veya subjektif olarak art niyetlidir.

Aktif siyaseti bırakmamın bir nedeni de bahsettiğim siyaset keneleri ve ne yazık ki bu kenelere halen bazı durumlarda değer verilmesidir. Ancak biz halkımızın öz evlatları ve bu hareketin yetiştirdiği siyasetçiler olarak partiyi de mücadeleyi de bu zihniyete teslim etmeyeceğiz. Genel Merkezimiz daha hassas ve dikkatli olursa kimse mücadelemize, birliğimize zarar veremez.

Tüm bunlarla birlikte şunları da belirtmeliyim; günlük siyasete dahil olmayacağım ancak elbette yazılar yazabilirim. Belki düzenli olarak köşe yazısı yazmaya başlarım, henüz karar vermedim. Ancak şurası nettir ki benim söyleyeceklerim, yazacaklarım DEM Partiyi bağlamaz, kimse de bu şekilde algılamamalı. Ben DEM Partinin yöneticisi, temsilcisi, sözcüsü hatta üyesi bile değilim. DEM Parti elbette bizim partimizdir ve parti yönetimi siyaseti yürütüyor, yürütür. Ben sadece kişisel görüşlerimi paylaşabilirim. Ve yine açık söyleyeyim, siyasette yanlışlar yapan, halkı esas almayan kim olursa olsun net şekilde eleştirmekten çekinmeyeceğim. Herkes buna hazır olsun şimdiden.

Parti politikalarına karışmamaya özen göstererek kendi görüşlerimi açıklarken, siyasetçilerin hatalarını eleştirmekten de geri durmam. Nitekim dışarıdaki bazı siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar benim hakkımda düşüncelerini açıklarken son derece cüretkâr davranıyorlar, ki haklarıdır. İstedikleri kadar eleştirebilirler, saygı duyarım. Ama artık benim de çok net cevap verdiğimi görecek, duyacaklar, ben de buna saygı gösterileceğini biliyorum.

“Moralliyiz, güçlüyüz, dirençliyiz”

Son olarak sizler aracılığıyla tüm halkımıza, dostlarımıza sıcak selam, sevgilerimizi gönderiyor, Selçuk Başkan’la birlikte hepinize hasretle sarılıyoruz.

Bu günler gelip geçer, geriye onuruyla direnenlerin tarihe düştüğü notlar kalır. Tüm bu süreç boyunca koşulsuz şekilde yanımızda olan dostlarımızı da arkamızdan kuyu kazanları da bizi tasfiye etmeye yeltenen muktedirleri de unutmayacağız.

Her zamanki gibi moralliyiz, güçlüyüz, dirençliyiz. Ve mutlaka kazanacağız. Berxwedan jîyan e!

Selam, sevgilerimizle…

Paylaşın

Figen Yüksekdağ: Direne Direne Kazanacağız

Kobani Davası’nda 30 yıl 3 ay hapis cezası verilen eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, karara ilişkin yaptığı açıklamada, “Halklılığımızın bilincine, gücüne ve güvenine sarılıyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Halklarımzıın da bunlara sarılarak özgürlük yolunda kararlılıkla yürüyeceğine inanınyoruz. Kimsenin yüzü düşmesin, yüreği kararmasın. Bugüne kadar yıkamadılar, diz çöktüremediler. Ağır bedellerle, cefalarla beslenen yolumuzdan döndüremediler. Bundan sonra da başaramayacaklar. Direne direni var olduk. Direne direne kazanacağız.”

Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Kobani Davası’nda verilen 30 yıl 3 ay hapis cezasına ilişkin sosyal medya hesabından bir mesaj yayınladı. Yüksekdağ, mesajında şu ifadelere yer verdi:

“Koban Davası’nda verilen karar, haklı demokratik mücadelemizde, politik özgürlük hareketimizde bir sonuç edğil, yeni bir başlangıçtır. Rehin tutulduğumuz 8 yıl boyunca halklarımızın, kadınların ve emekçilerin onurunu, özgürlüğünü, adaleti savunduk. Katliamcı, tecavüzcü IŞİD ordusuna ve onun ipini elinde tutanlara, suç ortaklarına karşı toplumsal vicdana, dayanışmaya, büyük insanlığın asil değerlerine sarıldık.

Bu değerlerlerden nasibini almayanlar tarafından yargı işkencesine, zulmüne maruz bırakıldık. Çıkan ağır ceza kararları Türkiye halklarının birlikte yaşama olanaklarına ortak vatan ve demokratik cumhuriyet idealine yönelik bir saldırıdır. Demokratik siyasetin tasfiye operasyonlarına ve halklarımızın ortak yaşamına, geleceğine dönük her hamleyi boşa çıkarmak için direnmeye devam edeceğiz.

Halklılığımızın bilincine, gücüne ve güvenine sarılıyoruz. Halklarımzıın da bunlara sarılarak özgürlük yolunda kararlılıkla yürüyeceğine inanınyoruz. Kimsenin yüzü düşmesin, yüreği kararmasın. Bugüne kadar yıkamadılar, diz çöktüremediler. Ağır bedellerle, cefalarla beslenen yolumuzdan döndüremediler. Bundan sonra da başaramayacaklar. Direne direni var olduk. Direne direne kazanacağız. Selam ve sevgilerle.”

Kabani Davası

IŞİD’in Kobani’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan davanın karar duruşması görüldü.

Cezaevi önünde ve duruşma salonunun içinde yoğun güvenlik önlemleri alınırken, duruşmaya gelen izleyiciler ayrı bir salona, arasında Hüda-Parlı’ların olduğu müştekiler başka bir salona alındı.

Sanıklar, avukatlar, milletvekilleri, gazeteciler ve yabancı kurumların temsilcileri ise ana duruşma salonunda duruşmayı izledi. Duruşmaya yaklaşık 500 avukat katıldı. DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları’nın arasında bulunduğu DEM Parti milletvekilleri, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi ve Grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır’dan oluşan CHP heyeti ile TİP Eş Genel Başkanı Erkan Baş ve EMEP Milletvekili Sevda Karaca da salonda yer aldı.

Duruşmayı açan Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, duruşmaya katılanların isimleri ile sanıklar ve avukatların mahkemeye verdikleri dilekçeleri okudu. Daha sonra avukatlara söz verildi. Davanın avukatlarından DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Başkanı Sevda Çelik Özbingöl, yargılama sırasında tüm ceza yargılaması ilkelerinin açıkça ihlal edildiğini belirterek, “Mahkeme, tüm aşamalarda retçi bir tutum sergiledi. Silahların eşitliği ilkesi, çelişmeli yargılanma ilkesi ihlal edildi. Adil yargılanma hakkı ağır bir şekilde ihlal edildi” dedi. Demokratik siyasi hedef alan bir yargılama yapıldığını belirten Özbingöl, adalete, hakkaniyete ve toplum vicdanına uygun karar verilmesini istedi. Özbingöl, tüm tutuklu siyasetçilerin tahliye edilmesini istedi.

Avukat Özgür Erol, bugün duruşmaya yeni evraklar girdiğini belirterek, “Biz bu evrakları henüz incelemedik. Öncelikle bugün karar kurmayınız. Bugün yalnızca tutuk incelemesi yapın” dedi. Son dönemde Can Atalay, Sinan Ateş, Ayhan Bora Kaplan davaları ile Yargıtay Başkanlığı seçimleri özelinde yaşananları anımsatan Erol, yargı bürokrasisi ve güvenlik bürokrasisi içindeki gelişmelerin kaygı verici olduğunu kaydetti. Erol, bu davanın açılmasında Ankara TEM Şube Müdürlüğü’nün 2018’de savcılığa gönderdiği bilgi notuyla yönlendirdiğini ifade etti.

Mahkeme, duruşmanın başka bir tarihe ertelenmesi talebinin, “dava sürecinde 36 sanık yönünden savunmalarının alındığı, diğer sanıkların ise yargılamanın başından beri kaçak durumunda bulunduğu, davaya gelen belgelerin yoğunlukla kaçak durumunda olan sanıklara yönelik olduğunu ancak söz konusu durumun yargılamanın geldiği aşama itibariyle savunması alınan ve bu sanıklar yönünden yürütülen yargılama neticesinde hüküm verilmesinin engelleyici bir durum olmadığı” gerekçesiyle reddine karar verdi. Mahkeme, tahliye talebinin ise hükümle birlikte değerlendirilmesine oybirliğiyle hükmetti.

Mahkeme başkanı, “Bu vicdani kanaate varırken, dosyadaki deliller incelendi ve böyle bir vicdani kanaate varıldı” diyerek sözlerine başladı. 130 sayfalık karar olduğunu, ancak bunun özetini okuyacağını belirtti. Karar okunmaya başlanınca avukatlar “Bijî berxwedana HDP” sloganları atarak alkışlarla kararı protesto etti. Avukatların salonu terk etmeye başlamasının ardından mahkeme başkanı kararı okumayı durdurdu. Avukatların salondan çıkması beklendi. Mahkeme başkanı, avukatların salonu terk etmesinin ardından kararı alfabetik olarak okumaya devam etti.

Mahkeme kararları şöyle:

Ahmet Türk: “Örgüt üyeliğinden” 10 yıl hapis cezası verildi
Ali Ürküt: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası 16 yıl hapse indirildi. Yargılama sürecindeki tutumu gerekçesiyle cezası 13 yıl 4 aya indirildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Alp Altınörs: “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma” iddiasıyla 18 yıl hapis cezası verildi. Takdiri indirimi yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Altan Tan: CMK 223’ten beraatine karar verildi.

Ayhan Bilgen: 302’den ve “örgüt üyeliğinden” ayrı ayrı beraatine karar verildi.
Ayla Akat Ata: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 6 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Artırım ve indirimle birlikte 9 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin göz önünde bulundurulmasıyla tahliyesine karar verildi.
Aynur Aşan: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 9 yıl ceza verildi. Kaçma şüphesi gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Aysel Tuğluk: “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” iddiasından beraatine karar verildi.

Ayşe Yağcı: “Örgüt üyeliği” gerekçesiyle 9 yıl ceza verildi. Tutukluluk hali göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verildi.
Bülent Parmaksız: 16 yıl ceza verildi. İndirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 2 yıl ceza verildi. Söz konusu cezada arttırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı.
Dilek Yağlı: 16 yıl ceza verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 2 yıl verildi. Cezada arttırım yapılarak, 4 yıl 6 aya çıkarıldı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Emine Ayna: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat, “örgüt üyeliğinden” 10 yıl hapis cezası kararı verildi.

Beyza Üstün: “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. Adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına karar verildi.
Figen Yüksekdağ: 19 yıl hapis cezası verilerek, indirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Örgüt üyeliği ve örgüt yönetmek” iddiaları yönünden ceza verilmedi. “Tahrik” iddiasıyla da 4 yıl 6 ay ceza verildi. “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma” gerekçesiyle 2 yıl, “örgüt propagandası”ndan 1 yıl 6 ay ceza aldı. Mehmet Tunç’un cenazesinde yaptığı bir başka konuşma sebebiyle 1 yıl 6 ay, “seçim yasaklarına aykırı hareket” etmekten 3 ay ceza verildi. Wan’da yaptığı bir konuşmadan 1 yıl 6 ay ceza verildi. Toplam 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Tahliye kararı çıkmadı.
Gülfer Akkaya: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. Adli kontrol tedbirleri kaldırıldı.
Gültan Kışanak: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiası yönünden beraat kararı verildi. “Örgüt üyeliği” iddiası gerekçesiyle 8 yıl ceza verildi. Ceza yarı oranında arttırılarak 12 yıla çıkarıldı. Hakkında tahliye kararı verildi.

Günay Kubilay: 16 yıl hapis cezası ve tutukluluk halinin devamına karar verildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
İsmail Şengül: 16 yıl hapis cezası verildi. İndirim yapılmadı. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
İbrahim Binici: Beraat kararı verildi.
Meryem Adıbelli: 9 yıl hapis cezası verildi. Hakkında tahliye kararı verildi.

Mesut Bağcık: 9 yıl hapis cezası verildi. Adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına karar verildi.
Nazmi Gür: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilerek, ceza 18 yıl hapse indirildi. “Suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 hapis cezası verildi.
Pervin Oduncu: Ağırlaştırılmış müebbet cezası verilerek, ceza 18 yıl hapse indirildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sebahat Tuncel: “Örgüt üyeliği” iddiasıyla 8 yıl ceza verildi. Ceza 12 yıl çıkarıldı. Tutukluluk süreci göz önünde bulundurularak, tahliye edilmesine karar verildi.

Selahattin Demirtaş: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yardım” iddiasıyla 20 yıl, “suç işlemeye tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Newroz etkinliğinde yaptığı konuşma gerekçesiyle 2 yıl 6 ay ceza verildi. Farklı tarihlerdeki açıklamaları gerekçe gösterilerek “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 1 yıl 6 ay, 2 yıl 30 ay, 3 yıl, 1 yıl 6 ay, 1 yıl, 1 yıl 6 ay, 2 yıl ceza verildi. Demirtaş’a verilen toplam ceza 42 yıl oldu. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Sibel Akdeniz: Beraat kararı verildi.
Sırrı Süreyya Önder: Hakkındaki tüm iddialardan beraat kararı verildi.
Zeki Çelik: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozma” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Söz konusu ceza “yardımdan” dolayı 18 yıla düşürüldü. Yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verildi. Ayrıca “suçu tahrik” iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

Zeynep Karaman: “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” iddiasıyla müebbet, bu ceza da “yardım” gerekçesiyle 18 yıla indirildi. “Suça tahrik” gerekçesiyle 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Zeynep Ölbeci: “Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” ve “üyelik” iddialarıyla toplam 12 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Tutukluluk halinin devamına karar verildi.

36 kişi, çeşitli kentlerdeki protestolardaki can kayıplarından sorumlu bulunmayarak beraat etti. Mahkeme, savunmaları alınmayan ve geriye kalan isimlerin dosyası hakkında tefrik kararı verdi. Kobani Davası’nda tutuklu bulunan Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel, Ayla Akat, Ayşe Yağcı ve Meryem Adıbelli hakkında tahliye kararı verilmiş oldu.

Paylaşın

“Demirtaş Ve Mızraklı’ya Ağır Tecrit Uygulanıyor” İddiası

Edirne F Tipi Cezaevi’nden tahliye olan bir kişi, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye (DBB) Başkanı Selçuk Mızraklı’ya yönelik ağır bir tecrit uygulandığını iddia etti.

Eski tutuklu, “Edirne, yüksek güvenlikli bir F tipi cezaevi. Yani en ağır suçlular bu cezaevinde. İletişim olanakları tüm mahkumlar için olabildiğince sınırlı. Ama Demirtaş ve Mızraklı için daha da sınırlı. Onlar hapis içinde hapisteler, tecrit içinde tecritteler” dedi.

Cezaevi yönetiminin sert tutumuna rağmen gardiyanların Demirtaş’a ve Mızraklı’ya saygı duyduğunu belirten eski tutuklu, “Gardiyanlar çok iyi ve saygılılar. Hatta Demirtaş’ın koridorunda görevli olmak isteyen, bunun için gönüllü olan gardiyanlar var. Yeni gelen gardiyanların bilinçsiz olabileceğini, televizyonlarda duyduklarına inanıp saygısızlık edebileceğini düşünüyorlardı” dedi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nden 7 yıldır tutuklu olan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la hücre komşusu olan tutuklulardan biri tahliye oldu, İsminin açıklanmasını istemeyen eski tutuklu, Demirtaş’ın cezaevi günlerini anlattı.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın haberine göre, cezaevinde Demirtaş’ın diğer mahkumlarla karşılaşmasının bile engellendiğini iddia eden eski tutuklu, Demirtaş için alınan önlemleri için şunları söyledi:

Onun koridoruna ondan başka kimse giremiyor, ayrı bir koridoru var. Herhangi bir sebeple mesela revir için, resim atölyesi için çıkması gerektiğinde tüm koridor boşaltılıyor. Demirtaş’ın koridorlarda herhangi bir tutsağı görmesi mümkün değil.

Eski tutuklu kendisinin tanıklık olduğu bir olayı da şöyle anlattı: Bir gün ben telefon saati için koridordaydım. 10 dakikalık telefon hakkımı kullanırken birden gardiyan bana ve diğer mahkuma ‘arkanızı dönün’ dedi. Döndüm ama ne olduğunu da anlamaya çalıştım. Hızlıca dönüp baktığımda koridorun ta öbür ucunda Demirtaş’ın çıkarıldığını gördüm. Bir hayli uzak bir noktada olmamıza rağmen arkamızı dönmemizi istediler. Biz koridorun en başındayız o en sonunda. Bizi görmesine bile tahammülleri yoktu.

Demirtaş’a ve hücre arkadaşı Selçuk Mızraklı’ya yönelik ağır bir tecrit uygulandığını iddia eden eski tutuklu, “Edirne, yüksek güvenlikli bir F tipi cezaevi. Yani en ağır suçlular bu cezaevinde. İletişim olanakları tüm mahkumlar için olabildiğince sınırlı. Ama Demirtaş ve Mızraklı için daha da sınırlı. Onlar hapis içinde hapisteler, tecrit içinde tecritteler” dedi.

“Birbirlerinden başka kimseyi görmüyor”

Demirtaş ve Mızraklı’nın birbirlerinden başka hiç kimseyi görmediğini söyleyen eski tutuklu, “Bizler mesela revire giderken pek çok kişiyi görüp selamlaşıyoruz. Kısa sürelerde sohbet ediyoruz. Cezaevinde bu tip iletişimler çok önemlidir. Ama onlar hiç kimseyi göremiyor. Belki Selahattin Başkan kendi durumuna çok dikkat çekmemek için detaylı anlatmıyor ama zaten insanlık dışı olan F tipi cezaevinde onlar çok daha beterini yaşıyor” ifadelerini kullandı.

Cezaevi yönetiminin sert tutumuna rağmen gardiyanların Demirtaş’a ve Mızraklı’ya saygı duyduğunu belirten eski tutuklu, “Gardiyanlar çok iyi ve saygılılar. Hatta Demirtaş’ın koridorunda görevli olmak isteyen, bunun için gönüllü olan gardiyanlar var. Yeni gelen gardiyanların bilinçsiz olabileceğini, televizyonlarda duyduklarına inanıp saygısızlık edebileceğini düşünüyorlardı” dedi.

Haberin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın