Kabinede Değişiklik Olacak Mı? AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik Açıkladı

Basın mensuplarına açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, hükümette ve partide değişim olup olmayacağına yönelik, “Yaptığımız çalışmalarda seçimin sayısal sonuçlarını, çeşitli illerdeki durumunu değerlendiriyoruz” dedi ve ekledi:

“Siyasal sonucu değerlendirme aşamasına geldik. MYK’da, Bakanlar Kurulu’nda değişim olacaksa bu Sayın Cumhurbaşkanımızın takdiridir kuşkusuz. Cumhurbaşkanımız uygun gördüğünde bir tasarrufta bulunur.”

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti MKYK toplantısı sürerken basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Ömer Çelik’in açıklamalarından satır başları şöyle:

“Cumhurbaşkanımızın ve genel başkanımızın iç ve dış politikaya yönelik değerlendirmeleri olmuştur. Netanyahu ve ekibinin bölgedeki tansiyonu yükseltmek üzere kasti, hesaplı, sistematik politika izlediğini ifade etmiştik. Netanyahu ve ekibi bölgesel savaş çıksın, bu savaşa ABD de dahil olsun diye riskli bir senaryonun peşinden koşmaktadır. Bu konuda ABD ve diğer ülkelerin sağduyulu olması gerekir. Filistinlilere dönük soykırım siyaseti 40 bine yakın insanın ölümüne sebep oldu.

Buradaki olumsuz koşullar dünyanın gözü önünde devam ediyor. İran’la aralarında çıkan tansiyonla birlikte bir kere daha Netanyahu hükümetini teşvik edecek şekilde tabloyla karşı karşıya kaldık. İsrail doğrudan İran’ın Şam Büyükelçiliği’ni vurdu. Bu saldırıda da İranlı görevliler hayatını kaybetti. Bir ülkenin diplomatik temsilciliğine başka bir ülke tarafından saldırıldığında bütün dünyanın ayağa kalkması tablosu ortaya çıkar. Fakat saldıran İsrail olunca bu konuya herkes ikiyüzlü bir şekilde suskun kaldı.

İran’ın cevabi saldırısına dünyadan kınama geldi. ABD ambargo ve kısıtlama ortaya koyacağını söyledi. Peki İsrail’e dönük bu tepkiler gündeme gelmiyor. Müeyyideler adaletli ve eşit bir şekilde uygulanmıyor. Sorunun temeli, özü bundan ibarettir. Bütün bu gelişmelerin Filistin’deki esas meseleyi unutturmaması gerektiğini ifade ediyoruz. Muhakkak ateşkes sağlanmalı ve iki devletli çözüme en güçlü şekilde gidilmelidir.

Son zamanlarda Yunanistan’la aramızda normalleşme süreci yaşanıyordu. Bütün normalleşme çabaları güzel bir şekilde devam ederken bir sıkıntılı adım söz konusu. Yunanistan bir okyanuslar konferansı düzenliyor. Ege ve İyon denizinde iki bölgeyi deniz parkı olarak ilan etmeye dönük yaklaşım sergiliyor. Bu normalleşme sürecini sabote eden, tek taraflı deniz parkı ilan etmesini tek taraflı ihlal olarak değerlendiriyoruz.

Deniz parkı ilan etme gibi yaklaşımlara Türkiye’nin hiçbir şekilde müsaade etmeyeceğini ifade ediyoruz. Umarız sağduyulu davranırlar. Bugün gelinen noktada kuşkusuz bölgenin daha fazla tansiyona, şiddete tahammülü yoktur. İsrail’e ne kadar dozda, ne şekilde misilleme yapacağı konusunda akıl verenler, bunlar gelişmiş demokrasi ve ekonomilerdir. İsrail’e bu saldırgan tutumundan vazgeçmesini ifade etmeleri gerekmektedir.

“Ekonomi yönetimine desteğimiz tam”

Ekonomik programımızı yürüten bakanımız Mehmet Bey’le ilgili birtakım spekülasyonlar sosyal medyada dolaşıma sokuluyor. Bu konuda sayın Cumhurbaşkanımızın desteği tamdır. AK Parti olarak ekonomi yönetimine teşekkür ediyor, desteklediğimizi ifade ediyoruz.

Yaptığımız çalışmalarda seçimin sayısal sonuçlarını, çeşitli illerdeki durumunu değerlendiriyoruz. Siyasal sonucu değerlendirme aşamasına geldik. MYK’da, Bakanlar Kurulu’nda değişim olacaksa bu Sayın Cumhurbaşkanımızın takdiridir kuşkusuz. Cumhurbaşkanımız uygun gördüğünde bir tasarrufta bulunur.

7 Haziran’dan itibaren kamudan herhangi bir şekilde İsrail’e destek olma anlamına gelebilecek herhangi tasarrufta bulunulmamıştır. Özel sektörün konularında, Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı 54 birimde kısıtlama tamamen kontrol altına alınmıştır. ‘Savaş yakıtı buradan’ gidiyor sözleri spekülatiftir.

Filistin davası milli siyasetimizin parçasıdır. Bırakın destek olmayı İsrail’in Netanyahu hükümetinin eylemlerinin karşısındaki tutumumuzu devam ettiriyoruz. Yeni konular gündeme gelirse, yeni meseleler olursa bu kısıtlamaları icra etmekten, yeni kararlar almaktan çekinmeyiz. Bu sorulan sorular çerçevesinde herhangi ticarete müsaade edilmemektedir.”

Paylaşın

Sırrı Süreyya Önder, Genel Kurul’u Yönetirken Rahatsızlandı

TBMM Başkanı Bekir Bozdağ, “Meclis Başkanvekilimiz Sırrı Süreyya Önder bu hafta nöbetçi grup başkanvekilimiz. Ancak devam eden tedavisi nedeniyle biraz istirahat ihtiyacı oldu” dedi ve ekledi:

“O nedenle kendisinin yerine Meclis yönetimini ben deruhte edeceğim. Sayın başkanımıza buradan acil şifalar dileklerimizi iletiyoruz. Sıhhati gayet iyidir. Sadece bir istirahat ihtiyacı hasıl olmuştur.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, Genel Kurul’daki oturumu yönetirken rahatsızlandı.

Önder’le ilgili gelişmeyi daha sonra TBMM Başkanı Bekir Bozdağ açıkladı. Bozdağ, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Meclis Başkanvekilimiz Sırrı Süreyya Önder bu hafta nöbetçi grup başkanvekilimiz. Ancak devam eden tedavisi nedeniyle biraz istirahat ihtiyacı oldu. O nedenle kendisinin yerine Meclis yönetimini ben deruhte edeceğim. Sayın başkanımıza buradan acil şifalar dileklerimizi iletiyoruz. Sıhhati gayet iyidir. Sadece bir istirahat ihtiyacı hasıl olmuştur.”

Sırrı Süreyya Önder kimdir?

Sırrı Süreyya Önder, 1962 yılında Adıyaman ilinin merkez ilçesinde, Türkmen kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Berber ve arzuhalci olan babası, 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Adıyaman kurucusu ve il başkanı oldu.

Sekiz yaşındayken babası sirozdan ölen Önder, annesi ve dört kardeşi ile dedesinin evine taşındı ve bu dönemde bir fotoğrafçıda çırak olarak çalışmaya başladı. Fotoğrafçılıktan aldığı ücretin ailesini geçindirmeye yetmemesi üzerine 16 yaşını bitirdikten sonra Sıtma Savaş ve Eradikasyon Teşkilatı’na mevsimlik işçi olarak girdi.

Milliyetçi Cephe Hükûmeti kurulunca bu işini kaybeden Önder, bir lastik tamirci dükkanı açtı. 1978 yılında Adıyaman Lisesi’nde lise iki öğrencisi iken Maraş Katliamı’nı protesto ettiği için tutuklanarak cezaevine giren Önder, tahliye olduktan sonra üniversite sınavında yaptığı ilk tercihi olan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanarak Ankara’ya gitti.

12 Eylül Darbesi yapıldığında Ankara’daydı. İlk tutuklama furyasında hapse girdi. Uzunca bir yargılama sürecinin ardından 12 yıl hapse mahkûm edildi. Afişlerle aranmaya başladığı zaman Ankara’nın Altındağ ilçesinde bir gecekonduda saklanan Önder, geçmiş yıllarda beraber işkence gördüğü bir arkadaşının, saklandığı yeri ihbar etmesi ile yakalanmış ve 105 gün DAL adı verilen bir yerde tutuldu.

105 günlük tutukluluk ardından mahkûmiyeti sona erdi. Açlık grevi gibi protestolar ve eylemler nedeniyle infazlarının yakılması sonucu çeşitli cezaevlerinde yedi yıl hapis yattı.

Önder’in 2013 Taksim Gezi Parkı direnişine karıştığı ve biber gazı fişeğinin isabet etmesi sonucu hastaneye kaldırıldığı bildirildi. Abdullah Öcalan ile Türk Hükûmeti arasında 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı’na yol açan diyalogu kolaylaştıran HDP’li siyasetçilerden oluşan bir heyetin parçasıydı.

Önder, 2013 yılında Nevruz kutlamaları sırasında yaptığı konuşma nedeniyle 3 Aralık 2018’de 43 ay hapis cezasına çarptırıldı. 6 Aralık 2018’de Kocaeli’de cezaevine girdi. Önder, bir gün önce Anayasa Mahkemesi’nin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermesi üzerine 4 Ekim 2019’da serbest bırakıldı.

17 Mart 2021’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile örgütsel birlik içinde olduğu gerekçesiyle Önder ve 686 diğer HDP’liye 5 yıl siyasetten men ve HDP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı.

Önder, gazeteciliğe Ocak 2010 – Mart 2010 tarihleri arasında BirGün gazetesinde köşe yazıları yazarak başladı. Ekim 2010’dan sonra Radikal gazetesinde, 2011 Mayıs – Haziran aylarında Özgür Gündem gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.

Paylaşın

Erdoğan: Rakiplerimizi Asla Sevindirmeyeceğiz

Partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan, “Kendi bünyemizde gerekli değişimi gerçekleştireceğiz. AK Parti’nin tökezlemesini bekleyen rakiplerimizi asla sevindirmeyeceğiz. Küçük hesaplar ve tuzaklar peşinde koşanların oyunlarına gelmeyeceğiz” dedi ve ekledi:

“Güçlenmiş şekilde yola devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemi yeni bir şahlanışın dönüm noktası haline getireceğiz. Biz bugünlere bir anda gelmedik, AK Parti’nin temelinde binlerce kahramanın alın teri var. Şunu herkes görsün ve bilsin, biz bitti demeden hiçbir şey bitmez. Biz bu ülkenin en dinamik partisiyiz, heyecanımız ilk günkü gibi dipdiri.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuştu. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“31 Mart Pazar günü bir demokrasi bayramı olan mahalli idareler seçimini gerçekleştirdik. Doğudan batıya güneyden kuzeye yurdumuzun dört bir köşesinde vatandaşlarımız sandık başına gitti. Bölücü örgüt yandaşlarının seçmeni baskı altına almaya dönük teşebbüsleri amacına ulaşamadı. Seçim günü milletimizin sergilediği demokratik olgunluk gerçekten takdire şayandır. Vatandaşımız iradesini ortaya koymuştur. 85 milyon olarak birlikte var olduğumuzu hep birlikte Türkiye olduğumuzu tüm dünyaya yeniden gösterdik.

AK Parti teşkilatları hem kampanyada hem de sandık günü olağanüstü bir mücadeleyle çalıştı. Buradan Cumhur İttifakı olarak birlikte hareket ettiğimiz Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli ve ülkücü kardeşlerimize de teşekkür ediyorum. Sandıktan çıkan takdir hangi yönde olursa olsun saygındır, makbuldür, başımızın üzerinde yeri vardır. Bize oy versin vermesin sandığa giden tüm vatandaşlarımıza müteşekkiriz.

YSK şimdiye kadar 3 ilçe ve 4 belde de seçimlerin yenilenmesine karar vermiştir. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak şimdiden bu seçimlere hazırlanacağız. Seçimlerde ilk göze çarpan katılım seviyesinin yüzde 78 ile düşük olmasıdır. Bu açıdan birçok zaviyeden kapsamlı değerlendirmeyi hak ediyor. 16 milyon seçmenin iradesi sandığa yansımamıştır. Katılım oranının düşüklüğü partimizin oylarını da etkilemiştir.

Hatay’a özel bir parantez açmak durumundayım. Hatay pek çok siyasi tartışmalara meze edilen bir şehir oldu. Hatay üzerinden sosyal fay hatlarımızla oynamaya çalıştılar. Hatay bu kirli senaryolara karşı tavrını çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Hataylı vatandaşlarıma özellikle teşekkür ediyorum. CHP’nin milli irade hazımsızlığı ayyuka çıksa da YSK son noktayı koymuştur. Ölülere oy kullanıldığı gibi akla zarar pek çok yalan söylenmiştir. Önümüzdeki dönemde şehrimizi ziyaret ederek Hataylı kardeşlerimize teşekkür edeceğiz. Özellikle depremzede şehirlerimizin süratle ayağa kaldırılması gündemimizin ilk sırasında yer almaya devam edecektir.

Seçim sonuçlarından herkes kendisine göre dersler çıkaracaktır. Sonuçlara bakarak farklı heveslere kapılanlar olduğunu görüyorum. Bunun bir yerel seçim olduğunu unutup şımaranlar, farklı heveslere kapılan zavallılar olduğunu görüyorum. Adete bir genel seçim havasına kapılarak sanki ülkeyi yöneteceklerini zanneden zavallılar. Yerel iktidar-merkezi iktidar söylemleri DEM’lendikleri ortaklarına diyet hamlesi değilse ham bir hayaldir. 81 ilimizde tek bir iktidar vardır o da 14-28 Mayıs’ta milletin ülkeyi yönetme vazifesi verdiği Cumhurbaşkanı ve kabinesidir. Dün 16.toplantımızı yaptığımız kabinemiz de görevinin başındadır.

Milletimiz bizden kapsamlı, samimi ve cesur bir özeleştiri yapmamızı istemiştir. Milletimizin mesajlarını baş tacı ederken sadece bununla yetinmeyip bu mesajların gereğini de yerine getireceğiz. Bizi var eden ilkelerimize çok daha sıkı sarılacağız. Milletin verdiği mesajları doğru okumalıyız. Muhasebeyi yapmak aziz milletimize karşı görevimizdir.

“Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez”

Kendi bünyemizde gerekli değişimi gerçekleştireceğiz. AK Parti’nin tökezlemesini bekleyen rakiplerimizi asla sevindirmeyeceğiz. Küçük hesaplar ve tuzaklar peşinde koşanların oyunlarına gelmeyeceğiz. Güçlenmiş şekilde yola devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemi yeni bir şahlanışın dönüm noktası haline getireceğiz. Biz bugünlere bir anda gelmedik, AK Parti’nin temelinde binlerce kahramanın alın teri var. Şunu herkes görsün ve bilsin, biz bitti demeden hiçbir şey bitmez. Biz bu ülkenin en dinamik partisiyiz, heyecanımız ilk günkü gibi dipdiri.

Milletimizin dışında hiç kimsenin yönlendirmesine ihtiyacımız yok. Buradan muhalefete de AK Parti üzerinden kendilerine ikbal devşirmeye çalışanlara da ekmek çıkmaz. Artık seçimin de olmadığı önümüzdeki 4 yıl içinde enflasyonla mücadelemizi inşallah zaferle sonuçlandıracağız. Geçmişte yaptık, yine yapacağız.

Filistin davasını sadece savunmuş değil bu uğurda çok ağır bedeller ödemiş bir hareketiz, böyle bir kadroyuz. Kimse Filistin hassasiyetimizi sorgulamasın. Filistin’i kutlu emanet gibi yüreğimizde taşıdık. Tayyip Erdoğan olarak tek başıma kalsam dahi Filistin mücadelesini savunmaya devam edeceğim. 14 bin çocuğu öldürdüler bunlar Hitler’i çoktan geçtiler. ”

Paylaşın

Davutoğlu: Milletimizin Verdiği Mesajdan Kimse Kaçamaz

Saadet Partisi ve Gelecek Partisi grubunda seçim değerlendirmesi yapan Ahmet Davutoğlu, “Milletimizin verdiği mesajdan kimse kaçamaz, kimse milletimizin verdiği mesajı göz ardı edemez” dedi.

Ahmet Davutoğlu, iktidarın ilk kez ikinci parti olduğunu ifade ederek, iktidara uyarı mahiyetindeki mesajların doğru algılanmasını dilediğini kaydetti. Ana muhalefete de kredi açıldığını belirten Davutoğlu, “Ana muhalefet partisi de bu krediyi kendisine verilmiş bir kredi olarak değil iktidara dönük büyük tepkinin ortaya çıkardığı geçici kredi olarak görmesi gerekir” dedi.

Temel Karamollaoğlu ve Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu “Milletimizin verdiği mesajdan kimse kaçamaz, kimse milletimizin verdiği mesajı göz ardı edemez” diye konuştu.

Davutoğlu, iktidarın ilk kez ikinci parti olduğunu ifade ederek, iktidara uyarı mahiyetindeki mesajların doğru algılanmasını dilediğini kaydetti. Ana muhalefete de kredi açıldığını belirten Davutoğlu, “Ana muhalefet partisi de bu krediyi kendisine verilmiş bir kredi olarak değil iktidara dönük büyük tepkinin ortaya çıkardığı geçici kredi olarak görmesi gerekir” dedi.

Bugün 1 milyon Gazzelinin felaket ölçeğinde bir açlıkla karşı karşıya bulunduğunu kaydeden Davutoğlu, Gazze’deki çocukların açlıktan öldüğünü vurguladı. Davutoğlu, şöyle konuştu:

“Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken, Türkiye’den kalkan gemilerle eğer İsrailli soykırımcı askerler tıka basa karınlarını doyurup o enerjiyle bu çocukları öldürmeye devam etmişlerse, bomba yağdıran uçakların yakıtları Türkiye’den gitmişse, Gazze’de yıkılan Filistinlilerin evlerinin yerine yapılan yerleşimcilerin demiri, çimentosu Türkiye’den gitmişse, bizim tuttuğumuz şeye oruç denir mi, buna ramazan denir mi? Yüreğim kan ağlıyor. Yazıklar olsun bize ki feryadımızı duyuramadık, mühürlü kalpleri açtıramadık. Yazıklar olsun bize ki vefat eden her çocuğun açlığından sorumluyuz.”

Davutoğlu, İsrail ordusunun Ramazan Bayramı’nda düzenlediği saldırıda 3 oğlu ve 4 torunu hayatını kaybeden Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi aradığını ve üzüntüleri nedeniyle seslerinin tıkandığını, konuşamadıklarını anlattı.

“Batı medeniyeti her şeyiyle iflas etmiştir”

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da, Gazze’nin hala kanayan bir yara ve yürek sızısı olduğunu belirtti. Üç çeyrek asırdır devam eden ve 7 Ekim’den bugüne her geçen gün daha da şiddetlenen siyonist zulmün, ramazan ve bayram dinlemediğini dile getiren Karamollaoğlu, olup bitenlerin dünyanın güzünün içine baka baka, Müslümanlara adeta meydan okurcasına yapıldığını kaydetti.

Karamollaoğlu, sözde asli görevleri dünya üzerinde huzur ve barışı tesis etmek olan uluslararası kurum ve kuruluşların ise aylardır kör, sağır ve dilsiz kesildiğini söyledi. Gelişmiş kabul edilen batılı ülkelerin söz konusu suçlu siyonist rejim olunca tüm değerleri rafa kaldırdığını belirten Karamollaoğlu, “Bir kez daha açıkça görülmüştür ki batı medeniyeti her şeyiyle iflas etmiştir” ifadesini kullandı.

İslam dünyasının da sınıfta kaldığını dile getiren Karamollaoğlu, “Esas üzücü olan ve bizi dehşete düşüren de İslam aleminin tavrıdır” değerlendirmesinde bulundu. Hak ile batılın mücadele merkezinin bugün Gazze olduğunu söyleyen Karamollaoğlu, bu imtihandan geçemeyen hiçbir insanın, kurumun, partinin veya iktidarın diğer sınavlardan geçme imkanı bulunmadığını kaydetti.

Karamollaoğlu, parti veya şahıs ayırt etmeden 5 yıl boyunca görev yapacak tüm belediye başkanlarına, muhtarlara ve belediye meclis üyelerine başarı diledi. Seçim çalışmalarında devlet imkanlarının iktidar için kullanıldığına dikkat çeken Karamollaoğlu, teşkilat mensupları ve vatandaşların katkılarıyla oluşturulmuş bir bütçeyle seçim kampanyasını yürüttüklerini dile getirdi.

Seçim sürecinde kendini ifade etmek adına bütün kulvarları zorladıklarını anlatan Karamollaoğlu, şöyle konuştu: “Zira bizim siyasetimiz yolunu bulma derdinde olanların değil hakikate dair yol alma hedefine inananların işidir. Bizim partimiz ve fikrimiz, yolu kendine mülk etme hevesiyle yanıp tutuşanların değil iyiye, güzele ve doğruya giden yolu açma peşinde koşanların durağıdır, partisidir.

Biz, Erbakan hocamızın işlerini örnek, fikrini esas alarak hakikate mevzi kazandırmak adına siyaset yaparız ve yapıyoruz, yapmakta da devam edeceğiz. Her konuyu pazarlığa dönüştürerek konjonktürel teveccühe talip olanlar bugün varlar ama dün yoktular ve emin olun yarın da olmayacaklar. Doğruyu pazarlayanların, doğru yapanlardan ve doğruyu yaşayanlardan daha fazla itibar görmesi, hatta öne geçmesi, daimi bir konum değil geçici bir durumdur.

Biz Saadet Partisi olarak, sesimizin duyulmasını, fikrimizin anlatılmasını engellemek isteyeni de neden engellemek istediğini de biliyoruz. Çünkü bizim durduğumuz yer ve söylediklerimiz birilerinin hem sahteliğini hem de sahteciliğini ifşa ediyor. Çünkü iktidar partisi ve müttefikleri, bizim kendilerini faş eden siyasetimizden rahatsızlar. Bu çevreler bu nedenle, bizi taklit etmeye, milli görüşün fikri yapısını tahrif ve tahrip etmeye meyilli bir oluşumu palazlandırdılar.

Hatta ‘Milli görüşü kim temsil ediyor?’ tartışmasını bile başlatmaya yeltendiler. Milli görüş gömleğini çıkaran ile milli görüş gömleğini kendisinin sanan arasındaki işbirliği herkesin malumudur. Taklitçiliğin ve işbirlikçiliğin hüküm sürdüğü bu süreçte işimizin zor olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, yapılan yanlışları ifşa, yapılması gereken doğruları izah eden biz olmamıza ve bu noktada takdir edilmemize rağmen, milletimizin seçimde mührü neden başka partilerin üzerine vurduğunu elbette değerlendireceğiz.”

Karamollaoğlu, milletin 31 Mart’ta iktidar partisine mesaj verdiğini, ana muhalefet partisine de kredi tanıdığını dile getirdi.

Toplantı öncesinde, salondaki sıraların üzerine davetlilerin takması için “Gazze için harekete geç” yazılı şapka ve Filistin bayrağı renklerini taşıyan atkı bırakıldı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da bırakılan atkıları boyunlarını taktı.

Paylaşın

Erdoğan, Kapıyı Aralamıştı: Özel’den “Yüz Yüze Görüşme” Açıklaması

CHP Lideri Özgür Özel, “Ben Sayın Cumhurbaşkanı ile bayramda telefonlaştığımızda da söyledim. Biz Türkiye’nin ana muhalefet partisiyiz. Bu seçimlerde birinci partiyiz ama yurt dışına çıktığımızda Türkiye’nin partisiyiz” dedi ve ekledi:

“Türkiye’nin hakları, menfaatleri için birlikte çalışmak durumundayız. Bunun için önümüzdeki süreçte Sayın Erdoğan’la yüz yüze bir görüşmemiz de olacak. Orada da konuşacağız. Bizim bazı devlet geleneklerine hızla geri dönmemiz lazım.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller (SOC) Grubu Başkanı Frank Schwabe’nin daveti üzerine geldiği Strazburg’da, AKPM oturumunda SOC Grubu’na hitap ettikten sonra bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric ile görüşen Özel, AKPM Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller grup yönetimiyle de bir araya geldi. Özgür Özel ayrıca, AKPM Türkiye Delegasyonu ile bir toplantı yaptı.

Strazburg’da temaslarına devam eden Özel, AK Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yüz yüze görüşeceğinin mesajını verdi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel şunları söyledi: “Ben Sayın Cumhurbaşkanı ile bayramda telefonlaştığımızda da söyledim. Biz Türkiye’nin ana muhalefet partisiyiz. Bu seçimlerde birinci partiyiz ama yurt dışına çıktığımızda Türkiye’nin partisiyiz. Türkiye’nin hakları, menfaatleri için birlikte çalışmak durumundayız. Bunun için önümüzdeki süreçte Sayın Erdoğan’la yüz yüze bir görüşmemiz de olacak. Orada da konuşacağız. Bizim bazı devlet geleneklerine hızla geri dönmemiz lazım.

Bundan 20 yıl öncesine kadar liderler talep ettiklerinde, ki önemli ziyaretlerinden önce mutlaka talep ederlerdi, Dışişleri Bakanlığı tarafından brifing verilirdi ve döndüklerinde de ziyaretlerini rapor ederlerdi Dışişleri Bakanlığı’na. Bizim bunu Türkiye Cumhuriyeti’ne hızla geri getirmemiz lazım.”

Erdoğan, görüşme için kapıyı aralamıştı

31 Mart yerel seçimlerinde tarihi bir başarı yakalayan CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel, seçim sonrasında yaptığı açıklamada Erdoğan ile de görüşmek istediğini söylemişti.

Dün Kabine Toplantısı’nın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Erdoğan, bir basın mensubunun “CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sizden randevu istediği konuşuluyor. Bu talebe yanıtınız ne olur?” sorusuna “CHP’nin Genel Başkanı Sayın Özel’e kapımız açık. Ele alacağımız konu başlıklarımız çok, ziyarete geldikleri anda oturur konuşuruz” yanıtını vermişti.

Paylaşın

Karamollaoğlu’ndan ‘Milli Görüş’ Göndermesi

Saadet Partisi ve Gelecek Partisi grubunda seçim değerlendirmesi yapan Temel Karamollaoğlu, “Bizim durduğumuz yer ve söylediklerimiz birilerinin hem sahteliğini hem de sahteciliğini ifşa ediyor. Çünkü iktidar partisi ve müttefikleri, bizim kendilerini faş eden siyasetimizden rahatsızlar” dedi ve ekledi:

“Bu çevreler bu nedenle, bizi taklit etmeye, milli görüşün fikri yapısını tahrif ve tahrip etmeye meyilli bir oluşumu palazlandırdılar. Hatta ‘Milli görüşü kim temsil ediyor?’ tartışmasını bile başlatmaya yeltendiler. Milli görüş gömleğini çıkaran ile milli görüş gömleğini kendisinin sanan arasındaki işbirliği herkesin malumudur. Taklitçiliğin ve işbirlikçiliğin hüküm sürdüğü bu süreçte işimizin zor olduğunu biliyoruz.”

Temel Karamollaoğlu ve Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Karamollaoğlu, Gazze’nin hala kanayan bir yara ve yürek sızısı olduğunu belirtti.

Üç çeyrek asırdır devam eden ve 7 Ekim’den bugüne her geçen gün daha da şiddetlenen siyonist zulmün, ramazan ve bayram dinlemediğini dile getiren Karamollaoğlu, olup bitenlerin dünyanın güzünün içine baka baka, Müslümanlara adeta meydan okurcasına yapıldığını kaydetti.

Karamollaoğlu, sözde asli görevleri dünya üzerinde huzur ve barışı tesis etmek olan uluslararası kurum ve kuruluşların ise aylardır kör, sağır ve dilsiz kesildiğini söyledi. Gelişmiş kabul edilen batılı ülkelerin söz konusu suçlu siyonist rejim olunca tüm değerleri rafa kaldırdığını belirten Karamollaoğlu, “Bir kez daha açıkça görülmüştür ki batı medeniyeti her şeyiyle iflas etmiştir” ifadesini kullandı.

İslam dünyasının da sınıfta kaldığını dile getiren Karamollaoğlu, “Esas üzücü olan ve bizi dehşete düşüren de İslam aleminin tavrıdır” değerlendirmesinde bulundu. Hak ile batılın mücadele merkezinin bugün Gazze olduğunu söyleyen Karamollaoğlu, bu imtihandan geçemeyen hiçbir insanın, kurumun, partinin veya iktidarın diğer sınavlardan geçme imkanı bulunmadığını kaydetti.

Karamollaoğlu, parti veya şahıs ayırt etmeden 5 yıl boyunca görev yapacak tüm belediye başkanlarına, muhtarlara ve belediye meclis üyelerine başarı diledi. Seçim çalışmalarında devlet imkanlarının iktidar için kullanıldığına dikkat çeken Karamollaoğlu, teşkilat mensupları ve vatandaşların katkılarıyla oluşturulmuş bir bütçeyle seçim kampanyasını yürüttüklerini dile getirdi.

Seçim sürecinde kendini ifade etmek adına bütün kulvarları zorladıklarını anlatan Karamollaoğlu, şöyle konuştu: “Zira bizim siyasetimiz yolunu bulma derdinde olanların değil hakikate dair yol alma hedefine inananların işidir. Bizim partimiz ve fikrimiz, yolu kendine mülk etme hevesiyle yanıp tutuşanların değil iyiye, güzele ve doğruya giden yolu açma peşinde koşanların durağıdır, partisidir.

Biz, Erbakan hocamızın işlerini örnek, fikrini esas alarak hakikate mevzi kazandırmak adına siyaset yaparız ve yapıyoruz, yapmakta da devam edeceğiz. Her konuyu pazarlığa dönüştürerek konjonktürel teveccühe talip olanlar bugün varlar ama dün yoktular ve emin olun yarın da olmayacaklar. Doğruyu pazarlayanların, doğru yapanlardan ve doğruyu yaşayanlardan daha fazla itibar görmesi, hatta öne geçmesi, daimi bir konum değil geçici bir durumdur.

Biz Saadet Partisi olarak, sesimizin duyulmasını, fikrimizin anlatılmasını engellemek isteyeni de neden engellemek istediğini de biliyoruz. Çünkü bizim durduğumuz yer ve söylediklerimiz birilerinin hem sahteliğini hem de sahteciliğini ifşa ediyor. Çünkü iktidar partisi ve müttefikleri, bizim kendilerini faş eden siyasetimizden rahatsızlar. Bu çevreler bu nedenle, bizi taklit etmeye, milli görüşün fikri yapısını tahrif ve tahrip etmeye meyilli bir oluşumu palazlandırdılar.

Hatta ‘Milli görüşü kim temsil ediyor?’ tartışmasını bile başlatmaya yeltendiler. Milli görüş gömleğini çıkaran ile milli görüş gömleğini kendisinin sanan arasındaki işbirliği herkesin malumudur. Taklitçiliğin ve işbirlikçiliğin hüküm sürdüğü bu süreçte işimizin zor olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, yapılan yanlışları ifşa, yapılması gereken doğruları izah eden biz olmamıza ve bu noktada takdir edilmemize rağmen, milletimizin seçimde mührü neden başka partilerin üzerine vurduğunu elbette değerlendireceğiz.”

Karamollaoğlu, milletin 31 Mart’ta iktidar partisine mesaj verdiğini, ana muhalefet partisine de kredi tanıdığını dile getirdi.

“Yüreğim kan ağlıyor”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da “Milletimizin verdiği mesajdan kimse kaçamaz, kimse milletimizin verdiği mesajı göz ardı edemez” diye konuştu.

Davutoğlu, iktidarın ilk kez ikinci parti olduğunu ifade ederek, iktidara uyarı mahiyetindeki mesajların doğru algılanmasını dilediğini kaydetti. Ana muhalefete de kredi açıldığını belirten Davutoğlu, “Ana muhalefet partisi de bu krediyi kendisine verilmiş bir kredi olarak değil iktidara dönük büyük tepkinin ortaya çıkardığı geçici kredi olarak görmesi gerekir” dedi.

Bugün 1 milyon Gazzelinin felaket ölçeğinde bir açlıkla karşı karşıya bulunduğunu kaydeden Davutoğlu, Gazze’deki çocukların açlıktan öldüğünü vurguladı. Davutoğlu, şöyle konuştu:

“Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken, Türkiye’den kalkan gemilerle eğer İsrailli soykırımcı askerler tıka basa karınlarını doyurup o enerjiyle bu çocukları öldürmeye devam etmişlerse, bomba yağdıran uçakların yakıtları Türkiye’den gitmişse, Gazze’de yıkılan Filistinlilerin evlerinin yerine yapılan yerleşimcilerin demiri, çimentosu Türkiye’den gitmişse, bizim tuttuğumuz şeye oruç denir mi, buna ramazan denir mi? Yüreğim kan ağlıyor. Yazıklar olsun bize ki feryadımızı duyuramadık, mühürlü kalpleri açtıramadık. Yazıklar olsun bize ki vefat eden her çocuğun açlığından sorumluyuz.”

Davutoğlu, İsrail ordusunun Ramazan Bayramı’nda düzenlediği saldırıda 3 oğlu ve 4 torunu hayatını kaybeden Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi aradığını ve üzüntüleri nedeniyle seslerinin tıkandığını, konuşamadıklarını anlattı.

Toplantı öncesinde, salondaki sıraların üzerine davetlilerin takması için “Gazze için harekete geç” yazılı şapka ve Filistin bayrağı renklerini taşıyan atkı bırakıldı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da bırakılan atkıları boyunlarını taktı.

Paylaşın

CHP Lideri Özgür Özel’den ‘Aşırı Sağ’ Uyarısı

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Bahar Oturumu’nda Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller Grubu’nda açıklamalarda bulunan CHP Lideri Özgür Özel, Avrupa’da yükselen aşırı sağ tehlikesine dikkat çekti. 

Haber Merkezi / Aşırı sağ ideolojisi kıta Avrupası’nın pek çok yerinde güçlendiğini ve  yükselen aşırı sağ akımlar ve otoriter rejimlerin tarihin sayfaları arasına gömülen zararlı ideolojileri gün yüzüne çıkarma potansiyeline sahip olduğunu kaydeden Özgür Özel, “Bu nedenle demokratik siyaset güçlendirmeli, partiler arasındaki dayanışmayı artırmalıyız. Daha fazla güç birliği yapmalıyız” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Fransa’da, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi İlkbahar Oturumu kapsamında Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller Grubu’nda konuştu. Özel, konuşmasında şunları söyledi:

“CHP olarak geçtiğimiz yıl 100’üncü kuruluş yılımızı kutladık. Avrupa’nın en köklü sosyal demokrat partilerinde biri olarak 2 hafta önce yerel seçimlerde oy oranımızı yüzde 38’e çıkarıp, 17 milyon 300 bin vatandaşımızın desteğini alarak partimizi ülkemizin birinci partisi haline getirdik. 14’ü büyükşehir olmak üzere Türkiye’nin 35 ilinde birinci parti olarak belediye başkanlıklarını kazandık.

Şu anda iktidarda olan partiden 11 il daha fazla kazanmış durumdayız. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya, Bursa, Muğla olmak üzere hepimizin bildiği Türkiye’nin hem sanayi açısından, hem ekonomi açısından hem sizlerin en çok ziyaret ettiği 10 ilden 9’unu CHP’li belediyelerin yönetmekte olduğunu, bugün ülke nüfusunun yüzde 65’i CHP’li belediyelerden hizmet almakta olduğunu, yönettiğimiz belediyelerin ülke ekonomisinin yüzde 80’inini temsil ediyor olduğunu not etmek isterim.

Sosyal demokrat bir parti olarak toplumumuzun tüm kesimlerinden aldığımız bu büyük destekle sorumluluğumuz artmıştır. Bu sorumluluğumuzun bilinciyle sosyal demokrat değerlerden ve halkımızın ihtiyacı olan adaletli yönetimden asla taviz vermeyeceğiz.

Belirtmek isterim ki bizim öncüsü olduğumuz yeni siyasetin kadrolarında kadınlara ve gençlere çok daha fazla yer var. Partimizin yönetiminde yüzde 50 kadın var ve yönetim kademelerimizin yaş ortalaması 43’tür. Artık daha fazla kadın ve genç belediye başkanımız var. Katılımcı, bilime inanan, kolektif çalışma, halkımızın beklentilerini anlayarak ortak akılla karar alma anlayışı bize başarıyı getirdi. Bu anlayışımızı kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi’nin temel değerlerini yaşatma iradesinden de farklı değildir.

Kadınların şiddetten korunduğu, eşitlik ve toplumun bir parçası olduğu toplum düzeni için İstanbul Sözleşmesi’nden tarafız. Demokrasinin ve insan haklarının herkes için güvence altında olması için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde tarafız. Emeğin, emeklinin, gençlerin, ekonomik ve sosyal hakların güvence altına alınması için Avrupa Sosyal Şartı’ndan tarafız.

Bizim tarafımız belli. Bizim kurucu kadrolarımızın gösterdiği rotadan, demokrasiden ve çağdaşlıktan tarafız. Avrupa’nın bütün ülkelerinden ilerici, sosyal demokrat, sosyalist ve çevreci yoldaşlarımızla birlikte 31 Mart günü Türkiye’de partimizin gerçekleştirdiği seçim başarısını tüm Avrupa’ya yaymak bizlerin dayanışmasından ortak mücadelesinden geçmektedir.

Bu çerçevede haziran ayı içinde Avrupa Parlamentosu seçimlerini çok önemli görüyoruz. CHP Genel Başkanı olarak bu seçimlerde ilerici, sosyal demokrat, sol siyasi partilere destek vermeye, katkı sunmaya hazır olduğumuzu buradan ifade etmek isterim. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan Türk seçmenlerin daha adil bir Avrupa’yı hedefleyen partilere yöneleceğine inanıyorum. Bunu bir davet olarak ifade ediyorum. Balkan coğrafyasından komşumuz ve Avrupa’nın en genç ülkesi olan Kosova’nın bu topraklarda Avrupa Konseyi üyeliğinin onaylanmış olmasından da büyük bir memnuniyet duyduğumun altını çizmek isterim.

Ülkemiz 1959’da çıktığı Avrupa Birliği yolculuğunun 65’inci yılında halen tam üye statüsünü alamamıştır. Bu süreçte her iki tarafın eksik ve hataları nedeniyle ülkemizin tam üyelik hedefi gerçekleşememiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda, Avrupa Birliği’ndeki yoldaşlarımızın desteği önem taşımaktadır. AB tam üyeliği parti olarak bizim de halkımızın da temel hedefidir. Bu kurucumuzun bize gösterdiği rotadır. Biz Avrupa’nın bir parçasıyız. Türkiye’nin birinci partisi olarak ülkemizin AB üyeliği için katkı sunmaya, diplomatik girişimlerde bulunmaya, Avrupalı dostlarımızı ikna etme konusunda öncülük yapmaya hazırız.

Değerli yoldaşlarım, dünyamız bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçmektedir. Artık karşılaştığımız sorunlar sınırlarımızı aşan, çözümü hep birlikte çalışmamız gereken küresel meselelerdir. Birbirine derinden bağlı olan bu sorunlar silsilesi halkımızın ekonomik, sosyal koşullarını ve demokrasilerimizi tehdit etmektedir. Kurulu ekonomik düzenden hak ettiğini alamayan, kendini geride bırakılmış hisseden, gelir adaletsizliği yaşayan kitleleri radikal söylemlerle kendine çeken aşırı sağ ideoloji kıta Avrupa’sının pek çok bölgesinde güçlenmektedir.

Aşırı sağ akımlar ve otoriter rejimler tarihin sayfaları arasına gömdüğümüz zararlı ideolojileri tekrar gün yüzüne çıkarma potansiyeline sahiptir. İşte biz Türkiye’de bu çoklu krize ortak sorunlara çare üretecek yeni siyasetin önemli ve güçlü adımlarını attık. Bu nedenle demokratik siyaseti güçlendirmeli. Yükselen otoriterliğe karşı partilerimiz arasındaki dayanışmayı artırmalıyız. Demokrasiye inanlar, yeni bir ekonomik düzeni kurma iradesi taşıyanlar olarak daha fazla güç birliği yapmalıyız.”

Neoliberal ekonomik düzenin yerine geçecek yeni bir düzen ile katılımcı, demokratik, eşit temsile dayalı bir yönetim anlayışı ortak ihtiyacımızdır. Ne küresel, ne ulusal alanda gelir adaleti sağlanamadığı gibi aksine her krizle gelir dağılımı daha bozulmuştur. Hemen her yerde en üst yüzde 1’lik grubun geliri artmıştır. Maalesef gelir eşitsizliği sürdürülemez boyutlara ulaşmıştır. Bu durum hem ulusal, hem küresel ölçekte gerilimini besleyen bir unsun olarak öne çıkmaktadır. Bu konuda bizlere daha çok görev düşmektedir. Ancak bu şekilde işçilerin, çiftçilerin, dar gelirlilerin, güvencesiz bırakılan kesimlerin sorunlarına çözüm üretebiliriz.

Yaşadığımız son birkaç yıl bize savaş ve çatışmanın hala insanlık için en önemli risklerden biri olduğunu ne yazık ki gösterdi. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırı sonrasında İsrail’in Gazze’de yürüttüğü operasyonlarda şu an itibariyle 33 binden fazla insan hayatını kaybetmiştir. Bunun önemli bir kısmı kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Gazze’de bu insani dram sürerken hafta sonu İsrail ve İran arasında tırmanan gerilimi endişe ile takip ettik.

“1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti”

Geçtiğimiz kasım ayında uluslararası bir barış çağrısında bulunmuştum. Almanya’da kardeş partimiz SPD kongresinde, Genel Başkan Yardımcılığına seçildiğim Sosyalist Enternasyonal’in Madrid zirvesinde, Bükreş’teki Avrupa Sosyalist Partisi liderler zirvesinde, bu konuda bizlere büyük bir sorumluluk düştüğünü vurgulamıştım. Bu gerilimin sadece Ortadoğu coğrafyasında değil Avrupa ve dünyada büyük kaygıları tetiklediğinin bilincindeyim. Ortadoğu’da tansiyon bu denli yükselmişken partimize düşen görev bu gerilimi düşürecek her türlü çabanın öncüsü olmaktır.

Bu konuda kardeş partilerimizle dayanışma içinde her türlü girişime hazır olduğumuzu ifade etmek isterim. Çünkü bilinmelidir ki Gazze’de kalıcı ateşkes sağlanmadan ülkeler arasında yükselen gerilim dinmeyecek, bu tehdit tüm Avrupa’da, tüm dünyada hissedilmeye devam edecektir. Sorunun kalıcı çözümü için Birleşmiş Milletlerin 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulması erişilecek iki devletli oluşuma ihtiyaç olduğunu vurgulamak isterim.

Doğrudan sivilleri hedef alan saldırıların devamına göz yumulması ve bazı ülkelerin tutumları insan hakları gibi temel değerlerin zeminini yok ettiğini bir kez daha üzülerek vurgulamak durumundayım. Biz ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yurtta barış, dünyada barış sözünden hareketle daima barışın sözcüsü, haklının ve mazlumun savunucusu olmaya devam edeceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş bir partinin lideri olarak köklü bir geleneğin ve önemli bir misyonun temsilcisiyim. Bu misyonun hedefi çağdaş bir toplum, gelişmiş ve adaletli bir ekonomik düzen oluşturmaktır. Yönetimde aklı ve bilimi hakim kılmak, saygın, barışçıl, maceracılıktan uzak bir dış politika ile hem ülkemizde, hem Avrupa’da hem de dünyaya katkı sağlayacak bir mücadeleyi yürütmek durumundayız.

Ülkemizde girdiğimiz son seçimlerden aldığımız güçle Avrupa’daki kardeş partilerimizle yürüteceğimiz sıkı dayanışma ile hedeflerini gerçekleştireceğimiz daha adil ve daha eşit toplumlar oluşturacağımız konusunda umutluyum. Geçtiğimiz dönemde Azerbaycan ile aramızda yaşanan oylamasına dahil olmadığımız ama doğurduğu sonuçlar açısından da üzüntü duyduğumuz sürecin hızla onarılması gerektiğini düşünüyorum.

Konseyin ortak değerlerinin sonuna kadar savunucusuyuz. Ancak Azerbaycan ile yaşanan süreç bugüne kadar verdiği sonuçlar açısından her iki taraf açısından da öğreticidir. Bundan sonra ilişkilerin yeniden tesisi noktasında üzerimize düşecek her türlü katkıyı yapmak üzere bizim için çok önemli bir ülke olan Azerbaycan ile konsey arasında her türlü sorumluluğu almaya hazır olduğumuzu da ifade etmek isterim.

Avrupalı demokratlar olarak bütün krizleri üstesinden gelebilecek güçlü iradeye sahibiz. Daha demokratik, daha müreffeh, daha güvenli bir Avrupa, bu ailenin her ferdinin daha insan hakları temelinde, daha güçlü bir sosyal devleti mümkün kılmaktadır. İşte bu nedenle dayanışma içinde olmalıyız. Biz hem Türkiye’de hem Avrupa’da söz ettiğim ilkelerin kurucu iradesi olduk.

Bundan böyle de bu ilke ve değerleri tüm yurttaşlar için geçerli kılacak bir siyasetin öncüsü olmaya devam edeceğiz. Daha güzel yarınları hep birlikte inşa edeceğimize olan inancımla sizleri selamlıyorum. İyi ki varsınız. Bundan sonra hep birlikte büyük başarıları elde etmeyi düşünüyor, saygılar sunuyorum.”

Paylaşın

Erdoğan: Enflasyonun Düşüşe Geçmesini Bekliyoruz

Kabine Toplantısı’nın ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Yıllık enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz. Cari açıkta daralma başladı. Ocak ayında 15 milyar dolar azalarak 37,5 milyar dolara geriledi. Altın ve enerji hariç tutulduğunda cari fazla gerçekleşti” dedi ve ekledi:

“Gabar petrolü, Karadeniz doğalgazı keşiflerimizle bu sektörde ilk defa özgüven kazandık. Van ve Hakkari’deki yeni kuyularımızda yapacağımız keşiflerle üretim rakamlarını çok daha yukarılara taşıyacağız. Orta vadeli programımızı güçlendirecek adımlar atacağız. İnşallah çok yakında yeni programı kamuoyuyla paylaşacağız.”

Erdoğan, açıklamasının devamında, “Kamuda tasarrufları artırmak, yatırımları önceliklendirmek, yapısal reformlara hız kazandırmaktır. Büyüme potansiyeli güçlendirmemizin yolu verimliliği ve rekabeti artırmaktan, yüksek katma değere odaklanmaktan geçiyor” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Kabine Toplantısı, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından bugün ilk kez toplandı. Toplantının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“İdari izinle birlikte 9 güne çıkardığımız bayram tatili boyunca Türkiye genelinde ciddi bir insan ve araç trafiği yaşandı. Gerek yollarımızın kalitesi gerekse tedbirler sayesinde yoğun süreci geçmiş yıllara göre az bir kayıpla atlattık. Muhalefetten gelen eleştirilere rağmen köprü ve otoyollarımızın trafiği ne kadar rahatlattığını bir kez daha görmüş olduk.

Kamu özel işbirliğiyle devletin kasasından tek kuruş çıkmadan hayata geçirdiğimiz projelerimizin milletimizin hayatını kolaylaştırmasının yanında ülke ekonomisine katkıdan dolayı memnuniyet duyuyoruz.

Bayramın üçüncü günü teleferik kazasıyla hepimizin yürekleri dağlanmıştır. 174 insanımız kabinlerde saatlerce mahsur kaldı. AFAD ve Silahlı kuvvetlerimizin başta olmak üzere devletimizin birimlerinin yoğun gayretiyle vatandaşımızın tamamını burunları kanamadan kurtardık. Gece gündüz demeden büyük bir titizlikle 2 bin 200’den fazla personelimize teşekkür ediyorum. Yaralılarımıza Rabbimden acil şifalar diliyorum. Yaşanan ihmalle ilgili kusuru, sorumluluğu olanlarla ilgili yargımız süratle harekete geçmiştir.

Bir süredir istisnasız her seçim öncesinde tedavüle konulan son seçim propagandasının tamamen safsatadan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Türkiye bir seçimi daha dünyaya örnek olacak olgunlukla gerçekleştirmiştir.

Soruşturma kapsamında özellikle bu hattı işleten firma ile bakımdan sorumlu firma yetkililerinden 5 kişi tutuklanmış, 8 şüpheli hakkında adli kontrol kararı verilmiştir. Ana muhalefet yöneticilerin daha olayın ilk anından itibaren hadiseyi sulandırma ve asıl sorumluları koruma çabaları gözden kaçmamıştır. Aynı vicdansızlığın Beşiktaş’ta yaşanan yangın faciası ile sergilendiğini gördük.

Rızkının peşindeki 29 emekçi kardeşimiz İstanbul’un göbeğinde hayatını kaybetti. Ne sendika, ne basın yayın kuruluşlarından ne de muhalefet cephesinden kaydadeğer hiçbir tepki gelmedi. Hak, hukuk adına Van’a koşanlar Beşiktaş için tek bir adım atmadılar. Bunun adı sadece vicdansızlık değil aynı zamanda ikiyüzlülüktür. Hem Antalya hem Beşiktaş’taki cinayetlerin faillerinin yargıya hesap vermesi için üzerimize düşenin yapacağımızın bilinmesini istiyorum.

Benzer acıların tekrar yaşanmaması için Çalışma, Turizm ve İçişleri Bakanlıklarımız vasıtasıyla tedbir ve denetimlerimizi daha fazla yoğunlaştıracağız. Trafik kazalarında ve her iki kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. 31 Mahalli İdareler seçim maratonunu hamdolsun suhuletle tamamladık. En ufak şaibeye mahal vermeden neticelenmesi demokrasimizin kazanç hanesine yazılmıştır.

Milletin takdiriyle göreve gelen belediye başkanlarına, meclis üyelerine, muhtarlarımıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Seçimler sonrasında muhalefet partilerinin bir kısmının sergilediği sorumlu ve ağır başlı tavrı takdirle karşıladığımızı ifade etmek isterim. Yarın ki toplantımızda seçim toplantılarımızı değerlendireceğiz.

Bir süredir istisnasız her seçim öncesinde tedavüle konulan son seçim propagandasının tamamen safsatadan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Türkiye bir seçimi daha dünyaya örnek olacak olgunlukla gerçekleştirmiştir.

31 Mart seçimlerinin ilk kazananı sandıktır. Sandığın namusu ve itibarıdır. Rüştünü, gücünü ve yetkinliğini tartışmasız bir şekilde tekrar ispat eden Türk demokrasisi bu seçim sürecinin en büyük galibidir. Ülkemiz, milletimiz ve gelecek kuşaklar adına kıymetli bir kazanım olarak görüyorum. Muhalefetin de gerekli dersi çıkaracağını, bir daha temelsiz, basit ve zarar veren argümanların arkasına sığınmayacağını ümit ediyorum.

Son 21 yıldır olduğu gibi gelecekte de demokrasimizin standartlarını yükseltmeye devam edeceğiz. Bu irademizin en net tezahürü, bugün 7. yılını idrak ettiğimiz 16 Nisan halk oylamasıdır. Türkiye 200 yıllık bir tartışmaya nihai noktayı koymuş, yönetim modeli tercihi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden yana olmuştur.

14-28 Mayıs seçimleriyle parlamenter sistemine geri dönüş tartışmaları bir daha açılmamak üzere milletimiz tarafından kapatılmıştır. Siyaset kurumunun eskiye dönüş tartışmalarıyla vakit kaybetmek yerine mevcut sistemin daha da iyileştirmesine mesai harcamasına çok daha faydalı olacağına inanıyorum.

Ülkemizin son 10 ayına damga vuran seçim gündeminin geride kalmasıyla tüm özellikle söylüyorum seçim tarihi boyunca gidiş gelişler artık asıl meselelere son verilme dönemidir. Ekonomi, güvenlik, deprem, hak ve özgürlükler ile terörle mücadele başta olmak üzere acil sorunlarımıza odaklanmış bulunuyoruz.

Covid-19 salgınıyla başlayan ve gelişmelerle derinleşen küresel ekonomik kriz enflasyon boyutuyla halen devam ediyor. Gelişmiş ekonomiler dahil hemen herkes ciddi sıkıntılar yaşıyor. Türkiye olarak yakın çevremizdeki gerilim ve çatışmaların etkisiyle bu olumsuzlukların yansımasını maalesef biz de hissediyoruz.

Bir taraftan bölgesel krizleri yönetirken diğer taraftan ekonomideki yol haritamıza sıkı sıkıya bağlı kalıyoruz. Orta vadeli programın müsbet sonuçlarını görmeye başladık. 2023 yılını yüzde 4,5’luk büyüme oranı ile kapattık. Milli gelirde 1,1 trilyon doları, kişi başına düşen gelirde ise 13 bin doları aşmış olduk. Satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük 11. ekonomisiyiz.

2024’ün ilk çeyreğinde net ihracatın ekonomimize önemli katkı sağladığını ortaya koyuyor. İhracat bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 3.6 oranında artış gösterdi. Mart ihracatı ise 22 milyar 578 milyon doları buldu. Bu rakamla en yüksek 3. Mart ayın ihracat değerine ulaştık. İthalatta aylık azalış trendi devam ediyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1,3 puan artışla yüzde 75’i yakaladı. İhracatın da pozitif etkisiyle büyüme oranımızın yıl sonunda yüzde 4’e yaklaşacağına inanıyoruz.

Özellikle istihdam piyasamız güçlü bir ivme gösteriyor. Şubat ayı rakamlarına göre istihdam yıllık bazda 1 milyon 156 bin artışla 32.4 milyona ulaştı. İşsizlik oranı yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Bizim de temel sorunumuz hayat pahalılığı ile katmerleşen enflasyon baskısı. Emeklilerimiz başta olmak üzere enflasyonun ücretli kesimlerde yol açtığı sıkıntıları biliyoruz. Kendimiz bedel ödesek dahi ülkemize, milletimize, gelecek nesillere bedel ödetecek her türlü popülist adımdan uzak durduk duracağız.

“Yıllık enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz”

Yıllık enflasyonun düşüşe geçmesini bekliyoruz. Cari açıkta daralma başladı. Ocak ayında 15 milyar dolar azalarak 37,5 milyar dolara geriledi. Altın ve enerji hariç tutulduğunda cari fazla gerçekleşti. Gabar petrolü, Karadeniz doğalgazı keşiflerimizle bu sektörde ilk defa özgüven kazandık.

Van ve Hakkari’deki yeni kuyularımızda yapacağımız keşiflerle üretim rakamlarını çok daha yukarılara taşıyacağız. Orta vadeli programımızı güçlendirecek adımlar atacağız. İnşallah çok yakında yeni programı kamuoyuyla paylaşacağız. Kamuda tasarrufları artırmak, yatırımları önceliklendirmek, yapısal reformlara hız kazandırmaktır. Büyüme potansiyeli güçlendirmemizin yolu verimliliği ve rekabeti artırmaktan, yüksek katma değere odaklanmaktan geçiyor.

Dünya savaş, çatışma, siyasi ve ekonomik krizlerin, sosyal çalkantıların kıskacında kıvranırken hamdolsun Türkiye bölgesinin istikrar adası olma vasfını korumaktadır. Dış politikada dengeli ve ilkeli siyaset, savunma salanı alanında elde ettiğimiz t arihi başarılar vardır.

Gazze’de ateşin bölgeye yayılma riskine dikkat çektik. Bölgeye insani yardımların ulaştırılması için çabaladık. 3 bin 774 tonluk 9. iyilik gemisi ile birlikte Türkiye Gazze’ye en fazla insani yardım yapan ülke konumunu perçinlemiştir. 7 Ekim’den sonra İsrail’e yönelik ihracat kısıtlamasına öncülük eden ülke Türkiye’dir.

Bu hakikate rağmen hükümetimizi haksız, insafsız, buram buram fırsatçılık kokan ithamlara maruz kalmıştır. Jet yakıtı konusunda Türkiye’ye iftira atanları asla ve asla unutmayacağız. Türkiye, İsrail’e askeri amaçla kullanabilecek hiçbir malzeme satışına izin vermemiştir. Bunun arkasında hangi hesapların ve odakların bulunduğu ortaya çıkacaktır.

13 sene önce çatışmalar ilk başladığında Suriyeli komşularımıza nasıl kucak açtıysak, Ukrayna’daki savaştan kaçanlara nasıl sırtımızı dönmediysek, DEAŞ terör estirdiğinde nasıl imkanlarımızı seferber ettiysek, Gazze krizinde de kardeşlik vazifemizi hakkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz.

Son 7 aydır önüne geçmek için uğraştığımız tehlikelerin peyderpey gerçekleştiğini görüyoruz. Hafta sonu yaşadığımız hadiseler Batı’nın çifte standardını göstermiştir. Sadece 13 Nisan gecesine bakarak değerlendirme bulunmak hakkaniyetli, adaletli bir tavır olmayacaktır. 7 Ekim’den bu yana İsrail hükümeti ateşi bölgeye yaymak için provokatif adımlar atmaktadır.

Şam’daki İran Büyükelçiliğini hedef alması bardağı taşıran son damla oldu. İsrail’in saldırgan tutumuna ses çıkartmayanlar İran’ın cevabı karşısında hemen kınama yarışına girdiler. Burada öncelikle kınanması telin edilmesi gereken Netanyahu’nun ta kendisidir. 34 binden fazla masumu katleden, haber yapma dışında gayesi olmayan basın mensupları öldüren, okul, kilise, cami, mülteci kamplarını, yardım malzemesi almak için sıra bekleyen insanları bombalayan, tüm dünyanın gözü önünde soykırım uygulayan, her türlü şımarıklığı sergileyen Netanyahu’dan başkası değildir.

Siyasi ömrünü uzatmak adına hem kendi vatandaşları hem de bölge halkının canını tehlikeye atmaktadır. 13 Nisan gecesi yüreklerimizi ağzımıza getiren birinci müsebbibi Netanyahu ve gözünü kan bürümüş rejimidir.

Türkiye olarak son 2 gündür Gazze’deki katliamların geri plana itilmemesi için temaslarımızı daha da artırdık. Dışişleri Bakanımız Amerika, İran, İngiliz, Ürdünlü muhatapları ve BM Genel Sekreteri ile görüştük. Biz de dün Katar Emiri ile görüşmemiz oldu. Telefon diplomasimize bir hafta boyunca devam edeceğiz. Gerilimde sürekli el yükselterek hiçbir yere varılmaz.

Tüm aktörleri artık saldırılara son vermeye, sorumluluk içinde hareket etmeye davet ediyoruz Gazze’de zulüm ve soykırım durmadıkça yeni gerilimlere açıktır. İslam alemi ve Arap ligi başta olmak üzere sorumluluk sahibi herkes artık seslerini daha fazla yükseltmelidir.”

Paylaşın

Özel’den Filistin İçin “Deniz Gezmiş” Mesajı

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Dün Filistin’de olacaktım ama hafta sonu yaşanan saldırılardan sonra hava sahalarının kapatılması ziyaretimizi ertelememize neden oldu. En kısa zamanda Filistin’e giderek, 33 bin kaybın dünyaya duyurulmasını sağlayacağız” dedi ve ekledi:

“Bize düşen Bülent Ecevit’in Arafat’la kurduğu ilişki ve Deniz Gezmiş’in Filistin davasına sahip çıkmaktır… Yarın grubumuzdan 6 arkadaşımızın da görevli olduğu Avrupa Karma Parlamento Meclisi’nde bir konuşma yapacağım. Konuşmamın özünde Filistin’de yaşananlar ve İsrail’in mezalimi olacak.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, 31 Mart Yerel Seçimleri’nin ardından ilk kez partisinin grup toplantısında konuştu. Özel’in açıklamalarından başlıklar şöyle:

“Bugün tarihi bir toplantı gerçekleştiriyoruz. Bu mutluluğu elbette çok kişiye borçluyuz saya saya bitmez. Baba ocağının bacasını tüttürenlere selam olsun… Cumhuriyet Hak Partisi olarak bize oy veren kimseyi pişman etmeyeceğimize söz veriyoruz.

Sayın Grup Başkanvekilim kendisine ulaşan notlar çerçevesinde burada olanları selamladı. Ben burada olmayan ve bundan sonra da burada olmayacak olan 4 kişiyi selamlamak istiyorum… Afyonkarahisar milletvekilimiz ve önceki dönem Grup Başkanvekilimiz Burcu Köksal, Adıyaman milletvekilimiz Abdurrahman Tutdere, Kastamonu milletvekilimiz Hasan Baltacı ve Kırıkkale milletvekilimiz Ahmet Önal.

İllerinde tek milletvekiliydiler, kimi 1 dönem kimi 4 dönemdir bu görevi yaptı. O ilin sesini Türkiye’ye duyurdu. Ve her birisi her iki kişiden birinin oyunu alarak kendilerine verdiğimiz görevi hakkıyla yerine getirerek bu gruptan ayrıldılar ama o illerin belediye başkanı oldular.

Bir de birini yolladık gitti çalıştı, 10 ay önce yüzde 20 olan oyu 38 yaptı, bütün Türkiye’nin gözlerini yaşattı. İsmet Paşanın gözlerini yaşarttı, Özal’ı sevenlerden de oy aldı. Milliyetçileri ayırmadı, Malatya ittifakını kurdu. Malatya’nın evladı Veli Ağbaba’ya teşekkür ediyorum.

İran – İsrail gerilimi

Ortadoğu 7 Ekim’den bu yana zor günler yaşıyor. İsrail ile İran arasındaki gerilimi takip ediyoruz. Bu süreçte tarafların gerginliği artıracak adımlardan uzak durması gerektiğini yineliyorum. Etrafımız ateş çemberine dönüşmüşken ülkemiz tansiyonu düşürecek her çabanın öncüsü olmalıdır. Gazze’de ateşkes sağlanmadan gerilimin engellenmesi mümkün değildir.

Dün Filistin’de olacaktım ama hafta sonu yaşanan saldırılardan sonra hava sahalarının kapatılması ziyaretimizi ertelememize neden oldu. En kısa zamanda Filistin’e giderek, 33 bin kaybın dünyaya duyurulmasını sağlayacağız. Bize düşen Bülent Ecevit’in Arafat’la kurduğu ilişki ve Deniz Gezmiş’in Filistin davasına sahip çıkmaktır.

Yarın grubumuzdan 6 arkadaşımızın da görevli olduğu Avrupa Karma Parlamento Meclisi’nde bir konuşma yapacağım. Konuşmamın özünde Filistin’de yaşananlar ve İsrail’in mezalimi olacak.

Böyle meselelerde yıllardır, kimin sorumluluğu varsa sonuna kadar soruşturulmasını savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. Kusuru olan kim varsa gözünün yaşına bakılmasın. Kendi iç denetim mekanizmalarımızı da işletiyoruz. Adaletin tecelli edeceği yer hukuktur. Ancak bugün Antalya’da büyük bir hukuksuzluk, vicdansızlıkla karşı karşıyayız.

2017’de, AK Parti döneminde inşa edilmiş bir teleferik. Hattın yönetimi bakanlık tarafından kabul edilen sertifikalı bir şirkete yaptırılmış. Rekor bir oy oyla Kepez Belediye Başkanı seçilen Mesut Kocagöz, teleferiği denetleyen şirketten ayrıldıktan sonra 3 kez daha denetim yapıldığı ortadayken tutukluluk gibi bir tedbire başvuranlar Allah’tan korksun.

Soma’dan İliç’e ne facialar yaşandı, 1 kamu görevlisi bile yargılanmadı. 22 yıllık iktidarlarında 1 kişiyi dahi yargılamayanlar suçu Mesut Kocagöz’e yıkmaya çalışıyor, günah keçisi ilan etmeye çalışıyor. Buna izin vermeyeceğim.

Hatay seçimleri

Hatay’ın iradesine sahip çıkmak üzere YSK’ye tam kanunsuzluk başvurusunu bizzat ben yaptım. Eğer geçen 31 Mart seçimi AK Parti’nin o başvurusuna rağmen yenilendiyse bizim başvurumuz üzerine en az 8 kez yenilenmesi gerekir. 108 seçmen hakkındaki kısıtlılık kararına rağmen oy kullandı, 3389 seçmen ölmüş olduğu halde yerine oy kullanıldı.

Reyhanlı ve Kumlu ilçelerinde belediye meclis üyesi adayları ilçe seçim kurulu üyesi olmuş, itirazları reddetmiş, içlerinden bir tanesi kendi mazbatasını imzalamıştır. Bu tam kanunsuzluk haline susacak olanlar, Hatay’da 1 sandığı bile yeniden saydırmayanlar, bu itirazları reddedenler bu tam kanunsuzluğun daniskasına bakalım ne diyecekler. Bu işin peşini bırakmayacağız. Hatay bizim kişisel meselemiz, milli meselemizdir.

Her birimiz şu sorumluluğu omuzlarımızda hissetmeliyiz; CHP bir çağrıda bulundu; siyasi partilerle ittifak yapamadık ancak ittifakı milletin vicdanında sandıkta yapmaya çağırdık. Renklerini ay yıldızlı al bayrağımızdan adını ülkemizden alan Türkiye İttifakıyla kimseyi ayırmadan kimseyi ötekileştirmeden bir büyük ittifakı sağladık. Baba ocağına zor günde bizlere güvenen demokratlar, iyi insanlar, Kürt demokratlar da geldi.

Kimseyi ayırmayacağız, bize oy veren kimseyi pişman etmeyeceğiz. Birinci parti olmanın sorumluluğuyla hakkı yenmiş kim varsa onun arkasında, yanında değil, önünde olacağız.

Biz belediyeleri birileri gibi çocuklarımızı işe sokmak için değil, biz birileri gibi millet açlıktan kıvranırken ıstakoz yiyenler gibi ihaleleri yandaşlara dağıtmak için değil, biz belediyeleri temiz yöneterek ve Türkiye’yi de nasıl yöneteceğimizi göstermek ve Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ilk genel seçiminde Atatürk’ün partisini iktidar yapmak için aldık. Kalkın, Türkiye’yi kucaklayın.”

Paylaşın

Hatimoğulları: 31 Mart’ta DEM Parti’nin Seçim Stratejisi Kazandı

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eşgenel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “31 Mart’ta ortaya çıkan harita; demokratik değişim ve dönüşüm talebinin haritasıdır, demokratik bir ülkeyi yaratabileceğimizin umutlarının haritasıdır, güçlü ve umutlu yarınların kurulabileceğinin haritasıdır, inancın haritasıdır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “DEM Parti olarak seçim sonuçlarını böyle okuyoruz. 31 Mart’ta DEM Parti’nin seçim stratejisi kazanmıştır. Ortaya koyduğumuz hedefleri hatırlayacak olursak; kayyımları göndermek, az farkla kaybettiğimiz belediyeleri kazanmak, batıda da Türkiye halklarının kazanması ve tüm halkların temsiliyetinin yerel yönetimlerde sağlanması.”

Hatimoğulları, konuşmasının devamında, “DEM Parti sadece kayyımları göndermedi, sadece kazandığımız belediyelere yenilerini eklemedik; aynı zamanda Türkiye siyasetinin ve Türkiye’de ortaya çıkan bu haritanın yönünü DEM Parti belirlemiştir. Bu seçim DEM Partinin başarısıdır, kent uzlaşısının her yerde başarıya ulaşmasıdır” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eşgenel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında konuştu. Hatimoğulları, şunları söyledi: Uzun bir aradan sonra gerçekleştirdiğimiz ilk grup toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. 31 Mart gibi çok önemli bir seçim sürecinden zaferle çıkmanın sevinciyle burada bir aradayız. 31 Mart seçimlerinde Türkiye halkları kazandı. Ezilenler ve sömürülenler açısından gerçekten Türkiye’de bir umut kapısı aralanmıştır bu süreçte. Ayrıca hepimizin geçmiş bayramı mübarek olsun. Bu bayramın seçim zaferiyle beraber bütün halklar ve bölge için barışa ve kardeşliğe vesile olmasını temenni ediyorum.

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki oldukça anti demokratik bir zeminde bir seçim yarışına girdik. Siyasi partiler eşit koşullarda yarışmadı. AKP-MHP ortaklığı devletin bütün olanaklarını arkasına aldı ve her türlü hileye başvurmaktan geri durmadı. Ancak bütün hilelerine rağmen böyle bir sonucun ortaya çıkması aslında artık bu rejimin gidecek bir yerinin olmadığını göstermiştir. Türkiye halkları 31 Mart’ta tekçiliğe, inkara, zamlara, zulümlere dur demiştir. Yerel seçimde bizler gece gündüz demeden çalıştık. Bu seçimde otoriterleşmeye, faşist rejime, kayyımcı sisteme, yaşam alanlarını bize dar edenlere karşı büyük bir demokrasi mücadelesi vereceğiz demiştik.

Bu demokrasi mücadelesini değerli halklarımızla birlikte, partimizin bütün organlarıyla birlikte yürüttük. Bu başarıyı değerli halklarımıza borçluyuz. Her türlü baskıya rağmen ve her türlü hile ve zorbalığa rağmen sandıklarını asla terk etmeyen, gece gündüz çalışan, kayyım seçmenlere karşı nasıl mücadele vereceğimizi kapı kapı gezerek anlatan kadınlara, analarımıza, halklarımıza, parti emektarı arkadaşlarımıza buradan sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu başarı hepimizin başarısıdır. Bu başarı hepimize kutlu olsun.

Evet 31 Mart’ta dillerimiz farklı ama sözlerimiz aynıydı. Hukuksuzluklara, haksızlıklara, sefalete hep birlikte “yeter” dedik, “edî bes e” dedik ve bunun sonuçlarını hep beraber aldık. Uzun yıllardan beri toplum kutuplaştırılmış ve ayrıştırılmıştır. Ülkenin kaynakları ve zenginlikleri bir avuç yandaşa peşkeş çekilmiştir. 50 milyona yakın insan bu ülkede açlık ve yoksulluk sınırında yaşarken, AKP’ye yakın bir avuç kesime bu ülkenin bütün varlıkları ve kaynakları peşkeş çekilmiştir. İşte bu tabloya Türkiye halkları yanıt olarak “adalet” demiştir, “demokrasi ve özgürlük” demiştir. Türkiye halkları AKP-MHP kuşatmasını seçimlerde kırmıştır, iktidarın alanını daraltmıştır.

Özgürlük ittifakına bir kapı aralanmıştır. Türkiye halklarının verdiği her oy yoksulluk istemedikleri, ayrışma istemedikleri anlamını taşıyordu. Halklarımız iktidarın baskıcı ve otoriter siyasetine karşı demokratikleşmeyi savunmuştur, yoksulluk ve hayat pahalılığına karşı adil bir ekonomik bölüşümün kapılarının aralanmasını istemiştir. Bunun ürünüdür seçim sonuçları. Türkiye’de bütün siyasetçilere düşen en önemli görev de Türkiye halklarının verdiği bu mesajı doğru okumaktır. Bu, iktidar açısından da böyledir, muhalefet açısından da böyledir. Kürt halkı da seçimlerde verdiği mesajla, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinin kapılarının aralanmasını istemiştir.

“31 Mart’ta DEM Parti’nin seçim stratejisi kazanmıştır”

Burada iktidar da muhalefet de bu mesajı en güçlü şekilde değerlendirmelidir. Kürt halkının taleplerine kulak verilmelidir. 31 Mart’ta ortaya çıkan harita; demokratik değişim ve dönüşüm talebinin haritasıdır, demokratik bir ülkeyi yaratabileceğimizin umutlarının haritasıdır, güçlü ve umutlu yarınların kurulabileceğinin haritasıdır, inancın haritasıdır. DEM Parti olarak seçim sonuçlarını böyle okuyoruz. 31 Mart’ta DEM Parti’nin seçim stratejisi kazanmıştır. Ortaya koyduğumuz hedefleri hatırlayacak olursak; kayyımları göndermek, az farkla kaybettiğimiz belediyeleri kazanmak, batıda da Türkiye halklarının kazanması ve tüm halkların temsiliyetinin yerel yönetimlerde sağlanması.

DEM Parti sadece kayyımları göndermedi, sadece kazandığımız belediyelere yenilerini eklemedik; aynı zamanda Türkiye siyasetinin ve Türkiye’de ortaya çıkan bu haritanın yönünü DEM Parti belirlemiştir. Bu seçim DEM Partinin başarısıdır, kent uzlaşısının her yerde başarıya ulaşmasıdır. Halklarımızın ayrışmaya, talana, kutuplaşmaya karşı kent uzlaşısında bir araya gelmesinin yansımasıdır bu seçimler. Ortak yaşam konusundaki ısrarımızın başarısıdır. Bir kez daha politik bilinç ve örgütlü tutumuyla sandıklara gidip farkını ortaya koyarak bu mücadeleye ve bu başarıya katkı veren seçmenlerimize, seferber olan analarımıza, halklarımıza buradan bir kez daha sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor ve başarımızı daha da ilerletmenin sözünü veriyoruz.

“Görev ve sorumlulukların farkındayız”

Bu ülkede demokratik çözümü ancak ve ancak ortak mücadeleyle getirebiliriz. Hem 31 Mart’ta irademizi sandıklara yansıtırken hem de Van’da gasp edilmek istenen belediyemizi savunurken ortak mücadelenin önemine bir kez daha şahit olduk. Buradan özellikle 14’te 14 yapan ve sonrasında iradesine sahip çıkan halkımıza ve birlikte mücadele yürüttüğümüz bütün kurumlara, siyasi partilere sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Van büyük bir başarıydı, hepimize kutlu olsun. Bizler yeni dönemin üzerimize yüklediği görev ve sorumlulukların farkındayız. Bunların her zamankinden daha ağır olduğunun da farkındayız.

Biz bu başarıyla yetinecek değiliz. Bu başarıyı daha da ileriye taşıyacağız. Siyasetin tıkanmış damarlarını ve demokratik siyasetin kapanmış kapılarını açmak gibi bir görev ve sorumlulukla yolumuza devam edeceğiz. Demokratik mücadele ortaklığını hep birlikte kurmak, demokratik mücadele ittifakını hep birlikte genişletmek gibi bir görev ve sorumluluğumuzun olduğunun farkındayız. DEM Parti olarak, Türkiye’de demokratik bir cumhuriyeti inşa etmenin kapılarını aralamak üzere bütün demokrasi güçleriyle birlikte bu mücadeleyi daha da büyütmemiz gerektiğinin farkındayız.

Kent uzlaşısı derken, demokratik mücadele ittifakı derken hiçbir zaman sadece siyasi partileri kast etmedik. Türkiye’deki bütün toplumsal dinamiklerle, bütün siyasal öznelerle birlikte önümüzdeki en önemli görev ve sorumluluklarımızın demokratik mücadele ortaklığı olduğunun bilinciyle hareket ettik bugüne kadar. Şimdiden sonra da açılan bu kapılardan içeri girmek, Türkiye’yi demokrasi ile buluşturmak, demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek için yolu tek tek o tuğlalardan örmek gibi bir görev ve sorumluluğumuz var. DEM Parti olarak, yerelden merkeze halklarımızla birlikte, bütün toplumsal ve siyasi dinamiklerle birlikte bu mücadeleyi yürütecek ve Türkiye’yi de demokrasi ile buluşturacağız.

Bizler bu seçim kampanyamızda 8 Mart’ta kadınlarla alanları doldurduk ve Newroz’da akın akın meydanlardaydık. Bu bir iradenin göstergesidir. 31 Mart’a bu irade yansımıştır. 31 Mart’ta Türkiye’de ortaya çıkan tabloya bu iradenin yansıdığını hep birlikte gördük. Şimdi aynı duyguyla, aynı ruhla ve aynı başarı inancıyla 1 Mayıs’ta alanları doldurma konusunda buradan hem çağrımızı hem de kararlılığımızı ifade ediyoruz. Türkiye’nin şu an en büyük sorunlarından biri artan hayat pahalılığı.

Emekliler aldıkları maaşla bir hafta dahi geçinemez hale geldi. 16 milyon emekli mağdur. 50 milyona yakın insan açlık ve yoksullukla karşı karşıya. O nedenle 1 Mayıs, bu ülkede açlıkla ve yoksullukla boğuşan işçilerin, emekçilerin ve bizlerin hep birlikte bir arada olacağımız gündür. Şimdiden bütün işçilerin, emekçilerin 1 Mayıs’ını kutluyorum. Alanlarda olacağız. Meydanlarda olacağız. İşçilerle ve emekçilerle el ele olacağız 1 Mayıs’ta. VİGO işçileri var aramızda, onlara hoş geldiniz diyorum. Getir’e bağlı şirketin 5 Nisan’da çalışanlarına sormadan saatli garanti çalışma ücretini kaldırarak paket başı ücret sistemine geçmesi üzerine VİGO kuryeleri İstanbul ve Kocaeli’de iş bırakma eylemlerine başladı.

Paket başı ölümdür diyor VİGO işçileri. Ekmeğimizin küçülmesine izin vermeyeceğiz diyor VİGO işçileri. Ekmeğimiz için, canımız için eylemdeyiz diyor VİGO işçileri. DEM Parti olarak, VİGO işçilerine bu kürsüden bir kez daha diyoruz ki sizlerleyiz, ekmek kavganızın yanındayız, dayanışma içinde olacağız. Sizler başarana dek sizlerle bu mücadeleyi hep birlikte yürüteceğiz. Direnişinizi buradan saygıyla selamlıyorum.

31 Mart Kürt halkının kayyıma karşı iradesinin yansıdığı gün olmuştur. Halk kazandı, kayyımcı zihniyet kaybetti. Bu süreci değerlendirirken şu bilgileri de paylaşmak isterim. AKP-MHP iktidarının kayyım seçmenle elimizden aldığı belediyelerin listesi ve oy oranları var burada. Birkaç örnek vereceğim. Batman Gercüş’te 295 kayyım seçmen var, biz burayı 54 oyla kaybettik. Şırnak Merkez’de 8287 kayyım seçmen var, biz burayı 2507 oyla burayı kaybettik. Ancak aslında biz kaybetmedik, Şırnak’ta da bu listedeki 10 merkezde de biz kazandık. Şırnak’a gittiğimiz zaman inanın Şırnak’ta şöyle bir duyguya kapıldım.

Şırnak adeta bir açık hava karakoluna dönüştürülmüş. Her yer asker kaynıyordu. Hiçbir zaman Şırnak’a ayak basmamış askerler de seçim günü gelip orada oy kullandılar. Şimdi durum buyken AKP seçimden zaferle çıktım diyebilir mi? Diyemez. Burada adeta bir hırsızlık yapmıştır. Bu, kayyım rejiminin başka bir versiyonudur. Buradan onurlu direniş sergileyen başta Şırnak halkı olmak üzere bütün bu merkezlerde en yüksek düzeyde mücadele yürüten halklarımıza ve arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Şırnak halkı başta olmak üzere bütün halklar kazanmıştır. AKP çaldığı belediyelerde asla muzaffer olamayacaktır. Bunun hesabını da sormaya devam edeceğiz.

“Çöktürme Planı 31 Mart seçimlerinde bir kez daha çökmüştür”

Kürt halkının barış taleplerine her zaman savaş ve ayrıştırıcı dille yanıt veren anlayışa ve Çöktürme Planına Kürt halkı bu seçimlerde demiş oldu ki bizler irademize ne olursa olsun sahip çıkacağız. Kayyımcı anlayışı asla kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bu seçimlerde bunu bir kez daha gösterdik. Şu bilinsin ki AKP iktidarının, Saray rejiminin Kürt halkı üzerindeki Çöktürme Planı 31 Mart seçimlerinde bir kez daha çökmüştür. Saray rejiminin JİTEM ittifakı bir kez daha çökmüştür. 31 Mart seçimlerinden çıkan sonuçlara baktığımızda “Kürt sorununu çözemeyen çözülür” gerçeği bir kez daha karşımıza çıkmıştır.

Herkesi bu gerçeklikle yüzleşmeye davet ediyoruz. 21. yüzyılda bir halkın seçme ve seçilme hakkını elinden almak anlamına gelen kayyım rejimine karşı halk dedi ki biz kendi kendimizi yöneteceğiz, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetim anlayışıyla belediyemizi bizler yöneteceğiz. Kendimizi de kentimizi de bizler yöneteceğiz diyen değerli halkımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. Buradan onları ne kadar alkışlasak azdır. Bu iradeyi ortaya koyan Kürt halkına ve bütün seçmenlerimize bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyorum.

Yarın Kobanî Kumpas Davasının karar duruşması gerçekleşecek. Ancak aldığımız duyumlara göre karar verilmeyecek ve ertelenme ihtimali var. Demokratik siyasetin tasfiyesini hedeflemiştir Kobanî Kumpas Davası. Demokratik mücadeleyi engellemek istemiştir Kobanî Kumpas Davası. Kobanî Kumpas Davasıyla bugün ortaya konulan senaryoya inanın ki o sözde yargıyı yürüten heyet de inanmıyor.

Yargılanan arkadaşlarımız için kimler gelip ifade vermeye kalkıştıysa o ifadeleri yalan olduğu için hepsi yüzlerine gözlerine bulaştırmıştır. Bir hukuk garabeti, bir hukuk cinayeti görmek istiyorsanız Kobanî Kumpas Davasının belgelerine bakın. Kobanî Kumpas Davası IŞİD zihniyetinin Sincan Adliyesindeki tezahürüdür. Bunu asla kabul etmiyoruz. Buradan yargıya çağrımızı yineliyoruz. Ey yargı; Saray’ın karşısında cübbeni iliklemekten vazgeç, bozulan adalet terazisini bir kez olsun düzeltme eğilimine gir.

Bir kez daha çağrımızı yineliyoruz. Arkadaşlarımız hakkında isnat edilmiş hiçbir suç yoktur. Arkadaşlarımız yarın tahliye edilmelidir. Arkadaşlarımızın verdiği mücadele bugün Ortadoğu halklarının kurtuluşuna hizmet eden mücadelenin ta kendisidir. Bugün Kobanî demek IŞİD’e karşı güçlü bir mücadele yürütmek demektir. Bugün IŞİD’in Rusya’da en son gerçekleştirdiği katliama, yeni yeni basına düşen ve Türkiye’de gerçekleştirmeyi hedeflediği kimi katliamlar dizisine, gerçekleştirdiği katliamlar dizisine dönüp baktığımızda partimizin IŞİD’e karşı demokratik mücadele konusunda ortaya koyduğu tavır takdire şayandır.

Bütün dünya halklarının takdir ettiğini Saray yargısı suç olarak görüyor. Bunu bizler asla kabul etmiyoruz. Yarın arkadaşlarımızın serbest kalması gerektiğinin altını çiziyoruz. Şu bilinsin ki Kobanî Kumpas Davasında yargılanan arkadaşlarımız, yıllardır devam eden bu hukuksuz davada en onurlu tavrı ortaya koymuşlardır. Her bir savunma bir hukuk, bir demokrasi dersi niteliğindedir. Buradan kendileriyle gurur duyduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Figen Yüksekdağ’a, Sabahat Tuncel’e, Gültan Kışanak’a, Ayla Akat’a, Nazmi Gür’e, Ali’ye, Bülent’e, Günay’a ve Selahattin Demirtaş’a buradan selam ve sevgilerimizi iletiyorum.

Ortadoğu kaynayan bir kazan olmaya devam ediyor. Ortadoğu’da sular son 200 yılda hiçbir zaman durulmadı, biliyoruz. Kızıldeniz’de başlayan bir gerilim, Doğu Akdeniz’de zaten devam eden bir gerilim vardı. Bununla birlikte İsrail’in Gazze’yi yeniden işgal etmesi ve en sonra İsrail ve İran arasında devam eden çatışmalar çok ciddi bir savaşın habercisi. Bu dönemde dünyanın içinden geçtiği ekonomik koşullar, küresel sermayenin yaşadığı krizler bunların yansımaları. Emperyalist güçlerin yeniden paylaşım savaşları.

Bütün bunların en çok zuhur ettiği bölge Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Kafkasya bölgesidir. Bu bölgede bizler baştan beri dedik ki savaşa asla prim verilmemeli. Baştan beri dedik ki bugün 3’üncü Dünya Savaşını andıracak bir savaşa girilmesi dünyanın ortadan kalkması anlamına gelecektir. Devletlerin birbirini nükleer silahla tehdit ettiği bir dönemden geçiyoruz. Çok ciddi bir süreçten geçiyoruz. Biz böylesi bir süreçte barış ve diyalog dışında sunulabilecek hiçbir reçete olmadığını düşünüyoruz. Bugün ulus devlet anlayışının kendi içinde yürüttüğü çatışmaların en ağır bedelini halklar ödemektedir.

“Gelin Kürt sorununu ve Filistin sorununu çözelim”

Bugün Ortadoğu’ya baktığımızda iki temel kanayan sorun vardır: Filistin sorunu ve Kürt sorunu. Filistin sorununun acil olarak çözüme kavuşması konusunda mesajlarımızı sürekli bu kürsülerden de verdik, meydanlardan da verdik. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi, dört parça Kürdistan’da bir statünün elde edilmesi konusunun Ortadoğu halklarını rahatlatabilecek, Ortadoğu barışına hizmet edecek bir konu olduğunu baştan beri sürekli ifade ettik.

Buradan bir kez daha belirtmek istiyoruz. Bu iki sorun, halkların kendi kaderini tayin etme hakkı çerçevesinde çözülmediği sürece küresel emperyalist güçlerin kanatmaya devam edeceği sorunlar olmaya devam edecektir. Buradan bütün bölge halklarına ve Türkiye halklarına sesleniyoruz. Gelin, Kürt sorununu ve Filistin sorununu çözelim. Özellikle bu kadar kaynayan bir bölgede, bu kadar çetrefilli bir siyasi süreçten geçilen bir dönemde Kürt sorununu çözmüş olan bir Türkiye’nin halklarının ve toplumunun çok daha güçlü ve dayanışmacı bir mesajı olabilir.

Bu kaos ve karmaşa içinde tek çözüm halkların birlikte kuracağı ittifaktır. Bölge açısından en önemli çözüm Türk-Kürt ittifakıdır, Kürt-Arap ittifakıdır. Gelin, bu halklar ittifakını hep birlikte güçlendirelim ve barışın sesini savaş çığırtkanlarına karşı daha da yükseltelim ki bu bölgeye barış ve huzur gelsin. Biz DEM Parti olarak Ortadoğu’nun büyük barışı için çalışmaya devam edeceğiz.

31 Mart’ta işimiz bitmedi, yeni başlıyoruz demiştik. Türkiye’den Ortadoğu’ya barış köprülerini hep beraber kuracağız. Yerelden başlayarak demokratik yaşamı hep birlikte inşa edeceğiz. Amed’den Ankara’ya, Ankara’dan Şam’a, Bağdat’a, Gazze’ye her yerde halkların birlikte yaşamını inşa edebilecek bir iradeye ve kabiliyete sahibiz. 31 Mart’ta seçilen belediye eş başkanlarımızla birlikte hizmet götürmediğimiz bir sokak dahi kalmayacak. Kentleri toplumla birlikte ortak akla dayanarak hep birlikte yöneteceğiz. Seçimleri DEM Partiden önce halklar kazanmıştır. Halkların bu kazanımlarını hem Türkiye’de hem bölgede büyük barış mücadelesine vesile yapmaya, büyük barış mücadelesini büyütmeye söz veriyoruz.

Toplum için yaşanabilir bir ülkenin, bir dünyanın inşası için siyaset yapıyoruz. Siyasetimizin değmediği, gönül birlikteliği kurmadığımız tek bir insanımız kalmayacak. Onlar savaş tamtamlarıyla gürültü çıkarmaya devam etsin; biz barış türküleriyle, halaylarla, horonlarla birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Moralimiz yüksek, heyecanımız yüksek, inancımız yüksek. Yeni dönemde DEM Parti ile barışı, adaleti ve demokrasiyi getirme mücadelemiz daha da yükselecek. Her zamankinden daha çok çalışmaya, dayanışmaya ve emek vermeye ihtiyacımız var. Bu bilinçle yol alacağız. Tekrar başarımız kutlu olsun, yolumuz açık olsun.

Paylaşın