Türkiye’de Her Dört Çocuktan Biri Çalışmak Zorunda

2019 ve öncesinde yüzde 20 – 21 bandında seyreden ve pandemi yıllarında yüzde 16 – 18’lere gerileyen çocukların işgücüne katılma oranı, 2024 itibarıyla yüzde 25’e ulaşmış durumda. Bu, her 4 çocuktan 1’inin çalıştığı anlamına geliyor.
Bugün 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından ilan edilen gün, 12 Haziran günü 2002 yılından bu yana çocuk işçiliğini önlemek amacıyla “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” olarak anılıyor.
Türkiye’de ise bu yıl, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi), şubat ayında “2025’i çocuk işçiliği ile mücadele yılı hâline getirmeliyiz” diyerek ülkede giderek artan çocuk işçi cinayetlerine karşı bir arada mücadele etme çağrısında bulundu.
İSİG Meclisi’nin AK Parti iktidarının 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmesine karşın yaptığı bu çağrıda, geçen yıl (2024) 71 çocuk işçi cinayetiyle bugüne kadar kaydedilen en yüksek çocuk işçi ölümünün meydana geldiği bilgisi de yer aldı.
Ülkenin gerek iş cinayetleri gerekse çocuk işçilik ve çocuk işçi ölümleri konusunda hâlihazırda parlak olmayan karnesi, İSİG Meclisi’nin de vurguladığı üzere, günden güne kötüleşiyor. Çocuk işçiliği, özellikle Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) sermayeye ucuz işgücü sağlamak amacıyla devreye soktuğu Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) ile daha da yaygınlaşırken alınmayan önlemler ve ihmal, zaten istihdamda olmaması gereken on binlerce çocuğu her gün ölümle burun buruna çalışmak zorunda bırakıyor.
MESEM’ler ise günden güne yaygınlaşıyor. Ekonomik krizin içinde ek gelir edinmek zorunda olan büyüme çağındaki yüz binlerce çocuk, programa kaydoluyor. Öyle ki MEB verilerine göre 2025 itibarıyla MESEM’lere kayıtlı öğrenci sayısı yaklaşık 1,5 milyon olarak ifade ediliyor ve bu öğrencilerin yaklaşık 300 binini 18 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor. MESEM kapsamında çalışırken iş cinayetlerinde yaşamını kaybeden çocuk sayısı ise en az 11.
Türkiye’nin ‘çocuk işçiliği ile mücadele’ karnesinde yer alan veriler ise durumun vahametini ortaya koyuyor. İSİG Meclisi tarafından derlenen verilerin bir kısmı şöyle: Son on iki yılda en az 766, AK Partili yıllarda en az 1921
2025’in ilk 5 ayında 29 çocuk işçi, 2013’ten bu yana ise tam 18 yaşında olan en az 212 çocuk işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Özellikle MESEM uygulaması aracılığıyla daha da yaygınlaşan çocuk işçiliğin yıllar içindeki artışı, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) istihdamda olan çocuk verileri ile de ortaya konuyor. 2019 ve öncesinde yüzde 20-21 bandında seyredip pandemi yıllarında yüzde 16-18’lere gerileyen çocukların işgücüne katılma oranı, 2024 itibarıyla neredeyse yüzde 25’e ulaşmış durumda. Bu, her 4 çocuktan 1’inin çalıştığı anlamına geliyor. 2024’te yüzde 24,9 olarak gerçekleşen bu oran, 2023’te yüzde 22,1, 2022’de ise yüzde 18,7 idi.
TÜİK’in işgücü içinde olan çocukların yaş bazlı dağılım verilerine göre ise istihdamda olan çocukların: Yüzde 23,3’ü 0-4 yaş, yüzde 29,3’ü 5-9 yaş, yüzde 29,6’sı 10-14 yaş, yüzde 17,8’i ise 15-17 yaş aralığında.
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Kardelen Ateşci, Türkiye’deki çocuk işçiliğine ilişkin BirGün’den Bilge Su Yıldırım’a değerlendirmelerde bulundu. Hâlihazırda süregelen yapısal bir sorun olan çocuk işçiliğin eğitim politikaları ile daha da yaygınlaştırıldığını belirten Ateşci, şunları söyledi:
“Son yıllarda çocuk işçiliği sorunu, ‘eğitim’ politikaları kisvesi altında daha görünmez, daha sistematik bir hale geldi. MESEM’ler bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri. Oysa, ‘çocuk’ ve ‘işçi’ kavramları bir araya getirilememesi gereken iki kelimedir. Zira bir kişi 18 yaşına kadar çocuktur. Dolayısıyla çocuğun bir iş ilişkisi içinde yer alması, açıkça çocuk emeğinin istismarı anlamına gelir.
MESEM uygulamaları ise bu istismarı, ‘mesleki eğitim’ adı altında sistematikleştiren bir yapıya dönüştürmüş, çocuk işçiliğini hem meşrulaştırmış hem de yaygınlaştırmıştır. Çocuklar haftanın çoğunu işyerlerinde geçiriyor, düşük ücretle, güvencesiz ve denetimsiz koşullarda çalıştırılıyor. Bu tablo, eğitim hakkı ihlali anlamına geliyor. Ancak bununla birlikte çocukların fiziksel, ruhsal güvenliğini, sağlığını ve yaşam hakkını da doğrudan tehdit ediyor.
Bu model, özellikle yoksul aileleri, çocukları hedef alıyor ve çocuk işçiliğini ‘gelecek hazırlığı’ politikalarıyla meşrulaştırıyor. Ancak Türkiye, hem Çocuk Hakları Sözleşmesi hem de ILO 182 sayılı Sözleşme ile bu tür uygulamaları yasaklama yükümlülüğüne sahip. Mevcut uygulamalara baktığımızda bu yükümlülüklerin açıkça ihlal edildiğini görüyoruz.”
Çözümün etkili denetim politikalarından geçtiğini vurgulayan Ateşci, şu ifadeleri kullandı: “Çözüm için, mesleki eğitimin çocuk emeği sömürüsüne dönüşmesini engelleyecek etkili denetim mekanizmaları hayata geçirilmeli; işyerinde geçirilen süre sınırlandırılmalı, çocukların eğitime erişimi ve devamı güvence altına alınmalı. Aynı zamanda yoksullukla mücadeleye dönük sosyal destek programları yaygınlaştırılmalı, ailelerin çocuklarını çalıştırmaya mecbur kalmalarının önüne geçilmeli.
Gerçek bir çocuk politikası, çocuğu iş gücü olarak değil, hak öznesi olarak tanımakla başlar. Bu kapsamda İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak, MESEM sistemindeki çocuk işçiliğine karşı durmak ve çocukların haklarını korumak amacıyla aileler ve uygulayıcılar için bir MESEM Hak Arama Rehberi ile doğrudan öğrenciler için hazırlanmış çocuk dostu bir versiyonunu kamuoyuna sunduk.
Çocuk işçiliğiyle gerçek bir mücadele, yalnızca bir gün hatırlamakla değil, çocuğun yüksek yararını temel alan sürdürülebilir bir çocuk politikasıyla mümkündür.”
ILO ve UNICEF tarafından dün yayımlanan yeni tahminlere göre, 2024 yılında dünya genelinde yaklaşık 138 milyon çocuk işçi bulunuyor. Bunların yaklaşık 54 milyonu, sağlıklarını, güvenliklerini veya gelişimlerini tehlikeye atabilecek tehlikeli işlerde çalışıyor. En son veriler, 2020’den bu yana 22 milyondan fazla çocuğun çocuk işçiliğinden el çektirildiğini gösteriyor, bu da 2016-2020 arasında yaşanan endişe verici artışın tersine döndüğünü ortaya koyuyor. Ancak olumlu eğilime rağmen, dünya 2025 yılına kadar çocuk işçiliğini ortadan kaldırma hedefine ulaşmaktan hâlâ çok uzakta.
Verilere göre, tarım sektörü, çocuk işçiliğinde hâlâ en büyük paya sahip ve tüm çocuk işçiliğinin yüzde 61’ini oluşturuyor. Bunu, yüzde 27 ile hizmet sektörü, ev içi işler ve pazarda satış, yüzde 13 ile ise sanayi, maden ve imalat takip ediyor.
2000 yılından bu yana, çocuk işçiliği neredeyse yarı yarıya azalarak 246 milyondan 138 milyona düşüş yaşasa da çocuk işçiliği ile mücadele hızı çok yavaş seyrediyor. ILO ve UNICEF’in belirlediği hedefe önümüzdeki beş yıl içinde ulaşmak için ilerleme hızının 11 kat artması gerekiyor. Mücadelede ilerlemeyi hızlandırmak için hükümetlere yapılan çağrılarda yer alan önerilerden bazıları şunlar:
Evrensel çocuk yardımları gibi sosyal güvenlik ağları sağlayarak ailelerin çocuklarını çalıştırmaya yönelmemesini sağlayın.
Çocuk koruma sistemlerini güçlendirin.
Tüm çocuklar için kaliteli eğitime evrensel erişimi sağlayın.
Sömürüyü sona erdirmek ve tedarik zincirlerinde çocukları korumak için yasaları uygulayın ve şirketleri sorumlu tutun.