Ankilozan Spondilit Nedir? Belirtileri, Nedenleri, Teşhisi, Tedavisi

Ankilozan Spondilit (AS), omurga ve leğen kemiğini birleştiren eklemleri etkileyen ağrılı, iltihaplı bir romatizma türüdür. Ankilozan Spondilit (AS), öncelikli olarak omuriliği etkileyen bir artrit türüdür.

Omurga eklemlerinin iltihaplanması sonucunda şiddetli, kronik ağrı ve rahatsızlığa neden olur. Daha ileri vakalarda, bu iltihaplanma, ankiloz denilen ve omurgayı sabitleyip hareketsiz bırakan yeni kemik oluşumuna yol açabilir.

Ankilozan Spondilit kimlerde görülür?

Kronik bir hastalık olan Ankilozan Spondilit genellikle erkeklerde kadınlara oranla 2-3 kat daha fazla görülür. Genetik faktörün oldukça belirleyici olduğu Ankilozan Spondilit erkeklerde daha sık görüldüğü gibi hastalığın seyri de daha hızlı ilerler. Mikrobik olmayan iltihaplı romatizma hastalığı ülkemizde her 200 erkek ve 500 kadından birinde görülür. Çocuklarda 10 yaşından sonra kalça ve diz bölgesinde iltihaplanma ile görülen bu hastalık genellikle 20 yaşından sonra başlasa da belirtileri hemen ortaya çıkmaz.

Ankilozan Spondilit nedenleri

Omurganın öne doğru eğilmesi ve eklemlerin kemikler ile bütünleşmesi sonucu hareket kısıtlılığı yaratarak hayat kalitesini düşünen Ankilozan Spondilit hastalığının sebebi tam olarak bilinmese de kalıtsal faktörlerin önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. HLA-B27 adlı geni taşıyan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski bir hayli fazladır. Ancak tek başına bu genin varlığı hastalığın görüleceği anlamına gelmez.

Ankilozan Spondilit belirtileri

Özellikle sabahları bel ve kalçalarınızda ağrı ve sertlik
Boyun ağrısı
Yorgunluk
3 aydan fazla devam eden ağrı
Ağrının fiziksel aktivite ve egzersiz ile rahatlaması

Ankilozan Spondilit teşhisi;

Fizik muayene

Uzman doktor, öncelikle belirtileri değerlendirecektir. Daha sonra fizik muayenede omurganızdaki hareket aralığını test etmek için farklı yönlerde omurganızı bükmenizi isteyebilir. Pelvisinizin belirli kısımlarına bası uygulayarak veya bacaklarınızı belirli bir pozisyona getirerek ağrınızı yeniden üretmeye çalışabilir. Ayrıca, göğsünüzü genişletmekte zorlandığınızı görmek için derin bir nefes almanızı isteyebilir.

Görüntüleme testleri

X-ışınları, eklemleriniz ve kemiklerinizdeki değişikliklerin belirlenmesini sağlar, ancak ankilozan spondilitin belirtileri hastalığın erken dönemlerinde belirgin olmayabilir. MRG, kemiklerin ve yumuşak dokuların daha ayrıntılı görüntülerini sağlamak için radyo dalgaları ve güçlü bir manyetik alan kullanır. MRG taramaları, hastalık sürecindeki ankilozan spondilitin kanıtlarını ortaya çıkarabilir, ancak çok daha pahalıdır.

Laboratuvar testleri

Ankilozan spondiliti tanımlamak için spesifik laboratuar testleri yoktur. Bazı kan testleri, iltihaplanmayı ortaya çıkarabilir, ancak birçok farklı sağlık problemi de iltihaplanmaya neden olabilir. Kanınız HLA-B27 geni için test edilebilir, ancak bu geni taşıyan kişilerin çoğunda ankilozan spondilit yoktur.

Ankilozan Spondilit tedavisi

Ankilozan Spondilit sebebi bilinmeyen, dünya nüfusunun %0.9’unda görülen, bel ağrısı şikayeti ile karakterize kronik romatizmal bir hastalıktır. Tedavi öncelikle hastanın bel ağrısı, tutukluk durumu gibi klinik özelliklerine yönelik olarak uzman hekim tarafından düzenlenir. Öncelikle Ankilozan Spondilit hastalığının ilerlemesini azaltmak ve geriletmek için farklı türde ilaç tedavisi uygulanır. Böylece hastanın hareket kabiliyetini yitirmemesi ya da geri kazanması sağlanmaya çalışılır. Ayrıca omurga ve eklemlerdeki iltihaplanma ve ağrıların azaltılmasına yönelik tedavi uygulanır.

Ankilozan Spondilit ömür boyu devam eden ve kesin olarak tedavisi olmayan bir hastalık olduğundan hekimlerin tedavi ile amaçladıkları şikayet ve yakınmaların azaltılması ve yaşam kalitesinin artırılmasıdır. İlaç tedavisinde kullanılan ağrı kesicilerin fayda etmediği bir kısım hastalarda, biyolojik ilaç olarak isimlendirilen anti-TNF ve spesifik ajanlar romatoloji uzmanının gerekli gördüğü durumlarda kullanılabilir. Ayrıca ilaç tedavilerine ek olarak hekiminizin yönlendireceği fizyoterapist tarafından Ankilozan Spondilit hastasının kişisel durumuna özel olarak egzersiz ve spor önerilir. Amaç hastanın hareket kabiliyetini, kuvvet ve dayanıklılığını artırmaktır. Destekleyici tedavi olarak egzersizin hastalığın ilerleyişini durdurmada yardımcıdır. Bu egzersizler; solunum, omuz, kalça ve boyun egzersizleri ve kişiye özel diğer antrenmanlar olarak sınıflandırılabilir.

Kas esnekliğini, hareket kabiliyetini geliştirmek, postürün iyileşmesi ve devamlılığın sağlanması için eklem egzersizlerinin yanı sıra fizik tedavi yöntemleri de ağrı ve tutukluğu gidermede yardımcıdır. Ankilozan Spondilit tedavisinde verilen ilaç tedavisinin düzenli kullanılmasının yanı sıra egzersiz de devamlı ve düzenli olarak yapılmalıdır. Yapılacak olan egzersiz programında şunlara dikkat edilmelidir:

Akut atak sırasında egzersiz yapılmamalı.
Egzersiz esnasında ağrılar artıyorsa program değiştirilmeli.
Yapılan egzersiz programında amaç eklem hareket açıklığının korunması ve kasların güçlendirilmesi olmalı.
Egzersiz programı kas ve eklemlere zarar vermeyecek şekilde olmalı.
Önerilenden daha uzun süre egzersiz yapılmamalı.
Ani ve sert hareketlerden kaçınılmalı.

Aktif yaşamın yoğun olduğu genç yaşlarda ortaya çıkan Ankilozan Spondilit, yaşam boyu süren ve ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle, düzenli bir hekim muayenesi ve sürekli bir egzersiz programı gerektirir. Bu noktada dikkat edilmesi en önemli unsur aktif bir yaşam tarzını benimsemektir. Hastalığın bütüncül bir tedavi yaklaşımı ile tedavi edilmesinin, hastalıkta başarıyı sağlayan en önemli unsur olduğu unutulmamalıdır. Erken tanı ve tedavinin son derece önemli olduğu bu hastalıktan korunmak için düzenli olarak kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin.

Paylaşın

Afoni Nedir? Teşhisi Ve Tedavisi

Afoni, sinirsel bir hastalık veya ses tellerini hareket ettiren kaslardaki hastalık sonucunda görülebilen tam ses kaybıdır. Afoninin belli bir tedavisi yoktur; ancak geçici durumlarda, hastanın sesi genellikle kaybolduğu gibi aniden geri gelebilir.

Afoni sebepleri, genellikle konuşma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalığı veya zedelenmesi, boğaz, gırtlak hastalıkları veya nörozdur. Histerik afoninin nedeni, şuuraltı, hiç konuşamamak veya özel bir durumda konuşamamak arzusudur.

Ses kaybının farklı nedenlerden kaynaklanabilir. Bazı hastalar sadece sesinde sorun yaşarken bazı hastalarda hem seste hem de yutmada zorluk yaşanır. Yaygın görülen nedenlerden biri, çeşitli faktörlerle meydana gelen ses tellerinin şişmesidir.

Sesin aşırı ya da yanlış kullanılması bu şişliğin oluşmasına neden olabilir. Reflü de ses bozukluklarının sebepleri arasında yer alır. Asit, boğazda ve gırtlakta tahriş yarattığı için aralıklı ya da sürekli ses kısıklığı oluşabilir.Ses tellerini hareket ettiren kasların anormallikleri sonucunda da ses kısıklığı ortaya çıkabilir.

Bazı hastalarda ses tellerini kontrol eden kaslar çok kuvvetli kasılarak spastik disfoni olarak bilinen rahatsızlıklara neden olabilir. Kronik kas gerginliği de ses kısıklığının bir nedeni olabilir. İyi huylu veya kanserli büyümelerin neden olduğu ses teli işlevindeki bir değişiklik, seste değişikliklere neden olabilir.

Paylaşın

Anal Fissür (Makat Çatlağı) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Anal Fissür (Makat çatlağı), anüs bölgesini örten deride ağrı, kanama ve kaşıntıya yol açan küçük yırtık veya çatlaktır. Anüs derisi yoğun sinir ucu içeriği nedeniyle çok hassas bir bölgedir.

Ayrıca iki farklı ve iç içe yerleşik kas tabakası tarafından sarılıp sıkılmaktadır. Özellikle vücut dışkılamaya hazır değilken yapılan zorlu dışkılamalar veya makatın çok tahriş olduğu ishal durumlarında bu bölgede yırtıklar oluşabilir.

Son derece ağrılı olan bu yırtıklar kaslarda spazma yol açarak daha fazla basınca maruz kalırlar ve kan dolaşımları yetersiz kaldığı için yırtık iyileşme şansı bulamaz.

Anal Fissür (Makat çatlağı) nedenleri;

Fissür genellikle bir kabızlık dönemini izleyerek oluşur. Ender olarak bir ishal atağını takiben de oluşabilir. Sert, kuru (taş gibi) bir dışkının zorla anal kanaldan (makattan) geçmesi sırasında bu bölgede yırtık oluşur.

Genelde fissür yüzeyel olarak başlar ve hızla iyileşir. Bazen derinleşip altta yatan sfinkter kasına (anal kanal çevresinde dışkılama alışkanlığını kontrol eden kas) ulaşabilir.

Bu durumda hastalık kronik (süreğen) hale gelmiştir. Kısacası anal kanalın mekanik travması, anal kanal sfinkter bozuklukları, iskemi anal fissür nedenleri arasındadır. Kabızlık, patlayıcı tarzda ishaller, rektosel gibi anal kanalın anatomisini bozan olaylar, tromboze hemoroid gibi problemler fissüre yol açmaktadır. Chron veya ülseratif kolit gibi inflamatuar barsak hastalıklarıda da fissürlerle görülebilirler.

Ağrı beraberinde sfinkter spazmına yol açmakta ve bunu takiben oluşan iskemi süreci daha da kötüye götürmekte, bir kısır döngü içerisinde ağrı-spazm-iskemi gerçekleşmektedir.

Akut fissür bu şekilde derinleşmekte skin tag (deri takıntısı) ve hipertofik papilla iyileşemeyen fissüre eklenip kronik hal almaktadır. Kronik fissürler zamanla anal stenoz dediğimiz makatta darlıklara yol açıp giderek dayanılmaz bir hal almaktadırlar.

Anal Fissür (Makat çatlağı) belirtileri; 

Rektal ağrı: Hastalar sıklıkla dışkılama sırasında meydana gelen yanma ya da yırtılma gibi bir ağrı tanımlarlar. Ağrı dışkılama sonrası dakikalar ya da saatlerce sürebilir. Ağrı sfinkter kasının (anal kanal çevresinde dışkılama alışkanlığını kontrol eden kas) spazmına (kasılmasına) bağlıdır. Bazen hastalar ağrı nedeniyle dışkılamadan kaçabilir.

Rektal kanama: Genellikle az miktarda parlak, kırmızı kanamadır ve tuvalet kağıdında görülebilir veya damla damla kanama olabilir.

Şişme: Fissürün dış kenarında şişme sonucu cilt kabartısı gelişebilir. Makat bölgesinin temizliği sırasında fark edilebilir.

Kaşıntı: Fissürün ardışık olarak iyileşip tekrar açılması sırasındaki akıntı kaşıntıya yol açabilir.

Anal Fissür (Makat çatlağı) tedavisi

Anal fissürlerin yaklaşık yarısı tuvalet alışkanlıklarının değiştirilmesi ve bu bölgeye uygulanan kremler ile tedavi edilebilir. Bununla birlikte günde 5-6 defa en az 15 dakika süreyle yapılan sıcak oturma banyoları tedavide önemlidir. Oturma banyoları sonrası bu bölgenin ıslak kalmaması gerekir. Bununla birlikte kabızlık tedavi edilmelidir. Posalı yiyecekler yenmeli ve bol miktarda su içilmelidir.

Anal fissür için bir diğer tedavi yöntemi makatı kontrol eden kas içerisine yapılan özel enjeksiyon sonrası kaslardaki kasılma çözülür ve kaslar geçici bir süre yaklaşık 4-6 ay kadar felç edilir. Bu süre içerisinde fissürün iyileşmesi beklenir. Bu yöntem ile başarı oranı % 70 lerdedir.

İlaç tedavisinin yetersiz kaldığı ve/veya tedavisye rağmen sık sık tekrarlamaların olduğu durumlarda cerrahi tedavi tercih edilmelidir. Yapılan ameliyatta makatı kasan kaslardan içteki kesilir ve yırtık ık iyileşmesi beklenir.Başarı oranı % 95 lerdedir. Fakat bu yöntemde de % 3-5 oranında gaz tutamama ve dışkı kaçırma gibi sorunlar oluşabilir.

Paylaşın

Afazi Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Afazi, bireyin söylemek istediğini artık söyleyememesi anlamına gelmektedir. Daha geniş bir tanımla, Afazi, beyindeki konuşma merkezlerinde meydana gelen bir hasar sonucunda konuşma, konuşulanı anlama, adlandırma, tekrarlama, okuma veya yazma gibi becerilerin kısmen ya da tamamen kaybıdır.

Afazi sonrası kişinin planlama, basit etkinlikleri yerine getirme, problem çözme ve karar verme becerileri de etkilenebilir. Afazisi olan kişi bir işe nereden ve nasıl başlayacağını belirlemekte, o işi yerine getirmek için gerekli basamakları oluşturmakta güçlük yaşayabilir.

Afazinin gelişimi

Afazi beyin hasarı neticesinde oluşmaktadır. Afaziye sebep olan bu tür beyin hasarının nedeni genellikle kan damarlarında oluşan bozukluklardır. Bu tür bir bozukluk aynı zamanda inme, serebral hemoraj (beyin kanaması), serebral enfarkt veya apopleksi olarakta adlandırılmaktadır. Tıp dilinde SVO denilmektedir: Serebro (=beyinsel) Vasküler (=kan damarı) Olay. Afazi Turkish oluşumunun diğer sebepleri arasında travma (beyinin bir (trafik) kazası sonucunda hasar görmesi gibi) veya beyin tümörü gösterilebilir.

Beynimizin işlevini yerine getirebilmesi için oksijene ve glikoz’a ihtiyacı vardır. Bir SVO sonucu veya diğer bir sebepten dolayı beyindeki kan dolaşımı bozulmuşsa, o yerdeki beyin hücreleri ölür. Beyinde farklı işlevlere sahip birçok alan bulunmaktadır. Birçok insanın dil kullanım alanları beyinin sol yarısında bulunmaktadır. Bu beyin alanlarının hasar görmesi durumunda afazi oluşumu söz konusudur.

Afazinin belirtileri nelerdir?

Konuşmada güçlük
Adlandırmada güçlük
Anlamada güçlük
Okuma-yazmada güçlük
Konuşmada garip ve uygun olmayan kelimeler kullanma olarak sıralanabilir.

Afazi çeşitleri nelerdir?

Afazi türlerinin semptomları değişiklik göstermektedir. Yaygın görülen türleri ise:

Tutuk Afazi: Bu tür afazinin görüldüğü kişiler ne demek istediğini bilir ancak fikirlerini söylemede ve başkalarıyla iletişim kurmada zorluk yaşar. “Dilimin ucunda, ama bir türlü söyleyemiyorum.” Tabiri bu tür için kullanılır. Tutukluk hem yazılı hem de sözlü iletişimde görülmektedir.

Akıcı Afazi: Bu tür afazinin görüldüğü kişiler sağlıklı işitmesine ve okuyabilmesine rağmen anlamlandırmada güçlükler yaşar. Çoğunlukla nasıl ve nerede kullanıldığına bakmaksızın kelimeleri sadece gerçek anlamlarıyla algılarlar. Akıcı bir konuşma mevcut fakat anlamlı üretim oldukça kısıtlıdır.

Anomik Afazi (Akıcı): Bu hastalar akıcı ve anlaşılır konuşurlar fakat adlandırma da güçlük yaşarlar. Algılamada sorun yaşamamalarına rağmen nesneleri adlandıramaz ya da kullanmak istedikleri kelimeyi hatırlamakta güçlük yaşarlar. Arıca sözlü ve yazılı anlatımda da güçlük çekerler.

Global Afazi: Afazinin en şiddetli türüdür. Genellikle kişi felç geçirdikten hemen sonra görülür. Bu tür afazinin görüldüğü kişiler konuşma ve anlama güçlüğü çekmelerinin yansıra okuma ve yazma becerilerini de yitirirler.

Progresif Afazi: Nadir görülen bir afazi türü olan progresif afazide kişiler konuşma, okuma, yazma ve anlama becerilerini yavaş yavaş kaybederler. Hastalar el işaretleri ya da mimik gibi alternatif iletişim yollarını kullanmayı tercih etmeye başlarlar.

Afazi, hafif ya da şiddetli görülebilir. Hafif afazi görülen kişiler konuşup sohbet edebilir ancak kelimeleri bulmada ya da karmaşık konuşmaları anlamada güçlük çekebilirler. Şiddetli afazi ise kişinin iletişim kabiliyetini büyük ölçüde etkilemekte, hastalar etkili iletişim kurmada ya da konuşulanı anlamada ciddi ölçüde güçlükler yaşar.

Afazi nasıl teşhis edilir?

Felç, beyin hasarı ya da tümör sonrasında afazi görülme olasılığı oldukça yüksektir. Nörolojik muayene sonrası afazik durum tanımlanabilir. Süreçte dil ve konuşma becerilerinin değerlendirilmesi sonucu tanı kesinleştirilir.

Afazinin tedavisi

Afazili birçok birey bir süre hastanede yatmıştır. Hastanede yatma genelde beyin hasarı oluştuktan sonra gerçekleşmiştir. Afazili birçok bireyin hastaneden taburcu olduktan sonra ek tedaviye ihtiyacı vardır. Yardım için kime başvurmaları gerektiği her zaman açık değildir. Lütfen bölgenizdeki olanaklar konusunda sizi tedavi eden doktora danışınız. Afazi tedavisi çoğu zaman bir konuşma terapisti tarafından yürütülür. Genelde afazili her bireye konuşma terapisi uygulanabilir. Tedavinin süresini etkileyen sebepler arasında afazinin iyileşme hızı ve yaşadığınız ülkedeki olanak ve düzenlemeler gösterilebilir.

Paylaşın

Ambliyopi Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Ambliyopi (Göz Tembelliği), tek taraflı veya çift taraflı görme keskinliğinde azalmadır. Daha geniş bir tanıma; Gözün hipermetropi, miyopi, astigmatizma, katarakt, şaşılık gibi nedenlerle iyi görememesi sonucunda görme yollarının gelişememesidir.

Ambliyopi (Göz Tembelliği) riski 7 yaşına kadardır. 7 yaşından sonra göz tembelliği gelişmez. Her 100 çocuktan 4’ünde göz tembelliği bulunur.

Ambliyopi (Göz Tembelliği) nedenleri:

Şaşılık: En sık görülen sebepdir. Kayan gözden gelen görüntü çift görmenin önlenmesi amacıyla yok sayılır ve çocuk sadece tek gözüyle görmeye yönlenir. Bu kayan gözün görmesinin düşmesine neden olur.

Refraktif farklılık: Refraktif bozukluklar gözlükle düzeltilmektedir. Amblyopi tek gözün diğerine göre daha fazla myopik, hipermetropik ya da astigmatik olmasıyla oluşmaktadır. Bulanık gören göz yok sayılır ve amblyopi gelişir. Gözler normal gözükmektedir ama tek göz diğerine göre daha az görmektedir. Bu en zor tanı konan amblyopi nedenidir ve sıkı takibin yapılması gerekmektedir.

Göz dokularının geçirgenliğinin bozulması: Katarakt yada görüntünün net olarak odaklanmasını engelleyecek her türlü durumda amblyopi gelişmektedir. Bu en ağır amblyopi tipidir.

Her iki gözde ileri derecede yüksek kırma kusuru: Her iki gözde 3 dereceden fazla hipermetrop veya 7-8 derece miyopi varlığı her iki gözün birden tembelliği ile sonuçlanır.

Ambliyopi (Göz Tembelliği) tedavisi:

Göz tembelliğinde tedavinin esası gözdeki görmeyi bozan patolojinin en erken zamanda ortadan kaldırılmasıdır. Gözlük verilebilir. Şaşılık gözlükle düzeltilebilir. Eğer katarakt varsa veya görmeyi engelleyen bulanık ortam mevcutsa, şaşılık gözlükle düzelmiyorsa bunun ameliyatla düzeltilmesi gerekir.

Ayrıca zayıf gözün daha çok çalışması sağlanmaya çalışılır. Bu, sağlam gözün özel bir bandajla haftalar bazen aylar boyunca kapatılması ile yapılır. Önce gerekli olan reçete edilir. Çocuk bunu kullanmaya başlar ve kapama tedavisi yapılır. Şaşılıkta eğer bir cerrahi müdahale yapılacaksa genellikle önce göz tembelliği giderilmeye çalışılır. Ameliyat öncesi belli bir dönem kapama tedavisi yapılır, ameliyat uygulanır, daha sonra bir müddet daha kapama yapılmaya devam edilir.

Bundan sonrası ise tamamen sizin sabrınıza kalmıştır. Çocuklar kapama yapılmasından hiç hoşlanmazlar ve bunu reddederler. Ancak ebeveyn olarak bu dönem, sizin ilgi ve sabrınızla, başarılı bir şekilde yaşanabilir. Yaşamları boyunca göz tembelliklerinin mevcudiyeti nedeniyle yaşayacakları sıkıntıları düşünerek sabırla yaklaşılmalıdır.

Göz muayenesi ne zaman yapılmalıdır?

Tüm çocuklar doğumda, 1 yaşında, 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorun olmasa da mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene edilmiş olması gerekir. Bu arada doğumdan itibaren hem ailenin hem de çocuk doktorlarının bazı tespitleri ile gerekli hallerde, çok erken dönemlerde de göz muayenesi yapılabilir.

Ambliyopi (Göz Tembelliği) tedavi edilmezse ne olur?

Göz tembelliği toplumun %2-4 ‘ünde oldukça sık karşılaştığımız bir problemdir. Ancak, hayatın ilk yıllarında tanındığı ve tedavi edildiği takdirde düzeltilebilen bir sorundur.

Çocuğun yalnızca görme keskinliğinde değil derinlik algısında yani üç boyutlu görmede de problemlere neden olabilir. Çocuğun ileriki hayatında meslek seçiminde bile karşısına bir sorun olarak çıkabilir. Yapılan çalışmalarda bir travma sırasında sesin geldiği yöne kişinin genellikle tembelliği olmayan iyi gözüyle baktığı ve iyi gören gözün hasar aldığı bildirilmektedir.

Düzeltilebilir bir hastalık olan göz tembelliğinin çocukluk döneminde rutin göz muayeneleri ile tanınması ve tedavi edilmesi bütün bu nedenlerle çok önemlidir.

Paylaşın

Alzheimer; Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi

Genellikle 60 yaş ve üzerine ortaya çıkan ve halk arasında bunamada denilen Alzheimer, hastanın duygu, düşünce ve davranışlarında problemlere yol açan bir çeşit unutkanlık tipi olarak tanımlanabilir.

Alzheimer, beynin sinir hücreleri dokusunda “beta-amyloid” adındaki anormal protein birikmesine bağlı olarak oluşur ve bu birikim zamanla beyinden atılamaz hale gelir. Dolayısıyla protein birikmesi ve plaklar sebebiyle sinir hücreleri arasında bağlantı kurulamaz ve sinir hücreleri ölür. Bu durumda direkt olarak beynin düzgün çalışmasını engeller.

2050 yılına kadar 11 ila 16 milyon kişinin Alzheimer hastası olacağı düşünülmektedir. Alzheimer tanısı konmuş kişilerin pek çoğu tanıdan itibaren 8-20 yıl kadar yaşayabilirler.

Alzheimer belirtileri:

Kısa dönemli hafıza kaybı: Demansın en yaygın erken belirtileri arasında yeni bilgiyi unutmak gelir. Önemli konuları unutmak ve sürekli aynı bilgiyi sormak da Alzheimer’ın erken evresinde yaygın görülen semptomlar arasındadır.

Aşina olunan işleri yaparken zorluk yaşamak: Demansa sahip kişiler genelde günlük işleri planlamada ve tamamlamada zorluk yaşar. Kişiler yemek hazırlamada, telefon görüşmesi yapma veya oyun oynamadaki sıralamaları aklında tutamayabilir.

Yazma ve konuşmada oluşan yeni sorunlar: Alzheimer belirtileri yaşayan hastalar genelde basit veya alternatif farklı kelimeleri unuturlar. Bu da onların konuşma ve yazmasını anlaşılması zor hâle getirir. “Diş fırçası” kelimesini hatırlamakta güçlük çekerek, bunun yerine “ağzım için kullandığım o şey” ifadesiyle sorabilirler.

Zaman ve yer karışıklığı: Alzheimer hastaları kendi mahallesinde kaybolabilir, nerede olduklarını ve oraya nasıl geldiklerini unutabilir ve eve nasıl gideceklerini bilemeyebilirler.

Yanlış veya zayıf kararlar: Alzheimer hastaları güzel havada üzerine kat kat bir şeyler alabilir veya soğuk havada çok hafif bir şekilde giyinebilirler.

Soyut düşünmeyle ilgili sorunlar: Alzheimer hastası olan biri hangi numaraların ne olduğunu ve ne için kullanıldıkları gibi kompleks zihinsel işlevleri gerçekleştirmede olağandışı bir zorluk yaşayabilir.

Eşyaları yanlış yere koyma ve adımları takip edememe: Alzheimer hastası olan biri eşyaları olmadık yerlere koyabilir. Örneğin, ütüyü buzdolabında, kol saatini şeker kâsesinin içinde bulabilirsiniz.

Ruh hâli ve davranışlarda değişimler: Alzheimer hastası olan birinin ruh hâlinde hızlı değişimler yaşanabilir. Sakinken birdenbire gözyaşları içinde kalmak, sinirlenmek veya saldırganlaşmak gibi. Aşırı derecede kafaları karışmış, endişeli, şüpheli veya aile bireyine bağımlı olma hâli içinde olabilirler.

Görsel imajları ve mekânsal ilişkileri anlamada zorluk: Bazıları için, görsel işlemedeki bir değişim Alzheimer’ın erken belirtileri arasında olabilir. Bu kişiler okumada zorluk yaşayabilir, mesafeyi çıkaramayabilir, renk ya da tezatlığı belirleyemeyebilirler. Bu da araba kullanmada sorunlara sebep olur.

Sosyal aktivitelerden geri çekilme: Alzheimer belirtileri yaşayan bir kişi yaşadığı değişimler sebebiyle sosyal olmaktan kaçınabilir. Bu kişiler spordan, sosyal etkinliklerden ve hobilerinden uzaklaşabilirler. Saatlerce televizyon karşısında pasif bir şekilde oturup, normalinden daha fazla uyuyabilir veya günlük aktiviteleri yapmak istemeyebilirler.

Alzheimer nedenleri:

Beyindeki protein birikiminin yanı sıra sinir iletiminin bozulması, beyin hücrelerinin zarar görmesi gibi etkenler nedeniyle yaşanabilir. Yapılan araştırmalara göre hastaların sadece %20’sinde alzheimer görülme riski bulunuyor.
Yani hastalık, yaş etkeninin yanı sıra genetik faktörlere bağlı olarak da görülebilir. Ancak sadece kalıtsal sebeplerle ilişkilendirilmesi yanlış olur. Çünkü Alzheimer, sinsice etkilerini gösteren bir hastalıktır ve bulguları yaşa bağlı olarak artış gösterir. Diğer nedenler ise şöyle sıralanabilir;
Geçmişe bağlı depresyon
Damar hastalıkları (Kolestrol, tansiyon yüksekliği ve kalp krizi)
Geçmişe bağlı ciddi yaralanmalar
APOE4 taşıyıcılığı
Düşük eğitim düzeyi
Alzheimer testleri:

Alzheimer teşhisi, birtakım nöropsikolojik ve bilişsel testler yardımıyla ortaya konur. Testler, genellikle hastanın problem çözme, zihinsel işlevsellik, dikkat, dil becerileri ve sayma gibi birtakım yeteneklerini ölçmeyi hedefler.

Psikiyatrik değerlendirme: Yapılan psikolojik muayene, hastada depresyon gibi semptomları tetikleyen herhangi bir zihinsel sağlık durumunun varlığını tespit etmek içindir.

Beyin tarama testleri: Beynin yapısında ve işlevinde tümör gibi farklı bir problemin var olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır.

Genetik testler: Alzheimer probleminin herhangi bir gen kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını öğrenmek için uygulanır. Test sonucu, hastanın demans risk grubunda yer alıp almadığını da ortaya koyar.

Diğer tarama yöntemleri: Beyin aktivitelerini resimleyen pozitron emisyon tomografisi (PET), manyetik rezonans görüntüleme (MRI), beyni ayrıntılı görüntüleyen bilgisayarlı tomografi (BT).

Tedavi sürecinde uygulanan yöntemler:

Alzheimer tedavisi konusunda kesin ve tam şifa veren bir yöntemden söz edilemez. Mevcut olan ve kullanılmakta olan ilaçlar, sadece hastaların şikayetlerini belirli oranda azaltmak ve davranışlarını düzenlemek konusunda yardımcıdır. Tedaviye ilk olarak düşük doz ilaçlarla başlanır.

İlerleyen vakalarda da ilacın dozu arttırılır. Çünkü ilacın dozu ne kadar yüksek olursa mide bulantısı, kusma ve ishal gibi yan etkileri de o denli artabilir. Tedavi sürecinde genellikle “kolinesteraz inhibitörleri” grubu ilaçlarla reçete edilir.

Örneğin: “Namenda” adıyla bilinen ilacı, orta ve ileri düzey alzheimer hastaları kullanabilir. İlaç, hastaların günlük işlerini daha rahat yapabilmelerini amaçlar. Hastaların banyo yapma becerilerini bağımsız olarak sürdürmelerine destek olur.

Paylaşın

Alzheimer Nedir, Nedenleri, Belirtileri Nelerdir?

Alzheimer, iki zararlı proteinin çökmesi ile ortaya çıkan ve demansın (bunamanın) en sık görülen nedeni olan hastalıktır. Hastanın duygu, düşünce ve davranışlarında problemlere yol açan bir çeşit unutkanlık tipi olarak da tanımlanabilir.

Genellikle 60 yaş ve üzeri hastalarda ortaya çıkar, belirtilerini yavaş yavaş hissettir ve hasta gün geçtikçe günlük rutin işlerini dahi yapamayacak hale dönüşür. Alzheimer, beynin sinir hücreleri dokusunda “beta-amyloid” adındaki anormal protein birikmesine bağlı olarak oluşur ve bu birikim zamanla beyinden atılamaz hale gelir. Dolayısıyla protein birikmesi ve plaklar sebebiyle sinir hücreleri arasında bağlantı kurulamaz ve sinir hücreleri ölür. Bu durumda direkt olarak beynin düzgün çalışmasını engeller.

Alzheimer nedenleri nelerdir?

Hastalığın nedenleri konusunda herhangi bir kesinlik yok. Beyindeki protein birikiminin yanı sıra sinir iletiminin bozulması, beyin hücrelerinin zarar görmesi gibi etkenler nedeniyle yaşanabilir.

Yapılan araştırmalara göre hastaların sadece %20’sinde alzheimer görülme riski bulunuyor. Yani hastalık, yaş etkeninin yanı sıra genetik faktörlere bağlı olarak da görülebilir. Ancak sadece kalıtsal sebeplerle ilişkilendirilmesi yanlış olur. Çünkü Alzheimer, sinsice etkilerini gösteren bir hastalıktır ve bulguları yaşa bağlı olarak artış gösterir.
Diğer nedenler ise şöyle sıralanabilir;

Geçmişe bağlı depresyon
Damar hastalıkları (Kolestrol, tansiyon yüksekliği ve kalp krizi)
Geçmişe bağlı ciddi yaralanmalar
APOE4 taşıyıcılığı
Düşük eğitim düzeyi
Belirtileri nelerdir?

Eğer bir hafıza sorunu varsa bundan sonra ne olacaktır? Hafıza kaybı yada duyu durum değişiklikleri olduğunda, doktor Alzheimer hastalığını olası bir neden olarak düşünebilir. Ama Alzheimer tanısı, bir eleme sürecidir. Doktor, bulgu ve belirtilerin tüm olası nedenlerini birer birer araştıracak ve tek olasılık Alzheimer hastalığı kalana dek diğer nedenleri birer birer eleyecektir. Yüzde 100 kesin tanıya ancak otopsi ile varılabilir ki bu da beyin dokusunun direkt olarak mikroskop altında incelenmesi ile olur.

Erken belirti ve bulguları fark etmek genellikle güçtür. Bunlar genetik yapı özellikleri yaşam tarzı kültürel birikim ve yaşamdaki tecrübelerine göre kişiden kişiye farklılık gösterir sıklıkla gözlenen özellikler şunlardır.

Ağır bellek kaybı
Kafa karışıklığı
Soyut düşünceleri oluşturma beceriksizliği
Konsantrasyon güçlüğü
Gündelik ya da karmaşık işleri yapmada zorluk.
Kişilik değişiklileri
Şüpheci ya da garip davranışlar.
Hastalığa nasıl tanı konulur?

Yeni bazı yöntemler hızla gelişmekle birlikte, halen hastalığın tanısı klinik belirtiler ve demans nedeni olacak başka bir hastalığın olmadığının gösterilmesine dayanır. Bununla beraber yakın bir gelecekte şu an deneysel amaçlı kullanılmakta olan birçok tanı yöntemi, günlük kullanıma da girecek olup hastalar klinik belirtiler ortaya çıkmadan önce de tanınabilecektir.

Hastalığın bir tedavisi var mıdır?

Halen hastalığın kesin bir tedavisi olmamakla beraber, bu hastalıkta beyinde eksik olan asetil kolin maddesini artıran bir grup ilaç ve yine bu hastalıkta hücreler arası boşlukta artmış olarak bulunan glutamat maddesinin aşırı etkisini azaltan bir ilaç kullanımdadır.

Ağız, çene ve yüz deformiteleri nedir?

İleride gerek hastalığın erken dönemde tanısının konulmasına yönelik tetkik yöntemlerinin daha gelişmesi gerekse beyindeki değişiklikleri önleyici ya da ortadan kaldırıcı tedavilerin ortaya çıkması ile bu hastalığa karşı tedavi başarımız daha da artacaktır.

Bununla beraber şu an alabileceğimiz en iyi önlemlerin başında orta yaşta ortaya çıkmış yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kan yağlarındaki yükselmelerin erken dönemde tedavisi gelmektedir.

Paylaşın

Akustik Sinir, Akustik Nöroma Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Akustik Sinir, tip dilinde işitme sinirine verilen addır. Akustik Nöroma ise, işitme ve denge sinirlerinde ortaya çıkan iyi huylu yavaş büyüyen tümörlerdir. İşitme kaybı ve denge problemlerine neden olabilmektedir. 

Yetişkinlerde çocuklara nazaran daha sık görülmektedir. Genellikle tek taraflıdır, nadiren çift taraflı gözlenebilmektedir.

Akustik nöromaların nedeni nedir?

Akustik nöromaların neden ortaya çıktığı bilinmemektedir. Bu tümörün belirli bir tür tümör baskılayıcı gende bir bozukluk olduğu zaman ortaya çıktığı düşünülmektedir.

Akustik nöromalar ne sıklıkla görülürler?

Akustik nöromalar genellikle bir milyonda 10 kişide görülürler. Kadınlarda erkeklere göre daha fazla ve en çok 30-60 yaş arasında görülürler.

Akustik nöromların belirtileri nelerdir?

İşitme kaybı – gelişmesi uzun yıllar alabilir, kişi bu nedenle işitme kaybının farkında olmayabilir.
Çınlama, uğultu
Yürüyüş esnasında denge problemleri
Bir tarafa yalpalama hissi
Yüz belirtileri ;  yüzde  hissizlik, ağrı, yüzün bir kısmını hareket ettirmede güçlük

Akustik nöromların tedavisi

Akustik nöroma tedavisi tümörünüzün büyüklüğüne, konumuna, ne kadar hızlı büyüdüğüne ve genel sağlık durumunuza göre değişir. Ana seçenekler:

Tümörün izlenmesi; küçük tümörlerin genellikle düzenli MRG taramasıyla izlenmesi gerekir ve aşağıdaki tedaviler genellikle yalnızca taramalar büyüdüğünü gösteriyorsa önerilir.

Beyin ameliyatı; tümörü kafatasındaki bir kesikten çıkarmak için yapılan ameliyat, genel anestezi altında yapılır.

Stereotaktik radyocerrahi; küçük tümörlerin veya ameliyat sonrası kalan tümör parçalarının, büyümesini engellemek için uygulanan radyasyon tedavisidir.

Tüm bu seçenekler bazı riskler taşır. Örneğin, cerrahi ve radyocerrahi bazen yüz uyuşukluğuna veya yüzünüzün bir kısmını hareket ettirememeye neden olabilir (Yüz felci).

Büyük akustik nöromlar ciddi olabilir çünkü bazen beyinde hayatı tehdit eden bir sıvı birikmesine neden olabilirler (hidrosefali). Ancak bu aşamaya erişmeleri nadirdir. Birçoğu çok yavaş büyür veya hiç büyümez bu yüzden erken dönemde tedavi edilebilir.

Tedavi edilse dahi işitme kaybı ve kulak çınlaması gibi semptomlar devam edebilir ve çalışma, iletişim kurma ve araç kullanma yeteneğinizi etkileyebilir. Bu sorunların giderilmesi için ek bir tedaviye ihtiyaç duyulabilir.

İyi huylu beyin tümörü tedaviden sonra tekrar edebilir. Bu ameliyat olan her 20 hastadan 1’inde görülmektedir. Muhtemelen tümörün tekrar büyüyüp büyümediğini kontrol etmek için düzenli olarak MRG taraması yaptırmanız gerekecektir.

Akustik nöromalarla ilgili tedavi sonrası beklentiler nedir?

Akustik nöromalar iyi huylu, kanser olmayan tümörlerdir. Vücudun diğer yerlerine metastaz yapmazlar, ancak büyümeye devam ederek kafatası içindeki önemli yapılara bası yapabilirler.

Beyin cerrahisi sonucunda hastaların %95’inde tümör tam olarak çıkartılabilmektedir. Bu ameliyattan ölüm riski %1’in altındadır.

Küçük tümörü olan hastaların yaklaşık % 95’inde kalıcı yüz felci ortaya çıkmaz. Ancak büyük tümörleri olan hastaların yaklaşık üçte ikisinde ameliyat sonrasında kalıcı yüz felci görülür.

Küçük tümörü olan hastaların yaklaşık yarısında tümörün olduğu tarafta bir miktar işitme kalacaktır.

Radyocerrahi sonrasında sinir hasarı, işitme kaybı ve yüz felci gibi istenmeyen durumlar belli bir süre sonra bile ortaya çıkabilmektedir.

Paylaşın

Böbrek Üstü Bezleri (Adrenal Bezler) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Böbrek Üstü Bezleri (Adrenal Bezler), böbreklerin üst kısımlarına yapışmış olarak bulunan sarımtrak renkli olan iki bezdir. Diğer endokrin bezlerde olduğu gibi kan damarı bakımından zengin olan bu bezlerin böbreklerle doğrudan bir ilişkisi yoktur.

Adrenal Bezler (Böbrek Üstü Bezleri) ,yapısı ve salgıladığı hormonları farklı olan 2 tabakadan meydana gelir. Adrenal Bezlerin pembemsi görünümündeki dış kısmına kabuk (Adrenal Korteks) iç kısmına ise öz bölgesi (Adrenal Medulla) denir.

Korteks hormonlarının az salgılanması durumunda kandaki ACTH miktarı artar. Bu durumda deri tunç rengini alır,kan basıncı azalır,iştahsızlık artar,kaslarda zayıflama ve genel halsizlik görülür. Sodyum ve klorun dışarı atılması artarken vücut sıvısında potasyum miktarı artar.

Bu bezlerin kabuk kısmından hormon salgılanması hipofizin ön lobundan salgılanan ACTH hormonu ile düzenlenir.

Böbrek Üstü Bezi bozulma nedenleri

Böbrek Üstü Bezinin doğru bir şekilde çalışmamasının çeşitli nedenleri olabilir. Bu durum Böbrek Üstü Bezinden kaynaklanabileceği gibi vücudun başka bir bölgesinde sorunun temelini oluşturabilir. Beyinde bulunan hipofiz bezlerinde sorun olması halinde Böbrek Üstü Bezinin çalışmasını sağlayan hormonları üretemez.

Böylece Böbrek Üstü Bezlerinde sorun ortaya çıkabilir. Böbrek Üstü Bezinde meydana gelen hastalık ya da enfeksiyondan kaynaklı olarak da sorun meydana gelebilir. Aşırı çalışması ya da az çalışması sorun oluşturabilir.

Böbrek Üstü Bezi hastalıkları nelerdir?

Cushing Sendromu

Vücudun gereğinden fazla kortizol üretmesi cushing sendromuna yol açmaktadır. Kortizol böbreküstü bezi aracılığı ile üretilen bir hormondur ve günlük yaşamın devamı için gereklidir. Bu hormon uyku düzeninin ayarlanmasında ve stresli olaylara cevap vermede vücuda yardımcı olmaktadır. Kortizol hormonunun aşırı şekilde üretilmesi tüm vücuda zarar verebilir.

Böbrek Üstü Bezi Kanseri

Böbrek Üstü Bezinin kanseri çok nadir olarak görülen bir hastalıktır. 2 milyon kişiden birinde görülen bu hastalık, hormonların aşırı üretimi nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Kanser ile beraber kortizol ve Böbrek Üstü Bezinden kaynaklanan hormonlar fazla üretilebilir. Vücudun verdiği tepki hormon fazlalığına bağlı olarak değişmektedir.

Hiperaldosteronism

Potasyum ve sodyum düzeyini kontrol eden aldosteronun gereğinden fazla salgılanması ile ortaya çıkan bir Böbrek Üstü Bezi hastalığıdır. Yüksek tansiyona neden olur. Genellikle 30-50 yaş aralığında bulunan kadınlarda görülür. Bu hastalık Böbrek Üstü Bezinde ortaya çıkan tümörden kaynaklanmaktadır.

Sodyum kaybı ve potasyum kaybına neden olmaktadır. Hiperaldosteronism nedeniyle yattıktan hemen sonra kalkma ile beraber gelişen kan basıncı azalışı da görülmektedir. Diğer belirtileri arasında aşırı su içme, kabızlık, aşırı tuvalete çıkma, baş ağrısı ve kas güçsüzlüğü bulunmaktadır. Bazı hastalarda ise hiçbir şekilde belirti gözlenmez.

Böbrek Üstü Bezinin tedavisi nasıl yapılır?

Hastalıkların tedavisi görülen semptomlara göre değişiklik göstermektedir. Tedavinin şekline doktor ile beraber karar vermek gereklidir. Böbrek Üstü Bezi tümörünün tedavisinde ameliyat yapılmaktadır. Tümörün iyi huylu olma durumuna, kanser olup olmadığına ve boyutuna göre gerekli tedavi yöntemi uygulanmaktadır.

Cerrahi yöntemler arasında robotik cerrahi, açık cerrahi ve laparoskopik cerrahi bulunmaktadır. En uygun cerrahi yöntem seçilerek hasta tedavi edilir. Yapılan ameliyatla tümör ve tümörü çevreleyen doku çıkarılır.

Paylaşın

Arpacık (Hordelium, Şalazyon) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Arpacık (Hordelium, Şalazyon), göz kapaklarının uç noktalarında bulunan yağ bezlerinin bakteriyel enfeksiyonudur. Arpacık (Hordelium, Şalazyon), göz kapağı kenarında sık tekrarlayan enfeksiyonlar sonucu kapak kenarındaki meibomian bezlerinde tıkanma sonucu iltihap gelişmesiyle oluşur.

Arpacığın nedenleri;

Gözde arpacık oluşmasının birçok nedeni vardır. Çeşitli nedenlerle bulaşan bakteri ya da diğer organizmalar gözde iltihabın başlamasına neden olabilirler.

Arpacık özellikle vücut direncinin düştüğü yorgunluk ve uykusuzluk gibi dönemlerde ortaya çıkan bir enfeksiyondur.

Arpacık Belirtileri nelerdir?

Arpacık belirti belli durumlarla kendini göstermektedir. Kişilerde genellikle göz kapağı ve göz çevresinde meydana gelmektedir. Bu bölgelerde şişlik olarak kendini göstermektedir.

Kişilerin gözünde ağrı ve acı oluşur. Ağrı hastadan hastaya farklılık göstermektedir. Bazı vakalarda hafif olurken bazı vakalarda şiddetli olarak görülür. Gözde batma sıklıkla görülen bir durumdur. Gözlerde sulanma ve kızarıklık oluşur. Aynı zaman kaşıntı hissi yaşanır.

Gözde ağrı
Gözde acı
Gözde batma
Gözde sulanma
Gözde kaşıntı
Gözde kızarıklık

Tedavi yöntemleri;

Göz kapaklarınızın ucunda yukarıda tarif edildiği şekilde bir durumla karşılaşırsanız göz doktoruna başvurun. Göz doktoru yapacağı fizik muayene ile arpacık teşhisini koyacaktır.

Uygun görmesi halinde antibiyotik içerikli bir takım pomad ve/veya damlalar tavsiye edebilir. Arpacık, gözler temiz tutulduğu yani hijyen kurallarına dikkat edildiği takdirde 1 hafta içinde geçer. Bu süre içinde hekiminizin tavsiye ettiği enfeksiyon giderici damlalar ve pomatları kullanabilirsiniz.

Ancak arpacık en az iki, üç hafta süredir varsa, gözde sertleşen bir iltihap bulunuyorsa ve tedavilere rağmen iyileşme sağlanamıyorsa cerrahi tedavi yoluna gidilebilir; göz kapağı içinde küçük bir kesiyle enfeksiyon tamamen boşaltılıp temizlenir. Kist oluşmuşsa tekrar edilmeyecek şekilde yok edilir.

Arpacık ameliyatının amacı arpacıkta birikmiş iltihap maddesini boşaltmak ve buradaki tıkanmış yağ bezlerini açarak kisti tedavi etmektir.

Kapak bölgesi lokal anestezi ile uyuşturulduktan sonra kapak içinde biriken yağ, etrafındaki duvarlar ile birlikte temizlenir. Yaklaşık 5-10 dakikalık bir operasyondur.

Ameliyat sonrası göz birkaç saat kapalı bırakılır. Operasyon kapak içerisinden yapıldığı için herhangi bir şekilde dikiş atılmasına gerek yoktur, iz bırakmadan kolay bir şekilde halledilebilmektedir.

Ameliyat sonrası göz bandajlanır ve ertesi gün açılır. Göz kapağında hafif şişlik ve morluk olabilir ancak bu 5 günde geçer.

Yaklaşık 1 hafta boşunca antibiyotikli damla ve pomadlar kullanılır. Ameliyatın ertesi günü, göz bandajlı kalmak kaydıyla işe gidilebilir. Ameliyatın ertesi günü ve 1 ay sonra veya hekiminizin uygun göreceği tarihlerde kontroller yapılır.Arpacık çıkması halinde alınabilecek kimi tedbirler vardır:

Gözünüze dokunmadan önce ya da sonra mutlaka ellerinizi yıkayın. Havlularınızı kimseyle paylaşmayın.

Arpacık tamamen geçene kadar göz makyajı yapmayın. Şiş alanın kapanması geç iyileşmesine neden olacaktır. Ayrıca gözünüze değen makyaj aplikatörleri de mikroplanmış olabilir. Bu nedenle yenileriyle değiştirin.

Arpacığı kesinlikle sıkmaya ya da patlatmaya çalışmayın, bu durum enfeksiyonun yayılmasına neden olur.

Arpacık oluşumunu önlemek için göz hijyeninize dikkat edin: Özellikle yatmadan göz makyajınızı mutlaka temizleyin. Kirli ellerle gözlerinize dokunmayın. Tarihi geçmiş makyaj malzemeleri ve kirli havlular kullanmayın.

Paylaşın