Konda Genel Müdürü Ağırdır: Kürt Seçmenden Erdoğan’a Destek Yok

Konda Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, “Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden bakıldığında, ikinci altılı masayı oluşturan HDP ve diğerlerinin Erdoğan’ı destekleme ihtimali neredeyse imkansız görünüyor” dedi ve ekledi:

“Kürt seçmenin yüzde 70’inin de Erdoğan’a vaatleri ne olursa olsun kimliklerinden, son beş yılda yaşananlarından, kayyum politikalarından, sınır harekatlarından dolayı destekleme ihtimalleri yok.”

Konda Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Gazete Oksijen’de yayımlanan yazısında, “Siyasi tercihlerin dışında, her 100 seçmenin 80’i ekonominin gidişatından, 70’i yönetim sisteminden memnuniyetsiz. Öte yandan hala bir kesim seçmen kimliğinden, karşı tarafa olan duygusal mesafesinden düşünmeye ve siyasal pozisyon almaya devam ediyor. Yayınlanan araştırmalara bakıldığında muhalefete dönük yüzde 60-65, iktidara dönük 35-40 gibi iki büyüklük açık biçimde gözleniyor” ifadelerini kullandı.

Siyasi tabloyu henüz kararını vermemiş yüzde 35 belirleyecek

“Öte yandan anketlerdeki siyasi tercihlere dair sayılara bakınca seçmenin yüzde 65-70’inin kararı belli” diyen Ağırdır, “Bu seçmenlerin hastalık, seyahat gibi zorunlu haller dışında sandığa gidecekleri de anlaşılıyor. Geri kalan 30-35 seçmenin sandığa gitme arzusu ya da isteksizliği siyasi tabloyu belirleyecek” yorumunu yaptı.

İttifakların oy oranları

Ağırdır, “Yayınlanan anketlere yani bugünü esas alarak bakınca, sandığa gidip gitmeyeceklerini dikkate almadan ve nihai istatistiki hesaplamayı yaparak bugünkü tablo[nun] şu seviyelerde” olduğunu ileri sürdü:

Cumhur İttifakı yüzde 40-42
Altılı Masa yüzde 42-44
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın yüzde 11-13
Diğerleri yüzde 4-5

Ağırdır, tabloyu şöyle değerlendirdi:

“Bu sayıların ima ettiği şu: Meclis’te iktidar blokunun veya Altılı Masa’nın sayısal milletvekili çoğunluğunun olamayacağı bir tablo yüksek ihtimal. Yani Cumhurbaşkanı kim seçilirse seçilsin Meclis çoğunluğuna sahip olamayacak. Özelikle de iktidar blokunun Meclis’te çoğunluğa ulaşma ihtimali oldukça düşük. Bu durumda Meclis’te her bir yasa değişikliği için ya iki büyük blokun uzlaşması ya da HDP ile uzlaşma gerekecek.”

Kürt seçmenden Erdoğan’a destek yok

“Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden bakıldığında ise, ikinci altılı masayı oluşturan HDP ve diğerlerinin Erdoğan’ı destekleme ihtimali neredeyse imkansız görünüyor” diyen Ağırdır, “Kürt seçmenin yüzde 70’inin de Erdoğan’a vaatleri ne olursa olsun kimliklerinden, son beş yılda yaşananlarından, kayyum politikalarından, sınır harekatlarından dolayı destekleme ihtimalleri yok” ifadelerini kullandı.

Kürtlerin oyu belirleyici

“Fakat bu seçmenin henüz içine sinerek, güvenerek muhalefetin Cumhurbaşkanı adayına oy vereceğine dair emareler de oldukça düşük. Altılı Masa’nın adayının kim olacağına ve adayın Kürt meselesine nasıl cevaplar ürettiğine bağlı olarak karar verecekleri anı bekliyorlar. Cumhurbaşkanı seçimini bir bakıma Kürtlerin oyu belirleyecek diyebiliriz.”

Paylaşın

Erdoğan, ‘Öcalan’ Açıklamasıyla Politik Bir Hamle Yapıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Abdullah Öcalan, Selahattin Demirtaş’ın verdiği mesajlardan rahatsız” ifadelerini yorumlayan Bekir Ağırdır, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Öcalan’la her zaman konuşabilirim’ mesajı verdiğini söyledi.

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK Lideri Abdullah Öcalan ile ilgili açıklamasıyla muhalefetteki çatlakları büyütmeyi amaçladığını aynı zamanda Kürt seçmene de ’bu konu çözülecekse yine benimle çözülür’ mesajı vermeye çalıştığını söyledi. Ağırdır, “Erdoğan, İyi Parti’nin Kürt meselesine CHP’den farklı baktığını biliyor dolayısıyla muhalefet blokunun yapacağı olası hataları da biliyor. Muhalefet blokunu sarsacağı ve muhalefet üzerinde sürekli bir basınç uygulayacağı konunun da Kürt meselesi olduğunun farkında” dedi.

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Türkiye’de iktidarın dünyanın diğer popülist iktidarları gibi endişeleri korkuya çevirerek toplumsal rıza üretmeye çalıştığını, toplumun bir ‘özgürlük mü, güvenlik mi’ ikilemine sıkıştırılmaya çalışıldığını belirterek “Ekrem İmamoğlu meselesinde de bunu gördük. Sözde ahalinin güvenliği için kurulan MOBESE’ler siyasetin aracı haline getiriliyor. Bu kendi özgürlük alanlarımızın denetleniyor olmasının ürettiği kaygı ve korkuları da popülist anlatı başka bir yere çekiyor ve topluma diyor ki; ‘özgürlük mü, güvenlik mi’, özgürlük deyince Selahattin Demirtaş’lar, Sedef Kabaş’lar konuşuyor ötekiler dinimize,  bunlar milli birliğimize laf ediyor” diye konuştu.

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ve Murat Sabuncu, Sayıların Dili’nde gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. T24’te yer alan değerlendirme şöyle:

KONDA’nın yaptığı popülizm araştırmasının verilerine değinen Ağırdır, seçmen tabanı olarak da partiler olarak da popülist söylemlerin sadece iktidara özgü olmadığını belirtti. Hem sağ da hem sol da hem CHP’de hem de AKP’de ciddi popülist damarların olduğunu söyleyen Ağırdır, “Türkiye’de bir yaşam tarzı gerilimi var” dedi.

Türkiye’deki siyasi atmosferin karşıtlıklar üzerinden yapılan tartışmalara hapsolduğunu belirten Ağırdır, KONDA olarak yaptıkları Türkiye’deki kutuplaşmaya yönelik araştırmada, toplumun büyük çoğunluğunun daha makul bir yerde, ortada yığılmaya devam ettiğini tespit ettiklerini söyledi. Ağırdır, “Gündelik hayatta kutuplaşma söylemlerine teslim olmayan büyük bir çoğunluk var” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Öcalan, Demirtaş’ın verdiği mesajlardan rahatsız” ifadelerini yorumlayan Ağırdır, Erdoğan’ın ‘Öcalan’la her zaman konuşabilirim’ mesajı verdiğini söyledi. Ağırdır, Erdoğan’ın açıklamalarına ilişkin şöyle dedi:

“Kendi kitlesini Kürt meselesinde ikna edeceği konusunda bir tereddüdü yok”

“Erdoğan, Kürtlere, ‘ben iki kez İmralı ile temas yarattım ve açılım süreci başlattım. Başarılı olmamasının sebebi muhalefetin destek vermemesi ve PKK’nın o süreci bozması’ diyor. Kürt seçmen olmadan yeni bir nizam kurmak, düzen kurmak, toplumsal rızayı üretmek, yüzde elliden fazla siyasal güce ulaşmak mümkün değil. Dolayısıyla HDP’yi aşarak Kürt seçmene doğrudan bir mesaj vermeye çalışıyor. AKP’nin tabanı eksildi diyoruz ama geride kalan seçmeni üzerinden kendi liderliğinin dönüştürücü kapasitesi hala yüksek. Çünkü Erdoğan, hala arkasında duran seçmen kitlesinin duygularından konuşuyor. Kendi kitlesini Kürt meselesinde ikna edeceği konusunda bir tereddüdü yok.

Erdoğan, İyi Parti’nin Kürt meselesine CHP’den farklı baktığını biliyor dolayısıyla muhalefet blokunun yapacağı olası hataları da biliyor. Muhalefet blokunu sarsacağı ve muhalefet üzerinde sürekli bir basınç uygulayacağı konunun da Kürt meselesi olduğunun farkında. Dolayısıyla politika bir hamle yapıyor. Yoksa seçimden önce bir açılım süreci veya başka bir ihtimal söz konusu değil bence. Buradaki politik hedef, muhalefetin arasındaki farklılıkların su yüzeyinde kalmasını sağlamak ve Kürt seçmene de  ’bu konu çözülecekse yine benimle çözülür’  mesajı vermeye çalışmak”

İyi Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Çelik’in “CHP, iyi Parti’ye saygı duymak zorunda. CHP ile ittifak kurmaya mecbur değiliz” açıklamalarını da değerlendiren KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, muhalefetin ülkenin temel meselesinin ‘yeni bir düzen’ olduğunu anlaması gerektiğini söyleyerek “Muhalefet, Erdoğan’ın karşısına kimi çıkarırsak seçimi kazanırız oyunundan çıkmadan, seçimi yeni bir düzen vaadine çevirmeden, beklenen siyasal gücü belki de seçimi bile kazanamaz. Bu hala en büyük eksiklik” dedi.

“İyi Parti değişmek zorunda”

Türkiye’nin nüfusunun yüzde yirmi mertebesinde Kürt nüfusunun olduğunu ve bu gerçekliğin göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade eden Ağıdır, İyi Parti’nin Kürt meselesine ilişkin pozisyonun hala belirsiz olduğunu söyledi. Ağıdır, “Hangi probleme bakarsak bakalım Kürt meselesi var. Bunu kabullenip tartışıp çözmeden Türkiye huzur bulamıyor. Bunun anlaşılamıyor olmasını anlamıyorum. Evet, İyi Parti MHP’den koparak kuruldu ama aynı zamanda bir sosyolojik farklılığın da ifadesi. Seçmen kitlesi olarak da MHP’den ayrılıyor. İyi Parti de değişmek zorunda. Ama başlangıcındaki MHP içindeki çekişme içinden alınan pozisyonlarla kendilerini tanımlıyorlarsa o da doğru değil” dedi.

Ağırdır, İyi Parti’nin Kürt meselesine ilişkin tutumunu yorumlarken şöyle konuştu:

“Şu soruyu kendilerine sormaları lazım. Bu ülkede nüfusun yüzde 20’si Kürt ve Kürtler diyor ki bir derdim var. Diyelim ki tümüyle haksız söylüyorlar ama sonuç olarak insanlar diyor ki ‘derdim var.’ Siz bugünün Türkiye’sinde, Türkiye’nin milliyetçileri olarak geleneksel milliyetçi söylemden yeni bir şey üretecek misiniz, öğrenen bir parti olacak mısınız, yönetmeye talip olduğunuz toplumun bir kesiminin dertlerini varsayıp saymadığınız bir pozisyonda devam edecek misiniz yoksa yeni açılım getirip ya bu ülkede bir mesele varsa çözmemiz lazım diyecek misiniz? 10 sene önceki pozisyondan devam edecekseniz o zaman seçime dair meseleyi sadece Erdoğan gitsin-kalsın üzerinden görüyorsunuz anlamına gelir. Kürt seçmen de böyle okur ve Kürt seçmen açısından da baktığınız zaman birisi(AKP) problemleri kendince kabul etmiş ve açılım süreci yapmış, birisi ise problemi zaten hiç kabul etmeyen iki siyasi aktör arasında tercih etmek zorunda kaldığı zaman ne yapacak?”

İyi Parti’nin beslendiği kitle ile ve o kitledeki değişimi görmeyen bir pozisyonda kalması durumunda ülkeyi yönetme iddiasını sürdüremeyeceğini söyleyen Ağırdır, “Özü itibariyle İyi Parti’nin Kürt meselesindeki bu pozisyonu esas itibari ile Kürt meselesini yok saymaktır.  Bunun kod adı Kürt meselesi ama özü itibariyle Türkiye’de devletin, kurumların, kuralların, hukukun katılımcılara açık herkesin kendi kimliği ile yaşaması olarak tanımlarsan hiç Kürtler demeden böyle bir ortak alan var. Ama bu gerçekliği de görmüyor gibi davranmaya devam edemezsiniz.  Hala eski pozisyonu koruduğunuz zaman bunun üreteceği handikapları da görmeleri gerekir diye düşünüyorum. Erdoğan’da bu zaafı gördüğü için ‘Öcalan’ açıklamasını yapıyor ve belli ki önümüzdeki dönemde daha fazla da yapacak” dedi.

Paylaşın

Kendini ‘Ateist’ Olarak Tanımlayanların Oranı Arttı

KONDA Araştırma “TR100_2022: Türkiye 100 Kişi Olsaydı” başlıklı kapsamlı raporunu yayımladı. 18 yaş üzeri nüfusun temsiliyle ortaya çıkan raporda, cinsiyet ve yaş dağılımı, eğitim seviyesi, medeni durum, etnik kimlik dağılımı, din/mezhep dağılımı, sosyal medya kullanımı gibi pek çok alt başlıkla veriler aktarıldı.

Raporda yer alan veriler, aylık sosyal ve siyasal araştırmalar dizileriyle KONDA Barometresi kapsamında 12 yıl boyunca yapılan, Türkiye nüfusunu temsil eden 125 araştırma ve 300 binin üzerindeki görüşmelere dayanıyor. Öte yandan raporda 2008, 2015 ve 2018 yıllarında beş binin üzerindeki görüşmeci ile gerçekleştirilen Hayat Tarzları verileri de yer alıyor.

Raporda, 2021 itibari ile 18 yaş üzeri nüfusu temsil eden 62 milyon 378 bin kişiyi 100 kişi kabul ediyor. Yani KONDA’nın gösterimindeki her bir figür yaklaşık 620 bin kişiye tekabül ediyor.

Gösterimde yer alan başlıklar sırasıyla şöyle: Cinsiyet dağılımı, yaş grup dağılımı, eğitim seviyesi grupları, kadınlarda eğitim seviyesi grupları, medeni durum, evlilik kararı, büyünülen kent, yaşanılan yerleşim tipi, göç durumu, hane nüfusu, oturulan ev tipi, çalışma durumu, ev-araba sahipliği, etnik kimlik dağılımı, din/mezhep dağılımı, dindarlık seviyesi, sosyal medya kullanımı, alkol-sigara kullanımı, hayat tarzı.

Cinsiyet dağılımı ile başlayan rapora göre, Türkiye nüfusunda erkek ve kadın oranı her zaman birbirine eşit: 50 erkek ve 50 kadın.

“Dini inancım yok” diyenlerde artış

Din-mezhep dağılımında her 100 kişinin 94’ü bir dini inancı olduğunu belirtiyor. Bunların 88’i Sünni Müslüman, 5’i ise Alevi Müslüman. Dikkat çeken verilerden biri ise “Dini inancı yok” seçeneğindeki artış. 2011’de dini inancı olmayanların oranı yüzde 2 iken, 2021’e gelindiğinde bu oran yüzde 6’ye yükselmiş durumda.

Türkiye toplumu geçen on seneye göre daha yaşlanmış bir görüntü ortaya koyuyor. 18-32 yaş arası nüfus oranı 2011’de yüzde 39 iken, 2021’e gelindiğinde bu oran yüzde 33’e düşmüş durumda.

Toplumun dindarlık seviyesinde özel bir değişiklik göze çarpmasa da kendini “İnançsız/ateist” olarak tanımlayanların oranında belirgin bir artış var. 2011’de yüzde 2 olan inançsız/ateist oranı, 2021’de yüzde 7’ye yükselmiş durumda.

Kadınların yüzde 56’sı kendini “ev kadını” olarak tanımlıyor. 2011’de kendini “ev kadını” olarak tanımlayanların oranı ise yüzde 68. Bir diğer dikkat çekici veri ise işçi-esnaf kadınların oranındaki artış. 2011’de kendini “işçi-esnaf” olarak tanımlayan kadınların oranı yüzde 8 iken, 2021’e geldiğimizde bu oran yüzde 16.

Her 100 yetişkinden 31’i hayat tanımını tanımlarken ‘modern’ cevabı veriyor

Her 100 yetişkinden 31’i hayat tarzını tanımlarken “modern” cevabını veriyor. Bu oran 2012 yılında yüzde 27. Kendini “dindar muhafazakâr” olarak tanımlayanların oranında ise azalma var. 2012’de yüzde 27 olan oran, 2021’de 24’e düşmüş durumda.

Türkiye toplumunun genel eğitim seviyesi son on senede görünür biçimde artsa da hâlâ her 100 kişiden 7’si herhangi bir örgün eğitim almamış.

Türkiye toplumunun üçte ikisi evli veya evlenmek üzere. Bekârların oranı on yıl içinde artarak yüzde 20’den yüzde 29’a çıkmış durumda.

Toplum, küçülen birimler halinde yaşamaya başlıyor. Hane nüfusuna 2011 yılında 9 ve daha fazla kişi diyenlerin oranı yüzde 3 iken, 2021’de bu oran yüzde 1’e düşmüş durumda.

Toplumun televizyon izleme oranında ciddi bir düşüş gözlemleniyor. 2012 yılında televizyondan haber izlemediğini belirtenlerin oranı yüzde 4 iken,  2021’de yüzde 28’e dek yükselmiş.

Son on yıldır gazete okuma oranı sürekli azalıyor. Her dört yetişkinden üçü gazete okumadığını belirtiyor. 2014’te yüzde 30 olan gazete okuru oranı, 2020’de yüzde 25’e düşmüş durumda.

Hem ev hem de araba sahipliği oranı yarıdan az. Toplumun yaklaşık beşte birinin ne ev kendisinin ne de arabası var.

Kişilerin halen yaşadıkları yer, doğdukları yer ve babalarının doğum yeri kullanılarak yapılan hesaplar sonucunda edinilen bulguya göre; “toplumun yarıya yakını hayatının bir noktasında bulunduğu yerden göçmüş kişilerden oluşuyor.”

Konda, söz konusu araştırmayla ilgili şu bilgileri aktardı:

“Gösterimde yer alan oranların büyük bir kısmı o yıl gerçekleştirilen, aynı örneklem yönteminin uygulandığı on bir farklı araştırmanın toplu verileriyle hesaplandı. Bazı dağılımlar ise o sene içinde gerçekleştirilmiş tek bir araştırmanın verisine dayandığı gibi, birden fazla araştırmanın bileşik verisini de sunabiliyor. Gösterimde yer alan oranların her biri en az 2700, en fazla da 33 bin kişilik verilerden faydalanarak hesaplandı.”

Paylaşın

Bekir Ağırdır: Kimlik Siyasetinin Yerini Sınıf Siyaseti Aldı

Yoksulluk, gelir dağılımında eşitsizlik ve geçinme başlıklarının daha çok ön plana çıkmasıyla beraber kimlik siyasetinin ve gündeminin yerini sınıf siyasetinin aldığını söyleyen KONDA Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, “İşsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlikler arttığı için yeniden sınıfsal gerilimler gündeme geldi. Özetle kimlik geriliminin yerini, sınıfsal gerilim aldı.” dedi.

KONDA Araştırma, Civil Rights Defenders (CDR) için hazırladığı Ekim 2021 tarihli “Türkiye Toplumunda İnsan Hakları Algısı ve Farkındalığı” raporunu dün İstanbul, Taksim’de düzenlenen basın toplantısıyla paylaştı.

Türkiye’deki insan hakları ihlallerini, ayrımcılık türlerini ve Türkiye’nin insan hakları alanındaki faaliyetlerini ortaya koyan raporun sunumunu KONDA Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır yaptı.

Civil Rights Defenders Temsilcisi Ivana Randjelovic de kuruluşun araştırma kapsamında amaçladıklarını ve faaliyet alanlarını özetledi:

“Özellikle Avrupa’daki baskıcı toplumlarda siyasi hakların geliştirilmesine odaklanarak hukuk ve ifade özgürlüğü alanlarındaki hak ihlallerini ve bu alanlardaki insan hakları faaliyetlerini güçlendirmeyi hedefliyoruz.

“Benzer çalışmaları dört kıtada yürütüyoruz. Türkiye’dekine benzer bir çalışmayı ise tüm Balkan ülkelerinde sürdürüyoruz. Özellikle azınlık haklarının geliştirilmesi, ifade özgürlüğü ve ağ kurma konularında çalışmalarımıza özenle devam ediyoruz.”

“Bu sorunlar böyle gider”

Araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de en fazla siyasetçiler (yüzde 56) ve medya (yüzde 32) insan haklarını ihlal ediyor.

Türkiye’nin insan hakları alanındaki sorunlarını mevcut hiçbir partinin çözemeyeceği algısı toplum geneline hakim.

Toplumun yüzde 15’i AKP’nin, yüzde 9’u CHP’nin, yüzde 7’si İyi Parti’nin insan hakları sorununu çözebileceğini düşünüyor.

Ancak yüzde 38 gibi daha çarpıcı bir sonuç Türkiye’nin insan hakları alanında bir gelişme kaydedemeyeceğini ifade ederek “Bu sorunlar böyle gider” diyor.

En önemli üç hak

Topluma göre en önemli üç insan hakkı şöyle: Yaşama hakkı, ifade ve düşünce özgürlüğü ve iyi bir eğitime erişim hakkı. En az önem atfedilen üç hak ise: Örgütlenme, protesto, toplantı ve gösteri hakkı.

LGBTİ+’lar: İki kişiden birine uzak

Ayrımcılık yasağı, yasa önünde eşitlik, yasalar tarafından eşit derecede korunma gibi haklar Anayasa’yla korunsa da süregelen politikalar ve toplumun eksik ya da yanlış bilgilendirilişi yurttaşlar arasındaki ayrımcılığı körüklüyor.

Yurttaşlara yöneltilen ayrımcılık temelindeki sorular, ayrımcılığın sürdürülen politikalarla ilgisini açıkça ortaya koyuyor.

Araştırmanın sonuçlarına göre toplumun yüzde 50’si kendini LGBTİ+’lara uzak hissediyor. Her iki kişiden birinin kendini uzak hissettiği LGBTİ+’lar, toplumun kendini en uzak hissettiği kesim.

Kadınlar, yoksullar, Kürtler

Toplumda en çok haksızlığa uğradığı düşünülen gruplar ise şöyle: Kadınlar, yoksullar, Kürtler ve gençler.

Kadınlarla toplumun hiçbir uzaklık problemi yokken toplumun yarısının onların haklarının ihlal edildiğini belirtmeleri çarpıcı.

“Yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlikler arttı”

Bekir Ağırdır, toplumun Türkiye’ye insan hakları konusunda 5 üzerinden 2.7 puan verdiğini, 2012’de bu oranın 2.9 olduğunu söylüyor.

“Rapor kapsamında öne çıkan iki başlık toplumun muhatap olarak hâlâ siyasileri ve siyaseti işaret etmesiyle, bilgi eksikliği/eğitim düzeyi.

“Sorunun kaynağı olarak da çözümün adresi olarak da toplum, siyaseti işaret ediyor. Ülkenin kadim problemleri içinden baktığımızda dahi toplumun hâlâ serinkanlı bir yerden siyasetten çözüm beklediğini görüyoruz. Ki bunun önemli olduğunu düşünüyorum.”

Ağırdır, yoksulluk, gelir dağılımında eşitsizlik ve geçinme başlıklarının daha çok ön plana çıkmasıyla beraber kimlik siyasetinin ve gündeminin yerini sınıf siyasetinin aldığını söylüyor.

“Son on yılda kimlikler, yaşam tarzı gibi başlıklar tüm araştırmalarımızda öne çıkmıştı ve bu seçimlere de yansımıştı. Bugüne dek kimliklerimizden ötürü, bir nevi kimlik sayımına benzer şekilde oy kullanıyorduk.

“Ama 2019’dan beri KONDA olarak takip ettiğimiz şu oldu: İşsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlikler arttığı için yeniden sınıfsal gerilimler gündeme geldi. Özetle kimlik geriliminin yerini, sınıfsal gerilim aldı.”

Ağırdır’a göre toplum, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları konularındaki zaaflarının farkında. İfade özgürlüğünün ne denli gerekli olduğunun da.

Toplumun, insan hakları ihlallerinin bilincinde olması, mevcut hükümeti bundan sorumlu görüp eleştiriyor olması ve insan haklarını ihlal eden partilerden oyunu esirgeyeceğini belirtmesinin muhtemel bir seçimde önemli bir unsur olacağını işaret ediyor.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın