‘ÇHD Davası’nda Mahkeme Kararını Açıkladı: Beraat Ve Tahliye Yok

Silivri Cezaevi Kampüsü’nde Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve derneğin üyesi 21 avukatın “DHKP/C üyesi ve yöneticisi oldukları” suçlamasıyla yargılandıkları davada karar açıklandı. 

Haber Merkezi / Tutuklu yargılanan avukatlar Barkın Timtik, Selçuk Kozağaçlı ve Oya Aslan’ın tutukluluğunun devamına hükmeden mahkeme, yargılanan 22 avukattan hiçbiri hakkında beraat kararı vermedi. Temyiz merci olarak da kararda Bölge Adliye Mahkemesi değil, direkt olarak Yargıtay işaret edildi.

Selçuk Kozağaçlı, kararın ardında sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı: “Bu karar kabul edilemez. Devrimci avukatlar teslim alınamaz! Biz Kazanacağız!”

Karar

İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı şöyle:

Selçuk Kozağaçlı: “Örgüt üyeliği”nden 12, “örgüt propagandası”ndan 1 yıl hapis cezası,

Barkın Timtik: “Örgüt üyeliği”nden 12, “örgüt propagandası”ndan toplam 9 yıl 8 ay,

Oya Aslan: “Örgüt üyeliği”nden 10 yıl 6 ay, “örgüt propagandası”ndan 6 yıl,

Taylan Tanay, Betül Vangölü Kozağaçlı, Güçlü Sevimli, Gülvin Aydın: “Örgüt üyeliği”nden 6 yıl 3 ay, “örgüt propagandası”ndan Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB),

Güray Dağ, Efkan Bolaç, Serkan Arıkanoğlu, Mümin Özgür Gider, Metin Narin, Sevgi Sönmez, Alper Tunga Saral, Rahim Yılmaz, Selda Yılmaz: “Örgüt üyeliği”nden 6 yıl 3 ay,

Özgür Yılmaz: “Örgüt propagandası”ndan 1 yıl (Kesinleşen “örgüt üyeliği” cezası olduğundan bu dosyadaki suçlamanın reddine),

Şükriye Erden: “Örgüt propagandası”ndan HAGB, (Kesinleşen “örgüt üyeliği” cezası olduğundan bu dosyadaki suçlamanın reddine),

Naciye Demir: “Örgüt propagandası”ndan HAGB.

Sanıklar Zeki Rüzgar ve Günay Dağ açısından dosyalar ayrıldı.

Adil yargılanma hakkı için başladığı ölüm orucunda hayatını kaybeden Ebru Timtik açısından ise dosyanın düşürülmesine karar verildi.

Diğer kararlar

ÇHD davası, birleştirilen iki dosyadan oluşuyor. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ilk dosyayla ilgili karar, dört avukat yönünden Yargıtayca bozulmuştu.

Sonuçlanan davada diğer avukatlar hakkında verilen ve Yargıtayca onanan hapis cezaları ise şöyle:

Özgür Yılmaz: 13 yıl 6 ay

Behiç Aşçı: 12 yıl

Şükriye Erden: 12 yıl

Engin Gökoğlu: 10 yıl 6 ay

Aytaç Ünsal: 10 yıl 6 ay

Süleyman Gökten: 10 yıl 6 ay

Ayçan Çiçek: 9 yıl

Naciye Demir: 9 yıl

Sanık avukatlardan Ezgi Çakır’a yerel mahkemece 8 yıl hapis cezası verilmişti. Yargıtay, Çakır’ın, sanıklardan Ahmet Mandacı, Zehra Özdemir, Ayşegül Çağatay, Yağmur Ereren, Didem Baydar Ünsal ve Yaprak Türkmen gibi Türk Ceza Kanunu’nun 314-3, 220-2 maddeleri uyarınca “örgüte bilerek isteyerek yardım etme” suçundan cezalandırılması gerektiğine hükmetti.

Paylaşın

Halk, ‘Kin Ve Düşmanlığa’ Nasıl Teşvik Ediliyor?

Türk Ceza Kanunu’nun “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” başlıklı popüler maddesi, son olarak şarkıcı Gülşen’in tutuklanmasıyla gündeme geldi. Daha çok bilinen haliyle “Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek” suçlaması, en çok sosyal medya kullanıcılarını etkiliyor.

Peki, bu kavram aslında neyi anlatıyor? Tutuklanma sebebi mi? Bu maddeden yargılanmanın şartları nedir? Yargılananlar bu şartları karşılıyor mu? Uygulamada çifte standart var mı?

Kanun maddesinin hukuken ne anlama geldiğini, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi Başkanı, Avukat Çiğdem Akbulut bianet’ten Ayça Söylemez’e konuştu.

Öncelikle en yakıcı sonucu olan tutuklama tedbirini sorduk, Akbulut şöyle açıkladı:

“Ceza üst sınırları itibari ile infaz sistemine göre tutuklama yapılmaması lazımken, uygulamada birçok kez tutuklama ile karşı karşıya kalıyoruz. Tabii ki bu orantısız tedbirin her zaman iktidara muhalif kesime yönelik, bu kesimin ifade özgürlüğünü ve kişi güvenliğini ihlal eder şekilde uygulandığı aşikâr.”

216. maddenin hukuki değerlendirmesini de yapan Akbulut, “yakın ve açık tehlike” mefhumunu hatırlattı.

Suça konu edilen söylemde “kasıt” olması gerekiyor

“TCK 216” son dönemde artarak gözaltı ve hüküm gerekçesi olarak kullanılıyor. Ancak bu maddeden bir suçun oluşabilmesi gerçekte (hukuken) hangi şartları gerektirir, hangi eylemler gerçekleştiğinde suçun unsurları oluşmuş olur?

Bu madde ile düzenlenen üç tip suçun* da düzenlenme amacı, “toplumsal barışı korumak”. Halkın belli bir kesiminin diğer bir kesimine kin, öfke, düşmanlık beslemesini ve bu duygular ile harekete geçmesini engellemeye yönelik düzenlemeler…

Hukuki şartlarına baktığımızda, suça konu edilen söylemde “kasıt” olması gerekiyor. Yani “tahrik” dediğimiz unsurun var olması için söylenen sözün gerçekten belli bir kesimi diğer kesime karşı tahrik etme amacı ile söylenmesi gerekiyor.

Ve bu amaçla söylenen sözün aşağılanan, hedef gösterilen kesim için açık ve yakın, “gerçek” bir tehlike oluşturması gerekiyor. Bu doğrultuda sözün ne zaman söylendiği, nasıl bir ortamda söylediği, kime/kimlere karşı söylendiğine bakılmak zorunda. Gerçekten bir infial yaratmış mı sorgulanmak zorunda.

“Dillerini keseceğiz” ifade özgürlüğü sayıldı

Türkiye’deki uygulama bu şartlara uyuyor mu? Uygulamanın mevcut halini ve çifte standart eleştirilerini nasıl değerlendirirsiniz?

Her üç suç tipi için de ceza üst sınırları itibari ile infaz sistemine göre tutuklama yapılmaması lazımken uygulamada birçok kez tutuklama tedbiri ile karşı karşıya kalıyoruz. Tabi kii bu orantısız tedbirin her zaman iktidara muhalif kesime yönelik, bu kesimin ifade özgürlüğünü ve kişi güvenliğini ihlal eder şekilde uygulandığı aşikâr.

Geçen yıl Boğaziçili öğrenciler, Kâbe fotoğrafını yere serdikleri için bu suçlama ile aylarca tutuklu yargılandı. Ama çok yakın zamanda sanatçı Sezen Aksu için “dillerini keseceğiz, beyinlerine sıkacağız” ifadesini kullanan 15 Temmuz Şehitler ve Gaziler Platformu Başkanı Erol Bulut hakkında sadece TCK 216 da değil, başka suçlar için de kovuşturma dahi yürütülmedi ve bu sözlere ifade özgürlüğü dendi.

Ülkede hemen hemen her gün LGBTİ+ bireylere yönelik nefret söyleminde bulunuluyor, çoğunlukla devlet yetkilileri ve din insanları bu sözleri sarf ediyor ancak soruşturma makamlarının bir kez olsun harekete geçtiğini görmedik.

En çarpıcı örneklerden biri, Sedat Peker’in, barış akademisyenleri için söylediği “Oluk oluk kanlarını akıtacağız” sözleri hakkında verilen beraat kararı… Bu dava bugün görülüyor olsa başka türlü sonuçlanacağını bilmek de cabası. Ve aslında tam olarak maddenin uygulanma şeklinin özeti.

Kadınların, Kürtlerin, Alevilerin, haklarını arayan işçilerin, öğrencilerin, son zamanlarda özellikle göçmenlerin iktidar ve başkaca faşist hareketler ve medyaları tarafından sürekli hedef gösterildiğini görüyoruz ve bu söylemlerin sonucunda “açık ve yakın tehlike” unsurunu aşan, gerçekleşmiş linçlerle, katliamlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Bu halde dahi başlatılmayan, daha yüksek cezai yaptırımlar içeren suç soruşturmaları varken, iktidarın “değerlerine” dil uzatıldığında TCK 216’yı sopa olarak muhalefetin karşısında buluyoruz.

Başlangıçta amacının toplumsal barışı korumak olduğunu söylediğimiz madde, siyasi iktidar eli ile uygulamaya koyulan haliyle toplumsal kutuplaşmayı arttırıyor.

 TCK Madde 216- Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Paylaşın