Ocak Ayında En Az 111 İşçi ‘İş Kazalarında’ Hayatını Kaybetti

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), 2022 Ocak ayı iş cinayetini raporunu açıkladı. Rapora göre; ocak ayında en az 111 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. İş cinayetlerinde ölenlerin 11’i kadın, 100’ü erkekti.

Ulusal ve yerel basın, işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, meslek örgütleri ve sendikalardan alınan bilgilere dayanarak hazırlanan rapora göre; hayatını kaybedenler arasında bir çocuk ve iki göçmen/mülteci işçi yer alıyordu.

Rapora göre; 111 emekçinin 100’ü ücretli (işçi ve memur), 11’i kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor.

Ocak ayında ölümlerin en çok inşaat/yol, metal, ticaret/büro/eğitim, taşımacılık, sağlık, belediye/genel işler, konaklama, tarım/orman, madencilik, kimya, tekstil, enerji ve güvenlik işkollarında meydana geldi.

Biri Afganistanlı ve biri Pakistanlı iki göçmen/mülteci işçi hayatını kaybetti. Ocak ayında iş cinayetlerinde ölenlerin 6’sı (yüzde 5,4) sendikalı işçi.

İş cinayetlerinde ölenlerin 11’i kadın işçi, 100’ü erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri ticaret, metal, taşımacılık, sağlık, konaklama ve genel işler işkollarında meydana geldi.

En fazla ölüm nedenleri trafik/servis kazası, Kovid 19, ezilme/göçük, yüksekten düşme, intihar, kalp krizi, şiddet, elektrik çarpması ve nesne düşmesi/çarpması.

Motor kurye ölümleri arttı

Motor kurye ölümleri de her hafta meydana gelen iş cinayetleri arasında. Bir çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Çocuk işçi konaklama işkolunda çalışıyordu.

51 yaş ve üstünde çalışırken ölen 28 emekçi bulunuyor: Esnaflar ile tarım, gıda, maden, tekstil, eğitim, büro, metal, inşaat, taşımacılık, sağlık ve güvenlik işçileri.

Yaş gruplarına göre ölümler:

15-17 yaş grubunda 1 işçi,
18-27 yaş grubunda 15 işçi,
28-50 yaş grubunda 59 işçi,
51-64 yaş grubunda 20 işçi,
65 yaş ve üstü yaş grubunda 8 işçi, ve yaşı öğrenilemeyen 8 işçi hayatını kaybetti.

İş cinayetlerinde ölenlerin 11’i kadın işçi, 100’ü erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri ticaret, metal, taşımacılık, sağlık, konaklama ve genel işler işkollarında meydana geldi.

En çok ölüm İstanbul’da

İstanbul’da 14, Kocaeli’nde 12; İzmir’de 8; Denizli’de 7; Bursa’da 6;  Ankara, Kayseri ve Muğla’da 4; Antalya, Aydın, Çorum  Mersin ve Sakarya’da 3; Adana, Batman, Çanakkale, Erzurum, Eskişehir, Karabük, Konya, Manisa ve Urfa’da 2; Adıyaman, Aksaray, Ardahan, Bolu, Antep, Hakkari, Hatay, Maraş, Kırıkkale, Kırşehir, Kütahya, Malatya, Mardin, Siirt, Trabzon, Uşak, Yalova’da 1’er işçi iş kazasında hayatını kaybetti. Kuzey Kıbrıs’a giden bir gemici ve Çin’e gönderilen bir işçi de ocak ayında yaşamını yitirenler arasında yer aldı.

Hayatını kaybedenlerin isimleri:

Gökhan Yıldırım, Fuat Avşar, Hacı Recep Ekin, Ahmet Kuyucu, Ömer Ö., Cemil Varol, Halim Kılınç, Yakup Yaşar, Ferdi Yılmaz, Abdullah Kiraz, Emrah Akbaş, Mehmet Nezir Demir, Hasan Taplaktepe, İbrahim Halil Kay, Muhammet Sait Datlı, Abdurrahman Hamurlu, Süleyman Baş, Sabri Sarıboğa, Ahmet Çöl, Ferit Kavas, Mustafa Kaya, Mehmet Kartal, Aydın İleri, Ertuğrul Yazıcı, Süleyman Ekici, Sinan Tutak, Özgür Pehlivan, Mesut Belhan, Göksenil Feyza Çanoğlu, Cem Dindar, Mustafa Pakmak, Engin Dağdelen, Şadi Yıldız, Mahmut Eser, Erol Korkmaz, Hakan Çimen, Arif Akça, Mehmet Çelik, Hamdullah Taner Okumuş, Ramazan Öğütcü, Faruk ., İsmail Bilara, Bahtiyar Özkan, Dursun Ali Aksu, Adalet S., Yusuf Çevik, Kadir Yaşar, Hüseyin Hamzaoğlu, Hüseyin Bıçkı, Ahmet Çolaker, Habib Sözen, Birol Doğan, Mehmet Karayiğit, Cemal Eker, Kayhan Kaplan, Feyyaz Çalış, K.K., Cengiz İnan, Semir Yasav, Şükrücan Bayraktaroğlu, Hacı Mehmet Şenlenmiş, İhsan Ön, Kader Küçükkol, Neslihan Kesim Lermi, Vedat Doğan, Namık Batay, Erol Çevik, Mehmet Algül, Fethi Ahmet Balkaya, Mukadder Balkın, Nizamettin Kaplan, Sakıp Kılınç, Erkan Öntürk, Selçuk Elibol, Recep Kaya, Saadet Aksoy, Rahmi Köksal, Ali Kurt, Zehra Öztürk, Şahin Salman, Beyza Nur Babacan, Sezai Kılkıl, Ömür Erez, Nuray Sevim, Yeliz Günay, Abdullah Ceylan, Umair Ahmad, Necati Yasin Batır, Edanur Demir, Fırat Diri, Zafer Maral, Ünsal İ., Ahmet Yaşar Demirağ, Kerim Karbeyaz, Aydın Çakar, Ali Şahin, Salih Şentürk, Ari Şen, Sinan Üçek, İsmail Kaya, Sinan Amil, Aydın Doğru, Yunus Akşit, Necip Uçar, Murat Özcan, Yusuf Kırtay, Murat Güçlü, Abdulgani Aykut, Halil Korkmaz, İbrahim Kaynar ve ismini öğrenilmeyen bir işçi.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), iş kazalarını iş cinayeti olarak tanımlıyor…

Paylaşın

Aile Hekimleri İki Gün İş Bırakıyor!

Sağlık çalışanlarının tüm ülke genelinde özlük hakları için geçen hafta iş bırakmasının ardından, Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu’da (AHEF) aile hekimlerinin perşembe ve cuma günü iş bırakacağını duyurdu.

Haber Merkezi / Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu aile hekimlerinin taleplerinin karşılanmadığı taktirde 14-16 Mart tarihlerinde de üç gün iş bırakacağını duyurdu. Federasyonun konuya ilişkin açıklamasında şöyle denildi:

“Birinci basamak sağlık hizmetlerinde bu ülkenin sağlık alanındaki en önemli gerçeğinin aile hekimliği sistemi olduğunun bilinci ile ‘’ önce insan’’ diyerek, mesleğimizin kutsallığı gereği sahadaki her bir aile hekimi ve aile sağlığı çalışanı, tüm olumsuz duruma rağmen insanüstü bir çaba ile mücadele etmektedir.

Aile hekimleri dernekleri federasyonu (AHEF) olarak yıllardır başarıyı kendi hanelerine yazdıran sağlık idaresine sunduğumuz önerilerin dikkate alınmadığını üzülerek görmekteyiz.

Türkiye’de aile hekimliği sisteminin modern ve bilimsel çizgiye çekilmesi yönünde gerekli adımlar atılmamışken, sağlık idaresi tarafından yetersiz altyapı göz ardı edilerek yapılan düzenlemeler, tüm kazanımları geriye götürmüş, mevzuat değişiklikleri sistemin önünü tıkamış, Türkiye’de aile hekimliği sistemi günübirlik politikalara alet edilmiştir.

Modern aile hekimliği sisteminin şartlarını bilmeden, bir gecede ismi değiştirilerek yürürlüğe konan aile hekimliği kanunu ve buna bağlı sözleşmeler, ilk on yıldaki kazanımları tüketmiş, aile hekimliği sisteminin önünü açmak yerine, sistemin önünü tıkamış, adeta ceza kanunu ve ceza yönetmeliği halini almıştır.

Son olarak; İstanbul, Tekirdağ, Muş, Hakkâri, Mersin ve Diyarbakır gibi birçok ilde bu ceza yönetmeliği kullanılarak, tabiri caiz ise ‘’cadı avı’’ başlatılmış, birçok aile hekiminin sözleşmesi yenilenmemiştir.

Hukukun, bir toplumun barış ve demokrasi içerisinde çalışmasını mümkün kılması gerekirken, aile hekimlerine uygulanan bu orantısız ceza ve baskının gerekçesini anlamakta zorlanıyoruz.

Aile hekimleri için iş güvencesizliği, keyfi idare tutumu, mobbing ve baskı yönetmeliğini kabul etmiyoruz.

Aile hekimliği sisteminin evrensel bir parçası olan kronik hasta takibi, yeni yönetmelik ile HYP adı verilen, ruhsuz bir bilgisayar algoritması ile matematiksel veriler elde etmeyi amaçlayan, yapana ücret veren, yapamayanı yok sayan, bilimsellik ile ilgisi olmayan bir düzenlemeye indirgenmiştir. Bu durum ancak bir akıl tutulmasının sonucu olabilir.

Tüm siyasi partilerin mutabakat sağladığı, hekimlerin çalışırken ve emeklilik sonrasında özlük haklarını iyileştirecek düzenlemenin ‘’Aslında biz hata yaptık!’’ diye geri çekilmesi, düzenlemenin popülist politikalara alet edilmesi biz hekimlerde tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır.

Yetişmiş beyinlerin, bu ülke evlatlarının her gün onlarcasının memleketi terk ettiği dönemde, fedakârca görevi başında bulunan hekimlerin hak edişlerinin ve özlük haklarının görmezden gelenlerin nihai maksatlarını anlamakta zorlanıyoruz.

İlk nefesten son nefese kadar, halkımıza yönelik kolay ulaşılabilir, kapsamlı, bütüncül, sağlık hizmetinde sürekliliği esas alan yapı yerine, bu hizmeti veren aile hekimi ve aile sağlığı çalışanları bir makine olarak görülmüş, moral ve motivasyonları bitme noktasına getirilmiştir.

Resmi enflasyon verileri ışığında, aile sağlığı merkezi medikal sarf, kira, elektrik, personel giderleri yıllar içerisinde en az %167 oranında artmış, reel verilere göre ise artış oranı bunun neredeyse iki katına ulaşmış, ancak cari gider ödemelerine sağlanan artış aynı süre için %70 lerde kalmıştır.

Aile sağlığı merkezleri artık çalışan personelleri işten çıkarmak durumunda kalacak, 20.000 ’e yakın yetişmiş sağlık çalışanı işsiz kalacaktır.

Sağlık bakanlığı bizi dinlemelidir,

Aile hekimliği sistemini idare edenler, bu hizmeti verenler hekimler için gelişimi destekleyen bilimsel önermeleri değil, cezaya dayalı bir yöntemi tercih etmiştir, yol yakınken bizi dinleyin.

Sağlık Bakanlığı, ceza yönetmeliğinde ısrar ettikçe, aile hekimlerinin taleplerini göz ardı ettikçe, cumhuriyetin yüzüncü yılına girerken, pandemi döneminde ‘’ülkemizde koruyucu sağlık hizmetlerini çökerten sağlık bakanlığı’’ olarak tarihe geçecektir.

Biz AHEF olarak İl derneklerimiz ve 30.000 aile hekimi ile mücadele yolunu seçtik, tüm olasılıklara hazırız.

Sıcak odalarda değil sahada, yollarda, mobilde, köylerde, ilçelerde, sosyal medyadayız; 84 milyon insanımız ile her gün beraberiz.

84 milyon vatandaşa temas eden 30 bin aile hekiminin temsilcisi AHEF olarak, aşağıda belirttiğimiz taleplerin karşılanmasını istiyoruz;

  • Etkin bir sağlıkta şiddet yasası istiyoruz.
  • 30 haziran 2021 tarihli ödeme sözleşmesi yönetmenliğinin geri çekilmesini ya da revize edilmesini istiyoruz.
  • Çalışan tüm meslektaşlarımızı için makul bir ödeme, rahat bir emeklilik istiyoruz.
  • Aile Sağlık Merkezi gider ödemelerinin yeniden değerlendirilerek artırılmasını istiyoruz.

Yukarıda belirttiğimiz düzenlemeler için Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu çözüm için ortak çalışma ve iletişimi sürekli kılacak haklı taleplerimizin takipçisi olacaktır;

1-) Bugün itibariyle tüm aile hekimleri,

-Her hastaya nitelikli sağlık hizmeti verebileceği 20 dakikalık bir süre ile iyi hekimlik uygulaması gereği MHRS mevzuatına uygun olarak, sadece randevu ile hasta bakacaktır.

-Tıbbi gereklilikler kapsamında kronik hastalarımıza sağlık hizmeti verilecek ancak HYP sistemi kesinlikle kullanılmayacaktır.

-Mevzuata uygun olmayan sağlık raporu talepleri değerlendirilmeyecek, E-Rapor harici sağlık raporu hiçbir şekilde düzenlenmeyecek, ileri tetkik gerektiren durumlarda vatandaşlar ikinci basamak sağlık kuruluşlarına sevk edilecektir.

– Aile hekimlerince özellikli izlem adı altında, telefon ile aramak suretiyle hiçbir işlem yapılmayacaktır.

2-) Hak ve taleplerimiz yerine getirilmediği takdirde;

17.02.2022 tarihlerinde, AHEF tarafından tüm il dernek başkanlarının katılımı ile Ankara’da ortak basın açıklaması düzenlenecek, Anayasanın tanıdığı hak gereği, sosyal, hukuksal ve özlük haklarımız ve sağlık çalışanına şiddete dikkat çekmek için tüm Türkiye’de, 17-18 Şubat 2022’de (2) gün İŞ BIRAKMA eylemi icra edilecek, illerde ortak basın açıklaması ve basılı dokümanlar ile halka yönelik farkındalık çalışması yürütülecektir.

3-) Hak ve taleplerimiz yerine getirilmediği takdirde;

14 Mart 2022 itibariyle her yıl 14 MART tarihi, Tüm STK’ların katılımı ile emsalleri gibi ‘’ Hekim Emek ve Dayanışma Günü’’ olarak kutlanacak ve Acil sağlık hizmetleri haricinde iş üretilmeyecektir.

14.03.2022-16.03.2022 tarihlerinde, tüm Türkiye’de Anayasanın tanıdığı hak gereği, sosyal, hukuksal ve özlük haklarımız ve sağlık çalışanına şiddete dikkat çekmek için, (3) gün İŞ BIRAKMA eylemi icra edilecek, illerde ortak basın açıklaması ve basılı dokümanlar ile halka yönelik farkındalık çalışması yürütülecektir.”

Paylaşın

Açlık Sınırı 4 Bin 131, Yoksulluk Sınırı 14 Bin 288 TL’ye Yükseldi

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı yani açlık sınırı 4 bin 131, eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte yapılması gereken harcama tutarı yani yoksulluk sınırı 14 bin 288 liraya yükseldi.

Haber Merkezi / Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Birleşik Metal-iş Sendikası Araştırma Merkezi tarafından Açlık ve Yoksulluk Sınırı Ocak 2022 Raporu hazırlandı. Buna göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 4 bin 131 lira, yoksulluk sınırı ise 14 bin 288 lira olarak gerçekleşti.

Sendikanın araştırma merkezinden yapılan açıklama şöyle:

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı Ocak 2022 için 4 bin 131 liradır. Bu harcama tutarı sadece gıda için yapılması gereken minimum tutardır. Açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırı 14 bin 288 lira olarak gerçekleşmiştir.

Sağlıklı beslenmek için her aile ferdinin alması gereken kalori miktarı farklılık göstermektedir. Yetişkin bir erkeğin sağlıklı bir biçimde beslenmesi için tüketmesi gereken gıdaların aylık karşılığı 1.108 liradır. Bu değer yetişkin bir kadın için 1.064, 15-18 yaş bir genç için 1.179, 4-6 yaş arası bir çocuk için 780 liradır. Sağlıklı bir biçimde beslenmenin toplam aile bütçesine maliyeti ise 4 bin 131 lira olarak tespit edilmiştir. Bu tutar söz konusu ailenin sadece gıda için yapması gereken zorunlu harcama tutardır. Eğitim, sağlık, barınma, eğlence, ısınma, ulaşım gibi giderler ile birlikte bir ailenin yapması gereken harcama tutarı 14 bin 288 liraya ulaşmaktadır.

Günlük harcamalarda Ocak 2022’de en yüksek maliyet grubunu süt ve süt ürünleri grubu 49.08 liralık harcama gereksinimi ile oluşturmaktadır. Et, tavuk ve balık grubu için yapılması gereken minimum harcama tutarı ise 26.74 liradır. Sebze ve meyve için yapılması gereken harcama miktarı 18.69 lira, ekmek için yapılması gereken harcama tutarı günlük 10.18 liradır. Katı yağ ve sıvı yağ ise 10.18 liralık masraf yapılması gereken ürün gruplarıdır. Yumurta için 2.68, şeker, bal, reçel ve pekmez için ise 7.02 lira harcama yapılması gerekmektedir.

Günlük harcamalarda Ocak 2022’de en yüksek maliyet grubunu süt ve süt ürünleri grubu 35.41 liralık harcama gereksinimi ile oluşturmaktadır. Et, tavuk ve balık grubu için yapılması gereken minimum harcama tutarı ise 19.92 liradır. Sebze ve meyve için yapılması gereken harcama miktarı 14.28 lira, ekmek için yapılması gereken harcama tutarı günlük 6.80 liradır. Katı yağ ve sıvı yağ ise 7.13 liralık masraf yapılması gereken ürün gruplarıdır. Yumurta için 1.86, şeker, bal, reçel ve pekmez için ise 4,95 lira harcama yapılması gerekmektedir.

Daha dar bir gruplandırmaya göre harcamalarda süt ve süt ürünlerinin payı yüzde 35.6 ile en yüksek paya sahiptir. Et, yumurta ve kurubaklagil grubunun payı yüzde 28 ile ikinci sıradadır. Sebze ve meyvenin harcamalar içindeki payı yüzde 13.6’dır. Ekmek, makarna vb. için ise pay yüzde 10.3’tür. Diğer gıda hacamalarının toplam içindeki payı ise yüzde 12.5’dir.

Paylaşın

Aile Hekimleri İş Bırakıyor

Aile hekimleri seslerini duyurmak için 17-18 Şubat’ta iş bırakıyor. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Balbay, “Taleplerimiz gayet açık, Aile Sağlık merkezleri ticarethane hastalar ise müşteri değildir” dedi.

Aile hekimleri, Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin geri çekilmesi ve özlük haklarında iyileştirme yapılması talebiyle 17-18 Şubat’ta iş bırakacak. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Taner Balbay, 30 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin geri çekilmesi gerektiğini söyledi.

Birgün’den Nisa Küçük’ün haberine göre; İlgili yönetmelikte sağlık çalışanları açısından sıkıntılı maddelerin yer aldığını dile getiren Balbay, “İlgili yönetmelikte, basına demeç vermek bile cezalandırılıyor” dedi. Yönetmeliğe göre basına 2 defa demeç veren aile hekimi alacağı cezalarla işsiz kalma tehdidiyle karşılaşıyor.

Aile hekimlerinin hem işveren hem işçi olduğunu kaydeden Dr. Balbay şunları ifade etti: “ASM’nin elektriğini, suyunu, doğalgazını, kirasını ve içeride gördüğünüz tıbbi malzemelerini aile hekimleri ödüyor. ASM’lerin giderlerini karşılayamaz noktaya geldiğinde yanlarında çalışan personeli işten çıkarmak durumunda kalabiliyor. Türkiye’de 15-20 bin kişinin işsiz kalma ihtimalleri var. Kamu hizmeti veren ASM’lerin niteliğinin düşmemesi için cari giderlere enflasyonu karşılayan bir zam yapılmalı.”

İsmini vermek istemeyen bir aile hekimi ise iş bırakma nedenlerinden bir tanesinin de şiddet olduğunu dile getirdi. Sağlıkta etkin bir şiddet yasası istediklerini kaydeden aile hekimi, “Halkla ilk basamakta yüz yüze temas ettiğimiz için şiddete maruz kalma ihtimalimiz de çok yüksek oluyor, şiddetle burun burunayız” dedi.

Cari giderlerin yetersiz olduğunun altını çizen aile hekimi, “Her ASM, kamu binasında olmuyor. Benim çalıştığım merkez özel bir binada ve aylık kiramız 4 bin TL. Personelin giderleri ve merkezin internet ve diğer giderleriyle birlikte cari gider aybaşında bitiyor, hatta yetmiyor. Böyle nasıl sürecek bilmiyorum” diye konuştu.

Paylaşın

TTB Ve Tabip Odalarından ‘8 Şubat’ Çağrısı: Randevu Almayın

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve tabip odaları, “Emek Bizim Söz Bizim” sloganıyla başlattıkları mücadele programı kapsamında yarın (8 Şubat 2022) yapılacak “Beyaz G(ö)REV” eylemi öncesi basın toplantısı düzenledi.

İstanbul Tabip Odası’nda (İTO) düzenlenen toplantıda TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Çiğdem Arslan, İTO Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ve İTO Yönetim Kurulu üyesi Dr. Murat Ekmez yer alırken Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Batman, Bolu-Düzce, Burdur-Isparta, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir-Bilecik, Giresun, Hatay, İzmir, Kocaeli, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Samsun, Urfa, Tekirdağ ve Van-Hakkari tabip odalarının yöneticileri ise çevrimiçi olarak toplantıya katıldı.

Tabip odalarının temsilcileri topluma “Bu g(ö)rev hepimizin sağlığı için; 8 Şubat’ta randevu almayın, hastanelere bizlerin yanında olmak için gelin” diye seslendi. TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Çiğdem Arslan tarafından okunan basın açıklaması ise şöyle:

“Bugün, dünya ülkeleri arasında en az maaşlardan birini alıp en fazla şiddete uğrayan hekimler ve tüm sağlık çalışanları olarak tabip odalarımızla, sağlık ve emek meslek örgütleriyle birlikte G(ö)REV’deyiz.

Bugün, BAĞ-KUR ve SSK emeklisi hekimlerin aylığı 2.300-4.000 TL arasındadır; pratisyen hekimin yalın maaşı yaklaşık 4.900 TL; 30 yıllık uzman hekimin yalın maaşı 5.800 TL’dir demek için buradayız. Türkiye, 2020 verilerine göre uzman hekim maaşları sıralamasında OECD üye ülkeleri içinde sondan altıncı sırada; pratisyen hekim maaşlarında ise 17 ülke arasında 14’üncü sırada bulunmaktadır. Türkiye’de Sağlık emekçileri yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum edilmiştir.

“10 yılda göç eden hekim sayısı 24 kat arttı”

Son 10 yılda yurtdışına göç eden hekim sayısı 24 kat artmıştır ve yalnızca geçtiğimiz ocak ayında 197 hekim Türk Tabipleri Birliği’ne yurtdışında çalışma belgesi için başvurmuştur. Bu koşullardan mutsuz olan ve gelecekten endişe duyan meslektaşlarımız yurtdışına göç etmektedir. Yurdumuzda hak ettiğimiz koşullarda ve gelecekten endişe duymadan çalışmak istiyoruz demek için G(ö)REV’deyiz.

Bugün, MHRS’de hastalar aylarca sıra bulamıyor; acil başvuru sayılarımız olağandışı durumlar yaşayan bir ülkede görülebilecek oranlarda; hekimlere/hastalara dayatılan 5 dakikada bir muayene bu sorunu çözmez; bu süre ne muayene ne hasta öyküsü alma ne de tedaviyi hastayla birlikte planlamaya yeter; ancak hastalıkları daha da artırır demek için buradayız. OECD ülkeleri arasında 2020 yılında Türkiye hasta başına düşen hekim sayısında 37 ülke içinde 34. sıradayken KHK, arşiv taraması gibi bahanelerle genç hekimler halen atanmıyor demek için G(ö)REV’deyiz.

“Toplumun da bizlerin de hasta olmaması için…”

Toplumun da bizlerin de hasta olmaması, ölmemesi için COVID-19 pandemisi sürecinde neredeyse hiçbir bilimsel tedbiri almayan iktidar, Sağlık Bakanlığı bugün itibariyle de tüm önlemleri ortadan kaldırarak bilimsel bilgiyi ve tarihsel deneyimleri tamamen yok saymıştır. Bugün, COVID-19’a bağlı hekim ölümlerinde ve hastalanmada Türkiye halen en üst sıralarda iken; iktidar çalışma koşullarımızda hiçbir gerekli önlemi almadığı gibi ölen mesai arkadaşlarımızın da COVID-19’a bağlı öldüğünün kanıtlanmasını bizlerden isteyecek kadar da duygusuzlaşmıştır demek için buradayız. COVID-19 aşısına kadar her 30 dakikada bir sağlık çalışanını bu enfeksiyondan kaybettik. 14 Eylül 2020 yılına kadar COVID-19 vakalarının %14’ü sağlık emekçileridir ki bu sayı dünyada yaklaşık 5 milyon sağlık çalışanına denk gelmektedir ve her geçen gün artmıştır. İşte bu sebeplerden artık yeter COVID-19 Meslek Hastalığı Yasası amasız fakatsız hızla çıkarılmalıdır demek için G(ö)REV’deyiz.

“Sağlığa da yansıyan şiddet dili”

Bugün, pandemiyle beraber daha da derinleşen yanlış sağlık politikaları ve ülkeye olduğu gibi sağlığa da yansıtılan şiddet dili her geçen gün daha da can yakmakta, canımızı almaktadır. Sağlıkta Şiddet Yasa Taslağı sunduk, neden işletilmiyor, ne oldu demek için G(ö)REV’deyiz.

Bugün, 36 saat nöbet sonrası bir hekim arkadaşımızı kaybettik artık böylesi acılar yaşamak istemiyoruz. Uzmanlık eğitimi almak bir haktır ve bu hak keyfiyete, yöneticilerin insafına bırakılamaz demek için G(ö)REV’deyiz.

Tıp öğrencileri

Tıp öğrencilerinin barınma, beslenme gibi temel hakları güvence altına alınmadığı için bir arkadaşımızı kaybettik artık yeter demek için; tıp öğrencileri artık üniversitelerinde öğretim üyesi bulamıyor, liyakate, bilime dayalı akademi istiyoruz demek için G(ö)REV’deyiz.

Ekim ayından beri artık yeter, bıçak kemiği deldi geçti diyerek “Emek Bizim Söz Bizim” eylem süreci başlattık; bizlerin haklı talep ve tepkilerini görmezden gelemeyerek Meclis’e apar topar bir yasa taslağı geldi. Genel kurulda maddeleri bütün partilerin mutabakatıyla kabul edilmişken, komisyon üyeleri tarafından bir gecede buharlaştırıldı, tozlu raflara kaldırıldı. Ne oldu bu yasa tasarısına? Yasanın geri çekilmesini sağlayan partilere, iktidara soruyoruz neden geri çektiniz yasa tasarısını? Daha iyisini getireceğiz dediniz ama iki ayı geçti neden hekimlere/sağlık çalışanlarına bir açıklama yapmıyorsunuz? Hakkımızı aramak için G(ö)REV’deyiz.

“Topluma da sesleniyoruz”

Emek Bizim Söz Bizim” sürecinde sesimizi bir kez daha duyurmak için 26 Ocak-4 Şubat arasında başlattığımız Beyaz Nöbet’te de nöbetimiz sürecinde Meclis’e herhangi düzenleme getirilmezse 8 Şubat’ta bizler için artık G(ö)REV zamanı olacağını belirtmiştik. Bugün buradan duyuruyoruz 8 Şubat’ta G(ö)REV zamanımız gelmiştir! Bunun için G(ö)REV’deyiz.

Topluma da sesleniyoruz: Bu G(ö)REV yalnızca hekimler/sağlık çalışanları için değil, hepimiz için. Artık tıkanan, işlemeyen; 5 dakikada muayenelere, aylarca randevu beklemelere zorlandığınız; özel hastanelere mahkûm bırakıldığınız bir sağlık sistemine birlikte artık yeter diyebilmemiz için G(ö)REV’deyiz.

Bizleri duymak görmek istemeyen emeğimize, haklarımıza, sağlık hakkımıza göz dikmiş iktidara cevabımızı bugün vermek G(ö)REVimizdir. Ve bilmelidirler ki bu emeğimiz ve haklarımız için yapacağımız son, tek günlük G(ö)REV’dir. Başta 14 Mart’a kadar olmak üzere haklarımızı alana kadar “Emek Bizim Söz Bizim” demeye, haklarımız için mücadele etmeye devam edeceğiz.”

Paylaşın

Açlık Sınırı 3 Bin 809, Yoksulluk Sınırı 10 Bin 939 TL

Memur-Sen Konfederasyonu tarafından her ay düzenli olarak yapılan açlık-yoksulluk araştırmasına göre Ocak ayında Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 3.809.3 TL, yoksulluk sınırı ise 10.939.1 TL olarak tespit edildi.

Haber Merkezi / Memur-Sen’e göre; ocak ayında aralık ayına göre gıda madde fiyatlarında ortalama yüzde 7.51’lik bir artış yaşandı. Ocak ayında aralık ayına göze çarpan en büyük artışlar yüzde 54.95 artışla patlıcan, yüzde 54.18 artışla dolmalık biber, yüzde 44.92 artışla kabak, yüzde 39.17 artışla nane, yüzde 38.88 artışla kraker; en çok göze çarpan düşüşler ise yüzde 35.77 azalışla muz, yüzde 13.07 azalışla dondurma, yüzde 11.91 azalışla turşu, yüzde 11.41 azalışla portakal, yüzde 11.29 azalışla hazır et yemekleri madde fiyatlarında yaşandı.

Ocak ayında aralık ayına göre ısınma madde fiyatlarında ortalama yüzde 11.54’lük bir artış gözlenirken; ocak ayında aralık ayına göre barınma madde fiyatlarında yüzde 3.12’lik bir artış oldu. Aydınlanma madde fiyatında ise ocak ayında aralık ayına göre yüzde 69.67’lik bir artış gözlemlendi.

Memur-Sen Konfederasyonu ‘Ocak Ayı Açlık Ve Yoksulluk Sınırı’ araştırma verilerini açıkladı. Buna göre Ocak ayında Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 3.809,3 TL, yoksulluk sınırı ise 10.939,1 TL olarak tespit edildi. Yapılan araştırmaya göre Ocak ayında Aralık ayına göre gıda madde fiyatlarında ortalama yüzde 7,51’lik bir artış yaşandı.

Ocak ayında Aralık ayına göze çarpan en büyük artışlar yüzde 54,95 artışla patlıcan, yüzde 54,18 artışla dolmalık biber, yüzde 44,92 artışla kabak, yüzde 39,17 artışla nane, yüzde 38,88 artışla kraker; en çok göze çarpan düşüşler ise yüzde 35,77 azalışla muz, yüzde 13,07 azalışla dondurma, yüzde 11,91 azalışla turşu, yüzde 11,41 azalışla portakal, yüzde 11,29 azalışla hazır et yemekleri madde fiyatlarında yaşandı.

Isınma ve aydınlanma madde fiyatları arttı

Ocak ayında Aralık ayına göre ısınma madde fiyatlarında ortalama yüzde 11,54’lük bir artış gözlenirken; Ocak ayında Aralık ayına göre barınma madde fiyatlarında yüzde 3,12’lik bir artış oldu. Aydınlanma madde fiyatında ise Ocak ayında Aralık ayına göre yüzde 69,67’lik bir artış gözlemlendi.

Ocak ayında Aralık ayına göre giyim fiyatlarında ise ortalama yüzde 6,72’lik bir artış gözlendi. Giyim madde fiyatlarında Aralık ayına göre en göze çarpan değişimler yüzde 26,03 artışla çorap, yüzde 22,31 artışla gömlek, yüzde 19,47 artışla spor ayakkabı, yüzde 17,88 artışla bebek tulumu madde fiyatlarında oldu. Bununla birlikte giyim madde fiyatlarında yüzde 22,08 azalışla eşarp, yüzde 5,13 azalışla terlik, yüzde 4,78 azalışla kazak maddelerinde düşüş olduğu tespit edildi.

Eğitim-kültür madde fiyatlarında yüzde 6,02’lik bir artış oldu. Eğitim-kültür madde fiyatlarında Aralık ayına göre değişimin yüzde 29,17 artışla okul kitapları, yüzde 22,48 artışla televizyon, yüzde 21,06 artışla yazım ve çizim kağıtları madde fiyatlarında olduğu gözlendi. Bununla birlikte eğitim-kültür madde fiyatlarında Aralık ayına göre yüzde 18,5 azalışla bilgisayar ekipmanları, yüzde 6,77 azalışla bilgisayar madde fiyatlarında değişim gözlemlendi.

Kişisel temizlik ve bakım madde fiyatlarında yüzde 6,11’lik bir artış gözlendi. Kişisel temizlik ve bakım madde fiyatlarında Aralık ayına göre en göze çarpan değişimlerin yüzde 34,55 artışla bebek bezi, yüzde 25,36 artışla saç bakım ürünleri, yüzde 23,22 azalışla tuvalet ve güzellik sabunu, yüzde 17,98 azalışla misafir kolonyası madde fiyatlarında olduğu tespit edildi.

Ulaşım ve haberleşme madde fiyatları arttı

Ocak ayında Aralık ayına göre ulaşım madde fiyatlarında yüzde 9,5’lik bir artış olduğu belirlendi. Aralık ayına göre en göze çarpan değişimlerin yüzde 55,25 artışla şehirlerarası otobüs ücreti, yüzde 54,21 artışla otoban geçiş ücreti fiyatlarında olduğu gözlendi. Bununla birlikte ulaşım madde fiyatlarında yüzde 5,62 azalışla uçak bileti ücretinde düşüş olduğu tespit edildi.

Ocak ayında Aralık ayına göre haberleşme madde fiyatlarında ortalama değişim yüzde 6,19’luk bir artış olarak yansıdı. Haberleşme madde fiyatlarında Aralık ayına göre en göze çarpan değişimlerin yüzde 53,67 artışla telefon yedek parçaları, yüzde 2,43 azalışla cep telefonu görüşme ücreti madde fiyatlarında olduğu gözlendi.

Çevre ve su madde fiyatlarında yüzde 8,87’lik bir artış yaşandı. Çevre ve su madde fiyatlarında Aralık ayına göre en göze çarpan değişimlerin yüzde 20,47 artışla yangın, hırsızlık ve diğer afetler için sigorta, yüzde 20,04 artışla fayans madde fiyatlarında olduğu gözlendi.

Ocak ayında Aralık ayına göre sağlık madde fiyatlarında ortalama değişim yüzde 6,23’lük bir artış olarak gözlenirken, en göze çarpan değişimlerin yüzde 23,83 artışla diş dolgu ücreti, yüzde 15,12 azalışla emar ücreti fiyatlarında olduğu tespit edildi.

Paylaşın

SES’ten Kamu Çalışanlarına Grev Çağrısı

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi kamu çalışanlarına verilen maaş zammının enflasyonda eridiğini belirterek 8 Şubat’ta greve gitme çağrısı yaptı. Sağlık çalışanlarının yanı sıra hekimler de greve gideceklerini açıklamıştı.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şubesi, kamu çalışanlarına 2022’nin ilk 6 aylık dilimi için verilen maaş zammının ocak ayı enflasyonuyla eridiğini belirterek greve gitme çağrısında bulundu.

SES’ten yapılan yazılı açıklamada, “Tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini, geleceklerine sahip çıkmak için, çalışırken ve emeklilikte insanca yaşamaya yetecek ücret için mücadeleye çağırıyoruz ve 8 Şubat’ta gerçekleştireceğimiz ‘g(ö)revimize’ katılma çağrısı yapıyoruz” denildi.

“Enflasyonun gerisinde kaldı”

2021 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinde sağlık çalışanlarına verilen pay 30,7 milyar iken 2022 bütçesinde bu tutarın yüzde 32 artış ile 40,6 milyar TL’ye çıkarıldığını belirten sendika, “Bütçede emekçilere ayrılan kaynak yüzde 32 artırılırken 2022 ocak ayı itibariyle yıllık enflasyon yüzde 48,69 olarak gerçekleşmiş olup, enflasyon oranı sağlık emekçilerine ayrılan bütçeyi reel olarak 2021 yılının gerisine düşürmüştür” eleştirisinde bulundu.

2022 yılının ilk 6 ayında kamu çalışanlarına verilen yüzde 7,5’lik zammın ocak ayı için açıklanan yüzde 11,10’luk enflasyonun çok altında olduğunu belirten SES, kamu çalışanlarına 6 aylık dönem için verilen zammın daha ilk ayın yarısında tükendiğini, ileriye dönük 5,5 aylık dönemde reel gelirlerin de eriyeceği bir döneme girildiğini kaydetti.

Hekimler de greve gidiyor

Sağlık çalışanlarının yanı sıra hekimler de greve gideceklerini açıklamıştı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) ücret yetersizliği ve sağlıkta şiddet nedeniyle 8 Şubat’ta “G(ö)REV” başlıklı bir çağrıda bulunmuştu. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) da 17-18 Şubat’ta iş bırakacağını açıklamıştı.

Paylaşın

Hekimler Meclis Önünde Eylem Yaptı: Bıçak Kemiği Deldi Geçti

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) sağlık çalışanlarının özlük haklarını içeren düzenlemenin Meclis’e getirilmesi için TBMM Çankaya Kapısı önünde eylem yaptı. 8 Şubat’taki ‘Beyaz G(ö)rev’ öncesinde Meclis önünde bir araya gelen hekimlere, CHP, HDP milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcileri ve sendikalar destek verdi.

TTB Genel Merkezi’nden “Çalışırken ölmek istemiyoruz”, “Yaşamak, yaşatmak istiyoruz” sloganlarıyla Meclis önüne gelen hekimler, burada açıklama yaptı. Açıklamayı yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Meclis’e getirilen yasa tasarısının neden geri çekildiğini sordu.

Korur Fincancı, “‘Daha iyisini getireceğiz’ dediniz ama iki ayı geçti neden hekimlere/sağlık çalışanlarına bir açıklama yapmıyorsunuz? Meclis’in önünde tüm vekillere emeğimize haklarımıza sahip çıkma çağrısı yapıyoruz. Artık halkın vekilleri için toplumun sağlığına, emeğimize sahip çıkma vaktidir. Artık bizlerin sesine ses verme vaktidir” dedi.

“Sondan altıncı sıradayız”

8 Şubat’ta ‘G(ö)rev’de olacaklarını bir kez daha ifade eden Korur Fincancı, şöyle devam etti: “Bugün, dünya ülkeleri arasında en az maaşlardan birini alıp en fazla şiddete uğrayan hekimleri temsilen, Türkiye’nin dört bir tarafından gelen tabip odalarımızla birlikte onların taleplerini dile getirmek için Meclis önündeyiz.

Bugün, BAĞ-KUR ve SSK emeklisi hekimlerin aylığı 2.300-4.000 TL arasındadır; pratisyen hekimin yalın maaşı yaklaşık 4.900 TL; 30 yıllık uzman hekimin yalın maaşı 5.800 TL’dir demek için buradayız. Türkiye, 2020 verilerine göre uzman hekim maaşları sıralamasında OECD üye ülkeleri içinde sondan altıncı sırada; pratisyen hekim maaşlarında ise 17 ülke arasında 14’üncü sırada (Türkiye’yi Letonya, Meksika ve Litvanya izliyor) demek için buradayız.

2021 Ekim ayı itibariyle son 20 ayda üç bin hekim emekli olmuştur ve bu durum emeklilik oranında önceki döneme göre yüzde 40 artış anlamına gelmektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere emekli olan hekimlerin artık çalışmaması değil, çoğunun özel sağlık kuruluşlarında çalışmaya devam etmek zorunda kalması anlamına gelmektedir.

Bugün, özel hastanelerin çoğu kartelleşmiş ve özel hastaneler, hekimlerden kendi şirketlerini kurmalarını, kendi sigorta primlerini yatırmalarını, kendi hekim mesleki sorumluluk sigortalarını yapmalarını istemektedir. Bu yolla özel hastaneler kârlarını daha da artırıp özlük haklarımızı yok saymaktadır. ‘Özellerdeki emek sömürüsüne son’ demek için buradayız.

“Hastalar sıra bulamıyor”

Bugün işyeri hekimlerinin iş ve gelir güvencesi, mesleki bağımsızlığının güvence altına alınmalıdır demek için buradayız. Bugün, son 10 yılda yurtdışına göç eden hekim sayısı 24 kat arttı, yalnızca bir ayda 197 hekim Türk Tabipleri Birliği’ne yurtdışında çalışma belgesi için başvurdu ki bu sayı 2012 yılının toplamında yapılan başvurunun üç katından fazladır demek için buradayız.

Bugün, MHRS sistemlerinde hastalar aylarca sıra bulamıyor; acil başvuru sayılarımız olağandışı durumlar yaşayan bir ülkede görülebilecek oranlarda; hekimlere/hastalara dayatılan 5 dakikada bir muayene bu sorunu çözmez. Bu süre ne muayene ne hasta öyküsü alma ne de tedaviyi hastayla birlikte planlamaya yeter; ancak hastalıkları daha da artırır demek için buradayız. OECD ülkeleri arasında 2020 yılında Türkiye hasta başına düşen hekim sayısında 37 ülke içinde 34. sıradayken KHK, arşiv taraması gibi bahanelerle genç hekimler halen atanmıyor demek için buradayız.

“Hekim ölümlerinde en üst sıradayız”

Toplumun da bizlerin de hasta olmaması, ölmemesi için Covid-19 pandemisi sürecinde neredeyse hiçbir bilimsel tedbiri almayan iktidar ve Sağlık Bakanlığı bugün itibariyle de tüm önlemleri ortadan kaldırarak bilimsel bilgiyi ve tarihsel deneyimleri tamamen yok saymıştır.

Bugün, Covid-19’a bağlı hekim ölümlerinde ve hastalanmada Türkiye halen en üst sıralarda iken; iktidar çalışma koşullarımızda hiçbir gerekli önlemi almadığı gibi ölen mesai arkadaşlarımızın da Covid-19’a bağlı öldüğünün kanıtlanmasını bizlerden isteyecek kadar da duygusuzlaşmıştır demek için buradayız. Covid-19 aşısına kadar her 30 dakikada bir sağlık çalışanını bu enfeksiyondan kaybettik. İşte bu sebeplerden artık yeter Covid-19 Meslek Hastalığı amasız fakatsız hızla çıkarılmalıdır demek için buradayız.

Bugün, pandemiyle beraber daha da derinleşen yanlış sağlık politikaları ve şiddet, her geçen gün daha da can yakmakta, canımızı almaktadır. Sağlıkta Şiddet Yasa Taslağı sunduk, neden işletilmiyor, ne oldu demek için buradayız. Pandemiyle mücadele ancak birinci basamakta kazanılır, şu ana kadar mücadele ancak bizlerin fedakârlıklarıyla yürüdü ancak siz bize “Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği”, aile hekimleri arasındaki adıyla ‘ceza yönetmeliği’ ile teşekkür(!) ettiniz. Artık yeter yönet(e)miyorsunuz demek için buradayız.

Bugün, 36 saat nöbet sonrası bir hekim arkadaşımızı kaybettik artık böylesi acılar yaşamak istemiyoruz. Uzmanlık eğitimi almak bir haktır ve bu hak keyfiyete, yöneticilerin insafına bırakılamaz demek için buradayız. Tıp öğrencilerinin barınma, beslenme gibi temel hakları güvence altına alınmadığı için bir arkadaşımızı kaybettik artık yeter demek için; tip öğrencileri artık üniversitelerinde öğretim üyesi bulamıyor, liyakate, bilime dayalı akademi istiyoruz demek için buradayız.

“Bıçak kemiği deldi geçti”

Sayın Sağlık Bakanı, ekim ayından beri artık yeter, bıçak kemiği deldi geçti diyerek ‘Emek Bizim Söz Bizim’ eylem süreci başlattık. Bizlerin haklı talep ve tepkilerini görmezden gelemeyerek Meclis’e apar topar bir yasa taslağı geldi. Televizyonlardan da gördük ki bu yasa taslağı hakkında icazet almadan konuşamadığınız gibi; taslağın geldiği hızla çekildiğinde de konuşamadınız.

Ne oldu bu yasa tasarısına? Sağlık Bakanı olarak sağlık çalışanlarına sahip çıkamıyorsanız neden of mevkidesiniz? Neden hekimlerin, sağlık çalışanlarının temsilcilerini dinlemekten onların karşısına çıkmaktan bu kadar çekiniyorsunuz? Taleplerimizde ve dile getirdiklerimizde haksız olan bir şey varsa artık siz de konuşun, hekimler sizlerin de sesinizi duysun?

Yasanın geri çekilmesini sağlayan partilere, iktidara soruyoruz neden geri çektiniz yasa tasarısını? Daha iyisini getireceğiz dediniz ama iki ayı geçti neden hekimlere/sağlık çalışanlarına bir açıklama yapmıyorsunuz? Meclis’in önünde tüm vekillere emeğimize haklarımıza sahip çıkma çağrısı yapıyoruz. Artık halkın vekilleri için toplumun sağlığına, emeğimize sahip çıkma vaktidir. Artık bizlerin sesine ses verme vaktidir.

“8 Şubat’ta randevu almayın”

Emek Bizim Söz Bizim” sürecinde sesimizi bir kez daha duyurmak için 26 Ocak-4 Şubat arasında başlattığımız Beyaz Nöbet’te de nöbetimiz sürecinde Meclis’e herhangi düzenleme getirilmezse 8 Şubat’ta bizler için artık G(ö)REV zamanı olacağını belirtmiştik. Bugün buradan duyuruyoruz 8 Şubat’ta G(ö)REV zamanı!

Tüm hekimlere buradan bir kez daha sesleniyoruz: 8 Şubat için hiçbir randevu vermeyin. Mevcut randevuları hastaları mağdur etmeyecek şekilde sağlık hizmetlerini başka günlerde planlayın. Topluma da sesleniyoruz bu G(ö)REV yalnızca hekimler/sağlık çalışanları için değil, hepimiz için.

Artık tıkanan, işlemeyen; 5 dakikada muayenelere, aylarca randevu beklemelere zorlandığınız; özel hastanelere mahkûm bırakıldığınız bir sağlık sistemine birlikte artık yeter diyebilmemiz için: 8 Şubat’ta randevu almayın, hastanelere gelmeyin. Hastanelere G(ö)REV’de bizlerin yanında olmak için gelin.”

Paylaşın

‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’ Meclis’te Kabul Edildi

Eğitimcilerin geri çekilmesi için günlerdir mücadele ettiği “Öğretmenlik Meslek Kanunu”, TBMM Genel Kurul’unda kabul edildi. Kanun ile öğretmenler, “öğretmen”, “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” olarak bölünüyor.

Uzman öğretmenlere ödenen eğitim öğretim tazminatı yüzde 20’den yüzde 60’a, başöğretmenlere ödenecek tazminat ise yüzde 40’tan yüzde 120’ye çıkarılıyor. AK Parti Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 57 milletvekilinin imzasıyla gelen Meclis’e gelen ve yasalaşan teklifle ilgili ayrıntılar şöyle:

Üç basamaklı “kariyer planı”

Kanunla öğretmenlik mesleği üç “kariyer basamağına” ayrılacak:

Aday öğretmenler

Aday öğretmen olabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, yükseköğretim kurumunda mezun olma, Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanununa göre güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmış olma ve Milli Eğitim Bakanlığınca yapılan sınavlarda başarılı olma şartı aranacak.

Aday öğretmenlik süresi bir yıldan az iki yıldan çok olamayacak. Aday öğretmenler adaylık süreci sonunda Adaylık Değerlendirme Komisyonu tarafından yapılan değerlendirme sonucu yani mülakatla öğretmenliğe atanacak.

Uzman öğretmenler

Aday öğretmenlik dahil olmak üzere en az on yılını dolduran, mesleki gelişime yönelik 180 saatten az olmamak üzere düzenlenen Uzman Öğretmenlik Eğitim Programını tamamlayanlar, uzman öğretmenlik için öngörülen asgari çalışmaları tamamlayanlar, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası bulunmayan öğretmenler, yazılı sınava başvuru yapacaklar. Bu sınavdan 70 ve üzerinde puan alan öğretmenler başarılı sayılacak ve uzman öğretmen sertifikası alacaklar.

Başöğretmenler

Uzman öğretmenlikte en az on yıl hizmeti bulunan, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası olmayan, uzman öğretmenlerden mesleki gelişime yönelik 240 saatten az olmamak üzere düzenlenen Başöğretmenlik Eğitim Programını tamamlamış olan ve mesleki gelişime yönelik alanlarda başöğretmenlik için öngörülen çalışmayı tamamlayanlar, başöğretmen sınavına başvurabilecekler. Bu sınavda 70 ve üzerinde puan alanlar başarılı sayılacaklar.

Yüksek Lisans eğitimini tamamlayan, uzman öğretmen unvanı için öngörülen doktora eğitimini tamamlayanlar, başöğretmen unvanı için yazılı sınavdan muaf tutulacaklar.

Ödemelerde değişiklik

Uzman öğretmen ve başöğretmen unvanına sahip olanların, eğitim ve öğretim tazminatlarında iyileştirmeler yapılacak.

Uzman öğretmenlere ödenen eğitim öğretim tazminatı yüzde 20’den yüzde 60’a, başöğretmenlere ödenecek tazminat ise yüzde 40’tan yüzde 120’ye çıkarılıyor.

Birinci derece kadroda görev yapan öğretmenlerin ek göstergesi 3600’e çıkartılacak. Bu hüküm 15 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girecek.

Sendikalar ne demişti?

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), düzenlemenin eşit eşit işe eşit ücret ilkesini ihlal ettiğini söyledi. Sendika, “Teklifte uzman öğretmen ve başöğretmenlerin görev, yetki ve sorumlulukları, diğer öğretmenlerden ayırt edilemediği için eşit işe eşit ücret ilkesinin ihlal edildiği açıkça görülmektedir” dedi.

Adaylık sınavının kaldırılarak sorumluluğun Adaylık Değerlendirme Komisyonu’na devredilmesini eleştiren Eğitim Sen, bu durumun “atamalarda mülakat-torpil uygulamalarının” gündeme getireceğini ifade etti. Ayrıca, arşiv taraması ve güvenlik soruşturması gibi uygulamalarla yeni mağduriyetlerin ortaya çıkacağı belirtti.

Eğitim İş ise; kanun ile mesleğin doğasına uygun olmayan bir şekilde ayrıştırıldığını vurguladı:

“Öğretmen sıfatını elde etmek öğretmenlik mesleğinin tüm gereklerini yerine getirmek için yeterlidir. Öğretmenlik mesleğinin kendi içinde kademelendirilmesi, bu hizmetten faydalanmayı farklılaştıracağı için öğrenciler arasındaki eşitliği de ortadan kaldıracaktır. Bu durum eğitimin kamusal bir hizmet olması özelliğine tamamen aykırıdır.”

Paylaşın

Eğitim Sen’den ‘Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’ Geri Çekilsin Çağrısı

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), 1 Şubat Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu gündemine getirilecek Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin geri çekilmesini talep etti.

Tasarının, gerek biçimi gerekse de sınırlı içeriği açısından bir meslek kanununu yansıtmadığını belirten sendika, “Kanun teklifinde özel okullar ve kurslarda çalışan öğretmenlerin ekonomik ve sosyal haklarına ilişkin hiçbir düzenleme olmaması çok önemli bir sorun” eleştirisinde bulundu.

Eğitim Sen, yaptığı yazılı açıklama ile kanun teklifine yönelik eleştirilerini şöyle sıraladı:

  • “Eğitim sisteminin en önemli unsurlarından birisi olan öğretmenlik mesleği gibi önemli bir konunun birkaç kanun maddesi üzerinden büyük ölçüde statü farklılaşması ve maaş artışına indirgenmesi doğru bir uygulama değildir.
  • “Teklifte uzman öğretmen ve başöğretmenlerin görev, yetki ve sorumlulukları, diğer öğretmenlerden ayırt edilemediği için eşit işe eşit ücret ilkesinin ihlal edildiği açıkça görülmektedir.
  • “Teklifte aday öğretmenlere yönelik adaylık sınavının kaldırılması bir müjde olarak sunulurken, sınavın işlevinin Adaylık Değerlendirme Komisyonu’na devredilmesi, aday öğretmenlerin iş güvencesine yönelik büyük bir tehdit anlamını taşımaktadır.
  • “Bu düzenleme ile atamalarda yoğun olarak gündeme gelen mülakat-torpil uygulamalarının yeniden gündeme gelmesi, arşiv taraması ve güvenlik soruşturması gibi uygulamalar üzerinden yeni mağduriyetlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Eğitim Sen, teklifle ilgili olarak sendikalara, sendikalı ya da sendikasız tüm eğitim çalışanlarına ortak tepkide bulunmak üzere de bir çağrıda bulundu ve açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

Bugün bizleri farklı statüler üzerinden bölmek isteyenlere karşı birlikte hareket etmezsek, hiçbir meslektaşımızın onaylamadığı bu düzenlemeyi geri çektiremezsek, yarın daha büyük saldırıların hedefi olmamız kaçınılmaz olacaktır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın aktardığına göre, TBMM’ye sunulan teklifte şu detaylar öne çıkıyor:

  • Öğretmenlik mesleği, aday öğretmenlik döneminden sonra “öğretmen”, “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” olmak üzere üç kariyer basamağına ayrılacak
  • Uzman öğretmen veya başöğretmen unvanı alanlara her unvan için ayrı ayrı olmak üzere bir derece verilecek
  • Yüksek lisans eğitimini tamamlayanlar uzman öğretmen unvanı için öngörülen; doktora eğitimini tamamlayanlar ise başöğretmen unvanı için öngörülen yazılı sınavdan muaf tutulacak.
  • Uzman öğretmenlere ödenen eğitim öğretim tazminatı yüzde 20’den yüzde 60’a, başöğretmenlere ödenen eğitim öğretim tazminatı ise yüzde 40’tan yüzde 120’ye yükseltilecek
  • Birinci dereceli kadroda görev yapan öğretmenlerin ek göstergeleri 3600’e çıkarılıyor. Diğer derecelerde bulunan öğretmenler için de bu artışa göre düzenleme yapılması öngörülüyor.
Paylaşın