Dünyanın ilk üniversitesi: Harran

Tarih boyunca çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan; ismi, Sümerce ve Akatça “Seyahat-Kervan” anlamındaki “Harran-u” dan gelen Harran, tarihteki ilk üniversiteye ev sahipliği yapmıştır.

İlk Çağ’dan beri varlığı bilinen ve miladi 718-913 tarihleri arasında (İslâmi dönem) bilim ve sanatta doruk noktaya ulaşan Harran Okulu’nun (Üniversite) İslâm öncesi ve İslâmi dönemdeki yeri, bugünkü kalıntılar arasında tespit edilememiştir. Halk arasında ve kaynaklara dayanmayan bazı yayınlarda büyük bir yanlışlıkla Emevi dönemine ait Ulu Cami’nin kalıntıları Üniversitesi olarak gösterilmekte ve caminin minaresi rasat kulesi olarak tanıtılmaktadır.

Ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1976 yılı kazılarında, caminin doğu ve kuzey cephelerinde bitişik olarak ortaya çıkan küçük hücrelerin İslâmi dönem üniversitesinde (medrese) ait olduğu tahmin edilmektedir. Devam etmekte olan kazılardan elde edilecek bulgular, bu konuyu açıklığa kavuşturacaktır.

ULU CAMİİ

Tarihi Harran Üniversitesi’nin kuruluşu hakkında elimizde yeterli kaynak bulunmamaktadır. Assur ve Babil dönemlerinden (M.Ö. II. bin) İslâmi döneme kadar (M.S. VII. yy) devam eden ve gezegenleri temsil eden gelişmiş bir Tanrılar Kültü’nün Harran’da yaşamış olması, M.Ö. II. binde buradan astronomi biliminin ileri bir düzeyde olduğunu göstermekte ve bu bilimin ancak bir okulda sistematik bir şekilde öğretilmiş olabileceğini akla getirmektedir. Bu görüşe dayanarak, Harran Okulu’nun temellerinin Assur ve Babil dönemlerinde atıldığını söylemek mümkündür.

M.S. II. ve III. yüzyıllarda Antik dünyanın eğitim merkezi sayılan İskenderiye ve Atina okullarından ikincisinin 529 yılında Justinianus tarafından kapatılması üzerine, bu okulun hocalarının Roma-İran arasında yer alan Elcezire bölgesindeki okullara dağıldıkları ve bu hocalardan Simplicius’un Harran’da kalarak Harran Okulu’na çeki düzen verdiği bilinmektedir. Ancak Harran Okulu’nun bu tarihten önceki durumu ve alimleri hakkındaki bilgiler henüz karanlıktadır.

ULU CAMİİ

Ömer b. Abdülaziz’in 634-644 yılları arasındaki halifeliği döneminde, Antakya ve Harran okulları ilmi araştırmaların merkezi yapılmıştır. M.S. 718 yılında İskenderiye Okulu da kapatılınca, buradaki hocalar Antakya ve Harran okullarına gitmişlerdir. Emeviler devrinde (660-750) Elcezire bölgesindeki okullar ve bilhassa Harran Okulu, büyük bir gelişme göstermiş ve VII. yüzyılın ortaları ile VIII. yüzyılın ilk yarısında Harran’da çeviri çalışmaları hızlanmıştır.

Bu dönemde Harran Okulu’nda Paganist, Sabii, Hıristiyan ve Müslüman alimler rahat bir ortamda serbestçe çalışıyorlar ve ilkçağ Yunan aydınlarının çoğu Anadolu’da bulunan eski yazmalarını ve Süryani yazmalarını Arapça’ya çeviriyorlardı. Bu çeviriler arasında ilkçağ bilgin ve bilgelerinden Öklid, Thales, Pisagor ve Arşimed’in eserleri de yer alıyordu.

Bilindiği kadarıyla düşünce ve bilim tarihinde önemli bir dönemi ve evreyi teşkil eden İskenderiye’den Harran’a uzanan öğretim merkezleri zinciri içerisinde öncelik İskenderiye’ye aitti. Öğretim merkezi olma durumu İskenderiye’den Antakya’ya, oradan Harran’a, Harran’dan Bağdat’a geçmiştir. Harran Okulu’nda yetişmiş alimlerle ilgili bilgiler, VIII. yüzyıldan itibaren bize ulaşmakta, daha öncekiler hakkında yeterli kaynak bulunmamaktadır.

 

Paylaşın

Şanlıurfa: Gürkuyu (Nuhrut) Kilisesi

Gürkuyu (Nuhrut) Kilisesi; Şanlıurfa’nın Halfeti İlçesi, Gürkuyu Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır.

Gürkuyu Köyü’ne şehir içi ulaşım araçlarıyla, oradan da Kilisenin bulunduğu alana yürüyerek ulaşabilirsiniz.

Kilisenin günümüze ulaşan bölümü incelendiğinde, yapının düzgün kesme taştan inşaa edildiği görülmektedir. Kilisenin duvar taşları zamanla sökülerek tahrip edilmiş durumda.

Gerekli restorasyon çalışmaları yapıldığı taktirde ilçenin tarih ve inanç turizmi için son derece önemli olabilecek bu yapı, 5. yüzyılda (Bizans döneminde) yapıldığı tahmin edilmektedir.

Gürkuyu (Nuhrut) Kilisesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı” olarak koruma altına alınmıştır.

Paylaşın

Şanlıurfa: Birecik Kalesi

Birecik Kalesi; Şanlıurfa’nın Birecik İlçesi, Hoca Şerif Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Birecik Kalesi Asurlar zamanında yapılmış, çeşitli dönemlerde onarımdan geçmiştir. Büyük kesme taşlardan yapılmış yüksekliği 30-40 m’ yi bulan duvarları üstünde 12 burç bulunmaktadır. Kalenin ilk inşa tarihi hakkında farklı görüşler vardır.

Üzerinde inşa edildiği beyaz kalker tepeden dolayı Beyaz Kale (Kal’etül Beyza/ Beyda) denilen yapı 13. yüzyılda inşa edilmiştir. Birecik kalesi Romalılar,(MÖ.30- MS 395) Franklar(MS 1098- 1150) ve Memlükler Dönemi (1277-1484) olmak üzere üç defa onarım görmüştür.

Birecik ilçe merkezini çevreleyen surlar, büyük bir tahribata uğramış, günümüze ancak bazı burç kalıntıları ve kısmen ayakta kalan iki kapısıyla gelebilmiştir.

Ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmeyen surların iki kapısı, bir burcu ve bir duvarında kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelere dayanarak 1483 yılına, Memlüklü Dönemine tarihlenmektedir. Bağlar Kapısı ve Meydan Kapısı olarak da bilinen Birecik Surları’nın günümüzde ayakta kalan iki kapısı bulunmaktadır. Bunlar Urfa Kapı ve Meçan Kapıdır.

Paylaşın

Şanlıurfa: Mağara Camii

Mağara Camii; Şanlıurfa’nın Birecik İlçesi, Cumhuriyet Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Caminin inşaa kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Yöre halkı tarafından kilise olduğu söylenen yapı, daha sonra bilinmeyen bir tarihte camiye dönüştürülmüştür.

Aynı dönemde caminin kuzey cephesinde yapıdan bağımsız minare eklenmiştir. Mağara Camii’nin kuzeyine minarenin güneyine Yeni Mağara Camii inşaa edilmiştir.

Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2019 yılında restorasyon ve çevre düzenleme çalışmaları tamamlanan ‘Mağara Camii’ ziyaretçilerini bekliyor.

Paylaşın

Şanlıurfa: Birecik Köprüsü

Birecik Köprüsü; Şanlıurfa’nın Birecik İlçe Merkezi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Fırat Nehri üzerinde olup Şanlıurfa-Gaziantep yolunu bağlamaktadır. 10 Nisan 1956 tarihinde ulaşıma açılmıştır. Uzunluğu 720 metredir.

Daimi su üzerinde bulunan ve 57 metre açıklığında 5 kemeri, sağ kıyıda 26′ şar metre aralıklı 14 düz ayağı mevcut olan köprünün yapımında 44 bin ton çimento, 921 ton demir kullanılmıştır.

Cumhuriyet döneminin ilk ve en önemli bayındırlık eseri olması nediniyle Şanlıurfa Kültür ve Tabiat varlıkları Koruma Kurulu tarafından “Korunması gerekli Kültür Varlığı” olarak tescil edilmiştir.

Paylaşın

Şanlıurfa: Harran Kalesi

Harran Kalesi; Şanlıurfa’nın Harran İlçesi, İbni Teymiye Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Hemen hemen bütün kaynaklar, kalenin yerinde bir Sabii mabedinin bulunduğundan söz etmektedirler. İslâm kaynaklarında kaleden ilk kez bahseden el Mukaddesi (h. 4.-m. 10. asır) burasının Kudüs kalesi gibi taştan yapıldığını, güzel ve sağlam olduğunu söylemektedir. Emevi Halifesi II. Mervan’ın 10 milyon dirhem harcayarak Harran’da yaptırdığı bilinen sarayın kale olması ihtimali vardır.

İbni Cübeyr, Harran kalesinden “Şehrin doğusunda boş bir arsa ile ayrılmış müstahkem bir kalesi vardır. Bu kalenin etrafına döşenmiş taşlarla yapılmış derin ve geniş bir hendek bulunur. Bu hendek şehrin suru ve kaleyi birbirinden ayırır. Hendeğin suru da çok sağlamdır” cümleleriyle bahsetmektedir.

İbni Şeddad ise, şehrin doğusunda bulunan kaleye eskiden El-Müdevver denildiğini, burasının Harran Sabiilerinin mabedlerinden biri olduğunu, 1192 başlarında kaleyi ağabeyi Selahaddin Eyyûbi’den devralan Melik el-Adil’in o tarihte kaleyi yenilettiğini söylemektedir. (Melik Adil’in adı Halep kapısı üzerindeki 1192 tarihli kitabede geçmektedir.)

XVII. yüzyılın ortalarında Harran’ı ziyaret eden Evliya Çelebi Harran Kalesi için, “Urfa’dan güney tarafında 9 saat giderek Harran Kalesi’ne geldik. Burayı da Nemrud yapmıştır. Çöl içinde gayet sağlam bir kaledir. Beşgen şeklinde olup sanki usta elinden yeni çıkmış gibidir” demektedir.

Düzensiz dikdörtgen planındaki Harran Kalesi’nin dört köşesinde onikigen birer kule bulunmaktadır. Bunlardan kuzey batıdaki kule tamamen yıkılmıştır. Güney doğudaki kulenin dış kısmı yıkılmış olup iç kısmı ayaktadır. Güney batıdaki ve kuzey doğudaki kuleler ise kısmen ayaktadır.

Harran Kalesi ile ilgili en detaylı incelemeyi Lloyd ve Brice yapmıştır. Kalenin rölöve ve kesitlerini çizerek 1951 yılında yayınlayan bu iki araştırmacıya göre 90×130 m. boyutlarındaki kale üç katlı olup, bazıları tonozlu 150 odaya sahiptir. Her iki araştırmacıya göre; kale İslâm öncesi, İslâmi devirler ve güneybatı kulesinin arkasındaki süslü bir geçit dolayısiyle el-Melik el-Adil zamanı (1192) olmak üzere üç dönemde inşa edilmiş olmalıdır. Melik el-Adil dönemi olarak tarihlenen bölüm, kalenin batı kesiminde olup burada beşik tonozlu büyük bir mescid, bir galeri ve çeşme olduğu tahmin edilen zikzak kemerli ve köşe sütunçeli bir niş bulunmaktadır.

1951 yılı kazılarında, kalenin doğuya bakan cephesinin güney kesiminde bazalt taşından yapılmış at nalı kemerli bir kapı ortaya çıkartılmıştır. Bu kazıda bulunan ve kapıya ait olan kitabe parçalarında Nûmeyrilerin üçüncü hükümdârı Meni’in (Kav-vam) adı ve h. 451 (m. 1059) tarihi geçmektedir. Rice, bu kitabeyi kalenin ikinci devre inşaatına bağlamaktadır. Kapının her iki yanında, başlarını arkaya çevirmiş vaziyette, tasmaları zincirli birer çift köpek kabartması bulunmaktadır. Rice, yıkılmış olan bu kapının restitüsyonunu yayınlamıştır.

Rice, kalenin güney cephesinin batı kesimindeki duvarda yer alan Memluk stilindeki tarihsiz kitabe şeridinin h. 715 (m. 1315) yılında Malatya üzerine ordu gönderen el-Nasır’a ait olduğunu söylemektedir.

1951 yılında kale içerisinde yapılan kazılarda, İslâmi döneme ait 90 küsur parça nadide madeni kap (havan, sini, kazan) bulunmuştur. O tarihlerde Urfa’da müze olmadığı için bu eserler Ankara Etnoğrafya Müzesi’ne gönderilmiştir. Son yıllarda Harran Kazıları Başkanı Dr. Nurettin Yardımcı’nın girişimleriyle bu eserlerin bir kısmı Urfa Müzesi’ne geri getirilmiştir. Tavanları çökmüş, içerisi toprakla dolmuş çok sayıdaki oda ve koridor, yapılacak kazılarla temizlendiği takdirde, daha birçok eser ve belgenin gün ışığına çıkarılacağı muhakkaktır.

Paylaşın

Şanlıurfa: Harran Höyüğü

Harran Höyüğü; Şanlıurfa’nın Harran İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Şehrin ortasında yer alan 22 m. yüksekliğindeki höyük oldukça geniş bir alana yayılmıştır. M.Ö. III. binden M.S. XIII. yüzyıla kadar kesintisiz olarak iskan edilen Harran Höyüğü, içerisinde çeşitli devirlere ait mimari kalıntıları ve bölgenin tarihini gün ışığına çıkartacak belgeleri barındırmaktadır.

Höyükte ilk araştırmalara 1951 yılında D.S.Rice tarafından başlanılmış ve bu araştırmalar aralıklarla 1956 yılına kadar devam etmiştir. O tarihten bu yana arkeologların gözünden ırak olan Harran höyüğünde 1983 yılında Dr. Nurettin Yardımcı başkanlığında araştırma ve kazılara yeniden başlanılmış ve M.Ö. III. binden XIII. yüzyıla kadar devreleri içerisine alan çeşitli buluntulara rastlanılmıştır.

Üst tabakada geniş bir alana yayılmış olarak ortaya çıkartılan XIII. yüzyıl İslâmi devir şehir kalıntısı; su kuyularının bulunduğu avluları olan kare ve dikdörtgen planlı bitişik nizamlı evler, bu evlerin oluşturduğu dar sokaklar ve ortasında büyük bir kuyunun yer aldığı meydanlar, o dönemin İslam şehirleri ve konut mimarisi hakkında önemli ipuçları vermektedir.

Kazılardan elde edilen çok sayıdaki İslâmi devir sikke, sırlı ve sırsız seramik kaplar, taş aletler, çeşitli süs eşyaları, madeni eserler, idol ve hayvan figürinleri Şanlıurfa Müzesi’nde sergilenmektedir.

Paylaşın

Şanlıurfa: Kümbet Evler

Kümbet Evler; Şanlıurfa’nın Harran İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

150-200 yılı aşkındır kullanılan kubbeli Harran Evleri‘nin dünyada bir benzeri daha yok. Yanyana dizilmiş bir kaç huniyi andıran ve yazları serin, kışları sıcak tutan Harran Evleri‘nin eski dönemlerde özel bir toprağın gülyağıyla ezilip karıştırılmasından yapıldığı söyleniyor.

SİT alanı olarak ilan edildiği için yeni evlerin yapılmadığı Harran’da eski evlerden birini yöreye gelen ziyaretçiler için örnek olarak düzenlenmiş ve gezilebiliyor. Örnek eve girerken Harran Evleri‘ni anlatan bir levha gözünüze çarpar. Levhada Harran Evleri‘ni, “Harran’ın konik kubbeli evleri ören yerinden toplanan tuğlalarla 150-200 yıl önce inşa edilmiştir.

Kare, ya da kareye yakın prizmatik bir temel üzerine indirme tekniğinde tuğlalardan yapılmıştır. En çok 5 metre yüksekliğindeki kubbeler 30-40 tuğla dizisiyle örülmüştür. Her kubbe kemerlerle diğer bir kubbeye bağlanarak içeride geniş mekanlar oluşturulmuştur. Harran Evleri bölge iklimine uygun olup, yazın serin, kışın sıcaktır” şeklinde anlatır.

Paylaşın

Şanlıurfa: Hayat El-Harrani

Hayat El-Harrani (Şeyh Hayat-ı Harrani); Şanlıurfa’nın Harran İlçesi sınırları içerisinde üzerinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Şeyh Yahya Hayat el-Harrânî, XII. yüzyılda Harran”da yaşamış ve 1185 tarihinde burada vefat etmiş büyük bir İslâm alimi ve mutasavvufudur. XVII. yüzyılın ortalarında Harran”ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Şeyh Hayat”ın türbesinden şu şekilde bahsetmektedir. “Şeyh Yahya (Hayat) ziyaret yeri Harran dibindedir.

Kutupluğa ayak basmış ulu sul­tandır. Harran Kalesi”nin yanında çöl tarafında bü­yük bir kubbe içinde medfundur. Çöl Arapları bu sultana son derece bağlıdırlar. Hatta Araplar ara­sında mühim bir mesele için yemin ettirmek icap etse ta Basra, Lahsa, Umman, Cezayir, Kurna”dan gelip bu sultanın üzerine “Yahya Hayati”nin başı için” deyip duvara el sürse Allah”a yemin etmiş gibi sayarlar.

Bu sultana Yahya Hayati demelerinin aslı, bir seccade üzerinde tahiyatta ve hayatta oturur gibi oturduğundandır.” Hayat el- Harrani hazretleri ölümünden sonra da tasarrufu devam eden 4 büyük evliyadan biri olarak kabul edilmektedir.

Şeyh Hayat”ın türbesi ve bunun güneyine bitişik olan camisi, Harran şehir surlarının kuzey batı dı­şarısındaki mezarlık alanındadır. Türbe ve caminin günümüze kadar önemli değişiklikler geçirdiği du­var ve payelerdeki izlerden anlaşılmaktadır. Cami ve türbe 1999-2001 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü”nce restore edilmiştir.

Paylaşın

Şanlıurfa: İmam Bakır Hz. Camii ve Türbesi

İmam Bakır Hz. Camii ve Türbesi; Şanlıurfa’nın Harran İlçesi, İmam Bakır Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

12 İmam’dan beşincisi olan Ebu Cafer İmam Muhammed Bakır’a atfedilen bir türbe ve yanında yine O’nun adını taşıyan bir cami bulunmaktadır.

Anne ve baba tarafından Hz. Fatıma’nın (r.a.) torunu olan, ilim, irfan ve takvasıyla herkesin saygısını kazanan, geniş bilgisinden dolayı “Bakır” lakabıyla anılan Ebu Cafer İmam Muhammed H. 57 (M. 676) senesinde Medine’de doğmuştur. H. 103 (M.721) senesinde Hamime’de vefat edince, naaşı Medine-i Münevvere’ye getirilerek Cennet-ül Baki Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Hz. Ömer zamanında Urfa ve Harran’ın fethine katılan (miladi 639) Ebu Cafer İmam Muhammed’in şehit düşen parmağının buraya gömülerek üzerine türbenin (meşhed) yapıldığı ve köye “İmam Bakır” adı verildiği söylenilmektedir. Türbenin batısına bitişik bir de cami bulunmaktadır. Kitabesi bulunmayan her iki yapı son yıllarda betonarme bir şekilde genişletilerek orijinalliğini kaybetmiştir.

Caminin yanındaki mezarlıkta bulunan bazı şahideler üzerindeki yazı ve süslemeler, Harran’ın doğu surları dışındaki tarihi mezarlıkta bulunan şahidelerle aynı özellikleri taşımaktadır.

Paylaşın