HDP Sözcüsü Kubilay: ‘Türkiye ittifakı’ Türkiye’yi Kapsamıyor

HDP Parti Sözcüsü Günay Kubilay, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilen Türkiye İttifakı’nı eleştirerek, “Türkiye ittifakı” diye dile getirilen bakış açısının da Türkiye’yi kapsamadığını düşünüyoruz. O ittifak sadece bugünkü kan kaybetmeye başlayan iktidar blokunu güçlendirmeye yönelik yeni bir dayanak arama çabasıdır. Bunu bulup bulamayacaklarını bilmiyoruz. Bizim sorunumuz da değil. Biz demokrasi kulvarındayız ve bununla ilgileniyoruz” dedi.

Halkaların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasının başlangıcında, Abdullah Öcalan’ın 2 Mayıs’ta avukatlarıyla görüşmesini değerlendiren Kubilay, “Bu görüşme adımını biz HDP olarak geç kalınmış ama doğru ve önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz” dedi.

Kubilay, devam etmekte olan açlık grevleri ve ölüm oruçlarına da değinerek, “Ölüm oruçları, açlık grevleri ve tecrit konusu bunlardan bağımsız olarak değerlendirmelidir. Bu son derece insani ve hukuki bir konudur. Gerekli adımlar atılarak ölüm oruçları kırılma yaratmadan açlık grevinin sona ermesini, tecrit konusunun Türkiye’nin gündeminden kalkmasını bekliyor ve istiyoruz” ifadelerini kullandı.

HDP’nin 6 belediye eşbaşkanı ve 56 belediye meclisi üyesinin mazbatasının alınması ile İstanbul seçiminin iptal edilmesini ‘Saray Darbesi’ olarak değerlendiren HDP Sözcüsü Kubilay’ın basın açıklamasında öne çıkan bölümler şöyle:

“6 Mayıs’ta İstanbul’da YSK eliyle İstanbul seçimlerinin yenilenmesini isteyen bir sandık darbesi yapıldı. İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi YSK eliyle yapılmış bir sandık darbesidir. Darbeler sadece üniformayla, silahla yapılmıyor. Bunların her biri kendi içinde farklı araç ve yöntemlerle gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla 6 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleştirilen Saray darbesi ne ise, bizim 6 belediye başkanımızın 56 belediye meclis üyemizin mazbatasına el koyan anlayış da aynıdır. Halkın sandıktan çıkmış siyasi iradesine saygı göstermeyen zihniyetin aynı olduğunu düşünüyoruz. Biz İstanbul kararının AKP ve MHP iktidar blokunun siyasi operasyonu olduğunu düşünüyoruz. YSK kararları bir kez daha hukuka ve YSK içtihatlarına ters, direktiflerle verilmiş siyasi kararlardır. Hukuksal dayanağı yoktur ve gayrı-meşrudur.

“YSK kendisine karşı da suç işlemiştir”

O kadar ilginçtir ki YSK iktidar blokunun siyasi baskısı ve kuşatması karşısında o kadar çaresiz kalmıştır ki kendi belirlediği sandık kurullarının yasadışı olduğunu ilan etmek zorunda kalmıştır. O bakımdan da bu kararın yasal sorumluluğu YSK’ya aitse siyasi sorumluluğu da AKP ve MHP’ye aittir. Dolayısıyla İstanbul halkının iradesine nasıl saygısızlık yapılmışsa, YSK kendisine karşı da suç işlemiştir.

31 Mart seçimlerinde Türkiye ekonomisinin,turizminin yüzde 70’ine hitap eden başta İstanbul olmak üzere Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi büyük metropollerde seçimi kaybetmiş olmasının AKP-MHP iktidar blokunda büyük bir kan kaybına yol açtığı ve bu kan kaybını durdurabilecek en başat olgunun İstanbul olduğu ve dolayısıyla İstanbul’da seçimi yenileyerek bu kan kaybının durdurulabileceği düşünülüyor.

Ekim 2016’da Sayın Gültan Kışanak’ın mazbatasına ve 6 belediye başkanının mazbatasına el koyan zihniyet ne ise Sayın İmamoğlu’nun mazbatasına el koyan zihniyet de aynıdır. Onlar aynı tornadan çıkmış ikiz kardeşlerdir.

“Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi”

Bugün HDP’nin bir yasal parti olarak hukuki talepleri reddedilirken seyirci kalanlar düşünmelidir. KHKli arkadaşların bırakın sadece belediye başkanlığını, seçilme hakkı elinden alınmak istenirken bu konuda ses çıkarmayanlar düşünmelidir. Hep birlikte düşünmeliyiz, bugün Erdoğan ve hükümetin HDP’ye yönelik tehdit ve şantajlarına, karalamalarına rıza gösterenler bunları düşünmelidir. Dolayısıyla perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Burada zihniyet aynı. Sadece biçim değiştiriyor.

HDP’nin ne yapacağı belli değil mi?

Herkes HDPye soruyor, yahu siz ne yapacaksınız? HDP’nin ne yapacağı belli değil mi? HDP’nin ne yapacağı bellidir. Belki de en az soru sorulması gereken HDP’dir. Bir otoriterleşme sürecinin, bir despotik siyaset tarzının uzun zamandan beri bu ülkeyi kasıp kavurduğunun altını sürekli çizen HDP’dir. Bunun karşısında demokrasiden, barıştan, özgürlükten, haktan ve hukuktan yana olacak HDP’nin bundan başka politikası ne olabilir?

“Kazanımları korumak lazım”

Bugün demokrasi isteyen, demokrasi arayışı içinde olan bütün güçler demokrasi ortak paydasında buluşmak zorundadır. Bunun için demokratik ve meşru yöntemlerle mücadelenin öznesi olmak zorundadır, biz buna “demokrasi ittifakı” diyoruz. Demokrasi isteyen güçlerin birleşik mücadelesine “demokrasi ittifakı” diyoruz.

“Türkiye İttifakı” denilen bakış açısı Türkiye’yi kapsamıyor 

“Türkiye ittifakı” diye dile getirilen bakış açısının da Türkiye’yi kapsamadığını düşünüyoruz. O ittifak sadece bugünkü kan kaybetmeye başlayan iktidar blokunu güçlendirmeye yönelik yeni bir dayanak arama çabasıdır. Bunu bulup bulamayacaklarını bilmiyoruz. Bizim sorunumuz da değil. Biz demokrasi kulvarındayız ve bununla ilgileniyoruz.

Demokrasi kulvarındaki herkesle birlikte olmak istiyoruz

Bununla birlikte demokrasi kulvarında olan herkesle Parlamento içinde veya dışında birlikte olmak istiyoruz. Bu zamana kadar fabrikalarda, tersanelerde ve sokaklarda meşru mücadele yöntemleri ile kazanılmış her şeye Parlamento’da da sandıkta da sahip çıkmak istiyoruz. HDP’nin politik tutumu budur.

Paylaşın

HDP’den Enflasyon Açıklaması: Gelir Dağılımında Adaletsizliği Derinleştirecek

Halkların Demoktatik Partisi (HDP) Emek, Ekonomi ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Günay Kubilay, TÜİK’in açıkladığı eylül ayı enflasyon rakamlarını değerlendirdi.

“Açıklanan enflasyon verisi AKP’nin 2 gün önceki “En zoru geride kaldı” açıklamalarını maalesef yalanlıyor” değerlendirmesinde bulunan Kubilay, “Tüketici enflasyonu endeksi (TÜFE) ve üretici enflasyonu endeksindeki (Yİ-ÜFE) aylık artışların pek çok ülkenin yıllık artışlarından daha fazla olduğu dikkat çekiyor. Özellikle tarım alanındaki daralmanın gıda enflasyonuna etkileri ülkede açlık ve yoksulluk sınırını yükseltiyor” ifadelerini kullandı.

“Hayat pahalılığı açıklanan enflasyon oranından daha yüksek seyrediyor. Enflasyon halkın çok az kullandığı kalemleri de içerdiğinden gerçekte yoksul emekçilerin yaşadığı gelir kaybını daha düşük gösteriyor” diyen Kubilay, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Enflasyondaki hızlı artış ücretlerdeki düşüşün de habercisidir. Aralık ayı içerisinde netleştirilecek olan asgari ücretin en az TÜFE ve ÜFE yıllık oranının toplamının yarısı kadar yapılması zorunludur. Ayrıca 2018 yılında yapılan yüzde 14’lük zammın neden olduğu yaklaşık yüzde 10’luk enflasyon farkı da yansıtılmalıdır.

AKP neo-liberal birikim stratejisiyle dev bir şantiyeye çevrilen Türkiye’de, nerdeyse tarım alanı bırakmadı. Tarımsal üretim uluslararası firmalara terk edildi. Tarımsal üretim piyasalarının denetimi yapılmadığı için, hem tarım tekellerinin ürünleri düşük fiyatlarla üreticiden alarak tüketicilere yüksek fiyattan satışına izin verildi, hem de yaşanan üretim anarşisinde çok sayıda aracı çıkarak fiyatları yükseltti.

“AKP, KOBİ’leri krizin etkilerine terk etmiştir”

Özellikle düşük gelirliler, işsizler ve sabit ücretliler doğalgaz, elektrik, ulaşım ve temel gıda maddelerine son aylarda üst üste gelen zamlardan daha çok etkileniyor. ÜFE’de ise elektrik ve gaz fiyatlarında yüzde 70’leri aşan artış, firmalarda maliyetin yükselmesine ve sonraki dönemlere yansıtılmak üzere yeni fiyat artışlarına neden olacaktır.

Hakkını arayan işçileri tutuklayan AKP iktidarı, firmalarını bu krize karşı korumaya çalışan işverenleri ise “hainlikle” suçluyor. Yandaş tekellerini çeşitli teşvik ve vergi oyunları ile koruyan AKP, KOBİ’leri krizin etkilerine terk etmiştir. Son bir ay içerisinde kaç firmanın iflas ettiği, konkordato ilan ettiği, borçlarını yapılandırdığı kamuoyuna açıklanmıyor.

“Türkiye’nin normalleşmeye, demokrasiye ve barışa, dayanışmaya ihtiyacı vardır”

3 yıllık Yeni Ekonomi Programı (YEP) daha ayı tamamlamadan kadük kaldı. AKP ekonomide değil 3 yılı 3 haftayı bile öngöremiyor. Türkiye ekonomisi AKP’ye ve IMF taklidi yapılara bırakılamayacak kadar zor günlerden geçiyor. Günde 1.8 milyondan fazla para harcayan Saray iktidarından, halkı krizden koruyacak politikalar üretmesi beklenemez.

Halkı enflasyon ve hayat pahalılığından koruyacak; tekel karşıtı, üretici ve tüketici arasındaki aracıları ortadan kaldıran yeni üretim modellerine ihtiyaç vardır. Türkiye’nin normalleşmeye, demokrasiye ve barışa, dayanışmaya ihtiyacı vardır. İstihdam yaratan demokratik bir büyüme modeline, üretim ve tüketim kooperatiflerine, yerel yönetimleri güçlendirmeye ihtiyacı var. HDP’nin “Krizden Çıkış Programı” tam da bütün bu ihtiyaçlara karşılık olarak geliştirilmiş bir toplumsal ekonomi modeli önermektedir.”

Paylaşın