Diyarbakır’ın Doğa Harikası ‘Mağaraları’

Diyarbakır gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Diyarbakır’da insanlar tarafından mesken veya çeşitli amaçlarla kullanılan pek çok doğal ve yapay mağara mevcuttur.

Mağaralar, ülkemizde 1970’lerden sonra başta turizm olmak üzere çeşitli ekonomik amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır.

Diyarbakır ili sınırları içerisinde yer alan Birkleyn Mağarası, Hilar Mağarası, Hassuni Mağarası’da turizm açısından ülkemizin önemli değerlerindendir.

Diyarbakır’a yolu düşen herkesin mutlaka görmesi gereken birer doğa harikası olan bu mağaraları gelin biraz tanıyalım:

Birkleyn Mağarası

Birkleyn Mağaraları, Türkiye ve hatta bütün Orta Doğu’da tarihi eser ve doğal güzellikleri bakımından benzeri olmayan bir yerdir.

Diyarbakır Lice ilçesinde Diyarbakır-Bingöl yolu üzerindedir. Dicle Nehri’nin iki ana kolundan biri bu mağaradan doğar.Birbirine paralel uzanan iki kayalığın içinde üç mağara vardır.

Bırkleyn Suyu’nun açıktan aktığı bir numaralı mağarada, Asur kralları I. Tiglatpileser’e ait (M.Ö 1114-1076) kabartma ile çivi yazılı kitabe; III. Salmanassar’a ait (M.Ö. 859-828) kabartma ile iki adet çivi yazılı kitabe bulunur.

İki numaralı mağaranın girişinde ise, antik çağa ait yapı kalıntıları ve yine III.Salmansar’a ait kabartma ile iki adet çivi yazılı kabartma yer alır.

Üç numaralı mağara ise, bir doğa harikasıdır. Onbinlerce yılda oluşan sarkıt ve dikitleri ile bu mağara, yöre halkı tarafından astım tedavisinde kullanılmaktadır. Yine bu mağarada Kuzey Mezopotamya’ya özgü, Hassuna-Samarra seramikleri bulunmuştur.

Hilar Mağarası

Diyarbakır’ın Ergani, Hilar Köyü’ndeki Hilar Mağaraları, 10 bin yıl öncesinin izlerini taşıyor. Mö. 7250- 6750 yılları arasında insanların yerleşik düzene geçtiği bu bölgede, neolitik çağa ait birçok eser bulunuyor.

Yerleşik düzene geçen insanların burada ilk kez toprağı ekip-biçerek tarımsal alanda bir milat oluşturduğu belirlendi. Aynı şekilde insanları 4 duvar arasında yaşama kültürünü de yine burada oluşturmuş.

Kemikten yaptıkları kaşık ve çatal görevi gören aletlerin günümüze kadar geldiği bu bölgede, medeniyetin ilk tohumlarının burada atılarak dünyaya yayıldığı açıklanmıştır.

Hassuni Mağarası

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinin 7 kilometre doğusunda bulunan Hasuni Mağaraları, ilk defa Mezolitik dönemde yerleşime sahne olmuştur.

Mağaralar, Hıristiyanlığın ilk yıllarında ve Ortaçağ’da da yerleşim özelliğini sürdürmüş.

Aralardaki kayalar düzleştirilerek yollar ve merdivenler yapılan mağaralar, sarnıçlar, su havuzları, kaya kiliseleri ve atölye gibi yapılarla da burada yaşayanların sosyal yaşamları kolaylaştırılmış.

Hasuni Mağaraları, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu kararıyla koruma altında bulunuyor.

Bunların dışında ildeki diğer önem arz eden mağaralar Kulp, Eğil, Pir İbrahim, Süleyman Ağa, Şikefta ve Çüngüş mağaralarıdır.

Diyarbakır kısa tarihi

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin orta bölümünde yer alan Diyarbakır, tarih boyunca jeopolitik önemi açısından; İlk çağlardan bu yana Akdeniz’i Basra körfezine, Karadeniz’i Mezopotamya’ya bağlayan bir konuma sahiptir.

Diyarbakır’ın, doğal bir geçiş yolu olması her dönemde çekiciliğini arttırmış ve medeniyetlerin iz bıraktığı bir şehir olmuştur. Tarihin derinliklerinden gelen sayısız kültürün kucaklaştığı bir kenttir.

Tarih boyunca Amida, Amidi, Amid, Kara-Amid Diyar-Bekr, Diyarbekir ve Diyarbakır adlarını alan kent Güneydoğu Anadolu bölgesinin orta bölümünde El-Cezire denilen bölgede Bereketli hilalin kalbinde yer almaktadır.

Diyarbakır’ın köklü tarihi 12.000 yıl önceye uzanıyor. Son yıllarda kentin Bismil ilçesinde yapılan arkeolojik çalışmalar sonucunda, M.Ö. 10.400-9250 yıllarında “KörtikTepe”de yerleşik hayata geçildiği ortaya çıkmıştır.

Anadolu’nun en eski tarımcı köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü Tepesi, günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanan tarihiyle sadece bölge tarihimize değil dünya uygarlık tarihine de ışık tutmaktadır.

Paleolitik ve Mezolitik devirde de Diyarbakır ve çevresindeki mağaralarda yaşamın bulunduğu ortaya çıkmıştır. Silvan yakınlarındaki Hassuni Mağaraları, Ergani yakınlarında Hilar Mağaralarında bu çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir.

M.Ö. 3000’li yıllarda şehrin merkezinde izlerine rastlanan Hurrilerin, bölgeye hâkim olmasıyla Diyarbakır’ı yurt edinme çabaları başlamış, ardından Mitaniler, Abbasiler, Mervaniler, Büyük Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyubiler, Anadolu Selçukluları, Akkoyunlular ve Osmanlı gibi birçok medeniyete yurt olmuştur. Diyarbakır, medeniyetlerin mekânsal ve mimari özellikleriyle az bulunur kültür ve tarih mirası taşımaktadır.

UNESCO Dünya Kültür Mirası Diyarbakır Surları, kentin sayısız eserlerinin başında gelmektedir. Kuşbakışı kalkan balığını andıran biçimiyle kenti baştanbaşa kuşatmış ve İç Kale ve Dış Kaleolmak üzere iki bölümden oluşmuştur.

Diyarbakır Surları, eskilik ve yükseklik bakımından dünyadaki kaleler arasında birinci sırada yer alır. Tamamına yakın kısmı günümüze ulaşan ve birçok medeniyetin izlerini taşıyan Diyarbakır Kalesi, zamana meydan okuyarak yaklaşık beş bin yıldır ayakta durmaktadır.

3-5 metre kalınlığı ve 11-12 metre yüksekliği ile görülmeye değer bir heybete sahiptir. 5.500 metre uzunluğundaki Diyarbakır Surları, 82 burçla taçlandırılmış ve şehrin boynuna adeta bir gerdanlık gibi sarılmıştır. Milad öncesi ve milad sonrası izleri, 63 ayrı kitabede ve sayısız figürlerinde saklamış, bir yazıtlar ve kabartmalar müzesi niteliğine sahiptir.

Kültürel kimliğiyle; yalnız Türkiye’nin değil, tüm dünyanın da en önemli kentlerinden biri sayılır. Kent tarihsel potansiyeliyle adeta bir Açık Hava Müzesi niteliğindedir. Birçok medeniyete beşiklik eden kent döneminin tanığı olmuş ve gelen her medeniyetin izlerini barındırmaktadır.

Paylaşın

Fenerbahçe 3 – 1 İkbal Afyon Belediye Yüntaş

Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı, Efeler Ligi’nin 20. haftasında İkbal Afyon Belediye Yüntaş’ı konuk etti. Fenerbahçe, setlerini 25-13, 25-27, 25-7 ve 25-19 önde tamamladığı karşılaşmadan 3-1 galip ayrıldı.

Mücadeleye iyi bir başlangıç yapan Fenerbahçe, teknik molaya 12-6 önde girdi. İlk setin ikinci bölümünde de konuk ekibe fırsat vermeyen Fenerbahçe, seti 25-13 almayı başardı. Karşılıklı sayılara sahne olan ikinci sete Fenerbahçe, teknik molaya 12-10 önde girdi. Oldukça çekişmeli geçen setin sonunda konuk ekibin sayılar bulmasına engel olamayan Fenerbahçe, seti 25-27 kaybetti.

Üçüncü sette tam bir takım oyunu sergileyen Fenerbahçe, Klinkenberg’in sayısıyla başlayan ve Ter Maat ile sona eren 10-0’lık seriyle ve yaptığı etkili savunmayla skoru 18-3’e kadar getirdi. Son bölümde de etkili oyununu sürdüren Fenerbahçe, seti 18 sayı farkla 25-7 önde tamamlamayı başardı.

Dördüncü set, iki takımın da karşılıklı sayılarıyla başlarken; Fenerbahçe, teknik molaya 11-12 geride girdi. Oldukça çekişmeli geçen son bölümde Fenerbahçe, rakibine fırsat tanımadı ve seti 25-19, karşılaşmayı ise 3-1 kazanmayı başardı.

Paylaşın

Fenerbahçe Opet – Nilüfer Belediyespor: 3- 0

Fenerbahçe Opet Kadın Voleybol Takımı, Sultanlar Ligi 20. haftasında konuk olduğu Nilüfer Belediyespor’u oldukça çekişmeli geçen karşılaşma sonucu 3 – 0 mağlup etti.

Karşılıklı sayılarla başlayan ilk sette teknik molaya 11-12 önde giren Fenerbahçe, molanın ardından hem hücumda hem de savunmada etkili oynadı ve seti 16-25 kazanmayı başardı.

İkinci set ev sahibi ekibin sayısıyla başlarken, Fenerbahçe Bricio ile durumu 1-4 yaptı. Fenerbahçe, teknik molaya 11-12 önde girerken; molanın ardından ev sahibi ekip 3-0’lık bir seriyle 14-13 öne geçti. Fatma Yıldırım ve Bricio’nun sayılarıyla tekrar öne geçen Fenerbahçe, seti de 21-25 önde bitirmeyi başardı.

Üçüncü sete de iyi başlayan Fenerbahçe, teknik molaya 6-12 önde girdi. Molanın ardından Nilüfer Belediyespor üst üste sayılar buldu ve skoru 13-16’ya getirdi. Fenerbahçe, son bölümü oldukça çekişmeli geçen seti 20-25 önde tamamlarken, mücadeleyi ise 3-0 kazandı.

Paylaşın

Çankırı’nın İncisi ‘Buğday Pazarı Medresesi’

Çankırı il merkezinde yer alan Buğday Pazarı Medresesi, taş subasman üzerine ahşaptan iki katlı olarak inşa edilmiştir. Camii avlusunda yer alan eser 18. yüzyıldan günümüze ulaşmıştır.

Mustafa Hazım Efendi tarafından 1700 lü yılların sonlarında yaptırılan medrese yıllarca yün deposu ve inşaat malzeme deposu olarak kullanıldıktan sonra belediyesi tarafından Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden kiralanarak kültürel amaçlı kullanılmaya başlandı.

Kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarının yanı sıra Çankırı’nın son yıllarda öne çıkan kaya tuzu hediyelik eşyalarının üretildiği ve tuz odasının oluşturulduğu Buğday Pazarı Medresesinde kentin geçmişini yansıtan sözel kültürün yaşatıldığı odalar, yaran kültürünün tüm unsurları ve yöresel kıyafetler de sergileniyor.

Çankırı mutfağı ve kültürüne ait değerlerin üretimi, satışı ve sergilemesi yapılan Buğday Pazarı Medresesi, Çankırı’ya gelenlerin en önemli ziyaret mekanlarından birisi haline geldi.

Çankırı kısa tarihi 

Çankırı’daki müzelerden, tabiat ve doğa parklarından bahsetmeden önce Çankırı’nın tarihini sizler için kısa bir şekilde özetledir.  Çankırı Anadolunun bereketli toprakları üzerinde kurulmuş bir şehirdir. Çankırı’nın tarihine baktığımız zaman ise Paleolitik Döneme ait taştan yapılmış bazı aletler bulunmuştur. Paleolitik döneme ait eserlerin bulunması Çankırı’nın kültürel ve tarihsel olarak ne kadar eskiye dayandığının göstergesidir. Çankırı isminin kökenine de bakacak olursak Çankırı ismine tarihte ilk kez Bizans kaynaklarında “Gangra” olarak rastlıyoruz.

Çankırı tarihini hatta dünya tarihini değiştirecek arkeolojik yüzey çalışmaları, tarihi eserlere ve yapılara zarar vermemek için hassas bir şekilde devam etmektedir.

Çankırı’da Kalkolitik Döneme ait 5 yerleşim yeri bulunmuştur. Bulunan yerleşim yerleri ise;

Çankırı merkeze bağlı Balıbağı Köyü yakınlarındaki Sarıiçi Höyük, Eldivan İlçesi Elmalı köyü sınırları içerisindeki Fene Höyük. Orta ilçesi Salur Köyü içerisinde bulunan Salur Höyük. Korgun İlçesi Ildızım köyünde bulunan Yüce Höyük ve son olarak Ilgaz İlçesinde bulunan Musaköy Türbesi de bu yerleşim yerlerinden bir tanesidir.

Çankırı’nın tarihinde sadece Paleolitik Dönemi ya da Kalkolitik döneme ait eserler yoktur. Kaya Tuzunun Çankırı için günümüzde bile önemli olduğunu düşünürsek, Tunç Çağında Kaya Tuzunun önemi daha da fazladır. Geçmişte Anadolu’da yaşamış olan Hattiler ve Luviler’e ait yerleşim yeri izlerine Çankırı’da rastlayabilirsiniz.

Çankırı konumu ve yeraltı kaynaklarından dolayı Tunç Çağında bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Ticareti yapılan yeraltı kaynaklarının başında ise Obsidyen, Çakmak Taşı ve Çankırı’nın vazgeçilmezi olan Kaya Tuzu gelmektedir.  Eski çağlardaki tuz hem insan sağlığı hem de hayvanların sağlığı için çok büyük bir öneme sahipti. Ayrıca yiyeceklerin korunması ve dericilikte kullanılmasıyla Çankırı’nın jeostratejik konumu çok çok önemli bir hale gelmiştir.

Arkeologlar ve Akademisyenler Çankırı’da tarihi dönemlerde bulunan bu zenginliğin tuz ile doğrudan bir ilişkisi olduğunu öne sürmektedir. Çankırı’da bulunan Sarıiçi Höyük ve Yapraklı Tuzdamınkaşı bu soruların hepsine cevap verecektir. Çankırı sınırları içerisinde günümüze kadar Tunç Çağı dönemine ait 36 yerleşim yeri bulunmuştur. Orta Çağ Tunç döneminde ise Çankırı’da Hitit Krallığına ait izlere rastlanmaktadır.

Anadolu ve Mezopotamya Uygarlıkları arasındaki etkileşimin izleri Çankırı’da net bir şekilde görülmektedir. Asur ve Hitit Krallığı arasında ilişkiler Çankırı’nın gelişimi önemli ölçüde etkilemiştir. Çankırı’da Orta Çağ Tunç dönemine ait 35 yerleşim yeri ve höyük keşfedilmiştir. Çankırı’da bulunan İnandık Köyünden bu döneme ait izlere rastlayabilirsiniz.

M.Ö 1500’lü yıllara yani Geç Tunç Çağına incelediğimizde ise Hitit Devletinin başkenti olan Hattuşa’nın önemi daha da artmaktadır. Devrez Vadisi Boyunca bulunan Hitit Krallığından kalan eserlere rastlayabilirsiniz. Çankırı’da Hitit Krallığına ait önemli eserler ise Batı Salman Höyük, Dumanlı Kalesi, Müslüman Kalesi ve Kanlıgöl Kalesidir. Çankırı’da Helenistik Döneme ait izlere rastlayabilirsiniz.

Çankırı ve Anadolu Bölgesinde Hitit Krallığı döneminin sona ermesiyle birlikte Helen izleri kendini göstermeye başlamıştır. Çankırı’da Roma Dönemine ve Helenistik Döneme ait 11 yerleşim yeri tespit edilmiştir. Bulunan yerleşim yerlerinden en önemlileri ise Gangra Kalesi yeni adıyla Çankırı Kalesi, Kimiatene şehri yeni adıyla Kurmalar Antik Yerleşimi ve Antoniopolis (Aydınlar Köyü). Ayrıca 66-67 yılları arasında yapılan çalışmalarda Helen Dönemine ait yeni eserler bulunmuştur ve bu eserlerin ortaya çıkartılıp korunması için çalışmalar günümüzde de devam etmektedir.

Yakın tarihe doğru yaklaştıkça Çankırı’da Bizans dönemine ait izlere rastlıyoruz. Çankırı her dönem olduğu gibi zengin yeraltı kaynakları ve jeostratejik konumu nedeniyle Bizans için çok önemli bir şehir olmuştur. Çankırı Bizans Döneminde Paflagonya eyaletinin başkenti olmuştur. Çankırı’da Bizans dönemine ait 66 yerleşim yeri, 20 Kaya Yerleşkesi, 11 tane de kale vardır. Çankırı’da bulunan kalelerin özelliği ise ulaşım olarak çok zor olmasıyla Çankırı’nın savunmasına önemli katkılar yapmıştır.

Çankırı’da Türk Hakimiyeti başladıktan sonra şehrin neredeyse her yerinde Türk Kültürüne ait izlerler karşılaşabilirsiniz. Osmanlı Döneminde de Çankırı tarım arazileri ve yeraltı kaynakları nedeniyle çok önemli bir şehirdir. Osmanlı Dönemine ait eserlere geçmeden önce Selçuklu Dönemine ait Taş Mescitten bahsetmek gerekebilir.

Çankırı’da Selçuklu dönemine ait bir diğer eser ise İmaret Cami’dir. Camide yapılan restorasyonlar çalışmaları ile bugün varlığını sürdürmektedir. Osmanlı Döneminde ise Paşa Sultan Camii, Dördüncü Murat Hamamı, Örenköy Camii,  Fethiye Türbesi ve Kütüphanesi Çankırı’da bulunan önemli tarihi eserlerdendir.

Paylaşın

Fenerbahçe, Tur İçin Hazırlıklara Başladı!

Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi son 32 turunda Rusya temsilcisi Zenit’le 21 Şubat Perşembe günü karşılaşacak. Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi son 32 turu ilk karşılaşmasında Zenit’i 1 – 0 mağlup etmişti.

Haber Merkezi / Fenerbahçe, deplasmanda oynayacağı maçın hazırlıklarına bugün Can Bartu Tesisleri’nde yaptığı antrenmanla başladı.

Teknik Direktör Ersun Yanal yönetiminde gerçekleştirilen idman saat 11.00’de salonda yapılan egzersiz çalışmalarıyla başladı.

Daha sonra sahada koşu, ısınma ve koordinasyon hareketleriyle süren antrenman; pas çalışmalarının ardından dar alanda gerçekleştirilen çift kale maçlarla sona erdi.

Fenerbahçe, Zenit maçı hazırlıklarını 19 Şubat Salı günü Can Bartu Tesislerimizde yapacağı antrenmanla sürdürecek.

Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi son 32 turu ilk karşılaşmasında Zenit’i 1 – 0 mağlup etmişti.

Paylaşın

Galatasaray, Kupa’da Avantajı Kaptı!

Ziraat Türkiye Kupası Çeyrek Final ilk maçında Hatayspor’u 2-0 mağlup eden Galatasaray, tur için büyük avantaj elde etti. Bu mücadelenin rövanşı 26-27 ya da 28 Şubat’ta Hatay’da oynanacak. 

Türk Telekom Stadyumu’nda oynanan karşılaşmanın henüz 5. dakikasında Luyindama, Galatasaray formasıyla ilk golünü atarken, takımınında 1-0 öne geçmesini sağladı.

Karşılaşmanın ilk yarısı 1-0 Galatasaray’ın üstünlüğüyle sona ererken, Galatasaray’ın 2. golünü karşılaşmanın uzatma dakikalarında Feghouli kaydetti.

Karşılaşma Galatasaray’ın 2-0’lık üstünlüğüyle sona erdi.

Bu mücadelenin rövanşı 26-27 ya da 28 Şubat’ta Hatay’da oynanacak. 

Stat: Türk Telekom Stadyumu

Hakemler: Mustafa Öğretmenoğlu, İsmail Şencan, Murat Ergin Gözütok, Bahattin Şimşek

Var Hakemleri: Mete Kalkavan, Tugay Kaan Numanoğlu

Galatasaray: İsmail, Linnes, Luyindama, Marcao, Ömer, Selçuk (Mitroglou 73’), Donk (Belhanda 46’), Fernando, Yunus, Onyekuru, Sinan (Feghouli 84’)

Hatayspor: Ömer, Yasin, Soner, Mehmet, Kubilay, Selim (Caner 46’), Korkishko, Mirkan, Nimaga (Maiga 74’), Gomis (Akın 44’), Yusuf

Goller: Luyindama (7’), Feghouli (90+’)

Kırmızı Kart: Ömer (39’)

Paylaşın

Beşiktaş, Süper Lig’de Bursaspor’a Bileniyor!

Beşiktaş, Süper Lig’in 21. haftasında Bursaspor ile oynayacağı maçın hazırlıklarına yaptığı antrenmanla devam etti. Beşiktaş, hazırlıklarına yarın saat 17.30’da basına kapalı yapacağı antrenmanla devam edecek.

Teknik Direktör Şenol Güneş yönetiminde basına açık yapılan antrenman 1.5 saate yakın sürdü.

Antrenman, sahada yapılan ısınma koşuları, istasyon koşuları ve streching çalışmaları ile başladı.

Küçük oyunlar, pas çalışması, dar alanda oyun ve kontrol pas çalışması yapıldı.

Antrenman, tam sahada yapılan taktik programının yer aldığı çalışmalar, üç takım halinde yapılan çift kale turnuva maçı ve şut çalışması ile sona erdi.

Beşiktaş, hazırlıklarına yarın saat 17.30’da basına kapalı yapacağı antrenmanla devam edecek.

Beşiktaş, Süper Lig’de 33 puanla 3. sırada yer alırken, Bursaspor 24 puanla 11. sırada yer alıyor.

Paylaşın

Lapseki Ve Yenice’de Yer Alan Tarihi Kentler!

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır. Çanakkale’nin ilçelerinden Lapseki ve Yenice’de bu yerler arasındadır.

Haber Kaos ekibi olarak Lapseki ve Yenice’de yer alan tarihi kentleri sizler için derledik.

Perkote Antik Kenti: Perkote’nin yeri kesin olmamakla beraber Umurbey’in 10 km. doğusundaki Erdağ tepenin sırtlarında Sindal ile Beybaş köyleri arasındaki Pekmez Pınar mevkiinde olduğu ileri sürülür. Xenophon’un gösterdiği yer ise, Umurbey’in kuzeydoğusunda Sindal’ın kuzeybatısında bugünkü Gökköy yakınlarıdır.

Perkote isminin Luwi-Pelasg dilinden geldiği ve “Yüksek Hisar” anlamına gelmektedir.

Perkote’nin bulunduğu yerlerde arkeolojik kazı ve yüzey araştırması yapılmadığından, ufak tefek kalıntılar dışında başka bir ize rastlanmamıştır.

Paisos Antik Kenti: İlk çağ kenti Paisos’un yeri, Lapseki’nin 10 km. kadar kuzeydoğusunda Lapseki-Biga karayolu üzerinde Paisos ırmağı (Bayramdere) köprüsünü geçmeden sırt çıkıntısı üzerinde yer alır. Paisos kentinden günümüze ulaşan yerleşim kalıntısı bulunmamaktadır.

Lampsakos Antik Kenti: Bugünkü Lapseki ilçe merkezinin bulunduğu yerde, Hellen göçleri öncesinde çok eski çağlarda kurulmuştur. İlk adı Pityousa idi. Kent M.Ö. 6.yy.da çok gelişmişti. Kentte ilkçağa ilişkin görünür kalıntı yoktur. Ancak bugün Lapseki ilçesinin eski bazı binalarında , ilkçağ yapıtlarından belli olan mermer sütun parçalarına rastlanmaktadır.

Asryra Antik Kenti: Altın Ülkesi anlamına gelmekte olup, Lapseki İlçe merkezi güneyinde deniz kenarında kurulmuş ve geçmişi M.Ö. 2000’li yıllara uzanan bir kenttir. Ne yazık ki Astyra antik kentinden günümüze kalan yapı yoktur.

Abarnia (Abarnis) Antik Kenti: Çanakkale’nin Lapseki ilçesinin 5 km. kuzeydoğusunda, Çardak burnunda küçük bir yerleşim yeridir. Abarnia sözcüğünün Hellen dilinde bir anlamı yoktur, büyük olasılıkla Luwi-Pelasges dilinden gelmiştir.Prof. Bilge Umar bu ismin su pınarından türetildiğini belirtir.

Abarnia’;nın bulunduğu yerde yüzey araştırması ve kazı yapılmamıştır. Toprak üzerinde de herhangi bir kalıntı ile karşılaşılmamıştır. Bu nedenle kentin kalıntı ve buluntuları ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Agonya (Agonima) Antik Kenti: Agonya (Agonima) Agonya, Çanakkale ili,Yenice bucağına bağlı antik bir yerleşim yeridir. Bugün bu yer Hamdi Bey ,Kalkım ve Pazar köyleri bu bölgeyi oluşturur.

Hellen dilinde Agonia sözcüğü ile çoraklık veya kısırlık tanımlanmıştır. Bununla beraber Agonya Anadolu kökenli bir isim olup, Hellen diline uydurulmuş olabileceği de düşünülür.

Bu antik kentlerin dışında, Argyria Antik Kenti ve Polichna Antik Kenti’ninde bu bölgede kurulduğu bilinmektedir. Bu kentlere ait araştırmalar devam etmektedir.

Çanakkale kısa tarihi

Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir.

İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir.

Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir.

Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır.

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır.

Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir.

Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi)

Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir.

M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır.

Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir.

Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur.

M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır.

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.

Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.

Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir.

Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır.

1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir.

Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir.

I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…

Paylaşın

Neşeli Muhabbetlerin Ev Sahibi ‘Yalı Han’

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale, bu uygarlıklara ait çok sayıda eser barındırmaktadır. Yalı Hanı ve Çardak Hanı’da (Çardak Kervansarayı) Çanakkale’de bulunan önemli tarihi eserlerdendir.

Yalı Hanı: Yalı Hanı’nın hangi tarihte inşa edildiği bilinmiyor, bilinen tek şey tarihinin 1890’ların öncesine uzandığı.

Yolu Çanakkale’ye düşen hemen herkes kalmış burada, Troya’yı keşfeden Schliemann’dan posta tatarlarına dek binlerce kişiyi ağırlamış bu han 1975 yılına kadar.

Mor salkımlı avlusu da neşeli muhabbetlere ev sahipliği yapıyor. Son yıllarda yapılan restorasyon sonrası çeşitli kültürel etkinliklerin yapıldığı bir merkez haline gelmiştir.

Şimdi hanın odaları cafe, sanat atölyesi ve kitapçı olarak kullanılıyor.

Çardak Hanı: Çardak Hanı Çanakkale İli Lapseki İlçesi Çardak Beldesindedir. Han, 61,90×18,45 m boyutlarında, iki sahnlı ve ahşap çatılı bir yapı olup kuzey cephesindeki taç kapıda üç kitâbe yuvası bulunmaktadır. Buradaki kitâbelerden birisi yok olmuştur. Diğer iki kitâbeye göre hanın inşasına H.867 / M. 1462-63 tarihinde başlanılmış ve H.868 / M.1463-64 tarihinde tamamlanmıştır.

İçerdeki ve kapı revağındaki sütunlar ve başlıklar devşirmedir. Yapının içinde, uzun kenarlara bitişik olarak 50-60 cm yüksekliğinde seki uzanır. Bu sekilerin yaslandığı duvarlarda ocaklar ve dolap nişleri yer alır.

Çanakkale kısa tarihi

Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir.

İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir.

Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir.

Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır.

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır.

Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir.

Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi)

Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir.

M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır.

Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir.

Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur.

M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır.

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.

Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.

Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir.

Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır.

1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir.

Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir.

I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…

Paylaşın

Tarihi Kentlerin Kesişme Noktası ‘Bayramiç’

Tarihi ve doğal güzellikler açısından çok önemli bir nokta bulunan Çanakkale, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Çanakkale ili sınırları içerisinde birçok tarihi kent bulunmaktadır.

Çanakkale Bayramiç’te bu tarihi kentlerin bulunduğu önemli merkezlerdendir. Haber Kaos ekibi olarak Bayramiç’te yer alan tarihi kentleri sizler için derledik:

Skepsiz Antik Kenti: Kentin ilk yerleşim yeri Bayramiç ilçesinin 18 Km. güneydoğusundaki Evciler Köyü idi. Sonradan Bayramiç’in 10 Km. doğusundaki Kurşunlu Köyü’nün bulunduğu yere taşınmış olup iki yerleşme merkezi arası 11 Km.dir. Her iki Skepsiz’in de ne zaman kurulduğu, ne zaman yer değiştirdiği tam bilinmemektedir. Ancak adının Helen dilinden gelmesi, kuruluşunun Troas içlerine Aiolialı Helenlerin göç etmeye başladığı çağdan önceye gitmediğinin belirtisidir. Bu kuruluş olasılıkla M.Ö. 6. Yüzyıl başına , yer değiştirme ise M.S.1. yüzyıla denk gelmektedir.

Yazılı kaynaklarda, yörede yüksek surlarla çevrili bir kale ve Athena tapınağı olduğu bildirilmektedir. Bayramiç İlçesi kurulurken, bu kentin mimari kalıntıları kullanıldığından kent yok olmuştur. Yörede yeterli bir araştırma yapılmamıştır.

Gergis Antik Kenti: Gergis’in bulunduğu yer günümüzde kesinlik kazanamamış, bu konuda bazı iddialar ortaya atılmıştır. J.M.Cook,Gergis’in Bayramiç’ten 14 km. daha kuzeydeki Karıncalı köyü yolu üzerinde bir tepede olduğunu söyler.

Gergis sözcüğünün sonundaki ıs takısı Bilge Umar’a göre Hellen eklemesidir. Ayrıca Gerga’nın Hellen dilinde bir anlamı olmadığını da belirtir. Xenephon’da da ismi geçen Gergis’i Herodotos da Troas bölgesinin yerli halkı olan Troia’lılarla aynı soydan geldiği düşüncesindedir.

Kaynaklara göre surlarla çevrili kentte en tepede bir Athena mabedi vardı. Skepsis’in kadın Satrabı Mani’nın hazinesini burada sakladığına dair bir rivayet vardır. Kentin bulunduğu yer olarak iddia edilen alanda devşirme taşlar dışında belirli bir kalıntı ile karşılaşılmamıştır .

Pınarlıtaş (Pıynarlıtaş): Evciler ile güneyindeki Kızıltepe arasında kalan Karanlık Dere yakınlarında yer almaktadır. Bugün yüzeyden bazı duvar kalıntıları ve pişmiş toprak tanrıça figürinlerine ait parçalar görülebilen yerleşim olasılıkla bir kutsal alanla ilişkili olmalıdır.

Palaiskepsis Antik Kenti: Tongurlu Köyü kuzeyindeki İkizce (=Ekizce) Tepesi üzerinde yer almaktadır. Menderes nehrinin kuzeyindeki en büyük yükseltilerden biri olan Ekizce tepesinde de büyük ve küçük olmak üzere iki tepe bulunmaktadır. A.D.Mordtmann tarafından 1850’lerde ilk araştırmalar yapılan İkizce’deki kalıntıların hangi kente ait olduğu uzun süre tartışılmış, Skepsis’in yerinin kesinlik kazanması sonrasında buranın da Palaiskepsis (=Eskiskepsis) olduğu kabul edilmiştir (Mordtmann 1925: 325).

Palaiskepsis’in kimler tarafından ve ne zaman kurulduğu bilinmemesine karşın, Strabon, önceleri Palaiskepsis’te yaşayan yerli halkın daha sonra Skepsis’e göç ettiğinden söz etmektedir (Strabon XIII,1,52). Palaiskepsis’i 1967’lerde gezen J.M.Cook, İkizce’de çok köşeli taşlardan yapılmış duvarları bulunan bir sur kalıntısı ile oldukça erken dönemlere ait çanak çömlek parçalarına rastlar.

Marpessos Antik Kenti: Kelime anlamı olarak “Marpessa’nın Kenti” anlamına gelen Marpessos konusundaki bilgilerimiz Step Byzantius ve Pausanias’ın anlatımlarından kaynaklanmaktadır. Bunlara göre yerleşim Pıtıreli ile Zeytinli ve Zerdali Köyleri arasında yer almaktadır. 1890 larda ilk R.Kiepert tarafından araştırılan yerleşimden günümüze kadar önemli kalıntı gelmemiştir (Başaran 2002: 55).

Kleandria Antik Kenti: J.M. Cook ,Kayalıdağ ile Künktaşı Dağı arasında kalan Kursak Çay Vadisinde oldukları düşüncesindedir.Bu durumda Gordos Söüğütgediği ile Hacıbekir Köyleri arasında olmalıdır. Ancak bu bölgede henüz ayrıntulı olarak araştırılmış değildir (Prof.Dr. Cevat Başaran).

Kenchreai Antik Kenti: Kenchreai Bizans Çağında Homeros’un  doğum yeri olarak  saygı görmesiyle  önem taşımaktadır. İlk A.Brückner  tarafından sözü edilen Kenchreai Ballı Dağı üzerinde tanımlanmaktadır. Choiseul -Gouffier ise Çığrı Dağının üzerinde  bulunduğunu kabul etmektedir. Yeri konusunda  antik yazarlarca  tam bir fikir birliği  bulunmaktadır.

Gordos Antik Kenti: J. M.Cook ,Kayalıdağ ile Künktaşı  Dağı arasında  kalan  Kursak Çay Vadisinde  oldukları düşüncesindedir.Bu durumda Gordos  Söüğütgediği ile Hacıbekir Köyleri  arasında olmalıdır. Ancak bu bölgede  henüz ayrıntulı olarak  araştırılmış değildir.

Andeira Antik Kenti: Antik çağdaki adıyla tanıdığımız ancak bugün kesin yerini bilemediğimiz kent hakkındaki bilgilerimiz Strabon’un anlatımlarına dayanmaktadır (Strabon XIII,1,56).

Strabon Kazdağı eteklerindeki yerleşimleri sıralarken, Skepsis’ten sonra, Andeira, Pionia ve Gargara topraklarına gelindiğini belirtmektedir. Bu durumda oldukça küçük bir yerleşim olan ve daha çok kutsal alanıyla adından söz ettiren Andeira, şimdiki Evciler ile Çavuşlu arasında   yer alan yer alan bir dere yatağında bulunmalıydı.

Paylaşın