Gazze’de İsrail Saldırılarında Can Kaybı 51 Bin 439’a Yükseldi

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 51 bin 439’a yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 117 bin 416’ya çıktı.

Haber Merkezi / Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı.

Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

İsrail’in 18 Mart’ta ateşkesi bozmasının ardından yeniden yoğunlaşan saldırılarda şu ana kadar en az 2 bin 062 kişi hayatını kaybetti. Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı’na göre, 7 Ekim 2023’ten bu yana toplam can kaybı 51 bin 439’a, yaralı sayısı ise 116 bin 416’ya ulaştı.

İsrail, Hamas’la iki aylık ateşkesi bozmuş, Gazze’ye yönelik hava ve kara saldırılarını yeniden başlatmıştı.

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), ateşkesin bozulduğu 18 Mart’tan bu yana Gazze Şeridi’nde yaklaşık 450 bin kişinin yerinden edildiğini bildirdi.

UNRWA, sosyal medya hesabı üzerinden yayımladığı bir paylaşımda, ateşkesin derhal yenilenmesi ve insani yardım ile ticari malzemelerin kesintisiz akışının sağlanması çağrısında bulundu.

İsrail’in saldırıları, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırıyla başlamıştı. Saldırıda çoğunluğu sivil olmak üzere yaklaşık bin 200 kişi ölmüş, 251 kişi de rehin alınmıştı.

Halihazırda Hamas’ın elinde olduğu bilinen 59 rehineden 24’ünün sağ olduğu değerlendiriliyor.

İsrail, Hamas’ı teslim olmaya zorlamak ve kalan rehinelerin geri dönüşünü kolaylaştırmak amacıyla Gazze’de şiddeti yoğunlaştırma sözü verdi. Daha fazla baskı uygulamak için tüm gıda, yakıt ve insani yardım tedariki de kesildi.

İsrail ayrıca, Hamas’tan silahsızlanmasını ve Gazze’yi terk etmesini talep etti. Hamas rehineleri ancak daha fazla Filistinli tutuklunun serbest bırakılması, kalıcı bir ateşkes ve İsrail’in Gazze’den tamamen çekilmesi karşılığında serbest bırakacağını belirtiyor.

Ancak Hamas silah bırakma ya da bölgeyi terk etme önermelerini reddediyor.

Paylaşın

Papa Francesco, 88 Yaşında Hayatını Kaybetti

Şubat ayından bu yana sağlık sorunları yaşayan Papa Francesco’nun hayatını kaybettiği duyuruldu. Arjantinli papa olarak bilinen Francesco, 12 yıldır papalık unvanını taşıyordu.

Haber Merkezi / Vatikan Papa Francesco’nun ölüm haberini yayınladığı bir video mesajı ile duyurdu. Françesko son olarak dün Paskalya Bayramı için düzenlenen törenlerde kameralar karşısına geçmişti.

Tekerlekli sandalye ile balkona çıkarılan Francesco, kalabalığa el sallayarak, “Sevgili kardeşlerim, Paskalya Bayramınız kutlu olsun” mesajı vermişti.

Papa Francesco, Cizvit tarikatına mensup ilk papa olmasının yanı sıra, Amerika kıtasından seçilen ilk papa olarak da tarihe geçmiştir.

Asıl adı Jorge Mario Bergoglio olan Papa Francesco, 17 Aralık 1936’da Arjantin’in Buenos Aires şehrinde dünyaya gelmiştir.

Papa Francesco, sade yaşam tarzı, alçakgönüllülüğü, sosyal adalet vurgusu ve çevre konularındaki duyarlılığıyla biliniyordu.

Özellikle yoksullara ve dışlanmışlara yardım etme çağrıları, göçmen hakları ve iklim değişikliği gibi konularda yaptığı açıklamalarla dikkat çekiyordu. En bilinen yazılarından biri, çevre sorunlarını ele alan “Laudato Si'” ansiklikasıdır.

Paylaşın

ABD, Suriye’deki Askeri Varlığını Azaltıyor

ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğu kesiminden yüzlerce askerini çekmeye başladığı bildirildi. İki üst düzey ABD yetkilisi, asker sayısını 2 binden yaklaşık bin 400’e düşürdüğünü söyledi.

Haber Merkezi / New York Times’da yer alan habere göre; 60 günlük bir sürenin ardından başka kesintilerin yapıp yapmayacağı görüşülecek. Haberde, askeri yetkililerin Suriye’de en az 500 Amerikan askerinin bırakılması tavsiyesinde bulunulduğu belirtildi.

Reuters’a konuşan bir ABD’li yetkili, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran ile müzakerelere başladığı ve bölgedeki askeri gücünü tahkim ettiği bir dönemde Suriye’deki asker sayısının yarı yarıya azaltılma ihtimaline şüpheyle yaklaştığını belirtti.

ABD geçtiğimiz günlerde bölgeye bombardıman uçakları, savaş gemileri ve hava savunma sistemleri göndermişti.

Donald Trump, 14 Nisan’da yaptığı açıklamada İran’ın ABD ile bilerek bir nükleer anlaşmaya varmadığını öne sürmüş ve Tahran’ın nükleer silah sahibi olma hedefinden vazgeçmemesi durumunda atom enerjisi tesislerine saldırı düzenlenebileceği mesajını vermişti.

Donald Trump ilk görev döneminde Suriye’deki tüm güçlerini çekmek istemiş ancak Pentagon bunun bölgedeki müttefiklerini yalnız bırakmak anlamına geleceği gerekçesiyle bu adıma muhalefet etmişti. Dönemin ABD Savunma Bakanı Jim Mattis Trump’ı ikna edemediği gerekçesiyle istifa etmişti.

Yetkililer ve bağımsız yorumcular, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nde, Dışişleri Bakanlığı’nda ve Pentagon’da Orta Doğu politikası bakomndan önemli birçok makamın doldurulmadığını ve bunun kapsamlı bir Suriye politikası değerlendirmesini sekteye uğrattığını söylüyor.

Trump’ın yeni Suriye stratejisi belli oldu

Öte yandan Donald Trump, yeni Suriye yönetimine yönelik taleplerini artırdı. Wall Street Journal’ın (WSJ) aktardığına göre Trump yönetimi, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara’dan aşırılık yanlısı grupların bastırılmasını ve Filistinli militanların ülkeden çıkarılmasını talep ediyor. Bunun karşılığında Washington’ın Şam’a yaptırımları “kısmen hafifletebileceği” belirtiliyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla WSJ’ye konuşan ABD’li yetkililer, yakın zamanda hazırlanan politika yönergesi kapsamında Şam’dan kimyasal silah ve zenginleştirilmiş uranyum stokunu güvence altına almasının ve radikal örgütlere karşı resmi açıklama yayımlamasının istendiğini söylüyor.

Filistinli militanların Suriye topraklarında örgütlenmesinin veya fon toplamasının engellenmesi, örgüt üyelerinin sınır dışı edilmesi de talepler arasında. Diğer yandan analizde, talep ettiği ek adımlar atılmadığı sürece Trump’ın Washington-Şam ilişkilerini iyileştirmek için çaba göstermeyeceği yazılıyor.

Paylaşın

2,4 Milyondan Fazla Afgan Mülteci Geri Döndü

Merkezi İsviçre’nin Cenevre şehrinde bulunan Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Eylül 2023’ten bu yana 2,43 milyondan fazla Afgan mültecinin İran ve Pakistan’dan Afganistan’a geri döndüğünü açıkladı.

Haber Merkezi / IOM açıklamasında, geri dönenlerin yüzde 54’ünün İran ve Pakistan tarafından zorla sınır dışı edildiğini vurguladı. Örgüt açıklamasında ayrıca, Afganistan’a geri dönen 1 milyondan fazla kişiye yardım ettiğini de belirtti.

IOM, özellikle Pakistan’dan gelenlerin sayısında son haftalarda önemli bir artış gözlemlendiğini, sadece son iki haftada 60 bin kişinin geri döndüğünü bildirdi.

IOM, Afgan mültecilerin güvenli, onurlu ve gönüllü geri dönüşlerini sağlayacak koşullar sağlanana kadar tüm ev sahibi ülkeler tarafından zorla geri gönderilmelerinin durdurulması çağrısında bulundu.

İran ve Pakistan son aylarda sınır dışı etme işlemlerini yoğunlaştırdı. Bu mültecilerin çoğu ekonomik zorluklardan ve Taliban misillemesi tehdidinden kaçmak için Afganistan’dan kaçmıştı.

Taliban ve Afganistan

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

Yüzlerce İsrailli Yazardan Benyamin Netanyahu’ya “Savaşı Bitir” Çağrısı

David Grossman, Joshua Sobol ve Zeruya Shalev gibi yazarlarında aralarında olduğu yaklaşık 350 İsrailli yazar, Gazze’de devam eden savaşın derhal sona erdirilmesini talep eden açık bir mektup yayınladı.

Haber Merkezi / İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun sert bir dille eleştirildiği mektupta, Netanyahu’nun kişisel siyasi çıkarlar uğruna savaşı uzattığı belirtildi.

Mektupta, imzacıların büyük çoğunluğunun geçmişte İsrail ordusunda görev yaptığı ve İsrail devleti ve kültürünün inşasına katkı sağladığı da vurgulanıyor.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, Hamas öncülüğündeki güçlerin 7 Ekim 2023’te İsrail’in güneyine düzenlediği ve yaklaşık 1.200 kişinin ölümüne, 250’den fazla kişinin rehin alınmasına yol açan operasyonun ardından başlamıştı.

Gazze Şeridi’nde İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 51 bine yükseldi. Gazze’de İsrail saldırılarında yaralananların sayısı ise 116 bin 343’e çıktı.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), ateşkesin bozulduğu 18 Mart’tan bu yana Gazze Şeridi’nde yaklaşık 400 bin kişinin yerinden edildiğini bildirdi.

UNRWA, sosyal medya hesabı üzerinden yayımladığı bir paylaşımda, ateşkesin derhal yenilenmesi ve insani yardım ile ticari malzemelerin kesintisiz akışının sağlanması çağrısında bulundu.

Paylaşın

Suriye’de Nüfusun Yüzde 90’ı İnsani Yardıma Muhtaç

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Suriye’de 16,7 milyon kişinin, yani nüfusun yaklaşık yüzde 90’ının insani yardıma muhtaç olduğunu duyurdu.

Haber Merkezi / UNHCR, Beşar Esad hükümetinin devrilmesinden bu yana komşu ülkelerden yaklaşık 400 bin Suriyeli mültecinin geri döndüğünü bildirdi. UNHCR son tahminlerine göre, aynı dönemde bir milyondan fazla iç göç mağduru kişi de memleketlerine geri döndü ve geri döndü.

UNHCR, 2025 yılında 1,5 milyon mülteci ve 2 milyon ülke içinde yerinden edilmiş kişinin geri dönüşünü desteklemeyi amaçlayan bir operasyon başlattı. UNHCR, önümüzdeki yıl Suriye’deki programlarını finanse etmek için gereken 575 milyon doların yalnızca 71 milyon dolarını alabildi.

UNHCR’nin yeni raporunda, yeterli fon sağlanamaması durumunda geri dönenlerin bir kısmının tekrar kaçmak zorunda kalabileceği belirtilerek, geri dönüşlerin beklenenden düşük olabileceği uyarısı yapıldı.

Suriye’deki çatışma, savaş öncesi nüfusunun yarısından fazlasını yerinden etti. 5 milyondan fazla Suriyeli mülteci, Türkiye, Lübnan, Ürdün, Irak ve Mısır dahil olmak üzere komşu ülkelerde kalmaya devam ediyor. Bölgedeki insani yardım operasyonları, geri dönenler ve ev sahibi topluluklar için kötüleşen koşullar konusunda endişelere yol açan kritik fon açıklarıyla karşı karşıya kalıyor.

Paylaşın

ABD’nin Savaşı Bitirme Planı Belli Oldu: Ukrayna’nın Bölüşülmesi

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna ve Rusya Özel Temsilcisi Keith Kellogg, II. Dünya Savaşı sonrası Berlin’i örnek göstererek Ukrayna’nın da benzer şekilde “bölünebileceğini” belirtti.

Keith Kellogg, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in böyle bir öneriyi kabul etmeyebileceğini de sözlerine ekledi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna ve Rusya Özel Temsilcisi Keith Kellogg, Ukrayna’da Britanya ve Fransa birliklerinin konuşlandırılabileceği “kontrol bölgeleri” oluşturulabileceğini söyledi.

Kellogg, Britanya gazetesi The Times’da dün yayımlanan söyleşisinde, II. Dünya Savaşı sonrası Berlin’i örnek göstererek Ukrayna’nın da benzer şekilde “bölünebileceğini” belirtti.

II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın yenilgiye uğramasının ardından Berlin, Amerikan, Fransız, İngiliz ve Sovyet bölgelerine ayrılarak dörde bölünmüştü.

Trump’ın ilk döneminde, Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak da çalışan Kellogg, Britanyalı ve Fransız birliklerin kontrol bölgelerinde “güvenlik gücü” görevi yapabileceğini söyledi.

Temsilci, bu birliklerin Dnipro nehrinin batısına yerleştirilebileceğini ve karşı kıyıda Rus işgali altındaki bölgeyi Ukrayna’dan ayıran askerden arındırılmış bir bölge oluşturabileceğini bildirdi. Böylelikle müttefik askerleriyle Rus birlikleri arasında çatışmaların önlenebileceğini, olası ateşkes ihlallerinin daha kolay denetlenebileceğini belirtti. Diğer yandan temsilci, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in böyle bir öneriyi kabul etmeyebileceğini de sözlerine ekledi.

Kellogg, Trump ve Ukrayna lideri Volodimir Zelenski arasında şubatta yaşanan gerginliğin, maden anlaşmasında ilerleme kaydedilmesiyle çözüldüğünü söyleyerek, ABD’li yetkililerin gelecek günlerde “iş anlaşmasını diplomatik anlaşmaya dönüştüreceğini” belirtti.

Öte yandan Kellogg, The Times’ın “Ukrayna, savaş sonrası Berlin gibi bölünebilir” başlığıyla yayımlanan söyleşisinin çarpıtıldığını da savundu. Ukrayna’nın bölünmesinden değil ülkenin “egemenliğini desteklemek üzere ateşkes sonrası kurulacak bir güçten bahsettiğini” söyledi. Muhtemel senaryoda Amerikan askerlerinin Ukrayna’ya konuşlandırılmayacağını da ifade etti.

Birleşik Krallık ve Fransa’nın başını çektiği bir grup Avrupa ülkesi, Rusya’yla Ukrayna arasında varılacak bir barış anlaşmasının uygulanmasını sağlamak amacıyla ülkeye asker göndermeyi planlıyor. Associated Press’in şubattaki haberinde, planın Aralık 2024’te Zelenski’yle paylaşıldığı aktarılmıştı.

Paris’te martta düzenlenen Ukrayna zirvesinin ardından konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna’ya asker gönderme konusunda fikir birliği olmadığını ancak planın az sayıda ülkeyle hayata geçebileceğini söylemişti.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

ABD Ve İran, Umman’da Nükleer Görüşmelere Başladı

İran ile ABD arasındaki nükleer müzakereler Umman’ın başkenti Maskat’ta başladı. İran’ın müzakere heyetinde yer alan bir yetkili, görüşmelerin “olumlu bir ortamda” gerçekleştiğini söyledi.

Haber Merkezi / Görüşmeler, ABD’nin doğrudan müzakere yönündeki talebine rağmen İran’ın isteğiyle arabulucular üzerinden gerçekleştirildi.

Aynı odada bir araya gelmeyen iki ülkenin heyetlerine Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff ile İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi başkanlık etti. İran resmi haber ajansı Tasnim’e göre arabuluculuk rolünü ise Umman Dışişleri Bakanı Bedr bin Hamed el-Busaidi’ni üstlendi.

Görüşmeler, bir anlaşmanın mümkün olup olmadığını belirlemek için önemli bir ilk adım olarak görülüyor.

İki buçuk saat süren görüşmeler için İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, “Her iki taraf da önümüzdeki hafta tekrar bir araya gelme konusunda anlaştı” dedi.

Görüşmelerden hemen önce ABD Başkanı Donald Trump, anlaşma sağlanamaması halinde Tahran’ı askeri müdahale konusunda bir kez daha uyardı.

Trump, gazetecilere, “Onların nükleer silaha sahip olmamasını istiyorum. İran’ın harika, muhteşem, mutlu bir ülke olmasını istiyorum ancak nükleer silaha sahip olamazlar” dedi.

Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt de, başkanın talepleri yerine getirilmezse “cehennemin bedelini ödeyeceklerini” söyledi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “İran’ın asla nükleer silaha sahip olmayacağını çok net bir şekilde belirttik ve sanırım bu toplantıya yol açan da bu oldu” dedi.

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, ABD’ye güvenilemeyeceğini ve İran’ın ABD yetkilileriyle doğrudan görüşmeyeceğini, çünkü Trump’ın ilk başkanlık döneminde, 2018 yılında dünya güçleriyle yapılan İran nükleer anlaşmasından tek taraflı olarak çekildiğini vurguladı.

Görüşmeler öncesinde, Hamaney’in üst düzey bir danışmanı, Tahran’ın Washington ile “gerçek ve adil” bir anlaşma aradığını söyledi.

2015 yılında imzalanan anlaşma, Birleşmiş Milletler yaptırımlarının kaldırılması karşılığında İran’ın uranyum zenginleştirme, nükleer malzeme stokları ve araştırma-geliştirme faaliyetlerine sıkı sınırlamalar getiriyordu.

ABD, 2018’de anlaşmadan caymasının ardından şimdiye kadarki en sert yaptırımlarını uygulamaya koymuştu. Bu yaptırımlar, Trump’ın halefi Joe Biden tarafından daha da ağırlaştırılarak uygulanmaya devam etti.

İran’ın para birimi, dış baskılar ve yerel yönetimdeki kötü yönetim nedeniyle tüm zamanların en düşük seviyelerinde seyretmeye devam ediyor, ancak görüşmelerin çökmeden sonuçlanmasının ardından kaybettiği zeminin bir kısmını geri kazanarak, piyasaların bir anlaşma için istekli olduğunu gösteriyor.

2015 anlaşmasına taraf olan Avrupa güçleri, yani Fransa, İngiltere ve Almanya da, hem Donald Trump’ın çekilmesinin ardından İran’ın nükleer alanda kaydettiği ilerlemeler, hem de Rusya – Ukrayna savaşı nedeniyle yaşanan gerginlikler nedeniyle İran’a yaptırımlar uyguluyor.

Avrupa Birliği, “diplomasiden başka alternatif olmadığını” söylerken, Almanya her iki tarafı da “diplomatik çözüme” ulaşmaya çağırdı.

Anlaşmanın diğer imzacıları olan Çin ve Rusya, Batı’nın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nda (UAEA) kınama kararları geçirerek İran’a baskı yapma çabalarına karşı çıktılar. Tahran ile daha yakın siyasi ve askeri bağlar kurdular.

Paylaşın

Suriye’de Kürt Gruplardan “Federal Sistem” Hamlesi

Suriye’de Kürt grupların federal sistem üzerinde uzlaştıkları bildirildi. Federal sistem talebinin nisan ayı sonunda yapılacak bir konferansta açıklanmasının beklediği kaydedildi.

Barzanilerin desteklediği ENKS’nin eski başkanı Süleyman Oso, Beşar Esad rejiminin devrildiği aralık ayından bu yana yaşanan gelişmelerin pek çok Suriyelinin federal sistemi en iyi çözüm olarak görmesine yol açtığını kaydetti.

Suriye’de Beşar Esad rejiminin Aralık ayında devrilmesinin ardından yeni yönetimle bir anlaşma imzalayan Kürtler ilk kez federalizm talebini gündeme getirmeye hazırlanıyor.

Suriye’de 14 yıllık iç savaş döneminde ülke topraklarının dörtte birini ele geçiren Kürtler, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (KDSÖY) adı altında bir yapı oluşturmuştu.

Omurgasını Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü YPG’nin oluşturduğu ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri geçen ay, Suriye Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile bir mutabakat imzalamış ve özerk yönetime bağlı yapıların ve silahlı güçlerin merkezî yönetime katılmasında uzlaşılmıştı.

Ancak Kürt gruplar uzlaşma sonrasında Suriye’deki yönetimin, verilen sözlere rağmen Suriye’nin çoğulcu yapısını göz ardı ettiği eleştirilerini dile getirmişti. Reuters haber ajansına konuşan Suriyeli Kürt kaynaklar, KDSÖY’ün de aralarında bulunduğu rakip Kürt oluşumların geçen ay federalizmi de içeren ortak bir siyasi vizyon üzerinde uzlaşmaya vardıklarını bildirdi.

Söz konusu toplantının Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü PYD ile Kuzey Irak’taki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) desteğiyle kurulan Suriye Kürt Ulusal Konseyini (ENKS) bir araya getirdiği belirtiliyor. Türkiye’nin Kuzey Irak’taki KDP’nin yönetimindeki Barzani ailesiyle yakın ilişkileri bulunuyor.

KDSÖY’ün üst düzey yetkililerinden Badran Jia Kurd, uzlaşmanın Suriye’de bölgesel özerklik ve askerî yapılara izin verecek bir federal sistem talebini içerdiğini belirterek, ortak siyasî vizyonda “federal, çoğulcu, demokratik parlamenter sistem” vurgusu yapıldığını kaydetti.

Suriye’de her bölgenin “idarî, siyasî ve kültürel özelliklerinin korunmasının” temel bir konu olduğunu belirten Kurd, bunun “bölge içinde yerel yasama konseyleri, bölgesel işleri yönetecek idarî yapılar ve bunlara bağlı iç güvenlik güçlerini gerekli kıldığını” söyledi. KDSÖY yetkilisi, bu unsurların Suriye’nin anayasal çerçevesinde yer alması gerektiğine de vurgu yaptı.

KDSÖY, önceki açıklamalarında federalizm kelimesini hedef olarak telaffuz etmekten kaçınmış, bunun yerine ademi merkeziyetçilik taleplerini dile getirmişti. Suriye Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, şimdiye kadarki açıklamalarında federal sisteme karşı olduğunu her fırsatta dile getirmişti.

Barzanilerin desteklediği ENKS’nin eski başkanı Süleyman Oso, “ortak Kürt siyasî vizyonunun, Nisan ayı sonunda yapılacak bir konferansta resmen açıklanmasını beklediğini” kaydetti.

Esad rejiminin devrildiği Aralık ayından bu yana Suriye’de yaşanan gelişmelerin pek çok Suriyelinin federal sistemi en iyi çözüm olarak görmesine yol açtığını kaydeden Oso, “Suriye, farklı etnik köken, din ve mezhepten insanların yaşadığı bir ülke. Suriye’nin birliğini korumak için en iyi çözümün federal sistem olduğuna inanıyoruz. Şam’a gittiğimizde tabii ki görüş ve taleplerimizi gündeme getireceğiz” dedi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

18 Mart’tan Bu Yana Gazze’de 400 Bin Kişi Yerinden Edildi

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), ateşkesin bozulduğu 18 Mart’tan bu yana Gazze Şeridi’nde yaklaşık 400 bin kişinin yerinden edildiğini bildirdi.

Haber Merkezi / UNRWA, sosyal medya hesabı üzerinden yayımladığı bir paylaşımda, ateşkesin derhal yenilenmesi ve insani yardım ile ticari malzemelerin kesintisiz akışının sağlanması çağrısında bulundu.

Öte yandan İsrail’in 18 Mart’ta ateşkesi bozmasının ardından yeniden yoğunlaşan saldırılarda şu ana kadar en az bin 550 kişi hayatını kaybetti. Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı’na göre, 7 Ekim 2023’ten bu yana toplam can kaybı 50 bin 886’ya, yaralı sayısı ise 115 bin 875’e ulaştı.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

İsrail, Hamas’la iki aylık ateşkesi bozmuş, Gazze’ye yönelik hava ve kara operasyonlarını yeniden başlatmıştı.

İsrail’in saldırıları, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırıyla başlamıştı. Saldırıda çoğunluğu sivil olmak üzere yaklaşık bin 200 kişi ölmüş, 251 kişi de rehin alınmıştı. Halihazırda Hamas’ın elinde olduğu bilinen 59 rehineden 24’ünün sağ olduğu değerlendiriliyor.

İsrail, Hamas’ı teslim olmaya zorlamak ve kalan rehinelerin geri dönüşünü kolaylaştırmak amacıyla Gazze’de şiddeti yoğunlaştırma sözü verdi. Daha fazla baskı uygulamak için tüm gıda, yakıt ve insani yardım tedariki de kesildi.

İsrail ayrıca, Hamas’tan silahsızlanmasını ve Gazze’yi terk etmesini talep etti. Hamas rehineleri ancak daha fazla Filistinli tutuklunun serbest bırakılması, kalıcı bir ateşkes ve İsrail’in Gazze’den tamamen çekilmesi karşılığında serbest bırakacağını belirtiyor. Ancak Hamas silah bırakma ya da bölgeyi terk etme önermelerini reddediyor.

Paylaşın