HDP’den “Zam” Tepkisi: AKP Sorunların Ve Krizlerin Faturasını Halkla Kesti

İktidar tarafından ekonomi alanında atılan adımları değerlendiren HDP’li Ebru Günay, “‘Seçim başarısı’ ile övünen AKP-MHP iktidarının topluma getirdiği tek şey zam oldu, zulüm oldu, baskı oldu. Seçimden beri her gün zam üstüne zam yapılıyor. Seçimlerin üzerinden daha 45 gün geçmeden, AKP doğrudan kendisinin sorumlusu olduğu bütün bu sorunların ve krizlerin faturasını halklarımıza kesti ve kesmeye devam ediyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Gece yarısı operasyonuyla başta en temel ihtiyaç malzemeleri olmak üzere KDV artışıyla her şeye zam yapıldı. Matbu harç tutarları yüzde 50 artırıldı. Yurt dışından getirilen bir telefon için ödenecek tutar 6 bin TL’den 20 bin TL’ye çıkarıldı. Halkın geçinmesi ve barınması neredeyse mümkün değil. Kiralar 20 bin civarında seyrediyor. Toplumun yüzde 80’inin araç ve konut sahibi olması hayal olmaktan dahi çıktı.”

Günay, açıklamasının devamında, “Döviz kurunun hali ortada, dolar 26 TL’yi aştı. Bütün bunlar iğneden ipliğe büyük zam yağmurunun, enflasyonun istikrarlı bir şekilde süreceği anlamına geliyor. Buna karşın iktidar yetkilileri utanmadan lütufmuş gibi memura, emekliye, asgari ücretliye yaptıkları zamdan bahsediyor. Verdikleri zamlar memurların, emeklilerin, asgari ücretlilerin cebine girmeden eriyor. Yoksulluk bir kadermiş gibi toplumun büyük kesimine sunuluyor. Bir avuç sermayedar ve rantçı ile iktidar ve yandaşları ise palazlandıkça palazlanıyor. Ülkenin içerisinde bulunduğu gerçek budur” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Yeniden yapılanma çalışmalarımız ile bu çerçevede gerçekleştireceğimiz halk toplantılarına ilişkin açıklamalarda da bulunan Günay, şunları söyledi:

“Değerli basın emekçileri, ekranları başında bizleri izleyen halkımızı saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Sizlerin de bildiği üzere seçimlerden sonra partimiz hem seçimlerin muhasebesini yapmak hem de yenilenme ve değişim sürecini tamamlamak üzere yoğun istişare ve değerlendirme toplantılarına başladı. Partimiz bu çalışmalarını kararlı ve istikrarlı bir şekilde sürdürüyor. Bugünkü toplantımızın esas gündemi partimizin bu çalışmaları ve yürüttüğü yeniden yapılanma süreci olacak. Ancak öncelikle Türkiye gündeminde öne çıkan birkaç hususta partimizin görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ne yazık ki Türkiye, AKP-MHP iktidarlarının yarattığı çok yönlü çok derin krizlerle ve çözümsüz hale getirilen sorunlar yumağıyla karşı karşıyadır. AKP-MHP iktidarı, son derece şaibeli ve eşitsiz seçim sonuçları üzerinden zafer sarhoşluğu yaşarken, Türkiye toplumuna da deyim yerindeyse cehennemi yaşatıyor. Bugün Türkiye’de iktidar gibi düşünmeyen, iktidara biat etmeyen, yaşanan yıkıma karşı sesini çıkaran herkes ve her kesim iktidarın hedefindedir. İktidar; Kürtler, partimiz ve mücadele güçleri başta olmak üzere herkes için hak, hukuk, adalet, demokrasi, eşitlik ve özgürlüğü mumla aranır hale getirmiştir.

Türkiye 21 yıldır AKP iktidarıyla sistematik bir şekilde irtifa kaybediyor, kötüye gidiyor, uçuruma sürükleniyor. Bu gerçeği kabul etmeyenler bile bunun en somut halini yoksullukla, açlıkla, baskı rejimiyle ve özgürlüklerinden mahrum kalarak yaşıyor. Türkiye’de hukuk yok, özgürlük yok, Anayasa askıda; bırakın düşünce ve ifade özgürlüğünü insanlarımızın yaşam hakkı dahi tehlike altında. Topluma her alanda derin bir sömürü ve kimliksizleştirme hali yaşatılıyor. Bu iktidar bütün pratikleriyle esas itibariyle halk düşmanı, Kürt düşmanı, kadın düşmanı olduğunu kanıtlamıştır.

“Seçim başarısı” ile övünen AKP-MHP iktidarının topluma getirdiği tek şey zam oldu, zulüm oldu, baskı oldu. Seçimden beri her gün zam üstüne zam yapılıyor. Seçimlerin üzerinden daha 45 gün geçmeden, AKP doğrudan kendisinin sorumlusu olduğu bütün bu sorunların ve krizlerin faturasını halklarımıza kesti ve kesmeye devam ediyor. Gece yarısı operasyonuyla başta en temel ihtiyaç malzemeleri olmak üzere KDV artışıyla her şeye zam yapıldı. Matbu harç tutarları yüzde 50 artırıldı. Yurt dışından getirilen bir telefon için ödenecek tutar 6 bin TL’den 20 bin TL’ye çıkarıldı. Halkın geçinmesi ve barınması neredeyse mümkün değil.

Kiralar 20 bin civarında seyrediyor. Toplumun yüzde 80’inin araç ve konut sahibi olması hayal olmaktan dahi çıktı. Döviz kurunun hali ortada, dolar 26 TL’yi aştı. Bütün bunlar iğneden ipliğe büyük zam yağmurunun, enflasyonun istikrarlı bir şekilde süreceği anlamına geliyor. Buna karşın iktidar yetkilileri utanmadan lütufmuş gibi memura, emekliye, asgari ücretliye yaptıkları zamdan bahsediyor. Verdikleri zamlar memurların, emeklilerin, asgari ücretlilerin cebine girmeden eriyor. Yoksulluk bir kadermiş gibi toplumun büyük kesimine sunuluyor. Bir avuç sermayedar ve rantçı ile iktidar ve yandaşları ise palazlandıkça palazlanıyor. Ülkenin içerisinde bulunduğu gerçek budur.

“Tecridi konuşmanın değil tecrit uygulamanın suç olduğunu herkes çok iyi biliyor”

Peki, gerçeği konuşan, konuşabilen var mı? Ağzını açan, itiraz eden herkes iktidar ve aparatı haline gelen yargının hışmına uğruyor. Bu yıkım ve kriz hali konuşulmasın diye baskı ve saldırılar derinleştiriliyor. Bakın tüm toplumu ilgilendiren ve demokrasilerde yeri olmayan Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit durumu özü itibariyle artık tüm topluma uygulanır oldu.

Tecridi konuştuğu, evrensel ve ulusal yasaları hatırlattığı, “Suç işlemeyin” dediği için Gazeteci Merdan Yanardağ önce iktidar medyası tarafından linç edildi, ardından jet hızıyla iktidar yargısı tarafından tutuklandı. Tecridi konuşmanın değil tecrit uygulamanın suç olduğunu herkes çok iyi biliyor. Tecritte ısrarın asıl nedeninin çözümsüzlükte ısrar etmek olduğunu tüm demokratik kamuoyu çok iyi biliyor. Çözüm politikalarının güçlenmesi için Sayın Öcalan’a yönelik tecrit politikalarına bir an önce son verilmelidir.

Gezi Davası tutuklusu Can Atalay halkın iradesi gasp edilerek rehin tutulmaya devam ediliyor. Yine binlerce partilimiz hukuksuz bir şekilde, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler ayaklar altına alınarak rehin tutuluyor. Hiçbir demokraside bunun yeri yoktur. Kobanî Kumpas Davasında bütün evrensel hukuk ilkeleri ayaklar altına alınmış durumda. Yarın Diyarbakır’da bir yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan 15 özgür basın emekçisi ilk kez hakim karşısına çıkarılacak. AYM kararına rağmen yakınlarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri her hafta polis şiddetine uğruyor. Emine Şenyaşar’ın adalet haykırışı devam ediyor. Tüm bu hukuksuzlukların kaynağı Kürt halkına karşı saldırılardır ve elbette bu hukuksuzlukları saymakla bitmez.

“Çözüm de biziz, güç de biziz”

Türkiye’nin sürüklendiği bu derin yoksulluğu ve hayat pahalılığını, önüne konulan acı reçeteleri, yaşadığı hukuksuzlukları ve saldırıları tartışırken ülkenin nasıl bu noktaya geldiğini hepimiz sorgulamak zorundayız. Yıllardır Türkiye’nin sürüklendiği bugünkü darboğazın ve kriz ortamının önüne geçmeye çalıştık. Ne yazık ki bu konuda istediğimiz başarıyı sağlayamadık ve bu bizim en büyük üzüntümüz ve özeleştirimiz. Mevcut durumu değiştirmek, toplumu bu cendereden kurtarmak bizim sorumluluğumuz ve zaten yeni dönem tartışmalarımızı da bu eksende yürütüyoruz. O yüzden yakınmıyoruz, şikayet etmiyoruz; çözüm de biziz, güç de biziz. Çözümü bizzat kendimizde arıyoruz.

Bu sebeple partimiz seçimlerden hemen sonra kamuoyuna da deklare ederek yoğun bir istişare, değerlendirme, eleştiri ve özeleştiri süreci başlattı. Parti Meclisi, Kadın Meclisi, İl Eşbaşkanları, Merkez Yürütme Kurulu, Yerel Yönetimler Kurulu toplantılarımızla bu sürecin startını verdik. Ardından geçtiğimiz iki hafta boyunca il ve ilçe örgütlerimizle bu tartışmaları sürdürdük. Şimdi başlattığımız bu değişim, yenilenme ve örgütlenme hamlesinin ikinci esas aşamasını uyguluyoruz. Bugünden başlayarak 25 Temmuz’a kadar 8 bölgede bu tartışmaları, halkımızla ve toplumun geniş kesimleriyle yapacağımız toplantılarla yürüteceğiz.

Partimiz şeffaf bir şekilde ve büyük bir cesaretle kendisini halkımızın değerlendirmelerine, eleştiri ve özeleştirisine açmıştır. Çünkü biz öncelikle kendi mücadelemize ve halkımızın ferasetine güveniyoruz. Bu mücadelenin, partimizin ve kazanımlarımızın asıl sahibi halklardır. Bu süreç hepimiz ve herkes açısından büyük bir arınma ve yenilenme sürecine dönüşecektir. Her şeyden önce halkımız kendisine, partisine ve değerlerine yönelik saldırılara karşı duracak; doğru ve mücadeleyi büyütecek eleştirilerle bu sürece müdahale edecektir.

Halk toplantılarımız mücadele kaygısı duyan, gidişattan rahatsız olan ve çözüme dair sözü olan herkese açıktır. Halk toplantılarımıza demokratik kurum temsilcileri, STK’lar, kadın örgütleri ve platformları, kanaat önderleri de davet edilecektir. Bu toplantılardan çıkan her bir sonuç büyük bir titizlik ve ciddiyetle kayıt altına alınacak ve çözümün yol haritasına dönüştürülecektir. Halk toplantılarından çıkan sonuçlar; 20 Temmuz – 5 Ağustos tarihlerinde yapacağımız çalıştay ve atölyelerde bir kez daha ele alınacak, bu görüşler üzerinden konferans ve kongre süreci yürütülecektir.

Bu tespit, öneri ve eleştiriler ışığında çalıştay ve atölyelerde alt başlıklarıyla birlikte örgütlenme modelimize, siyaset biçimimize ve siyasal genişleme hattımıza dair yol haritası belirlenecektir. Atölye ve çalıştaylara yerelde bu tartışmaları yürüten arkadaşlarımızın yanı sıra akademisyen, aydın, yazar, konunun uzmanı kişiler de dahil edilecektir. Bu aşama tamamlandıktan sonra Ağustos’un ikinci yarısında Genel Konferansımızı toplayıp bütün bu tartışmaları sonuca erdirecek, nihayetinde de Eylül başında kongremizi toplayacağız ve bu süreçten çıkardığımız derslerle birlikte yolumuza devam edeceğiz.

Mücadelemizin önemi ve tarihsel mirasımız boyutuyla bir hatırlatmada bulunarak açıklamamı sonlandırayım. Bugün HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın katledilmesinin ve cenazesinde yaşanan katliamın yıl dönümü. Vedat Aydın’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz. 5 Temmuz 1991’de kaçırılmasının ve 10 Temmuz’da Diyarbakır’da 100 binlerce kişi tarafından toprağa verilmesinin üzerinden 32 yıl geçti. Cenazesinde devletin gerçekleştirdiği katliamı hepiniz biliyorsunuz ve tarih sayfalarına kaydedildi bu katliam.

Vedat Aydın cinayeti Kürt siyasetinin varlığına yönelik gerçekleştirilen ilk failli meçhul aslında ilk faili belli cinayet olarak kayıtlara geçti. Üzerinden geçen 32 yılda yüzlerce siyasetçimiz, binlerce insanımız benzer yöntemlerle katledildi. Bunların hiçbiri bizi yolumuzdan alıkoymadı, aksine bu saldırılara cevabımız siyasi mücadeleyi daha da büyütmek oldu. Bu mücadeleyi hedefine ulaştırmak, bu örgütü ve partiyi büyütmek, demokratik siyaseti zafere ulaştırmak başta Vedat Aydın olmak üzere yitirdiğimiz her bir insanımıza karşı borcumuzdur.

Bu nedenle başlattığımız sürece parti olarak çok büyük anlam yüklüyoruz. Her ne olursa olsun bu süreç partimiz açısından yenilenmenin, örgütsel atılımın, güçlenmenin, kazanımlarımızı büyütmenin vesilesi olacak. Partimiz ve halkımız her sıkıntılı süreçte Anka Kuşu misali küllerinden yeniden doğmayı başarmıştır. Bizler büyük mücadele birikiminin, tarihsel bir mirasın sorumluluğuyla hareket ediyoruz ve bunun ağırlığını taşıyoruz. Halklarımızı, yoldaşlarımızı, faşizme karşı mücadele eden herkesi bu tarihsel sorumlulukla bu sürece katılmaya davet ediyoruz.”

Paylaşın

HDP’li Günay’dan Seçim Açıklaması: Hatalarımızdan Ders Çıkaracağız

Partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında konuşan HDP Sözcüsü Günay, seçim sonuçlarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Eleştiri de özeleştiri de kurumsal sorumluluk temelinde yapılacaktır. Bu yüzden bireysel kararlarla ve bireysel inisiyatiflerle bu dönem karşılanamaz, var olan yetersizlikler aşılamaz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Tüm partili arkadaşlarımıza da çağrımız şudur: Bu dönemin karşılıklı muhasebesini yapmak için sahici ve onarıcı bir eleştiri ve özeleştiri sürecinden geçip siyasete taşıdığımız tüm iradeyle yeniden buluşarak, yüksek bir moralle Büyük Kongre’ye yürüyelim. Hedefimiz budur.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin yeniden yapılanma sürecine ve netleşen takvime ilişkin HDP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.

Selahattin Demirtaş’ın açıklamaların yorumlayan Günay, “Elbette ki kendisi önceki dönem eş genel başkanımız ve biz bu süreçte tartışmaları ve çalışmaları yürütürken, parti kurullarımızla, siyaseten hdp içindeki cezaevindekiler aktörlerle tartışma süreci yürüttük. Bütün parti ve seçim stratejisini kurullarla tartışarak yürüttük.

Bu konu ve bu konu üzerinden yapılan spekülatif söylemlere Demirtaş’ın kendisi aslında birçok konuda gerekli cevapları verdi. Kendisinin cumhurbaşkanlığı adaylığı hukuki durumu nedeniyle ilgili kurullarmızda değerlendirilmedi. Kendisiyle bu konuyla ilgili yapılan istişarelerde bir kadın cumhurbaşkanı adayı önerisi vardı” dedi.

Partinin seçim sonrası yeniden yapılanma sürecine ilişkin basın toplantısı düzenleyen Günay şöyle devam etti:

“Seçimler sonrası biz de değerlendirme süreçlerimizi başlattık. Bu toplantılarda, seçim sonrası değerlendirme sürecinin hangi başlıklarla ve yöntemlerle yapılacağı konusunda fikir alışverişinde bulunduk. Meclis grubumuz bugün ilk kapalı grup toplantısını gerçekleştirecek. Yine 2 Haziran’da Merkez Karar Yürütme kurulumuzu toplayacağız. Ardından, 4,5,6 Haziran’da da kadın meclisimiz, parti meclisimiz ve il eş başkanları toplantımız gerçekleşecek. Süreç bütün yönleriyle tartışılacaktır.

Tüm bu hazırlıkların temel iki amacı var. Birincisi seçim dönemi öncesi yaşanmış olan eksiklikler ve yetersizlikleri gidermek, bir eleştiri ve özeleştiri sürecini işleterek, yanlışlarımızdan hatalarımızdan dersler çıkartmak. İkincisisiyse, hiçbir gerekçe ve mazerete sığınmadan, yapılan muhasebenin gereklerini yerine getirmek için hem politikalar hem de örgütsel yapı açısından yenilemek, yeni muhasebenin örgütsel sonuçlarını yaratmaktır. Tüm partili arkadaşlara çağrımız şudur;:

Bu dönemin karşılıklı muhasebesini yapmak için sahici ve onarıcı bir özeleştiri sürecinden geçip, siyasete taşıdığımız tüm iradeyle yeniden buluşarak, yüksek bir moralle büyük kongreye yürüyelim. Yeni sürecin öznesi olmak isteyne tüm partililerimizi, emektar arkadaşlarımızı. eleştiri ve özeleştiri ve yeniden yapılanma sürecine katkı sunmaya, katılmaya, ve yeniden yapılanmaya çağırıyoruz.”

Paylaşın

HDP: Maraş Depremi AKP İktidarının Yarattığı Yalan Perdesini Yırtmıştır

Partisinin genel merkezinde açıklamalarda bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Hukukun askıya alındığı, demokrasiye savaş açıldığı, kolluk kuvvetlerinin şiddet kustuğu, rantın bir politika haline geldiği, hırsızlık, yolsuzluk, mafya-bürokrasi ilişkilerinin ayyuka çıktığı bir Türkiye’nin gölgesinde depremi yaşadık” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Aslında adı konulmamış depremler içindeydik zaten. Maraş depremi AKP iktidarının yarattığı yalan perdesini yırtmıştır. Ortaya torpilin, liyakatsizliğin, denetim yetkileri elinden alınmış kurumların, kayyım zihniyetinin çürümüşlüğü yayılmıştır. Her şey çok daha net ortaya çıkmıştır.”

Günay, açıklamasının devamında, “Unutmayalım; bu iktidar 6 Şubat günü yaşanan deprem öncesinde defalarca uyarıldı. Doğa defalarca uyardı, sel felaketleri, orman yangınları, çığ felaketleri yaşandı. Dere yatağına yapılan evler, imar afları ile ruhsat verilen binalar, çürümüş bir halde hangarlarda bekleyen yangın söndürme uçakları, çığ felaketine kurtarma amacıyla gidip çığ altında kalan kurtarma ekipleri Türkiye’nin hiçbir felakete hazır olmadığını göstermişti. Fakat tek bir ders alınmadı, tek bir şey öğrenilmedi, tek bir önlem alınmadı! Tek bir istifa olmadı. Sözler verildi, yalanlar söylendi, zaman istendi. Yaralar hala sarılmadı.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay, şunları söyledi:

“Bugün 2 Mart. 2 Mart 1994 DEP’li milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı darbenin yıl dönümü. 1994’ten bu yana ne değişti? Aslında hiçbir şey değişmedi. AKP iktidarı hala darbeler yapmakta, demokratik siyasete yönelik zor, baskı ve darbelerini devam ettirmekte.

Elbette iktidarların baskı, zoru ve darbeci mantıkları değişmedi, ama bizim de buna karşı direniş hattımız büyüdü, sınırları aşarak daha büyük bir noktaya geldi. Bugün hala iktidarın bütün darbeci politikalarına karşı direnmeye devam eden demokratik siyaset geleneğini yarattı DEP’liler. Bu demokratik siyaset geleneği bu darbeci iktidara mutlaka kaybettirecektir.

Darbeci iktidar hala iş başında. Hala sokaklarda demokratik siyaset ile kendini ifade etmeye çalışan, sokağa çıkıp halkın sesini yükseltmeye çalışan siyasi partilere karşı baskı, gözaltı, şiddet ve işkencesini devam ettirmeye çalışıyor.

Son bir kaç günde başta partimiz olmak üzere TİP ve Sol Parti gibi sahaya çıkan, iktidarın politikalarına karşı sesini yükseltmek isteyenlere karşı gözaltı operasyonları gerçekleşti. İşkencenin sokağa taşma halini bir kez daha gördük. Bir kere daha söyleyelim, biz her koşulda demokratik siyasetin gelişmesi için mücadele edeceğiz, bu topraklarda demokrasi mutlaka kazanacak, darbeci iktidarlar mutlaka kaybedecek.

“Maraş Depremi AKP iktidarının yarattığı yalan perdesini yırtmıştır”

6 Şubat’ta Maraş Pazarcık merkezli meydana gelen ve 10 ili derinden etkileyen depremde yaşamını yitirenleri buradan bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Yakınlarına başsağlığı ve yaralılara da acil şifalar diliyoruz. Gaziantep’te bir yurttaş AKP Genel Başkanı’na şu soruyu sordu depremden hemen sonra: “Burası bir sanayi şehri, depreme neden hazırlıksız yakalandık?” Bu soru cevaplanmadı. Üstüne üstlük sansürlendi ve sorunun sahibi oradan uzaklaştırıldı, görmezden gelindi. Türkiye’nin 20 yıllık AKP iktidarının özeti o soru sorulduktan sonraki 5 saniyenin içerisine sıkışmış durumdadır.

Hukukun askıya alındığı, demokrasiye savaş açıldığı, kolluk kuvvetlerinin şiddet kustuğu, rantın bir politika haline geldiği, hırsızlık, yolsuzluk, mafya-bürokrasi ilişkilerinin ayyuka çıktığı bir Türkiye’nin gölgesinde depremi yaşadık. Aslında adı konulmamış depremler içindeydik zaten. Maraş depremi AKP iktidarının yarattığı yalan perdesini yırtmıştır. Ortaya torpilin, liyakatsizliğin, denetim yetkileri elinden alınmış kurumların, kayyım zihniyetinin çürümüşlüğü yayılmıştır. Her şey çok daha net ortaya çıkmıştır.

Unutmayalım; bu iktidar 6 Şubat günü yaşanan deprem öncesinde defalarca uyarıldı. Doğa defalarca uyardı, sel felaketleri, orman yangınları, çığ felaketleri yaşandı. Dere yatağına yapılan evler, imar afları ile ruhsat verilen binalar, çürümüş bir halde hangarlarda bekleyen yangın söndürme uçakları, çığ felaketine kurtarma amacıyla gidip çığ altında kalan kurtarma ekipleri Türkiye’nin hiçbir felakete hazır olmadığını göstermişti. Fakat tek bir ders alınmadı, tek bir şey öğrenilmedi, tek bir önlem alınmadı! Tek bir istifa olmadı. Sözler verildi, yalanlar söylendi, zaman istendi. Yaralar hala sarılmadı.

99 Marmara Depremi büyük bir uyarıydı, yine 2003 Bingöl, 2011 Van, 2020 Elazığ, 2021 İzmir depremleri birer uyarıydı. Her bir depremde eksik, yanlış, hukuksuz ne yapılmışsa bugün daha fazlasının devam ettiğini gördük. İmar afları çıkarıldı, yönetmelikler değiştirildi. Denetimler azaltıldı. Her felaketten sonra AKP iktidarı ölümü kutsadı, yaşamı kuralsızlıklara mahkûm etti. 20 yıllık AKP iktidarı felaketten ders almanın değil, felaketten siyasi ve ticari fırsat çıkarmanın kendileri için önemli olduğunu göstermiştir.

Yani daha büyük bir cinayetin ortamı adım adım hazırlandı. On binlerce yurttaş hayatını kaybetti. Türkiye bu deprem felaketine AKP’nin öngörüsüz, tedbirsiz, ihmalkar, plansız, hukuksuz, sansür tehditleri, rant ve talan politikaları altında yakalanmıştır. Maalesef deprem sürecinde de aynı hukuksuzluk, kuralsızlık, vicdansızlık devam etmiştir.

Türkiye tarihinin en büyük deprem felaketinin acısını bizler yüreğimizde yaşamaya devam ediyoruz. Acımız çok büyük, öfkemiz de çok büyük. Deprem sonrası yaşanan insani krizi yönetemeyen ama bir o kadar da küstah ve edepsiz bir dille halka saldıran bu iktidar, halkın sırtında bir kambura dönüşmüş durumdadır. AKP Genel Başkanı Erdoğan ve hükümeti helallik isteyeceğine bir an önce istifa etmesi gerekirken, koruma ordusuyla pişkince deprem bölgesine gidiyor, çocuklara para dağıtıyor, tehdit üstüne tehdit yağdırıp, sıcak ve konforlu Saray’ına geri dönüyor.

Evet, İlk günden itibaren deprem sahasında olan biri olarak bunları çok net olarak söyleyebilirim. Devlet yoktu. Hükümet yoktu. AFAD yoktu, Kızılay yoktu. Kızılay belki de sattığı çadırların parasını saymak ile meşguldü. Ama halk vardı, dayanışma vardı. Ele ele verme, omuz omuza durma vardı. Ve bizler, gönüllülerle beraber hep oradaydık.

Depremin ilk gününden itibaren Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri olarak da her yerdeydik. Engellemelere rağmen her köye gittik, her bir yurttaşa dayanışma elimizi uzattık. HDP olarak, depremin olduğu ilk andan itibaren merkezi düzeyde ve yerellerde kurduğumuz koordinasyon merkezlerimiz ile birlikte 24 saat aralıksız çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz.

Bize ulaşıp ses vermek isteyen yurttaşlarımızın sesi olmaya çalıştık, tüm enerjimizle buna devam ediyoruz. Deprem bölgelerinde kim nerede bir yardıma ihtiyaç duyuyorsa, onlara ulaşmaya çalışıyoruz. Elbistan, Pazarcık, Adıyaman, Malatya ve Hatay’da kurduğumuz 5 konteynırda il ve ilçe örgütlerimiz aktif bir şekilde çalışıyor. Barınma ve sağlık sorunlarını, hukuki sorunları çözmeye çalışıyor.

Şimdiye kadar deprem bölgelerine bini aşkın TIR, kamyon ve kamyonet yardım malzemesi yolladık. 1500’e yakın ailenin barınmasını sağladık. Afet bölgelerinde çadır ve konteynırlarda konaklama sağlamaya yönelik çalışmalarımız sürüyor. Şimdiye kadar yerel koordinasyonlarımız ve Genel Merkez Kriz Masamız aracılığı ile 896 adet büyük çadır, 353 konteyner, 14 adet aşevi ve mobil mutfak, 3 bin 122 adet (elektrikli, katalitik ve odun) soba, 1827 ton odun ve kömür, 186 adet jeneratör deprem bölgelerine ulaştırıldı.

Şu an sahada 6 bine yakın gönüllümüzle 24 saat çalışıyoruz. Deprem bölgesindeki tüm muhtarlarımızı aradık, dertlerini dinledik, ihtiyaçlarını temin etmeye çalıştık. “Aileleri Buluşturuyoruz” kampanyasıyla deprem sonrası maddi zorluk çekecek olan ailelerle dayanışmak isteyen yurttaşları bir araya getirmeyi amaçladık. Bu kampanyamız halkın dayanışma coşkusuyla, halkın dayanışma ruhuyla da sürüyor. Gençlik Meclisimiz “Yaşam Zinciri” kampanyasıyla tüm alanlarda depremzedelerle dayanışmaya devam ediyor. Kadın Meclisimiz de 8 Mart haftasında mor TIR’larla “Yalnız değil, birlikteyiz!” diyerek yollara çıkmaya hazırlanıyor.

Değerli basın emekçileri, dayanışma büyürken, tam da bu dayanışmanın karşısına bir felaket iktidarı var. Herkes iyice anladı ki bu iktidar toplumdan yana değil, zorda kalanlardan yana değil, acıları paylaşma ve dayanışmadan yana değil. Toplumun birbiriyle dayanışmasına, yardımlaşmasına, omuz vermesine engel. Bir avuç insanın bekası için herkesi gözden çıkarmaya ve her şeyini yitirmiş insanlara fırça atmaya, hakaret etmeye var.

Depremin yarattığı yıkım, insanların yaşadığı tarifsiz acı ortadayken, kimin aklına gelir köylere yardım götüren bir köy evine kayyım atamak! İşte bu iktidarın aklına geliyor. Çalışan gönüllüleri engellemek, insanlar üşürken sobaları bekletmek, enkaz altında iken arama kurtarma ekiplerini bekletmek kimin aklına gelir? Bir zulüm makinesine dönüşmüş iktidarın aklına geliyor işte. Saf kötülük ve katıksız faşizmdir bu.

Felaket zamanında haklı çıkmak sevineceğimiz bir konu değil, ama hatırlatmakta fayda var. Biz hep yerinden yönetim dedik. Yerelin gücüne inanılması ve inisiyatif verilmesi gerekir dedik. Yerel, her zaman tüm afetlere en doğru yöntem ve en hızlı şekilde müdahale edecek birimdir. Küçücük bir aşevi bile bir şehrin beslenme ihtiyacını karşılayacak yerdedir.

Açıkça ifade edelim: HDP belediyelerine kayyım atanmasaydı, depreme müdahale etmemiz çok daha kolay olacaktı. Kayyım sadece bir belediye gaspı değil; kayyım aynı zamanda dayanışmaya ve örgütlenmeye karşı bir saldırıdır. Türkiye’de kayyım rejimi ile bitirilmeye çalışılan yerinden yönetim anlayışının önemi bir kez daha görüldü. Yerelin gücüne güvenmenin ve inanmanın ölüm kalım meselesi olduğunu herkesin artık görmesi lazım. Toplumu savunmak istiyorsak yerelden başlayacağız.

“Bu iktidar yaşama düşmandır”

Biz HDP olarak, Saray’dan emir gelmediği için bir vinç, bir kürek bile kıpırdatmayan bir sistem, bir valilik veya bir belediye anlayışı, bir kayyım rejimi istemiyoruz. Merkezin soğuk, bürokratik, insan dışı davranışlarını reddediyoruz. Tek adam rejimi, tekçi sistem asrın ihmalini doğurmuştur. Biz topluma dayalı bir belediyecilik diyoruz. Biz kendi mahallesinde, kendi şehrinde kendisine hızlıca koşabilecek, örgütlenmeler istiyoruz. Bu yaşamla ilgili bir meseledir. Bu iktidar yaşama düşmandır. Çünkü depremle ilgilenmediği gibi, deprem boyunca da savaş siyasetini sürdürdü.

Bu zorlu süreçte depremzedelerin “devlet nerede?” ve “asker nerede?” soruları enkaz başlarında yankılanıyordu. Biz söyleyelim nerede olduklarını: İktidarın savaş politikalarına göre bomba atmakla, sınır dışında savaş siyasetini sürdürmekle meşgullerdi. Savunma Bakanı Hulusi Akar depremin ilk günlerinde çok sınırlı sayıda TSK personelinin bulunduğunu itiraf etmişti.

Savunma Bakanı’nın son mazereti ise aslında bir itiraftır. Askerin hayat kurtarmak yerine savaşa ve işgale odaklanmasını isteyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Asker, depremden hemen sonraki gün depremzedeleri enkazdan kurtarmak yerine, Suriye’de ve Irak’ta sınır ötesi operasyonlarına devam etmekteydi, bombardımanlarını sürdürmekteydi.

Suriyeli Kürtler ve Şengal’deki Êzidî’ler depremzedelerle dayanışma duygularını paylaşırken, buna karşılık olarak Saray SİHA’ları ile bombardımanı sürdürdü. Saray’ın böylesi bir dönemde bile operasyonlara öncelik vermesi her açıdan sorgulanmaya muhtaçtır. Savaş da bir felakettir. İnsani, ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın temelidir.

Savaş döneminde her türlü yolsuzluk, usulsüzlük ve yasadışı girişimler bayrakla, vatan-millet edebiyatıyla perdelenmektedir. Ve ne yazık ki, önceki örneklerden de tecrübe edildiği üzere herhangi bir afet karşısında bu hükümetin hayat kurtarma becerisi kalmamıştır. Ancak konu savaş olduğunda bir gece ansızın Atina’da, Şam’da veya Erivan’da olunabileceği tehditleri kolayca sıralanabilmektedir. Halbuki, depremden 48 saat sonra hiçbir devlet yetkilisi Antakya’ya veya Adıyaman’a ulaşamadı. Tüm bunları bizler HDP olarak not ediyoruz.

“AKP-MHP ittifakına verilen en doğru cevaptır”

Bu toz duman arasında, halklar devletten hiçbir şey beklemeden kendi kendini örgütlemeyi başarmıştır. Hem deprem alanındaki gönüllüler hem de ülkenin dört bir yanından deprem bölgesine malzeme yetiştirmeye çalışanlar, bir kez daha bizim bu topraklara, üzerinde yaşayan halklara olan inancımızı pekiştirmiş, umudumuzu tazelemiştir. Halkın bu iradesi ve kendi kendini örgütleme gücü AKP-MHP ittifakına verilen en doğru cevaptır. Evleri yıkılan halka harçlık dağıtan, depremzedeleri azarlayan bu iktidara düşen tek şey kaldı, o da pılını pırtını toplayıp gitmek, acilen tüm görevlerinden istifa etmek.

Bizler bu toplu cinayetin hesabını sormadan kaçmalarına asla izin vermeyeceğiz. Kaçamazlar, bu insanlık suçundan asla kurtulamazlar. Oraya AFAD ekiplerini zamanında göndermeyenlerden, insanlar enkaz altındayken internet erişimini kesenlerden, halklarımız “çadır ” diye bas bas bağırırken çadır satanlardan tek tek hesap soracağız, kimsenin bundan şüphesi olmasın. Sonuçları çok ağır olsa da bu depremden öğrendiğimiz en önemli şey, AKP – MHP ittifakından kurtulmadan halkların nefes almasının mümkün olmadığıdır.

Bu ülkenin kendi temelleri üzerinde yeniden inşa edilebilmesi için önce başındaki bu beladan kurtulması gerekli. Bütün bu yıkıntı ve umutsuzluğu dağıtacağız, bizi bu karanlıktan çıkaracak güç, halkların dostça, yoldaşça, yan yana ve can cana dayanışmasıdır! Gücümüze inanalım. HDP olarak çözüm ve inşa gücümüz, irademiz nettir. Yasımızı öfkeye, öfkemizi mücadeleye, mücadelemizi örgütlülüğe, örgütlülüğümüzü ise yeni yaşamı inşaya dönüştürelim.”

Paylaşın

HDP’den “Ortak Mutabakat Metni” Eleştirisi: Köklü Çözümlere Uzak

Partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan HDP Sözcüsü Günay, “‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ adıyla seçim bildirgesini kamuoyuna sunan Millet İttifakı ya da 6’lı Masa toplumun ihtiyacı olan köklü değişimlere ve köklü çözümlere uzaktır.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Söz konusu metinde 6 partinin mutabık kaldığı temel sorun alanlarına dair uzun bir vaat listesi sıralanmıştır. Bu metinde ağır ekonomik krize, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, kırıntısı bile bırakılmamış demokrasinin tesisine yani güncel, yakıcı birçok soruna dair kısmi çözüm önerileri vaat edilmektedir.

Fakat hem izlenen siyasetten görüldüğü hem de metnin de açığa çıkardığı üzere bu vaatler köklü ve radikal bir değişimi değil, AKP’nin yarattığı tahribata ilişkin bir restorasyonu bile içermekten uzaktır.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Günay özetle şunları söyledi:

“Seçim sürecine müdahale yöntemlerinin başında partimiz başta olmak üzere, Türkiye’de değişim gücü olan bütün sol sosyalist güçlere ve demokratik çevrelere yönelik saldırılar geliyor.

Partimiz hakkında açılan kapatma davası, bu davaya iktidarın küçük ortağının savcı rolüyle müdahale etmesi, Anayasa Mahkemesi’nin bu baskılar sonucunda aldığı ibretlik kararları, bütün kamuoyu yakından takip ediyor.

Mesele tek başına partimize yönelik saldırılar değil. Elbette iktidar bizi yaratmak istedikleri faşizimin önündeki tek engel olarak görüyor ve bu nedenle saldırıyor. Ama burada mesele Türkiye’nin demokrasisidir, iktidarın yaratmak istediği faşist rejimin inşa edilmesidir. Bu açıdan Türkiye artık çok temel bir yol ayrımındadır ve tarihinin en kritik virajına girmiştir.

Faşizmin nasıl adım adım inşa edildiğini açık örnekleriyle yaşıyoruz. Kobanî Kumpas Davası bu kritik aşamalardan biri olarak devam ediyor ve bu konuyu daha önce defalarca tekrar tekrar paylaştık. Aslında bu kumpas başından beri tel tel dökülmeye başladı, çöktü, kumpası kuranların ellerinde kaldı.

Ama kumpasçılar hiçbir kural, hiçbir değer tanımadığı için kumpas içerisinde kumpas kurarak, yargılanan arkadaşlarımızın savunma haklarını gasp ederek, bu süreci seçim öncesinde tamamlamak istiyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Sebahat Tuncel’in savunması dahi alınmadan, kumpas davası mütalaa için savcıya gönderildi. Önümüzdeki hafta 6-7-8 Şubat tarihlerinde savcı bu kumpas davasında mütalaasını açıklayacak.

“Sayın Öcalan çözümü temsil eden en büyük siyasi aktörlerden”

Değerli basın emekçileri, elbette Türkiye’nin içerisindeki yönetememe krizinin esas nedenlerinin başında, iktidarın yürüttüğü tecrit ve savaş politikaları geliyor.

Özellikle İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen tecrit, Kürt sorununa çözümsüzlükteki yaklaşım, Kürt sorununa yaklaşımın açık göstergesiyken, iktidarın bütün imkanlarıyla tecrit politikalarında ısrar etmesi, Sayın Öcalan’ın aile ve avukat görüşleri başta olmak üzere en temel hukuki haklarının dahi gasp edilmesi ve engellenmesi, artık iktidarın olmazsa olmazlarından ve daha önemlisi tecrit politikalarıyla artık ülkenin yönetildiğini hepimiz biliyoruz.

İktidar tecrit politikalarıyla İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’dan başlayarak, tekçiliği, yok saymayı, inkarı ve görmezden gelmeyi, her yerde ülkenin her yerinde her karış toprağında, bütün muhaliflere, bütün Kürtlere yönelik gerçekleştiriyor. Bu nedenle bizler tecride karşı özgürlüğü, savaşa karşı barışı savunmaya ve savunmakta ısrarcı olmaya devam ediyoruz. Bu anlamda Parlamento grubumuz Adalet Bakanlığı önünde adalet nöbetine başladı ve daha sonra engellemelerle şimdi hala Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde adalet nöbetini sürdürüyor. Bu nöbet bugün ikinci ayına girdi.

Partimizin de aralarında bulunduğu bir çok demokratik grup, “Çözüm İçin İmralı’ya Yürüyoruz” diyerek, 6 Şubat tarihinde Yüksekova ve Kızıltepe’den başlayacak şekilde iki koldan yürüyüşe başlayacağız.

Bu yürüyüş kollarında yer alacak heyetlerle birlikte yürüyüş güzergahları boyunca halk toplantıları, paneller, buluşmalar, kitlesel açıklamalarla tecrit anlatılacak. Tecrit kırılmadan halkların nefes alamayacağı her alanda vurgulanacak. Yürüyüşümüzün sloganı, “Çözüm İçin İmralı’ya Yürüyoruz” olacak. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz; Sayın Öcalan bu ülkede çözümü temsil eden en önemli siyasi aktörlerden biri. Sayın Öcalan bu ülkede halklar lehine sonuçlar yaratan en önemli aktörlerden biridir.

“6’lı Masa toplumun ihtiyacı olan köklü değişimlere ve köklü çözümlere uzaktır”

Şimdi bir yandan bu faşizmin adım adım nasıl inşa edildiğini nasıl Türkiye’nin uçuruma sürüklendiğini örnekleriyle yaşayıp buna karşı mücadeleyi yükseltirken, iktidar alternatifi olduğunu savunan güçler, suya sabuna dokunmadan Türkiye halklarından destek istiyor. Önümüzdeki tarihsel öneme sahip seçimlere ilişkin “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” adıyla seçim bildirgesini kamuoyuna sunan Millet İttifakı ya da 6’lı Masa toplumun ihtiyacı olan köklü değişimlere ve köklü çözümlere uzaktır.

AKP’nin yarattığı tahribata ilişkin bir restorasyonu bile içermekten uzaktır”

Söz konusu metinde 6 partinin mutabık kaldığı temel sorun alanlarına dair uzun bir vaat listesi sıralanmıştır. Bu metinde ağır ekonomik krize, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, kırıntısı bile bırakılmamış demokrasinin tesisine yani güncel, yakıcı birçok soruna dair kısmi çözüm önerileri vaat edilmektedir.

Fakat hem izlenen siyasetten görüldüğü hem de metnin de açığa çıkardığı üzere bu vaatler köklü ve radikal bir değişimi değil, AKP’nin yarattığı tahribata ilişkin bir restorasyonu bile içermekten uzaktır.”

Paylaşın

HDP Sözcüsü Ebru Günay’dan Muhalefete “Seçim Güvenliği” Çağrısı

Partisinin genel merkezinde açıklamalarda bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Önümüzdeki seçim süreci hiç olmadığı kadar adaletsiz bir yarış olacak, adaletsiz bir ortamda gerçekleşecek. Bir tarafta vergilerimizle fonlanan, devletin tüm imkanlarını kendi çıkarlarına kullanacak bir Cumhur İttifakı, diğer tarafta seçim kampanyalarını sürekli engellemeler, yalan haberler ve manipülasyonlar ve çeşitli hilelerle mücadele etmek zorunda kalacak muhalefet partileri olacak.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu nedenle muhalefet partilerine tekrar çağrıda bulunuyoruz. En azından “seçim güvenliği” ve manipülasyonlarla mücadele temelinde tüm muhalefet partileri olarak bir araya gelmeli ve seçmenlerimizin sandığa gitme ve oylarını güven içerisinde kullanmalarını sağlayacak bir işbirliğini sergilemeliyiz.

Muhafazakar veya seküler, sağcı ya da solcu ayırt etmeksizin seçmenlerimize karşı sorumluluğumuzun bir gereği olarak, seçimlere katılacak olan tüm muhalif partilerin ortak bir seçim güvenliği platformunu oluşturmasını elbette zaruri görüyoruz, zira iktidarın oyunlarının sandık oyunlarıyla da devam ettiğini geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partinin Genel Merkezinde haftalık olağan basın toplantısı düzenledi. Günay’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

Bu süreç ilk gününden bugüne hukuksuzluk ve Anayasa ihlali ile gerçekleşti. Son olarak hesaplarının bloke edilmesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca sözlü savunma yapması, bir kez daha gözleri ihlallere ve AKP’nin hukuku çiğnemesine çevirdi. Türkiye’nin saygın hukukçuları da bizler de hesaplarımızın bloke edilmesini hem de kapatma davasıyla ilgili kararın hukuki olmadığını açıkladık. Başta kamuoyu olmak üzere gerçekten bu ülkenin gerçek hukukçuları meselenin hukuk meselesi olmadığını, siyasi olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu karar Saray’ın karanlık dehlizlerinde alınmış bir karardır.

Partinin kapatma davası henüz neticelenmemişken, bu davadaki rolü Saray’ın katipliğini yapmaktan ibaret olan savcı hızını alamamış; sözlü mütalaadan sonra basına açıklama yapıyor. Nerede görülmüştür bir başsavcının basına demeç verdiği! Basına Saray’ın, Saray danışmanlarının sayıklamalarını üstelik gülerek ve sevinç içinde açıklıyor. Öyle bir konuşuyor ki sanırsınız konuşan savcı değil, her fırsatta HDP’yi hedef alan iktidarın sözcüsü Devlet Bahçeli.

“Tüm bunlar önce HDP’ye uygulanıyor, sonra da tüm muhalefete”

Kısacık tarihimiz gösterdi ki AKP-MHP ittifakı muhalefeti susturmak için önce HDP’den başlıyor. Partimizi şeytanlaştırma, düşmanlaştırma, belediyelerine kayyım atama, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması, gözaltı, tutuklama ve cezaevi… Tüm bunlar önce HDP’ye uygulanıyor, sonra da tüm muhalefete uygulanıyor. Bu ülkenin geleceğine talip olduğunu söyleyen 6’lı masa bileşenleri, bu tarihsel sorumluluktan oldukça uzak görünüyor. Bizler elbette kimseden demokrasi dilenecek değiliz ancak bir siyasi parti olarak, bizim hakkımızda kuracağınız her cümle, aynı zamanda seçmenlerimiz için ileriye dönük bir gösterge olacaktır. Tercihlerini belirleyecektir.

Önümüzdeki seçim süreci hiç olmadığı kadar adaletsiz bir yarış olacak, adaletsiz bir ortamda gerçekleşecek. Bir tarafta vergilerimizle fonlanan, devletin tüm imkanlarını kendi çıkarlarına kullanacak bir Cumhur İttifakı, diğer tarafta seçim kampanyalarını sürekli engellemeler, yalan haberler ve manipülasyonlar ve çeşitli hilelerle mücadele etmek zorunda kalacak muhalefet partileri olacak.

“Geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz”

Bu nedenle muhalefet partilerine tekrar çağrıda bulunuyoruz. En azından “seçim güvenliği” ve manipülasyonlarla mücadele temelinde tüm muhalefet partileri olarak bir araya gelmeli ve seçmenlerimizin sandığa gitme ve oylarını güven içerisinde kullanmalarını sağlayacak bir işbirliğini sergilemeliyiz. Muhafazakar veya seküler, sağcı ya da solcu ayırt etmeksizin seçmenlerimize karşı sorumluluğumuzun bir gereği olarak, seçimlere katılacak olan tüm muhalif partilerin ortak bir seçim güvenliği platformunu oluşturmasını elbette zaruri görüyoruz, zira iktidarın oyunlarının sandık oyunlarıyla da devam ettiğini geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz.

Bizim, AKP’nin Anayasa değişikliği teklifi görüşmelerini reddetmemiz, halen kamuoyunda tartışılan önemli bir mesele olmaya devam ediyor. Tavrımız esasen iki önemli nedene dayanıyor. Birincisi: Özgürlüklerin olabildiğine kısıtlandığı, baskı ve zorun gün be gün arttığı, demokratik kazanımların her gün tırpanlandığı bir zamanda başörtüsü ile ilgili getirilen teklif, ülkenin özgürlükler ve demokrasi sorunlarına yanıt üretmenin çok çok uzağındadır.

Görüşmeyi reddetmemizin ikinci sebebine gelirsek; iktidar ve küçük ortağının doğrudan yargıya müdahalesi sonucu yürütülen Kobanî Kumpas Davasındaki hukuksuzluklar, bunların parti kapatma davasına delil olacak şekilde yetiştirilme çabası, kapatma davasının hız kesmeden devam etmesi, son olarak da partimizin anayasal hakkı olan hazine yardımının iktidar blokunun baskısı sonucu bloke edilmesi, bizim bu “demokrasicilik oyunu”nu oynamama kararı almamıza neden olmuştur.

Bu coğrafyanın ezilenlerinin, yoksullarının, kadınlarının, gençlerinin, yaşam alanı savunucularının, yok sayılanlarının haklarını savunmak ve egemen iktidar bloklarına karşı halkların asıl birliğini temsil eden Emek ve Özgürlük İttifakımız, güçlenerek yoluna devam ediyor. Sadece bir seçim ittifakı değil, özgürlüğün, demokrasinin, eşitliğin ve adaletin yolunun mücadeleden, sokaktan geçtiğini bilerek yoluna devam ediyor. Tam da bu çerçevede; yoksulluğa, baskıya, sömürüye, tecride, faşizme ve asimilasyona karşı en büyük cevabı, Emek ve Özgürlük İttifakı olarak 15 Ocak’ta İstanbul Kartal Meydanı’nda bir kez daha vereceğiz. “

Paylaşın

HDP’li Ebru Günay: Mutlaka Kazanacağız

HDP Sözcüsü Ebru Günay, AYM’nin partinin Hazine yardımı hesaplarına bloke konulması kararına ilişkin, “Partimizi güçsüz bırakmak, seçim çalışmasını yürütmesini engellemek, kolumuzu kanadımızı kırmaya çalışanlara birkaç sözümüz var. Partimizi tanımayanlar, yılların direniş geleneğinen bihaber olanlar, devlet ocaklarında kurulan ve büyütülen, ayakkabı kutularından, ranttan ve gasptan beslenen partiler, halkın gücünün ne olduğunu bilemezler” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Günay, konuşmasının devamındaBizim gücümüz seçim sabahı ekmek arasına peynir koyarak sandık sandık gezen annelerdir. Bizim seçim coşkumuz, geceden sabaha sokak sokak afiş, bayrak çalışması yürüten ve oradan işe giden gençlerdir. Ev ev gezerek yaşamı değiştiren ve dönüştüren kadınlardır. Sandık başlarına ceplerinde iplerle giden annelerimizdir. Bizim pusulamız özetle halklardır, halkın ‘Artık yeter, değişim istiyoruz’ diyen çığlığıdır.” dedi ve ekledi:

“Bizim için en büyük Hazine yardımı bu davaya gönül veren milyonlardır, emekçi halkımızdır. Bu karar bizi yıldıramayacak, aksine faşizme karşı olan öfkemizi daha da büyütecektir. Şimdi daha inançlı ve daha kararlıyız. Şimdi daha mücadeleciyiz. Şimdi daha umutluyuz geleceğe dair. Çünkü bizler daha büyük geliyoruz. Mutlaka kazanacağız.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) partinin Hazine yardımı hesaplarına bloke konulması kararına ilişkin açıklamada bulundu. Günay, şunları söyledi:

“AYM bir kez daha Evrensel hukuk ilkelerinden yoksun, bütünüyle siyasi, utanç verici bir karara imza atmıştır. Demokratik siyasete bir daha vurulmuştur bugün. Demokratik siyasete düşman bir iktidarın yarattığı iklim bu kararın sebebidir. Bu karar halkın iktidara olan öfkesini bilemiş, inancını ve kararlılığını daha fazla büyütmüştür. Kimsenin kuşkusu olamasın, bugünün sonunda kazanan bizler olacağız, Türkiye halkları olacaktır.”

Yargıtay Cumhuriyet başsavcılığının daha önce iki kez yaptığı başvuruyu reddeden AYM, bu kez siyasi baskılara dayanamamıştır. Bu karar ihsası reyi dahi aşan bir karardır. Usul esasları ayaklar altına alınmıştır. Bu karar meşruiyetten yoksundur, hiçbir izahatı yoktur. Türkiye halklarının nezdinde mahkum edilmiştir ve kabul edilemez bir karardır.

Hazine yardımının yapılmasına birkaç gün kala talebi işleme alması, üstüne böyle bir karar çıkması, mahkeme üyelerinin açık siyasi baskı altında olduğu izlenimini doğrulamakta, adil kararlar vermesi önünde engeller olduğunu bir kez daha göstermiştir. Süregelen bir davanın ortasın alınan bu karar mahkeme üyelerinin nasıl baskı altında olduğunu ve siyasi nefretin boyutunu gözler önüne sermektedir.

Bu karar, Hazine yardımı seçimlere birkaç ay kala Türkiye’nin üçüncü büyük partisine değil ÖSO çetelerine, beşli çeteye, yandaş patronlara, ranta ve talana gitsin kararıdır. Mafya ile iltisaklı, rant ve talan ilişkilerine batmış, milliyetçi hamasetten başka bir şey bilmeyen siyasi nefreti köpürtenler, halk nezdinde mahkum olmuşlardır.

Partimizi güçsüz bırakmak, seçim çalışmasını yürütmesini engellemek, kolumuzu kanadımızı kırmaya çalışanlara birkaç sözümüz var. Partimizi tanımayanlar, yılların direniş geleneğinen bihaber olanlar, devlet ocaklarında kurulan ve büyütülen, ayakkabı kutularından, ranttan ve gasptan beslenen partiler, halkın gücünün ne olduğunu bilemezler.

Bizim gücümüz seçim sabahı ekmek arasına peynir koyarak sandık sandık gezen annelerdir. Bizim seçim coşkumuz, geceden sabaha sokak sokak afiş, bayrak çalışması yürüten ve oradan işe giden gençlerdir. Ev ev gezerek yaşamı değiştiren ve dönüştüren kadınlardır. Sandık başlarına ceplerinde iplerle giden annelerimizdir. Bizim pusulamız özetle halklardır, halkın ‘Artık yeter, değişim istiyoruz’ diyen çığlığıdır.

Bizim için en büyük Hazine yardımı bu davaya gönül veren milyonlardır, emekçi halkımızdır. Bu karar bizi yıldıramayacak, aksine faşizme karşı olan öfkemizi daha da büyütecektir. Şimdi daha inançlı ve daha kararlıyız. Şimdi daha mücadeleciyiz. Şimdi daha umutluyuz geleceğe dair. Çünkü bizler daha büyük geliyoruz. Mutlaka kazanacağız.”

Paylaşın

HDP’li Günay: Yeni Yılda Mücadeleyi Her Alanda Yükselteceğiz

Partisinin genel merkezinde açıklamalarda bulunan HDP Sözcüsü Günay, “2023 yılı bizler için hem seçim çalışmalarının hem eylem ve etkinliklerin hem de örgütlenme alanımızı büyütüp geliştirmenin yılı olacaktır. Bir taraftan seçim hazırlık çalışmalarımız devam ederken, bir taraftan ülkenin önemli gündemlerine dair eylem ve etkinliklerimiz devam edecektir.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Tüm bu çalışmalara paralel olarak, demokratik ittifak çalışmalarımız merkezi ve yerel düzeyde devam etmekte ve örgütsel ağımızı genişletme çalışmaları son hızıyla devam edecektir. Her koşulda ve zeminde HDP’yi büyütmeye devam edeceğiz. Özellikle Kadın ve Gençlik Meclislerimiz aynı kapsamda çalışmalarını yürütmeye devam edecektir. Yeni yılda da HDP umut olmaya, özgür ve demokratik bir geleceği inşa etmeye devam edecektir. Yeni yıla girerken, bütün dünya haklarının ve Türkiye halklarının yeni yılını kutluyorum.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay haftalık olağan basın toplantısı düzenledi. 4-5 Şubat 2023’te, İstanbul’da gazeteci, aydın, yazar, akademisyen, siyasetçilerin bir araya geleceği Demokratik Cumhuriyet Konferansı düzenleyeceklerini belirten Günay’ın açıklamaları şöyle:

“Dün Roboski katliamının 11’inci yıl dönümüydü. Dün bir kez daha kapanmayan bir acıyı andık. Yaşamını yitiren 34 canımızı saygıyla anıyorum. Gerçek katiller ortaya çıkıp hesap verinceye kadar bizler mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü bu ülkedeki gerçek demokrasinin, Roboski Katliamı’nın gerçek faillerinin hesap vermesiyle olacağını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bizler HDP olarak, acılı ailelerle birlikte mücadele yürütmeye, hesap sormaya devam edeceğiz.

Gezi Davası iktidarın yargıyı sopaya dönüştürdüğünün açık göstergesidir

Yılın son günlerindeyiz ve maalesef tekrardan iktidarın düşman politikalarıyla, hukuksuzluklarıyla yılı bitiriyoruz. Dün Gezi Davası kararı istinaf mahkemesinde onaylandı. Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile diğer tutuklulara verilen karar onaylandı. Bu bir kez daha iktidarın yargıyı sopaya dönüştürdüğünün, yargıyı intikam alma aracına dönüştürdüğünün açık göstergesidir. Baştan sona hukuksuz ve usulsüzlüklerle dolu bir yargılama. Yargıyı sopaya dönüştürenler bilsinler ki; Gezi bu halklara umut oldu. Gezi direnişini ve ruhunu asla zindanlara dolduramazsınız. Bizler Gezi direnişinin yanında durmaya ve Gezi ruhuyla mücadele etmeye devam edeceğiz.

Savaş politikalarının en büyük etkenlerinden biri tecrit politikasıdır

Bildiğiniz üzere HDP olarak Adalet Bakanlığı önünde Adalet Nöbetimiz devam ediyor. Bu ülkedeki savaş politikalarının en büyük etkenlerinden biri elbette iktidarın yürüttüğü tecrit politikalarıdır. Sayın Öcalan’ın avukatları, Asrın Hukuk Bürosu, Sayın Öcalan’ın CPT ile görüşmeye çıkmadığını duyurdu. Zaten 21 aydır avukat ve aile görüşmesinin gerçekleştirilmediği İmralı ile hiç bir fiziki temasın olmadığı kamuoyunun bilgisi dâhilinde. Bizler İmralı tecrit sisteminin, bu ülkedeki hukuksuzlukların, adaletsizliğin, faşizan uygulamaların temelinde olduğunun farkındayız. AKP kendi faşizmini tecrit ile besleyip büyüten bir iktidar. Tek adam rejimine karşı durmak için en çok da iktidarın tecrit politikalarına karşı mücadele ediyoruz, bunda da ısrarlıyız.

Adalet Bakanını bu suça ortak olmamaya davet ediyoruz

HDP olarak parlamento grubumuz Adalet Bakanlığı önünde hukuk uygulansın ve avukatlar görüşme gerçekleştirsin talebiyle nöbet eylemi başlattı. Eylemimiz 1 haftadır devam ediyor. Ne yazık ki Adalet Bakanlığı’ndan bu konuda henüz bir açıklama yapılmış, avukat ve aile görüşlerinin yapılması için herhangi bir adım atılmış değil. Daha da önemlisi bizlerin, Eş Genel Başkanlarımızın yaptığı başvuru, DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in yaptığı başvuru, DTK Eş Genel Başkanı Berdan Öztürk’ün ve vekillerimizin yaptığı başvurulara Adalet Bakanlığı henüz bir yanıt vermedi.

Bir kez daha Adalet Bakanlığı’na şunu hatırlatmak isterim: Oturduğunuz koltuk, adaletin tesis edilmesi için var olan bir makamdır. Sorumluluğunuzdaki bir cezaevinde 21 aydır aile ve avukat görüşmeleri gerçekleştirilmiyorsa, tecrit politikalarında ısrar ediliyorsa, siz de hukuku ayaklar altına alıyorsunuz. Adalet Bakanı olarak bu suça ortak oluyorsunuz. Bizler Adalet Bakanı’nı bu suça ortak olmamaya, çağrılarımıza ve taleplerimize cevap olmaya davet ediyoruz. Demokratik kamuoyunun kaygılarını gidermek için en hızlı şekilde avukat ve aile görüşmesinin gerçekleşmesi talebimizi yineliyoruz.

Tecride karşı çıkmak, demokrasi, barış ve özgürlükte ısrar etmektir

Tecrit politikaları, savaş politikaları, tek adam rejimini besliyor. Tecrit politikaları bu ülkedeki her türlü hukuksuzluğun temelinde ve AKP’nin bir yönetim biçimine dönüştü. Tek adam rejimine karşı çıkmak, tecride karşı çıkmak, demokrasi, barış ve özgürlükte ısrar etmektir. Sayın Öcalan ile yapılacak görüşmelerin nasıl etki yaratacağını hepimiz çok iyi biliyoruz. Nasıl barışçıl bir ortam gelişeceğini, nasıl özgürlük ve demokrasinin gelişeceğinin farkındayız. Bundan da en fazla rahatsız olan, savaş politikalarından beslenen, içeride dışarıda savaş politikalarında ısrar eden AKP iktidarıdır. Bu nedenle tecritte ısrarlı. Adaletin tesis edilmesini, hukukun uygulanmasını, Adalet Bakanlığı’nın bu konuda bir an önce kaygıları giderecek adımlar atmasını, bir kez daha talep ediyoruz.

DBP Eş Genel Başkanını tutuklayarak seçim startını vermeyi amaçlıyor

Bu tecrit politikalarıyla beraber her yerde Kürt halkına, onun örgütlü gücüne karşı saldırılar, baskılar devam ediyor. En son bileşen partimiz DBP Eş Genel Başkanı Sayın Keskin Bayındır, Amed İl Eşbaşkanı Hayrettin Altun tutuklandı. Birçok İl Eşbaşkanı gözaltına alındı, birçok il örgütü ve DBP Genel Merkezi’nde hukuka aykırı şekilde aramalar yapıldı. Bu iktidar kaybediyor, kaybederken de Kürdün örgütlü gücüne her alanda düşmanlık yapıyor.

Kürdün örgütlü gücüne saldırarak, DBP Eş Genel Başkanını tutuklayarak seçim startını vermeyi amaçlıyor. Ama Kürt halkı kendisine yapılan zulmü, kendi iradesine, örgütlü gücüne yapılan baskı, tutuklama ve gözaltıları asla unutmaz, bunun cevabını da sandıkta mutlaka verecektir. Keskin Bayındır’ın derhal serbest bırakılması çağrısı yapıyoruz. Her alanda DBP ile omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz. Mirasını devraldığımız mücadele geleneği, her alanda baskılara karşı örgütlenmesini büyüterek cevap vermiştir. Her alanda yan yana omuz omuza mücadeleyi sürdüreceğiz.

Her yerde Kürde düşmanlık yapmaya devam ediyor

Her alanda saldırılar sürerken, Paris Katliamının 10’uncu yılında ikinci bir Paris katliamı gerçekleşti. Kadın mücadelesinin öncü isimlerinden Emine Kara, sanatçı Mir Perwer, Abdurrahman Kızıl katledildi. Hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyorum. Birinci Paris katliamının arkasındaki karanlık güçler açığa çıksaydı bugün ikinci Paris katliamı açığa çıkmayacaktı. İktidarın her yerde içeride dışarıda Kürdün nefes aldığı her yerde, Kürdün kazanımlarında, Kürt halkına dönük düşman politikalarında bu saldırılarda etkilidir. İktidarın ırkçı politikaları, Kürt politikaları, her yerde Kürtlere dönük katliamları tetikliyor. Her yerde Kürde düşmanlık yapmaya devam ediyor.

Kürt halkının değerlerini hedef alan cinayettir

Buradan Fransız yetkililerine bir  kez daha çağrıda bulunuyoruz; bu katliama aydınlatmak, bu cinayetin arkasındaki karanlık güçleri açığa çıkarmak sizlerin sorumluğunda. Bizler bunun farkındayız, ne birinci Paris katliamı ne de ikinci Paris katliamı sıradan ırkçı cinayetler değildir. Arkasında karanlık güçlerin olduğu, organize edilmiş ve tamamen Kürt halkının değerlerinin hedef alındığı cinayetlerdir.

Emine Kara, Kürt kadın mücadelesinin öncü isimlerindedir. Katledilmesinin ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganın yankı bulduğu bir döneme denk gelmesi tesadüf değildir. Mir Perwer, Kürt müziğindeki emekleri ile herkes tarafından biliniyor.  İktidarın Kürt kültür kırımına yönelik politikaları ile hedef alınması tesadüf değildir. Tam da iktidarın Kürt kadın, kültür düşmanı, halk düşmanı politikaları ile bağlantılıdır. Hiç bir katil bunları tek başına yapamaz bunlar organize suçlardır. Bir an önce katiller ve arkasındaki gerçek failler ortaya çıkarılmalıdır.

Bir katilin arkasındaki karanlık güçlerin nasıl aklandığının filmini izledik

Bir önemli katliam davası da karara bağlandı. Partimizin İzmir İl Örgütüne yönelik gerçekleştirilen saldırıda katledilen Deniz Poyraz arkadaşımızın dava duruşması görüldü. Bu duruşma şunu gösterdi. Orada bir yargılama gerçekleşmedi. Dava süresince bir katilin arkasındaki karanlık güçlerin nasıl aklandığının filmini izledik. Delillerin karartıldığı, araştırılmadığı, katillerin her koşulda korunduğu, mağdurların daha da mağdur edildiği bir yargılama sürecine tanık olduk. Bir yargılama süreci düşünün ki duruşma salonunda katilin çıkardığı provokasyonlar sonucu gaz sıkıldı, müştekilerin ve mağdurların avukatlarının, Eş Genel Başkanımızın salona alınmadığı bir yargılama yapıldı. Bu bir yargılama değil, siyasi bir cinayetin üzerinin örtülmesidir. Bu siyasi bir cinayeti aklama, bir tetikçiyi yargılıyormuş süsü vererek, arkasındaki güçleri korumaktır.

Bu bir siyasi cinayettir, tetikçi asla bunu tek başına gerçekleştiremez

Bu cinayet HDP’nin il binasında gerçekleşti. Türkiye’nin  önemli kent merkezlerinden biri ve 3’üncü büyük siyasi partisine yönelik gerçekleştirilen bir saldırıdır. Bu katil bunu tek başına organize etmiş olamaz. Herkes katliamın hangi koşullarda gerçekleştiğini, katilin hangi eğitimlerden geçtiğini, hangi poligonlarda atış talimi yaptığını, kimlerle ilişkide olduğunu, arkasındaki karanlık güçleri biliyor. Bu karanlık güçler hesap verinceye kadar bizler mücadelemize devam edeceğiz. Mahkeme olayı basit bir cinayet olarak ele aldı.

Tetikçiye tasarlayarak cinayetten ceza vermesini kabul etmiyoruz. Bu bir siyasi cinayettir, tetikçi asla bunu tek başına gerçekleştiremez. Bütün bu gerçekler tüm çıplaklığıyla ortadayken bir yargılama görüntüsü verilerek ceza verildi. Katil tek başına değil, arkasındaki bütün güçlerden mücadele ile hesap soracağız. Yargılama süreci boyunca bizleri yalnız bırakmayan başta avukatlar olmak üzere, yine Kadınlar Birlikte Güçlü İnisiyatifi’ne teşekkür ediyoruz. Kadınların, baroların dayanışma duygusu bizler için önemliydi. Bizleri yalnız bırakmayan, katillerin ortaya çıkması için mücadele eden, bizlerle yan yana, omuz omuza duran her bir arkadaşımıza teşekkür ediyoruz.

2022 yılı AKP-MHP’nin politik tercihleri nedeniyle koyu karanlığa döndü

Değerli basın emekçileri, 2022 yılını artan saldırılarla, derinleşen krizlerle geride bırakıyoruz. Toplumun büyük kesiminin umut ve beklentilerle karşıladığı 2022 yılı, AKP ve MHP iktidarının politik tercihleri nedeniyle ne yazık ki koyu bir karanlığa, kara bir kışa döndü. Bütün toplumsal kesimler iktidarın saldırı politikalarının hedefi haline geldi. 2022’de iyice açığa çıktı ki; iktidarın yönetme biçimine dönüşen tecrit artık ülkeye yayılmış ve sistematikleşmiş durumdadır. Bunun sonucunda cezaevlerinin tamamında ağır hak ihlalleri yaşanmış, cenazeler çıkmış, hasta tutsaklar tedavi edilmemiş, her türlü hak ihlali, infaz yakma, saldırı, işkence ve kötü muamele yaşanmıştır.

Her kesimin sesi ve itirazı savaş ve tecrit politikalarıyla engellendi

Emine Şenşayaşar, Adalet Nöbeti tutan anneler, Cumartesi insanları, tecride karşı alana çıkan Kürtler, demokratik siyaset yürüten bizler her tür engelleme, abluka ve gözaltılara maruz kalırken, aynı tecrit 25 Kasım’da kadınlara, Meclis’e yürümek isteyen emekçilere, zeytinlikler için alana çıkan çiftçilere, eşit yurttaşlık için mücadele eden Alevilere, ‘Barınamıyoruz’ diyen öğrencilere, ‘Doğa talan edilmesin’ diyen ekolojistlere ve hatta 6 yaşındaki çocukların cinsel istismarını protesto etmek isteyenlere de uygulanıyor.

2022’de tecrit ve abluka öyle bir boyuta ulaştı ki sokak bütün hak arama yöntemlerine kapatıldı ve milletvekillerinin sokak ortasında ayağı kırıldı, siyasetçiler engellendi. İktidarın yasakçı politikalarına itiraz eden herkesin ve her kesimin sesi ve itirazı savaş ve tecrit politikalarıyla engellendi. Bütün bunlarla ekonomiyi çökerttiler, demokrasiyi rafa kaldırdılar, hukuksuzluğu yol haline getirdiler; Durum ortada, TÜİK’in şaibeli resmi verilerine göre, bugün enflasyon yüzde 85 civarında, işsizlik almış başını gidiyor, cari açık, bütçe açığı artıyor. İnsanlar evlerine ekmek götüremez hale getirildi. Neden mi? İktidarın savaş ve tecrit politikaları yüzünden.

Hala sokaktayız, hala mücadeledeyiz, hala direnişteyiz

Kuşkusuz 2022’de iktidarın düşmanlıklarını, demokratik siyasete tahammülsüzlüğünü anlatmaya günler yetmez. Yılın son birkaç gününde yaşanılanlar bile 2022 özetini açığa çıkarıyor. Yine de yıl boyunca mücadelemizi bütün engellemelere ve saldırılara rağmen sürdürdük. İttifaklarımızı geliştirdik, yeni mücadele yolları açtık. Emek ve Özgürlük İttifakıyla da halklara umut olduk. Hala sokaktayız, hala mücadeledeyiz, hala direnişteyiz. İçeride dışarıda nerede olursak olalım sessiz kalmayacağını kanıtlamış bir partidir HDP. İşte bize öfkelerinin nedeni budur, bize saldırılarının altında bu yatıyor. Ama unutulmasın ki; Demokrasi, özgürlük ve eşitlik hepimiz için gereklidir. Bir kesime yönelik hukuksuzluk gelişirken, diğer kesimlerin hukuk içinde olması mümkün değildir ve 2022 yılı bunu açık bir şekilde göstermiştir. HDP her koşulda mücadele etmeye yeni yılda da halklara umut olmaya devam edecektir.

Bu koyu karanlığı dağıtmanın vakti geldi, işte 2023 yılını böyle karşılıyoruz

Bu koyu karanlığı dağıtmanın vakti geldi. İşte 2023 yılını böyle karşılıyoruz. 2023 ülke tarihinin en kritik seçimlerinden birinin yapılacağı bir yıl olacak. Seçimlere olağanüstü koşullarda gireceğimizin farkındayız. Partimizin tarihsel mücadele geleneği ve büyük birikimi bu kritik süreci de başarıyla atlatacağımızın en büyük kanıtıdır. Buna bağlı olarak seçim çalışmaları kapsamında hem merkezi hem de yerel düzeyde hazırlıklarımızı başlatarak merkezi ve yerel koordinasyonlarımızı büyük oranda oluşturduk.

Seçimde mevcut iktidara kaybettirmek, parlamentoda en üst düzeyde temsil gücüne ulaşmak ve ülkenin demokratik geleceğini demokratik ittifaklar temelinde inşa etmek en temel stratejimizdir. Emek ve Özgürlük İttifakı başta olmak üzere toplumun bütün demokratik muhalefetini kapsayacak daha geniş bir demokrasi ittifakını kurmak, en temel hedeflerimizden biridir. Seçimlerde ülkeyi savaşa, baskıya, eşitsizliğe, cinsiyetçiliğe ve faşizme mahkûm edenlere, büyük kaybettireceğimiz ve büyük kazanacağımıza dair inancımız da tamdır!

Demokratik Cumhuriyet Konferansımız geleceğe ışık tutacak

4-5 Şubat 2023 tarihlerinde İstanbul’da gazeteci, aydın, yazar, akademisyen, siyasetçilerin bir araya geleceği Demokratik Cumhuriyet Konferansı düzenleyeceğiz. Amacımız emek, demokrasi ve özgürlük güçleri olarak nasıl bir Cumhuriyet rejiminde yaşamak istediğimizi tartışmaya açmak, taleplerimizi gerçekleştirme imkânlarını birlikte konuşmak ve değerlendirmektir.

Yeni yılda mücadeleyi her alanda yükselteceğiz

Yılın son günlerinde de Adana ve Batman’da “Savaşa, Tecride ve Yoksulluğa Hayır” mitingleri düzenledik. Yeni yılda da tecrit karşıtı mücadelemize devam edeceğiz. Mart ayında tarihin en görkemli kutlamaları elbette bizi bekliyor. 8 Mart ve Newroz alanlarını taleplerimizin, direnişimizin, umudun ve zaferin görkemiyle mutlaka dolduracağız.

Her koşulda ve zeminde HDP’yi büyütmeye devam edeceğiz

2023 yılı bizler için hem seçim çalışmalarının hem eylem ve etkinliklerin hem de örgütlenme alanımızı büyütüp geliştirmenin yılı olacaktır. Bir taraftan seçim hazırlık çalışmalarımız devam ederken, bir taraftan ülkenin önemli gündemlerine dair eylem ve etkinliklerimiz devam edecektir. Tüm bu çalışmalara paralel olarak, demokratik ittifak çalışmalarımız merkezi ve yerel düzeyde devam etmekte ve örgütsel ağımızı genişletme çalışmaları son hızıyla devam edecektir. Her koşulda ve zeminde HDP’yi büyütmeye devam edeceğiz. Özellikle Kadın ve Gençlik Meclislerimiz aynı kapsamda çalışmalarını yürütmeye devam edecektir. Yeni yılda da HDP umut olmaya, özgür ve demokratik bir geleceği inşa etmeye devam edecektir. Yeni yıla girerken, bütün dünya haklarının ve Türkiye halklarının yeni yılını kutluyorum. “

Paylaşın

HDP’li Günay: İktidar Savaş Siyasetini Seçim Arifesinde Tırmandırıyor

Partisinin genel merkezinde açıklamalarda bulunan HDP Sözcüsü Ebru Günay, “AKP-MHP ittifakı, özellikle 2015 yılından bu yana derinleştirdiği savaş siyasetini, savaş ve çatışma konseptini her seçim arifesinde tırmandırıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye, Rojava halklarına karşı hazırlıkları yapılan kara saldırısı, iktidarın savaştan beslenmeye yönelik siyasetinin bir parçasıdır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu savaş elbette iktidarın yıllardır sürdürdüğü ve artık gizlemeye gerek duymadığı Kürt düşmanlığı politikasının da ürünüdür. Kürtlerin varlığına, haklarına ve kazanımlarına dönük bir savaştır.”

Günay, açıklamasının devamında, “Bu savaş Kuzey ve Doğu Suriye halklarının on yılı aşkındır dişiyle, tırnağıyla, büyük insani kayıplar ve ağır bedellerle inşa ettiği devrimi, halkların bir arada eşit ve özgür yaşamını temel alan yeni yaşamı yok ederek, buraları tekrar savaş cenderesine alıp kirli işbirlikleri yaptığı insanlık düşmanı çetelere teslim etmek istediği bir savaştır” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Günay, şunları söyledi:

“AKP-MHP ittifakı, özellikle 2015 yılından bu yana derinleştirdiği savaş siyasetini, savaş ve çatışma konseptini her seçim arifesinde tırmandırıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye, Rojava halklarına karşı hazırlıkları yapılan kara saldırısı, iktidarın savaştan beslenmeye yönelik siyasetinin bir parçasıdır.

Bu savaş elbette iktidarın yıllardır sürdürdüğü ve artık gizlemeye gerek duymadığı Kürt düşmanlığı politikasının da ürünüdür. Kürtlerin varlığına, haklarına ve kazanımlarına dönük bir savaştır.

Bu savaş Kuzey ve Doğu Suriye halklarının on yılı aşkındır dişiyle, tırnağıyla, büyük insani kayıplar ve ağır bedellerle inşa ettiği devrimi, halkların bir arada eşit ve özgür yaşamını temel alan yeni yaşamı yok ederek, buraları tekrar savaş cenderesine alıp kirli işbirlikleri yaptığı insanlık düşmanı çetelere teslim etmek istediği bir savaştır.

Buralar, çetelerin elinde olsaydı iktidarın bir derdi olmayacak, aksine bu çetelerle her türlü kirli işbirliği yürütülecekti. Mesele Kürtler olunca iktidarın yok etme ve emperyal politikaları depreşiyor.

“Kürtler şahsında topluma açılan bir savaş”

Bu savaşın bir diğer önemli yüzü de şudur; bu savaş Kürtler şahsında tüm topluma açılan, tüm toplumu teslim almaya dönük büyük bir savaşa dönüşmüştür.

İktidar, bu savaşı iç siyaseti dizayn ederek seçimleri kazanma ve iktidarını korumaya dönük bir strateji olarak yürütmektedir.

Bir kez daha iktidar seçim kampanyasının startını savaş uçaklarıyla, ölüm ve yıkımla vermiştir. Dolayısıyla bugün iktidarın savaş politikalarına destek veren, her seferinde savaş ve ölüm siyasetinin arkasına dizilen tüm kesimler iktidarın seçim kampanyasına da destek verdiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

“Taksim saldırısının üzerini karartıyor”

Şimdi bu saldırıyı haklı çıkarmak için, Taksim saldırısını aydınlatmak yerine üzerini karartarak bütün soru işaretlerine rağmen gerekçe yapıyorlar.

Çıkıp ‘Sınır ötesi harekâtlar yürüttüğümüz yerlerde kimsenin kökenine, inancına, mezhebine, meşrebine göre ayrımcılık yapmayız. Hiçbir yere öldürmek, yıkmak, yok etmek için gitmedik, gitmeyiz’ diyebiliyorlar. Utanmadan ve sıkılmadan. Bu aynı zamanda bir ikrardır, savunma ruh halidir.

Çünkü işgal edilen her yerde Kürt, Arap, Ermeni, Süryani insanlar katlediliyor. ÖSO, IŞİD, El Kaide çetelerinin cinayet, gasp ve yağma görüntülerini bütün dünya canlı yayınlarda izliyor. Efrîn’de çeteleriniz etnik temizlik ve birçok insanlık suçu işledi ve işlemeye devam ediyor.

“Savaş ve ölüm siyasetine teslim olmayacağız”

Biz HDP olarak, bu ülkenin demokratik kamuoyuna, ezilen, sömürülen tüm halkımıza bir kez daha sesleniyoruz; AKP-MHP ittifakının sürdüğü ve seçim arifesinde tırmandırdığı bu savaş ve ölüm siyasetine asla teslim olmayacağız.

Savaş karşıtı, toplumsal barışı tesis etme siyaseti bizim temel mücadelemizdir. AKP-MHP iktidarının başlattığı, diğerlerinin ortak olduğu bu ölüm siyasetine karşı engel olmaya, halkımızla birlikte ölüme karşı yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Girdiğimiz seçim sürecinde de aday belirlemede, seçim stratejimize kadar her adımda bu ilke ile hareket edeceğiz.”

Paylaşın

HDP, Partinin Eş Genel Başkanı Buldan’ın ‘Cumhuriyet’ Sözlerine Açıklık Getirdi

HDP Sözcüsü Ebru Günay, Pervin Buldan’ın grup toplantısında yaptığı konuşmada “Cumhuriyet’e yönelik sözlerine açıklık getirdi. Günay, Buldan’ın ‘cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engellerden birinin de Kürt sorunu olduğu gerçeğini vurguladığını’ söyledi..

Haber Merkezi / Günay, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Eş Genel Başkanımız, yaşanan krizlerden çıkış yolu olarak da; cumhuriyetin demokrasiyle buluşturulması, bunun için demokratik cumhuriyet koalisyonunun oluşturulması gerektiğinin altını özellikle çizmiş ve acil demokrasi, acil adalet çağrısı yapmıştır” dedi ve ekledi:

“Demokratik cumhuriyetin inşası HDP’nin temel hedef ve stratejisidir. Varlık gerekçesidir. Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi için büyük mücadele yürüten, bunun için bedel ödeyen HDP’nin cumhuriyet fikri ve modeliyle sorununun olduğunu ileri sürmek, tam anlamıyla abesle iştigaldir. HDP’nin temel eleştirisi, dışlayıcı, ötekileştirici, tekleştirici politikaların kendisine yöneliktir.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay’ın “Cumhuriyetle değil tekçi, inkarcı ve anti demokratik karakteriyle sorunumuz var” başlıklı açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Eş Genel Başkanımız Sayın Pervin Buldan, bu haftaki Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, Cumhuriyetin kuruluş sürecindeki âdemi merkeziyetçilik, çoğulculuk ve demokrasi fikriyatının terk edilerek devreye sokulan, kimlikleri ve inançları dışlayıcı ret ve inkâr politikalarının tarihsel süreç içerisinde yol açtığı toplumsal yaralara ve krizlere dikkat çekmiştir. Cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engellerden birinin de Kürt sorunu olduğu gerçeğini vurgulamıştır.

Eş Genel Başkanımız, yaşanan krizlerden çıkış yolu olarak da; cumhuriyetin demokrasiyle buluşturulması, bunun için demokratik cumhuriyet koalisyonunun oluşturulması gerektiğinin altını özellikle çizmiş ve acil demokrasi, acil adalet çağrısı yapmıştır. Demokratik cumhuriyetin inşası HDP’nin temel hedef ve stratejisidir. Varlık gerekçesidir. Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi için büyük mücadele yürüten, bunun için bedel ödeyen HDP’nin cumhuriyet fikri ve modeliyle sorununun olduğunu ileri sürmek, tam anlamıyla abesle iştigaldir. HDP’nin temel eleştirisi, dışlayıcı, ötekileştirici, tekleştirici politikaların kendisine yöneliktir.

Bu bağlamda Eş Genel Başkanımızın konuşmasında “Cumhuriyet yıkım projesidir” gibi bir ifade asla geçmemiş olmasına rağmen, bir takım çevreler sanki böyle bir ifade kullanılmış gibi sosyal medya üzerinden maksatlı, kötü niyetli bir saldırı kampanyası yürütmektedir. Bu çevrelerin amacını ve niyetini gayet iyi biliyoruz. Cumhuriyetin demokratikleşmesinden, HDP’nin demokratik cumhuriyet çağrısından, çoğulculuktan, toplumsal barıştan ve eşit yurttaşlıktan rahatsızlık duyan, korkan, tekçiliği dayatan ve bunu savunanlardır.

Siyasal muhalefetin bir kanadının da, konuyu anlamadan, dinlemeden, araştırmadan, sosyal medya üzerinden algı çalışması yürüten bir takım çevrelerin tuzağına düşerek, Eş Genel Başkanımızı ve partimizi hedef alan sözler kullanmasını iyi niyetli, samimi bir yaklaşım olarak görmediğimizi belirtmek isteriz.

Demokratik kamuoyu da bilmelidir ki HDP, cumhuriyetin demokrasiyle, adaletle ve barışla güçlendirilmesi gerektiği fikriyatını ısrarla ve kararlılıkla savunmaya ve bunun için mücadelesini sürdürmeye devam edecektir.”

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, grup toplantısında “Cumhuriyetin 99. yıl dönümünü geride bıraktık. Kuruluşundaki ademi merkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek, yerine Kürtler ve Aleviler başta, tüm farklılıkların ret ve inkarına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan 100 yıllık bir yıkım sürecinden bahsediyoruz” demişti.

Paylaşın

HDP’li Günay: İttifakımız, Ülkenin Gerçek Kurtuluş Reçetesidir

HDP Sözcüsü Günay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, “Alternatifsizlik, güvensizlik kaygıları karşısında iki egemen blok arasına sıkışan halklarımıza geniş bir özgürlük kapısı, demokrasi ve adalet kapısı açmak için yola çıkıyoruz. Esas mesele ülkeyi yaşanabilir, özgür ve demokratik bir ülke haline getirmektir” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Günay, açıklamasının devamında, “İttifakımız bu ülkenin gerçek kurtuluş reçetesidir, yeni yaşamı inşa etme adresidir. İttifakımız, şu veya bu adayı desteklemek, şu veya bu ittifakın yanında durmak için değil yepyeni bir anlayışı hakim kılmak için yola çıkmıştır” dedi ve ekledi:

“Türkiye’de desteklenecek bir ittifak varsa o da barındırdığı özgürlükçü anlayışı ve taşıdığı eşitlikçi potansiyeli nedeniyle Emek ve Özgürlük İttifakıdır. Onu en geniş demokrasi gücü haline getirmek, toplumla buluşmak, mahalle mahalle sokak sokak örgütlenmek, güç olmak için gece gündüz çalışıyoruz.

Bu yeryüzü soframızda herkese yer var. Temel ilkelerini ortaya koydu ve bu ilkeleri kabul eden tüm demokrasi güçlerine kapılarını ardına kadar açıyor. Sadece kurumlara değil aynı zamanda bu ülkenin özgür geleceğinde sorumluluk almak isteyen tüm bireylere, yurttaşlara açık bir çağrı…”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Günay, geçen Cumartesi ilan ettikleri Emek ve Özgürlük İttifakı’nın şimdiden büyük bir heyecan yarattığını söyledi:

“HDP olarak, Türkiye halklarına dayatılan iki kutuplu siyasette 3’üncü bir yol açmanın onurunu ve gururunu yaşıyoruz. Bu yol kendisine mecbur olduğumuzu düşünenlere en iyi cevap olduğu gibi, aynı zamanda mevcut iktidar karşısında da demokrasiden, özgürlüklerden, adaletten yana yegane alternatiftir.

Bu adımla ezilenlerin mücadelesini birleştirme arayışlarına yönelik önemli bir psikolojik bariyer aşıldı, umutlarımız arttı. Bizler bu ittifakın kuruluşunda yer almaktan, onun ilk kurucuları arasında yer almaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Halklarımızı dar bir siyasal tartışmanın ötesine, daha umutlu bir geleceğe taşımanın heyecanının içerisindeyiz.

“Hedef, ortak mücadele birliği olmak”

İttifakımız; demokratik bir ülke, demokratik bir cumhuriyet hedefiyle ortaya çıkıyor ve bu topraklar üzerinde ne kadar dışlanan kesim ve birey varsa onların örgütlü gücü olmayı hedefliyor. Bu ülkenin en temel meselelerinde eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden, adaletten yana tavır alıyoruz.

Ülkenin ve üzerinde yaşayan halklarımızın yaşadığı somut sorunlara somut cevaplar üretecek kapsamlı bir programla ortaya çıkıyoruz.

Bu programda kalbi özgürlük ve demokrasiden yana atan herkes kendisini bulabilir. İttifakımız bu topraklar üzerinde iktidara karşı verilen her tür demokratik mücadeleyi kapsamayı, farklı alanlarda hayat bulan mücadele biçimlerini bir çatı altında toplamayı hedefliyor.

Hepimizin bildiği gibi bu iktidara karşı yükselen itirazlar her yeri sarmış durumda. Sadece partilerle, örgütlerle, kurumlarla sınırlı değil; her yerde, her köşe başında bir itiraz, bir ses yükseltme, “artık yeter” çığlığı duyabiliyoruz. İşte bu yüzden bizler sokaktan yükselen özgürlük sloganları ile ekmek kavgasının ortasından yükselen itirazların ortak mücadele birliği olmayı hedefliyoruz.

“İttifakımız, ülkenin gerçek kurtuluş reçetesidir”

Alternatifsizlik, güvensizlik kaygıları karşısında iki egemen blok arasına sıkışan halklarımıza geniş bir özgürlük kapısı, demokrasi ve adalet kapısı açmak için yola çıkıyoruz. Esas mesele ülkeyi yaşanabilir, özgür ve demokratik bir ülke haline getirmektir.

İttifakımız bu ülkenin gerçek kurtuluş reçetesidir, yeni yaşamı inşa etme adresidir. İttifakımız, şu veya bu adayı desteklemek, şu veya bu ittifakın yanında durmak için değil yepyeni bir anlayışı hakim kılmak için yola çıkmıştır.

Türkiye’de desteklenecek bir ittifak varsa o da barındırdığı özgürlükçü anlayışı ve taşıdığı eşitlikçi potansiyeli nedeniyle Emek ve Özgürlük İttifakıdır. Onu en geniş demokrasi gücü haline getirmek, toplumla buluşmak, mahalle mahalle sokak sokak örgütlenmek, güç olmak için gece gündüz çalışıyoruz.

Bu yeryüzü soframızda herkese yer var. Temel ilkelerini ortaya koydu ve bu ilkeleri kabul eden tüm demokrasi güçlerine kapılarını ardına kadar açıyor. Sadece kurumlara değil aynı zamanda bu ülkenin özgür geleceğinde sorumluluk almak isteyen tüm bireylere, yurttaşlara açık bir çağrı…”

Paylaşın