Can Sıkıntısında Aşırı Yemeyi Önlemek İçin Dokuz İpucu

Can sıkıntısı veya duygusal sebeplerden dolayı öğünleriniz arasında çok fazla atıştırıyorsanız, büyük ihtimalle vücudunuzun ihtiyaç duyduğundan daha fazla yiyecek tüketiyorsunuzdur.

Haber Merkezi / Bu ipuçları, duygusal ve stres kaynaklı yemeyi bırakmanıza, isteklerinizle savaşmanıza ve duygularınızı beslemenin daha tatmin edici yollarını bulmanıza yardımcı olabilir.

Farkındalık Geliştirin: Aç mısınız yoksa sadece canınız mı sıkılıyor? Yemeden önce kendinize bu soruyu sorun. Bir bardak su içip 10 dakika beklemek, gerçek açlığı anlamanıza yardımcı olabilir.

Alternatif Aktiviteler Bulun: Sıkıldığınızda yemek yerine başka bir aktiviteye yönelin. Örneğin:

Kısa bir yürüyüş yapın.
Kitap okuyun veya bir hobiyle uğraşın (resim, bulmaca, el işi).
Müzik dinleyin veya dans edin.
Bir arkadaşınızı arayın.

Sağlıklı Atıştırmalıklar Hazırlayın: Evde sağlıklı seçenekler bulundurun. Meyve, sebze çubukları, yoğurt veya bir avuç kuruyemiş gibi hafif atıştırmalıklar, aşırı yemeyi önleyebilir.

Yemek Ortamını Değiştirin: Mutfakta veya TV karşısında yemek yemeyi bırakın. Yemeği sadece yemek masasında, dikkatinizi vererek yiyin. Bu, bilinçsiz atıştırmayı azaltır.

Duygusal Tetikleyicileri Tanıyın: Sıkıntı, stres veya duygusal boşluk gibi hisler aşırı yemeyi tetikleyebilir. Meditasyon, nefes egzersizleri veya günlüğe yazma gibi yöntemlerle duygularınızı yönetmeyi deneyin.

Rutin Oluşturun: Günlük bir program yapın. Sıkılmayı azaltmak için iş, egzersiz, hobi veya sosyal aktivitelerle zamanınızı doldurun.

Porsiyon Kontrolü Uygulayın: Atıştırmalıkları küçük kaplara koyun. Büyük paketlerden doğrudan yemek yerine porsiyonları önceden ayırın.

Bol Su İçin: Susuzluk bazen açlıkla karışabilir. Gün boyunca yeterince su içtiğinizden emin olun.

Duygusal Yeme Alışkanlığını Kırmak İçin Destek Alın: Eğer sıkıldığınızda yemek yeme alışkanlığınız kronikse, bir diyetisyen veya terapistten destek almak faydalı olabilir.

Paylaşın

Okumak Ömrü Uzatabilir Mi? İşte Bilimin Söyledikleri

Bilimsel araştırmalar okumak ile daha uzun bir yaşam süresi arasında bağlantı olduğunu öne sürüyor, ancak bu ilişki doğrudan nedensel değil, daha çok dolaylı faktörlerle açıklanıyor.

Haber Merkezi / İşte bilimin bu konuda söyledikleri:

Zihinsel Uyarım ve Bilişsel Sağlık: Yale Üniversitesi’nde 2016’da yapılan bir çalışma, düzenli kitap okuyanların, okumayanlara kıyasla ortalama 2 yıl daha uzun yaşadığını gösterdi. Okuma, beyindeki nöron bağlantılarını güçlendiriyor, bilişsel rezerv oluşturuyor ve Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların riskini azaltabiliyor. Zihinsel olarak aktif kalmak, yaşlanma sürecinde bilişsel gerilemeyi yavaşlatıyor.

Stres Azaltımı: Sussex Üniversitesi’nde 2009’da yapılan bir araştırma, okumanın stres seviyelerini %68 oranında azalttığını buldu. Düşük stres, kalp hastalıkları ve bağışıklık sistemi sorunları gibi yaşlanmayı hızlandıran faktörleri azaltabilir. Özellikle kurgu romanlar, empatiyi artırarak sosyal bağları güçlendirebilir, bu da uzun ömürlülüğe katkıda bulunur.

Sosyal ve Eğitimsel Faktörler: Okuma, genellikle daha yüksek eğitim seviyeleri ve sosyoekonomik statüyle ilişkilidir. Bu kişiler, daha iyi sağlık hizmetlerine erişim ve sağlıklı yaşam tarzı seçimleri yapma eğilimindedir, bu da ömrü dolaylı olarak uzatabilir.

Okumanın Türü ve Süresi: Araştırmalar, özellikle derinlemesine okuma (kitaplar, uzun makaleler) ile bu faydaların daha belirgin olduğunu gösteriyor. Günde 30 dakika kitap okumak bile olumlu etkiler yaratabilir. Ancak, sosyal medya veya kısa haber başlıkları gibi yüzeysel okumalar aynı etkiyi sağlamıyor.

Sonuç olarak; Düzenli ve derinlemesine okuma, zihinsel sağlığı destekleyerek, stresi azaltarak ve sosyal bağları güçlendirerek dolaylı yoldan ömrü uzatabilir. Bilim, özellikle kitap okumanın, sağlıklı bir yaşam tarzının parçası olarak uzun ömürlülüğe katkıda bulunabileceğini söylüyor.

Paylaşın

Yaz Saati Uygulaması Sağlık Sorunlarına Neden Olabilir Mi?

Yaz saati uygulamasının (YSU) sağlık üzerindeki etkileri bireyden bireye değişse de, özellikle hassas gruplar (yaşlılar, kronik hastalığı olanlar, uyku bozukluğu çekenler) için risk oluşturabilir.

Haber Merkezi / Bu nedenle, YSU’yu kaldırma veya sabit saat uygulamasına geçme tartışmaları devam etmektedir. Örneğin Avrupa Birliği’nde 2019 yılında YSU’yu kaldırma önerisi kabul edilmiş, ancak uygulama henüz tam olarak hayata geçirilmemiştir.

Araştırmalar, saat değişikliklerinin biyolojik saat (sirkadiyen ritim) üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini göstermektedir:

Uyku Bozuklukları: Saatlerin ileri veya geri alınması, uyku düzenini bozarak uykusuzluk, yorgunluk ve uyku kalitesinde düşüşe neden olabilir. Özellikle ilkbaharda saatlerin ileri alınması, uyku süresini kısaltabilir.

Kalp Sağlığı: Saat değişikliklerinden sonraki günlerde, özellikle ilkbaharda, kalp krizi riskinde artış gözlemlenmiştir. 2018 yılında yapılan bir meta-analiz, YSU geçişlerinin kalp-damar olaylarını yüzde 5-10 oranında artırabileceğini öne sürmüştür.

Ruh Sağlığı: Sirkadiyen ritimdeki ani değişiklikler, depresyon ve anksiyete gibi ruh sağlığı sorunlarını tetikleyebilir. Özellikle mevsimsel duygu durum bozukluğu olan kişilerde bu etkiler daha belirgin olabilir.

Kaza ve Yaralanmalar: Saat değişiklikleri sonrası konsantrasyon kaybı ve yorgunluk nedeniyle trafik kazaları ve iş yerinde yaralanmalar artabilir. Örneğin, ABD’de yapılan çalışmalar, YSU geçişlerinden sonraki hafta trafik kazalarında yüzde 6’lık bir artış olduğunu göstermiştir.

Bağışıklık Sistemi: Uyku düzenindeki bozulmalar, bağışıklık sistemini zayıflatarak enfeksiyonlara yatkınlığı artırabilir.

Paylaşın

Hangi Besinler Böbreklerin Onarılmasına Yardımcı Olur?

Böbreklerin onarılması, böbrek hasarının derecesine ve altta yatan sağlık sorunlarına bağlı olarak sınırlı bir süreçtir. Böbrekler, belirli bir ölçüde kendilerini yenileyebilse de, kronik böbrek hastalığı veya ciddi hasar durumlarında tam iyileşme genellikle mümkün değildir.

Haber Merkezi / Ancak, bazı besinler böbrek sağlığını destekleyebilir, böbrek fonksiyonlarını korumaya yardımcı olabilir ve hasarın ilerlemesini yavaşlatabilir. İşte, böbrek sağlığına katkı sağlayabilecek besinler ve bunların etkileri:

Böbrek sağlığına destek olan besinler:

Kırmızı elma: Lif içeriği yüksek olan kırmızı elma, böbreklerin filtreleme fonksiyonunu destekler ve toksinlerin atılmasına yardımcı olabilir. Ayrıca bu tür elmanın antioksidan özellikleri iltihabı azaltabilir.

Kabak çekirdeği: Çinko ve demir mineralleri ile omega-3 yağ asitleri içeren kabak çekirdeğinin, böbrek sistemini temizleyici özelliği vardır, Kabak çekirdeği ayrıca, şeker dengeleyici özellikleriyle böbrek sağlığını destekler.

Bal kabağı: Bal kabağı kalsiyum içeriğiyle böbrek taşı oluşumunu önlemede yardımcıdır. Kabak çekirdeği ayrıca, antioksidan özellikleri böbrek sağlığını destekler.

Limon suyu: Limon suyu antienflamatuvar, diüretik ve antioksidan etkileriyle böbrek taşı oluşumunu önlemeye yardımcı olur. Limon suyu ayrıca, itrat içeriği, taş oluşumunu engelleyebilir.

Karnabahar: Karnabahar, C, K ve B vitaminleri ile folat içerir. Karnabahar, lif kaynağı olarak böbrek dostudur ve düşük potasyum içeriğiyle böbrek hastaları için uygundur.

Levrek ve Omega-3 kaynaklı balıklar: Omega-3 yağ asitleri iltihabı azaltır ve böbrek fonksiyonlarını destekler. Böbrek hastalıklarında toparlayıcı etkisi olabilir.

Yoğurt: Yoğurt, probiyotik içeriğiyle böbreklerin bağışıklık sistemini güçlendirir. Kalsiyum ve D vitamini, böbrek sağlığını destekler.

Kızılcık: C vitamini ve antioksidan içeriğiyle böbrek sorunlarına karşı koruyucu olan kızılcık, idrar yolu enfeksiyonlarını da önlemeye yardımcı olabilir.

Sarımsak ve soğan: Tuz yerine kullanıldığında böbrek dostu bir lezzet alternatifi sunan sarımsak ve soğanın antioksidan özellikleri iltihabı azaltabilir.

Yaban mersini: Güçlü antioksidanlar içeren ve böbrek sağlığını destekleyen yaban mersini, düşük potasyum içeriğiyle de böbrek hastaları için uygundur.

Yukarıdaki besinler böbrekleri “onarmaz”, ancak fonksiyonlarını destekler ve hasarın ilerlemesini yavaşlatabilir. Ciddi böbrek hasarı için beslenme tek başına yeterli değildir; mutlaka nefrolog kontrolü gereklidir.

Paylaşın

Hamilelikte Sağlıklı Beslenme Nasıl Olmalı?

Beslenme, vücudun sağlıklı kalması ve düzgün çalışması için ihtiyaç duyduğu besinlerin tüketilmesidir: Proteinler, karbonhidratlar, sağlıklı yağlar, vitaminler ve mineraller.

Haber Merkezi / Hamilelikte sağlıklı beslenme, anne ve bebeğin sağlığını desteklemek için dengeli, çeşitli ve besin değeri yüksek bir diyet gerektirir. İşte temel ilkeler ve öneriler:

Dengeli ve Çeşitli Beslenme:

Makro Besinler:

Protein: Bebeğin büyümesi ve doku gelişimi için elzemdir. Günlük 70-100 g protein alınmalı. Örnek: Yumurta, tavuk, balık, kırmızı et, baklagiller, yoğurt.

Karbonhidratlar: Enerji sağlar. Tam tahıllar (esmer pirinç, bulgur, yulaf), sebzeler ve meyveler tercih edilmeli. Şekerli ve işlenmiş gıdalardan kaçınılmalı.

Yağlar: Sağlıklı yağlar (zeytinyağı, avokado, ceviz, balık) omega-3 gibi önemli yağ asitleri için gereklidir. Trans yağlardan uzak durulmalı.

Mikro Besinler:

Folik Asit: Nöral tüp defektlerini önler. Günlük 400-800 mcg önerilir (ıspanak, mercimek, takviye).

Demir: Kan hacmini artırır ve anemiyi önler. Günlük 27 mg gerekir (kırmızı et, ıspanak, kuru meyveler, C vitamini ile alınmalı).

Kalsiyum: Kemik ve diş gelişimi için önemlidir. Günlük 1000-1300 mg önerilir (süt, yoğurt, peynir, badem).

D Vitamini: Kalsiyum emilimini destekler. Günlük 600-800 IU gerekir (güneş ışığı, somon, takviye).

Omega-3: Bebeğin beyin ve göz gelişimini destekler (ceviz, chia tohumu, somon).

Besin Gruplarına Göre Öneriler:

Sebzeler: Renkli ve çeşitli sebzeler (brokoli, havuç, ıspanak) vitamin ve lif sağlar. Günde 3-4 porsiyon.

Meyveler: C vitamini ve antioksidanlar için 2-3 porsiyon (portakal, elma, muz).

Tam Tahıllar: Kan şekerini dengeler, lif sağlar. Günde 6-8 porsiyon (tam buğday ekmeği, kinoa).

Protein Kaynakları: Haftada 2 kez düşük cıvalı balık (somon, sardalya), yağsız et, yumurta, baklagiller.

Süt Ürünleri: Kalsiyum ve D vitamini için pastörize ürünler tercih edilmeli.

Kaçınılması Gerekenler:

Çiğ veya Az Pişmiş Gıdalar: Listeria riski nedeniyle çiğ et, balık (suşi), pastörize olmayan peynirler yenmemeli.

Yüksek Cıvalı Balıklar: Kılıç balığı, köpek balığı gibi türler bebeğin sinir sistemine zarar verebilir.

Alkol ve Sigara: Tamamen kaçınılmalı.

İşlenmiş Gıdalar: Şekerli içecekler, paketli atıştırmalıklar ve fast food tüketimi minimumda tutulmalı.

Porsiyon ve Sıklık:

Günde 3 ana öğün ve 2-3 ara öğünle kan şekeri dengelenmeli.

Küçük porsiyonlarla sık yemek, mide bulantısı ve reflüyü azaltır.

Hamilelikte kalori ihtiyacı artar: İlk trimesterde ek kalori gerekmez, ikinci trimesterde +340 kcal, üçüncü trimesterde +450 kcal.

Özel Durumlar:

Vejetaryen/Vegan Beslenme: Protein, demir, B12 ve omega-3 takviyeleri doktor kontrolünde alınmalı.

Gestasyonel Diyabet: Karbonhidrat alımı kontrol edilmeli, glisemik indeksi düşük gıdalar tercih edilmeli.

Bulantı ve Kusma: Küçük, sık öğünler, zencefil çayı veya kraker gibi hafif gıdalar yardımcı olabilir.

Doktor ve Diyetisyen Desteği:

Her hamilelik farklıdır; beslenme planı doktor veya diyetisyenle kişiselleştirilmelidir.

Prenatal vitamin takviyeleri (folik asit, demir, D vitamini) doktor önerisiyle kullanılmalı.

Örnek Günlük Menü:

Kahvaltı: Yulaf, yoğurt, taze meyve, ceviz.
Ara Öğün: Badem, elma.
Öğle: Izgara tavuk, bulgur pilavı, bol yeşillikli salata, zeytinyağı.
Ara Öğün: Tam buğday kraker, humus.
Akşam: Somon, kinoa, buharda brokoli, yoğurt.
Ara Öğün: Süt, kuru kayısı.

Paylaşın

Daha Sağlıklı Bir Kalp İçin Diyet İpuçları

Kalp hastalıkları, dünya genelinde tüm kanser türlerinin toplamından daha fazla can kaybına neden olmaktadır. Kardiyovasküler hastalık teşhisi konulması, ruh halini, bakış açısını ve yaşam kalitesini etkileyerek duygusal açıdan da olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Haber Merkezi / Kilo yönetimi ve düzenli egzersiz, kalbi formda tutmak için kritik öneme sahip olsa da, tüketilen yiyecekler de aynı derecede önemlidir. Aslında, diğer sağlıklı yaşam tarzı seçimleriyle birlikte, kalp dostu bir beslenme düzeni, kalp hastalığı veya felç riskini yüzde 80 oranında azaltabilir.

İşte daha sağlıklı bir kalp için diyet ipuçları:

Doymuş ve Trans Yağlar Azaltılmalı: Kırmızı et, tam yağlı süt ürünleri ve işlenmiş gıdalardaki doymuş yağlar sınırlamalı. Trans yağlardan tamamen kaçınılmalı (örneğin, margarin ve paketli atıştırmalıklarda bulunur).

Sağlıklı Yağlar Tercih Edilmeli: Zeytinyağı, avokado, ceviz, badem gibi tekli doymamış yağlar ve omega-3 yağ asitleri (somon, sardalya, keten tohumu) kalp sağlığını destekler.

Meyve ve Sebze: Günde en az 5 porsiyon renkli meyve ve sebze tüketilmeli. Meyve ve sebzeler lif, vitamin ve antioksidanlar açısından zengindirler.

Tam Tahıllar Tercih Edilmeli: Beyaz ekmek ve rafine tahıllar yerine tam buğday, yulaf, kinoa gibi tam tahılları tercih edilmeli. Lif içeriği kolesterolü düşürmeye yardımcı olur.

Sınırlı Oranda Tuz: Günde 5-6 gramdan fazla tuz tüketilmemeli. İşlenmiş gıdalar yerine taze gıdalar kullanılmalı ve yemeklere tuz yerine baharat eklenmeli.

Şekerden Uzak Durulmalı: Şekerli içecekler ve tatlılar minimuma indirilmeli. Doğal tatlılık için meyve tercih edilmeli.

Alkolden Kaçınılmalı: Kadınlar günde 1, erkekler günde 2 kadehten fazla alkol tüketmemeli. Aşırı alkol kan basıncını artırabilir.

Bitki Bazlı Beslenme: Baklagiller, mercimek, nohut gibi bitkisel protein kaynaklarını daha sık kullanılmalı. Kırmızı eti haftada 1-2 kezle sınırlamalı.

Düzenli Porsiyon Kontrolü: Aşırı yemekten kaçınılmalı. Daha küçük tabaklar kullanmak porsiyon kontrolüne yardımcı olabilir.

Su Tüketimi: Şekerli içecekler yerine bol su içilmeli. Bitki çayları da iyi bir alternatiftir.

Paylaşın

Çocuklarda Diş Gelişimini Anlamak

Çocukların büyümesini izlemek heyecan verici ilklerle doludur. İster ilk adımlarını atması, ister ilk kelimelerini söylemesi, ister ilk süt dişini dökmesi olsun.

Haber Merkezi / Çocukların dişleri kendi hızında gelişir ve çocuktan çocuğa farklılık gösterebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken bazı önemli aşamalar vardır.

İşte çocuklarda diş gelişimi hakkında temel bilgiler:

Diş Gelişim Aşamaları:

Doğum Öncesi Dönem: Diş tomurcukları anne karnında 6-8. haftalarda oluşmaya başlar. Bu dönemde, süt dişlerinin temel yapıları şekillenir.

Süt Dişleri (6 ay – 6 yaş): Genellikle 6-12 ay arasında ilk süt dişi çıkar. Çoğu çocuk 3 yaşına geldiğinde 20 süt dişine sahip olur. Süt dişleri, çiğneme, konuşma ve kalıcı dişler için yer tutma gibi önemli işlevlere sahiptir.

Karma Dişlenme Dönemi (6-12 yaş): Bu dönemde süt dişleri düşer ve yerine kalıcı dişler çıkar. İlk kalıcı dişler genellikle 6 yaş civarında çıkan birinci azı dişleridir.

Kalıcı Dişler (12 yaş ve sonrası): 12-13 yaşlarına kadar çoğu çocuk tam kalıcı diş setine (28 diş) sahip olur. Yirmilik dişler (üçüncü azılar) 17-25 yaş arasında çıkabilir, ancak bazı kişilerde hiç çıkmayabilir.

Diş Çıkarma Süreci:

Belirtiler: Diş çıkarma döneminde çocuklar huzursuzluk, salya artışı, diş etlerinde kızarıklık veya kaşıntı, hafif ateş gibi belirtiler gösterebilir.

Zamanlama: Her çocukta farklılık gösterebilir, ancak genel sıralama:

Alt ön kesici dişler (6-12 ay)
Üst ön kesici dişler (8-12 ay)
Yan kesici dişler (9-16 ay)
Köpek dişleri (16-23 ay)
Azı dişleri (13-33 ay)

Diş Gelişimini Destekleme:

Beslenme: Kalsiyum, fosfor, D vitamini ve florür açısından zengin gıdalar (süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler) diş gelişimini destekler.

Ağız Hijyeni: Bebeklerde dişler çıkmadan önce diş etleri temiz, nemli bir bezle silinmeli. Dişler çıkar çıkmaz yumuşak bir bebek diş fırçası ile fırçalamaya başlanmalı. 2-3 yaşından itibaren florürlü diş macunu (pirinç tanesi kadar) kullanılabilir.

Florür: Diş minesini güçlendirir. Çocuğun yaşına uygun florür içeren diş macunları veya içme suyundaki florür faydalıdır.

Diş Hekimi Ziyaretleri: İlk diş hekimi ziyareti, ilk dişin çıkmasından sonra veya 1 yaş civarında yapılmalıdır.

Yaygın Sorunlar ve Çözümler:

Çürükler: Şekerli gıdalar ve yetersiz fırçalama süt dişlerinde çürüklere neden olabilir. Erken müdahale için düzenli diş hekimi kontrolü önemlidir.

Diş Dizilim Bozuklukları: Parmak emme, uzun süre emzik kullanımı veya genetik faktörler diş dizilimini etkileyebilir. Ortodontik değerlendirme gerekebilir.

Diş Çıkarma Ağrısı: Soğuk diş kaşıyıcıları veya doktor önerisiyle ağrı kesiciler kullanılabilir.

Önemli Notlar:

Süt dişlerinin sağlığı, kalıcı dişlerin düzgün yerleşimi için kritik öneme sahiptir.
Her çocuğun diş gelişim hızı farklıdır; ciddi gecikmelerde bir diş hekimine danışılmalıdır.
Ebeveynler, çocuklarına erken yaşta diş fırçalama alışkanlığı kazandırmalıdır.

Paylaşın

Antidepresan Kullanmanın Uzun Vadeli Etkileri Nelerdir?

Antidepresanlar, depresyonun yanı sıra anksiyete ve obsesif kompulsif bozukluk gibi bazı rahatsızlıkların tedavisinde yardımcı olabilen ve reçete ile satılan ilaçlardır.

Haber Merkezi / Antidepresanların uzun vadeli etkileri, kullanılan ilacın türüne (örneğin, SSRI, SNRI, trisiklik antidepresanlar), dozuna, kullanım süresine ve bireysel faktörlere bağlı olarak değişir.

Antidepresanların Potansiyel Uzun Vadeli Etkileri:

Ruhsal Durumun İyileşmesi: Antidepresanlar, depresyon, anksiyete veya diğer ruhsal bozuklukların semptomlarını hafifletmede etkili olabilir ve yaşam kalitesini artırabilir. Uzun süreli kullanım, kronik depresyonun tekrarını önleyebilir.

Tolerans ve Doz Artışı: Zamanla bazı kişilerde ilaca karşı tolerans gelişebilir, bu da doz artışı veya ilaç değişikliği gerektirebilir.

Antidepresanların Yan Etkileri:

Cinsel İşlev Bozuklukları: Libido azalması, erektil disfonksiyon veya orgazm güçlüğü gibi sorunlar uzun vadede devam edebilir.

Kilo Alımı: Özellikle bazı SSRI’lar (örneğin, paroksetin) ve trisiklik antidepresanlar kilo alımına neden olabilir.

Uyku Bozuklukları: Uykusuzluk veya aşırı uyku hali görülebilir.

Gastrointestinal Sorunlar: Mide bulantısı, kabızlık veya ishal gibi sorunlar sürebilir.

Duygusal Küntleşme: Bazı kişiler duygularının “düzleştiğini” veya hissizlik hissettiğini bildirebilir.

Bağımlılık ve Çekilme Sendromu: Antidepresanlar fiziksel bağımlılık yapmaz, ancak uzun süreli kullanımdan sonra ani kesilme durumunda yoksunluk belirtileri (örneğin, baş ağrısı, baş dönmesi, irritabilite) görülebilir. Bu nedenle doz genellikle kademeli olarak azaltılır.

Kemik Sağlığı: Bazı çalışmalar, uzun süreli SSRI kullanımının kemik yoğunluğunu azaltabileceğini ve osteoporoz riskini artırabileceğini öne sürmektedir.

Antidepresanların Kardiyovasküler Etkileri:

Trisiklik antidepresanlar gibi bazı ilaçlar, kalp ritmi bozuklukları veya kan basıncı değişiklikleri gibi riskler taşıyabilir.

Antidepresanların Bilişsel ve Nörolojik Etkileri:

Nadiren, uzun süreli kullanımda hafıza problemleri veya konsantrasyon zorlukları bildirilmiştir, ancak bu konuda daha fazla araştırma gereklidir.

Antidepresanların Diğer Sağlık Sorunları:

Nadir durumlarda, serotonin sendromu gibi ciddi komplikasyonlar veya karaciğer fonksiyonlarında değişiklikler görülebilir.

Paylaşın

“Mono Diyetler” Tehlikeli Mi?

Yaz ayları tüm hızıyla devam ederken, birçok kişi mükemmel fiziğe kavuşmak için mucizevi olduğu iddia edilen diyet hilelerine başvuracak. Bunlar arasında “mono diyetler” de var.

Haber Merkezi / Mono diyetler, yani tek bir gıdaya dayalı diyetler (örneğin, sadece muz, patates veya yoğurt yemek), genellikle kısa süreli uygulandığında ciddi sağlık sorunlarına yol açmasa da uzun vadede tehlikeli olabilir. İşte nedenleri:

Besin Eksikliği: Mono diyetler, vücudun ihtiyaç duyduğu protein, yağ, vitamin ve mineral gibi temel besin maddelerini yeterince sağlamaz. Bu, bağışıklık sisteminin zayıflamasına, kas kaybına, yorgunluğa ve çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir.

Metabolik Sorunlar: Tek tip beslenme, metabolizmayı yavaşlatabilir ve hormonal dengesizliklere neden olabilir. Uzun süreli kalori kısıtlaması, tiroid fonksiyonlarını etkileyebilir.

Sindirim Sorunları: Çeşitli besinlerin eksikliği, sindirim sistemini olumsuz etkileyebilir; örneğin, lif eksikliği kabızlığa yol açabilir.

Psikolojik Etkiler: Mono diyetler kısıtlayıcı olduğu için yemekle sağlıksız bir ilişki gelişmesine, yeme bozukluklarına veya duygusal strese neden olabilir.

Kısa Süreli Etki: Mono diyetler genellikle hızlı kilo kaybı sağlar, ancak bu kayıp çoğunlukla su ve kas kütlesinden olur, yağ kaybı değil. Kilo kaybı sürdürülebilir olmaz ve diyet bırakıldığında “yo-yo etkisi” ile kilo geri alınabilir.

Mono diyetler zaman güvenli olabilir?

Kısa süreli (1-3 gün) ve doktor gözetiminde uygulanan mono diyetler, örneğin detoks amaçlı veya belirli tıbbi nedenlerle (örneğin, sindirim sistemini rahatlatmak) kullanılabilir. Ancak bu bile herkes için uygun değildir.

Öneri: Sağlıklı ve sürdürülebilir bir diyet için dengeli beslenme tercih edilmelidir. Çeşitli gıdalardan oluşan bir diyet, vücudun tüm ihtiyaçlarını karşılar. Mono diyet düşünüyorsanız, bir diyetisyen veya doktora danışmanız önemlidir.

Paylaşın

Zaman Kısıtlı Beslenme Obeziteyi Önlemeye Yardımcı Olabilir

Zaman kısıtlı beslenme, tüm günlük kalori alımını belirli bir zaman aralığında, genellikle 6-10 saatlik bir pencerede tüketmeyi ve geri kalan sürede yemek yememeyi içeren bir beslenme yöntemidir.

Haber Merkezi / Örneğin, sabah 10:00 ile akşam 18:00 arasında yemek yemek ve kalan 16 saatte oruç tutmak (sadece kalorisiz içecekler tüketmek) yaygın bir uygulamadır.

Bu yöntem, aralıklı oruç (intermittent fasting) türlerinden biridir ve kalori kontrolü, metabolik sağlık ve kilo yönetimi için kullanılır. Besinlerin kalitesi ve miktarı da sonuçları etkiler.

Peki, zaman kısıtlı beslenme obeziteyi önlemeye yardımcı olabilir mi?

Evet, zaman kısıtlı beslenme (intermittent fasting veya time-restricted eating) obeziteyi önlemeye yardımcı olabilir. Bu yöntem, yemek yeme süresini belirli bir zaman aralığıyla sınırlandırarak kalori alımını azaltabilir ve metabolik sağlığı iyileştirebilir.

Araştırmalar, zaman kısıtlı beslenmenin kilo kaybını destekleyebileceğini, insülin duyarlılığını artırabileceğini ve inflamasyonu azaltabileceğini gösteriyor. Örneğin, 8-10 saatlik bir yemek penceresi (ör. 10:00-18:00) ve geri kalan zamanda oruç tutma, kalori kontrolüne yardımcı olabilir.

Ancak, etkileri kişiden kişiye değişir ve beslenme kalitesi de önemlidir. Sadece zaman kısıtlaması değil, sağlıklı ve dengeli besinler tüketmek de obeziteyle mücadelede kritik rol oynar. Ayrıca, bu yöntemin uzun vadeli etkileri üzerine daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Zaman kısıtlı beslenmenin faydaları:

Kilo Kontrolü: Yemek yeme süresini kısıtlamak, kalori alımını doğal olarak azaltabilir ve kilo kaybına yardımcı olabilir.

Metabolik Sağlık: İnsülin duyarlılığını artırabilir, kan şekeri seviyelerini düzenleyebilir ve tip 2 diyabet riskini azaltabilir.

İnflamasyon Azalması: Vücuttaki inflamasyon belirteçlerini düşürebilir, bu da kronik hastalık riskini azaltabilir.

Kalp Sağlığı: Kan basıncını, kolesterol seviyelerini ve trigliseridleri iyileştirebilir.

Hücresel Onarım: Oruç dönemlerinde otofaji (hücre temizliği) teşvik edilebilir, bu da hücre sağlığını destekler.

Beyin Sağlığı: Bazı çalışmalar, zaman kısıtlı beslenmenin bilişsel işlevleri ve nörolojik sağlığı destekleyebileceğini öne sürüyor.

Displinli Beslenme Alışkanlıkları: Düzenli bir yemek zamanlaması, aşırı atıştırmayı azaltabilir ve daha bilinçli beslenme alışkanlıkları oluşturabilir.

Paylaşın