Kahramanmaraş Depremleri: Türkiye, Orta Doğu’ya Doğru Birkaç Metre Kaydı

İtalya Ulusal Jeofizik ve Volkanoloji Enstitüsü (INGV) Başkanı Carlo Doglioni, “Arap levhası dediğimiz şey, Anadolu levhasına göre kuzeydoğu-güneybatı yönünde yaklaşık üç metre hareket etti” dedi. Doglioni’ye göre fayın toplam uzunluğu da en az 150 kilometre.

Haber Merkezi / Türkiye’deki yıkıcı depremlerin ardından ortaya çıkan durumu değerlendiren Carlo Doglioni, Corriere della Sera gazetesine verdiği röportajda yer altı sarsıntılarının şiddetine ve yönüne dikkat çekti.

Doglioni’ye göre çok güçlü bir doğa olayı meydana geldi ki bu deprem ilk saatlerde İtalya’da tsunami uyarısı yapılmasına bile neden oldu. Doglioni “Arap levhası dediğimiz şey, Anadolu levhasına göre kuzeydoğu-güneybatı yönünde yaklaşık üç metre hareket etti” dedi.

Carlo Doglioni’ye göre fayın toplam uzunluğu da en az 150 kilometre.

Türkiye iki levha üzerinde

Bu fay düzleminin oldukça eğimli olduğunu ve her iki yanında yatay yer değiştirmenin meydana geldiğini anlatan Doglioni, “iki tektonik plaka birbirine göreceli olarak hareket etti.” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin büyük bir kısmı Anadolu levhasında yer alıyor ama Türkiye’nin güneybatısında bir kısım da Suriye’nin bulunduğu Arap levhasında kalıyor.

6 Şubat’ta Richter ölçeğine göre 7.8 büyüklüğündeki depremle sarsılan Türkiye tarihindeki en büyük doğal afetlerden biri ile karşı karşıya kaldı.

Deprem neden oldu?

Dünya’nın kabuğu “levha” adı verilen iç içe geçmiş ama aslında birbirinden ayrı parçalardan oluşur.

Bu levhalar sıklıkla hareket etmeye çalışır ancak birbirine değen diğer parçaların baskısı sonucu bunu başaramaz.

Ancak bazen bu levhalardan birinin üzerindeki baskı birikir ve daha sonra bu basınç enerji olarak yüzeye çıkar. Bu enerji yüzeyi hareket ettirir; yani deprem yaratır.

Son olayda Arap levhası kuzeye doğru hareket ederek Anadolu levhasına baskı yaptı.

Bu levhalar arasındaki itme gücü ve baskı, geçmişte de çok ciddi sarsıntılara yol açmıştı.

13 Ağustos 1822’de aynı bölgede, aynı fay hattı üzerinde 7,4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Sadece Halep’te 7 bin kişi; toplamda yaklaşık 20 bin kişi hayatını kaybetmişti.

Dünyadaki diğer depremlerle kıyaslandığında ne durumda?

AFAD depremin merkezini Doğu Anadolu Fay hattı üzerinde, Gaziantep’in 26 kilometre doğusundaki, Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olarak açıkladı.

Ancak etki alanı bundan çok daha geniş oldu; deprem Kıbrıs, Lübnan, Irak, İran ve Suriye’de de hissedildi. Türkiye’nin kuzeyinde ve batısında da yer yer hissedildi.

20. yüzyıl boyunca Doğu Anadolu Fay hattı çok az sayıda büyük deprem üretti. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin verilerine göre 1970’ten bu yana bölgede 6’dan büyük sadece üç deprem meydana geldi.

Dünya genelinde bir yıl içerisinde 7’nin üzerinde meydana gelen deprem sayısı 20’yi geçmiyor. Bu da Pazartesi arka arkaya meydana gelen 7’den büyük iki depremi bir hayli olağandışı kılıyor.

2016’da İtalya’da meydana gelen 6,2’lik depremde 300 kişinin öldüğü düşünüldüğünde, Londra College Üniversitesi Risk ve Felaket Önleme Enstitüsü’nden Joanna Faure Walker, Türkiye’de meydana gelen depremin 250 kat daha fazla enerji ortaya çıkardığını söylüyor:

“Son 10 yılda bu büyüklükte sadece iki deprem görüldü, bir önceki 10 yılda da bu şiddette dört deprem meydana gelmişti.”

Ve bu depremlerin ikisi aynı gün, Pazartesi günü aynı ilde yaşandı.

Bugüne kadar dünyada görülen en büyük depremler 2011’de Japonya’da meydana gelen ve ardından ciddi tsunami dalgaları yaratan 9 büyüklüğündeki deprem ile 1960’ta Şili’de meydana gelen 9,5 büyüklüğündeki depremdi.

Paylaşın

Türkiye, Görülmemiş Sıcaklarla Kavrulacak

Almanya merkezli Max Planck Ensititüsü ve Kıbrıs Enstitüsü’nün ortak araştırmasına göre, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da hava sıcaklığı yakın zamanda benzeri görülmemiş bir şekilde artacak.

Max Planck Ensititüsü’nün bilim dergisi Reviews of Geophysics’de yayımlanan rapora göre; Türkiye dahil bölgedeki ülkelerin gelecek yıllarda sıcak hava dalgaları, kuraklık, toz fırtınaları, aşırı yağış gibi krizler yaşayacağına dikkat çekildi.

Araştırmada, gereken önlemler derhal alınmazsa Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’nun çok ciddi bir iklim krizinin etkisi altına gireceği belirtildi. Bölgenin “iklim değişikliğinin merkezi” olarak tanımlandığı raporda, bölgede sıcaklık artış hızının küresel ortalamanın neredeyse iki katı olduğu vurgulandı.

Su ve gıda krizi yaşanacak

Bu yüzyılın sonuna kadar bölgede sıcaklıkların 5 dereceye kadar artacağı, özellikle yaz aylarında benzeri görülmemiş kavurucu sıcaklar yaşanacağı tahmin ediliyor.

Rapora göre yağış miktarının da azalmasıyla bölge çok ciddi bir su ve gıda krizi yaşayacak, tüm ekonomik sektörler krizden etkilenecek.

Tarım alanları yok olmanın eşiğinde

Bölgede yaşayan 400 milyon kişi çok yıkıcı etkilerle karşı karşıya kalacak. Su seviyelerinin yükselmesiyle birçok yerde kıyı bölgeler ve tarım alanları yok olmanın eşiğine gelecek.

Raporda, iklim krizinin vuracağı ülkeler arasında Türkiye’nin yanı sıra Yunanistan, Katar, Suriye ve Suudi Arabistan da yer aldı. Ayrıca siyasi krizlerin ve çatışmaların yaşandığı bölgede ülkelerin iklim kriziyle mücadele için bir araya gelmesinin zor olduğu da kaydedildi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Ankara’dan Türkiye’yi ‘Provokasyonla’ Suçlayan Arap Ligi’ne Sert Tepki

Arap Ligi Dışişleri Bakanları Türkiye’yi Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da “provokasyon” yapmakla suçladı ve müdahalelerine son vermesi çağrısında bulundu. Ankara ise verdiği sert yanıtta Türkiye’ye yönelik açıklamaları “tümüyle reddettiğini” bildirdi.

Ahval’in haberine göre Mısır’ın başkenti Kahire’de düzenlenen Arap Ligi Dışişleri Bakanları Konseyi’nin 158’inci toplantısında bakanlar Ankara’ya Irak, Libya ve Suriye’ye yönelik son askeri müdahalelerinin bölge genelinde güvenliği tehdit ettiği suçlamasını yöneltti.

Açıklamada “Türkiye’nin Libya’ya müdahalesi ile birlikte Suriye topraklarına olan saldırısı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin prensiplerine ve Güvenlik Konseyi kararlarına aykırıdır” denildi. Bakanlar bu müdahalelerin sona erdirilmesi çağrısında bulundu.

Öte yandan açılış toplantısında Mısır ve Libya rasında gerginlik yaşandı. Mısır Dışişleri Bakanı ve beraberindeki heyet Libya Ulusal Birlik Hükümeti Dışişleri Bakanı Necla Menguş’un başkanlık etmesine tepki göstererek açılış oturumunda salonu terk etti. Libya Ulusal Birlik Hükümeti, Mısır heyetinin bu davranışının “Arap Birliğinin tüzüğüne aykırı olduğunu” ifade etti.

Dışişleri’nden sert tepki

Dışişleri Bakanlığı, toplantıda Türkiye’ye yönelik karar ve ifadelere ilişkin yazılı açıklama yaptı.

Açıklamada “Arap Ligi Dışişleri Bakanları Konseyinin 6 Eylül 2022 tarihinde düzenlenen 158. toplantısı, bir kez daha ülkemize yönelik mesnetsiz iddialar içeren karar ve açıklamalara sahne olmuştur. Bu karar ve açıklamaları tümüyle reddediyoruz.” denildi.

Kararların, “Dar görüşlü ve kısa vadeli bazı münferit çıkarların tesiri altında” alındığına vurgu yapılan açıklamada, “Bu kararlar Arap Ligi’ni, bölgesel sorunların çözümüne somut, yapıcı ve sürdürülebilir katkı sağlama imkanından mahrum bırakmaktadır.” değerlendirmesi yapıldı.

Açıklamada, önyargılı yaklaşımlara rağmen Türkiye’nin, milli güvenliğine ve çıkarlarına yönelik terör tehditleriyle mücadeleye, uluslararası hukukun ilke ve normları çerçevesinde devam edeceğinin de altı çizildi.

Türkiye’nin ayrılıkçı terörizme karşı yürüttüğü mücadelenin bölge ülkelerinin egemenlik, toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması bakımından da kritik önem taşıdığı belirtilen açıklamada, “Türkiye, bölgede istikrar ve refahın tesisini ortak hedef olarak benimseyen tüm Arap Ligi üyesi ülkelerle çalışmaya hazır olduğunu bu vesileyle bir kez daha yinelemektedir.” ifadelerine yer verildi.

Paylaşın

Batı’nın Ukrayna’yı İşgal Eden Rusya’ya Karşı Eylemleri Zayıflıyor Mu?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden 4 ay sonra, Afrika, Orta Doğu, Güney Amerika ve Asya ülkelerinden onlarca Birleşmiş Milletler büyükelçisi haziran ayında Rusya’nın Bağımsızlık Günü’nü kutlamak için Rusya’nın New York’taki BM ofisinde verilen resepsiyona katıldı. 

Bu ülkelerin büyükelçileri, Batılı diplomatların Rusya’yı uluslararası alanda yalnız bırakmak için gösterdiği çaba karşısında zorluklar yaşıyor.

Bazı ülkeler, BM’nin 6 aydır dünyanın ana gündem maddesi olan Ukrayna’daki savaşı bitirmek için yetersiz kaldığını düşünürken Batılı diplomatlar Rusya’yı daha fazla hedef alabilecek eylemlerin sınırlı olduğunu kabul ediyor.

“Rusya’ya karşı durmak akıllıca mı?”

Reuters için değerlendirme yapan Uluslararası Kriz Grubu BM Direktörü Richard Gowan, “Savaş uzadıkça Rusya’yı cezalandırmanın anlamlı yollarını bulmak daha da zorlaştı” şeklinde konuşuyor.

Diplomatlar, BM içerisinde çekimser oyların artmasıyla Rusya’ya karşı yetersiz destek bulmaktan korkan Batılı ülkeler bazı önlemleri oylamaya dahi sunmuyor.

Alman Konrad Adenauer Vakfı’nın Cenevre Ofisi Direktörü Olaf Wientzek, “Ülkeler ‘Rusya’ya karşı duranlar arasında olmak gerçekten akıllıca mı?’ diye soruyor” değerlendirmesini yapıyor.

Rusya’nın BM Cenevre ofisi, “Batılı ülkelerin hepsi küresel bir güç olan Rusya’yı izole etmenin imkansız olduğunu çok iyi biliyor” diyor.

Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden biri olarak kendisine karşı yaptırımları veto etme gücüne sahip.

BM Genel Kurulu nisan ayında Rusya’nın İnsan Hakları Konseyi’nden çıkarılmasına yönelik oylama yaptı. Rusya bu oylama öncesinde “evet” oyu kullananların ya da çekimser kalanların bu davranışının “düşmanca” görüleceğini söyleyerek Rusya ile ilişkileri açısından sonuçları olacağı uyarısında bulundu. Yine de oylama sonucunda 93 “evet” oyuyla İnsan Hakları Konseyinden çıkarıldı.

Amerika Birleşik Devletleri’nin BM Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield, Rusya’nın gıda krizinden Batı’nın yaptırımlarını sorumlu tuttuğu “yanlış anlatıların” karşılık bulduğunu ancak bunun Rusya’ya karşı desteği artırmadığını belirtiyor.

Kırmızı çizgi nükleer silahların kullanılması olabilir

Rus işgalinin başladığı 24 Şubat haftasında BM Genel Kurul üyelerinin dörtte üçü Rusya’yı kınama ve birliklerini çekmesini talep etme yönünde oy kullandı. İşgalin 3. haftasındaysa Rusya ezici bir çoğunlukla “korkunç” bir insani durum yaratmakla suçlandı.

Asyalı bir diplomat mart ayında yapılan eylemlerin en üst nokta olduğunu ve bundan sonra Batı kanadına desteğin azalacağına inanıyor ve ekliyor: “Kırmızı çizgi aşılmadığı sürece daha fazla eylem için istek olmayacaktır”.

Bazı diplomatlara göre bu kırmızı çizgiler kimyasal ya da nükleer bir saldırı, sivil ölümlerinin büyük boyutlara ulaşması veya Ukrayna’nın ilhakı olabilir.

Afrikalı bir diplomat, “Bizi en çok şaşırtan Batı’nın Ukrayna’ya silah sağlayarak ve çatışmayı bitirmek için  gerçek barışçıl görüşmeler yapmayarak böyle bir çatışmayı süresiz olarak devam ettirmeyi teşvik ettiği fikri” şeklinde konuşuyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Kara Ölüm’ün Kaynağının Neresi Olduğu Gizemi 675 Yıl Sonra Çözüldü

Avrupa, Orta Doğu ve Afrika nüfusunun yüzde 60’ının ölümüne neden olan Kara Veba’nın kaynağı 675 yıl sonra bulundu. Mezar yerindeki kalıntılardan elde edilen DNA’ları inceleyen araştırmacılar, salgının Kırgızistan’dan yayıldığı sonucuna vardı. 

Kara Veba veya Kara Ölüm olarak bilinen salgın,1346 ile 1353 arasındaki 8 yıllık dönemde 3 kıtada milyonlarca can kaybına neden oldu. Salgının kaynağına dair çeşitli teoriler ortaya atılsa da kesin bir sonuca varılamadı.

Salgının kaynağına ilişkin yapılan araştırmalardan sonuncusu Nature dergisinde yayımlandı. Araştırma ekibinden İskoçya’daki Stirling Üniversitesi bilim insanı Philip Slavin, “Kara Ölüm’ün kökeni hakkındaki asırlık tartışmaları sona erdirmeyi başardık” dedi.

İskoç bilim insanı Slavin, Kırgızistan’ın kuzeyinde 1338-39 yıllarında ani ölümlerin anlatıldığı 1890 tarihli bir çalışmada ip ucu yakaladıklarını söyledi. Kara Veba’dan 7-8 yıl öncesine dair anlatının peşine düşen Slavin, antik DNA’ları inceleyen uzmanlardan oluşan bir ekip kurarak bölgeye gitti.

Ekipte yer alan Tuebingen Üniversitesi’nden araştırmacı Maria Spyrou, bölgede gömülen 8 kişinin dişlerine ulaşmayı başardıklarını söyledi. Spyrou, dişlerin birçok kan damarı içerdiği için ölüme neden olabilecek kan yoluyla bulaşan patojenleri tespit etme şansının yüksek olduğunu ifade etti.

Araştırmacılar, DNA dizilimini ortaya çıkardıktan sonra sonucu binlerce mikrobiyal genomdan oluşan bir veri tabanıyla karşılaştırdı. Araştırmacı Spyrou, DNA incelemesi sonucu kara veba olarak bilinen Yersinia pestis bakterisine rastladıklarını açıkladı.

Araştırma ekibinde yer alamayan Yeni Zelanda Otago Üniversitesi’nde Michael Knapp ise çalışmanın küçük bir örneklem üzerinden yapıldığını ifade ederek ‘kaçınılmaz sınırları’ olduğunu kaydetti.

Veba ve tedavisi

Veba, dağ sıçanı gibi memelilerde bulunan ve hayvanlardan insanlara bulaşabilen Yersinia pestis bakterisinin neden olduğu bir hastalık. Hıyarcıklı veba ise hastalığın en yaygın şekli ve enfekte bir pirenin ısırmasından kaynaklanıyor.

Kara vebaya neden olan üç formdan biri olan bubonik veba, vücuda girdikten sonra 2-8 günlük kuluçka süresini takiben lenf bezlerinin şişmesi, ağrıması, yüksek ateş, titreme ve öksürükle kendini gösteriyor.

Kara veba veya kara ölüm olarak da bilinen bubonik veba, ilk belirtiler ortaya çıktığında derhal antibiyotik ile tedavi edilmezse yüzde 90 oranında ölümle sonuçlanıyor. “Kara Ölüm” olarak da bilinen hıyarcıklı vebanın, Orta Çağ’da Avrupa’da 50 milyon insanın yaşamını yitirmesine neden olduğu biliniyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Orta Doğu Ve Kuzey Afrika’da Hava Kirliliği Nedeniyle Her Yıl 270 Bin Kişi Ölüyor

Dünya Bankası, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da hava kirliliği nedeniyle her yıl 270 bin kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Kurumun yayımladığı raporda, bu bölgelerin en büyük kentlerindeki hava kirliliğinin Güney Asya’dan sonra en yüksek orana sahip olduğu belirtildi.

Hava kirliliğinde güvenli kabul edilen seviyenin 10 kat aşıldığı belirtilen raporda, bu durumun bölgede yüzde 2’lik bir ekonomik kayba yol açtığı ifade edildi.

Raporda, bölge ülkelerine daha katı emisyon standartları uygulama, atık yönetimini iyileştirme ve temiz ulaşım seçenekleri oluşturma çağrısı yapıldı.

“Sağlık ve refahı azaltıyor”

Dünya Bankası’nın Orta Doğu-Kuzey Afrika bölge temsilcisi Ferid Belhaj, rapora ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

“Kirli gökyüzü ve denizler, bu bölgedeki milyonlarca insanın sağlığını, sosyal ve ekonomik refahını azaltıyor. Ülkelerin daha yeşil, sürdürülebilir ekonomik büyüme yolunu tercih etme olanağı var.”

Kurumun “sürdürülebilir kalkınma” yöneticisi Ayat Soliman ise “Bölgede ticaret, turizm ve sanayinin etkili olduğu yerlerde temiz alanların azaldığını” açıkladı.

Aşırı sıcaklık, kuraklık, fosil yakıt tüketimi

Dünya Bankası’na göre, bölgede iklim kriziyle birlikte artan aşırı sıcaklık, kuraklık ve göçün yanı sıra fosil yakıt tüketimi, çatışmalar ve tarım alanındaki yanlış politikalar, hava kirliliğinde temel nedenler arasında yer alıyor.

2019’da Afrika’da 1 milyondan fazla ölüm

Ekim 2021’de Lancet Planetary Health dergisinde yayımlanan bir araştırma, 2019 yılında Afrika’da kömür ve gaz yağının evlerde yol açtığı hava kirliliği nedeniyle 697 bin, dış ortamdaki hava kirliliği nedeniyle de 394 bin kişi hayatını kaybettiğini ortaya koymuştu.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerinden yararlanılarak hazırlanan araştırmada dış hava kirliliğine bağlı ölümlerde görülen artışın en tedirgin edici bulgu olduğu ifade edilmiş ve kıtadaki kentleşmeyle bu rakamın katlanarak büyüme riski olduğunun altı çizilmişti.

Raporda hem sanayileşme hem de kentleşmeden ötürü fosil yakıt kullanımının arttığına da dikkat çekilirken, 2100 yılı itibariyle kıta nüfusunun üç kat artarak 1,3 milyardan 4,3 milyara çıkmasının beklendiği de ifade edilmişti.

Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan, geçen yıl düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) iklim konferansında 2060’a kadar karbon emisyonlarını sona erdirme taahhüdünde bulunmuştu. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ise 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşma hedefini açıklamıştı.

Dünyada hava kirliliği

Çapı 2,5 mikrometreden küçük olan (PM2.5) ince parçacıklar akciğerlere derinlemesine nüfuz ederek zamanından erken ölüme sebep oluyor. Ayrıca arabalardan, kamyonlardan ve kömür santrallerinden yayılan nitrojen dioksit ve yeryüzündeki ozon seviyesi de hava kirliliğine bağlı erken ölümlere sebep oluyor.

Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya çapında hava kirliğinden dolayı yılda yedi milyon kişi hayatını kaybediyor. Bu rakam sigara ve zayıf beslenme alışkanlıkları nedeniyle hayatını kaybedenlerle aynı düzeyde.

Ayrıca dünya nüfusunun yüzde 91’i hava kalitesinin DSÖ’nün belirlediği sınırların üzerindeki yerlerde yaşıyor. DSÖ, her yıl dünya genelinde dış ortam hava kirliliği nedeniyle 4,2 milyon ölüm yaşandığını söylüyor. 3,8 milyon ölüm, evlerde kullanılan ve kirli yakıtlarla çalışan ocaklara maruz kalmasından kaynaklanıyor.

Temiz Hava Fonu’nun (CAF) bir analizine göre, hava kirliliğine küresel kalkınma yardımlarının yalnızca yüzde 1’i ayrılıyor. Dünyanın dört bir yanından hükümetler, 2019 ve 2020’de denizaşırı fosil yakıt projesi fonlarına, neden oldukları hava kirliliğini azaltma projelerine kıyasla yüzde 20 daha fazla kaynak sağladı.

Raporda, hava kirliliğinin HIV/AIDS, sıtma ve tüberkülozun toplamından daha fazla insanı öldürdüğü, ancak bu tür sağlık sorunlarının çok daha fazla fon aldığı tespit edildi.

Hava kalitesi projeleri için finansman yoğunluklu olarak orta gelirli Asya ülkelerine yönelikken Afrika ve Latin Amerika ülkeleri, çok sayıda yoğun kirli şehre sahip olmalarına rağmen toplam fonun sadece yüzde 15’ini alıyor.

Örneğin, 2019’da hava kirliliği ile ilgili tahmini 2260 kaybı olan Moğolistan, 2015-2020 yılları arasında 437 milyon dolar alırken, hava kirliliği nedeniyle 70 bin 150 erken ölüm yaşayan Nijerya sadece 250 bin dolar aldı.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın