Hangi Besinler Böbreklerin Onarılmasına Yardımcı Olur?

Böbreklerin onarılması, böbrek hasarının derecesine ve altta yatan sağlık sorunlarına bağlı olarak sınırlı bir süreçtir. Böbrekler, belirli bir ölçüde kendilerini yenileyebilse de, kronik böbrek hastalığı veya ciddi hasar durumlarında tam iyileşme genellikle mümkün değildir.

Haber Merkezi / Ancak, bazı besinler böbrek sağlığını destekleyebilir, böbrek fonksiyonlarını korumaya yardımcı olabilir ve hasarın ilerlemesini yavaşlatabilir. İşte, böbrek sağlığına katkı sağlayabilecek besinler ve bunların etkileri:

Böbrek sağlığına destek olan besinler:

Kırmızı elma: Lif içeriği yüksek olan kırmızı elma, böbreklerin filtreleme fonksiyonunu destekler ve toksinlerin atılmasına yardımcı olabilir. Ayrıca bu tür elmanın antioksidan özellikleri iltihabı azaltabilir.

Kabak çekirdeği: Çinko ve demir mineralleri ile omega-3 yağ asitleri içeren kabak çekirdeğinin, böbrek sistemini temizleyici özelliği vardır, Kabak çekirdeği ayrıca, şeker dengeleyici özellikleriyle böbrek sağlığını destekler.

Bal kabağı: Bal kabağı kalsiyum içeriğiyle böbrek taşı oluşumunu önlemede yardımcıdır. Kabak çekirdeği ayrıca, antioksidan özellikleri böbrek sağlığını destekler.

Limon suyu: Limon suyu antienflamatuvar, diüretik ve antioksidan etkileriyle böbrek taşı oluşumunu önlemeye yardımcı olur. Limon suyu ayrıca, itrat içeriği, taş oluşumunu engelleyebilir.

Karnabahar: Karnabahar, C, K ve B vitaminleri ile folat içerir. Karnabahar, lif kaynağı olarak böbrek dostudur ve düşük potasyum içeriğiyle böbrek hastaları için uygundur.

Levrek ve Omega-3 kaynaklı balıklar: Omega-3 yağ asitleri iltihabı azaltır ve böbrek fonksiyonlarını destekler. Böbrek hastalıklarında toparlayıcı etkisi olabilir.

Yoğurt: Yoğurt, probiyotik içeriğiyle böbreklerin bağışıklık sistemini güçlendirir. Kalsiyum ve D vitamini, böbrek sağlığını destekler.

Kızılcık: C vitamini ve antioksidan içeriğiyle böbrek sorunlarına karşı koruyucu olan kızılcık, idrar yolu enfeksiyonlarını da önlemeye yardımcı olabilir.

Sarımsak ve soğan: Tuz yerine kullanıldığında böbrek dostu bir lezzet alternatifi sunan sarımsak ve soğanın antioksidan özellikleri iltihabı azaltabilir.

Yaban mersini: Güçlü antioksidanlar içeren ve böbrek sağlığını destekleyen yaban mersini, düşük potasyum içeriğiyle de böbrek hastaları için uygundur.

Yukarıdaki besinler böbrekleri “onarmaz”, ancak fonksiyonlarını destekler ve hasarın ilerlemesini yavaşlatabilir. Ciddi böbrek hasarı için beslenme tek başına yeterli değildir; mutlaka nefrolog kontrolü gereklidir.

Paylaşın

Hamilelikte Sağlıklı Beslenme Nasıl Olmalı?

Beslenme, vücudun sağlıklı kalması ve düzgün çalışması için ihtiyaç duyduğu besinlerin tüketilmesidir: Proteinler, karbonhidratlar, sağlıklı yağlar, vitaminler ve mineraller.

Haber Merkezi / Hamilelikte sağlıklı beslenme, anne ve bebeğin sağlığını desteklemek için dengeli, çeşitli ve besin değeri yüksek bir diyet gerektirir. İşte temel ilkeler ve öneriler:

Dengeli ve Çeşitli Beslenme:

Makro Besinler:

Protein: Bebeğin büyümesi ve doku gelişimi için elzemdir. Günlük 70-100 g protein alınmalı. Örnek: Yumurta, tavuk, balık, kırmızı et, baklagiller, yoğurt.

Karbonhidratlar: Enerji sağlar. Tam tahıllar (esmer pirinç, bulgur, yulaf), sebzeler ve meyveler tercih edilmeli. Şekerli ve işlenmiş gıdalardan kaçınılmalı.

Yağlar: Sağlıklı yağlar (zeytinyağı, avokado, ceviz, balık) omega-3 gibi önemli yağ asitleri için gereklidir. Trans yağlardan uzak durulmalı.

Mikro Besinler:

Folik Asit: Nöral tüp defektlerini önler. Günlük 400-800 mcg önerilir (ıspanak, mercimek, takviye).

Demir: Kan hacmini artırır ve anemiyi önler. Günlük 27 mg gerekir (kırmızı et, ıspanak, kuru meyveler, C vitamini ile alınmalı).

Kalsiyum: Kemik ve diş gelişimi için önemlidir. Günlük 1000-1300 mg önerilir (süt, yoğurt, peynir, badem).

D Vitamini: Kalsiyum emilimini destekler. Günlük 600-800 IU gerekir (güneş ışığı, somon, takviye).

Omega-3: Bebeğin beyin ve göz gelişimini destekler (ceviz, chia tohumu, somon).

Besin Gruplarına Göre Öneriler:

Sebzeler: Renkli ve çeşitli sebzeler (brokoli, havuç, ıspanak) vitamin ve lif sağlar. Günde 3-4 porsiyon.

Meyveler: C vitamini ve antioksidanlar için 2-3 porsiyon (portakal, elma, muz).

Tam Tahıllar: Kan şekerini dengeler, lif sağlar. Günde 6-8 porsiyon (tam buğday ekmeği, kinoa).

Protein Kaynakları: Haftada 2 kez düşük cıvalı balık (somon, sardalya), yağsız et, yumurta, baklagiller.

Süt Ürünleri: Kalsiyum ve D vitamini için pastörize ürünler tercih edilmeli.

Kaçınılması Gerekenler:

Çiğ veya Az Pişmiş Gıdalar: Listeria riski nedeniyle çiğ et, balık (suşi), pastörize olmayan peynirler yenmemeli.

Yüksek Cıvalı Balıklar: Kılıç balığı, köpek balığı gibi türler bebeğin sinir sistemine zarar verebilir.

Alkol ve Sigara: Tamamen kaçınılmalı.

İşlenmiş Gıdalar: Şekerli içecekler, paketli atıştırmalıklar ve fast food tüketimi minimumda tutulmalı.

Porsiyon ve Sıklık:

Günde 3 ana öğün ve 2-3 ara öğünle kan şekeri dengelenmeli.

Küçük porsiyonlarla sık yemek, mide bulantısı ve reflüyü azaltır.

Hamilelikte kalori ihtiyacı artar: İlk trimesterde ek kalori gerekmez, ikinci trimesterde +340 kcal, üçüncü trimesterde +450 kcal.

Özel Durumlar:

Vejetaryen/Vegan Beslenme: Protein, demir, B12 ve omega-3 takviyeleri doktor kontrolünde alınmalı.

Gestasyonel Diyabet: Karbonhidrat alımı kontrol edilmeli, glisemik indeksi düşük gıdalar tercih edilmeli.

Bulantı ve Kusma: Küçük, sık öğünler, zencefil çayı veya kraker gibi hafif gıdalar yardımcı olabilir.

Doktor ve Diyetisyen Desteği:

Her hamilelik farklıdır; beslenme planı doktor veya diyetisyenle kişiselleştirilmelidir.

Prenatal vitamin takviyeleri (folik asit, demir, D vitamini) doktor önerisiyle kullanılmalı.

Örnek Günlük Menü:

Kahvaltı: Yulaf, yoğurt, taze meyve, ceviz.
Ara Öğün: Badem, elma.
Öğle: Izgara tavuk, bulgur pilavı, bol yeşillikli salata, zeytinyağı.
Ara Öğün: Tam buğday kraker, humus.
Akşam: Somon, kinoa, buharda brokoli, yoğurt.
Ara Öğün: Süt, kuru kayısı.

Paylaşın

Daha Sağlıklı Bir Kalp İçin Diyet İpuçları

Kalp hastalıkları, dünya genelinde tüm kanser türlerinin toplamından daha fazla can kaybına neden olmaktadır. Kardiyovasküler hastalık teşhisi konulması, ruh halini, bakış açısını ve yaşam kalitesini etkileyerek duygusal açıdan da olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Haber Merkezi / Kilo yönetimi ve düzenli egzersiz, kalbi formda tutmak için kritik öneme sahip olsa da, tüketilen yiyecekler de aynı derecede önemlidir. Aslında, diğer sağlıklı yaşam tarzı seçimleriyle birlikte, kalp dostu bir beslenme düzeni, kalp hastalığı veya felç riskini yüzde 80 oranında azaltabilir.

İşte daha sağlıklı bir kalp için diyet ipuçları:

Doymuş ve Trans Yağlar Azaltılmalı: Kırmızı et, tam yağlı süt ürünleri ve işlenmiş gıdalardaki doymuş yağlar sınırlamalı. Trans yağlardan tamamen kaçınılmalı (örneğin, margarin ve paketli atıştırmalıklarda bulunur).

Sağlıklı Yağlar Tercih Edilmeli: Zeytinyağı, avokado, ceviz, badem gibi tekli doymamış yağlar ve omega-3 yağ asitleri (somon, sardalya, keten tohumu) kalp sağlığını destekler.

Meyve ve Sebze: Günde en az 5 porsiyon renkli meyve ve sebze tüketilmeli. Meyve ve sebzeler lif, vitamin ve antioksidanlar açısından zengindirler.

Tam Tahıllar Tercih Edilmeli: Beyaz ekmek ve rafine tahıllar yerine tam buğday, yulaf, kinoa gibi tam tahılları tercih edilmeli. Lif içeriği kolesterolü düşürmeye yardımcı olur.

Sınırlı Oranda Tuz: Günde 5-6 gramdan fazla tuz tüketilmemeli. İşlenmiş gıdalar yerine taze gıdalar kullanılmalı ve yemeklere tuz yerine baharat eklenmeli.

Şekerden Uzak Durulmalı: Şekerli içecekler ve tatlılar minimuma indirilmeli. Doğal tatlılık için meyve tercih edilmeli.

Alkolden Kaçınılmalı: Kadınlar günde 1, erkekler günde 2 kadehten fazla alkol tüketmemeli. Aşırı alkol kan basıncını artırabilir.

Bitki Bazlı Beslenme: Baklagiller, mercimek, nohut gibi bitkisel protein kaynaklarını daha sık kullanılmalı. Kırmızı eti haftada 1-2 kezle sınırlamalı.

Düzenli Porsiyon Kontrolü: Aşırı yemekten kaçınılmalı. Daha küçük tabaklar kullanmak porsiyon kontrolüne yardımcı olabilir.

Su Tüketimi: Şekerli içecekler yerine bol su içilmeli. Bitki çayları da iyi bir alternatiftir.

Paylaşın

Çocuklarda Diş Gelişimini Anlamak

Çocukların büyümesini izlemek heyecan verici ilklerle doludur. İster ilk adımlarını atması, ister ilk kelimelerini söylemesi, ister ilk süt dişini dökmesi olsun.

Haber Merkezi / Çocukların dişleri kendi hızında gelişir ve çocuktan çocuğa farklılık gösterebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken bazı önemli aşamalar vardır.

İşte çocuklarda diş gelişimi hakkında temel bilgiler:

Diş Gelişim Aşamaları:

Doğum Öncesi Dönem: Diş tomurcukları anne karnında 6-8. haftalarda oluşmaya başlar. Bu dönemde, süt dişlerinin temel yapıları şekillenir.

Süt Dişleri (6 ay – 6 yaş): Genellikle 6-12 ay arasında ilk süt dişi çıkar. Çoğu çocuk 3 yaşına geldiğinde 20 süt dişine sahip olur. Süt dişleri, çiğneme, konuşma ve kalıcı dişler için yer tutma gibi önemli işlevlere sahiptir.

Karma Dişlenme Dönemi (6-12 yaş): Bu dönemde süt dişleri düşer ve yerine kalıcı dişler çıkar. İlk kalıcı dişler genellikle 6 yaş civarında çıkan birinci azı dişleridir.

Kalıcı Dişler (12 yaş ve sonrası): 12-13 yaşlarına kadar çoğu çocuk tam kalıcı diş setine (28 diş) sahip olur. Yirmilik dişler (üçüncü azılar) 17-25 yaş arasında çıkabilir, ancak bazı kişilerde hiç çıkmayabilir.

Diş Çıkarma Süreci:

Belirtiler: Diş çıkarma döneminde çocuklar huzursuzluk, salya artışı, diş etlerinde kızarıklık veya kaşıntı, hafif ateş gibi belirtiler gösterebilir.

Zamanlama: Her çocukta farklılık gösterebilir, ancak genel sıralama:

Alt ön kesici dişler (6-12 ay)
Üst ön kesici dişler (8-12 ay)
Yan kesici dişler (9-16 ay)
Köpek dişleri (16-23 ay)
Azı dişleri (13-33 ay)

Diş Gelişimini Destekleme:

Beslenme: Kalsiyum, fosfor, D vitamini ve florür açısından zengin gıdalar (süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler) diş gelişimini destekler.

Ağız Hijyeni: Bebeklerde dişler çıkmadan önce diş etleri temiz, nemli bir bezle silinmeli. Dişler çıkar çıkmaz yumuşak bir bebek diş fırçası ile fırçalamaya başlanmalı. 2-3 yaşından itibaren florürlü diş macunu (pirinç tanesi kadar) kullanılabilir.

Florür: Diş minesini güçlendirir. Çocuğun yaşına uygun florür içeren diş macunları veya içme suyundaki florür faydalıdır.

Diş Hekimi Ziyaretleri: İlk diş hekimi ziyareti, ilk dişin çıkmasından sonra veya 1 yaş civarında yapılmalıdır.

Yaygın Sorunlar ve Çözümler:

Çürükler: Şekerli gıdalar ve yetersiz fırçalama süt dişlerinde çürüklere neden olabilir. Erken müdahale için düzenli diş hekimi kontrolü önemlidir.

Diş Dizilim Bozuklukları: Parmak emme, uzun süre emzik kullanımı veya genetik faktörler diş dizilimini etkileyebilir. Ortodontik değerlendirme gerekebilir.

Diş Çıkarma Ağrısı: Soğuk diş kaşıyıcıları veya doktor önerisiyle ağrı kesiciler kullanılabilir.

Önemli Notlar:

Süt dişlerinin sağlığı, kalıcı dişlerin düzgün yerleşimi için kritik öneme sahiptir.
Her çocuğun diş gelişim hızı farklıdır; ciddi gecikmelerde bir diş hekimine danışılmalıdır.
Ebeveynler, çocuklarına erken yaşta diş fırçalama alışkanlığı kazandırmalıdır.

Paylaşın

Antidepresan Kullanmanın Uzun Vadeli Etkileri Nelerdir?

Antidepresanlar, depresyonun yanı sıra anksiyete ve obsesif kompulsif bozukluk gibi bazı rahatsızlıkların tedavisinde yardımcı olabilen ve reçete ile satılan ilaçlardır.

Haber Merkezi / Antidepresanların uzun vadeli etkileri, kullanılan ilacın türüne (örneğin, SSRI, SNRI, trisiklik antidepresanlar), dozuna, kullanım süresine ve bireysel faktörlere bağlı olarak değişir.

Antidepresanların Potansiyel Uzun Vadeli Etkileri:

Ruhsal Durumun İyileşmesi: Antidepresanlar, depresyon, anksiyete veya diğer ruhsal bozuklukların semptomlarını hafifletmede etkili olabilir ve yaşam kalitesini artırabilir. Uzun süreli kullanım, kronik depresyonun tekrarını önleyebilir.

Tolerans ve Doz Artışı: Zamanla bazı kişilerde ilaca karşı tolerans gelişebilir, bu da doz artışı veya ilaç değişikliği gerektirebilir.

Antidepresanların Yan Etkileri:

Cinsel İşlev Bozuklukları: Libido azalması, erektil disfonksiyon veya orgazm güçlüğü gibi sorunlar uzun vadede devam edebilir.

Kilo Alımı: Özellikle bazı SSRI’lar (örneğin, paroksetin) ve trisiklik antidepresanlar kilo alımına neden olabilir.

Uyku Bozuklukları: Uykusuzluk veya aşırı uyku hali görülebilir.

Gastrointestinal Sorunlar: Mide bulantısı, kabızlık veya ishal gibi sorunlar sürebilir.

Duygusal Küntleşme: Bazı kişiler duygularının “düzleştiğini” veya hissizlik hissettiğini bildirebilir.

Bağımlılık ve Çekilme Sendromu: Antidepresanlar fiziksel bağımlılık yapmaz, ancak uzun süreli kullanımdan sonra ani kesilme durumunda yoksunluk belirtileri (örneğin, baş ağrısı, baş dönmesi, irritabilite) görülebilir. Bu nedenle doz genellikle kademeli olarak azaltılır.

Kemik Sağlığı: Bazı çalışmalar, uzun süreli SSRI kullanımının kemik yoğunluğunu azaltabileceğini ve osteoporoz riskini artırabileceğini öne sürmektedir.

Antidepresanların Kardiyovasküler Etkileri:

Trisiklik antidepresanlar gibi bazı ilaçlar, kalp ritmi bozuklukları veya kan basıncı değişiklikleri gibi riskler taşıyabilir.

Antidepresanların Bilişsel ve Nörolojik Etkileri:

Nadiren, uzun süreli kullanımda hafıza problemleri veya konsantrasyon zorlukları bildirilmiştir, ancak bu konuda daha fazla araştırma gereklidir.

Antidepresanların Diğer Sağlık Sorunları:

Nadir durumlarda, serotonin sendromu gibi ciddi komplikasyonlar veya karaciğer fonksiyonlarında değişiklikler görülebilir.

Paylaşın

“Mono Diyetler” Tehlikeli Mi?

Yaz ayları tüm hızıyla devam ederken, birçok kişi mükemmel fiziğe kavuşmak için mucizevi olduğu iddia edilen diyet hilelerine başvuracak. Bunlar arasında “mono diyetler” de var.

Haber Merkezi / Mono diyetler, yani tek bir gıdaya dayalı diyetler (örneğin, sadece muz, patates veya yoğurt yemek), genellikle kısa süreli uygulandığında ciddi sağlık sorunlarına yol açmasa da uzun vadede tehlikeli olabilir. İşte nedenleri:

Besin Eksikliği: Mono diyetler, vücudun ihtiyaç duyduğu protein, yağ, vitamin ve mineral gibi temel besin maddelerini yeterince sağlamaz. Bu, bağışıklık sisteminin zayıflamasına, kas kaybına, yorgunluğa ve çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir.

Metabolik Sorunlar: Tek tip beslenme, metabolizmayı yavaşlatabilir ve hormonal dengesizliklere neden olabilir. Uzun süreli kalori kısıtlaması, tiroid fonksiyonlarını etkileyebilir.

Sindirim Sorunları: Çeşitli besinlerin eksikliği, sindirim sistemini olumsuz etkileyebilir; örneğin, lif eksikliği kabızlığa yol açabilir.

Psikolojik Etkiler: Mono diyetler kısıtlayıcı olduğu için yemekle sağlıksız bir ilişki gelişmesine, yeme bozukluklarına veya duygusal strese neden olabilir.

Kısa Süreli Etki: Mono diyetler genellikle hızlı kilo kaybı sağlar, ancak bu kayıp çoğunlukla su ve kas kütlesinden olur, yağ kaybı değil. Kilo kaybı sürdürülebilir olmaz ve diyet bırakıldığında “yo-yo etkisi” ile kilo geri alınabilir.

Mono diyetler zaman güvenli olabilir?

Kısa süreli (1-3 gün) ve doktor gözetiminde uygulanan mono diyetler, örneğin detoks amaçlı veya belirli tıbbi nedenlerle (örneğin, sindirim sistemini rahatlatmak) kullanılabilir. Ancak bu bile herkes için uygun değildir.

Öneri: Sağlıklı ve sürdürülebilir bir diyet için dengeli beslenme tercih edilmelidir. Çeşitli gıdalardan oluşan bir diyet, vücudun tüm ihtiyaçlarını karşılar. Mono diyet düşünüyorsanız, bir diyetisyen veya doktora danışmanız önemlidir.

Paylaşın

Zaman Kısıtlı Beslenme Obeziteyi Önlemeye Yardımcı Olabilir

Zaman kısıtlı beslenme, tüm günlük kalori alımını belirli bir zaman aralığında, genellikle 6-10 saatlik bir pencerede tüketmeyi ve geri kalan sürede yemek yememeyi içeren bir beslenme yöntemidir.

Haber Merkezi / Örneğin, sabah 10:00 ile akşam 18:00 arasında yemek yemek ve kalan 16 saatte oruç tutmak (sadece kalorisiz içecekler tüketmek) yaygın bir uygulamadır.

Bu yöntem, aralıklı oruç (intermittent fasting) türlerinden biridir ve kalori kontrolü, metabolik sağlık ve kilo yönetimi için kullanılır. Besinlerin kalitesi ve miktarı da sonuçları etkiler.

Peki, zaman kısıtlı beslenme obeziteyi önlemeye yardımcı olabilir mi?

Evet, zaman kısıtlı beslenme (intermittent fasting veya time-restricted eating) obeziteyi önlemeye yardımcı olabilir. Bu yöntem, yemek yeme süresini belirli bir zaman aralığıyla sınırlandırarak kalori alımını azaltabilir ve metabolik sağlığı iyileştirebilir.

Araştırmalar, zaman kısıtlı beslenmenin kilo kaybını destekleyebileceğini, insülin duyarlılığını artırabileceğini ve inflamasyonu azaltabileceğini gösteriyor. Örneğin, 8-10 saatlik bir yemek penceresi (ör. 10:00-18:00) ve geri kalan zamanda oruç tutma, kalori kontrolüne yardımcı olabilir.

Ancak, etkileri kişiden kişiye değişir ve beslenme kalitesi de önemlidir. Sadece zaman kısıtlaması değil, sağlıklı ve dengeli besinler tüketmek de obeziteyle mücadelede kritik rol oynar. Ayrıca, bu yöntemin uzun vadeli etkileri üzerine daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Zaman kısıtlı beslenmenin faydaları:

Kilo Kontrolü: Yemek yeme süresini kısıtlamak, kalori alımını doğal olarak azaltabilir ve kilo kaybına yardımcı olabilir.

Metabolik Sağlık: İnsülin duyarlılığını artırabilir, kan şekeri seviyelerini düzenleyebilir ve tip 2 diyabet riskini azaltabilir.

İnflamasyon Azalması: Vücuttaki inflamasyon belirteçlerini düşürebilir, bu da kronik hastalık riskini azaltabilir.

Kalp Sağlığı: Kan basıncını, kolesterol seviyelerini ve trigliseridleri iyileştirebilir.

Hücresel Onarım: Oruç dönemlerinde otofaji (hücre temizliği) teşvik edilebilir, bu da hücre sağlığını destekler.

Beyin Sağlığı: Bazı çalışmalar, zaman kısıtlı beslenmenin bilişsel işlevleri ve nörolojik sağlığı destekleyebileceğini öne sürüyor.

Displinli Beslenme Alışkanlıkları: Düzenli bir yemek zamanlaması, aşırı atıştırmayı azaltabilir ve daha bilinçli beslenme alışkanlıkları oluşturabilir.

Paylaşın

Kanser Hastaları Hangi Besinlerden Uzak Durmalı?

Kanser hastalarının beslenme ihtiyaçları, kanser türüne, tedavi sürecine (kemoterapi, radyoterapi, cerrahi vb.), bireysel sağlık durumuna ve doktor tavsiyelerine bağlı olarak değişir.

Haber Merkezi / Ancak genel olarak, bazı besinler kanser hastaları için uygun olmayabilir ya da dikkatle tüketilmelidir. İşte, kanser hastalarının genellikle uzak durması veya sınırlaması önerilen besinler ve nedenleri:

İşlenmiş ve kırmızı et:

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), işlenmiş etleri (sosis, salam, sucuk, pastırma vb.) “Grup 1 karsinojen” olarak sınıflandırmıştır, yani kolorektal kanser riskini artırabilir. Kırmızı et (sığır, kuzu eti) ise “Grup 2A karsinojen” olarak değerlendirilir ve aşırı tüketimi önerilmez.

İşlenmiş etlerden mümkün olduğunca kaçınılmalı, kırmızı et tüketimi ise haftada 350 – 500 gram ile sınırlandırılmalıdır. Bu gıdaların yerine tavuk, balık veya bitkisel protein kaynakları (mercimek, nohut, tofu) tercih edilebilir.

Şekerli ve işlenmiş gıdalar:

Yüksek şeker içeren gıdalar (tatlılar, gazlı içecekler, hazır meyve suları) ve işlenmiş karbonhidratlar (beyaz ekmek, hamur işleri) kan şekerini hızla yükseltebilir ve inflamasyonu artırabilir.

Kanser hücrelerinin şekeri enerji olarak kullandığına dair bazı çalışmalar olsa da, şekerin doğrudan kanseri “beslediği” iddiası kesin değildir. Yine de aşırı şeker tüketimi obezite riskini artırarak dolaylı olarak kanser riskine katkıda bulunabilir.

Rafine şeker yerine doğal tatlandırıcılar (bal, pekmez, az miktarda) veya meyve tercih edilebilir. Tam tahıllı ürünler (esmer pirinç, kinoa, yulaf) daha iyi bir seçenektir.

Alkol:

Alkol, ağız, boğaz, yemek borusu, karaciğer, meme ve kolorektal kanser riskini artırabilir. Kanser tedavisi sırasında alkol, karaciğeri zorlayabilir ve bazı kemoterapi ilaçlarıyla etkileşime girebilir. Alkol tüketimi tamamen bırakılmalı veya en aza indirilmelidir.

Yüksek tuzlu ve tütsülenmiş gıdalar:

Tuzlanmış, salamura veya tütsülenmiş gıdalar (turşu, füme balık, konserve gıdalar) yüksek miktarda nitrat ve nitrit içerebilir, bu da mide ve yemek borusu kanseri riskini artırabilir.

Bu gıdaların yerine, taze sebze ve meyveler tercih edilmeli, tuz tüketimi günlük 5 gram (1 çay kaşığı) ile sınırlandırılmalıdır.

Trans yağlar ve kızartılmış gıdalar:

Trans yağlar (fast food, hazır atıştırmalıklar, margarin) ve yüksek sıcaklıkta kızartılmış gıdalar (patates kızartması, cips) inflamasyona neden olabilir ve kanser riskini dolaylı olarak artırabilir. Ayrıca, bu gıdalar genellikle besin değeri açısından fakirdir.

Sağlıklı yağlar (zeytinyağı, avokado, ceviz) tercih edilmeli, kızartma yerine fırında pişirme veya buharda pişirme yöntemleri kullanılmalıdır.

Çiğ veya az pişmiş hayvansal ürünler:

Çiğ veya az pişmiş et, balık ve yumurta, kanser tedavisi sırasında bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda enfeksiyon riskini artırabilir (örneğin, salmonella veya listeria).

Et ve yumurta gibi ürünler tamamen pişirilmeli, çiğ balık içeren yiyeceklerden (sushi, sashimi) kaçınılmalıdır.

Potansiyel alerjen veya tahriş edici gıdalar:

Bazı kanser tedavileri ağız yaralarına, sindirim sorunlarına veya alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Baharatlı, asitli (limon, sirke, domates) veya çok sıcak/soğuk gıdalar bu sorunları kötüleştirebilir.

Tedavi sırasında sindirimi kolay, yumuşak ve ılık gıdalar tercih edilmelidir (örneğin, muz, haşlanmış patates, çorba).

Ek Notlar:

Bireysel farklılıklar: Her hastanın durumu farklıdır. Örneğin, kemoterapi sırasında tat değişiklikleri, bulantı veya iştahsızlık yaşanabilir; bu durumda diyetisyenle kişiselleştirilmiş bir plan oluşturulmalıdır.

Bağışıklık sistemi: Kanser tedavisi bağışıklık sistemini zayıflatabilir, bu nedenle gıda güvenliği çok önemlidir. Taze meyve ve sebzeler iyice yıkanmalı, son kullanma tarihine dikkat edilmelidir.

Diyetisyen desteği: Kanser hastalarının bir onkoloji diyetisyeni ile çalışmaları önerilir. Beslenme planı, tedaviye ve hastanın ihtiyaçlarına göre uyarlanmalıdır.

Genel öneriler:

Bol sebze ve meyve: Antioksidan açısından zengin, renkli sebzeler ve meyveler (brokoli, ıspanak, yaban mersini) bağışıklığı destekler.

Yeterli protein: Hücre yenilenmesi için protein (balık, tavuk, baklagiller) önemlidir.

Hidrasyon: Bol su içmek, özellikle kemoterapi sırasında toksinlerin atılmasına yardımcı olur.

Fitokimyasallar: Zerdeçal, yeşil çay gibi anti-inflamatuar özelliklere sahip gıdalar doktor onayıyla sınırlı miktarda tüketilebilir.

Önemli not: Kanser hastalarının beslenme planı, doktor ve diyetisyenle birlikte belirlenmelidir. Bazı gıdalar, kullanılan ilaçlarla etkileşime girebilir. Bu nedenle herhangi bir diyetsel değişiklik yapmadan önce sağlık uzmanına danışılmalıdır.

Paylaşın

Sağlıklı Bir Cilt Mi İstiyorsunuz? İşte Yemeniz Gerekenler

Cilt, dış dünyaya karşı vücudun ilk savunma katmanı olduğundan, onu korumak sağlık açısından çok önemlidir. Sağlıklı bir beslenme, cildi içten dışa iyileştirebilir; bu nedenle sağlıklı bir cilt, sağlıklı beslenmeyle başlar.

Haber Merkezi / Beslenmemizde yapacağımız basit değişikliklerle, hem genel sağlığınız ve refahınızda hem de en büyük organınız olan cildinizde fark oluşturabilirsiniz. İşte cilt sağlığını destekleyen besinler ve faydaları:

C vitamini açısından zengin gıdalar:

Örnekler: Portakal, kivi, çilek, kırmızı biber, brokoli.
Faydaları: Kolajen üretimini artırır, cildi serbest radikallere karşı korur, parlaklık verir.
Öneri: Günde 1 portakal veya bir avuç çilek.

Omega-3 yağ asitleri:

Örnekler: Somon, sardalya, ceviz, chia tohumu, keten tohumu.
Faydaları: Cilt bariyerini güçlendirir, iltihaplanmayı azaltır, akne ve kuruluğu önler.
Öneri: Haftada 2-3 kez balık veya 1 tatlı kaşığı keten tohumu yağı.

E vitamini içeren besinler:

Örnekler: Badem, ayçiçeği çekirdeği, avokado, ıspanak.
Faydaları: UV hasarına karşı korur, cildi nemlendirir ve yaşlanmayı yavaşlatır.
Öneri: Salataya 1 avuç badem veya yarım avokado ekleyin.

Çinko ve selenyum:

Örnekler: Kabak çekirdeği, deniz ürünleri, tam tahıllar, Brezilya cevizi.
Faydaları: Çinko akneyi azaltır, selenyum çevresel hasara karşı korur.
Öneri: Günde 1-2 Brezilya cevizi veya bir avuç kabak çekirdeği.

Su ve hidrasyon:

Örnekler: Su, bitki çayları, karpuz, salatalık.
Faydaları: Cildi nemli tutar, toksin atılımını destekler, mat görünümü azaltır.
Öneri: Günde 2-3 litre su; limon veya nane ile tatlandırılabilir.

Antioksidan zengin gıdalar:

Örnekler: Yaban mersini, havuç, tatlı patates, ıspanak.
Faydaları: Beta-karoten ve antioksidanlar cildi güneş hasarından korur, ışıltı katar.
Öneri: Renkli sebzelerle smoothie veya salata yapın.

Probiyotikler:

Örnekler: Yoğurt, kefir, turşu, kombucha.
Faydaları: Bağırsak sağlığını destekler, iltihaplanmayı ve egzamayı azaltır.
Öneri: Kahvaltıda probiyotik yoğurt veya akşam yemeğinde turşu.

Kaçınılması gerekenler yiyecekler:

Şekerli ve işlenmiş gıdalar: Akneyi tetikleyebilir.
Aşırı süt ürünleri: Bazı kişilerde cilt sorunlarını artırabilir.
Alkol ve fazla kafein: Cildi kurutabilir, yaşlanma belirtilerini kötüleştirebilir.

Paylaşın

“Yulaf Ezmesi” Gerçekten Kilo Vermeye Yardımcı Oluyor Mu?

Yulaf ezmesi, yüksek lif içeriği, tokluk sağlama özelliği ve düşük kalori yoğunluğu sayesinde kilo verme sürecine yardımcı olabilir. Ancak, bu etkiler diyetin geneli, porsiyon kontrolü ve yaşam tarzı faktörleriyle sınırlıdır.

Haber Merkezi / Yulaf ezmesi, kalori açığı oluşturan dengeli bir diyetin parçası olduğunda etkili bir araçtır, ancak tek başına mucizevi bir çözüm değildir. Bilimsel çalışmalar, düzenli yulaf tüketiminin kilo kontrolüne katkıda bulunabileceğini, ancak egzersiz ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarıyla desteklenmesi gerektiğini gösteriyor.

Yulaf ezmesinin besin profili:

Yüksek lif içeriği: Yulaf ezmesi, özellikle çözünür lif olan beta-glukan açısından zengindir. Beta-glukan, sindirimi yavaşlatarak tokluk hissini artırır ve kan şekerini dengeler.

2014’te American Journal of Clinical Nutrition’da yayınlanan bir çalışma, beta-glukanın iştah kontrolünü desteklediğini ve uzun süreli tokluk sağladığını göstermiştir.

Düşük kalori yoğunluğu: Yulaf ezmesi, hacmine göre nispeten düşük kalorilidir (1 su bardağı pişmiş yulaf ezmesi yaklaşık 150-200 kcal).

Kompleks karbonhidratlar: Yulaf, yavaş salınımlı karbonhidratlar içerir; bu, enerjiyi uzun süre sabit tutar ve ani açlık krizlerini önler.

Protein ve mikro besinler: Yulaf, az miktarda protein (yaklaşık 5-6 g/100 g) ve magnezyum, demir gibi mikro besinler içerir, bu da genel metabolik sağlığı destekler.

Yulaf ezmesinin kilo verme üzerindeki etkileri:

Tokluk hissi: Yüksek lif içeriği, midede jel benzeri bir yapı oluşturarak tokluk süresini uzatır. 2016’da Journal of Nutrition’da yayınlanan bir meta-analiz, lifli gıdaların (yulaf gibi) kilo verme diyetlerinde iştahı azalttığını doğrulamıştır.

Kalori kontrolü: Yulaf ezmesi, düşük kalorili bir kahvaltı seçeneği olarak, günlük kalori alımını kontrol etmeyi kolaylaştırabilir. Örneğin, şekersiz ve az yağlı süt/yoğurt ile hazırlandığında, kalori yoğunluğu düşük kalır.

Kan şekeri dengesi: Yulafın düşük glisemik indeksi (GI), kan şekeri dalgalanmalarını önler. Bu, insülin direnci olan kişilerde kilo kontrolüne yardımcı olabilir.

Bağırsak sağlığı: Beta-glukan, bağırsak mikrobiyotasını destekler. Sağlıklı bir bağırsak, metabolizmayı optimize ederek dolaylı olarak kilo vermeyi kolaylaştırabilir.

Dikkat edilmesi gerekenler:

Porsiyon kontrolü: Yulaf ezmesi düşük kalorili olsa da, aşırı tüketim veya yüksek kalorili eklemeler (şeker, bal, kuru meyve, fındık ezmesi) kalori alımını artırabilir.

Hazırlama şekli: Şekerli hazır yulaf ezmeleri veya fazla yağlı/şekerli tarifler, kilo verme hedeflerini baltalayabilir. Sade yulaf ezmesi, az yağlı süt, su veya şekersiz bitkisel sütle hazırlanmalı; taze meyve veya az miktarda fındık gibi sağlıklı eklemeler tercih edilmelidir.

Diyetin bütünü: Yulaf ezmesi, tek başına kilo verdirmez. Kalori açığı (harcadığınızdan daha az kalori almak), dengeli beslenme ve fiziksel aktivite olmadan etkili olmaz.

Bireysel farklılıklar: Bazı kişilerde lifli gıdalar şişkinlik veya sindirim rahatsızlığına neden olabilir. Bu durumda porsiyon boyutları ayarlanmalıdır.

Pratik öneriler:

Sağlıklı tarifler: Yulaf ezmesini su veya az yağlı sütle pişirin; tat için tarçın, taze çilek veya muz gibi düşük kalorili seçenekler ekleyin. Örneğin: 40 g yulaf + 200 ml su + 100 g çilek = ~200 kcal.

Kahvaltıda tüketim: Sabah yulaf ezmesi yemek, gün boyu iştahı kontrol etmeye yardımcı olabilir.

Çeşitlendirme: Yulafı smoothie’lere eklemek veya gece yulafı (overnight oats) gibi tariflerle kullanmak, diyeti monoton olmaktan çıkarır.

Paylaşın