James Webb, ‘Yaşam’ Molekülünü Başka Bir Gezegende Bulmuş Olabilir

NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu (JWST), okyanus olduğundan şüphelenilen bir gezegenin atmosferinde karbon bazlı moleküllerin kanıtlarını keşfetmiş olabilir: Dimetil Sülfür. Bu molekül sadece Dünya’daki canlılar tarafından üretiliyor.

Bilim insanlarının henüz doğrulamadığı bu gözlemin daha fazla teyide ihtiyacı var. Dimetil sülfür yani DMS’nin uzak bir gezegende gerçekten önemli miktarlarda bulunup bulunmadığının ilave araştırmalarla doğrulanması gerekiyor.

Ancak maddenin tespit edildiği K2-18 b gezegeni, başka nedenlerle de kesinlikle heyecan verici olduğunu gösterdi. Bilim insanları, gezegenin metan ve karbondioksit gibi karbon içeren moleküllere sahip olduğunu doğruladı ki bu da yaşam arayışı için önemli bir bulgu.

Cambridge Üniversitesi’nden gökbilimci Nikku Madhusudhan, “Bulgularımız, başka yerlerde yaşam arayışında çeşitli yaşanabilir ortamların dikkate alınmasının önemini vurguluyor” dedi ve ekledi:

“Geleneksel olarak, ötegezegenlerde yaşam arayışı öncelikle daha küçük kayalık gezegenlere odaklanıyor fakat daha büyük Hiyanus gezegenleri atmosferik gözlemler için önemli ölçüde daha elverişli.”

Bilim insanları, diğer gezegenlerdeki canlıların araştırılmasında büyük bir ilerleme kaydederek, Dünya’da sadece canlıların ürettiği bir molekül tespit etmiş olabilir.

Araştırmacılar, NASA’nın Webb teleskobunun olası bir dimetil sülfür, yani DMS tespiti gerçekleştirdiğini söyledi. Dünya’da sadece canlıların ürettiği bu maddenin çoğu deniz ortamlarındaki fitoplanktonlardan geliyor.

Bilim insanlarının henüz doğrulamadığı bu gözlemin daha fazla teyide ihtiyacı var. DMS’nin uzak bir gezegende gerçekten önemli miktarlarda bulunup bulunmadığının ilave araştırmalarla doğrulanması gerekiyor.

Ancak maddenin tespit edildiği K2-18 b gezegeni, başka nedenlerle de kesinlikle heyecan verici olduğunu gösterdi. Bilim insanları, gezegenin metan ve karbondioksit gibi karbon içeren moleküllere sahip olduğunu doğruladı ki bu da yaşam arayışı için önemli bir bulgu.

Bu keşif K2-18 b’nin, araştırmacıların Hiyanus ötegezegeni diye adlandırdığı şey olabilir: Hidrojen bakımından zengin atmosfere ve suyla kaplı yüzeye sahip bir gezegen. Her iki koşulun da olası bir uzaylı yaşamı için elverişli olduğu düşünülüyor.

K2-18 b, K2-18 diye bilinen soğuk bir cüce yıldızın yörüngesinde dönüyor. Her iki gök cismi de Dünya’dan yaklaşık 120 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Gezegen, Dünya’dan 8,6 kat daha büyük: Araştırmacılar bu gezegenleri “alt-Neptünler” diye adlandırıyor. Güneş Sistemimizde bunlara benzer hiçbir şeyin olmaması, bilim insanlarının alt-Neptünleri tam olarak anlayamaması anlamına geliyor.

Örneğin araştırmacılar bu tür gezegenlerin atmosferlerinin neye benzeyebileceğini bilmiyor. Ancak yeni bulgular, uzaylı yaşamını aramak için verimli bir yer olabileceklerine işaret ediyor.

Sonuçları açıklayan yeni makalenin başyazarı olan, Cambridge Üniversitesi’nden gökbilimci Nikku Madhusudhan, “Bulgularımız, başka yerlerde yaşam arayışında çeşitli yaşanabilir ortamların dikkate alınmasının önemini vurguluyor” dedi ve ekledi:

“Geleneksel olarak, ötegezegenlerde yaşam arayışı öncelikle daha küçük kayalık gezegenlere odaklanıyor fakat daha büyük Hiyanus gezegenleri atmosferik gözlemler için önemli ölçüde daha elverişli.”

Yine de K2-18 b’yi yaşam için zorlaştıran koşullar olabilir. Bir okyanus yüzeyine sahip olduğuna inanılıyor fakat bu okyanus yaşanamayacak kadar sıcak olabilir ve hatta hiç sıvı bile olmayabilir.

Bilim insanları daha fazla gözlemle gezegen ve diğer alt-Neptünler hakkında daha fazla bilgi edinmeyi umuyor. Ancak galakside bilinen en yaygın gezegen türü olmalarına rağmen zor görülebilirler çünkü genellikle yıldızlarından gelen parıltılarla örtülürler.

Bunun yerine, K2-18 b ilk olarak bu parıltı kullanılarak ve gezegen, yıldızının önünde hareket ederken meydana gelen ışık düşüşünü izleyerek tespit edildi. Yeni bulgularda da aynı süreç kullanıldı: Webb teleskobuyla yıldız ışığını incelemek ve atmosferdeki kimyasalların geride bıraktığı izleri aramak.

Cambridge Üniversitesi’nden ekip üyesi Savvas Constantinou, “Bu sonuçlar, K2-18 b’ye yönelik sadece iki gözleminin ürünü ve çok daha fazlası yolda” dedi: Bu, buradaki çalışmamızın Webb’in yaşanabilir bölge ötegezegenlerinde gözlemleyebileceklerinin yalnızca ilk göstergelerinden biri olduğu anlamına geliyor.

Daha fazla çalışma, bu kimyasalların daha iyi bir resmini verecek ve DMS’nin olası varlığını doğrulamayı sağlayacaktır.

Profesör Madhusudhan, “Nihai hedefimiz, yaşanabilir bir ötegezegende yaşamı tespit etmek, bu da Evren’deki yerimize dair anlayışımızı dönüştürecektir” dedi: Bulgularımız, bu arayışta Hiyanus gezegenlerin daha iyi anlaşılmasına yönelik umut verici bir adım.

Çalışma, The Astrophysical Journal Letters’ta yayımlanacak “Carbon-bearing Molecules in a Possible Hycean Atmosphere” (Olası Hiyanus Atmosferde Karbonlu Moleküller) başlıklı makalede anlatılıyor.

Yaşamı destekleme ihtimali

Bir gezegenin yaşamı destekleme ihtimali sıcaklığına, karbonun ve muhtemelen sıvı suyun varlığına bağlı. Yapılan gözlemler, K2-18b’nin tüm bu kutuları işaretlediğini gösteriyor gibi görünüyor.

Ancak bir gezegenin yaşamı destekleme potansiyeline sahip olması, öyle olduğu anlamına gelmiyor. DMS’nin olası varlığının bu kadar heyecan verici olmasının nedeni de bu.

Gezegeni daha da ilgi çekici kılan ise, uzak yıldızların yörüngesinde keşfedilen ve yaşama aday olan kayalık gezegenler olarak adlandırılan Dünya benzeri gezegenler gibi olmaması. K2-18b, Dünya’nın neredeyse dokuz katı büyüklüğünde.

Boyutları Dünya ve Neptün arasında olan, diğer yıldızların yörüngesinde dönen gezegenler olan dış gezegenler, güneş sistemimizdeki diğer hiçbir şeye benzemiyor.

Analiz ekibinin bir diğer üyesi olan Cardiff Üniversitesi’nden Dr. Subhajit Sarkar’a göre bu ‘alt Neptünlerin’ ve atmosferlerinin doğası yeterince anlaşılmıyor.

Sarkar, “Her ne kadar güneş sistemimizde bu tür bir gezegen bulunmasa da alt Neptünler, galakside şu ana kadar bilinen en yaygın gezegen türü” diyor ve devam ediyor:

“Bugüne kadar yaşanabilir bir alt Neptün’ün en ayrıntılı spektrumunu elde ettik ve bu, onun atmosferinde var olan moleküller üzerinde çalışmamıza olanak sağladı.”

(Kaynak: Independent Türkçe, BBC Türkçe)

Paylaşın

Venüs’te “Olası Yaşam Belirtileri” Bulundu

Dr. Michelle Thaller, “Venüs’ün atmosferinde olası yaşam belirtileri görüyoruz. Muhtemelen Jüpiter ve Satürn’ün buzlu uydularındaki buzun altında da hayat olabilir. Güneş Sistemi basit yaşamla, mikrobik yaşamla dolu olabilir. Uzayda yaşımı keşfettiğimizi söyleyebilmemiz için yüzde 100 kesinliğe ulaşmamız gerekiyor ve henüz buna sahip değiliz.” dedi.

Dr. Thaller, “Venüs’ü hiç beklemiyordum. Venüs şu anda atmosferinde bakteriler tarafından üretilebilecek gibi görünen maddeleri gördüğümüz bir gezegen. Bence Güneş Sistemi’nde hayat olduğuna dair kanıt elde etmemiz sadece bir zaman meselesi. Henüz elimizde kesin bir kanıt yok. Dışarıda bir yaşam olduğunu düşünüyor muyum? Kesinlikle.” ifadelerini kullandı.

NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nde araştırmacı olarak görev yapan Dr. Michelle Thaller, ABD’nin New York kentinde yer alan Artechouse’da düzenlenen ve ziyaretçileri derin bir uzay keşfi deneyimine sürüklemeyi amaçlayan ‘Beyond the Light’ (Işığın Ötesi) adlı sergisinde The Sun gazetesine konuştu.

Thaller, “Kesinlikle başka bir gezegende yaşam bulacağımızı düşünüyorum. Mars’ta, Dünya’da olsaydı yaşamdan kaynaklandığını söyleyeceğimiz bir kimya görüyoruz. Ancak asıl soru şu: Mars’ı ne kadar iyi anlıyoruz ve bir şeyler bizi kandırıyor mu?” diye konuştu.

Thaller sözlerine şöyle devam etti: “Venüs’ün atmosferinde olası yaşam belirtileri görüyoruz. Muhtemelen Jüpiter ve Satürn’ün buzlu uydularındaki buzun altında da hayat olabilir. Güneş Sistemi basit yaşamla, mikrobik yaşamla dolu olabilir. Uzayda yaşımı keşfettiğimizi söyleyebilmemiz için yüzde 100 kesinliğe ulaşmamız gerekiyor ve henüz buna sahip değiliz.”

‘Venüs’ü hiç beklemiyordum’

Diğer taraftan, tüm bu seçenekler arasında Dr. Thaller, Venüs’ün yaşam barındırma potansiyeli konusunda heyecan duyuyor. Kalın asidik atmosferinin altında 475 derece kavurucu sıcaklıklara maruz kalan Venüs,oraya inen bir insanı anında öldürebilir, ancak yine de birçok çalışma, bu gezegenin bulutlarında mikrobik yaşamın olabileceğini gösterdi.

Dr. Thaller, “Venüs’ü hiç beklemiyordum. Venüs şu anda atmosferinde bakteriler tarafından üretilebilecek gibi görünen maddeleri gördüğümüz bir gezegen. Bence Güneş Sistemi’nde hayat olduğuna dair kanıt elde etmemiz sadece bir zaman meselesi. Henüz elimizde kesin bir kanıt yok. Dışarıda bir yaşam olduğunu düşünüyor muyum? Kesinlikle.” diye konuştu.

(Kaynak: Sputnik Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları Daha Uzun Yaşamanın Basit Bir Sırrını Keşfetti

Bilim insanları, düzenli olarak kaliteli gece uykusu çeken erkeklerin diğerlerine kıyasla neredeyse 5 yıl daha uzun yaşayabildiğini saptadı. Kadınlarda ise bu sayı iki yıl olarak belirlendi.

Bilim insanları,, daha iyi uyku alışkanlıkları olan gençlerin erken ölme ihtimalinin de daha düşük olduğunu tespit etti.

Yeni bir araştırmada uzun yaşamanın basit bir yolu ortaya kondu. Buna göre kaliteli bir uyku, insan ömrüne fazladan birkaç yıl ekleyebilir.

Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bilim insanlarının da aralarında yer aldığı araştırma ekibi, düzenli olarak kaliteli gece uykusu çeken erkeklerin diğerlerine kıyasla neredeyse 5 yıl daha uzun yaşayabildiğini saptadı.
Kadınlarda ise bu sayı iki yıl olarak belirlendi.

Ekip, daha iyi uyku alışkanlıkları olan gençlerin erken ölme ihtimalinin de daha düşük olduğunu tespit etti.

Öte yandan, tek başına uyku miktarının yeterli olmadığı, önemli olanın uyku kalitesi olduğu vurgulandı.

Araştırmacılar kaliteli uykuyu şu faktörlere dayandırdı:

– Gecede 7 ila 8 saatlik ideal uyku süresini tamamlamak
– Haftada en fazla iki kez uykuya dalmakta zorluk çekmek
– Haftada en fazla iki defa uykunun bölünerek kaçması
– Herhangi bir uyku ilacı kullanmamak
– Haftada en az 5 gün uyandıktan sonra dinlenmiş hissetmek

Araştırmada, 2013 ve 2018 arasında ABD’deki Ulusal Sağlık Görüşmesi Anketi adlı geniş çaplı bir çalışmaya katılan yurttaşların verileri incelendi.

Bu veriler, yüzde 54’ü kadın ve ortalama yaşı 50 olan 172 bin kişiyi içeriyordu ve bu kişilerin genel sağlık durumlarıyla uyku alışkanlıklarına dair bilgiler veriyordu.

Katılımcılar ortalama 4,3 yıl takip edilmişti ve bu süre zarfında 8 bin 681 kişi kayatını kaybetmişti.

Bu ölümlerin yüzde 30’u kardiyovasküler hastalıklara, yüzde 24’ü kansere ve yüzde 46’sı da diğer nedenlere bağlıydı.

Bulgular, tüm bu nedenlere bağlı ölümlerin yaklaşık yüzde 8’inin kötü uyku düzeniyle ilişkili olduğunu ortaya koydu.

Harvard Üniversitesi’nden klinik araştırmacı Dr. Frank Qian, “Bence bu bulgular, sadece belli bir süre boyunca uykumanın yeterli olmadığını vurguluyor” diye konuştu:

Gerçekten dinlendirici bir uyku çekmeniz, uykuya dalma ve uykuda kalmayla ilgili az sorun yaşamanız gerekiyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Heyecan Yaratan Keşif: Yaşanabilir Bölgede Yeni Bir Gezegen Bulundu

Gökbilimciler sadece 31 ışık yılı uzakta Dünya benzeri bir ötegezegen keşfetti. Gezegenin Dünya’nın kütlesinin 1,36 katına sahip olduğu belirtiliyor. Bilim insanları yüzeyinde sıvı halde su bulundurabilecek koşullara sahip gezegenlerin yaşanabilir bölgede yer aldığını ifade ediyor.

Zira bu gezegenler yıldıza daha yakın olduklarında sıcaklık arttığı için su buharlaşıyor, daha uzak olduğunda ise donmuş halde olabilir.

Ancak bir gezegenin yaşanabilir bölgede yer alması, yüzeyinde mutlaka su olduğu anlamına gelmiyor. Gezegenin organik bileşikleri içerip içermediği, bir atmosfere sahip olup olmadığı gibi ayrıntılar ancak ileri gözlemlerle ortaya çıkarılabilir.

Almanya’daki Max Planck Astronomi Enstitüsü’nden Diana Kossakowski liderliğindeki bir astronom ekibinin keşfettiği gezegen, yıldızının yaşanabilir bölgesinde yer alıyor.

Kossakowski ve ekibinin keşfettiği Wolf 1069b adlı gezegen de yörüngesinde döndüğü yıldızın yaşanabilir bölgesinde yer alıyor. Ekip bu yıldıza da Wolf 1069 adını verdi.

Gezegenin Dünya’nın kütlesinin 1,36 katına sahip olduğu belirtiliyor. Wolf 1069b, aynı zamanda Dünya’ya benzemesiyle de heyecan yaratıyor.

Kossakowski, “Wolf 1069 yıldızının verilerini analiz ettiğimizde, kabaca Dünya kütlesine sahip bir gezegenden geldiği görülen net, düşük genlikli bir sinyal keşfettik” diye konuştu.

Hakemli bilimdel dergi Astronomy & Astrophysics’te yayımlanan bulgular, Güneş Sistemi dışındaki gezegenlerde yaşanabilirlik belirtilerini aramaya yönelik çalışmalara bilgi sağlayabilir.

Öte yandan gökbilimci Wolf 1069 yıldızının bir kırmızı cüce olduğunu vurguladı. Nispeten küçük ve soğuk olan kırmızı cüceler, genelde Güneş’in yarısından daha az kütleye sahip oluyor.

Kossakowski yeni keşfedilen gezegenin yıldızın etrafında Dünya’ya kıyasla çok daha hızlı döndüğünü belirtiyor:

Yıldızın yörüngesinde dönüşü 15,6 gün içinde tamamlanıyor. Dünya ve Güneş arasındaki mesafenin sadece 15’te 1’ine denk gelen bir mesafede dönüyor.

Diğer bir deyişle Dünya’nın Güneş’e uzaklığı, Wolf 1069b’nin kendi yıldızına uzaklığından 15 kat fazla. Ayrıca Wolf 1069b’de bir yıl sadece 15,6 gün sürüyor.

Max Planck Enstitüsü’nün keşifle ilgili açıklamasına göre, Wolf 1069b’nin daima bir tarafı yıldızına dönük. Bu da Ay’ın sürekli aynı yüzünün Dünya’ya bakmasına benziyor. Yani Wolf 1069b’nin bir yüzünde sürekli gündüz diğer yüzünde sürekli gece yaşanıyor.

Ancak bu durum, yaşanabilir koşulların oluşmasına engel değil. Açıklamada, “Ekip, gezegenin gündüz tarafının geniş bir alanında yaşanabilir koşulların olabileceğini düşünüyor. Bu konuda iyimserler” ifadeleri yer alıyor:

Yıldızda görünürde (şiddetli patlamalar gibi) herhangi bir aktivite olmaması, Wolf 1069b’nin atmosferinin önemli bir kısmını muhafaza etmiş olma ihtimalini de artırıyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İnsan Ömrünün Doğal Sınırı 115 Olabilir Mi?

Birleşmiş Milletler’e (BM) göre, 100 yaş ve üzerindekilerin sayısı on yıl önce 353 bin iken, 2021 yılında 593 bin kişinin bu eşiği geçtiği sanılıyor. İstatistik sitesi Statista’ya göre, önümüzdeki on yıl içinde bir asrı deviren nüfusun iki katından fazla artması bekleniyor.

Bazı bilim insanlarına göre insan ömrü katı biyolojik sınırlara bağlı. Çalışmaları 2016 yılında bilimsel nature dergisinde yayınlanan genetikçiler, 1990’ların sonlarından bu yana insan ömründe gelişme olmadığını ileri sürdü.

Küresel demografik verileri analiz eden araştırmacılar, dünyada daha fazla yaşlı insan olmasına rağmen Calment’in ölümünden bu yana maksimum insan ömrünün azaldığını tespit etti.

Bulguları AP’ye değerlendiren Fransız nüfus bilimci Jean-Marie Robine “İnsan ömrünün doğal bir sınırı olduğu ve uzun yaşam süresinin yaklaşık 115 yılla sınırlı olduğu sonucuna vardılar” diye açıkladı.

Ancak INSERM tıbbi araştırma enstitüsünde asırlık yaşlılar konusunda uzman olan Robine’e göre bu hipotezin kısmen tartışılıyor.

Fransız rahibe Lucile Randon’un 118 yaşında hayata gözlerini yumması üzerine 115 yaşındaki İspanyol Maria Branyas Morera dünyanın en yaşlı insanı olarak Guinness rekorlar Kitabı’na girdi.

Bugüne kadar kırılan en uzun ömür rekorunun, 120’inci doğum gününü 1995 yılında kutlayan Fransız Jeanne Calment’e ait olduğu biliniyor. 122 yaşında yaşamını yitiren Calment şimdiye kadar bilinen en yaşlı insan unvanını elinde tutuyor.

Ancak 18’inci yüzyılda Comte de Buffon olarak bilinen Fransız doğa bilimci Georges-Louis Leclerc, kaza veya hastalık geçirmemiş bir insanın teorik olarak en fazla 100 yıl yaşayabileceği teorisini ortaya atmıştı.

O tarihten bu yana yaşam koşullarının iyileşmesi ve tıbbi gelişmeler insan ömrünün uzamasının önünü açtı.

Bugün “süper 100” olarak ifade edilen 110 yaş ve üzerini gören insan sayısının artmaya başlamasıyla birlikte bilim dünyası “Sağlıklı bir insanın ne kadar uzun yaşayacağının sınırı var mı?” sorusunu yeniden tartışmaya başladı.

Süper 100’e ulaşan sayısında rekor yaşanabilir

2018 yılında yapılan bir araştırma ölüm oranının yaşla birlikte artarken, 85 yaşından sonra yavaşladığını ortaya koydu. Ölüm oranı 107 yaş civarında ise her yıl yüzde 50 – 60 ile zirve yapıyor.

Bu teoriye göre, 110 yaşında 12 kişi varsa, altısı 111, üçü 112 yaşına kadar hayatta kalması ve bunun böyle devam etmesi bekleniyor. Bu durumda süper yüzüncü yaşayanların sayısının artması halinde rekor yaşlara erişenlerin sayısının da artması olası.

Bu durumu 100 süper yüzüncü yaşa ulaşan kişi varsa, “50’si 111, 25’i 112 yaşına kadar yaşayacaktır” diye açıklayan Robine “‘Hacim etkisi’ sayesinde artık uzun ömrün sabit sınırı yok.” diye konuştu.

Öte yandan Robine ve ekibi bu yıl, ölüm oranının 105 yaşından sonra da artmaya devam ettiğini ve bu aralığın daha da daraldığını gösteren bir araştırma yayınlamaya hazırlanıyor.

“Her zaman olduğu gibi keşifler yapmaya devam edeceğiz ve en yaşlı insanların sağlığı da yavaş yavaş iyileşecek” diyen Robine, bu çalışmanın insan ömrünün üst sınırı olduğu anlamına gelmediğinin altını çizdi.

Henüz istatistiksel tahmin yapmak güç

Başka uzmanlar ise insan ömrüyle ilgili tartışmalara temkinli yaklaşıyor. Fransız Demografik Araştırmalar Enstitüsü’nden France Mesle, “Şu an için kesin bir cevap olmadığını vurguladı.

Görüşlerini AFP’ye açıklayan Mesle, çok ileri yaşlara ulaşan insan sayısı artıyor olsa bile bu sayının hala çok az olduğuna ve bu nedenle hala önemli bir istatistiksel tahmin yapılamadığına dikkat çekti.

Dolayısıyla, Mesle’e göre “hacim etkisini” test etmek için süper yüzüncü yaş grubunun sayısının artmasını beklemek gerekebilir.

Genetik manipülasyon

Öte yandan kimi uzmanlar gelecekteki bazı tıbbi buluşların “ölüm hakkında bildiğimiz her şeyi altüst edebileceğini” belirtiyor.

Yaşlılar konusunda uzman doktor Eric Boulanger bu görüşü savunanlardan Boulanger’ye göre, “genetik manipülasyon” bazı insanların 140 hatta 150 yıl yaşamasına olanak sağlayabilir.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Uzaylıların Varlığına İlişkin Yeni Bir İşaret Bulundu

ABD’deki Riverside Üniversitesi’nden bilim insanları, Dünya dışı yaşamın göstergesi olabilecek yeni bir işaret belirledi: Gülme gazı. Bilim insanları, ötegezegenlerde uzaylılara ait bir iz arayan projelerde bu gaza dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.

Nitröz oksit (NO2) diye de bilinen gülme gazı, vücutta mutluluk hormonu diye adlandırılan dopamin molekülünün salınımına yol açtığı için güldürüyor. Tıpta ağrı kesici olarak da kullanılan gazın yanlış veya fazla kullanılması ise sağlık açısından ciddi sonuçlar doğurabiliyor.

Hakemli bilimsel dergi The Astrophysical Journal’da yayımlanan yeni araştırmanın başyazarı, “Oksijen ve metana biyolojik imza olarak çok fazla odaklanıldı” diye konuştu: Nitröz oksidi ciddi biçimde değerlendiren çok az sayıda araştırmacı oldu. Bu ihtimale az ilgi gösterilmesinin bir hata olduğunu düşünüyoruz.

Nitröz oksit, Dünya’da mikroorganizmalar tarafından üretiliyor. Ancak şu anda atmosferde çok yoğun değil. Bu da ötegezegenlerde yaşam ararken gülme gazının ihmal edilmesine yol açtı.

Ancak araştırmanın ardındaki ekip, Dünya tarihinin bazı dönemlerinde bu gazın yoğun olabileceğini belirtiyor.

Schwieterman, “Okyanuslardaki koşulların N2O’nin biyolojik olarak çok daha fazla salınmasına olanak tanıdığı bazı dönemleri hesaba katmıyorlar” dedi: O dönemlerdeki koşullar, bir ötegezegenin bugün geldiği noktayı yansıtabilir.

Schweiterman ve ekibi ekibi, canlı organizmaların başka gezegenlerde nasıl nitröz oksit üretebileceğini canlandırmak için bilgisayar simülasyonlarına başvurdu.

Simülasyonlar, bu gazın dikkate değer bir biyolojik imza olabileceği durumlar olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar buradan hareketle, Dünya dışı yaşama dair keşif görevlerinde bu gazın da aranması gerektiği sonucuna vardı.

Ekip, ötegezegenlerin atmosferlerini inceleyebilen James Webb Uzay Teleskobu gibi gelişkin cihazların nitröz oksit aramak için kullanılabileceğini savunuyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Uzun ve Mutlu Bir Hayat İçin ‘Dokuz Alışkanlık’

ABD’li uzmanlar, daha uzun ve mutlu bir hayat yaşamayı sağlayacak 9 önemli alışkanlığı paylaştı. Uzmanlar, uyku düzeninin, egzersizin ve stresten uzak durmanın önemini vurguladı.

Önde gelen yayın kuruluşlarından CNN’e konuşan Minnesota Üniversitesi’nden William Roberts, “sağlığı etkileyen iyi ve kötü alışkanlıkların etkisinin zamanla ortaya çıktığına” dikkat çekti.

CNN’in tıp analisti Leana Wen de egzersizin ve düzenli muayenenin, kötü alışkanlıkları değiştirmek için iyi bir başlangıç noktası olduğunu vurguladı.

İşte uzmanların kazanılmasını tavsiye ettiği 9 alışkanlık:

1 – Düzenli muayene olun

Wen, düzenli muayenenin ciddi hastalıklara karşı önlem almakta etkili olduğunu belirterek, “Örneğin, muayenede diyabet başlangıcınız olduğu ortaya çıkarsa, bunun diyabete dönüşmesini önlemek için adım atabilirsiniz” dedi.

Analist, düzenli muayenelerin iyi bir hasta-doktor ilişkisi sağlanması için de önemli olduğunu belirtti.

2 – Sürekli fiziksel aktivite yapın

Uzmanlar, düzenli egzersizin diyabet, obezite, kalp hastalığı ve yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklara yakalanma riskini azalttığını söyledi.

New York Üniversitesi’nden Nieca Goldberg, “Düzenli aerobik egzersizin daha uzun yaşamayı ve geç yaşta bilişsel fonksiyonların sağlam kalmasını sağladığını gösteren epey araştırma var” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü, yetişkinlerin haftada en az 150 dakika orta ve ileri seviyede egzersiz yapmasını öneriyor.

3 – Vücut kitle indeksine dikkat edin

Vücut kitle indeksi, kişinin boy ve kilo ölçümünden yola çıkarak vücuttaki tahmini yağ oranını gösteren ve sağlıklı kilonun belirlenmesini sağlayan bir sistem.

2018’de yapılan bir çalışmada, vücut kitle indeksi sonuçları sağlıklı seviyede olan kişilerin ömürlerinin 10 yıl daha uzayabileceği belirtilmişti. Ayrıca bunun kanser ve kardiyovasküler rahatsızlıkların oluşma riskini düşürdüğü de ifade edilmişti.

4 – Düzgün beslenin

Uzmanlar, kırmızı et ve işlenmiş et ürünlerinin azaltılması gerektiğini belirterek, bunun yerine sebze ağırlıklı beslenmenin önemini vurguladı.

Goldberg, bitki bazlı gıdaların antioksidan üretimi sağladığına, bunun da strese ve yaşlanmaya karşı koruyucu etkisi olduğuna dikkat çekti.

Şubatta yayımlanan bir çalışmada, bu şekilde beslenmeye başlayan 20 yaşındaki bir kadının ömrünün en az 10 yıl, aynı yaştaki bir erkeğinse 13 yıl uzayabileceği ortaya konmuştu.

5 – Akıl sağlığınıza özen gösterin

Wen, akıl sağlığının genelde fiziksel sağlığa kıyasla ikinci plana atıldığını fakat kişinin genel sağlığına önemli etkisi olduğunu söyledi.

Stres ve kaygının yemek seçimlerini etkilediğini, alkol tüketimini artırdığını ve uyku düzenini bozduğunu belirten uzmanlar, günde 15 dakikalık derin nefes egzersiziyle akıl sağlığının korunabileceğini ifade etti.

6 – Uykuya dikkat

Goldberg, günde 7 saatten az uyuyan kişilerde stres ve yüksek tansiyon riskinin artma eğilimi gösterdiğini söyledi.

Uzmanlar, düzenli egzersizin yanı sıra yatak odasının karanlık ve sessiz olmasının da uyku hijyeni açısından önemli olduğunu belirtti.

7 – Alkolü azaltın

Aşırı alkol tüketiminin kan şekerini yükseltip kilo alımına neden olduğuna dikkat çeken uzmanlar, bunun kalp rahatsızlıklarına da yol açabileceğini ifade etti.

2020’de yapılan bir çalışmada, aşırı alkol tüketiminden kaçınmanın kardiyovasküler hastalıklara, kansere ve diyabete yakalanma riskini azalttığı tespit edilmişti.

8 – Sigarayı bırakın

Wen, sigaranın sadece akciğer kanseri değil meme kanserini de tetikleyebileceğine dikkat çekerek, bunun kişinin yaşam kalitesini düşüren önemli faktörlerden biri olduğunu belirtti.

9 – Güçlü ilişkiler oluşturun

Uzmanlar, pozitif duygular sağlayan yakın ilişkilerin stresi azalttığı gibi mutluluk ve huzuru artırdığını söyledi.

Harvard Üniversitesi’nde yayımlanan bir çalışma, arkadaşlarıyla, ailesiyle ve içinde yaşadığı topluluktaki kişilerle tatmin edici ilişkiler kuranların, depresyona girme ve hastalanma oranlarının daha az olduğunu gösteriyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Uzak Bir Galaksiden ‘Kalp Atışı’ Sinyalleri Geldiği Tespit Edildi

Bilim insanları uzak bir galaksiden alışılmadık ve tekrarlayan bir sinyal geldiğini tespit etti. Saptanan radyo enerjisi patlaması, kalp atışına benzetilen bir düzende yanıp sönüyor.

Bilim insanları bunun hızlı bir radyo patlaması veya uzayın derinliklerinden gelen ve araştırmacıların hâlâ anlamadığı, gizemli ve güçlü enerji patlamaları olduğunu söylüyor.

Fakat bu patlamalarda tuhaf bir şey var: Normalde milisaniyeler süren FRB’lere (hızlı radyo patlaması) kıyasla 3 saniyeye kadar devam eden bu patlamalar, diğerlerine göre çok yavaş.

Sinyal, evrende nadiren bulunan bir tür “periyodik” örüntüde yanıp sönüyor. Enerji patlamaları her 0,2 saniyede bir tekrarlanıyor.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Kavli Astrofizik ve Uzay Araştırmaları Enstitüsü’ndeki doktora sonrası araştırmacısı Daniele Michilli şunları söyledi:

“Evrende kesin surette periyodik sinyaller yayan çok fazla şey yok.

Kendi galaksimizde bildiğimiz örnekler, bir deniz fenerine benzer şekilde dönerek ışınlı salımlar üreten radyo pulsarları ve magnetarlardır.

Ve bu yeni sinyalin normalden çok güçlü bir magnetar veya pulsar olabileceğini düşünüyoruz.”

FRB 20191221A olarak adlandırılan sinyal şimdiye kadar tespit edilen en uzun ömürlü, en net periyodik örüntüye sahip FRB.

Kaynağı Dünya’dan birkaç milyar ışık yılı uzaktaki bir galakside yatıyor.

Fakat sinyallerin kesin kaynağının ne olabileceği gizemini korusa da gökbilimciler sinyalin bir radyo pulsarından veya bir magnetardan yayılabileceğinden şüpheleniyor.

Bunların her ikisi de son derece yoğun, hızla dönen, dev yıldızların çökmüş çekirdekleri olan nötron yıldızlarıdır.

Ekip, bu kaynaktan daha sonra astrofizik saati olarak kullanılabilecek daha fazla periyodik sinyal tespit etmeyi umuyor.

Örneğin, patlamaların sıklığı ve kaynak Dünya’dan uzaklaştıkça nasıl değiştikleri, evrenin genişleme hızını ölçmek için kullanılabilir.

Aralık 2019’da Kanada Hidrojen Yoğunluğu Haritalama Deneyi (Chime), gelen verileri tarayan Michilli’nin dikkatini hemen çeken muhtemel bir FRB sinyali yakalamıştı.

Michilli şöyle konuştu:

“Alışılmadık bir şeydi.

Yaklaşık 3 saniye süren sinyaller sadece çok uzun değildi, aynı zamanda bir saniye içinde eşit aralıklarla (tak, tak, tak) kalp atışı gibi yayılan, olağanüstü derecede düzenli periyodik zirveler vardı.

Bu, sinyalin kendisinin periyodik olduğu ilk örnek.”

Nature dergisinde raporlanan keşif, MIT araştırmacıları da dahil Chime/FRB Collaboration üyeleri tarafından yazılan “Sub-second periodicity in a fast radio burst” (Hızlı radyo patlamasında saniye altı periyodiklik) başlıklı bir makalede yayımlandı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İkili Yıldız Sistemlerinin Uzaylılara Ev Sahipliği Yapabileceği Ortaya Çıktı

Bilim insanlarının Dünya benzeri uzaylı yaşam belirtilerini araması için en mantıklı yer Güneş benzeri yıldızlar. Ancak yeni araştırmaların işaret ettiği gibi, evrendeki Güneş benzeri yıldızların neredeyse yarısı barındırdıkları gezegenler için çok farklı bir yıldız ortamı sunabilir.

Evrendeki Güneş benzeri yıldızların yaklaşık yarısı, ev sahibi galaksinin etrafında tek başına uçan tek bir yıldızdan ziyade birbirinin yörüngesinde dönen iki yıldızdan oluşan ikili yıldız sistemlerinde yer alıyor. Ancak birbirinin etrafında dönen iki yıldızın etkileşimi gezegen oluşum sürecini önemli ölçüde değiştirebilir.

Bu, hakemli bilimsel dergi Nature’da pazartesi günü yayımlanan yeni bir çalışmanın bulgusu.

Kopenhag Üniversitesi’ndeki Niels Bohr Enstitüsü’nden bilim insanları tarafından yönetilen bir araştırma ekibi, Şili’deki Atacama Büyük Milimetre/Milimetrealtı Dizisi (ALMA) radyo teleskobunu Dünya’dan yaklaşık 1000 ışık yılı uzaklıktaki bir ikili yıldız sistemi olan NGC 1333 – IRAS2A üzerine eğitti. Bu yıldız sistemi bir gaz ve toz bulutuyla çevrili. Sistem herhangi bir gezegenin oluşması için çok genç olmasına rağmen, bu disk gezegenlerin meydana geldiği oluşum.

Niels Bohr Enstitüsü’nde doktora sonrası araştırmacı ve yeni makalenin ikinci yazarı Rajika Kuruwita yaptığı açıklamada, “Gözlemler yıldızları yakınlaştırmamıza ve toz ve gazın diske doğru nasıl hareket ettiğini incelememize olanak sağlıyor” dedi.

Simülasyonlar bize hangi fiziğin rol oynadığını ve yıldızların gözlemlediğimiz anlık görüntüye kadar nasıl evrimleştiğini ve gelecekteki evrimlerini anlatacak.

Çalışmalar, NGC 1333 – IRAS2A gibi ikili yıldız sistemlerinin periyodik olarak normalden 10 ila 100 kat, muhtemelen her 1000 yılda bir 10 ila 100 yıl boyunca daha parlak hale geleceğini gösteriyor. Araştırmacılar bunun ikiz yıldızların diski bozan kütleçekimsel dansının ve bazı maddelerin yıldızlara düşmesinin bir sonucu olduğuna inanıyor.

Bu da diskin yapısını önemli ölçüde değiştirebilir ve böyle bir yıldız sisteminde herhangi bir öngezegen oluşumunu etkileyebilir.

Kuruwita, açıklamasında, “Düşen madde önemli miktarda ısınmayı tetikleyecek. Isı, yıldızı normalden çok daha parlak hale getirecek” diye konuştu.

Bu patlamalar gaz ve toz diskini parçalayacak. Disk yeniden birikecek olsa da patlamalar daha sonraki gezegen sisteminin yapısını yine de etkileyebilir.

Böyle bir etkinin gezegenlerin doğasını nasıl değiştirebileceği hala görülmeyi bekliyor.

Araştırmacılar, NGC 1333 – IRAS2A gözlemlerine devam etmek için ALMA teleskobuna daha fazla zaman ayırmayı umuyor ancak yeni araçların, özellikle de yakında faaliyete geçecek olan James Webb Uzay Teleskobunun, bilim insanlarını ikili yıldız sistemleri üzerinde daha ayrıntılı çalışmalar yapmaya ve Dünya ötesindeki yaşamın kanıtlarını aramaya teşvik edebileceğine dikkat çekiyor.

Niels Bohr Enstitüsü’nden, çalışmaya öncülük eden projenin lideri Profesör Jes Kristian Jørgensen yaptığı açıklamada, “Sonuç heyecan verici çünkü Dünya dışı yaşam arayışı gelecek yıllarda birkaç yeni, son derece güçlü araçla donatılacak” ifadelerini kullandı. Çalışmanın sonuçları “yaşamın varlığını araştırmak için özellikle ilginç olabilecek yerleri belirleyebilir”.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Kendin Olmanın En İyi Yolları!

Farklı durumlar ve anlar hayatınızın gidişatını değiştirir. Üzerinde düşündüğünüzde, mevcut durumda hayatınızın en iyi versiyonu olduğunu düşünüyor musunuz? Bu gerçek sen misin? Çoğumuzun kendimize sorduğu bir sorudur ve çok doğaldır.

Haber Merkezi / Çok daha iyisini yapabileceğinizin ve çok daha fazlasını başarabileceğinizin farkında mısınız? İşte, kendin olmana yardımcı olabilecek bazı yollar…

Ne istiyorsun?

Kendine bir yön vermek için yapacağın ilk adım, oturmak ve ne olmak istediğini ve kendini nerede gördüğünü yazmaktır. Hedefin veya hedeflerin ne? Maddi veya manevi her şey olabilir…

Neden hedeflerine ulaşamıyorsun?

Sizi hedeflerinizden uzaklaştıran her şeyi göz önünde bulundurun ve onları bir yere yazın. Önce bu engellerle başa çıkmanın yollarını bulun.

Yoluna devam et

Birçoğumuz disiplinden uzaklaşır ve hayatımız için olumsuz olduğunu bildiğimiz alışkanlıklara kapılırız. Kendiniz üzerinde yeniden çalışın, bu sizi yeniden canlandıracak!

Güçlü olun

Kendinizi en iyi siz tanırsınız ve buna kendi güçlü yanlarınız da dahildir. En güçlü yönün hangisi? En iyi olduğun en az 7 şeyi listeleyin ve onlar üzerine yoğunlaşın.

Beklentiler

Elde etmek istediğiniz her şeyi not etmiş olmanız, gerçekçi tutmanız dahilinde iyi bir şey. Yazdıklarını okuyan tek kişi sensin, o yüzden gerçekçi ol!

İlk önce bunları gerçekleştirmeye çalışın; gerekirse araştırın. Ayrıca, yapabiliyorsanız başkalarına yardım edin, bu size de hedeflerinize ulaşmanızda yardımcı olabilir!

Paylaşın