Uluslararası Af Örgütü: İran’ın Göz Boyamasına İzin Vermeyin

İran’dan gelen “ahlak polisinin” lağvedildiğine ilişkin haberlerle ilgili bir açıklama yapan Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Direktörü Morayef, “Uluslararası toplum ve küresel medya İran yetkililerinin göz boyamasına izin vermemeli.” dedi ve ekledi:

“Zorunlu örtünme, İran’ın güvenlik ve idare birimlerinin kadınları keyfi gözaltı ve tutuklamaya maruz bırakmasına ve saçlarını örtmedikleri takdirde hastanelere, okullara, devlet dairelerine ve havaalanlarına erişimlerini engellemelerine izin veren Ceza Kanunu’nda ve diğer yasalar ve düzenlemelerde yerleşik bir kuraldır. Bu yasa ve düzenlemelerin yürürlükten kaldırıldığı güne kadar, Mahsa (Jina) Amini’nin gözaltına alınması ve gözaltında ölümüne yol açan şiddetin aynısı diğer milyonlarca kadını ve kız çocuğu hedef almaya devam edecek.

Uluslararası Af Örgütü, son dönemde İran’dan gelen “ahlak polisinin” lağvedildiğine ilişkin haberlerle ilgili bir açıklama yaptı.

Af Örgütü, dün (6 Aralık) yaptığı açıklamada, İranlı yetkililerin bu konudaki “muğlak ve çelişkili açıklamalarının uluslararası toplumu kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet konusunda yanıltmaması gerektiğini” belirtti.

Bianet’tin aktardığına göre, Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Direktörü Heba Morayef, konu ile ilgili açıklamasında, İran Başsavcısı Cafer Muntazeri’nin 3 Aralık tarihli açıklamasına atıfla, şu değerlendirmeleri paylaştı:

“İranlı yetkililer suçu birbirine atıyor”

“Başsavcının açıklaması kasten muğlak ve kadınlara ve kız çocuklara karşı zorunlu örtünme uygulamasını katı bir biçimde yürürlükte tutan hukuksal ve siyasi altyapıya değinmeyen bir açıklama.

‘Ahlak polisi’nin yargıyla hiçbir ilgisi olmadığını söylemek, on yıllardır kadınların ve kız çocuklarının, haklarını ihlal eden ayrımcı nitelikteki zorunlu örtünme yasaları kapsamında suçlu sayılmasının yargı eliyle tasdiklendiği gerçeğini çarpıtıyor.

İran yetkilileri, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddetin bu aşırı biçimine karşı İran’da ve küresel çapta ifade edilen öfke karşısında sorumluluktan kaçmak için suçu birbirine atıyor.

“İran’ın göz boyamasına izin vermeyin”

Uluslararası toplum ve küresel medya İran yetkililerinin göz boyamasına izin vermemeli.

Zorunlu örtünme, İran’ın güvenlik ve idare birimlerinin kadınları keyfi gözaltı ve tutuklamaya maruz bırakmasına ve saçlarını örtmedikleri takdirde hastanelere, okullara, devlet dairelerine ve havaalanlarına erişimlerini engellemelerine izin veren Ceza Kanunu’nda ve diğer yasalar ve düzenlemelerde yerleşik bir kuraldır.

Bu yasa ve düzenlemelerin yürürlükten kaldırıldığı güne kadar, Mahsa (Jina) Amini’nin gözaltına alınması ve gözaltında ölümüne yol açan şiddetin aynısı diğer milyonlarca kadını ve kız çocuğu hedef almaya devam edecek.

“Protestocular yeni bir sistem de talep ediyor”

İran’daki protestocuların sadece ‘ahlak polisi’nin lağvedilmesini değil, temel insan haklarına ve özgürlüklere saygı gösteren yeni bir siyasi ve hukuki sisteme geçişi de talep ettiğini akılda tutmak önemli.

Ülkenin dört bir yanına yayılan halk ayaklanması, İran halkına yönelik on yıllardır süregelen baskılara karşı ülke çapındaki öfkeyi yansıtıyor. Bu baskılar, çok sayıda insanın her gün yalnızca özgürlük, demokrasi ve insan hakları istediği için hukuksuzca öldürülmesiyle sonuçlanmaktadır.”

Ne olmuştu?

İran Başsavcısı Cafer Muntazeri 3 Aralık 2022’deki bir basın toplantısında, “Ahlak polisinin yargıyla hiçbir ilgisi yok ve geçmişte hangi birim tarafından kurulduysa o birim tarafından kapatıldı” dedi.

Ardından, “Yargı insanların toplum içindeki davranışlarını düzenlemeyi sürdürecek” diyerek, zorunlu başörtüsü yasaları kapsamında kadınların bedenleri üzerindeki denetimin devam edeceğine işaret etti.

Devlete bağlı medya kuruluşları ertesi gün, “İran’daki hiçbir resmi makam ahlak polisinin lağvedildiğini doğrulamadı” şeklinde haberler yaptı.

İran’ın “ahlak polisi,” İçişleri Bakanlığı’nın yetki alanındaki polis gücünün bir alt koludur. Başsavcı’nın yargıyı “ahlak polisi”nden ayrı tutmaya çalışan açıklamasına rağmen, İran Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca polis memurları, savcının denetimi ve talimatıyla gözaltı ve sorgulama yapabilen “yargı yetkilisi” olarak değerlendiriliyor.

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden FIFA’nın Dünya Kupası Mektubuna Tepki

Londra merkezli Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği’nin (FIFA) Katar’daki Dünya Kupası’na katılacak ülkelerden “futbola odaklanmalarını” ve “ahlak dersi vermeyi” bırakmalarını istediği mektubuna tepki gösterdi.

Af Örgütü’nün Ekonomik ve Sosyal Adalet biriminin direktörü Steve Cockburn, “Gianni Infantino dünyanın ‘futbola odaklanmasını istiyorsa”, çözüm basit: FIFA ciddi insan hakları sorunlarını halının altına süpürmek yerine, onları ele almakla işe başlayabilir” dedi.

Cockburn, “İlk adım da göçmen işçilere tazminat ödenmesi için bir fon kurulacağına dair taahhüdün turnuva başlamadan kamuoyu önünde verilmesi ve LGBT bireylerin ayrımcılık ve tacizle karşılaşmaması sağlamak olur. Hâlâ bunları yapmamış olmaları şaşkınlık verici” diye ekledi.

Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği’nin (FIFA) Katar’da bu ay düzenlenecek Dünya Kupası’na katılacak ülkelerin federasyonlarına mektup gönderdiği ortaya çıktı.

FIFA Başkanı Gianni Infantino ve Genel Sekreter Fatma Samoura’nın imzasının bulunduğu mektupta, Dünya Kupası’nda yer alacak 32 ülkeye “Lütfen artık futbola odaklanalım” çağrısında bulunuldu.

“FIFA olarak biz, dünyanın geri kalanına ahlak dersi vermeksizin tüm düşünce ve inançlara saygı göstermeye çalışıyoruz” ifadesi yer alan mektupta, “Futbolun dış dünyadan kopuk şekilde yaşamadığını biliyoruz ve aynı şekilde dünya genelinde birçok siyasi zorluk ve güçlük olduğunun da farkındayız… Ancak lütfen futbolun her mevcut ideolojik ve siyasi savaşın içine çekilmesine de izin vermeyin” denildi.

İlk olarak Sky News tarafından haber yapılan mektup, AFP ajansınca FIFA’ya doğrulatıldı. Reuters’ın haberine göre, Avustralya Futbol Federasyonu da mektubun ellerine ulaştığını teyit etti.

Katar’a yönelik tepki ve protestolar

Katar’ın ev sahipliği, bu ülkedeki insan hakları ihlalleri ve yabancı işçilerin Dünya Kupası’na hazırlanan statlardaki çalışma koşulları nedeniyle uzun süredir tartışma konusu.

Eşcinselliğin yasa dışı kabul edildiği Katar’ın LGBTQ ve kadın hakları konusundaki duruşu da protestolara neden oluyor.

İngiltere ve Fransa dâhil sekiz Avrupa ülkesi, takım kaptanlarının Dünya Kupası maçlarında FIFA kurallarını ihlal etme pahasına gökkuşağı renkli ve “One Love” (Tek Aşk) yazılı pazı bandı takacağını duyurdu.

Danimarka, Katar’daki işçi ölümlerine dikkat çekmek için Dünya Kupası’na özel siyah renkli bir milli takım forması da tasarladı. Avustralya Futbol Federasyonu ve milli takım oyuncuları da geçen hafta yayımladıkları mesajda, Katar’daki göçmen işçilerin çalışma koşullarını ve LGBTQ bireyleri hedef alan yasaları eleştirdi.

Birçok teknik direktör ve federasyon da göçmen işçilerin ailelerine tazminat ödenmesi amacıyla bir fon oluşturulmasına yönelik çağrılara destek verdi.

Af Örgütü: Çözüm basit

Londra merkezli Uluslararası Af Örgütü, FIFA’nın mektubuna tepki gösterdi.

Af Örgütü’nün Ekonomik ve Sosyal Adalet biriminin direktörü Steve Cockburn, “Gianni Infantino dünyanın ‘futbola odaklanmasını istiyorsa”, çözüm basit: FIFA ciddi insan hakları sorunlarını halının altına süpürmek yerine, onları ele almakla işe başlayabilir” dedi.

Cockburn, “İlk adım da göçmen işçilere tazminat ödenmesi için bir fon kurulacağına dair taahhüdün turnuva başlamadan kamuoyu önünde verilmesi ve LGBT bireylerin ayrımcılık ve tacizle karşılaşmaması sağlamak olur. Hâlâ bunları yapmamış olmaları şaşkınlık verici” diye ekledi.

Katar’daki Dünya Kupası, 20 Kasım Pazar günü başlayacak ve 18 Aralık’taki final maçıyla sona erecek. Dünya Kupası’na katılacak takımların kadroları ise önümüzdeki hafta açıklanacak.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden Türkiye’ye Çağrı: Uluslararası Hukuka Uygun Davran

Merkezi Londra’da bulunan Uluslararası Af Örgütü, muhalefetin ve basın meslek örgütlerinin “sansür yasası” iktidarın ise ‘dezenformasyon yasası’ olarak nitelendirdiği yasayla ilgili dikkat çeken bir rapor yayımladı.

Raporda, yasanın yurttaşların ulusal güvenliği, kamu düzenini veya genel sağlığı ilgilendiren konularda mahkemelerin “gerçeğe aykırı veya panik yaratmaya yönelik” addettiği bilgileri retweet ettiği, beğendiği veya paylaştığı gerekçesiyle üç yıla kadar hapis cezasına mahkum edilmesine zemin hazırlayabileceğinden kaygı duyulduğu belirtildi.

Af Örgütü ayrıca 2023’te yapılması planlanan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri bağlamında yasanın kamusal istişare alanını açıkça daraltacak yeni bir tehdit oluşturduğundan bahsetti.

bianet’in ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’nin (RSF) raporlarından alıntı yapan Af Örgütü, Türkiye’nin halihazırda ulusal basının yüzde 90’ını kontrol ettiğini ve eleştirel medya kuruluşlarının gereksiz mali ve yargısal baskılarla karşı karşıya kaldığını hatırlattı.

“Türkiye hükümeti dezenformasyonla mücadele etmek için insanları suçlu haline getirmek veya başka bir şekilde susturmak yerine, güvenilir, muteber, nesnel ve erişilebilir bilginin herkese ulaşmasını sağlama çabalarını artırmalıdır.” dedi.

Sansür, otosansür ve diğer kısıtlamalar

Af Örgütü’nün yasayla ilgili çıkarımları şöyle:

“Yasa aynı zamanda sosyal medya platformlarını, kullanıcıları tarafından paylaşılan içeriklerden sorumlu tutmak yoluyla hedef alarak, insanların fikir ve düşüncelerini özgürce ifade etme alanını da daraltmaktadır.

Yasada yapılan değişiklikler, yetkililere içeriklere erişimi engellemek ve sosyal medya şirketlerine para cezası kesmek konusunda daha fazla yetki tanıyarak, hükümetin medya üzerindeki denetimini de potansiyel olarak artırmaktadır.

Uluslararası insan hakları hukuku ve standartları uyarınca, ifade özgürlüğüne üzerinde, “gerçeğe aykırı bilgi” veya “panik” gibi muğlak ve belirsiz kavramlara dayalı olanlar da dahil olmak üzere bilginin yayılmasına genel yasaklar getiren kısıtlamalara izin verilemez.

Yasanın öngördüğü sert cezalar kamuoyu ve basın üzerinde caydırıcı bir etki yaratarak, misilleme kaygısıyla otosansüre yol açma riski taşıyor.

Bu nedenle Türkiye’yi, söz konusu mevzuatı yürürlükten kaldırmaya ve dezenformasyonla mücadele amacı taşıyan yasalar dahil olmak üzere ifade özgürlüğü hakkını düzenleyen tüm yasaların Türkiye’nin uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uygun hale getirilmesini sağlamaya çağırıyoruz.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü: İran’da Bağımsız Ve Tarafsız Soruşturma İmkansız

Uluslararası Af Örgütü, İran’da ‘tesettüre uygun olmayan’ giyimi gerekçesiyle gözaltına alındıktan öldürülen 22 yaşındaki Mahsa Amini’yle ilgili cezasızlık politikasına dair açıklama yayınladı.

Açıklamada, “Yetkilileri sorumluluktan muaf tutan resmi açıklamalar, delillerin gizlemesi ve Amini’nin ailesine yönelik tehditleriyle birlikte düşünüldüğünde, İran’da bağımsız ve tarafsız bir soruşturma yürütülmesinin imkansızlığını” ifade edildi.

“Yetkililerin Mahsa Amini’nin ölümüne ilişkin kapsamlı ve yeterli bir soruşturma yapmayı reddetmesi, gözaltında ölümler dahil olmak üzere İran yetkilileri tarafından işlenen uluslararası hukuk suçları ve diğer ciddi insan hakları ihlalleri konusunda uzun zamandır süregelen cezasızlık politikasıyla bağdaşıyor.”

İçişleri Bakanı: Darp ve beyin kanaması yok

Af Örgütü açıklamasında, Amini’nin ölümünün ardından işletilen cezasızlık sürecini aktardı:

“İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi, Amini’nin ölümüne ilişkin soruşturmadaki son gelişmeler hakkında 24 Eylül 2022’de yayımlanan bir röportajında şunları söyledi: ‘Çeşitli soruşturmaların sonuçları, dövülmediğini ve kafatasında kırık olmadığını gösterdi. Bu soruşturmada iki husus var. Birincisi, merhumenin dayağa maruz kaldığı iddialarının doğru olup olmadığını araştırmak zorundaydık. Kamera görüntülerinin incelenmesi ve Kasra Hastanesi ile Adli Tıp Kurumu’nun verdiği raporların değerlendirilmesinin ardından, herhangi bir darp veya beyin kanaması belirtisi olmadığı tespit edildi. Adli Tıp Kurumu’ndan yapılan resmi açıklamaya göre kafatasında kırık veya iç organlarda ezilme söz konusu değildi. Bir diğer husus ise ölüm nedeni; bunun için de Adli Tıp Kurumu’nun nihai kanaatini beklememiz gerekiyor.’

“Vahidi, Amini’nin gözaltında işkence gördüğü iddialarını yayan kişilerin ‘sorumsuz, bilgisiz ve önyargılı bir tutum sergilediğini ve Birleşik Devletler ve Avrupa ülkelerinin yanı sıra münafıklar gibi karşı devrimci ve terörist gruplarla işbirliği yaptığını’ öne sürdü.”

Af Örgütü bu ve benzer açıklamaların, görgü tanıklarının baskı altına alındığı yönünde endişe uyandırdığını belirtti.

Polis teşkilatı: Polis kabahat işlemedi

Tahran’da polis teşkilatının başkanı Hüseyin Rahimi de basına yaptığı açıklamalarda, henüz soruşturmalar sonuçlanmadan yetkililerin sorumluluğunu reddeden ifadeler kullandı: “Bu olay talihsiz bir olaydır ve umarım bir daha böyle bir duruma tanık olmayız. Ölüm sebebiyle ilgili internette paylaşılan tüm açıklamalar tamamıyla asılsızdır… İnsanlardan söylentilere kulak asmamalarını istiyoruz… Bu vakada polis hiçbir kabahat işlemedi.”

Aile, kamera görüntülerine ulaşamadı

Uluslararası Af Örgütü, yetkililerin, Mahsa Amini’nin neden ve hangi koşullarda öldüğünün belirlenmesinde önemli rol oynayabilecek video görüntüleri ile sağlık ve adli tıp kayıtlarını da içeren delilleri gizlediğinden endişe duyduğunu da açıkladı:

“Amini’nin ölümünün soruşturulması için kamuya çağrı yapan yakınları, ailenin polis aracı içindeki ve Vozara gözaltı merkezindeki güvenlik kamerası görüntüleri ile Amini’yi gözaltına alan “ahlak polisi” üyelerinin vücut kameralarındaki görüntülere erişebilmesi ve bu görüntüleri inceleyebilmesi için talepte bulundu ancak bu talepler sonuçsuz kaldı.”

Açıklamada, ailenin kamera görüntülerine ulaşmak için bulunduğu talebin karşılıksız kaldığı belirtildi.

Tıbbi kayıtlar ve otopsi raporu

Af Örgütü, “Yetkililer, Mahsa Amini’nin ailesine tıbbi kayıtlarını ve otopsi raporunu da eksiksiz olarak teslim etmeyi reddetti” dedi:

“19 Eylül 2022’de, İran dışından yayın yapan bağımsız haber kuruluşu Iran International, Kasra Hastanesi’nden sızdığını açıkladığı, Mahsa Amini’nin üst gövde ve beyin tomografisinden alınmış çok sayıda kesiti yayımladı. Buna karşılık, devlete bağlı Fars Haber Ajansı kısa bir süre içinde tomografi kesitlerinin Mahsa Amini’ye ait olduğunu doğrulayan bir rapor yayımladı; fakat haber kuruluşunun danıştığı sağlık uzmanlarının yaptığı incelemeye göre kesitlerin, Amini’nin beyninde herhangi bir travma olmadığını ve daha ziyade Amini’nin daha önce beyin tümörü ameliyatı geçirdiğini gösterdiğini iddia etti.”

21 Eylül 2022’de, Tahran Adli Tıp Kurumu, Mahsa Amini’nin ölümüne ilişkin ön bulgularını yayımladı. Tahran Adli Tıp Kurumu Başkanı Mehdi Faruzeş, “Fiziksel inceleme ve otopsi sonuçlarına göre, baş ve yüzde yaralanma veya göz çevresinde morluk ya da kafatası tabanında kırık izlenmedi. Gövde ve batın otopsisinde, iç organlarda herhangi bir kanama, ezilme veya yırtılma gözlemlenmedi” şeklinde bir açıklama yaptı.

Yetkililer, Amini’nin ailesine otopsi raporunun bir kopyasını veya Adli Tıp Kurumu’nun ön bulgularını vermedi.

Aileye tehditler

Af Örgütü’nün açıklamasına göre, 16 Eylül 2022’de Amini’nin annesi basına yaptığı açıklamada, “Bunu kızıma onlar [yetkililer] yaptı. Bizi basına konuşmamamız ve sessiz olmamız için uyardılar. Güvenlik ajanları çevremizi sardı. Masum birine bunu neden yaptıklarını açıklamak zorundalar. [Kızım] bunu hak etmemişti” dedi.

“Yetkililer Amini’nin ölümüyle sonuçlanan olaylar hakkında devletin açıkladığından farklı açıklamalarda bulunan herkesin yargılanacağı uyarısında bulundu.

“İran İçişleri Bakanı’nın Amini’nin ölümüne ilişkin soruşturmaya başkanlık etmesi için atadığı İçişleri Bakanı Güvenlik ve Kolluk İşleri Yardımcısı Mecid Mirahmedi 18 Eylül 2022’de yaptığı bir açıklamada, ‘Toplumun psikolojik güvenliğini bozan, yalan haberler yayan ve halkın kafasını karıştıran herkes iddialarıyla ilgili savunma vermek zorundadır çünkü bu eylemler suçtur’ diye konuştu.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden Türkiye Ve İran’a ‘Mülteci’ Tepkisi

Uluslararası Af Örgütü yayımladığı açıklama ile İran ve Türkiye güçlerinin, güvenlik arayışıyla sınırlarını geçmeye çalışan Afganistanlıları defalarca geri ittiğini ve bunun için erkeklerin, kadınların ve çocukların üzerine hukuka aykırı biçimde ateş açmak dahil çeşitli yollara başvurduğunu açıkladı.

Uluslararası Af Örgütü, “Bizi insan yerine koymuyorlar: Afganistanlıların Türkiye ve İran’dan hukuka aykırı olarak geri gönderilmeleri” başlıklı yeni raporda, çoğunlukla İran sınırında olmak üzere güvenlik güçlerinin, duvarlara tırmanan veya çitlerin altından sürünerek geçmeye çalışan insanların üzerine doğrudan ateş açtığı çok sayıda vakayı belgeledi.

İran ya da Türkiye’ye girmeyi başarabilen Afganistanlı, rutin olarak keyfi şekilde alıkonuldu ve hukuka aykırı olarak ve zorla geri gönderilmeden önce işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakıldı.

Afganistanlıların tanıklıkları

Uluslararası Af Örgütü araştırmacıları Mart 2022’de Afganistan’a gitti ve Herat şehri ile İslam Kale sınır kasabasında görüşmeler gerçekleştirdi. Araştırmacılar, İran ve Türkiye’den geri itilen 74 Afganistanlıyla konuştu.

Bu kişilerin 48’i, sınırları geçmeye çalışırken ateş altında kaldıklarını bildirdi. Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü kişilerden hiçbiri, Türkiye veya İran’da sığınma başvurusunda bulunamamıştı ve çoğu, uluslararası hukuk ihlal edilerek Afganistan’a geri gönderilmişti.

“Faillerden hesap sorulmalı”

Uluslararası Af Örgütü Mülteci ve Göçmen Hakları Araştırmacısı Marie Forestier konu hakkındaki açıklamasında, şöyle dedi:

“Afganistan’dan havayoluyla gerçekleştirilen tahliyelerin sonra ermesinden bir yıl sonra, geride bırakılan birçok kişi ülkeden çıkmak için hayatını tehlikeye atıyor.

“Son bir yıl içinde, güvenlik arayışıyla İran ve Türkiye sınırlarına giden Afganistanlılar, güvenliğe erişebilmek bir yana ateş altında zorla geri gönderildi. İran güçlerinin geçen yılın Ağustos ayından beri, tıklım tıklım dolu arabalara defalarca ateş açma yoluyla da dahil olmak üzere onlarca Afgan hukuka aykırı şekilde öldürdüğünü ve yaraladığını belgeledik.

“Türkiye sınır koruma görevlileri de insanları püskürtmek için havaya ateş açmak ve bazı vakalarda doğrudan üzerlerine ateş etmek dahil Afganistanlılara karşı hukuka aykırı olarak atış mühimmatı kullandı.

“Tehlikeler sınırlarda sona ermiyor. Konuştuğumuz birçok Afganistanlı Türkiye’de ya da İran’da keyfi olarak alıkonulmuş, bu süre içinde işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakılmış ve ardından hukuka aykırı olarak geri gönderilmişti.

“Türkiye ve İran yetkililerini, Afganistanlılara yönelik her türlü geri itme ve sınır dışı işlemini acilen durdurmaya, işkence ve diğer türde kötü muameleye son vermeye ve koruma arayan tüm Afganistanlıların güvenli geçişini ve sığınma prosedürlerine erişimini sağlamaya çağırıyoruz.

“Güvenlik güçleri sınırlarda Afganistanlılara karşı hukuka aykırı olarak ateşli silah kullanmaya derhal son vermeli ve hukuka aykırı öldürme ve işkenceyi de kapsayan insan hakları ihlallerinin faillerinden hesap sorulmalıdır.”

Ayrıca, Uluslararası Af Örgütü, uluslararası toplumu İran ve Türkiye dahil yüksek sayıda Afganistanlıya ev sahipliği yapan ülkelere mali ve diğer türde maddi yardım sağlamaya çağırdı.

Uluslararası toplum, sağlanan fonların insan hakları ihlallerine katkıda bulunmamasını güvence altına almalı.

Avrupa Birliği halihazırda Türkiye’nin yeni sınır duvarı ve Uluslararası Af Örgütü’nün Afganistanlıların alıkonulduğunu belgelediği çok sayıda ‘geri gönderme merkezinin’ inşaatı için fon sağladığından bu nokta kritik önemde.

Uzun ve riskli bir yolculuk

Taliban’ın Ağustos 2021’de Afganistan’ı kontrolünü ele geçirmesinden bu yana yüz binlerce Afganistanlı ülkeden kaçtı. Afganistan’a komşu ülkeler sınırlarını seyahat belgesi olmayan Afganistanlıya kapatarak, birçok kişiye düzensiz şekilde seyahat etmek dışında bir seçenek bırakmadı.

Bu da Afganistanistan’ın Herat Vilayeti’ndeki resmi sınır kapısı yakınındaki çitin altından sürünerek geçmek veya Nimruz Vilayeti’nde iki metre yüksekliğindeki bir duvara tırmanmak gibi resmi olmayan sınır geçişleri üzerinden İran’a girmek anlamına geliyor.

İran sınır muhafızları tarafından anında gözetim altına alınmayanlar sonrasında İran’ın çeşitli şehirlerine ya da Afganistan sınırından 2 bin kilometre uzakta, İran’ın kuzeybatısındaki Türkiye sınırına yolculuk ediyor. Hem Afganistanlı-İran hem de Türkiye-İran sınırlarında Afganistanlılar, İran’dan Afganistan veya Türkiye’den İran’a şiddetle ve hukuka aykırı olarak geri itiliyor.

Uluslararası Af Örgütü araştırmacıları Mart 2022’de Afganistan’a ve Mayıs 2022’de Türkiye’ye gitti.

Araştırmacılar; doktorlar, sivil toplum örgütü çalışanları ve Afganistanlı yetkililerin yanı sıra Türkiye’ye veya İran’a girmeye teşebbüs eden 74 Afganistanlıyla görüştü.

Bazı kişiler birden çok kez sınırdan geçmeyi denemiş, bazıları gruplar halinde yolculuk yapmıştı. Uluslararası Af Örgütü, aktarılan tanıklıklara dayanarak, Mart 2021 ile Mayıs 2022 arasında toplam 255 hukuka aykırı geri gönderme vakasını belgeledi.

İran’a girmeye çalışırken öldürülenler

Uluslararası Af Örgütü, Nisan 2021 ile Ocak 2022 arasında İran’a girmeye çalışırken İran güvenlik güçleri tarafından öldürülen altı erkek ve 16 yaşındaki bir erkek çocuğun yakınlarıyla görüştü ve İran güvenlik güçleri tarafından 11 öldürme vakasını belgeledi. Ancak gerçek ölüm sayısının çok daha yüksek olması muhtemel.

Kapsamlı raporlama prosedürlerinin olmaması, az sayıda kamuya açık istatistiğin mevcut olduğu anlamına geliyor; fakat insani yardım çalışanları ve Afganistanlı doktorlar, Uluslararası Af Örgütü’ne, yalnızca Ağustos-Aralık 2021 döneminde en az 59 ölüm ve 31 yaralanma kaydettiklerini belirtti.

Gulam*, 19 yaşındaki yeğeninin Ağustos 2021’de nasıl vurularak öldürüldüğünü şu sözlerle anlattı:

“Sınırdaki duvara gitti, tırmandı ve başını yukarı kaldırdı. O an onu kafasından, sol şakağından vurdular. Sınırın [Afganistanlı] tarafına öylece düşüp kaldı.”

Belgelenen ateş açma vakalarının bazıları İran topraklarında meydana geldi. 35 yaşındaki Sakine, İran sınırını geçip ilerlemeye başlamalarından sonra 16 yaşındaki oğlunun açılan ateş sonucu nasıl öldürüldüğünü şu sözlerle anlattı:

“Oğlumun çığlık çığlığa bana seslendiğini duydum. İki kurşunla kaburgalarından vurulmuştu. Sonra ne olduğunu bilmiyorum, […] bayılmışım. Kendime geldiğimde Afganistan’daydım, oğlumun öldüğünü gördüm. Bir takside cesedinin yanı başındaydım.”

Türkiye güvenlik güçlerinin ateş açma vakaları

Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’ye girmeyi deneyen 35 kişiyle görüştü. Bu kişilerin 23’ü ateş altında kaldıklarını bildirdi. Araştırmacıların görüştüğü bir Afganistanlı erkek, üç ergen erkek çocuğun Türkiye güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğüne tanık olduğunu söyledi. Diğer tanıklar, altı erkeğin ve üç erkek çocuğun Türkiye güvenlik güçleri tarafından yaralandığını anlattı ve Uluslararası Af Örgütü, Türkiye sınırında ateşli silahlarla yaralanan iki erkekle konuştu.

Taliban’dan ölüm tehditleri almasının ardından kaçan eski bir Afganistanlı istihbarat görevlisi olan Arif, üç küçük çocuğun Türkiye güvenlik güçlerince yaralandığına tanık olduğunu söyledi ve şunları anlattı:

“Havaya değil, doğrudan üzerimize ateş ettiler. […] Bir kadınla iki çocuğun yaralandığını gördüm. 2 yaşında bir çocuk böbreğinden, altı yaşındaki bir başkası da elinden vurulmuştu. Çok korkmuştum.”

Görünüşe göre, öldürülenlerin veya yaralananların hiçbiri güvenlik güçlerine veya başkalarına karşı -değil bir ölüm veya ağır yaralama tehdidi- herhangi bir yakın tehdit dahi oluşturmuyordu. Bu da ateşli silah kullanımının hukuka aykırı ve keyfi olabileceği anlamına geliyor.

Bazı vakalarda, İran güvenlik güçlerinin, ateşli silahları öldürme niyetini gösterecek şekilde kullandığı anlaşılıyor. Kısa mesafeden doğrudan kişilerin üzerine ateş açılması buna örnektir.

Marie Forestier, “Ateşli silahların, devlet görevlileri tarafından kasten ve hukuka aykırı şekilde kullanılması sonucunda meydana gelen tüm ölümler, olası yargısız infaz vakaları olarak soruşturulmalıdır” dedi.

İran’da geniş çapta tekrarlayan işkence, yargısız infazlar ve diğer hukuka aykırı öldürmelere yönelik sistemsel cezasızlık krizi hâlâ oldukça yaygın.

Bu nedenle, Uluslararası Af Örgütü, BM İnsan Hakları Konseyi’ni, ileride yargılamaların yapılabilmesi için, geri itmeler bağlamında Afganistanlılara karşı işlenen suçlar dahil olmak üzere, İran’da işlenen uluslararası hukuk uyarınca en ciddi suçlara ilişkin kanıtları toplamak ve incelemek üzere bağımsız bir soruşturma ve hesap verebilirlik mekanizması kurmaya çağırıyor.

Alıkoyma ve işkence

İran’a veya Türkiye’ye girdikten sonra durdurulan ancak anında geri itilmeyen görüşmecilerin neredeyse hepsi keyfi olarak alıkonuldu. Alıkonulma süresi bir-iki gün ile iki buçuk ay arasında değişiyordu.

23 kişi İran’da, 21 kişi ise Türkiye’de gözetimde tutuldukları sürede işkence ve diğer türde kötü muamele kapsamına girebilecek muameleyi tarif etti.

Hamid, alıkonuldukları süre içinde Türkiye güvenlik güçlerinin kendisini ve arkadaşını nasıl dövdüğünü şöyle anlattı:

“Polislerden birisi arkadaşıma silahının kabzasıyla vurdu, sonra bir başka polis onun üzerine, sanki bir sandalyeye oturuyormuş gibi oturdu. Öylece üzerine oturup sigarasını yaktı. Daha sonra benim de bacaklarıma silahıyla vurdu.”

Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü birçok kişi, ateşli silahlarla yaralandıktan sonra İran’da alıkonulmuştu.

Amir, Türkiye güvenlik güçleri tarafından sıkılan ve başını sıyırıp geçen bir kurşunla yaralandı. İran’a geri itildikten sonra İran güvenlik güçleri Amir’i alıkoydu ve başına vurdular. Amir yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Doğrudan yaramın olduğu yere vurdular ve yaram tekrar kanamaya başladı… Bir keresinde ‘Lütfen başıma vurmayın’ dedim. [Alıkoyma merkezindeki] bir güvenlik görevlisi bana ‘Neresi?’ diye sordu. Ona neresi olduğunu gösterdiğimde, tam gösterdiğim yere vurdu.”

Türkiye yetkililerinin hukuka aykırı olarak geri gönderdiği 11 Afganistanlı, Türkiye’de, inşaatı kısmen AB tarafından fonlanan altı geri gönderme merkezinden birinde alıkonulmuştu.

Uluslararası koruma sağlanmadı

Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü Afganistanlının hiçbiri ne İran’da ne de Türkiye’de uluslararası koruma başvurusunda bulunabildi. Görüşmeciler, yetkililere, Afganistan’a geri gönderilmeleri halinde insan hakları ihlallerine maruz kalma konusunda ciddi risk altında olacaklarını anlatmaya çalışsalar da korkularının göz ardı edildiğini belirttiler.

İran güvenlik güçleri, alıkonulan kişileri otobüsle Afganistan sınırına naklederken, Türkiye güvenlik güçleri de onları genellikle resmi olmayan sınır kapılarından İran’a nakletti.

Türkiye’den sınır dışı edilenlerden 10 kişi uçakla doğrudan Afganistan’a geri gönderildi. Türkiye, Ocak 2022 sonunda Afganistan’a charter uçuşları yeniden başlattı. Nisan sonunda, Türkiye Göç İdaresi Başkanlığı resmi internet sayfasında 6 bin 805 Afganistan vatandaşının charter seferlerle ülkelerine geri gönderildiğini açıkladı.

Geri gönderilen görüşmecilerin hepsi, Türkiye ve İran yetkililerinin onlara gitmeleri için baskı yaptığını belirtti. Uluslararası Af Örgütü, alıkonulan kişilerin, Afganistan’a geri gönderileceklerini duyduklarında hıçkırıklara boğulduğunu ve bayıldığını, bir erkeğin ise bir pencereden atlayarak intihar girişimde bulunduğunu öğrendi.

Alıkonulan ve sonrasında Türkiye’den charter seferlerle sınır dışı edilen sekiz kişi, Türkiye yetkilerinin onlara gönüllü geri döndüklerini belirten belgeleri imzalamaları için baskı yaptığını ifade etti. Bir erkek şunları söyledi:

“[Güvenlik güçlerine] Afganistan’da tehdit altında olduğumu söyledim. Umurlarında olmadı. Beni dövüp, duvara ittiler. Yere düştüm. İki adam bacaklarımı tuttu, birisi de göğsüme oturdu. Diğer iki kişi de parmaklarımı tutarak kâğıda parmak bastırdı.”

Anlatılanlar, Uluslararası Af Örgütü’nün daha önce Türkiye’den “gönüllü” geri dönüşlerle ilgili yaptığı araştırmanın bulgularıyla örtüşüyor.

“Uluslararası hukukun bir parçası olan geri göndermeme (non-refoulement) ilkesi uyarınca, devletler herhangi bir kişiyi zulüm ve diğer ciddi insan hakları ihlalleri riski altında olacakları bir yere geri gönderemez. Türkiye ve İran yetkililerini bu yükümlülüğe riayet etmeye ve insanları Afganistan’daki tehlikeli ortama zorla geri göndermeyi sonlandırmaya çağırıyoruz” diyen Marie Forestier sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Uluslararası toplum da risk altındaki Afganistanlıların güvenli çıkış ve tahliyelerini sağlamalı ve Afganistanlı mültecilere ev sahipliği yapılması sorumluluğunun paylaşılması için ortak ve koordineli bir çözüm geliştirme çabalarını hızlandırmalıdır.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Afganistan: Taliban Yönetiminde Şiddetle Geçen Bir Yıl

15 Ağustos 2022. Taliban’ın 20 senenin ardından Afganistan’da yönetimi yeniden ele geçirmesinin birinci yılı. Uluslararası Af Örgütü de bu bağlamda Taliban’ın ülkenin kontrolünü ele geçirmesinden bu yana yaşananları ele alan bir brifing yayınladı.

Af Örgütü, bugün yayınladığı brifingde, “Taliban’ın insan haklarına planlı saldırılarını artırarak azınlık gruplara zulmettiğini, barışçıl protestoları şiddetle bastırdığını, kadın haklarını baskı altına aldığını ve korku yaymak için yargısız infazlara ve zorla kaybetmelere başvurduğunu” kaydetti.

Son bir yılda işlenen hak ihlallerini belgeleyen “Taliban Yönetimi: Şiddet, Cezasızlık ve Boş Vaatlerle Geçen Bir Yıl” brifingi, başta kadın hakları ve basın özgürlüğünü korumaya ve hükümet yetkilileri için af çıkarmaya söz veren Taliban’ın, muhaliflerine yönelik işkence, intikam cinayetleri ve zorla tahliyeler gibi suçlara ilişkin yaygın cezasızlığı ortaya koydu.

“Tüm değişim ihtimalleri hızla buharlaştı”

Brifingde paylaşılan verileri değerlendiren Af Örgütü Güney Asya Bölgesel Direktörü Yamini Mishra, konuyla ilgili açıklamasında şöyle dedi:

“Taliban bir yıl önce, insan haklarını koruma ve geliştirme sözü veren açıklamalar yapmıştı. Buna karşın, 20 yıllık insan hakları kazanımlarını ortadan kaldırma hızları baş döndürücü oldu.

Taliban’ın tam bir cezasızlıkla işleyen, şiddetli baskılar aracılığıyla yönetmeye çalışması sonucunda tüm değişim ihtimalleri hızla buharlaştı.

Keyfi gözaltılar, işkence, kaybetmeler ve hukuk dışı infazlar günlük sorunlar olarak geri döndü. Kadınlar ve kız çocuklar haklarından yoksun bırakıldı ve belirsiz bir gelecekle karşı karşıyalar. Eğitimden ve kamusal hayata katılma imkanından mahrum ediliyorlar.”

Taliban’a “ağır insan hakları ihlalleri ve uluslararası hukuk suçlarına acilen son verme” çağrısı yapan Uluslararası Af Örgütü de konuyla ilgili yazılı açıklamasında “Taliban, Afganistan’ın fiili yöneticisi olarak Afgan halkının haklarını acilen geri vermeli, korumalı ve geliştirmelidir” dedi.

Mishra ise “Afganistan’daki insan hakları krizinin daha da sarpa sarmasını engellemek için uluslararası toplum bu suçlardan ötürü Taliban’dan hesap sormak üzere somut adımlar atmalı” çağrısında bulundu.

Af Örgütü’nün brifinginden öne çıkanlar özetle şöyle:

İfade ve toplanma özgürlüğü

  • Çok sayıda büyük şehirde, güvenlik güçleri, silahsız protestocuları döverek ve üzerlerine ateş açarak barışçıl protestoları dağıttı.
  • Taliban’ın ifade özgürlüğü üzerindeki baskıları, insan hakları savunucuları ve sivil toplum aktivistlerini hedef aldı. Bu kişilerin çoğu insan hakları çalışmaları nedeniyle taciz ve tehdit edildi, gözaltına alındı ve hatta öldürüldü.
  • Basın özgürlüğü de saldırı altındaydı. 19 Eylül 2021’de, Devlet Medya ve Bilgi Merkezi, gazetecilerin ‘İslam’a aykırı’ veya ‘ulusal kişilere hakaret eden’ haberler yapmasını yasaklayan, muğlak tanımlar içeren bir kararname yayımladı.
  • Geçen yıl boyunca 80’den fazla gazeteci, barışçıl protestoları haber yaptığı için gözaltına alındı ve işkenceye maruz bırakıldı.

Keyfi gözaltı, işkence, kötü muamele

  • Ağustos 2021’den beri, Taliban askerlerinin, Taliban’ın fermanlarına uymadığı düşünülen veya önceki hükümetle çalışmakla suçlanan kişilere şiddet uyguladığına ve işkenceye maruz bıraktığına ilişkin yaygın ihbarlar yapılıyor.
  • Yüzlerce sivil hukuka aykırı olarak gözaltına alındı. Birçoğu, gözaltı sırasında dipçiklerle dövüldü veya kırbaçlandı.

Yargısız infaz ve zorla kaybetmeler

  • Taliban’ın iktidarı ele geçirdiğinden bu yana direniş savaşçıları olduğu varsayılan kişilere karşı işlendiği iddia edilen intikam cinayetleri, hukuk dışı infazlar ve diğer suçlar savaş suçu kapsamına girebilir.
  • Yüzlerce yargısız infaz vakası yaşandı. Ölen kişilerin vücudunda ateşli silah yaralanması ve işkence izleri bulundu. Onlarca kişi, önceki hükümetteki görevleri nedeniyle veya Taliban’a karşı direnişe katıldıklarından kuşkulanıldığı için kaybedildi ve nerede tutuldukları halen bilinmiyor.

Etnik ve dini azınlıklara zulüm

  • İktidarı ele geçirmesinden sonraki haftalarda Taliban’ın, taraftarlarını, başta Hazaralar, Türkmenler ve Özbekler olmak üzere diğer gruplardan alınan topraklarla ödüllendirmek için Peştun olmayan Afganları evlerinden ve çiftliklerinden zorla çıkarttığı yönünde ihbarlar yapıldı.
  • Belh, Helmend, Daykundi, Kandahar ve Uruzgan vilayetleri dahil ülkenin dört bir yanında tahliyeler bildirildi ve halihazırda çok yüksek olan ülke içinde yerinden edilen kişi sayısı daha da arttı. Haziran 2022 itibariyle, Birleşmiş Milletler, ülke içinde yerinden edilen Afganların sayısının 820 bini aştığı tahmininde bulundu.

Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik kısıtlamalar

  • Taliban, iktidara el koyduğundan beri kadınları gitgide daha fazla şiddete maruz bırakıyor. Zaman zaman, bunu kadınların aile üyelerini cezalandırmanın bir yolu olarak yapıyor.
  • Onlarca kadın, onları özgürlüklerinden yoksun bırakan kısıtlamalar artarken haklarını talep etmek için barışçıl protestolara katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alındı ve işkenceye maruz bırakıldı.
  • Taliban, eğitim hakkını engelleyerek milyonlarca Afgan kız çocuğun umutlarını boşa çıkardı. Ortaokul ve liseler 17 Eylül 2021’de yeniden açıldığında, altıncı sınıfın üzerindeki kız çocukların okula gitmesini yasakladı. Bunun geçici bir durum olduğunu öne süren Taliban, daha fazla kadın öğretmen istihdam edilene ve cinsiyet ayrımına dayalı eğitim için ‘uygun’ koşullar sağlanana kadar süreceğini savundu. Fakat bugüne kadar bu planların hiçbiri uygulanmadı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü, Ukrayna’yı Sivilleri Kalkan Olarak Kullanmakla Suçladı

Uluslararası Af Örgütü, Ukrayna’yı, sivilleri Rusya’ya karşı canlı kalkan olarak kullanarak uluslararası insancıl hukuku ihlal etmekle suçladı: Savunma pozisyonunda olmak, Ukrayna ordusunu uluslararası insancıl hukuka saygı duymaktan muaf tutmuyor

Independent Türkçe’de yer alan habere göre, örgüt dün yayımladığı raporda, Ukrayna ordusunun sivillerin bulunduğu yerleşim bölgelerine üs ve silah kurarak “uluslararası hukuku çiğnediğini ve insanları tehlikeye attığını” yazdı.

Rusya’nın Harkov, Donbas ve Mıkolayiv’e nisanla haziran arasında düzenlediği saldırıları araştıran örgüt, Ukrayna ordusunun en az 19 kasaba ve köydeki sivil binaları kullandığını tespit etti. Bulgular uydu görüntüleriyle de doğrulandı.

Açıklamaya göre Ukrayna’nın sivil hastanelerde en az 5 askeri tesis kurduğu belirlendi.

Ayrıca örgüt araştırmacılarının Donbas ve Mıkolayiv’de ziyaret ettiği 29 okuldan 22’sinde askeri üs kurulduğu görüldü. Rusya’nın bu okulların çoğuna saldırdığı ve çok sayıda kişinin öldüğü ya da yaralandığı vurgulandı.

Ukrayna ordusunun yıkılan okulların arından üslerini farklı bölgelerdeki okullara taşıdığı görüldü.

Örgüt, “Okullarda eğitim olmadığı için uluslararası insancıl hukukun ihlal edildiği anlamına gelmeyebilir” ifadesini kullansa da Ukrayna’nın bölge sakinlerini uyarmadan ya da tahliye etmeden binaların yakınındaki okulları kullandığına işaret edildi.

Rusya’da Devlet Başkanı Vladimir Putin dahil olmak üzere pek çok yetkili, Ukrayna’yı sivilleri kalkan olarak kullanmakla suçlamıştı. Ukrayna ise bu iddiaları reddetmişti. Kurum, yaptığı soruşturmanın “Rus saldırılarını hiçbir şekilde haklı çıkarmadığını” vurguladı.

Öte yandan Ukrayna ordusunu “askerlerle siviller arasında ayrım yapmaya, mümkün olan bütün önemleri almaya ve sivillerin olduğu bölgelerdeki operasyonları derhal durdurmaya” çağırdı.

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, “Savunma pozisyonunda olmak, Ukrayna ordusunu uluslararası insancıl hukuka saygı duymaktan muaf tutmuyor” dedi:

Ukrayna hükümeti, güçlerini sivillerin olduğu bölgelerden derhal uzağa yerleştirilmesini sağlamalı veya ordunun faaliyet gösterdiği alanlardaki sivilleri tahliye etmeli.

162. gününe giren savaşta, Birleşmiş Milletler’in ay başında açıkladığı verilere göre 5 bin 327 sivil yaşamını yitirdi. Yaralı sayısı 7 bin 257’yi buldu. BM, sivillerin genellikle topçu ateşi, roket, füze ve patlayıcılar yüzünden zarar gördüğünü bildiriyor.

Kayıp ve yararlı sayısının daha fazla olduğu düşünülüyor.

Paylaşın

İran 6 Ayda En Az 251 Kişiyi İdam Etti

Uluslararası Af Örgütü ve İran Abdurrahman Boroumand İnsan Hakları Merkezi’nin yaptığı bir araştırma, İranlı yetkililerin 1 Ocak – 30 Haziran 2022 tarihleri arasında en az 251 kişiyi infaz ettiğini ortaya koydu.

Hak örgütleri, infaz sayılarını derlerken mahpuslar, infaz edilen kişilerin yakınları, insan hakları savunucuları, gazeteciler ve devlete bağlı medyanın yanı sıra bağımsız medya kuruluşları ve insan hakları örgütlerini kapsayan bir dizi farklı kaynaktaki bilgilerden yararlandı.

Af Örgütü’nün bugün (27 Temmuz) yayınladığı rapora göre, ülkede infaz edilen idamların bu hızla devam etmesi durumunda 2021’de kaydedilen toplam 314 infaz sayısı yakın zamanda geçilebilir.

Bu yıl gerçekleştirilen infazların 146’sının cinayetten hüküm giyenlere yönelik olduğu bilgisini paylaşan iki hak örgütü, infazlara ilişkin belgemele faaliyetlerine atıfta bulunarak söz konusu belgelerin “ölüm cezası uygulamalarının sistematik olarak, hiçbir şekilde adil olmayan yargılamalar sonucunda gerçekleştirildiğini ortaya koyduğunu” ifade etti.

Hak örgütleri ayrıca 2022’nin ilk 6 ayında idam edilen 86 kişinin “uluslararası hukuka göre ölüm cezasıyla sonuçlanmaması gereken, uyuşturucuyla bağlantılı suçlardan infaz edildiği” bilgisini paylaştı.

Pandeminin ilk iki yılının ardından ilk defa 23 Temmuz’da Fars eyaletinde bir erkek de halka açık bir şekilde infaz edildi.

Uluslararası Af Örgütü ve İran Abdurrahman Boroumand İnsan Hakları Merkezi’nin çalışmasından öne çıkanlar şu şekilde:

Toplu infazlar

  • Toplanan bilgiler, 2022 başından beri yetkililerin İran genelinde düzenli olarak toplu infazlar gerçekleştirdiğini gösteriyor.
  • 15 Haziran 2022’de, Elburz eyaletindeki Recai Şehr Cezaevi’nde yetkililer en az 12 kişiyi infaz etti. Daha önce, 6 Haziran 2022’de, Sistan ve Belucistan eyaletindeki Zahidan Cezaevi’nde en az 12 kişi toplu olarak infaz edilmişti.
  • 14 Mayıs 2022’de yetkililer; üçü Zahidan Cezaevi’nde, biri Razavi Horasan eyaletindeki Vakilabad Cezaevi’nde, dördü Fars eyaletindeki Adilabad Cezaevi’nde ve biri İsfahan eyaletindeki Dastgerd Cezaevi’nde olmak üzere dokuz kişiyi infaz etti.
  • Uluslararası Af Örgütü’nün Haziran 2022’de görüştüğü bilgili bir kaynağın aktardığına göre, ölüm cezasının uygulanmasını bekleyen en yüksek sayıda mahpusun bulunduğu Recai Şehr Cezaevi’nin yetkilileri, 2022 yılının başından bu yana her hafta ortalama beş kişiyi infaz ediyor. Bazı haftalarda bu sayı 10’u buluyor.

Uyuşturucu

  • 2022’nin ilk altı ayında en az 86 kişinin uyuşturucuyla bağlantılı suçlardan infaz edilmesi, kayıtlı infazların çoğunun uyuşturucuyla bağlantılı suçlardan olduğu 2010-2017 yılları arası dönemdeki narkotikle mücadele uygulamalarını akla getiriyor.
  • Çok sayıda Avrupa ülkesinin İran kolluk güçlerinin narkotikle mücadele operasyonlarına fon sağlamayı kesmesini de içeren yoğun uluslararası baskıların ardından, Kasım 2017’de yetkililer, uyuşturucuyla bağlantılı belirli suçlar için ölüm cezasını kaldırmaya yönelik bazı yasal reformlar yaptı.
  • 2018 ile 2020 arasında yetkililer, uyuşturucuyla bağlantılı infazları önemli oranda azalttı. Ancak 2021’de en az 132 kişi uyuşturucuyla ilgili suçlardan infaz edildi. Bu sayı, 2021’deki toplam kayıtlı infazların yüzde 42’sine karşılık geliyor ve 2020’ye kıyasla (23 kişi) beş katın üzerinde bir artışa tekabül ediyordu.

Beluci azınlık

  • 2022 başından bu yana infaz edilen kişilerin en az 65’i (yüzde 26’sı), İran nüfusunun yaklaşık yüzde 5’ini oluşturan yoksullaştırılmış Beluci etnik azınlığa mensuptu. Yarısından fazlası (38 kişi), uyuşturucuyla bağlantılı suçlardan infaz edildi.
  • Abdurrahman Boroumand Merkezi Direktörü Roya Boroumand, “Ölüm cezasının İran’ın Beluci etnik azınlığına karşı orantısız şekilde kullanılması, Belucilerin on yıllardır karşı karşıya kaldığı yerleşik ayrımcılık ve baskıların somut örneğidir. Bu durum aynı zamanda, İran’da ve tüm dünyada en savunmasız toplulukları hedef alan ölüm cezasının özünde var olun zalimliğin de altını çizmektedir” değerlendirmesinde bulundu.

“En insanlık dışı ve alçaltıcı ceza”

Bu veriler ışığında Abdurrahman Boroumand Merkezi ve Af Örgütü’nün yaptığı açıklamada, “Suçun veya suçlunun niteliği ya da devletin ölüm cezasını uygulamak için kullandığı yöntem her ne olursa olsun istisnasız her koşulda ölüm cezasına karşı çıkmaktadır” denildi: “Ölüm cezası, yaşam hakkının ihlalidir ve en zalimane, insanlık dışı ve alçaltıcı cezadır.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden Osman Kavala Çağrısı: Serbest Bırakın

Uluslararası Af Örgütü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’nin bugün verdiği Osman Kavala kararıyla ilgili olarak yazılı açıklama yayınladı. Af Örgütü, Türkiye’ye “Bağlayıcı ihlal kararının ardından düşünce mahkumu Osman Kavala’yı derhal serbest bırakın” çağrısında bulundu.

“Mahkeme, Türkiye tarafından alınan önlemlerin, taraf devletin, Kavala kararının sonuçları ve ruhuna veya buna uygun bir şekilde ‘iyi niyetle’ hareket ettiği sonucuna varmasına izin vermediği kanaatindedir” denilen karar üzerine Uluslararası Af Örgütü Avrupa Ofisi Araştırma Direktör Yardımcısı Julia Hall şunları söyledi:

“Bu karar Türkiye yetkilileri için utanç verici. Neredeyse üç yıldır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2019’da verdiği kararı uygulamayı ve Osman Kavala’yı serbest bırakmayı reddediyorlar. Bugün açıklanan karar, hükümetin, yasal olarak bağlayıcı olan yükümlülüğünü yerine getirmediğini bir kez daha bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Türkiye’nin gerekeni yapmak için harekete geçmemesi Osman Kavala ve ailesinin maruz kaldığı eziyeti daha da yoğunlaştırıyor.”

“Kavala’nın durumu Türkiye’de sivil toplumun üzerindeki baskının ve insan haklarının ülkedeki herkesi etkileyen gerilemesinin simgesel bir örneği” diyen Jula Hall sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Türkiye, Osman Kavala’nın tahliyesini inatla reddetmeye devam ederse, Avrupa Konseyi’nin kurucu bir üyesi olarak kendini daha da alçaltacaktır. Avrupa Konseyi, üye devletler ve Avrupa Birliği Türkiye’yi, Osman Kavala’yı ve benzer durumlardaki tutukluları artık serbest bırakmaya teşvik etmelidir.”

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022 tarihinde başlattığı ihlal prosedürü kapsamında bugün açıklanan kararda, Türkiye’nin, AİHM kararlarına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucu yer aldı. AİHM, bu konuyu içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 46/1. maddesini ihlal ettiği hükmüne vardı. Karar, 1’e karşı 16 oyla alındı. Tek karşı oy, mahkemenin tek Türkiyeli yargıcı Saadet Yüksel’den geldi. Türkiye, Kavala’ya 7 bin 500 Euro mahkeme masrafı ödeyecek.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü: Rusya Ukrayna’da Savaş Suçu İşliyor

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali dördüncü ayına yaklaşırken Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) Rusya’yı Ukrayna’da savaş suçu işlemekle suçladı. Örgüt, Rusya’nın uluslararası anlaşmalarla yasaklanan misket bombasını Ukrayna’da sivllere karşı kullandığını tespit ettiklerini duyurdu.

Ukrayna’nın ikinci büyük şehri Harkiv’e dair raporunda kuruluş “Harkiv’daki yerleşim bölgelerinin tekrarlanan bombardımanı, ayrım gözetmeksizin yüzlerce sivilin ölümüne ve yaralanmasına neden olan saldırılardır ve bu nedenle savaş suçu teşkil eder” ifadelerini kullandı.

Af Örgütü, bu durumun hem mühimmat kullanılarak yapılan saldırılar hem de diğer güdümsüz roketler ve top mermileri kullanılarak gerçekleştirilen saldırılar için geçerli olduğunu belirtti.

Raporda “Sürekli olarak çok sayıda sivil zayiata yol açtığının bilincinde olarak, nüfusun yoğun olduğu sivil bölgelerde bu tür patlayıcı silahların sürekli kullanımı, saldırıların sivil halkı hedef alması anlamına bile gelebilir” denildi.

Uluslararası Af Örgütü, Harkiv’da Rus güçlerin uluslararası anlaşmalar kapsamında kullanılması yasak olan 9N210 ve 9N235 tipi misket bombaları ve parça tesirli mühimmatı defalarca kullandığına dair kanıtlar bulunduğunu belirtti.

Misket bombaları havada düzinelerce bomba ya da el bombası salarak onları ayrım gözetmeksizin yüzlerce metrekareye saçıyor. Bu tür bombalar dünyadaki çoğu ülkede yasa dışı olarak kabul ediliyor. Bu silahların kullanılmasını yasaklayan uluslararası anlaşmanın altında 120’den fazla ülkenin imzası var. Ancak Rusya ve Ukrayna bu sözleşmeyi imzalamadı.

“Herkes her an ölebilir”

“Herkes her an ölebilir” başlığını taşıyan raporda, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya yönelik saldırıların ilk gününden itibaren Harkiv’da sivilleri hedef almaya başladığını belirtiliyor.

Raporda, Rusya’nın sivilleri gıda ya da ilaç için alışveriş yaptıkları sırada, yardım sırası beklerken, parkta ya da mezarlıkta hedef gözetmeksizin yapılan saldırılarda öldürdüğü belirtildi. Harkiv’un askeri yönetimi Af Örgütü’ne saldırılarda 606 sivilin öldürüldüğünü ve bin 248’inin de yaralandığını açıkladı. Af Örgütü incelemesinde, en az 62 sivilin öldüğü, 196’sının yaralandığı 41 patlamayı ele aldı.

Ukrayna, savaşın başlamasından bu yana 12 binden fazla savaş suçu soruşturması başlattığını açıkladı.

Paylaşın