Eskişehir’in Gizemli “Mağaraları”

Eskişehir, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Binlerce, belki de milyonlarca yıl öncesine dokunabilmenin hazzına erişmeniz, dikit ve sarkıtların beslediği ihtişamın büyüsüne kapılmanız için Eskişehir’de birçok mağara bulunuyor.

Tarih boyunca birçok canlının sığınağı olan mağaralar Eskişehir’de de meraklılarını bekliyor.

Yarımkaya Mağarası

Han’a bağlı Kayı köyü yakınında Değirmen Deresi’nin sol yamacında yer almaktadır. Eskişehir-Çifteler-Han-Kayı köyü veya Eskişehir-SeyitgaziBardakçı-Karağaç-Kayı köyü yollarıyla gidilir. Kayı köyünün 1.5 km güneyindeki mağaranın önüne kadar yol vardır. Düden konumunda yatay olarak gelişmiş bir mağaradır. Girişi vadi tabanından 20 m yukarıda; -3 m’lik dik bir kuyu şeklindedir.

Yelinüstü Mağarası

Sivrihisar ile Günyüzü Sakarya Nehri arasında uzanan Sivrihisar Dağlarının güneydoğusunda yer alır. Ankara-Eskişehir veya Ankara-Polatlı-Yunak kara yolların Kayakent Beldesine gidilebilir. Mağara Kayakent Beldesinin hemen yakınındadır.

Afarın Düdeni

Sarıcakaya’nın 10 km kuzeyindeki Sarıcakaya Yaylası’nda yer alır. Sakarya Nehri tarafından kesilerek derince yarılan plato karakterinde geniş bir düzlük üzerinde gelişen mağaraya Sarıcakaya-Yenipazar kara yoluyla gidilmektedir. Stabilize olan bu yol 5-6 km sonra yaylaya ulaşmakta ve mağaranın hemen yanından Yenipazar köyüne gitmektedir. Kuyu şeklinde bir girişi vardır.

Beyyayla Mağarası

Eskişehir’in kuzeyinde, Beyyayla köyünün 1.5 km kuzeybatısında yer alır. Mağaraya Sarıcakaya-Beyyayla yolundan gidilir, yol köye kadar düzgündür.

Eşekini Mağarası

Mihalıççık’ın 15 km kuzeybatısında bulunan Sorkun köyünün 2 km kuzeyinde, Çayboğazı Deresi’nin sağ yamacında yer alır. Mihalıçcık-Nallıhan kara yolu ile Sorkun köyü çıkışından sonra Çayboğazı Deresi’nin kenarından giden bu yol 1.5 km sonra mağaranın hemen üstüne gelir. Buradan 10 dakikalık yürüyüşle mağaraya ulaşılır. Gelişimini tamamlamış fosil bir mağaradır. İki girişi vardır.

Çalpınar Mağarası

Mihalıççık’ın 7 km batısında bulunan Dağcı köyünün 2 km kuzeyindeki Kale Tepe’nin (1490 m) kuzeybatısında yer almaktadır. Porsuk Nehri’nin büyük bir kolu olan Koca Çay’a bağlanan Pazar Çayı’nın sağ yamacında bulunan mağaraya, Mihalıçcık-Eskişehir yolunun 5. km’sinden ayrılarak Dağcı köyüne varan yolla gidilir. Köyden de 3 km stabilize bir yol, mağaranın önüne kadar girmektedir.

Dumanlıkaya Mağarası

İnönü’nün yaklaşık 12 km doğusundaki Ballık Mahallesi’nin hemen yakınında yer alır. Porsuk Nehri’nin kolu olan Sarısu Çayı’na karışan Ballık ve Kayala derelerinin yardığı karstik bir plato üzerinde gelişen mağaraya Eskişehir-İnönü- Kütahya kara yolu veya Ankara-Eskişehir-İstanbul demir yoluyla gidilmektedir. Ballık Mahallesi’nden yarım saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır. İnönü Ovası’nın hemen güneyinde dik bir yamaçla yükselen, plato karakterli bir bölgede bulunur. Girişi -35 m kuyu şeklindedir; bundan sonra eğimli bir taban ile devam eder ve son noktası girişe göre -45 m’de sona erer.

Düdensuyu/Düdenönü Mağarası

Sarıcakaya’ya bağlı Beyyayla köyüne yakın Düdensuyu Deresi ile bağlantılıdır. Düdensuyu Deresi, mağaranın güneydoğuya bakan ağzından girip kuzeybatıya bakan ağzından çıkmaktadır. Düdensuyu Deresi’nin kaya kütlesi içinde açmış olduğu galeri oldukça geniştir. Dere, mağara içinde yer yer gölcükler oluşturmuştur. Bu gölleri geçmek için suyun çok olduğu mevsimlerde bot kullanmak gerekmektedir.

Gürleyik 1 / Gürleyik 2 Mağarası

Mihallıççık’ın 2 km güneyinde Kayalıboğaz Deresi’nin sağ yamacında yer alır. Mihalıççık-Nallıhan kara yolundan gidilir. Bu yolun üzerinde bulunan Dinek kasabasından 45 dakikalık yürüyüşle ulaşılmaktadır. Gelişimini tamamlayarak askıda kalmış fosil bir mağaradır. İçerisinde yoğun şekilde oluşumlar (sarkıt, dikit, sütun, duvar ve perde damlataşları ile makarnalar) gelişmiştir.

Güvercin İni Mağarası

Afarın Düdeni ve Sarıkız Subatanı ile birlikte Sarıcakaya Yaylası’nda yer almaktadır. Afarın Düdeni’nin 1.5 km kuzeydoğusundadır. Üst Jura Alt Kretase yaşlı Bilecik kireçtaşları içinde dikey olarak gelişmiştir. Mağaranın girişi 9×5 m boyutlarında; kuyu gibidir. Ayrıca -25 ve -15 m olmak üzere iki girişi daha vardır.

Hacıhüsrevin Mağarası

İnönü’nün hemen doğu kenarında su depolarının yakınında yer alır. Mağaranın önüne kadar yol vardır. Ulaşım için Eskişehir-İnönü-Kütahya kara yolu veya Ankara-Eskişehir-İstanbul demir yolu kullanılabilir.

Kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanan ve mermerlerin doğrultusu ve eğimine bağlı olarak dirsekler çizen mağara; yatay olarak gelişmiştir. İçeride çok sayıda blok, çakıl ve yer yer duvar damlataşları bulunan mağaranın girişi uçlardan değil; ortaya yakın bir noktadandır.

Heybeci Mağarası

Gürleyik Mağarası’nın 1 km doğusunda Dinek kasabasından geçen Heybeci (Çat) Deresi’nin iki kola ayrıldığı bölgenin üstünde yer alır. Mihalıççık-Nallıhan kara yolu üzerinde bulunan Dinek kasabasından gidilir. Buradan 15 dakikalık yürüyüşle mağaraya varılır. Kuyu şeklinde dikey olarak gelişmiştir. Son bölümünde duvar damlataşları gelişen mağara; molozlarla dolmuş küçük bir odayla sona ermektedir.

İnönü Mağaraları

İnönü’nün yaslandığı büyük dikliğin orta bölümünde gelişmiştir. Eskişehir İnönü-Kütahya kara yolu veya Ankara-Eskişehir-İstanbul demir yoluyla gidilebilir. Giriş ağzı büyük olan mağara çok uzaktan görülmektedir. İnönü (Sarısu) Ovası’nın güney kenarında yer alır.

Kara Mağara

Alpu’ya bağlı Karacaören köyünün 2 km kuzeyindeki Sulununkıran Tepesi’nin Sakarya Nehri’ne bakan kuzey yamacının başlangıcında yer alır.

Alpu-Gökçekaya Barajı yoluyla gidilir. Buradan ayrılan stabilize yol Kuzavya ve Gümele köylerinden geçerek Karacaören’e varır. Bu yol daha sonra Otluk ve Kandamlış köylerinden geçerek Eskişehir-Alpu-Mihalıççık-Nallıhan yoluna bağlanır. Karacaören köyünden yarım saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır.

Mağara Sakarya Nehri ve Gökçekaya Barajı’nın hemen önündedir. Biri kuzeye diğeri güneye bakan iki girişi vardır. Mağaradaki oluşumların birçoğu; insan yerleşimi olduğundan dolayı yakılan ateş sonucu isle kaplanmıştır. Tarih öncesi çağlarda kullanıldığı sanılan mağaranın tabanında kalın bir kültür toprağı vardır.

Karlık Düdeni

Sivrihisar Dağları’nın güneydoğu ucunda Arayit Dağı’nın (1819 m) kuzeybatısında bulunan Karlıkkale Tepe (1737 m) üzerinde yer alır. Yelini ve Yelüstü mağaralarına yakın olan düden Sivrihisar’a bağlı Karacaören Köyü’nün kuzeydoğusunda yer alır. Mağaraya Sivrihisar-Ballıhisar-Çaykoz veya Günyüzü-Kayakent-Karacaören-Çaykoz yolları ile gidilir. Köyden sonra 2 saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır. İlk giriş -13 m dikey iniştir. Anahtar deliği şekilli profili olan mağara çok dönemli gelişim özelliği gösterir.

Kızılçukur Mağarası

Süleler köyünün Kokarkuyu Mevkii’nde ormanlık bir arazide yer alır. Mağaranın giriş ağzı kuzeybatı yönüne bakmaktadır. Mağara, ortalarına yakın bir bölümünde daralmakta ve bir insanın ancak sürünerek sığabileceği küçük bir delik hâline gelmektedir. “Darboğaz” olarak adlandırılan bu delikten mağaranın ikinci kısmına geçilmektedir. Buradan sonra tek bir ana kol şeklinde devam eden mağara büyük bir çöküntü salonla sona ermektedir.

Karakaya Mağarası

Mihalıççık’ın kuzeybatısındaki Yalımkaya (Domya) köyünün 1 km doğusunda Sakarya Nehri’nin kolu olan Domya Deresi’nin sağ yamacında yer almaktadır. Yüksek dağlar arasında batıdan doğuya doğru derin gömülü vadi içinde akan Domya (Gürleyik) Deresi bölgeyi yararak parçalamıştır. Mağaraya Eskişehir-Mihalıççık yolundan ayrılan Büğdüz-Sasa-Yalımkaya veya Mihalıççık-Gürleyik-Yalımkaya yollarından biriyle gidilebilir. Yalımkaya köyüne kadar araçla; buradan da bir saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır. Kayabaşı Tepe’nin 1263 m kuzeyindeki dik yamaçta bulunan mağaraya çoğu yerde ip kullanılarak inilmektedir. Sarıkaya Mağarası’nın 1.5 km batısında yer almaktadır. Mağaraya Gürleyik köyünden Domya Deresi’nin derin kanyonu içinde 1 saatlik yürüyüşle de gidilebilir.

Kuzeydoğu-güneybatı yönlü bir fay üzerinde Sömdiken mermerleri içinde gelişmiştir. Tek bir galeriden oluşmaktadır. Mağara oluşum açısından (Sarkıt, dikit, sütun, duvar ve perde damlataşları, havuzlar) oldukça zengindir. Özellikle dikit; sütun ve duvar damlataşların üzeri gri veya kurşuni beyaz ve siyah renklerde sıvanmıştır.

Kötüfatma Mağarası

Kara Mağara’nın 3 km doğusunda yer alır. İki mağara arasında kanyon şekilli ve derin bir vadi içinde Girdap Dere akar. Giriş ağzı Sakarya Nehri’ne bakan mağaraya Alpu-Karacaören-Otluk veya Alpu-Bozan-Büğdüz-Ağaçhisar -Kandamlamış-Otluk yoluyla gidilebilir. Otluk köyünün Atçım Mahallesi’nden yaya olarak bir saatlik yürüyüşle mağaraya varılır. Mağaranın üç ayrı girişi vardır. Gelişimini tamamlamış fosil bir mağaradır.

Koçakkıran Mağarası

Kötüfatma, Karamıkini ve Kara Mağara’nın çok yakınında bulunur. Otluk köyünün Açtım Mahallesi’nin yakınındaki Koçakkıran Tepe’nin (1358 m) 1 km kuzeyinde yer alır. Açtım Mahallesi’nden dik bir yamaç üzerinde bir saatlik yürüyüşle mağaraya varılır.

Giriş ağzı Sakarya Nehri’ne bakan birbirine bağlı fakat farklı dönemlerde oluşmuş iki bölümden meydana gelir. Birinci bölümde yoğun damla taşlar ile kaplıdır. Batıya doğru dönen bu bölüm çok dar bir geçitle ikinci bölüme bağlanmaktadır. Burada içeriden dışarıya doğru çok kuvvetli bir rüzgâr esmektedir.

Manasır Mağarası

Mihalıççık’ın kuzeybatısında Manasır Platosu üzerindedir. Mihalıççık-Nallıhan kara yolu üzerinde bulunan mağara, Sorkun köyü veya Dinek kasabasından 1.5-2 saatlik yürüyüş mesafesindedir. Büyük bir çöküntü dolininin tabanında yer alan düdenin derinliği, kireç taşlarının kalınlığına bağlı olarak -368 m’yi bulmaktadır. Düden; -130 m’de dirsek yaparak yaklaşık 240 m’lik dikey bir inişle bitmektedir.

Sarıkaya Mağarası

Yalımkaya (Domya) köyünün 1 km doğusunda, Domya Deresi’nin kolu olan Çatalkaya Deresi’nin sol yamacında yer alır. Mağaraya Eskişehir-Mihalıççık yolundan ayrılan Büydüz-Sasa-Yalımkaya veya Mihalıççık-Gürleyik-Yalımkaya yollarından biriyle gidilir. Yalımkaya köyünden bir saatlik yürüyüşle mağaraya varılır.

Toplam uzunluğu 591 m. olan mağaranın iki girişi vardır. Birbirine bağlı üç kattan oluşur. Tabanında kum, çakıl ve molozlar bulunan mağaranın alt katı nemli olduğundan damlataşca zengindir. Oluşumları devam eden bu damlataşlar sarkıt, dikit, sütün, duvar ve perde damlataşı, damlataş havuzları çoğunlukla siyah ve kahverengidir. Üst katlar fosil şekildedir. Damlataş yönünden fakirdir.Mağaranın soğuk ve nemli bir havası vardır. Üst kat 13ºC, yüzde 80 neme, alt kat 10ºC, yüzde 90 neme sahiptir.

Mağara, Prehistorik ve tarihi dönemlerde insanlar tarafından kullanıldığını gösteren Çakmaktaşı yongaları seramik ve tuğla parçaları ve insan kemikleri gibi buluntu ve şekillere sahiptir.

Manasır Mağarası

Mihalıççık’ın kuzeybatısında Manasır Platosu üzerindedir. Mihalıççık-Nallıhan kara yolu üzerinde bulunan mağara, Sorkun köyü veya Dinek kasabasından 1.5-2 saatlik yürüyüş mesafesindedir. Büyük bir çöküntü dolininin tabanında yer alan düdenin derinliği, kireç taşlarının kalınlığına bağlı olarak -368 m’yi bulmaktadır. Düden; -130 m’de dirsek yaparak yaklaşık 240 m’lik dikey bir inişle bitmektedir.

Külçeini Mağarası

Eskişehir’in yaklaşık 30 km kuzeybatısındaki Çalkara köyünün 2 km kuzeybatısında bulunan Kocaçal Tepe (983 m) ile Küçükbursa Tepe’nin arasında akan Kurudere’nin sol yamacında yer alır. Girişi Sakarya Nehri’ne bakan mağaraya; Eskişehir-İnhisar yoluyla gidilir. Köyden bir saatlik yürüyüşle mağaraya ulaşılır. Genişliği yer yer 18 m’yi, tavan yüksekliği 5 m’yi bulan ana galerinin tabanı toprak; moloz ve iri çöküntü blokları ile kaplıdır. Mağaranın en derin yeri olan (-35 m) bu girinti şeklindeki galerilerde sarkıt, dikit, sütun ve duvar damlataşları gelişmiştir.

Mayıslar Mağarası

Mayıslar köyünün 4.5 km doğusunda, Gacani Tepe’nin (660 m) Sakarya Nehri’ne bakan kuzey yamacında yer alır. Vadi tabanından 440 m yukarıdadır. Ulaşım Sarıcakaya-Nallıhan yolu ile yapılır. Mayıslar’dan geçen bu yolun 4.km’sinden ayrılan stabilize yol ile Gacani Tepe’nin doğusuna kadar gelinir ve buradan dik bir yamaçta yarım saatlik yürüyüşle mağaraya varılır. Birbirine yakın iki girişi vardır, biri -5 m’lik kuyu şeklindedir. 2-12 m arasında değişen toplam 5 dik inişi vardır. Mağara dar fakat yüksek tavanlı ve eğimli galerilerden oluşmaktadır.

Ulubük Mağarası

Alpu’nun yaklaşık 30 km kuzeybatısında Alapınar köyünün 2 km güneyindeki Ulubük Yaylası’nda yer almaktadır. Mağaranın bulunduğu alan Sakarya Nehri ve Porsuk Nehri akarsu havzalarını birbirinden ayıran yüksek bir sırt hâlindedir. Sakarya’ya bakan mağaraya Eskişehir-Alpu-Gökçekaya Barajı yolu ile gidilir. Baraja giden yolun 20. km’sinden sola ayrılan 10 km’lik stabilize yol önce Ulubük Yaylası’ndan daha sonra da Alapınar köyünden geçer ve Sakarı Karacaören’e gider. Yol mağaranın önüne kadar gitmektedir.

Mağaranın girişi -4 m’lik dar bir kuyu şeklindedir. Daha sonra insanlar tarafından genişletilen bu giriş; belirgin bir çatlak üzerinde gelişmiştir. Yüzeye oldukça yakındır (2-5 m). Birbirine bağlı üç salondan oluşur. Tabanında kalın fosilleşmiş toprak ve kum deposu olan bu salondan, içinde yoğun bir şekilde damlataşların (sarkıt, dikit, sütun, duvar ve örtü damlataşları, makarnalar ve havuzlar) geliştiği ikinci bölüme geçilmektedir. Tavan yüksekliği 1-3 m olan bu bölüm dar bir galeriyle büyük salona bağlanmaktadır. Oluşum açısından zengin bir mağaradır. Mağaranın son bölümüne doğru insan kemiklerine ve seramik parçalarına rastlanmıştır.

Tozman Düdeni

Mihalgazi’nin yaklaşık 15 km kuzeybatısında bulunan Tozman Yaylası’nın Yenipazar’a bakan kuzey sınırında yer almaktadır. Sakarya Nehri tarafından derince yarılan yüksek platoluk bölgede bulunan mağaraya Eskişehir- Sarıcakaya-Mihalgazi-Çayköy-İnhisar veya Eskişehir-Söğüt-İnhisar-Çayköy- Mihalgazi yollarından gidilebilir. Çayköy’den ayrılan ve Tozman köyünden geçen yol sonra Tozman Yaylası’nda bulunan mağaranın hemen kenarından geçerek Yenipazar ilçesine ulaşır.

Yarasa İni Mağarası

Eskişehir-Sarıcakaya-Mihalgazi-Alpagut ve İnhisar-Söğüt kara yoluyla gidilir. Mihalgazi’den Alpagut ve İnhisar’a giden yol mağaranın hemen önünden geçer. Alpagut ile mağara arası 2 km’dir. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanır ve çok katlı gelişim özelliği gösterir. Sakarya Nehri’nin hemen kenarında; gelişimini tamamlamış fosil üç katlı, kuru bir mağaradır. Birbirine bağlı iki girişi vardır. Damlataş oluşumuna pek rastlanmaz.

Şaban’ın Düdeni

Küçük Sasa köyünün 3 km güneyinde Şabanpınarı Çeşmesi’nin hemen yanındadır. Domya Deresi ile Porsuk Nehri akarsu havzalarını birbirinden ayıran sırt üzerindeki bir çukurluğun tabanında gelişen mağaraya; Eskişehir Mihalıççık kara yolunda bulunan, Bozan kasabasında ayrılan Çırçır-Ağaçhisar-Sasa-Yalımkaya (Domya) köylerini birbirine bağlayan yol ile gidilir. Girişi -6m’lik kuyu şeklindedir. Daha sonra eğimli bir tabanla girişe göre -46 m’de sona erer. Bu bölümde yer yer küçük gölcükler oluşmuştur. Yarı aktif bir düdendir.

Yelini Mağarası

Yelinüstü Mağarasının güneyinde yeralan Mağara Sivrihisar ile Günyüzü Sakarya Nehri arasında uzanan Sivrihisar Dağılarının güneydoğusundadır. Mağaraya, Ankara-Eskişehir veya Ankara-Polatlı-Yunak Karayollarından gidilebilir. Yelinüstü Mağarası’nın güneyinde yer alır. Mağara “Yılanlı” ismiyle de anılmaktadır. Damlataş ve tavandan düşen iri bloklarla birçok salon ve odaya bölünen mağara görünümleri son derece güzel damlataşlar ile kaplıdır.

Toplam uzunluğu 271 m. olan Mağaranın en derin noktası, girişe göre -26 metredir. Damlataş ve tavan düşen iri bloklarla bir çok salon ve odaya bölünen mağara, görünümleri son derece güzel damlataşlar ile kaplıdır. Genel olarak girişten sona doğru sıcaklık azalarak nem artmaktadır. Girişte sıcaklık 25.5ºC, yüzde 45 nem, son salonda 16.1ºC sıcaklık, yüzde 79.5 nem oranına sahiptir.

Yelinüstü Mağarası ile benzer özellikler gösteren bu mağarada uzun dönemler insanlar tarafından kullanıldığını gösteren şekil ve kalıntılar mevcuttur. Mağara önünde, yamaç ve tarlalarda çakmak taşı, yonga, balta, mızrak uçları bulunmuştur. Girişte toprakta değişik alet, kemik, çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Salonda ise tuğladan yapılmış derinliği 2 metreyi geçen havuzlar ve sarnıçlar bulunmaktadır.

Paylaşın

Eşsiz Doğal Güzellik “Beş Göller”

Doğu’nun incisi Erzurum, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Narman Beş Göller; Erzurum’a 121 km Erzurum’un ilçesi Narman’a 25 km uzaklıkta yer almaktadır. 

Değişik büyüklüklerde beş gölden oluşur. Eşsiz doğal güzellikleri ile keşfedilmesi gereken, bakir bir alan olan bölge, Narman İlçesinin güneyinde Otlutepe mahallesi (köyü) yaylasına 2 km mesafede bulunmaktadır.

Bölgeye Erzurum – Tortum veya Erzurum – Hasankale karayolundan ulaşım mümkündür. Kamp ve Trekking için uygun olan beş göllere gitmek için en uygun zaman yaz aylarıdır.

Erzurum Kısa Tarihi

Doğu Anadolu’nun en büyük kenti olan Erzurum’un MÖ 4900 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Erzurum’u da içine alan bölge tarih boyunca Urartular, Kimmerler, İskitler, Medler, Persler, Parftlar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Bizanslılar, Sasaniler, Moğollar, İlhanlılar ve Safaviler gibi çok çeşitli kavim ve milletler tarafından idare edilmiştir.

1514 yılında şehir ve çevresini fetheden Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılına kadar bu topraklarda hüküm sürmüşlerdir.Milli mücadele, milli birlik ve bağımsızlık hareketinin temelinin atıldığı Kongre 23 Temmuz 1919 da Erzurum’da toplamıştır.

Erzurum Coğrafya

Erzurum ili, Türkiye’nin orta ve batı kesimlerine göre, yükseltinin fazla olduğu illerinden biridir. Doğu Karadeniz Dağlarının doğu uzantıları olan Rize Dağları, ili kuzeyden çevreler ve Rize ile sınırını oluşturur.

Karadeniz’e paralel düzenli sıralar durumunda uzanan bu dağlar, geçit vermez ve yüksektir. En yüksek noktaları 3937m. yüksekliğindeki Kaçkar Tepesi ile Verçenik Tepesi’dir. Dumlu Dağından doğuya doğru uzandığında iki yüksek dağ sırasına ulaşılır.

Tortum’a doğru olanı Güvercin Dağıdır; Pasinler Ovası ile Gürcü Boğazı arasını doldurmuş olanı ise Karga Pazarı Dağlarıdır. Erzurum şehrini doğudan çevreleyerek Palandöken Dağlarına ulaşır.Erzurum şiddetli karasal Doğu Anadolu iklimi bölgesinde yer alır. İlin yıllık sıcaklık ortalaması 6.0 derece kadardır.

Erzurum Turizm

Palandöken Kayak MerkeziÜlkenin önemli Kayak Merkezlerinden olan Palandöken Erzurum ili sınırlarındadır.

Erzurum Tarihi Yerler

Erzurum İli’ne 79 km uzaklıktaki Horasan – Pasinler – Erzurum tarihi İpek Yolu üzerindedir. İlk inşa tarihi kesin olarak bilinmeyen Erzurum Kalesi’nin M.S. 5. yy ilk yarısında Bizanslılar tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İç kale mescidine minare olarak yaptırılan Saat Kulesi, Tepsi Minare ve Kule diye de adlandırılmaktadır. Şehre hakim bir tepe üzerinde kurulu bulunan Erzurum Kalesi’nin surlarındaki Saat Kulesi her taraftan çok rahatlıkla görülebilmektedir.

1297-98 yıllarında İlhanlıların Veziri Emir Çoban Salduz tarafından yaptırılmıştır. Aras nehri üzerinde 7 kemer gözlü olarak inşaa ettirilen önemli bir yapıttır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan iki katlı bina halen çarşı olarak kullanılmaktadır. Çarşıda daha ziyade oltu taşı satıcıları faaliyet göstermektedir.

Erzurum Medreseler

13’üncü yüzyılın sonlarında İlhanlılar tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu Mimari geleneğinde açık avlulu, iki katlı ve iki minareli eğitim kurumu, Anadolu’nun en büyük medresesidir. Hoca Celaleddin Yakut tarafından MS 1310 yılında inşa edilmiştir.

İlhanlı döneminden günümüze kalan nadir eserlerden birisidir. İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Erzurum Cami ve Kiliseler

İl merkezindeki Lalapaşa Cami, Üç Kümbetler ve Oşvank Kilisesi görülmeye değerdir. Üç kümbetlerden sekiz köşeli plan üzerine oturtulmuş olan Saltuklu Devleti’nin kurucusu Emir Saltuk’a ait olduğu sanılmaktadır. Tamimiyle kesme taştan yapılmış olan kümbetlerin diğer ikisini kimlerin yaptığı bilinmemektedir.

Kümbetlerin genel olarak 13 üncü yüzyıl sonu ve 14 üncü yüzyıl başına ait oldukları kabul edilmektedir. Üç kümbetler Türklere ait diğer kümbetlere nazaran değişik planları, kullanılan malzeme ve süslemeleri açısından ayrı bir yer tutar.

Erzurum Mesire Yerleri

Tortum Gölü’nün son kısmında, Tortum Çayı’nın 48 m yüksekten düşmesiyle meydana gelen çağlayan vadideki bir dağın heyelan sonucu çayın önünü kapatmasıyla oluşmuştur. Erzurum’a 120 km mesafededir. Baharda suyun bol olduğu mevsimde tabii manzarası ve heybetiyle seyrine doyum olmaz. Pasinler Kaplıcası, Kuş Gözlem Alanı, Doğu Karadeniz Dağları Erzurum Ovası…

Erzurum Sportif Etkinlikler

Erzurum’un İspir ilçesi sınırlarından geçen Çoruh Nehri rafting yapmaya en elverişli akarsulardan birisidir. Derin kanyonları ile ilgi çeken Çoruh, her yıl turistlerin akımına uğrar. 1993 yılında Dünya Rafting Şampiyonası Çoruh Nehrinde yapılmıştır. Erzurum’un kuzeyinde yer alan Dumlu Dağları üzerinde yabancı turistler tarafından günü birlik doğa yürüyüşleri yapılmaktadır.

Bu yürüyüşe gidenler üç saatlik bir yürüyüşle Dumlu Baba diye adlandırılan ve Fırat Nehri’nin önemli kollarından biri olan Karasu’nun kaynağı durumundaki soğuk su gözesine varırlar, burada bir süre dinlenen ziyaretçiler dönüş yürüyüşüne Kırkgöze Köyü üzerinden yaparlar buna benzer dağ yürüyüşleri Erzurum’un güneyinde bulunan Palandöken Dağları üzerinde de yapılmaktadır.

Erzurum Mutfağı

Anadolu’nun her yöresinin kendine ait yöresel bir mutfağı vardır. Erzurum’da zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Bunlardan lor dolması, kadayıf dolması, özel yapılmış su böreği, ayran aşı ve cağ kebabı bu mutfağın baş yemekleridir. Erzurum’a yolu düşenlere bu yemekleri, özellikle meşhur Tortum Cağ kebabını tatmaları özellikle tavsiye edilir.

Paylaşın

11 Gölden Oluşan “Yedi Göller”

Erzurum, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Türkiye’nin bakir coğrafyalarından Ovit Dağı’nın güney yamaçları, volkanik gölleriyle mutlaka keşfedilmesi gereken bir bölgedir.

Burada dağların yüksekliği zaman zaman 4000 m. yi bulurken, küçüklü büyüklü tepeler arasında turkuaz renkli volkanik göller yer almaktadır.

Değişik boyutlarda 11 gölden oluşan Yedigöller’e normal bir otomobille gitmek mümkün değildir. Ancak uygun bir arazi aracıyla, stabilize yollardan göllere ulaşılabilmektedir.

Dağcıların gözde mekanı olan bu bölge, Türkiye’de yeterince tanınmamıştır. Yedigöller’e gelmek için en iyi zaman, haziran ayının on beşinden sonrası ve ağustos ayının sonlarıdır.

Erzurum Kısa Tarihi

Doğu Anadolu’nun en büyük kenti olan Erzurum’un MÖ 4900 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Erzurum’u da içine alan bölge tarih boyunca Urartular, Kimmerler, İskitler, Medler, Persler, Parftlar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Bizanslılar, Sasaniler, Moğollar, İlhanlılar ve Safaviler gibi çok çeşitli kavim ve milletler tarafından idare edilmiştir.

1514 yılında şehir ve çevresini fetheden Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılına kadar bu topraklarda hüküm sürmüşlerdir.Milli mücadele, milli birlik ve bağımsızlık hareketinin temelinin atıldığı Kongre 23 Temmuz 1919 da Erzurum’da toplamıştır.

Erzurum Coğrafya

Erzurum ili, Türkiye’nin orta ve batı kesimlerine göre, yükseltinin fazla olduğu illerinden biridir. Doğu Karadeniz Dağlarının doğu uzantıları olan Rize Dağları, ili kuzeyden çevreler ve Rize ile sınırını oluşturur.

Karadeniz’e paralel düzenli sıralar durumunda uzanan bu dağlar, geçit vermez ve yüksektir. En yüksek noktaları 3937m. yüksekliğindeki Kaçkar Tepesi ile Verçenik Tepesi’dir. Dumlu Dağından doğuya doğru uzandığında iki yüksek dağ sırasına ulaşılır.

Tortum’a doğru olanı Güvercin Dağıdır; Pasinler Ovası ile Gürcü Boğazı arasını doldurmuş olanı ise Karga Pazarı Dağlarıdır. Erzurum şehrini doğudan çevreleyerek Palandöken Dağlarına ulaşır.Erzurum şiddetli karasal Doğu Anadolu iklimi bölgesinde yer alır. İlin yıllık sıcaklık ortalaması 6.0 derece kadardır.

Erzurum Turizm

Palandöken Kayak MerkeziÜlkenin önemli Kayak Merkezlerinden olan Palandöken Erzurum ili sınırlarındadır.

Erzurum Tarihi Yerler

Erzurum İli’ne 79 km uzaklıktaki Horasan – Pasinler – Erzurum tarihi İpek Yolu üzerindedir. İlk inşa tarihi kesin olarak bilinmeyen Erzurum Kalesi’nin M.S. 5. yy ilk yarısında Bizanslılar tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. İç kale mescidine minare olarak yaptırılan Saat Kulesi, Tepsi Minare ve Kule diye de adlandırılmaktadır. Şehre hakim bir tepe üzerinde kurulu bulunan Erzurum Kalesi’nin surlarındaki Saat Kulesi her taraftan çok rahatlıkla görülebilmektedir.

1297-98 yıllarında İlhanlıların Veziri Emir Çoban Salduz tarafından yaptırılmıştır. Aras nehri üzerinde 7 kemer gözlü olarak inşaa ettirilen önemli bir yapıttır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan iki katlı bina halen çarşı olarak kullanılmaktadır. Çarşıda daha ziyade oltu taşı satıcıları faaliyet göstermektedir.

Erzurum Medreseler

13’üncü yüzyılın sonlarında İlhanlılar tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu Mimari geleneğinde açık avlulu, iki katlı ve iki minareli eğitim kurumu, Anadolu’nun en büyük medresesidir. Hoca Celaleddin Yakut tarafından MS 1310 yılında inşa edilmiştir.

İlhanlı döneminden günümüze kalan nadir eserlerden birisidir. İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Erzurum Cami ve Kiliseler

İl merkezindeki Lalapaşa Cami, Üç Kümbetler ve Oşvank Kilisesi görülmeye değerdir. Üç kümbetlerden sekiz köşeli plan üzerine oturtulmuş olan Saltuklu Devleti’nin kurucusu Emir Saltuk’a ait olduğu sanılmaktadır. Tamimiyle kesme taştan yapılmış olan kümbetlerin diğer ikisini kimlerin yaptığı bilinmemektedir.

Kümbetlerin genel olarak 13 üncü yüzyıl sonu ve 14 üncü yüzyıl başına ait oldukları kabul edilmektedir. Üç kümbetler Türklere ait diğer kümbetlere nazaran değişik planları, kullanılan malzeme ve süslemeleri açısından ayrı bir yer tutar.

Erzurum Mesire Yerleri

Tortum Gölü’nün son kısmında, Tortum Çayı’nın 48 m yüksekten düşmesiyle meydana gelen çağlayan vadideki bir dağın heyelan sonucu çayın önünü kapatmasıyla oluşmuştur. Erzurum’a 120 km mesafededir. Baharda suyun bol olduğu mevsimde tabii manzarası ve heybetiyle seyrine doyum olmaz. Pasinler Kaplıcası, Kuş Gözlem Alanı, Doğu Karadeniz Dağları Erzurum Ovası…

Erzurum Sportif Etkinlikler

Erzurum’un İspir ilçesi sınırlarından geçen Çoruh Nehri rafting yapmaya en elverişli akarsulardan birisidir. Derin kanyonları ile ilgi çeken Çoruh, her yıl turistlerin akımına uğrar. 1993 yılında Dünya Rafting Şampiyonası Çoruh Nehrinde yapılmıştır. Erzurum’un kuzeyinde yer alan Dumlu Dağları üzerinde yabancı turistler tarafından günü birlik doğa yürüyüşleri yapılmaktadır.

Bu yürüyüşe gidenler üç saatlik bir yürüyüşle Dumlu Baba diye adlandırılan ve Fırat Nehri’nin önemli kollarından biri olan Karasu’nun kaynağı durumundaki soğuk su gözesine varırlar, burada bir süre dinlenen ziyaretçiler dönüş yürüyüşüne Kırkgöze Köyü üzerinden yaparlar buna benzer dağ yürüyüşleri Erzurum’un güneyinde bulunan Palandöken Dağları üzerinde de yapılmaktadır.

Erzurum Mutfağı

Anadolu’nun her yöresinin kendine ait yöresel bir mutfağı vardır. Erzurum’da zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Bunlardan lor dolması, kadayıf dolması, özel yapılmış su böreği, ayran aşı ve cağ kebabı bu mutfağın baş yemekleridir. Erzurum’a yolu düşenlere bu yemekleri, özellikle meşhur Tortum Cağ kebabını tatmaları özellikle tavsiye edilir.

Paylaşın

Doğa Harikası ‘Erzurum Kaplıcaları’

Doğal termal suyun bilinen en eski ve doğal tedavi kaynağı olması, termal sulara olan ilginin artmasına sebep olmuştur. Bu durum termal sağlık turizminin bir sektör olarak gelişmesini sağlamıştır.

Türkiye’nin Kafkasya’ya açılan kapılarından biri olan Erzurum’da doğal termal kaynak suları açısından zengin bir kentimizdir.

Erzurum ili sınırları içinde yer alan “Ilıca Kaplıcaları , Pasinler Kaplıcası, Köprüköy Kaplıcası (Deli Çermik), Akdağ Kaplıcası, Olur Kaplıcası, Hızırilyas Kaplıcası” sizler için derledik.

Ilıca Kaplıcaları

İl merkezinin 15 km batısındaki Aziziye ilçe merkezinde yer almaktadır. Tesislerde açık ve kapalı restoranlar, mescit, dinlenme ve toplantı salonları ile açık otopark bulunmaktadır.

Sodyum ve bikarbonatlı kaynak suyunun sıcaklığı 39°C dir. Kaplıcanın suyu mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, beslenme bozuklukları ve romatizma başta olmak üzere çok sayıda hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.

Pasinler Kaplıcası

İl merkezine 43 km. uzaklıktadır. Kaplıcadan, içme ve banyo kürleri şeklinde yararlanılmaktadır. İçilerek kullanıldığında safra kesesi, karaciğer, mide ve bağırsak üzerinde etkili olmaktadır.

Romatizma, sinir ve kas yorgunluğu, çeşitli sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme tedavisi için banyo kürleri uygulanmaktadır.. Bikarbonatlı, klorürlü, sodyumlu, karbondioksitli ve kısmen de radyoaktif bileşimli olan kaplıva suyunun sıcaklığı 39-45 °C arasında değişmektedir.

Köprüköy Kaplıcası (Deli Çermik)

İl merkezine 56 km uzaklıkta, Köprüköy ilçesinde yer almaktadır. Bikarbonat, sodyum, kalsiyum, karbondioksit, demir ve bromür içeren kaplıca suyu sindirim sistemi, böbrek ve idrar yolları, kan dolaşımı ve kalp hastalıkları, metobolizma bozuklukları ve romatizma hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.

Akdağ Kaplıcası

İl merkezine 28 km uzaklıktadır. Dumlu Dağı’nın eteğinde Akdağ köyündedir. Kaplıcaların bulunduğu bölge halk tarafından mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Mide, bağırsak, safra kesesi ve şeker hastalıklarına iyi gelen suları biokarbonat, klorür, sodyum, magnezyum ve bromürlüdür.

Olur Kaplıcası

Olur İlçe merkezinin kuzey doğusunda yer alan kaplıca ilçeye 11 km uzaklıktadır. Kaplıcaya Ilıkaynak ve Sarıbaşak köylerinden geçip uzun harman – Yaylabaşı köy güzergahı takip edilerek ulaşılabilir. Kaplıca suyu 39 derece olmakla birlikte içilebilir özelliğe sahiptir. Başta romatizmal hastalıklar olmak üzere bir çok hastalığa iyi geldiği söylenmektedir.

Hızırilyas Kaplıcası

Hızırilyas Kaplıcası Horasan İlçesi’ne yaklaşık 15 km Erzurum’a 102 km mesafede yer alan Hızırilyas köyünde bulunmaktadır.

Kaplıcada erkek ve bayanlar için ayrı ayrı 8 metre uzunluk ve 4 metre genişliğe sahip havuzlar yapılmış Horasan Kaymakamlığı tarafından hizmete açılmıştır. Kaplıca, 58 derecedeki su sıcaklığı ve içinde bulundurduğu mineraller sayesinde şifa kaynağı olarak değerlendiriliyor.

Cilt hastalıkları, romatizma, kadın hastalıkları ve kemik kireçlenmeleri için şifa kaynağı olan su bikarbonat, klorür, sülfat, kalsiyum, karbondioksit gazı içermektedir.

Paylaşın

Ekşisu Kaplıcaları Ve Ekşisu Mesire Alanı

Ekşisu Kaplıcaları ve Ekşisu Mesire Alanı, Erzincan İl merkezine 11 km. uzaklıktadır. Bölgede bulunan ve Ekşisu adı verilen Böğert Maden Suyu, sağlık yönünden oldukça önem taşımaktadır.

Maden suyu; anemi, karaciğer, mide, bağırsak ve safra yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.Ekşisu yakınındaki kaplıca, 33 derecelik ısıya sahiptir.

Su banyosu şeklinde kullanılan kaplıca suyu, romatizma, cilt, damar sertliği ve kalp rahatsızlıklarına iyi gelmektedir. Kaplıca 12 adet kapalı havuz ile halkın hizmetindedir.

Ekşisu Mesire alanı ister aile olarak ister arkadaşlarınızla ister yalnız olarak gerçekleştirebileceğiniz piknik, gezi ve diğer bütün organizasyonlarda şehrin gürültüsünden uzak ve doğa ile baş başa kalabileceğiniz bir ortamdır.

Barındırdığı yüzme havuzu, doğal kükürtlü havuzu, özel yapılmış piknik masaları, gezi parkları, kadın ve erkek için özel mescidi, ile Erzincan’ın en çok tercih edilen sosyal ve huzur mekanlarından biri olmaktadır.

Erzincan Kısa Tarihi

Erzincan, Fırat’ın kollarından Karasu, doğu batı doğrultusunda uzanan demiryolu ile Sivas-Erzurum ve Trabzon-Sivas karayollarının birleştiği noktadadır.

Şehir İstanbul’un 1100 km, Ankara’nın 690 km doğusunda, Yukarı Fırat havzasının içinde 1200 m yüksekliğindeki bir ovanın ortasındadır. Ovanın boyutları, doğu-batı yönünde 30 km, kuzey-güney yönünde 10-15 km’dir.

Erzincan’ın siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden, Mengücek Beyliği ve Selçuklu döneminde ve ondan sonra gelen yüzyıllar içerisinde de Anadolu’nun ileri gelen ticari ve kültür merkezlerinden biriydi. O dönemler içerisinde ekonomisinin temelini oluşturan faaliyetler açısından çağdaşı olan kentlerin pek çoğundan hayli ileri idi.

12. yüzyılda Gezgin Marco Polo, kentte dokumacılığın gelişmiş olduğunu, 14. yüzyılda İbni Batuta da kentte dokumacılığın ve bakır eşya yapımının ileri düzeyde olduğunu yazarlar. Dokumacılık, boya yapımının gelişmesini de sağlamıştı. 1561-1518 yıllarında düzenlenen tahrir defterlerinde kentin yıllık geliri 224.753 akçe idi. Bu gelir, çeşitli vergi ve resimlerden oluşmaktaydı.

Evliya Çelebi’ye göre, 17. yüzyıl ortalarında Erzincan’ın ortasında küçük ve alçak duvarlı kalesi içinde; 200 ev ile 1 cami vardı. Kale dışında ise 1800 ev, 7 cami, 60’tan çok mescit ile içinde 500’den fazla dükkanın bulunduğu bir çarşı ve bedesten, bütün şehirde ise 48 mahalle ve 40 okul bulunmaktaydı.

Evliya Çelebi’nin Erzincan’da 500 dükkanın varlığından söz etmesi, 17. yüzyıl ortalarında ticaret ve el sanatlarının gelişmiş olduğunu göstermektedir. İlin ticaret yolları üzerinde bulunması da bu kanıtı doğrulamaktadır. Aynı yıllarda Erzincan vilayeti dahilindeki padişah hasları 146.000 akçe tutuyordu. 1566 yılında şehrin geliri 234.000 akçeye ulaşmıştır.

Erzincan, tarihi boyunca tarım ve hayvancılık ürünlerinin yanısıra yeraltı kaynaklarına, özellikle zengin maden işletmelerine yakın bir konumda bulunmaktaydı. Bakır, kurşun, mermer ve taş ocakları bilinen en eski çağlardan beri işletilmekteydi.

Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyıldan itibaren duraklama ve gerileme sürecine girmesi, özellikle de 19. yüzyıl boyunca sanayileşmiş Batı Avrupa ve Rus emperyalizminin Osmanlı yönetimi üzerindeki askeri, mali ve siyasi baskıları İmparatorluğun her bölgesini, özellikle Doğu Anadolu’yu ekonomik yönden geri bıraktı.

Osmanlı döneminde doğu sınırından içeride bulunması nedeniyle Erzincan şehri, 19. yüzyıla kadar ordular için sadece bir konak yeri oldu, daha sonraki Rus istilaları karşısında askeri bakımdan önem kazandı ve bu sıralarda Erzurum Kalesi’nin koruyup kapattığı bir hareket noktası özelliğini aldı.

19. yüzyıl sonunda Erzincan’da 210 cami ve mescit, 35 medrese, 2 rüştiye, 9 ilkokul, 18 han, 1550 dükkan, 3 gazino, 35 kahvehane, 8 hamam, 14 fırın, 145 çeşme, 15 tabaklane, 12 bezirhane, 11 boyahane, 1 silah ambarı, 1 askeri tabakhane, 1 aba yapımevi bulunmaktaydı. Yukarıda saydığımız iki rüşdiye mektebinden biri 1865, diğeri 1883, idadi mektebi ise 1908 yılında öğretime açılmıştır.

19. yüzyılın son yıllarında Erzincan şehrinin nüfusu 23 bin iken, 1883 yılında göçmenlerin buraya yerleştirilmesi ve IV. Ordu Müşriklik Merkezi’nin buraya taşınması sonucu şehrin nüfusu kısa sürede artmıştır.

Erzincan Adının Kaynağı

Erzincan’ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Asur kaynaklarında geçen Zuhma (Suhma), yörenin bilinen en eski adıdır. Erzincan adının Eriza’dan geldiği sanılmaktadır. Eriza adı Selçuklular tarafından Erzingan olarak kullanılmış, daha sonra da Erzincan olarak anılmıştır.

Erzincan adı bir söylenceye göre, eski çağlardaki “Azzi” bölgelerinden dolayı Aziriz olarak bilinmekteydi. Selçuklular, Aziriz adını çok beğenmiş ve buna “Rahmet yağarsa can Aziriz can” rahmet yağmazsa “Yan Aziriz yan” biçiminde bir tekerleme uydurulmuş, bu tekerlemedeki Aziriz sözcüğü zamanla değişerek, Erzincan biçimini almıştır. Erzincan da bu sözcükten türemiştir.

Paylaşın

Fırat’ın Efsanesi ‘Karanlık Kanyon’

Erzincan, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor… Karasu Irmağı, Erzincan – Elazığ arasında yüksekliği 3000 metreyi aşan Munzur dağlarını kuzey-güney yönünde yarmak suretiyle boğaz vadiler oluşturmuştur.

Bunlardan biri de Kemaliye boğazıdır. Kuzeyde Bağıştaş köyünden (İliç) başlayıp, güneyde Dutluca köyünde (Kemaliye) son bulan boğazın Bağıştaş – Kemaliye arasındaki kısmı, Karanlık kanyon olarak adlandırılır.

Karanlık Kanyon, benzerlerini ABD‘de Grand Canyon‘da ve Avrupa’da Alpler‘de görebileceğiniz bir doğa harikasıdır.

Karanlık Kanyon, Karasu Vadi tabanına son derece dik bir biçimde inen ve yüksekliği yer yer 400 ile 500 metreye yaklaşan birbirine paralel iki yakanın yaklaşık 9 kilometre boyunca karşılıklı olarak ilerlediği muhteşem bir kapalı eko-sistemdir.

Erzincan Kısa Tarihi

Erzincan, Fırat’ın kollarından Karasu, doğu batı doğrultusunda uzanan demiryolu ile Sivas-Erzurum ve Trabzon-Sivas karayollarının birleştiği noktadadır.

Şehir İstanbul’un 1100 km, Ankara’nın 690 km doğusunda, Yukarı Fırat havzasının içinde 1200 m yüksekliğindeki bir ovanın ortasındadır. Ovanın boyutları, doğu-batı yönünde 30 km, kuzey-güney yönünde 10-15 km’dir.

Erzincan’ın siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden, Mengücek Beyliği ve Selçuklu döneminde ve ondan sonra gelen yüzyıllar içerisinde de Anadolu’nun ileri gelen ticari ve kültür merkezlerinden biriydi. O dönemler içerisinde ekonomisinin temelini oluşturan faaliyetler açısından çağdaşı olan kentlerin pek çoğundan hayli ileri idi.

12. yüzyılda Gezgin Marco Polo, kentte dokumacılığın gelişmiş olduğunu, 14. yüzyılda İbni Batuta da kentte dokumacılığın ve bakır eşya yapımının ileri düzeyde olduğunu yazarlar. Dokumacılık, boya yapımının gelişmesini de sağlamıştı. 1561-1518 yıllarında düzenlenen tahrir defterlerinde kentin yıllık geliri 224.753 akçe idi. Bu gelir, çeşitli vergi ve resimlerden oluşmaktaydı.

Evliya Çelebi’ye göre, 17. yüzyıl ortalarında Erzincan’ın ortasında küçük ve alçak duvarlı kalesi içinde; 200 ev ile 1 cami vardı. Kale dışında ise 1800 ev, 7 cami, 60’tan çok mescit ile içinde 500’den fazla dükkanın bulunduğu bir çarşı ve bedesten, bütün şehirde ise 48 mahalle ve 40 okul bulunmaktaydı.

Evliya Çelebi’nin Erzincan’da 500 dükkanın varlığından söz etmesi, 17. yüzyıl ortalarında ticaret ve el sanatlarının gelişmiş olduğunu göstermektedir. İlin ticaret yolları üzerinde bulunması da bu kanıtı doğrulamaktadır. Aynı yıllarda Erzincan vilayeti dahilindeki padişah hasları 146.000 akçe tutuyordu. 1566 yılında şehrin geliri 234.000 akçeye ulaşmıştır.

Erzincan, tarihi boyunca tarım ve hayvancılık ürünlerinin yanısıra yeraltı kaynaklarına, özellikle zengin maden işletmelerine yakın bir konumda bulunmaktaydı. Bakır, kurşun, mermer ve taş ocakları bilinen en eski çağlardan beri işletilmekteydi.

Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyıldan itibaren duraklama ve gerileme sürecine girmesi, özellikle de 19. yüzyıl boyunca sanayileşmiş Batı Avrupa ve Rus emperyalizminin Osmanlı yönetimi üzerindeki askeri, mali ve siyasi baskıları İmparatorluğun her bölgesini, özellikle Doğu Anadolu’yu ekonomik yönden geri bıraktı.

Osmanlı döneminde doğu sınırından içeride bulunması nedeniyle Erzincan şehri, 19. yüzyıla kadar ordular için sadece bir konak yeri oldu, daha sonraki Rus istilaları karşısında askeri bakımdan önem kazandı ve bu sıralarda Erzurum Kalesi’nin koruyup kapattığı bir hareket noktası özelliğini aldı.

19. yüzyıl sonunda Erzincan’da 210 cami ve mescit, 35 medrese, 2 rüştiye, 9 ilkokul, 18 han, 1550 dükkan, 3 gazino, 35 kahvehane, 8 hamam, 14 fırın, 145 çeşme, 15 tabaklane, 12 bezirhane, 11 boyahane, 1 silah ambarı, 1 askeri tabakhane, 1 aba yapımevi bulunmaktaydı. Yukarıda saydığımız iki rüşdiye mektebinden biri 1865, diğeri 1883, idadi mektebi ise 1908 yılında öğretime açılmıştır.

19. yüzyılın son yıllarında Erzincan şehrinin nüfusu 23 bin iken, 1883 yılında göçmenlerin buraya yerleştirilmesi ve IV. Ordu Müşriklik Merkezi’nin buraya taşınması sonucu şehrin nüfusu kısa sürede artmıştır.

Erzincan Adının Kaynağı

Erzincan’ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Asur kaynaklarında geçen Zuhma (Suhma), yörenin bilinen en eski adıdır. Erzincan adının Eriza’dan geldiği sanılmaktadır. Eriza adı Selçuklular tarafından Erzingan olarak kullanılmış, daha sonra da Erzincan olarak anılmıştır.

Erzincan adı bir söylenceye göre, eski çağlardaki “Azzi” bölgelerinden dolayı Aziriz olarak bilinmekteydi. Selçuklular, Aziriz adını çok beğenmiş ve buna “Rahmet yağarsa can Aziriz can” rahmet yağmazsa “Yan Aziriz yan” biçiminde bir tekerleme uydurulmuş, bu tekerlemedeki Aziriz sözcüğü zamanla değişerek, Erzincan biçimini almıştır. Erzincan da bu sözcükten türemiştir.

Paylaşın

Elazığ’ın Simgesi ‘Harput Kalesi’

Tarihi M.Ö 2000’lere kadar uzanan ve birçok uygarlığa evsahipliği yapmış olan Elazığ, tarihi Harput Kalesinin bulunduğu tepenin eteğinde kurulmuş bir şehirdir. Harput Kalesi, İç kale ve dış surlar olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir.

Tarihsel kaynaklara göre Harput Kalesi M.Ö. 8. yüzyılda Urartu Krallığı tarafından kurulmuştur. M.Ö. 6.yüzyıldan itibaren Persler’in hakimiyeti altına girmiştir. M.Ö. 1. yy ile M.S. 11. yy arasında Part, Roma, Sasani, Bizans ve Abbasiler arasında büyük mücadelelere sahne olmuş 11. yüzyılın sonuna kadar Bizans hakimiyeti altında devam etmiştir.

Bu süre zarfında Ziata Castellum ve Kharpete, Arapça’da Hısn-ı Ziyad adıyla anılan kale 1085 yılında Çubukoğulları, 1112 yılında Artukoğulları, 1234 yılında Selçukluların egemenliği altında kalmıştır.

Kale, Çubuk Bey’in Artuklu Beyi Belek Gazi’nin ve Selçuklu Beyi Alaeddin Keykubad’ın hükümet merkezi olmuş, 1366 yılında Dulkadiroğulları ve Akkoyunlu devletleri arasında sık sık el değiştirmiştir.

Kale 1465 yılında , Akkoyunlu hükümdarı Hasan Bahadır Han ( Uzun Hasan ) tarafından ele geçirilerek Akkoyunlu idaresine alınmıştır. Harput Bölgesi ve Kalesi 1515 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresine alınmıştır.

İç kale ve dış surlar olmak üzere iki bölümden meydana gelen Harput Kalesi’nin özgün bir yapı olarak günümüze kadar korunabilmesinde, Artuklu döneminde yapılan onarımların katkısı büyüktür. Kale daha sonra Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlı döneminde de onarımlar görmüştür.

Kalesinin dış surları tamamen yıkılmıştır. Yalçın kayalar üzerinde inşa edilen ve kuşatılması oldukça zor olan kale içerisinde; hastane tahıl ambarı, darphane, su sarnıcı, cephanelik, cami ve çok sayıda sivil yapının bulunduğu büyük bir mahalledir.

Bakanlığımız Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü izni ile Müdürlüğü başkanlığında, Prof Dr. Veli Sevin’in bilimsel danışmanlığında 2005 yılında başlanılmış Harput İç Kale’deki Osmanlı Dönemi kazı çalışmalarına 2006,2007,2008,2009 yıllarında devam edilmiştir.

Sürdürülen çalışmaların amacı M.Ö 8.yüzyılda Urartular tarafından kurulmuş Harput Kalesi içinde 17. yüzyılın ortalarından 20. yüzyılın başlarına kadar yaşayan bir Osmanlı Mahallesini kurtarmaya yöneliktir. Kurtarma kazıları “Osmanlı Arkeolojisi” kapsamında yürütülmüştür.

Bu kazılar sonucunda ; mahalle mektebi, Kale Cami çevresindeki ticarethaneler, konutlar, atölyeler, Artuklu tünelleri, ve basamaklı tünel zindan (Belek Gazi’nin Haçlı Karalı II. Baudouin ‘nin tutsak ettiği zindan) ortaya çıkarılmıştır. bu zindan 100 basamaklı merdivenle aşağı inilmektedir.yerin 36 m. aşağısındadır.

Harput Kalesi hakkında çeşitli efsaneler anlatılmaktadır. Bir rivayete göre Kalenin yapımı sırasında harcın hazırlanmasında su yerine süt kullanıldığı, bu yüzden de“Süt Kalesi” dendiği söylenmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığımız tarafından kalenin Kuzeybatı ve Doğu duvarlarında önemli restorasyon çalışmaları gerçekleştirilmiştir.

Harput’un güneydoğusunda ovaya egemen kayalar üzerindedir. İlk kez Urartular döneminde yapıldığı sanılan kale, kayalara oyulmuş odalar, basamaklar ve gizli yollardan oluşmaktadır.

1115’de Artukoğlu Belek’in kaleyi almasından sonra, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlılar döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. Dörtgen planlı kalenin girişi, doğuda Harput yönündedir. Yapı, dış kale ve iç kale olmak üzere iki bölümlüdür. Yüksekliği yer yer değişmektedir

Paylaşın

Iğdır’da Yerel Seçimlerin Galibi HDP

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, 3’ü büyükşehir olmak üzere 8 il ve 46 ilçeyi kazandı. HDP’nin kazandığı iller arasında Iğdır’da bulunuyor.

Yaşar Akkuş ve Eylem Çelik, Iğdır Belediyesi eş başkanları oldu.

Yaşar Akkuş Kimdir?

1981 yılında Iğdır’ın Yüzbaşılar köyünde doğan Yaşar Akkuş, 2005 Yılında Iğdır Galericiler kooperatifini kurarak yönetiminde yer aldı.

İlk Köy Gençlik komisyonunu oluşturarak aktif bir şekil de başladığı parti çalışmalarına HADEP il gençlik komisyonuna dahil olarak devam etti.

Üniversite mezunu olan Akkuş, HADEP-DEHAP Gençlik Kolları Sekreterliği ve Başkanlığı görevlerini yürüttü. 2011 den 2013 e kadar da TZP Kurdi il sorumluluğu yaptı.

Yaşar Akkuş, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’den Iğdır Belediye Eş Başkanı seçildi.

Eylem Çelik Kimdir?

1979 Iğdır Aralık İlçesi Saraçlı köyü doğumlu Eylem Çelik, İlk, Orta ve Lise tahsilini Iğdır’da tamamladı. Daha sonra Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü ile Anadolu üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi.

Bilgi Üniversitesi ile İstanbul Avcılar Belediyesi Basın-Yayın Departmanında çalıştı.

İstanbul Esenyurt HDP İlçe Örgütünde yöneticilik yapan Eylem, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’den Iğdır Belediye Eş Başkanı seçildi.

Paylaşın

Osmanlı Hanlarından ‘Deveci Han’

Defterhane, Eski Hapishane, Deveci Han, Moskoflar Han gibi isimlerle anılan Deveci Han, iki katlı bir yapıya sahip olup, Osmanlı Hanlarının erken örneklerindendir. Bekârların ve tüccarların konakladığı “hecegan” olarak isimlendirilen han tipinin Edirne’deki tek örneğidir.

Yapı özelliğine dayanılarak 15. Yüzyılın ilk yarısında yapıldığı tahmin edilmektedir. Vali Rüstem Paşa zamanında (1846) yapı tamir edilerek cezaevine dönüştürülmüştür, 1949 yılına kadar da cezaevi olarak kullanılmıştır.

Vali Hacı İzzet Paşa (1891 – 1892) zamanında esaslı bir onarım görmüş, hapishaneye ek olarak revir ve 4 oda eklenmiştir. Daha sonraki 50 yıllık süre içinde çeşitli kamu kurumlarının deposu olarak kullanılmıştır

İki katlı bir yapı olan Deveci Han’ın cephesinde dükkânlar bulunmadığından, ticaret fonksiyonundan uzak olduğu söylenebilir.

Edirne kısa tarihi

Edirne tarihi bir kent olup tarih boyunca da önem ve değerini korumuştur. Edirne’nin ilkçağlarda Orta Asya’dan göç edip buraya yerleşen Traklar tarafından kurulduğu bilinmektedir. Sonradan Büyük İskender buraları Makedonya İmparatorluğu’nun uçsuz bucaksız sınırları içine katmıştır. Daha sonra Romalılar’ın hakim olduğu bu topraklar 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Bizans’ın payına düşmüştür.

Roma İmparatorlarından II.Hadrianus tarafından yeniden kurulmuşcasına imar edilen kent, onun adına izafeten (Hadrianapolis) adıyla anılmıştır. 586 yılında Avar Türkleri burayı kuşatmışlar ancak alamadan geri dönmüşlerdir. Bulgar Türkleri ise 914 yılında kenti ele geçirmeyi başarmışlardır.

Daha sonra tekrar Bizans’a geçen, 1050 ve 1078 yıllarında Peçenek Türkleri tarafından ikinci kez kuşatılan bu kent nihayet 1361 yılında I. Sultan Murat tarafından fetih edilerek, Osmanlı İmparatorluğu’nun taht (baş) şehri olmuş ve 1453 yılında İstanbul fethedilinceye kadar 92 yıl payitaht (başkent) olarak kalmıştır. Bu yıllar içinde de tarihinin en görkemli günlerini yaşamıştır.

Edirne, Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Paşa Sancağı” adıyla Rumeli Beylerbeyine bağlı bir vilayetti. Beylerbeyliğinin merkezi ise Sofya’da bulunuyordu. Edirne, imparatorluğun üniversite şehri olarak tanınmaktaydı. XVII. Yüzyılda dünyanın en büyük birkaç şehrinden biri haline gelen kent, XVIII. Yüzyılda gerileme dönemine girdi. 1745 ve 1751 yıllarında çıkan iki büyük yangın Edirne’yi büyük oranda ortadan kaldırdı.

22 Ağustos 1829 yılında Rusların şehre girip birkaç ay kalmaları Edirne’nin uğradığı ilk işgal felaketi olmuştur. Edirne, 20 Ocak 1887’de tekrar Rusların 13 ay, 26 Mart 1913’te Bulgarların dört ay, 1920’li yıllarda Yunanlıların iki yıllık işgallerine de sahne olmuştur. Bugün yurdumuzun karayoluyla Avrupa’ya açılan sınır kapılarına sahip Edirne şehri, 25 Kasım 1922 yılında düşman işgalinden kurtarılmıştır.

Paylaşın

Edirne’nin Kimliği ‘Çarşılar’

Mimarlık örnekleri bir kente kimliğini kazandıran öğeler arasında ilk sıralarda gelmektedir. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Edirne’de çok sayıdaki mimarlık şaheseri sayılacak yapıya evsahipiliği yapmaktadır.

Edirne’nin ticaret kültürünü yansıtan ‘Bedesten Çarşısı, Selimiye Arasta Çarşısı’da yine şehrin öne çıkan tarihi yapıları arasındadır.

Bedesten Çarşısı

1417 – 1418’da Çelebi Sultan Mehmet Eski Cami’ye vakıf olarak yaptırmıştır. İki renkli kesme taşlarla kaplanmış süslemeli duvarlı, 14 kubbeli bir yapıdır. Kubbeler kurşunla kaplıdır. 40.54 – 74.94 m. ölçüsündeki yapının dört yanında kapılar vardır.

Her kubbenin altında sivri kemerli bir pencere bulunmaktadır. İçte, uzun yüzlerde tonozla örtülü 14’er,kısa yüzlerde 4’er hücre yer alır.

Evliya Çelebi. Bedestendeki elmas ve takıların birkaç Mısır hazinesi değerinde olduğunu ve bunları altmış gece bekçisinin koruduğunu yazar. Son yıllarda onarılmış olan Bedesten, çarşı olarak kullanılmaktadır.

Selimiye Arasta Çarşısı

III. Murat Selimiye camisine gelir sağlamak için Mimar Davut Ağa’ya yaptırtmıştır. 256 m. uzunluğunda, 73 kemerlidir. İçinde iki yanda 124 dükkân vardır.

Evliya Çelebi, buranın ‘Kavaflar Çarşısı” olduğunu yazar. Dua kubbesinde, burada dükkânı bulunanların her sabah, doğru iş yapacaklarını ant içtikleri ve dua ettikleri bilinir.

Edirne kısa tarihi

Edirne tarihi bir kent olup tarih boyunca da önem ve değerini korumuştur. Edirne’nin ilkçağlarda Orta Asya’dan göç edip buraya yerleşen Traklar tarafından kurulduğu bilinmektedir. Sonradan Büyük İskender buraları Makedonya İmparatorluğu’nun uçsuz bucaksız sınırları içine katmıştır.

Daha sonra Romalılar’ın hakim olduğu bu topraklar 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Bizans’ın payına düşmüştür.

Roma İmparatorlarından II.Hadrianus tarafından yeniden kurulmuşcasına imar edilen kent, onun adına izafeten (Hadrianapolis) adıyla anılmıştır. 586 yılında Avar Türkleri burayı kuşatmışlar ancak alamadan geri dönmüşlerdir. Bulgar Türkleri ise 914 yılında kenti ele geçirmeyi başarmışlardır.

Daha sonra tekrar Bizans’a geçen, 1050 ve 1078 yıllarında Peçenek Türkleri tarafından ikinci kez kuşatılan bu kent nihayet 1361 yılında I. Sultan Murat tarafından fetih edilerek, Osmanlı İmparatorluğu’nun taht (baş) şehri olmuş ve 1453 yılında İstanbul fethedilinceye kadar 92 yıl payitaht (başkent) olarak kalmıştır. Bu yıllar içinde de tarihinin en görkemli günlerini yaşamıştır.

Edirne, Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Paşa Sancağı” adıyla Rumeli Beylerbeyine bağlı bir vilayetti. Beylerbeyliğinin merkezi ise Sofya’da bulunuyordu. Edirne, imparatorluğun üniversite şehri olarak tanınmaktaydı.

XVII. Yüzyılda dünyanın en büyük birkaç şehrinden biri haline gelen kent, XVIII. Yüzyılda gerileme dönemine girdi. 1745 ve 1751 yıllarında çıkan iki büyük yangın Edirne’yi büyük oranda ortadan kaldırdı.

22 Ağustos 1829 yılında Rusların şehre girip birkaç ay kalmaları Edirne’nin uğradığı ilk işgal felaketi olmuştur. Edirne, 20 Ocak 1887’de tekrar Rusların 13 ay, 26 Mart 1913’te Bulgarların dört ay, 1920’li yıllarda Yunanlıların iki yıllık işgallerine de sahne olmuştur.

Bugün yurdumuzun karayoluyla Avrupa’ya açılan sınır kapılarına sahip Edirne şehri, 25 Kasım 1922 yılında düşman işgalinden kurtarılmıştır.

Paylaşın