Galatasaray, Kupa Mesaisine Başladı!

Galatasaray, Ziraat Türkiye Kupası yarı finalinde Yeni Malatyaspor ile oynayacağı ilk maçın hazırlıklarına yaptığı antrenmanla başladı. Florya Metin Oktay Tesisleri’ndeki antrenmanın ilk bölümünde dayanıklılık çalışmaları ve interval koşular yapıldı.

Ana bölümde ise topla oyunsal formda dayanıklılık çalışmaları gerçekleştirildi. Antrenman, yenilenme koşusu ve soğuma hareketlerinin ardından tamamlandı.

Antrenmana ülkelerinin milli takım kamplarında yer alan Fernando Muslera (Uruguay), Younes Belhanda (Fas), Martin Linnes (Norveç), Badou Ndiaye (Senegal), Henry Onyekuru (Nijerya), Konstantinos Mitroglou (Yunanistan), Christian Luyindama (Kongo DC), Emre Taşdemir (Türkiye), Yunus Akgün (Türkiye U19), Sofiane Feghouli (Cezayir) ve Mbaye Diagne (Senegal) katılmadı.

Paylaşın

Tarihi Günümüze Taşıyan Antik Kentler

Tarihi M.Ö. 4000 yılına kadar uzanan Denizli, yıl boyunca yerli ve yabancı birçok turistin uğrak noktalarından biridir. Denizli’nin tarihi yapıları da turistler içinde gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır.

Bu yerlerden bazıları  Trapezapolis Antik Kenti, Attuda Antik Kenti, Apollonia Salbace Antik Kenti, Dionysopolis Antik Kentleri,  Sebastopolis Antik Kenti, Eumania Antik Kenti’dir.

Trapezapolis Antik Kenti

Denizli ili, Babadağ ilçesi, Bekirler köyü, Boludüzü mevkiinde bulunmaktadır. Antik kentin kuzeyden güneye doğru uzanan düzlük üzerine, arazinin coğrafi yapısına göre kurulduğu anlaşılmaktadır. Yüzeyde bazı yapı kalıntıları izlenebilmektedir. Yüzeydeki kalıntılar Roma ve Bizans dönemi özellikleri göstermektedir.

Attuda Antik Kenti

Attuda (Hisarköy) Denizli ili, Sarayköy ilçesi sınırları içerisinde ve ilçenin yaklaşık 17 km. güneybatısında yer almaktadır. Antik dönemde, Caria ve Frigya arasında bir sınır kentidir. Çürüksu vadisinde bulunan Tripolis ve Laodikeia’yı Aphrodisias’a bağlayan en kısa yol Attuda’dan geçmektedir.

Kentin ilk kuruluşu hakkında kesin bir bilgi bulunmamasına rağmen Lykos vadisinde kurulan kentlerle çağdaş olduğu ve Hellenistik dönemde kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Lykos vadisindeki kentler ile Aphrodisias arasındaki ticari, ekonomik ve sanatsal iletişimleri kurmada önemli bir rol oynamıştır.

Antik kaynaklarda Attuda’dan Men kültü olduğu, bu tanrıya ait bir tapınak yapılarak tapınıldığı, tapınak içinde at üzerinde tanrı Men ‘e ait heykel bulunduğu yazılmaktadır. Ayrıca, Zeus, Apollon, Dionysos ve Asklepios heykelleri ile Artemis Anaitis kültünün de Attuda’da bulunduğunu antik kaynaklar yazar. Antik kentte imparatorluk öncesi ve sonrasında sikke basılmıştır.

Günümüzde antik kentin bulunduğu alanda Hisarköy yer aldığından yüzeyde herhangi bir kalıntı görmek mümkün değildir. Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait bazı eserler kurulan müze deposunda teşhir edilmektedir.

Apollonia Salbace Antik Kenti

Apollonia antik kenti ve Medet Höyüğü, Denizli ili, Tavas ilçesinin 7 km batısında düz bir ova üzerinde kurulan Medet köyü yerleşim alanı içinde yer almaktadır.

Tavas ovasının en verimli arazileri üzerinde kurulan Apollonia, batıda Tabae yolu ile Caria bölgesine, güneyde Sebastopolis yolu ile Likya bölgesine, doğuda Tavas yolu ile Likya bölgesiyle Frigya bölgesine ulaşımı bulunan antik kentlerden birisidir.

Apollonia kentinin kuruluşu ile kesin belgeler bulunamamıştır. Ancak höyük buluntuları incelendiğinde ilk yerleşimin Tunç çağlarına kadar uzandığı ve kesintisiz olarak devam ettiği görülmektedir. Kentin Apollonia adını, Hellenistik dönemde aldığı ve en görkemli dönemini de Roma çağında yaşadığı anlaşılmaktadır.

Hadrianus dönemine ait Apollon tapınağının temelleri ve yazıtlar günümüze kadar ulaşmıştır. Kentin MÖ. I. YY. ve MS. I. YY.’ lar arasında kendi adına sikke bastırdığı ve sikkeler üzerinde tanrısal motiflerin olduğu görülmektedir.

Dionysopolis Antik Kentleri

Denizli’nin Çal ilçesinin yaklaşık 8 km kuzeybatısında bulunan Ortaköy kasabası yakınındaki Dionysopolis kenti, Suriye Krallığı “Seleukoslar” döneminde kurulmuş olup, daha sonra Bergama Krallığı egemenliğine girmiştir.

Sebastopolis Antik Kenti

Sebastopolis, Denizli ili Tavas ilçesinin 19 km. güneyinde bulunan Kızılca Kasabası’nın 2 km. doğusunda yer almaktadır. Sebastopolis kentinin geniş yerleşim izlerine rağmen yüzeyde yapı dokularını tesbit etmek mümkün değildir.Yapıların ancak bazı bölümlerini yüzeyde izlemekte ve görmekteyiz.

Şehirin büyük bölümü erozyon nedeniyle toprak altında kalmıştır. Ancak tarım arazisi olarak kullanılan özel mülkiyete arazinin sürümü sırasında bazı izlere rastlayabiliyoruz. Antik kentin ilk kuruluşu bilinmemekle beraber yüzeydeki kalıntılar Roma ve Bizans dönemlerine aittir. Kalıntıları, Höyük Tepesi, stadyum ve nekropoldür.

Höyük Tepesi

Yaklaşık 150 m. Çapında ve 7 m. Yüksekliğinde bir höyüktür. Kentin akropol bölümünü oluşturmaktadır. Höyük üzerinde bir anıtsal yapının izleri yeralmaktadır. Temel izlerinden ve çevredeki frizler ve mimari parçalardan burada şehrin tapınağının yeraldığı düşünülmektedir.

Stadion

Yaklaşık 60x150m. Ölçülerinde olup, tarımsal ekim dikimler sırasında tahrip olmuştur. Sadece bazı basamaklar kalmıştır. Erozyon nedeniyle taban kısmı dolmuş; güney kısmı kapalı, kuzey kısmı ise açıktır.

Nekropolis

Kentin doğu bölümündedir.Akropolisin 1.5 km doğusunda, yolun sağında ve solundadır. Lahit mezarlar bugün toprağın yüzeyindedir. Yüzeydeki lahitler Roma Döneminin tarihini vermektedir.

Eumania Antik Kenti

Antik kent, Çivril-Dinar karayolu üzerindeki Işıklı kasabasının bulunduğu alandadır. Kent Bergama Kralı II. Eumenes adına  kurulmuştur.

Işıklı kasabasının güneydoğusunda bulunan su kaynağı yakınlarında antik döneme ait izler görülmektedir. Bugün “Sarıbaba Tepesi” olarak adlandırılan dağlık bölgenin üzerindeki düzlük, özellikle Bizans döneminde kale olarak kullanılmıştır. Bu tepenin yamaçları ise Eumenia’nın nekrapolüdür.

Paylaşın

Geleneksel Türk evleri ‘Çankırı Evleri’

Tarihi M.Ö 7000 – 5000 yıllarına kadar dayanan Çankırı, yıl boyunca yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktalarından biridir. Çankırı tarihi kent dokusunun önemli bir bölümünü evler oluşturur. 

Konak olarak nitelendirebileceğimiz bu yapılar kenti ikiye bölen Tatlı Çay’ın her iki yakasında da bulunmaktadır.

Çankırı Kalesinin güney ve batı yamaçlarında yoğunlaşan yapılar bazı yöresel farklılıklar dışında geleneksel Türk evi
özelliklerini taşırlar. Genel bir sınıflandırmayla Çankırı, “ahşap çatkı arası kerpiç dolgulu, çıkma destekleri düz, kapalı sofalı ev tipleri” ile Kuzey Anadolu kuşağında izlenen sivil mimarlık örneklerini bünyesinde barındırır.

Şehrin eski iskân alanında evlerin esas cepheleri arazi yapısına uygun olarak güneye akmaktadır. Kuzey yüzleri kapalıdır. Esas cephelerin güneşten ve yamaç manzarasından faydalanması açık sofalı evlerin inşasına olanak vermiştir. Evlerin en eski örnekleri açık sofalı plan tipindedir.

Kentin tarihi seyri içersinde iskân alanlarının genişlememesi evlerin sıkışık düzende yapılmasına yol açmış, çatı saçakları bazı dar sokaklarda birbirine deyecek kadar yaklaşmıştır. Kent merkezinde iki, üç katlı, bitişik ve avlulu olarak yapılan binalar kent merkezinden uzaklaştıkça yerini geniş bahçeli ve ayrık düzende yapılan konutlara bırakmaktadır. Konak olarak nitelendirebileceğimiz bu yapılar kenti ikiye bölen Tatlı Çay’ın her iki yakasında da
bulunmaktadır.

Jeolojik deprem riski ev yapımında yarı ahşap malzeme kullanımını zorunlu kılmıştır. Yapılar genellikle jips taşından örülmüş subasman üzerine, ahşap çatkı arası kerpiç dolgu ile inşa edilmiştir. Yazlık mahiyette kullanılan üst kat köşk odalarında ise bağdadi tekniğinin kullanıldığı örneklere rastlamak mümkündür.

Ahşap malzeme yapılarda kapı, pencere, tavan, döşeme, yüklük, gusülhane, pervaz ve çatı saçaklarında işlenmeden kullanılırken kimi  yapıların tavanlarında, merdiven korkuluklarında, kapılarında, çıkma pervazlarında, şerbetlik ve dolaplarında çeşitli süslemeler yapılarak kullanılmıştır.

Oda ocaklıkları yuvarlak kemerli sade yapıldığı gibi üst yapısı kemerli sığ bir niş ve alçı işi şerbetlikli olarak ta değerlendirilmiştir. Duvar yüzeyleri toprak ve alçı sıva üstüne çoğunlukla beyaz badanalıdır.

Parsel yapısına göre şekillenen avluya giriş, çift kanatlı ahşap kapılarla sağlanır. Yüksek duvarlarıyla dış dünyaya kapanan avluda zemin, toprak ya da taş kaplama olarak düzenlenmiş, yapıya uzak bir köşesi ocaklık olarak tanzim edilmiştir.

Yapı bütünü içerisinde dikkati çeken özeliklerden biriside, avlunun veya parselin bir sınırını oluşturacak biçimde, yapının birinci katındaki açık veya kapalı dış sofadan ulaşılan aynı zamanda avludaki ahşap bir merdivenle çıkılabilen yöresel adı “yazlık” veya “köşk” olan odalardır.

Orta sofalı, iç sofalı ve dış sofalı plan şemalarından birinin veya bir kaçının birlikte uygulandığı yapılarda birinci kattaki sofalar sokağa veya avluya çıkma yaparken bazı yapılarda ise sofanın iki yanında yer alan odalar çıkmalıdır.

Oda ve sofalarda gönyeli (üçgen) veya düz olarak yapılan çıkmalar doğrudan döşeme kirişleri ile taşınabildiği gibi ahşap konsollarla, payandalarla yada bağdadi konsollarla taşınabilmektedir 28. Yapılar kırma çatı üzeri alaturka kiremitle örtülüdür.

Geçmişten günümüze değişen ihtiyaçlar, bilinçsiz onarımlar, miras bölüşmesi gibi nedenlerle özgün dokusu yara alan evlerin bazıları da bakımsızlıktan dolayı yok olma tehdidi altındadır. Merkez haricinde kalan ilçe ve köylerde genel karakteristiğe uygun evler bulunduğu gibi farklı örneklere de rastlamak mümkündür. Korunan örnekler Ilgaz, Çerkeş ve Yapraklı ilçelerinde yoğunlaşmaktadır.

Ilgaz evleri dağ ikliminin gereği olarak genellikle çıkmasız ve düzdür, balkonlar dışa taşmadan üç tarafı kapalı olarak inşa edilmiştir. Yapraklı ve Kurşunlu ilçelerinde konutlar iç ve dış sofalı plan tipinde iki gurupta toplamak mümkündür. Çerkeş ilçesinde ise üst kat sofaları kısa bir çıkma yapan örnekler dışında taş ve tuğla duvarlı farklı bir yapıda koruma altına alınmıştır.

Eldivan, Saray köyde bulunan Paşa Konağı ile Korgun ilçe merkezinde bulunan Sipahi Konağı Cihannüma işlevi gören üst kat birimleri ile farklılık oluşturan başka yapılardır.

Paylaşın

Çanakkale Kemallı Köyü Tarihi Hamamı!

Hamamlar, toplumların kişisel temizlik ve arınma ihtiyaçlarını karşılamakla beraber, sosyal faaliyetlerin bir bölümün gerçekleştirdiği mekanlar olması sebebiyle de önemli yapılardır. 

Mimari kurgu ve ısıtma sitemleri bakımından temel olarak benzerlikler gösteren hamamlar, iç mekan tasarımları ve yapıldığı dönemin üslup özelliklerini taşıyan süslemeleri ile birbirinden ayrılırlar.

Çanakkale’ye yolu düşen herkesin mutlaka gitmesi gereken yerlerden biride Kemallı Köyü Tarihi Hamamı’dır.

Ezine ilçesine bağlı Kemallı Köyü’nde bulunan tarihi hamam 1382 yılında inşa edilmiştir.Küçük boyutlu bir yapı olan hamamın 1 adet soğukluk,1 adet ılıklık ve 2 adet de halvet mekanları olmak üzere moloz taş ve tuğladan inşa edilmiştir.

Doğu yönündeki sokağa bakan mermer söveli kapıdan soğukluğa girilmektedir. Diğer mekanlardan daha büyük olan bu kısım kare planlı ve üzeri kubbelidir. Kubbeye geçiş prizmatik Türk üçgeni ile sağlamlanmıştır. Kuzey duvarında soyunma dolabı nişleri vardır. Batı duvarındaki kemerli girişten ılıklık mekanına geçilmektedir. Ilıklığın güney yönünde halvet bölümleri bulunur. Ilıklık ve halvet mekanlarının üzeri de kubbelidir. Aydınlatma kubbelerdeki cam fanuslarla yapılmaktadır.

Hamam duvarları moloz taşla, kısmen tuğla ile inşa edilmiştir. Taş duvar bir sıra tuğla dizisi ile sonlandırılmıştır. Üst örtünün tamamı ve duvar yüzeylerinin bir kısmı sıvalıdır. Çini, kalemişi ve benzeri süsleme unsuru bulunmamaktadır.

Giriş kapısı üzerindeki mermer üzerine yapılmış kitabede uzun süre harap ve atıl kalan yapının 1948 yılında köy halkı tarafından onarıldığı belirtilmiştir. Bu onarımda zemin döşemesi mozaik görünümlü fayans ile kaplanmış, duvar yüzeyleri ve üst örtüsü çimentolu sıva ile sıvanmıştır. Bu müdahalelere rağmen yapının özgün planı muhafaza edilmiştir. Günümüzde hizmet verecek durumda olmayan yapı, köyün ortak kullanım malzemelerinin konulduğu depo durumundadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıtlı durumda olan tarihi hamam 17 Temmuz 2016 tarihinde 3139 sayılı karar ile Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından “1. Derecede Anıtsal Mimarlık Örneği Yapı” olarak tescillenmiştir.

Çanakkale kısa tarihi

Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir.

İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir.

Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir.

Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır.

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır.

Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir.

Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi)

Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir.

M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır.

Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir.

Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur.

M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır.

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.

Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.

Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir.

Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır.

1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir.

Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir.

I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…

Paylaşın

Mimari Sanatın Eşsiz Eserleri ‘Çeşmeler’

Çeşmeler, halkın su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan ve zamanla mimari sanatın eşsiz eserleri haline gelen yapılardır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale’ye yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında tarihi çeşmelerde önemli bir yer tutmaktadır. Haber Kaos ekibi olarak Çanakkale il sınırları içinde bulunan tarihi çeşmeleri sizler için derledik. Kilitbahir Çarşı Sebili Çarşı Sebili Çanakakle İli Eceabat İçesi Kilitbahir Köyü’nde Muhtarlık Binasının önündedir.Halk arasında buraya Şadırvan, Damat İbrahim Paşa Çeşmesi, Padişah 3. Ahmet Çeşmesi ‘de denilmektedir. Padişah III.Ahmed’in damadı emirleriyle Sultan Ahmet’in damadı Nevşehir’li İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır Musluklarının kenarındaki lale resimleri ile diğer çiçek dekorları dikkat çeker.Üzerinde yapılış kitabesi mevcuttur. Kale Meydan Çeşmesi Ecebat İlçesi Kilitbahir Köyü’nde 2.nci Abdülhamit döneminde 1890 lı yıllarda inşa edilmiştir. Köyün ortasında dörtgen kesme taştır.Dört yüzünde dört musluğu ve dört kitabesi halen mevcuttur. Dede Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Hadımzade Ahmet Ağa tarafından 1739 yılında yaptırılmıştır. Çarşı Camiinin Kuzey doğusunda dört yolun kesiştiği küçük meydanın ortasındaki yaşlı çınar ağacının altındadır. Tepecik Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, 1786 yılında yaptırılmıştır. Kitabede yaptırılanın adı tahribat nedeniyle bugün okunamamaktadır. Tepecik Mahallasindedir. Eski Hükümet Alanı Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Hadımzade Osman bey tarafından 1792 yılında yaptırılmıştır. Eski Hükümet Binasının dousunda Hadımoğlu Konağının da yer aldığı meydanın köşsende eski bir evin cephe duvarına bitişiktir. Beylik Çeşmesi: Çanakkale İli Eceabat İlçesi Kilitbahir Köy’ndedir. 2. Abdülhamit döneminde 1890 lı yıllarda inşa edilmiştir.Dörtgen kesme taştır. Namazgah Tabyalarının üzerinde köyün Havuzlar çıkışındadır. Garip Çeşme: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, yaptıranı ve tarihi bilinmemektedir. Kaymakamlık Lojmanı karşısındaki geniş alanın batı köşesindedir. Cami-i Cedit (Karşıyaka Camii) Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Taş Köprünün bitişiğindeki Caminin yanındadır. Pıtıreli Köyü Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Pıtıreli Köyü’ndedir. 1780 yılında yapıldığı tahmin edilmiştir. Çanakkale kısa tarihi Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir. İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir. Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır. Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır. Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır. Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir. Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi) Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir. M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır. Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir. Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur. M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır. M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir. M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur. Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir. Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır. Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir. Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır. 1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir. Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir. I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…  
Paylaşın

Galatasaray, Benfica’ya Bileniyor!

Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi Son 32 Turu rövanşında Portekiz temsilcisi SL Benfica ile oynayacağı maçın hazırlıklarına başladı. Galatasaray, ilk maçında SL Benfica’ya 2 – 1 mağlup olmuştu.

Florya Metin Oktay Tesisleri’nde gerçekleştirilen antrenmanda lig maçında tam süre alan oyuncular yenilenme çalışması yaptı. Diğer oyuncular ise salonda core stabilizasyon çalışmasıyla antrenmana başladı.

Daha sonra dörde dört ve bir jokerli dar alan oyunları oynandı. Antrenmanın ana bölümünde sınırlı alanda oyunsal formda dayanıklılık çalışması gerçekleştirildi. Antrenman, yenilenme koşusu ve soğuma hareketlerinin ardından tamamlandı.

Yüksek ateş şikâyeti nedeniyle Kasımpaşa maçı kadrosunda yer almayan Yuto Nagatomo, günü istirahat ile geçirdi.

Kasımpaşa maçında sol üst arka adalede ağrı hisseden Martin Linnes’in durumu yapılacak tetkiklerin ardından belli olacak. Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi Son 32 Turu ilk maçında Portekiz temsilcisi SL Benfica’ya 2 – 1 mağlup olmuştu.

Paylaşın

Şükrü Saracoğlu’nda Kazanan Çıkmadı!

Spor Toto Süper Lig’in 22. haftasında Şükrü Saracoğlu’nda karşılaşan Fenerbahçe ile Konyaspor 1-1 berabere kaldı. Fenerbahçe, bu beraberlikle puanını 24’e yükseltirken, Konyaspor ise bu beraberlikle puanını 34’e yükseltti.

Konyaspor adına golü 36. dakikada Fofana kaydederken, Fenerbahçe adına ise golü 45+1 Jailson kaydetti. Konuk takımda Jahovic, 33. dakikada kırmızı kart gördü.

36. dakikada Skrtel’in orta sahadaki hatasıyla topu kapan Milosevic, topu arkadan bindiren Fofana’ya aktardı. Rakip yarı sahanın ortalarından aldığı topla savunmanın üzerine giden Fofana’nın, Sadık Çiftpınar’dan sıyrıldıktan sonra ceza sahası içine girerek arka direğe yaptığı plase vuruşta meşin yuvarlak ağlarla buluştu: 0-1.

45+1. dakikada Dirar’ın sağdan etkili ortasına ön direkte şık bir dokunuş yapan Jailson’un vuruşunda meşin yuvarlak filelerle buluştu: 1-1.

Stat: Şükrü Saracoğlu

Hakemler: Fırat Aydınus, Serkan Ok, Aleks Taşcıoğlu

Fenerbahçe: Volkan Demirel, Dirar, Skrtel, Sadık Çiftpınar, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topal, Jailson (Dk. 84 Eljif Elmas), Zajc (Dk. 62 Ayew), Moses (Dk. 82 Alper Potuk), Valbuena, Slimani

Konyaspor: Serkan Kırıntılı, Skubic, Ali Turan, Filipovic, Zuta, Volkan Fındıklı, Jevtovic, Traore (Dk. 75 Yatabare), Milosevic (Dk. 90+3 Uğur Demirok), Fofana (Dk. 83 Opanasenko), Jahovic

Goller: Dk. 36 Fofana (Atiker Konyaspor), Dk. 45+1 Jailson (Fenerbahçe)

Kırmızı kart: Dk. 33 Jahovic (Atiker Konyaspor)

Fenerbahçe’de Teknik Direktör Ersun Yanal, maçın ardından yaptığı konuşmada, Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu kötü durumdan çıkacağını söyledi.

Konyaspor Teknik Direktörü Aykut Kocaman ise karşılaşma sonrası yaptığı açıklamada, “Söyleyecek çok fazla bir şeyim yok. Çok yanlış bir kırmızı kart. Verilmesi gereken kırmızı kart verilmiyor, verilmemesi gereken kırmızı kart veriliyor. Topun peşinden koş koş koş.. İşkence gibi bir maç sonunda. Bir puan şu ortamda harika bir sonuç” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Beşiktaş, 3 Puanı 2 Golle Kaptı!

Beşiktaş, Süper Lig’in 22. haftasında deplasmanda karşılaştığı Malatyaspor’u 2-1 mağlup etti. Beşiktaş, bu galibiyetle puanını 39’a yükseltirken, Malatyaspor ise 34 puanda kaldı.

Beşiktaş, 50. dakikada Atiba Hutchinson’ın golüyle 1-0 öne geçti. Malatyaspor, 65. dakikada Ömer Şişmanoğlu’nun golüyle skoru 1-1’e getirdi. Beşiktaş, 70. dakikada Adem Ljajic’in golüyle 2-1 öne geçti.

Stat: Malatya Stadyumu

Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun

Malatyaspor: Ertaç, Chebake, Mina, Murat Akça (Mustafa Akbaş dk. 72), Bülent, Donald, Murat Yıldırım (Ahmed Ildız dk. 56), Aleksic, Guilherme (Barış Alıcı dk. 79), Ömerc, Adem

Beşiktaş: Karius, Atiba Mırın, Lens (Quaresma dk. 68), Güven (Kagawa dk. 62), Adem Ljajic (Mustafa dk. 89 ?), Vida, Dorukhan, Burak, Gökhan, Caner

Goller: Atiba (dk. 50), Adem Ljajic (dk. 71) (Beşiktaş), Ömer (dk. 65) (Malatyaspor )

Kırmızı Kart: Adem Büyük (dk. 42) (Malatyaspor)

Şenol Güneş: Galibiyeti hak ettik

Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, karşılaşma sonrası yaptığı açıklamada, “Az gol yiyen hücum özelliği ön plana çıkan zor bir takıma karşı oynadık. Galibiyeti hak ettik. Rakibin on kişi kalmasından faydalandık. E.Y. Malatyaspor’u deplasmanda yenmek önemli. Oyuncularımı kutluyorum” dedi.

Erol Bulut: 11’e 11 oynasaydık kaybetmezdik

Malatyaspor Teknik Direktörü Erol Bulut, kaşılaşma sonrası yaptığı açıklamada, “Bugün 11’e 11 mücadele edebilseydik, bu maçı kaybetmezdik” dedi.

Paylaşın

Genç Adamın Yurdu “Neandreia”

Zamanda yolculuk yaparcasına her döneme ait eserler bulunan Çanakkale, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır. Çanakkale’nin ilçelerinden Ezine, Gelibolu, Gökçeada’da bu yerler arasındadır.

Haber Kaos ekibi olarak Ezine, Gelibolu, Gökçeada’da yer alan tarihi kentleri sizler için derledik.

Gökçeada (İmroz): M.Ö. 1200’lü yıllarda geçtiği varsayılan Troya Savaşı’nı konu alan İlyada Destanı, Homeros tarafından M.Ö. 750’li yıllarda yazılmış. Destanda adı birçok kez geçen İmroz’dan hep kayalık olarak bahsedilir.

Yunan Mi­to­lo­ji­ine gö­re Gök­çea­da(İm­roz) ve Se­ma­di­rek ada­la­rı ara­sın­da Ak­hil­le­us’un an­ne­si The­tis’in sa­ra­yı, Gök­çea­da ile Boz­caa­da (Te­ne­dos) ada­la­rı ara­sın­da ise Po­sei­don’un ka­nat­lı at­la­rı­nın ahır­la­rı bu­lu­nu­yor.

Ho­me­ros’a gö­re İm­roz­lu­lar Tro­ya sa­va­şı sı­ra­sın­da Tro­ya­lı­la­rın ya­nın­da yer al­mış­lar. Yu­nan­lı sa­vaş­çı Ac­hil­les ta­ra­fın­dan esir edi­len ve Lim­ni’ye kö­le ola­rak sa­tı­lan Tro­ya Pren­si Lyca­on, İm­roz Kra­lı Eti­on ta­ra­fın­dan bü­yük mik­tar­da pa­ra öde­ne­rek kur­ta­rıl­mış.

An­tik ta­rih­çi Tho­uky­di­des, İm­roz­lu­la­rın Ati­na­lı göç­men­ler so­yun­dan ol­duk­la­rı­nı ve Hel­len di­li­ni de Ati­na­lı­lar gi­bi İon leh­çe­siy­le ko­nuş­tuk­la­rı­nı söy­lü­yor.

Lu­wi di­lin­de “Yü­ce AnaTan­rı­ça” an­la­mı­na ge­len “İma­u­ra” söz­cü­ğü­nün Hel­lenağ­zın­da ön­ce İmu­ros, da­ha son­ra da İm­bros’a dö­nüş­tü­ğü söy­le­ni­yor. İm­bros, ço­rak top­rak­lar­da­ki be­re­ket tan­rı­sı an­la­mı­na ge­li­yor.

Paktya Antik Kenti: Paktya İlkçağ Paktya kentinin kıyıda ya da kıyıya kadar yayıldığı düşünülmektedir. Paktya kentinden görünür kalıntı bulunmamaktadır. Sadece bazı keramik parçaları ile sütun parçalarına tesadüf sonucu rastlanmıştır.

Lysmahia Antik Kenti: Gelibolu ilçemizin Ortaköy-Eksamil yöresinde , gerek Marmara ve gerekse saros Körfezine bakan bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Kent Lizimahos tarafından M.Ö. 305 yılında kurulmuştur. Bölgede yeni yapılaşmalar nedeniyle bu eski kentin taşları sökülerek ve başka nedenlerle kullanıldığından eski kentin kalıntıları yok denecek kadar azalmıştır.

Kardiya (Cardia) Antik Kenti: Gelibolu ilçesi Bolayır yöresineki Bakla Burnundadır. Bu yörede kente ait bazı kalıntılar görülmektedir. İskender’den önceki devreye ve Pers istilasından önceki devrelere ait gümüş paralara rastlanmıştır. Ayrıca bu kentin bulunduğu yerde 1967 yılında bir çitçi tarafından 34.60 gram ağırlığında ve altın tel üzerine sıralanmış altın defne yapraklarından oluşan bir taç bulunmuştur.

Gallipoli (Critote- Kallipolis-Khersonesos): Yöreye ilk yerleşenlerin Trak lar daha sonrada Lesbos luların(Midilli) Phokaia lıların (Foça) ve Miletos luların koloniler kurarak buraya yerleştiklerı sanılmaktadır .Burada kurulan ve kalıntılarına günümüzde rastlanmayan antik kente Kallipolis/Gallipolis adı verildi.

Aphrdisi Antik Kenti: Bu kent Gelibolu İlçesi Kadıköy(Evreşe) Beldesi yöresinde bulunmaktadır. Kalıntısı yoktur. Kentte o devre ait bir büst bulunmuştur. Romalılara ait paralarda bulunmaktadır.

Aegos Potomi Antik Kenti: Aegospotomi Keçi derisi demektir. Gelibolu ilçesi Bayırköy-Cumalı köyleri arasında bulunan derenin kıyısında kurulmuş tarihi bir kenttir.

Peleponez savaşları sırasında Atina donanması su ve yiyecek gereksinimlerini bu kentten sağlamakta imiş. Bu kentte bulunan ve basılan paraların bir yüzünde Demetlerin başı, diğer yüzünde keçi resmi bulunmaktadır.

Agora (Aphrodisisas) Antik Kenti: Agora (meydan, çarşı, kurultay anlamındadır), tam kıstakta, Bolayır ile Evreşe/Kadıköy kasabası arasında orta yere düşen yamaçta, bugünkü Kavak Köyü yerinde veya onun yakınlarında kurulmuştur. Adı ve yeri dışında kentle ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Saece Codex Kultur-Atlas haritası, Kavak Köyü alanında, ilkçağ Apherodisias kentçiğini işaretlemiştir. Bugünkü Kavak Köyü alanında görünür herhangi bir İlkçağ kalıntısı da bulunmamaktadır.

Neandreia Antik Kenti: Neandreia antik kenti Çanakkale, Ezine ilçesine 20 km. uzaklıktaki Kayacık köyünün kuzey-doğusunda bulunan Çığri dağı üzerindedir.

Neandreia, Hellen dilinde “delikanlı” veya “genç adamın yurdu” anlamındadır. Kentin kuruluşu ile ilgili bilgiler yetersizdir. Arkeolojik kazılarda M.Ö.VII.yüzyıla inen mezarlarla karşılaşılması bu konuda bir fikir vermektedir.

Larissa Antik Kenti: Larissa antik kenti, Çanakkale’nin Ezine İlçesine bağlı Taraklı köyünün bulunduğu yerde idi. Heinrich Kiepert, haritalarında kenti Taraklı’nın 10 km. kuzeyinde, bugünkü Ilıca köyünün olduğu yerde göstermiştir.

Kiepert’e göre Alexandreia Troas’ın 4 km. güneydoğusunda idi. Ramsay’a göre de Taraklı’nın güneyindeki Tuzla Çayı (Satnioeis) kaynağının 6-7 km. kuzeydoğusunda bulunan Kösedere köyü yakınındadır.

Burada görüldüğü gibi araştırmacılar Larissa’nın yerini kesin olarak belirleyememişlerdir. Larissa’nın ismine Strabon, Plinius gibi antik tarihçiler değinmiştir. Ancak yörede arkeoloji kazıları yapılmadığından herhangi bir kalıntı ile karşılaşılmamıştır.

Alexandreia-Troas: Bu ilkçağ kentinin çok geniş olan kalıntılar alanı, Ezine ilçesinde Odun iskelesinin 3 Km. güneyinde bu bulunan , geyikli Bucağına bağlı Dalyan Köyü yakınındadır.. Adı Truva’daki İskender Yurdu anlamına gelmektedir.M.Ö. 4. Yüzyılda Mekedonya Kralı Büyük İskender’in komutanlarından Antigonos tarafından kurulmuştur.

Akhilleion Antik Kenti: Ezine İlçesi Geyikli Beldesinin kuzeyinde, deniz kenarında , Yeniköy’den güneye doğru uzanan sırtların en ucunda Beşige burnu üzerinde kurulmuştur. Şehri Midilli Adasında yaşan halk ( Mitilenelile) M.Ö. 7. Yüzyılda kurmuşlardır. Homeros’un İlyada destanında adı geçen Midilli halkı , kenti geliştirmişsi de tam bağımsızlığa hiçbir zaman kavuşamamış olan kent M.S. 1. Yüzyılda varlığını kaybederek boşaltılmıştır.

Paylaşın

Şifa Kaynağı ‘Sadağı Kanyonu’

Romatizma hastalarına şifa kaynağı olan Sadağı Kanyonu aynı zamanda doğa yürüyüşleri ve kampçıların da sıklıkla tercih ettiği Bursa’nın doğal güzelliklerinden biridir.

Sadağı Kanyonu, Bursa’ya 58 kilometre mesafedeki dağ ilçesi Orhaneli’nin 6 kilometre güneybatısında yer alan Sadağı köyünün 1.5 kilometre dışındaki su bendinin ardından başlar.

Sadağı Kanyonu’nu gezmek isteyenler, yer yer 60 metreyi bulan kaya blokları arasından akan Sadağı deresinde zaman zaman suya girerek ilerlemek zorundadırlar.

Sadağı kanyonun en ilgi çekici yeri olan kaya hamamı yörede avlanmak üzere Orhaneli’ni kuran, İ.S. 117/138 yılları arasında hüküm süren Roma İmparatoru Hadrianus’un karısı için yaptırdığı yer olarak bilinir.

Üç tarafı taş duvarla çevrili olan ve derenin karşı kıyısından kaynayan 60 derecelik sıcak suyu termal tesise alınsa da kaya hamamı halen sağlam durmaktadır.

Bursa’nın kısa tarihi

Şehir merkezinde yer alan Hisar bölgesinde elde edilen kesin bulgular MÖ 2500-2700 yıllarını gösterir. Fakat Akçalar Aktopraklık kazılarında bugün Bursa il sınırları içinde kalan eski uygarlık alanlarının 8500 yıl öncesine kadar uzandığı ortaya çıkmıştır.

Bursa bölgesi, MÖ 4. yüzyılda Bitinya Devleti kurulana dek, çeşitli kolonilerin ve ülkelerin egemenliğindeydi. Ünlü tarihçi Herodot’a göre, o tarihte Bursa ve civarında var olan tek kent, MÖ 12. yüzyılda kurulan Cius’tur (Gemlik). Apamea (Mudanya) kentinin ise MÖ 10. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Uluabat Gölü’nün üzerinde bir adada bulunan Apollonia’nın da (Gölyazı), MÖ 6. yüzyıldan önce kurulduğu sanılmaktadır.

Krezus/Kroisos (MÖ 561-546) döneminde Lidyalıların egemenliğine giren Bursa bölgesi daha sonra Pers egemenliğine geçer. Bölge, bu savaşlar sırasında çok tahrip olur. Bu sırada Yunan göçmenleri bölgeye gelerek Marmara Denizi kıyılarına yerleşir. Kadıköy’de Kurulu bulunan Chalchedon Cumhuriyeti, Bursa ve civarına saldırarak tahrip eder. Dedalses, Perslere karşı savaşarak Bursa bölgesinde bağımsız bir Bitinya Devleti kurar.

Bursa’nın kent statüsüne yükselip çevresinin surlarla çevrilmesi, Bitinya kralı I. Prusias (MÖ 232-192) döneminde gerçekleşir. Kartaca kralı Hannibal, Roma imparatoru ile yaptığı savaşı kaybedince, askerleriyle birlikte I. Prusias’a sığınır, I. Prusias tarafından büyük itibar görmesi üzerine, onun onuruna Bursa Kalesi’ni inşa eder. Böylece Bursa’nın ilk şehir planı da Kartaca kralı Hannibal tarafından yapılmış olur. Kente Prusa adı verilir.

MÖ 74 yılında Roma’ya bağlanan Bitinya Krallığı, uzun yıllar Roma egemenliğindeydi. Şehir, MS 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle Bizans yönetiminde kalır. MS 500’lerde bölgede ipek üretimine başlanır ve şehrin doğal sıcak suları nedeniyle küçük bir kaplıca kentine dönüşmesi bu zamanda gerçekleşir. Pythia’da (Çekirge) yeni hamamların yaptırılması İmparator Justinianus (527-565) zamanına denk gelir.

Müslümanlar ilk kez, Abbasiler (Harun Reşid, 8. yüzyıl) döneminde Bursa’ya kadar gelir. 955 yılında ise Halep’teki Hamedanlılar, İznik’i ele geçirip 23 yıl süreyle egemen olurlar. Türkler Bursa bölgesine ilk kez 1080 yılından sonra gelirler ve İznik, 1081-1097 yılları arasında Anadolu Selçuklu Devleti’ne başkentlik yapar. 1097 yılında ise bölge, Haçlı Savaşları’na sahne olur. İznik, Haçlıların eline geçer.

Bu savaşlar sırasında İstanbul’da Latin hükümeti kurulunca, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti İznik olur. 1204-1261 yılları arasında Nicaea’ya (İznik) bağlı sönük bir tekfurluk olarak yaşamını sürdürdüğü anlaşılan Prusa, hisardan ibaret bir kent olarak 14. yüzyıla kadar Bizans yönetiminde kalır.

Bursa, Osmanlı Devleti’nin kurucusu ve ilk sultanı olan Osman Bey’in uzun yıllar süren kuşatmasından sonra, kılıçla değil, “vire” olarak anılan biçimde; teslim yoluyla, 6 Nisan 1326′da oğlu Orhan Bey tarafından alınarak Osmanlıların başkenti olur. Osman Gazi de vasiyeti gereği Tophane’deki Gümüşlü Kubbe’ye (Saint Elia Manastırı) gömülür.

Bursa Osmanlı hâkimiyeti ile birlikte bilhassa ilk 200 yıllık dönemde diğer kentlere göre büyük gelişmeler gösterir, şehir hisarın dışında, batı ve doğuya doğru genişler ve birçok mimari yapı ile süslenir ve 1365’te Edirne’nin fethedilip başkent yapılmasına kadar imparatorluğa başkent olur. Edirne ve daha sonra İstanbul’un başkent olmasından sonra, Bursa hep Anadolu’nun başkenti olarak itibar ve değer görmüştür.

Bursa yöresi 1900’lerin başında Hüdavendigar Vilayetinin sınırları içindeydi. Kentin belediyesi 1877’de kuruldu. Osmanlı Devleti’nin yıkılmaya başladığı dönemde, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye İtilaf Devletleri tarafından işgal edilir. Bursa, 8 Temmuz 1920 tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edildiğinde, şehri korumakla görevli askerler, silah ve cephane yetersizliğinden fazla direnemez.

Şehrin işgali, sadece Bursa’da değil, tüm ülkede büyük üzüntü yaratır. Ankara’daki TBMM kürsüsü üzerine, Bursa düşman işgalinden kurtuluncaya kadar kalmak üzere siyah bir örtü örtülür. Şehir, 2 yıl, 2 ay, 2 günlük işgalden sonra 11 Eylül 1922 günü Yunan işgalinden kurtulur.

İşgal sonrası Balkanlardan gelen göçmenlerin büyük bölümünün Türkçe dahi bilmeyen, faklı gelenekler ve kültür taşıması, cumhuriyet Bursa’sı için daha farklı ve ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Fakat Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le doğan yepyeni Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer bütün illerinde olduğu gibi, Bursa da yaralarını kısa sürede sarar, toplumsal ve kültürel sorunları aşmayı bilir ve kalkınır.

Cumhuriyet yönetimi, yakılmış, yıkılmış bir Bursa’dan kısa sürede modern bir kent yaratmayı başarır. Yeniden ipek fabrikaları kurulur, gerek kent merkezi, gerekse ilçe ve köylerde büyük bir imar atılımı başlar. Cumhuriyet devrimlerine sahip çıkan Bursa, çok kısa süre içinde büyük bir gelişme göstererek ülkenin dördüncü büyük kenti olur.

Paylaşın