Çanakkale Kemallı Köyü Tarihi Hamamı!

Hamamlar, toplumların kişisel temizlik ve arınma ihtiyaçlarını karşılamakla beraber, sosyal faaliyetlerin bir bölümün gerçekleştirdiği mekanlar olması sebebiyle de önemli yapılardır. 

Mimari kurgu ve ısıtma sitemleri bakımından temel olarak benzerlikler gösteren hamamlar, iç mekan tasarımları ve yapıldığı dönemin üslup özelliklerini taşıyan süslemeleri ile birbirinden ayrılırlar.

Çanakkale’ye yolu düşen herkesin mutlaka gitmesi gereken yerlerden biride Kemallı Köyü Tarihi Hamamı’dır.

Ezine ilçesine bağlı Kemallı Köyü’nde bulunan tarihi hamam 1382 yılında inşa edilmiştir.Küçük boyutlu bir yapı olan hamamın 1 adet soğukluk,1 adet ılıklık ve 2 adet de halvet mekanları olmak üzere moloz taş ve tuğladan inşa edilmiştir.

Doğu yönündeki sokağa bakan mermer söveli kapıdan soğukluğa girilmektedir. Diğer mekanlardan daha büyük olan bu kısım kare planlı ve üzeri kubbelidir. Kubbeye geçiş prizmatik Türk üçgeni ile sağlamlanmıştır. Kuzey duvarında soyunma dolabı nişleri vardır. Batı duvarındaki kemerli girişten ılıklık mekanına geçilmektedir. Ilıklığın güney yönünde halvet bölümleri bulunur. Ilıklık ve halvet mekanlarının üzeri de kubbelidir. Aydınlatma kubbelerdeki cam fanuslarla yapılmaktadır.

Hamam duvarları moloz taşla, kısmen tuğla ile inşa edilmiştir. Taş duvar bir sıra tuğla dizisi ile sonlandırılmıştır. Üst örtünün tamamı ve duvar yüzeylerinin bir kısmı sıvalıdır. Çini, kalemişi ve benzeri süsleme unsuru bulunmamaktadır.

Giriş kapısı üzerindeki mermer üzerine yapılmış kitabede uzun süre harap ve atıl kalan yapının 1948 yılında köy halkı tarafından onarıldığı belirtilmiştir. Bu onarımda zemin döşemesi mozaik görünümlü fayans ile kaplanmış, duvar yüzeyleri ve üst örtüsü çimentolu sıva ile sıvanmıştır. Bu müdahalelere rağmen yapının özgün planı muhafaza edilmiştir. Günümüzde hizmet verecek durumda olmayan yapı, köyün ortak kullanım malzemelerinin konulduğu depo durumundadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıtlı durumda olan tarihi hamam 17 Temmuz 2016 tarihinde 3139 sayılı karar ile Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından “1. Derecede Anıtsal Mimarlık Örneği Yapı” olarak tescillenmiştir.

Çanakkale kısa tarihi

Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir.

İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir.

Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir.

Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır.

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır.

Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir.

Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi)

Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir.

M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır.

Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir.

Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur.

M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır.

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.

Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.

Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir.

Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır.

1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir.

Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir.

I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…

Paylaşın

Mimari Sanatın Eşsiz Eserleri ‘Çeşmeler’

Çeşmeler, halkın su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan ve zamanla mimari sanatın eşsiz eserleri haline gelen yapılardır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale’ye yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında tarihi çeşmelerde önemli bir yer tutmaktadır. Haber Kaos ekibi olarak Çanakkale il sınırları içinde bulunan tarihi çeşmeleri sizler için derledik. Kilitbahir Çarşı Sebili Çarşı Sebili Çanakakle İli Eceabat İçesi Kilitbahir Köyü’nde Muhtarlık Binasının önündedir.Halk arasında buraya Şadırvan, Damat İbrahim Paşa Çeşmesi, Padişah 3. Ahmet Çeşmesi ‘de denilmektedir. Padişah III.Ahmed’in damadı emirleriyle Sultan Ahmet’in damadı Nevşehir’li İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır Musluklarının kenarındaki lale resimleri ile diğer çiçek dekorları dikkat çeker.Üzerinde yapılış kitabesi mevcuttur. Kale Meydan Çeşmesi Ecebat İlçesi Kilitbahir Köyü’nde 2.nci Abdülhamit döneminde 1890 lı yıllarda inşa edilmiştir. Köyün ortasında dörtgen kesme taştır.Dört yüzünde dört musluğu ve dört kitabesi halen mevcuttur. Dede Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Hadımzade Ahmet Ağa tarafından 1739 yılında yaptırılmıştır. Çarşı Camiinin Kuzey doğusunda dört yolun kesiştiği küçük meydanın ortasındaki yaşlı çınar ağacının altındadır. Tepecik Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, 1786 yılında yaptırılmıştır. Kitabede yaptırılanın adı tahribat nedeniyle bugün okunamamaktadır. Tepecik Mahallasindedir. Eski Hükümet Alanı Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Hadımzade Osman bey tarafından 1792 yılında yaptırılmıştır. Eski Hükümet Binasının dousunda Hadımoğlu Konağının da yer aldığı meydanın köşsende eski bir evin cephe duvarına bitişiktir. Beylik Çeşmesi: Çanakkale İli Eceabat İlçesi Kilitbahir Köy’ndedir. 2. Abdülhamit döneminde 1890 lı yıllarda inşa edilmiştir.Dörtgen kesme taştır. Namazgah Tabyalarının üzerinde köyün Havuzlar çıkışındadır. Garip Çeşme: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, yaptıranı ve tarihi bilinmemektedir. Kaymakamlık Lojmanı karşısındaki geniş alanın batı köşesindedir. Cami-i Cedit (Karşıyaka Camii) Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Taş Köprünün bitişiğindeki Caminin yanındadır. Pıtıreli Köyü Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Pıtıreli Köyü’ndedir. 1780 yılında yapıldığı tahmin edilmiştir. Çanakkale kısa tarihi Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir. İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir. Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır. Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır. Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır. Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir. Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi) Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir. M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır. Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir. Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur. M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır. M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir. M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur. Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir. Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır. Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir. Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır. 1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir. Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir. I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…  
Paylaşın

Apandisit Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Apandisit, kalın bağırsağa bağlı olan ve yaklaşık 9 cm uzunluğunda olan ince uzun bir organımızdır. Apandis karnın sağ alt bölümünde bulunur. Apandisin iltihaplanarak şişmesi nedeniyle meydana gelen ağrı “apandisit” olarak adlandırılmaktadır.

Apandisin görevi sindirim için gerekli olan iyi bakterilere ev sahipliği yapmasıdır. Bunun yanı sıra apandisin bağışıklık sistemine katkıda bulunmaktadır. Apandisin gerekliliği tam olarak belirtilememekle birlikte olası bir durumda apandisin alınması kişinin yaşamını ve vücut işleyişini etkilemediği belirtilmektedir.

Kısacası apandisi alınmış bir kişinin vücut işleyişinde herhangi bir değişiklik söz konusu olmaz. Genellikle 10-30 yaş aralığında görülen apandisit, apandisin bir enfeksiyon sonucunda iltihaplanarak tıkanmasıdır. Apandisit, sıkça karşılaşılan bir rahatsızlık olmakla birlikte dikkat edilmesi gereken tehlikeli bir durumdur. Zamanında müdahale edilmeyen apandisin patlaması durumunda enfeksiyon vücuda yayılarak hasta için ciddi bir tehlike oluşturabilir.

Enfeksiyon sonucunda oluşan iltihaplanma ve şişlik şiddetli ağrılara neden olmaktadır. Karın bölgesinde meydana gelen ağrı daha sonra karnın sağ alt kısmında yoğunlaşarak şiddetlenir. Hayati önem taşıyan ve korkulan bir durum olan apandis patlaması, enfeksiyonun vücuda yayılarak kişinin sağlığını tehlikeye atmaktadır. Bu nedenle bu bölgede meydana gelen ağrılar ciddiye alınmalı ve ağrının uzun sürmesi durumunda mutlaka bir hastaneye gidilmelidir.

Apandisit ağrısının yanı sıra kusma, mide bulantısı, ateş, kabızlık, ishal, sırt ağrısı ve gaz gibi sorunlar görülebilmektedir. Apandisitin en belirgin özelliği karnın sağ alt bölümde meydana gelen şiddetli ağrıdır. Ancak bu ağrıya eşlik eden diğer sağlık sorunları kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Bazı kişilerde kabızlık, ishal veya gaz gibi sorunlar meydana gelirken bazılarında ise iştahsızlık, ateş ve kusma gibi belirtiler de gözlemlenebilir.

Apandisit Teşhisi

Öncelikle göbek deliği çevresinde başlayan hafif ağrı ilerleyen saatlerde karnın sağ alt kısmında yoğunlaşarak şiddetleniyorsa akla ilk gelen belirtilerden biri apandisittir. Bu ağrının şiddetlenmesi ve uzun sürmesi durumunda mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Aksi halde erken teşhis edilmeyen ve önlem alınmayan apandisit, apandisin patlamasıyla birlikte ciddi bir tehlike oluşturabilir.

Aşağıdaki belirtilerin görülmesi durumunda bir an önce doktora başvurmalısınız;

Kanlı ishal
Sık sık idrara çıkma
İdrar yaparken hissedilen yanma
Aniden ortaya çıkan keskin ve şiddetli ağrı
Kilo kaybı
Uzun süren karın ağrısı
İştahsızlık ile birlikte bulantı ve kusma
Baş ağrısı
Ateş

Çeşitli hastalıkların belirtileri ile benzerlik gösteren apandisit, teşhisi zor olan rahatsızlıklardandır. Kişinin doktora gitmeyi ihmal ederek rastgele ağrı kesici ilaç içmesi ağrının dinmesine yardımcı olarak teşhisin zorlaşmasına sebebiyet verir. Öncelikle iltihabın belirlenmesi için karın bölgesi muayene edilir. Sonrasında ise idrar testi ve rektal muayene yapılır. Karın bölgesinin ultrasyon ile incelenmesinden sonra ise kan testi ile kanda iltihabın olup olmadığı incelenir.

Apandisit Ağrısı ve Akut Apandisit Belirtileri Nelerdir?

Apandisit kalın bağırsak ile ince bağırsağın birleşim yerine yakın kör bir bağırsaktır. Normalde küçüklerde çocuklarda ve bebeklerde Salma mekanizmamıza yardımcı olan bir organdır. Ancak yaş ilerledikçe bu özelliğini kaybeder ve kör bir organ şeklinde kalır. Kör bağırsak dediğimiz apandistin değişik sebeplerden dolayı iltihaplanması akut apandisit dediğimiz acil müdahaleyi gerektiren tabloyu ortaya çıkarmaktadır.

Akut apandisite günümüzde değişik sebepler yol açabilmektedir.Karşımıza çıkan sebepler arasında apandisit lümeninin yabancı bir cisimle tıkanması ki bu yabancı cisim yediğimiz bir meyve çekirdeği olabilir, yediğimiz bir etin kemik parçası olabilir. Bunun dışında apandisitin kendine ait lenfoit yapısının şişmesine ve tıkanmasına bağlı olabilir.

Bir takım enfeksiyonlar birtakım parazitler apandisitin ve kalın bağırsağın birtakım tümörleri ile apandisit lümenin tıkanmasına bağlı ortaya çıkabilir.
Apandisit de karşımıza çıkan en sık belirti karın ağrısıdır. Karın ağrısı özellikle karın üst kısmında mide kısmından başlar. Daha sonra karnın sağ alt kısmına doğru iner.
Mide de başladığı için hastaların çoğu midede ülser veya galsit olabileceği düşüncesiyle acil polikliniğe başvururlar.
Fakat yapılan tahliller sonrası akut apandisit tespit edilir.
Bu ağrı dışında hastada meydana gelen iştahsızlık da sık görülen belirtilerdir.
Bunun yanında bulantı kusma olabilir.
Ateş halsizlik de bu tabloya eklenebilir.

Apandisit Belirtileri

Apandisitin başlıca belirtisi karın bölgesinde meydana gelen ağrıdır. Bu ağrı daha sonra karnın sağ alt bölümünde yoğunlaşarak şiddetlenir. Apandisit ağrısı böbrek ağrısı veya böbrek taşı ile karıştırılabilir. Bu nedenle oldukça dikkat edilmeli ve ağrının uzun sürmesi durumunda bir an önce en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Apandisitte karın ağrısına eşlik eden başka belirtilerde söz konusudur. Bu belirtiler kişiden kişiye değişebileceği gibi kabızlık, ishal, ateş, mide bulantısı, iştahsızlık, gaz ve sırt ağrısı olarak sıralanabilir.

1. Apandis Ağrısı

Apandisitin ilk belirtisi göbek deliği çevresinde meydana gelen ağrıdır. Hafif bir şekilde başlayan ağrı, ilerleyen saatlerde keskin ve şiddetli bir ağrıya dönüşür. Ağrı apandisin şişmesiyle birlikte karnın sağ alt bölümde yoğunlaşır. Öksürme ve yürüme gibi durumlarda ağrı şiddetlenebileceği gibi karnın sağ alt bölümüne bastırılmasıyla hissedilmeyen ağrı baskının hafiflemesinden sonra şiddetlenerek hissedilir duruma gelir.

Dikkate alınmayan apandisit gerekli önlemlerin alınmaması durumda patlayarak hastanın sağlığını ciddi anlamda tehlikeye atabilir. Bu nedenle apandisitten şüphenilmesi durumunda mutlaka bir uzmana başvurmalısınız. Aksi halde rastgele içilen ağrı kesici ilaçlar ağrınızın dinmesine yardımcı oluken teşhisin gecikmesine neden olarak tedavide geç kalınmasına yol açabilir.

2. Karında Şişlik

Karın ağrısının yanı sıra karında şişlik oluşması apandisitin bir diğer belirtilerindendir. Enfeksiyon sonucu oluşan iltihap apandisin şişmesine neden olur ve karın bölgesinin hassaslaşmasına neden olur. Kişi karın bölgesine dokunduğunda şiddetli bir ağrı hisseder ve karın bölgesinde bir şişlik söz konusudur.

3. Mide Bulantısı ve Kusma

Apandisit belirtilerinden bir diğeri ise mide bulantısı ve kusmadır. İlerleyen enfeksiyon ile karın ağrısı şiddetlenir ve kusma gibi problemleri de beraberinde getirir. İlerleyen enfeksiyon karın ağrısının yanı sıra, bulantı, kusma, kabızlık, ishal ve gaz sorunu gibi mide rahatsızlıkları ile benzerlik gösterek belirtiler meydana gelebilir.

Ancak bu belirtiler kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Enfeksiyon sonucu iltahaba neden olan apandisit, yükselen ateş ile belirti verebilir. Ateşin yükselmesine neden olan bağışıklık sistemi böylece enfeksiyonun daha fazla yayılmasını önler. Genellikle karın ağrısı ve şişlik gibi sorunların ardından gelen ateş, titreme, terleme, baş ağrısı ve ürperme gibi sorunları da beraberinde getirir.

Apandisit Tedavisi

Apandisitin tedavi yöntemi ameliyattır. Öncelikle iltihap akıtılır ve sonrasında ciltte yaklaşık 10 cm bir kesik açılarak apandis alınır. Ameliyat sırasında hastaya genel anestezi uygulanır. Ancak apandisin patlaması sonucunda iltihap vücuda yayılmış ise ameliyat sırasında bu iltihap temizlenir.

Ameliyattan 12 saat sonra ayağa kalkabilen hasta 2-3 gün sonrasında ise günlük yaşantısına geri dönebilir. Ancak ameliyat sonrasında kusma, baş dönmesi ve göz kararması gibi durumlar söz konusu ise mutlaka doktora başvurulmalıdır. Bunun yanı sıra ameliyat bölgesinde kızarıklık, akıntı ve ağrı gibi durumlarda dikkat edilmesi gereken unsurlardır.

Apandisit hastaları için yaşam stili önerileri

Apandisit ameliyatı sonrasında hasta ortalama olarak 7-10 gün sonra kişi günlük aktivitelerine dönebilmektedir. Ameliyat sebebiyle özel bir kısıtlama gerekmemektedir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Aort Kapak Hastalıkları Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Aort kapak hastalığı, kalbin sol bölgesinden tüm vücuda giden anaatardamar arasında olan kapacığın geriye kaçırma yani kapanamama bozukluğudur. Bu durum farklı nedenlerden dolayı meydana gelmektedir.

Haber Merkezi / Aort kapak hastalıkları genellikle doğuştan kalbin iki yaprakçıklı olması, doğuştan bağ dokusu yetmezliği olması ve romatizmal kireçlenme nedenleriyle oluşmaktadır.

Aort Kapak Hastalıkları belirtileri nelerdir?

Aort kapak hastalıkları aort kapak darlığı ve aort kapak yetmezliği olarakikiye ayrılarak farklı şekilde görülmektedir. Yaşanan bu rahatsızlıklar iki farklı hastalıklar olsa da genellikle belirtileri aynı şekilde seyreder. Her iki hastalıkta oluşan belirti ve şikayetler genellikle bayılma, göğüs ağrıları, çarpıntı, yorgunluk ve nefes darlığı olarak olarak görülmektedir. Bu şikayetlerin hepsi aort kapak yetmezliği ve aort kapak darlığı anlatmaktadır.

Bayılma
Göğüs ağrısı
Nefes darlığı
Çarpıntı
Yorgunlu

Aort Kapak Hastalıkları nedenleri

Aort kapak darlığı ve aort kapak yetmezliği hastalıkların oluşma nedeni genellikle aynıdır. Bu iki hastalığın ilk nedeni doğumsal nedenlerdir. 3 yaprakçıklı olması gerekli kapakların iki yaprakçıklı olması ile yaşanır. Bu durum nedeniyle kapak tam olarak kapanamaz. Kapağın tam olarak kapanamaması ise aort yetersizliğinin oluşmasına neden olmaktadır.

Kapakların 3 yaprakçıklı olmaması hali aort kapak darlığına da neden olur. Romatizmal hastalıklar özellikle ateşli romatizmal hastalıklar aort kapak darlığını oluşturan etkenler arasındadır. Aynı zamanda aort kapak yetersizliğide bu durumda görülmektedir. Yaşın ilerlemesi ile kapaklarda kalınlaşma yaşanır. Kalınlaşmalar esnekliğin bozulmasını sağlar. Bu yüzden aort kapak yetmezliği görülür.

Aort kapak hastalıklarının oluşmasında farklı nedenlerde vardır. Bunlar genellikle bazı hastalıklardan oluşur. Bu hastalıklar birbirinden farklı durumlardan meydana gelen hastalıklardır. Hipertansiyon, şeker hastalığı, börek yetmezliği, kolestrol ve bağ dokusu hastalıkları aort kapak hastalıklarında risk faktörleri olarak bilinmektedir. Aynı zamanda sigara kullanımı bu hastalıkta risk faktörleri arasındadır.

Doğuştan iki yaprakçıklı olması
Bağ dokusu yetmezliği
Ateşli romazitmal hastalıklar
Yaşın ilerlemesi

Aort Kapak Hastalıkları risk faktörleri nedir?

Yaşlanma, kapaklardaki kireçlenmenin doğal sebebidir. Bu yüzden, aort kapak hastalıkları açısından, 65 yaş ve üstündeki bireyler birincil risk teşkil ederler.

Aort Kapak Hastalıkları komplikasyonları nedir?

Aort kapak hastalıklarının komplikasyonları, hastalığın türüne bağlı olarak değişiklik gösterir.
Aort darlığı rahatsızlığında görülen birtakım komplikasyonlar: Göğüs ağrısı, kalp yetmezliği, ritim bozukluğu, bayılma.
Aort yetmezliği rahatsızlığında görülen birtakım komplikasyonlar: Göğüs ağrısı, aşırı hissedilen yorgunluk, nefes darlığı, çarpıntı.

Doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Herhangi bir kalp sorunundan şüpheleniliyorsa, yapılacak ilk iş hastanelerin kardiyoloji bölümlerine gitmek olmalıdır.

Tetkik yöntemleri nelerdir?

Aort darlığının tetkik yöntemleri: Kalp ultrasonu yöntemiyle kalpte üfürüm sesinin var olup olmadığına ve darlığın derecesine bakılır. Aort kapak alanı; 1.5 cm2’den büyük ise hafif aort darlığı, 1.0 cm2 ile 1.5 cm2 arasında ise orta aort darlığı, 1.0 cm2’den küçük ise ciddi aort darlığı teşhisi konur.
Ayrıca tanı amaçlı cerrahi müdahalede bulunulabilir.
Aort yetmezliğinin tetkik yöntemleri: Aort darlığını teşhis birtakım yöntemler kullanılarak sol karıncık boşluğunun boyutuna ve kalbin kasılma fonksiyonuna bakılır.

Aort Kapak Hastalıkları tedavi yöntemleri nelerdir?

Aort kapak hastalıkları; romatizmal ateş rahatsızlığının oluşmasını önlemek ve enfeksiyon riskini en aza indirmek amacıyla gerekli ilaçlar ile tedavi edilebilir. İleri boyuttaki rahatsızlıklarda aort kapağını değiştirmek üzere cerrahi müdahale söz konusu olabilir.

Aort Kapak Hastalıkları yaşam stili önerileri

Aort kapak hastalıkları gibi kalp rahatsızlıkları riskini minimuma indirmek için, yaşam boyu sürekli çalışan kalbe iyi bakmak gerekir. Sağlıklı beslenmeli, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklardan vazgeçmeli, yaşa ve şartlara uygun düzenli egzersizleri ihmal etmemelidir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Antifosfolipid Antikor Sendromu Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Antifosfolipid Aantikor Sendromu (APS) otoimmün bir bozukluktur. Otoimmün bozukluklar, vücudun bağışıklık sisteminin vücudun doku ve hücrelerine saldırıp onlara zarar verecek antikorlar ürettiğinde ortaya çıkar.

Haber Merkezi / Antikorlar bir tür proteindir. Bağışıklık sistemi genellikle bu proteinleri infeksiyona karşı savunma amacıyla üretir.

Antifosfolipid antikor sendromunda vücut yanlışlıkla fosfolipidlere (bir tür yağ) saldıran antikorlar üretir. Fosfolipidler kan hücreleri ve kan damarlarını döşeyen hücreler dahil olmak üzere tüm canlı hücrelerde ve hücre membranlarında bulunur.

Antikor fosfolipidlere saldırınca hücrelere zarar verir. Bu durum vücudun atardamar ve toplardamarlarında istenmeyen kan pıhtılarının oluşmasına neden olur. (Bunlar kalbinize ve vücudunuza kan taşıyan damarlardır.)

Genellikle, kan pıhtılaşması normal bir vücut işlemidir. Kan pıhtıları kan damarı duvarlarındaki küçük kesik ve çatlakların kapatılmasına yardımcı olur. Bu süreç çok fazla kan kaybedilmesini önler. Bununla birlikte APS’da çok fazla kan pıhtılaşması kan akımını engelleyebilir ve vücut organlarına zarar verebilir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu belirtileri nedir?

Antifosfolipid Antikor Sendromunda tromboz yaşanması, gebeliğin ilk aylarında tekrarlayan düşükler, yoğun baş ağrıları, eklem ağrıları, vücudun birçok yerinde özellikler bacaklarda kanın pıhtılaşmasının artışı ve arterlerin tıkanması en önemli belirtiler arasında gelmektedir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu nedenleri nedir?

Antifosfolipid Antikor Sendromu otoimmün kaynaklı olup; vücudun normalden fazla sayıda antikor üreterek, vücuttaki kan pıhtısının artış göstermesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır.

Antifosfolipid Antikor Sendromu risk faktörleri nedir?

Antifosfolipid Antikor Sendromu, nedeni çok anlaşılamamakla birlikte ; genetik faktörlerin ve enfeksiyonların fazla antikor üretimine neden olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenlerin yanında ;
Uzun süre hareketsiz kalma,
Obezite,
Hipertansiyon,
Sigara kullanımı ,
Damar sertliği,
Hormon tedavileri,
Östrojen hormonuna etki eden menopoz ve doğum kontrol haplarının kullanımı da risk faktörü oluşturabilir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu komplikasyonları nedir?

Antifosfolipid Antikor Sendromu, organları etkileyerek vücuda zarar verebilir. Özellikle de bacaklarda oluşan kan pıhtıları akciğere kadar ilerleyerek akciğerdeki kan akımının engellenmesi ve kandaki oksijenin azalmasına neden olarak hayati tehlike oluşturabilir. Antifosfolipid Antikor Sendromu hamilelerin gebelik sürecini etkileyerek, tekrarlayan düşüklere sebep olabilir.

Doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Antifosfolipid Antikor Sendromunda belirtileri taşıyan kişilerin doktor randevusu öncesinde yaşadıklarını not alması ve doktoruna en doğru şekilde anlatması büyük önem taşır.

Antifosfolipid Antikor Sendromu tetkik yöntemleri nelerdir?

Antifosfolipid Antikor Sendromunda tromboz ve tekrarlayan düşükler göz önüne alınır. Bunların yanında kandaki antifosfolipid antikorlara bakılır. Kandaki antikorlara 3 ay sonra tekrar bakılarak sonuçların pozitif olması beklenir. Tromboz yaşamayan hastanın kan testleri pozitif olsa da antifosfolipid antikor sendromu tanısı konulamayabilir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu tedavi yöntemleri nelerdir?

Antifosfolipid Antikor Sendromu oluşumuna neden olan bir hastalık varsa önce o hastalığın tedavisi esas alınır. Bununla birlikte tromboz ve tekrarlayan düşükleri önlemekse tedavinin asıl amacıdır. Tromboz oluşumuna neden olan kan pıhtılarını önlemek için doktor kontrolünde kan sulandırıcı ilaçlar kullanılarak kandaki pıhtı seviyesi kontrol altına alınmaya çalışılır. Tekrarlayan düşükleri önlemek içinse; hamileliğin başlangıcında tedaviye başlanır, doğum sırasında ve sonrasında da anne ve bebek sağlığını olumsuz yönde etkilemeyecek olan kan sulandırıcılarla tedaviye devam edilir. Hamilelik süresince anneye osteoporoz riski için D vitamini ve kalsiyum takviyesi verilebilir.

Antifosfolipid Antikor Sendromu yaşam stili önerileri

Antifosfolipid Antikor Sendromu hastalarında tromboz yaşama tehlikesi oldukça önemlidir. Bu nedenle doktor kontrolünde hasta sürekli takip edilerek ilacın düzenli ve doğru dozda alınımı sağlanmalıdır. Tromboza neden olabilecek diyabet, kolesterol, obezite gibi hastalıkların tedavi edilmesi gerekmektedir. Doğum kontrol ve menopoz tedavisi için kullanılan östrojen hormonlarını etkileyen ilaçlardan uzak durulmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Fenerbahçe’den Avrupa’ya Buruk Veda!

Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi son 32 turu rövanş maçında deplasmanda karşılaştığı Rusya ekibi Zenit’e 3 – 1 mağlup oldu ve Kupa’ya veda etti. Fenerbahçe, İstanbul’daki ilk maçı 1-0 kazanmıştı.

Haber Merkezi / Fenerbahçe’nin golünü 42. dakikada Mehmet Topal kaydederken, Zenit’in gollerini ise 4. dakikada Ozdoev ile 37. ve 76. dakikalarda Azmoun kaydetti.

Goller:

4. dakikada Zenit öne geçti. Soldan gelişen atakta Driussi’nin ortasında penaltı noktası civarında Sadık Çiftpınar’dan seken top Azmoun’un üzerine geldi. Azmoun, topu göğsüyle sağında müsait durumda bulunan Ozdoev’in önüne gönderdi. Ozdoev, kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda meşin yuvarlağı filelere gönderdi: 1-0.

37. dakikada Zenit farkı 2’ye çıkardı. Driussi’nin soldan ortasında penaltı noktasında iyi yükselen Azmoun, kafayla topu ağlarla buluşturdu: 2-0.

43. dakikada Fenerbahçe farkı 1’e indirdi. Sağ tarafta topla buluşan ve yay içine hareketlenen Mehmet Topal’ın sol ayağıyla yaptığı sert vuruşta, meşin yuvarlak filelere gitti: 2-1.

76. dakikada Zenit farkı yeniden 2’ye çıkardı. Dzyuba’nın ara pasında ceza sahası içinde kaleciyle karşı karşıya kalan Azmoun, meşin yuvarlağı ağlarla buluşturdu: 3-1.

Stat: Krestovsky

Hakemler: Michael Oliver, Stuart Burt, Simon Bennett

Zenit: Andrei Lunev, Branislav Ivanovic, Igor Smolnikov, Aleksandr Anyukov, Yaroslav Rakitskyi, Hernani Junior (Robert Mak dk. 56), Wilmar Barrios, Magomed Ozdoev, Artem Dzyuba (Musaev dk. 88 ?), Serdar Azmoun (Zabolotny dk. 80 ?), Sebastian Driussi

Teknik Direktör: Sergei Semak

Fenerbahçe: Harun, Sadık, Şener, Hasan Ali (İsmail dk. 67), Skrtel, Jailson (Slimani dk. 80 ?), Eljif Elmas, Mehmet Topal, Moses, Alper (Tolgay dk. 46), Ayew

Teknik Direktör: Ersun Yanal

Goller: Ozdoev (dk. 4), Azmoun (dk. 37 ve 76) (Zenit), Mehmet Topal (dk. 43) (Fenerbahçe)

Paylaşın

CHP’li Özel: Bu Ülkenin Beka Sorunu 1923’te Çözüldü

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Özgür Özel, Halk TV’de “Serhan Asker ile Siyaset Kültürü” programında beka tartışmalarına ilişkin değerlendirmede bulundu.

Özgür Özer, beka tartışmalarına tartışmalara ilişkin yaptığı açıklamada, “29 Ekim 1923’te bu ülkenin beka sorunu çözüldü. Beka sorunu var diyenlerin partilerinin beka sorunu var. Recep Tayyip Erdoğan’ın, Devlet Bahçeli’nin beka sorunu var.

Cumhuriyet değerlerine sahip çıkıldıkça, ay yıldızlı al bayrağa ihanet edilmedikçe, bir siyasi çıkar uğruna olmadık mihraklarla işbirliğine gidilmedikçe, bu ülkede Atatürk ve devrimleri tartışmaya açılmadıkça bu ülkenin beka sorunu olmadı, bundan sonra da olmayacak. Kendi bekasını, ülkenin bekasına endeksleyenler, özgüveni olmayanlar, gece korkudan uyku uyumayanlar, 3 belediye giderse bu ülke çökecek gibi gösteriyorlar. Bunu yapmaya kimsenin haddi yoktur” dedi.

CHP’li Özel, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “14 Mayıs 1950 seçimlerine gidilirken İsmet İnönü, ‘Benim yerime Demokrat Parti gelirse, beka sorunu ortaya çıkar’ demedi. Adnan Menderes, 1954’te ‘Kore’de bir tugay askerimiz savaşıyor, bana oy vermezseniz, yandınız’ demedi. Bülent Ecevit ne Kıbrıs Barış Harekatı sürecinde, ne de 1998’de Suriye ile savaşın eşiğine gelmişken, ‘Bu seçimler beka seçimidir’ demedi.

Turgut Özal, 1991’de Körfez Savaşı’nı bahane edip bir beka seçimiyle karşı karşıyayız demedi. Süleyman Demirel ne sokak hareketlerini ne ekonomik krizi bahane etmedi. Kendi bekasını, ülkenin bekasına endeksleyenler, özgüveni olmayanlar, gece korkudan uyku uyumayanlar, 3 belediye giderse bu ülke çökecek gibi gösteriyorlar. Bunu yapmaya kimsenin haddi yoktur” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

HDP, Kürt Partileri İle Seçim Protokolu İmzaladı!

HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Sezai Temelli, KDP-T Diyarbakır merkezinde Kürt Partilerinin temsilcileri ile seçim ittifakına ilişkin protokol imzaladı.

Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, imza töreninde yaptığı konuşmada, “Özellikle kamusal alanda, başta Kürt dili olmak üzere birçok dilin yasaklı olduğunu bilerek, tüm anadiller üzerindeki baskıların, yasakların kalkması temeni ediyorum. Aslında tam da bugünün ruhuna denk gelecek şekilde önemli bir protokolü imzalamış bulunuyoruz” dedi.

Konuşmasını, “Birçok siyasi partinin katıldığı, 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olan yerel seçime dair birlikteliğimizi, güç birliğimizi oluşturmuş durumdayız. Daha önce yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde önemli bir güç birliği sağladığımızı ve bunu yerel seçimlerde hayata geçireceğimizi ifade etmiştik. Bugün imzalamış olduğumuz protokolün altına imza atan bütün partilere özellikle teşekkür etmek istiyorum. Bizim için önemli olan halkımızın geleceği ile ilgili 31 Mart’ta elde edeceğimiz büyük başarının sonraki sürece de etki etmesidir” şeklinde devam ettiren Buldan, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

Üzerimizde yoğun baskı ve müdahalelerin olduğu çok zor bir dönemden geçiyoruz. Özellikle bölgemizde HDP belediye eşbaşkanlarının cezaevlerinde rehin olarak tutulduğu, belediyelerimize kayyumların atandığı bir dönemde bu seçimlerin Kürtler açısından özel bir öneminin olduğunu ifade etmek isterim.

Hedefimiz kayyumların gasp ettiği belediyelerimizi geri almak, bu belediyelerin üzerine daha çok belediye ekleyerek büyük bir başarının altına imza atmaktır. Bunu yaparken elbette bu protokolün altında imzası olan bütün siyasi partilerin büyük bir çabasının olacağını da biliyoruz. Bu çabayla birlikte 31 Mart’ta büyük bir başarı elde edeceğiz. Buna inanarak ve kendimize güvenerek yola çıktık. Bu güven ve umutla büyük bir zafer elde edeceğiz.

İttifakımız ulusal birliğe değerli bir katkı sağlayacak

Kürt halkının geleceği açısından ulusal birlik meselesinin de önemli olduğuna dikkat ederek yaptığımız ittifakın ulusal birliğe değerli bir katkı sağlayacağını özellikle belirtmek isterim. Yoğun baskılar altında bir seçim süreci geçireceğiz ama halkımızın bu seçimlere çok büyük bir ümit bağlıyor. Halkımız bu zaferin gerçekleşmesine olan inancını bizlere iletti ve bizim kazanmaktan, başarmaktan başka çaremiz yok.

Bu faşizan koşulları, uygulanan baskıları, şiddet politikalarını, zaferimizle ve kazanacağımız belediye sayıları ile öteleyeceğimizi ve bu baskılara son vermenin tek yolunun bu olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bugün önemli bir bileşenle bir aradayız. Halkımızın gözünün kulağının burada olduğu bir dönemde bu görüntüyü vermekten büyük memnuniyet duyuyoruz. Buradaki sinerjinin Türkiye’nin batısına da etki edeceğine olan inancımız çok büyük. Biz bu güç birliğine alanlarda halkımızla birlikte ulaşabilirsek, bu sinerji Türkiye’nin batısında da görülecektir. O zaman ulusal birlik meselesinde önemli bir sinerji yaratacağımızı da görmüş olacağız. Dolayısıyla 31 Mart seçimlerinin Kürtler ve Türkiye’nin geleceği açısından önemi büyük. Biz de büyük bir başarı ve zafer elde etmek üzere yola çıktık. Hepimizin yolu açık olsun.

Paylaşın

Anoreksia Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Yeme bozukluğu olarak bilinen Anoreksiya en fazla ergenlik döneminde ortaya çıkıyor ve kadınlarda erkeklere oranla 20 kat daha fazla görülüyor. Yemek yeme bozuklukları arasında en sık görülen tür olan anoreksiya nervoza, günümüzde sıkça karşılaşılan bir hastalık haline gelmiştir. 

Haber Merkezi / 20 gençten 1’inde görülen aneroksiya, gençlerin 0 beden olma takıntıları nedeniyle meydana gelmektedir. Anoreksiya nervozanın psikiyatrik hastalıklar içerisinde intihardan sonra en fazla ölüme neden olan hastalık olduğunu belirten uzmanlara göre, hastalığın temelinde kişinin 3-6 yaş arasında annesiyle yaşadığı sorunlu bağlanma problemi bulunuyor.

Anoreksiya belirtileri nelerdir?

Hızlı ve belirgin kilo kaybı,
Kalori ve yağ sayımı konusuında takıntı,
Yemek yemese de yemeğe karşı aşırı bir ilgi: yemek yapmak, yemek kitapları okumak
Sağlıklı kilonun altına ininceye kadar tehlikeli bir şekilde diyet yapmak
Kilo almaya karşı inanılmaz bir korku
Yemek yerken yemeği çok ufak parçakara bölmek
Kendini kusturmaya çalışmak: yemekten sonra tuvalete kapanmak
Gerçekten çok zayıf olsa da kendisini kilolu görmesi
Depresyon ve sosyal olarak içe kapanma gibi belirtiler gözlemlenmektedir.

Anoreksianın nedenleri nedir?

Sebebi tam olarak bilinemeyen hastalığa özellikle psikolojik etkenlerin neden olduğu düşünülmektedir. Bunun yanında genetik ve ailesel faktörlerin de yeme bozukluğuna sebep olduğu savunulmaktadır. Yapılan araştırmalar; medyada sürekli güzel kızların ve yakışıklı erkeklerin yer alması ve zayıflığın güzellik göstergesi olarak kabul edilmesi gençleri önemli derecede etkilediği ve hastalığın gelişmesine neden olduğunu göstermektedir.

Anoreksianın risk faktörleri nedir?

Kız çocukları erkek çocuklarına göre yeme bozukluğuna daha fazla eğilim göstermektedir. Kendine güven duymayan, görünüşüyle barışık olmayan, aile ilişkilerinde sıkıntı yaşayan çocuklar anoreksiada risk altındadır.

Anoreksianın komplikasyonları nedir?

Anoreksia ciddi bir rahatsızlıktır ve hastayı fiziksel ve ruhsal olarak önemli derecede etkilemektedir. Anoreksia hastası bir çocuk, yaşına ve boyuna göre olması gereken ideal kilonun %15 altındadır. Aşırı sıvı kaybının yanında ilerleyen evrelerde beyin fonksiyonlarında hasarlar meydana gelmektedir. Yeme bozukluğu olan çocuklarda baş dönmesi, bayılma, şuur bulanıklığı, kalp ritim bozuklukları, kemik gelişiminde yavaşlama gibi komplikasyonlar da görülmektedir.

Anoreksia için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Anoreksia hastalığında ebeveyn ve öğretmenlere önemli bir rol düşmektedir. Çocukların iyi gözlemlenmesi ve ayırt edici belirtileri fark etmesi hastalıkta önem taşımaktadır. Doktor randevusu öncesinde ortaya çıkan belirtiler ve süresi not edilerek doktora danışılmalı ve randevu oluşturulmalıdır.

Anoreksianın tetkik yöntemleri nelerdir?

Anoreksia hastalığında erken teşhis önem taşımaktadır. Burada ebeveynlerin gözlemleri çok önemlidir. Erken teşhis ile çocuklarda yeme bozukluğu gelişmeden etkili bir tedaviyle olumlu sonuçlar alınmaktadır. Yeme bozukluğunda ortaya çıkan belirtilerin 5’den fazlasının gözlemlenmesi tanı koymayı kolaylaştırmaktadır.

Anoreksianın tedavi yöntemleri nelerdir?

Anoreksia hastalığı tedavisinde bozulan yeme davranışını düzeltmek, farklı bir yaklaşım geliştirmek ve yeni bir yemek düzeni kurmak temel amaçlar arasında gelmektedir. Tedavide beslenme danışmanları ve psikiyatristlerle birlikte bir çalışma yapılmaktadır.

Anoreksia hastaları için yaşam stili önerileri

Ailelerin çocuklarına ilgili davranmaları ve sağlıklı bir beslenme stilini benimsemeleri gerekmektedir. Çocuklarına özgüven aşılamaları ve kendilerini oldukları gibi kabul etmeleri gerektiğini hissettirmelidir. Bunun yanında spor ve egzersizlere önem veren verilmeli ve bir aile aktivitesi haline getirilmelidir. Çocuk ailesindeki bu sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşama alışkanlığını edinerek yeme bozukluğu gibi hastalıklara meyili azalacaktır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Anksiyete Bozukluğu Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Ruhsal sorunlar içinde en sık görülen Anksiyete, rahatsızlık derecesine ulaşabilen korku, endişe ve kaygı halidir. Anksiyete genel olarak kişinin zarar görebileceği veya tehlikeli durumlarda yaşadığı ruhsal ve bedensel tepkileri tanımlayan bir kavram olarak da kullanılır.

Haber Merkezi / Anksiyete herkes tarafından belli zamanlarda yaşanabilecek normal bir tepkidir. Bir araba tarafından ezilme tehlikesi geçirirken, sınav kapısında beklerken veya topluma karşı bir konuşmaya başlamadan önce birçok insan anksiyete yaşar. Bu nedenle kişinin anksiyete yaşantılarının zaman zaman ortaya çıkması son derece doğaldır. Bununla birlikte eğer anksiyete tepkileri çok sık biçimde ortaya çıkıyor ve kalıcı bir şekilde yaşantınızı etkiliyorsa halledilmesi gereken bir rahatsızlık haline gelmiş demektir.

Anksiyete bozukluğunun belirtileri nedir?

Çarpıntı, titreme, kaslarda gerilme, terleme, kötü düşünceler, kaygıyla birlikte sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü, dikkat bozukluğu, uykuya dalamama ve gece sık sık uyanma, baş ağrısı, yorgunluk, bulantı, sıcak basması gibi belirtiler kaygı bozukluğunda ortaya çıkan başlıca belirtiler arasında gelmektedir. Kişi kendisindeki aşırı kaygılı halin farkındadır ancak kendini kontrol edememektedir.

Anksiyete bozukluğunun nedenleri nedir?

Hastalığın meydana gelmesinde pek çok etmen rol oynamaktadır. Genetik yatkınlık, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, stresli bir çocukluk ve ergenlik, yaşanan travmatik olaylar anksiyete bozukluğunun başlıca sebepleri arasında gelmektedir. Hastalık dönem dönem yükselmekte ve düşmektedir. Stresli olunan anlarda şiddetli belirtiler ortaya çıkarken bazı dönemlerde belirtilerin yok olduğu da gözlemlenmektedir.

Anksiyete bozukluğunun risk faktörleri nedir?

  • Stresli bir çocukluk
  • Çocuklukta yaşanan travmalar
  • Sağlık sorunlarıyla oluşan stresler
  • Ailede anksiyete bozukluğunun olması
  • Madde bağımlılığı, anksiyete hastalığında risk oluşturmaktadır.

Anksiyete bozukluğunun komplikasyonları nedir?

Kişinin hayatını oldukça olumsuz etkileyen anksiyete bozukluğu depresyon, uyku problemi, madde bağımlılığı, sindirim ve bağışıklık problemleri, baş ağrısı ve diş gıcırdatma gibi sorunlara yol açmaktadır.

Anksiyete bozukluğu için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Toplum arasında ‘’evhamlı’’ olarak tanımlanan anksiyete bozukluğu yaşayan hastalar durumlarının ciddiyetine varmalı ve tedavi için vakit kaybetmeden doktor randevusu oluşturmalıdır. Şikayetlerinizi, hangi durumlarda strese kapıldığınızı, neler yaptığınızı detaylı şekilde not edebilir ve doktorunuz ile paylaşabilirsiniz.

Anksiyete bozukluğunun tetkik yöntemleri nelerdir?

Kişinin en az 6 ay boyunca her gün ortaya çıkan durumlar karşısında kaygı problemi yaşıyor olması, kaygılarını kontrol edememesi, huzursuzluk ve sinir, uyku problemi ve kas gerginliği gibi durumlar yaşıyor olması gerekmektedir. Belirtilerin varlığı ile birlikte kişinin hayatının etkilenmesi, kişilerarası ve mesleki sorunların da gözlenmeye başlaması halinde psikiyatrik tanı ölçütleri karşılanmaktadır.

Anksiyete bozukluğunun tedavi yöntemleri nelerdir?

Anksiyete bozukluğunda ilaç tedavisi ve psikoterapi tedavisi uygulanmaktadır. Aşırı kaygı durumu ilaç kullanımı ile kontrol altına alınırken psikoterapi tedavisiyle hastalığın altında yatan etkenler araştırılmaktadır.

Anksiyete bozukluğu hastaları için yaşam stili önerileri

Tedavilerle birlikte ortaya çıkan kaygı durumlarında kendinizi yatıştırmaya çalışın. Bu durumun geçeceğini ve normale döneceğinizi düşünerek sakinleşmeye çalışın. Kaygıya neden olan faktörleri bulmaya çalışın. Karşılaştığınız problemleri çözmeye çalışın ve sürekli geçeceğini düşünerek gevşeyin. Psikoterapi seanslarını atlamayın ve doktorunuzun önerilerini uygulamaya çalışın.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın