Portekiz’de Kiliselerde 4 Bin 815 Çocuk Cinsel İstismara Uğradı

Portekiz’de Pedro Strecht başkanlığında bağımsız uzmanlar tarafından oluşan heyetin kaleme aldığı bir rapor, kiliselerde son 70 yılda 4 bin 815 çocuk cinsel istismar kurbanı olduğunu ortaya koydu.

Raporun ekinde yer alan ancak basına açıklanmayan gizli bölümünde ise suçlamalara hedef olan din adamlarının kimlikleri de yer alıyor.

Portekiz’de bağımsız uzmanlar tarafından kaleme alınan bir rapor, 1950’den bu yana Katolik Kilisesi’nde görevli din adamlarının küçüklere yönelik cinsel tacizinden mağdur olanların sayısının en az 4 bin 815 kişi olduğunu ortaya koydu.

Pedro Strecht başkanlığındaki 6 kişilik heyet, Katolik Kilisesi’nin talebi doğrultusunda bir yıldır süren çalışmalarıyla ilgili raporunu bugün kamuoyuna açıkladı.

Komite raporunda mağdur olduğunu belirten 512 kişinin doğrudan kendileriyle temasa geçtiği aktarıldı.

Portekiz Piskoposlar Birliği, raporu gelecek ay tartışmaya açacak.

Pedro Strecht, raporunun tanıtımıyla ilgili düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, tanıklarla doğrudan yapılan görüşmeler sonucu en az 4. bin 815 kurbanın mağdur olduğu tahmininde bulunduklarını bildirdi.

Raporun ekinde yer alan ancak basına açıklanmayan gizli bölümünde ise suçlamalara hedef olan din adamlarının kimlikleri de yer alıyor.

Bu bölümün sadece Portekiz Piskoposlar Birliği ile polise gönderildiği aktarıldı.

Rapora göre, suçlananların yüzde 77’si rahip, diğerleri ise kilise kurumlarında görevli. Kendilerine doğrudan gelip konuşanların yüzde 48’ini ilk kez mağduriyetlerini dile getirenler oluştururken, bunlar içinde yüzde 47’sinin kadın, geri kalanını erkek olduğu aktarıldı.

Raporda ihbar edilen suçların önemli bir kısmının zaman aşımına uğradığı belirtilirken, bunlar içinden 25’inin doğrudan savcılığa iletildiği bildirildi.

Son yıllarda kiliselerde din adamlarının karıştığı cinsel taciz suçlamalarına ilişkin Almanya, Fransa, İrlanda, Avustralya ve Hollanda’da kapsamlı raporlar kaleme alındı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Papa Francis: Kilise Okullarında Soykırım Uygulandı

Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis ‘tövbe haccı’ olarak tanımladığı Kanada ziyaretinde, geçmişte Katolik Kilisesi’ne bağlı okullarda fiziksel şiddete ve cinsel istismara maruz kalan yerli çocuklara ‘soykırım’ uygulandığını söyledi.

Yerli çocukların kilise okullarında asimile edilmesini ‘soykırım’ olarak niteleyen Papa Francis,  Kanada ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Geçtiğimiz günlerde Papa, yatılı kilise okullarında yerlilere yönelik ‘yıkıcı’ politikada iş birlikçi Katolik Kilisesi üyeleri adına özür dilemiş ancak Kanada hükümeti, Papa’nın ülkedeki kilise tarafından işletilen yatılı okullardaki suistimaller için yerli halklardan özür dilemesinin yeterli olmadığını belirtmişti. Daha önce neden ‘soykırım’ kelimesini kullanmadığının sorulması üzerine Papa Francis, “Aklıma gelmediği için kullanmadım” dedi.

‘İstifa etmeyi düşünmüyorum’

‘Emeklilik’ ve ‘istifa’ iddialarına ilişkin soruları da yanıtlayan Papa Francis, ‘istifayı şu an için bir ihtimal olarak görse de istifa etmeyi düşünmediğini’ belirtti. Papa Francis, “Emekli olmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna ise şöyle cevap verdi: “Şimdiye kadar bu ihtimali düşünmek zorunda kalmadım. Ama bu, yarından sonraki gün düşünmeye başlamayacağım anlamına gelmiyor, değil mi?”

Kanada’daki Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, 1831-1996 döneminde faaliyet gösteren kiliseye bağlı yatılı okullar hakkındaki çalışmasını 2015’te tamamlamış ve 4 bin sayfalık rapor yayımlanmıştı. Komisyon, yaşananları “kültürel soykırım” olarak tanımlamıştı. Söz konusu raporda, en az 4 bin 200 yerli çocuğun bu okullarda istismar ya da ihmal sonucu öldüğü belirtilmişti.

Kanada’da Katolik Kilisesi’nin kontrolündeki yatılı kilise okullarından bazılarının bahçesinde, resmi kayıtlarda olmayan çok sayıda çocuk mezarı bulunmuştu. Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu raporundan sonra yerli halktan defalarca özür dileyen Kanada Başbakanı Justin Trudeau, 2017’de Vatikan’a yaptığı resmi ziyarette Papa’dan da özür talep etmişti.

Paylaşın

Putin, İsrail Yönetiminden Kudüs’te Rusya’ya Söz Verilen Kiliseyi İstedi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İsrail Başbakanı Naftali Bennett’e yazdığı bir mektupla önceki yönetimden sözünü aldığı Kudüs’teki Alexander Avlusu Kilisesi’nin kontrolünü talep etti.

Batının Ukrayna işgali nedeniyle Rusya’ya yaptırım uyguladığı bir zamanda, arazinin mülkiyetinin Moskova’ya devredilmesi İsrail için diplomatik sorunlara neden olabilir.

Putin’in bu mektubu, Rusya’yı savaş suçları işlemek ile itham eden İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’e Rus Dışişlerince sert tepki verilmesinden bir gün sonra yazıldı.

Rus Dışişleri Bakanlığı Lapid’i, İsrail’in Ukrayna’da olanları Filistinlilerle kendi çatışmasını örtbas etmek için kullandığını ileri sürdü ve pazar günü İsrail’in Rusya Büyükelçisi Alexander Ben Zvi dışişlerine çağrıldı.

Alexander Nevsky Kilisesi ve Kutsal Üçlü Katedrali olarak da bilinen ‘Alexander Avlusu’, Kudüs’ün Eski Şehri’nin Hristiyan Mahallesi’nde yer alıyor.

Devir gerçekleşti ancak İsrail mahkemesi iptal etti

Eski başbakan Benjamin Netanyahu Putin’e, uyuşturucu suçlamasıyla bir Rus hapishanesinde tutulan İsrailli bir kadın olan Naama Issachar’ın serbest bırakılmasına yardım etmek amacıyla yapılan bir dizi jestten biri olarak, 2020’de Rusya’nın dönüm noktası olan bu yeri devralabileceğine söz vermişti. Bu olaydan kısa bir süre sonra da kilisenin tapusu Rus hükümeti olarak kayıtlara işledi.

Avlu, uzun zamandır Ortodoks Kilisesi örgütleri arasındaki bir anlaşmazlığın parçasıydı ve bu nedenle Kudüs Bölge Mahkemesi, mart ayında mülkiyetin Rus hükümetine devrini iptal etti.

İsrail hükümeti ise bugünkü Rusya Federasyonu’nun, Osmanlı yönetimi sırasında malik olarak kayıtlı olan Rus İmparatorluk Hükümeti’nin halefi olduğunu savunuyor.

Stepaşin: İsrail iki taraflı oynuyor

Mevcut Rus hükümetine verilene kadar avlunun sahibi olarak görünen Ortodoks Filistin Kutsal Topraklar Cemiyeti, mülkiyet devrinin siyasi olduğunu savunarak dava açmıştı. Hakim Kaduri, konu diplomatik bir mesele olduğu için Başbakan Naftali Bennett’in nihai kararı vermesi gerektiğini söyledi.

Eski Rusya başbakanı ve Ortodoks Filistin İmparatorluk Cemiyeti başkanı Sergey Stepaşin, son günlerde İsrail’e yaptığı bir ziyarette, Rusya’nın “avlunun iadesi için savaştığını ve bunun zor olduğunu” söyledi. Stepaşin, İsrail’i “iki taraflı oynamakla” suçladı.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Bayburt: Bayburt Kalesi Kilisesi

Kilise; Bayburt’un Merkez İlçesi, Halfikale (Kaleardı) Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçları ile ulaşım mümkündür.

Kilise, yığma yapım sistemiyle inşa edilmiştir. Yapının inşasında malzeme olarak moloz taş kullanılmıştır. Üst örtüsü ve döşemesi tamamen yok olan yapının duvarları da büyük ölçüde hasar görmüştür. Yazılı kaynaklarda, kilisenin üst örtüsünün ahşaptan olduğu ve bemasının bulunduğu ileri sürülmektedir.

Yapının planı tam olarak tespit edilememiştir. Kilisenin güneydoğusunda bulunan çukur alanın tonozlu bir su sarnıcı olduğu da ileri sürülmektedir. Yazılı kaynaklarda, apsis pencerelerinin dışa doğru daraldığını, apsis önünde bir kriptanın varlığına işaret eden izlerin bulunduğu bilgisine de rastlanmaktadır.

Uzun yıllar boyunca, pek çok farklı uygarlık tarafından kullanılmış olan bu alanın, farklı dini ritüeller için kullanılmış olması ve egemenlik sağlayan halkın kendi inançlarına göre bu alanı yeniden şekillendirmiş olması yüksek ihtimaldir.

Paylaşın

Isparta: Aya Georgios Kilisesi

Akdeniz Bölgesi’nin önemli merkezlerinde Isparta, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Aya Georgios Kilisesi; Isparta’nın Eğirdir ilçesi Barla Kasabası Rum mahallesinde yer alır. 

Dikdörtgen planlı kilisenin dış duvarları, narteks kısmı ve orta mekanı moloz taşlarla yapılmıştır. Narteks binanın güneyindedir. Doğusunda üstte yuvarlak kemerli bir pencere, altında niş vardır. Orta mekan üç neflidir. Doğuda apsis, yanlarda birer niş vardır. Yapı oldukça tahrip olmuş bir durumdadır.

Isparta’nın kısa tarihi

Tarih boyunca sürekli yerleşim gören “Göller Bölgesi” Pisidia olarak adlandırılmıştır. Çeşitli zamanlarda sınırları değişen bu bölgede, kendi dillerini konuşan “Pisidialılar” yaşamış ve yerel bir dil olarak da “Pisidçe” dilini konuşmuşlardır. Bu dilin varlığı Aksu İlçesindeki Timbriada, Sofular Köyü ve Senitli Yaylasında ele geçen mezar taşlarından anlaşılmaktadır. Bölgeye ilk yerleşimlerin tarihi Üst Paleolitik (MÖ 35.000-10.000) ve Mezolitik (MÖ 10.000-8.000) dönemlere iner. Neolitik Dönemde (MÖ 8.000-5.500) bölge Anadolu’nun en önemli kültür bölgeleri arasındadır. Kalkolitik Çağda da (MÖ 5500-3000) bölge önemini sürdürmüştür.

İl sınırları içinde 12 höyükte Kalkolitik Dönem malzemesi bulunmuştur. Tunç Çağ (MÖ 3000-1200) yerleşiminin bol olduğu Isparta ilinde Neolitik ve Kalkolitik yerleşimlerin de üzerinde olduğu toplam 56 adet höyük tespit edilmiştir. Hitit Döneminde (MÖ 1800-1200), bölgenin adı “Pitaşşa” olarak geçmektedir. Hitit Döneminde, Pisidia toprakları hiçbir zaman tam olarak Hitit egemenliği altına girmemiştir. Tarihi kaynaklarda Pisidia adına ilk kez Perslerin Döneminde, MÖ 5. yüzyıl sonunda rastlanır.

MÖ 334 yılında, Büyük İskender’in egemenliğine geçen bölge, Büyük İskender’in ölümünden sonra MÖ 281 yılında yapılan savaşla Seleukosların eline geçmiştir. Bu dönemde Pisidya bölgesinde Seleukoslar tarafından Seleukeia Sidera (Atabey-Bayat), Apollonia (Uluborlu), Antiokheia (Yalvaç) kentleri kurulmuştur. Seleukos Kralı Büyük Antiokhos’un Roma ordusuna yenilmesi (MÖ 190-188) sonucunda, Seleukoslar Anadolu’da Toroslara kadar olan tüm topraklarını kaybetmiş ve bu topraklar Romalılarca Bergama ve Rodoslular arasında paylaştırılmıştır. Pisidia bölgesi bu tarihten sonra Bergamalıların egemenliğine geçmiş, Attalos III’ün MÖ 133 yılından ölümüne kadar Bergama Krallığına bağlı kalmıştır.

Kralın vasiyeti üzerine Pisidia bölgesinin de içinde bulunduğu topraklar Roma’ya bırakılmıştır. Bölge, MÖ 102 yılında M. Antonius tarafından Kilikia Eyaleti içine alınmış ve MÖ 49 yılına kadar ismen de olsa Kilikia eyaleti içinde kalmıştır. Daha sonra Asia Eyaletine bağlanmıştır. Galat Kralı Amyntas, Antonius tarafından Pisidia ve çevresinde Roma idarecilerinin kuramadığı otoriteyi kurması için MÖ 39 yılında bölgeye kral olarak atanmış ve MÖ 25 yılında öldürülünceye kadar görevini sürdürmüştür. Amyntas’ın ölümüyle krallığın toprakları Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27-MS 14) tarafından Galatia Eyaleti haline getirilmiştir. Bu eyaletin sınırları zaman içinde değişmiş olsa da Pisidia bölgesi içinde kalmıştır.

Pisidia bölgesinde özellikle İmparator Augustus döneminde Roma egemenliğinin simgesi olan koloni kentleri kurulmuştur. Bunlar Antiokheia (Yalvaç), Kremna (Çamlık), Komoma (Ürkütlü), Olbasa (Belenli), Parlais (Barla)’dır. Türk Egemenliğinde Isparta Isparta, Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızla Anadolu’ya yayılan Selçuklular, Batı Anadolu’yu eline geçirmek için Bizans ile bir çok savaş yapmıştır. II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) yoğunlaşan Bizans-Selçuklu savaşlarının en önemlisi olan Miryakefalon Savaşı, 1176 yılında Isparta topraklarında olmuştur.

Isparta yöresi bütünüyle, 1204’te III. Kılıç Arslan döneminde ele geçirilmiştir. XIII. yüzyıl başlarında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden kısa bir süre önce, bu yörede Hamidoğulları Beyliği kurulmuştur (1301). Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey, önce Uluborlu’yu, daha sonra da Eğirdir’i beyliğin merkezi yapmıştır. Isparta yöresi, ilk olarak 1374’te, daha sonra 1390’da bütünüyle Osmanlı yönetimine girmiştir.

Atatürk Isparta’da Isparta, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadele’de, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve Büyük Zafer’i içtenlikle kutlamıştır. Atatürk, İzmir’den yola çıkarak, 6 Mart 1930 sabahı Eğirdir’e ulaşmıştır. Atatürk, Eğirdir Gölü’nü ve Can Ada’yı çok beğenmiştir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’nden Isparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11.00 sularında Isparta’ya gelmiştir. Burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. 6 Mart 1930 günü, Isparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle her yıl 6 Mart günü Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.

Paylaşın

Isparta: Aya Stefanos (Yeşilada) Kilisesi

Aya Stefanos (Yeşilada) Kilisesi: Isparta’nın Eğirdir ilçesi Yeşilada içinde bulunur. Doğu batı yönünde uzanan kilise dikdörtgen planlı olup, üç nefli ve apsislidir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Yan duvarlar moloz taş ile örülmüştür.

Çatı beşikçatı olup, içyüzü harç sıvalıdır. Dışı sıvalı ahşap direkler üzerine oturan çatı alaturka kiremitle kaplıdır. Yapının doğu duvarında dışa çıkık yarım yuvarlak apsis bulunmaktadır. Apsisin aydınlatılması altta bir, üstte ikinci kat seviyesinde iki pencere ve en üstte yuvarlak bir pencere ile yapılmaktadır.

Pencere kenarları beyaz mermer bloklarla çevrelenmiştir. İçte alçı süslemeler dökülmüştür. Kilise Göller Bölgesi Araştırma Projesi dahilinde restorasyon kapsamına alınmış, daha sonra çatı kaplaması yenilenerek, dış duvarları yapılmış, iç ahşap kısımlar yenilenmiştir.

Isparta’nın kısa tarihi

Tarih boyunca sürekli yerleşim gören “Göller Bölgesi” Pisidia olarak adlandırılmıştır. Çeşitli zamanlarda sınırları değişen bu bölgede, kendi dillerini konuşan “Pisidialılar” yaşamış ve yerel bir dil olarak da “Pisidçe” dilini konuşmuşlardır. Bu dilin varlığı Aksu İlçesindeki Timbriada, Sofular Köyü ve Senitli Yaylasında ele geçen mezar taşlarından anlaşılmaktadır. Bölgeye ilk yerleşimlerin tarihi Üst Paleolitik (MÖ 35.000-10.000) ve Mezolitik (MÖ 10.000-8.000) dönemlere iner. Neolitik Dönemde (MÖ 8.000-5.500) bölge Anadolu’nun en önemli kültür bölgeleri arasındadır. Kalkolitik Çağda da (MÖ 5500-3000) bölge önemini sürdürmüştür.

İl sınırları içinde 12 höyükte Kalkolitik Dönem malzemesi bulunmuştur. Tunç Çağ (MÖ 3000-1200) yerleşiminin bol olduğu Isparta ilinde Neolitik ve Kalkolitik yerleşimlerin de üzerinde olduğu toplam 56 adet höyük tespit edilmiştir. Hitit Döneminde (MÖ 1800-1200), bölgenin adı “Pitaşşa” olarak geçmektedir. Hitit Döneminde, Pisidia toprakları hiçbir zaman tam olarak Hitit egemenliği altına girmemiştir. Tarihi kaynaklarda Pisidia adına ilk kez Perslerin Döneminde, MÖ 5. yüzyıl sonunda rastlanır.

MÖ 334 yılında, Büyük İskender’in egemenliğine geçen bölge, Büyük İskender’in ölümünden sonra MÖ 281 yılında yapılan savaşla Seleukosların eline geçmiştir. Bu dönemde Pisidya bölgesinde Seleukoslar tarafından Seleukeia Sidera (Atabey-Bayat), Apollonia (Uluborlu), Antiokheia (Yalvaç) kentleri kurulmuştur. Seleukos Kralı Büyük Antiokhos’un Roma ordusuna yenilmesi (MÖ 190-188) sonucunda, Seleukoslar Anadolu’da Toroslara kadar olan tüm topraklarını kaybetmiş ve bu topraklar Romalılarca Bergama ve Rodoslular arasında paylaştırılmıştır. Pisidia bölgesi bu tarihten sonra Bergamalıların egemenliğine geçmiş, Attalos III’ün MÖ 133 yılından ölümüne kadar Bergama Krallığına bağlı kalmıştır.

Kralın vasiyeti üzerine Pisidia bölgesinin de içinde bulunduğu topraklar Roma’ya bırakılmıştır. Bölge, MÖ 102 yılında M. Antonius tarafından Kilikia Eyaleti içine alınmış ve MÖ 49 yılına kadar ismen de olsa Kilikia eyaleti içinde kalmıştır. Daha sonra Asia Eyaletine bağlanmıştır. Galat Kralı Amyntas, Antonius tarafından Pisidia ve çevresinde Roma idarecilerinin kuramadığı otoriteyi kurması için MÖ 39 yılında bölgeye kral olarak atanmış ve MÖ 25 yılında öldürülünceye kadar görevini sürdürmüştür. Amyntas’ın ölümüyle krallığın toprakları Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27-MS 14) tarafından Galatia Eyaleti haline getirilmiştir. Bu eyaletin sınırları zaman içinde değişmiş olsa da Pisidia bölgesi içinde kalmıştır.

Pisidia bölgesinde özellikle İmparator Augustus döneminde Roma egemenliğinin simgesi olan koloni kentleri kurulmuştur. Bunlar Antiokheia (Yalvaç), Kremna (Çamlık), Komoma (Ürkütlü), Olbasa (Belenli), Parlais (Barla)’dır. Türk Egemenliğinde Isparta Isparta, Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızla Anadolu’ya yayılan Selçuklular, Batı Anadolu’yu eline geçirmek için Bizans ile bir çok savaş yapmıştır. II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) yoğunlaşan Bizans-Selçuklu savaşlarının en önemlisi olan Miryakefalon Savaşı, 1176 yılında Isparta topraklarında olmuştur.

Isparta yöresi bütünüyle, 1204’te III. Kılıç Arslan döneminde ele geçirilmiştir. XIII. yüzyıl başlarında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden kısa bir süre önce, bu yörede Hamidoğulları Beyliği kurulmuştur (1301). Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey, önce Uluborlu’yu, daha sonra da Eğirdir’i beyliğin merkezi yapmıştır. Isparta yöresi, ilk olarak 1374’te, daha sonra 1390’da bütünüyle Osmanlı yönetimine girmiştir.

Atatürk Isparta’da Isparta, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadele’de, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve Büyük Zafer’i içtenlikle kutlamıştır. Atatürk, İzmir’den yola çıkarak, 6 Mart 1930 sabahı Eğirdir’e ulaşmıştır. Atatürk, Eğirdir Gölü’nü ve Can Ada’yı çok beğenmiştir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’nden Isparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11.00 sularında Isparta’ya gelmiştir. Burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. 6 Mart 1930 günü, Isparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle her yıl 6 Mart günü Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.

Paylaşın

Isparta: Aya Ishotya (Yorgi) Kilisesi

Aya Ishotya (Yorgi) Kilisesi; Isparta’nın Doğancı Mahallesinde yer alan kilisenin yapım tarihi 1857-1860 yılıdır. Bununla ilgili giriş kapısı üzerinde bulunan kitabe bugün Isparta Müzesinde bulunmaktadır.

Yazıt Rum alfabesi ile Türkçe yazılmıştır. Doğu-batı yönünde uzanan yapı dikdörtgen planlı üç nefli, apsisli ve nartekslidir. Dış duvarlar yerel taş kövke ile yapılmıştır. Batı, kuzey ve güneyden birer girişi vardır. Kuzey girişi üzerinde dışarı taşkın ve iki sütun üzerine oturan yağmurluk vardır. Yapının çatısı kövkeden çapraz tonozla örtülüdür.

Neflerin yükseltisi çatıda izlenir. Narteks iki kısımdır. Narteks önündeki çan kulesinin çanı bugün Isparta Müzesinde yer alır. Çanın yapım tarihi 1903 yılıdır. Çatıdaki pencereler üçgen alınlıklı dikdörtgen ve yuvarlaktırlar. Apsis doğu yönünde olup, tabandan 60 cm yüksekliktedir.

Apsis  tabanı çay taşlarıyla döşenmiştir. Apsis dışta beş kenarlıdır. Sütunlar ve yan duvarlar alçı ile sıvanmış, resimlerle süslenmiştir.

Isparta’nın kısa tarihi

Tarih boyunca sürekli yerleşim gören “Göller Bölgesi” Pisidia olarak adlandırılmıştır. Çeşitli zamanlarda sınırları değişen bu bölgede, kendi dillerini konuşan “Pisidialılar” yaşamış ve yerel bir dil olarak da “Pisidçe” dilini konuşmuşlardır. Bu dilin varlığı Aksu İlçesindeki Timbriada, Sofular Köyü ve Senitli Yaylasında ele geçen mezar taşlarından anlaşılmaktadır. Bölgeye ilk yerleşimlerin tarihi Üst Paleolitik (MÖ 35.000-10.000) ve Mezolitik (MÖ 10.000-8.000) dönemlere iner. Neolitik Dönemde (MÖ 8.000-5.500) bölge Anadolu’nun en önemli kültür bölgeleri arasındadır. Kalkolitik Çağda da (MÖ 5500-3000) bölge önemini sürdürmüştür.

İl sınırları içinde 12 höyükte Kalkolitik Dönem malzemesi bulunmuştur. Tunç Çağ (MÖ 3000-1200) yerleşiminin bol olduğu Isparta ilinde Neolitik ve Kalkolitik yerleşimlerin de üzerinde olduğu toplam 56 adet höyük tespit edilmiştir. Hitit Döneminde (MÖ 1800-1200), bölgenin adı “Pitaşşa” olarak geçmektedir. Hitit Döneminde, Pisidia toprakları hiçbir zaman tam olarak Hitit egemenliği altına girmemiştir. Tarihi kaynaklarda Pisidia adına ilk kez Perslerin Döneminde, MÖ 5. yüzyıl sonunda rastlanır.

MÖ 334 yılında, Büyük İskender’in egemenliğine geçen bölge, Büyük İskender’in ölümünden sonra MÖ 281 yılında yapılan savaşla Seleukosların eline geçmiştir. Bu dönemde Pisidya bölgesinde Seleukoslar tarafından Seleukeia Sidera (Atabey-Bayat), Apollonia (Uluborlu), Antiokheia (Yalvaç) kentleri kurulmuştur. Seleukos Kralı Büyük Antiokhos’un Roma ordusuna yenilmesi (MÖ 190-188) sonucunda, Seleukoslar Anadolu’da Toroslara kadar olan tüm topraklarını kaybetmiş ve bu topraklar Romalılarca Bergama ve Rodoslular arasında paylaştırılmıştır. Pisidia bölgesi bu tarihten sonra Bergamalıların egemenliğine geçmiş, Attalos III’ün MÖ 133 yılından ölümüne kadar Bergama Krallığına bağlı kalmıştır.

Kralın vasiyeti üzerine Pisidia bölgesinin de içinde bulunduğu topraklar Roma’ya bırakılmıştır. Bölge, MÖ 102 yılında M. Antonius tarafından Kilikia Eyaleti içine alınmış ve MÖ 49 yılına kadar ismen de olsa Kilikia eyaleti içinde kalmıştır. Daha sonra Asia Eyaletine bağlanmıştır. Galat Kralı Amyntas, Antonius tarafından Pisidia ve çevresinde Roma idarecilerinin kuramadığı otoriteyi kurması için MÖ 39 yılında bölgeye kral olarak atanmış ve MÖ 25 yılında öldürülünceye kadar görevini sürdürmüştür. Amyntas’ın ölümüyle krallığın toprakları Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27-MS 14) tarafından Galatia Eyaleti haline getirilmiştir. Bu eyaletin sınırları zaman içinde değişmiş olsa da Pisidia bölgesi içinde kalmıştır.

Pisidia bölgesinde özellikle İmparator Augustus döneminde Roma egemenliğinin simgesi olan koloni kentleri kurulmuştur. Bunlar Antiokheia (Yalvaç), Kremna (Çamlık), Komoma (Ürkütlü), Olbasa (Belenli), Parlais (Barla)’dır. Türk Egemenliğinde Isparta Isparta, Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızla Anadolu’ya yayılan Selçuklular, Batı Anadolu’yu eline geçirmek için Bizans ile bir çok savaş yapmıştır. II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) yoğunlaşan Bizans-Selçuklu savaşlarının en önemlisi olan Miryakefalon Savaşı, 1176 yılında Isparta topraklarında olmuştur.

Isparta yöresi bütünüyle, 1204’te III. Kılıç Arslan döneminde ele geçirilmiştir. XIII. yüzyıl başlarında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden kısa bir süre önce, bu yörede Hamidoğulları Beyliği kurulmuştur (1301). Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey, önce Uluborlu’yu, daha sonra da Eğirdir’i beyliğin merkezi yapmıştır. Isparta yöresi, ilk olarak 1374’te, daha sonra 1390’da bütünüyle Osmanlı yönetimine girmiştir.

Atatürk Isparta’da Isparta, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadele’de, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve Büyük Zafer’i içtenlikle kutlamıştır. Atatürk, İzmir’den yola çıkarak, 6 Mart 1930 sabahı Eğirdir’e ulaşmıştır. Atatürk, Eğirdir Gölü’nü ve Can Ada’yı çok beğenmiştir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’nden Isparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11.00 sularında Isparta’ya gelmiştir. Burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. 6 Mart 1930 günü, Isparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle her yıl 6 Mart günü Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.

Paylaşın

Isparta: Aya Baniya (Aya Payana) Kilisesi

Isparta, gezilecek yerleri ve tarihi yapılarıyla dikkat çekiyor. Isparta’nın eski yerleşme yerlerinden olan Turan Mahallesindedir. 1750 yıllarında yapıldığı tahmin edilmektedir.

Ana aksı kuzey-güney istikametinde olan kilise dikdörtgen planlı, üç nefli ve apsislidir. 15 x 26 m ölçülerindeki yapının kuzey, batı ve doğudan birer giriş kapısı vardır. Tavan ahşaptan yapılmış olup, dışı harçla sıvanmış çapraz tonozla örtülüdür ve on sütun üzerine oturur. Sütunların içi ahşap dışı sıvalıdır. Sütunlar kaidesiz ve korint başlıklıdır.

Apsis,  tabanı ana mekandan 70 cm daha yüksektedir. Apsis altta üç büyük üstte üç küçük pencere ile aydınlatılmaktadır. Apsis dışta beşgendir. Pencere pervazları dıştan kesme taşlarla kemerli yapılmıştır. Yapı l993 yılında Göller Bölgesi Projesi dahilinde restorasyon kapsamına alınmış; fakat; fazla bir çalışma yapılamamıştır. 1999 yılında kilisenin çatısı tamamiyle yenilenmiştir.

Isparta’nın kısa tarihi

Tarih boyunca sürekli yerleşim gören “Göller Bölgesi” Pisidia olarak adlandırılmıştır. Çeşitli zamanlarda sınırları değişen bu bölgede, kendi dillerini konuşan “Pisidialılar” yaşamış ve yerel bir dil olarak da “Pisidçe” dilini konuşmuşlardır. Bu dilin varlığı Aksu İlçesindeki Timbriada, Sofular Köyü ve Senitli Yaylasında ele geçen mezar taşlarından anlaşılmaktadır. Bölgeye ilk yerleşimlerin tarihi Üst Paleolitik (MÖ 35.000-10.000) ve Mezolitik (MÖ 10.000-8.000) dönemlere iner. Neolitik Dönemde (MÖ 8.000-5.500) bölge Anadolu’nun en önemli kültür bölgeleri arasındadır. Kalkolitik Çağda da (MÖ 5500-3000) bölge önemini sürdürmüştür.

İl sınırları içinde 12 höyükte Kalkolitik Dönem malzemesi bulunmuştur. Tunç Çağ (MÖ 3000-1200) yerleşiminin bol olduğu Isparta ilinde Neolitik ve Kalkolitik yerleşimlerin de üzerinde olduğu toplam 56 adet höyük tespit edilmiştir. Hitit Döneminde (MÖ 1800-1200), bölgenin adı “Pitaşşa” olarak geçmektedir. Hitit Döneminde, Pisidia toprakları hiçbir zaman tam olarak Hitit egemenliği altına girmemiştir. Tarihi kaynaklarda Pisidia adına ilk kez Perslerin Döneminde, MÖ 5. yüzyıl sonunda rastlanır.

MÖ 334 yılında, Büyük İskender’in egemenliğine geçen bölge, Büyük İskender’in ölümünden sonra MÖ 281 yılında yapılan savaşla Seleukosların eline geçmiştir. Bu dönemde Pisidya bölgesinde Seleukoslar tarafından Seleukeia Sidera (Atabey-Bayat), Apollonia (Uluborlu), Antiokheia (Yalvaç) kentleri kurulmuştur. Seleukos Kralı Büyük Antiokhos’un Roma ordusuna yenilmesi (MÖ 190-188) sonucunda, Seleukoslar Anadolu’da Toroslara kadar olan tüm topraklarını kaybetmiş ve bu topraklar Romalılarca Bergama ve Rodoslular arasında paylaştırılmıştır. Pisidia bölgesi bu tarihten sonra Bergamalıların egemenliğine geçmiş, Attalos III’ün MÖ 133 yılından ölümüne kadar Bergama Krallığına bağlı kalmıştır.

Kralın vasiyeti üzerine Pisidia bölgesinin de içinde bulunduğu topraklar Roma’ya bırakılmıştır. Bölge, MÖ 102 yılında M. Antonius tarafından Kilikia Eyaleti içine alınmış ve MÖ 49 yılına kadar ismen de olsa Kilikia eyaleti içinde kalmıştır. Daha sonra Asia Eyaletine bağlanmıştır. Galat Kralı Amyntas, Antonius tarafından Pisidia ve çevresinde Roma idarecilerinin kuramadığı otoriteyi kurması için MÖ 39 yılında bölgeye kral olarak atanmış ve MÖ 25 yılında öldürülünceye kadar görevini sürdürmüştür. Amyntas’ın ölümüyle krallığın toprakları Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27-MS 14) tarafından Galatia Eyaleti haline getirilmiştir. Bu eyaletin sınırları zaman içinde değişmiş olsa da Pisidia bölgesi içinde kalmıştır.

Pisidia bölgesinde özellikle İmparator Augustus döneminde Roma egemenliğinin simgesi olan koloni kentleri kurulmuştur. Bunlar Antiokheia (Yalvaç), Kremna (Çamlık), Komoma (Ürkütlü), Olbasa (Belenli), Parlais (Barla)’dır. Türk Egemenliğinde Isparta Isparta, Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızla Anadolu’ya yayılan Selçuklular, Batı Anadolu’yu eline geçirmek için Bizans ile bir çok savaş yapmıştır. II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) yoğunlaşan Bizans-Selçuklu savaşlarının en önemlisi olan Miryakefalon Savaşı, 1176 yılında Isparta topraklarında olmuştur.

Isparta yöresi bütünüyle, 1204’te III. Kılıç Arslan döneminde ele geçirilmiştir. XIII. yüzyıl başlarında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden kısa bir süre önce, bu yörede Hamidoğulları Beyliği kurulmuştur (1301). Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey, önce Uluborlu’yu, daha sonra da Eğirdir’i beyliğin merkezi yapmıştır. Isparta yöresi, ilk olarak 1374’te, daha sonra 1390’da bütünüyle Osmanlı yönetimine girmiştir.

Atatürk Isparta’da Isparta, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadele’de, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve Büyük Zafer’i içtenlikle kutlamıştır. Atatürk, İzmir’den yola çıkarak, 6 Mart 1930 sabahı Eğirdir’e ulaşmıştır. Atatürk, Eğirdir Gölü’nü ve Can Ada’yı çok beğenmiştir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’nden Isparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11.00 sularında Isparta’ya gelmiştir. Burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. 6 Mart 1930 günü, Isparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle her yıl 6 Mart günü Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.

Paylaşın

Gümüşhane: Uğurtaş Köyü Kiliseleri

Gümüşhane, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor. Gümüşhane’nin Torul İlçesi, Uğurtaş Köyü sınırları içerisinde dört tarihi kilise mevcuttur. Kiliseler günümüzde kullanılmamaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak, Uğurtaş Köyü sınırları içerisinde yer alan kiliseleri sizler için derledik.

Alpullu Mahallesi Kilisesi 1:

Yapı, Uğurtaş Köyü Alpullu Mahalle yerleşkesinin girişindedir. 8,10 m x 9,37 m ölçülerindeki kilise kapalı yunan haçı plan şemasında düzenlenmiştir. İç mekân, yarı duvara gömülü iki paye, dört sütunla üç nefe ayrılmıştır. Orta nef yan neflerden daha geniş ve yüksek tutulmuştur. Daha geniş ve yüksek tutulan orta nef doğuda içten ve dıştan yuvarlak olarak düzenlenen bir apsisle sonlanmıştır.

Yan nefler doğuda daha kısa tutularak içten yarım daire, dıştan düz duvar şeklinde yapılmıştır. Kademeli kırma çatısı bileği taşı ile örtülüdür. Naos mekânının orta kısmı çokgen yüksek kasnak, üzeri kubbe örtülüdür. Diğer kısımlar beşik tonozludur. Kubbe kasnağında kemerler içerisine yerleştirilen mazgal pencereler vardır.

Kapı, pencere, taşıyıcılar, cephe bitimleri, kemerler düzgün yontma taş malzemeden diğer kısımlar ise yaklaşık 0,80 m kalınlığında moloz taştan yapılmıştır. Giriş kapısı batıdan açılmış olup, girişin hemen üzerinde niş olan sivri kemerli bir alınlık mevcuttur.

Giriş kapısının çevresindeki konsollar ve saçak izlerinden ön kısmında kiborion tarzında uygulamanın olduğu anlaşılmaktadır. Güney cephedeki duvarın ekseninde içi doldurulmuş bir kapı izi gözlemlenmiştir.

Alpullu Mahallesi Kilisesi 2:

Alpullu Mahallesi yerleşkesinin uzağında yer alır. Yakın çevresi eğimli boş arazidir. Yapı, dikdörtgen bir alan üzerine, üç nefli, bazilikal plan şemasında inşa edilmiştir. Doğu cephesinde yer alan üç apsisi ana yapıdan daha dar ve alçak tutulmuştur. Beşik çatısı kademelidir. 13 m x 8,54 m ebatlarındaki yapının iç mekânı iki paye, dört sütunla ile üç nefe ayrılmıştır.

Ortadaki nef yanlardan daha geniş ve yüksek tutulmuştur. Doğu cephesinde apsis ve pastaporion hücreleri yarım daire şeklinde dışa taşkın yapılmıştır. Apsisler yapının diğer duvarlarından daha dar ve alçak tutulmuştur. Apsislerin ekseninde mazgal pencereler vardır. Kapı, pencere söveleri, cephe bitimleri ve kemerler düzgün kesme taş malzemeden, beden duvarları ise moloz taştan örülmüştür.

Kilisenin üst örtüsü içten tonoz, dıştan kademeli beşik çatılıdır. Üst örtünün büyük bir bölümü günümüze kadar sağlam olarak ulaşmıştır. Taşınmazın iç mekânına giriş batı cephenin ekseninde yer alan dikdörtgen bir açıklıktan sağlanır. Yuvarlak kemerli bir alınlığa sahiptir. Kapı sövesini yanlarda yarı suvara gömülü birer başlıklı sütun, üstte yine yarı duvara gömülü yuvarlak kemer sınırlar.

Lento üzerinde 1862 tarih, haç, haça saplı kılıç motifleri yer alır. Tarih kitabesi üzerinde olan nadir kiliselerdendir. Kilisenin iç duvarları sıvalı bazı kısımları boyalıdır. Sütun başlıklarındaki ve pencere kemerlerindeki çiçek motifli kalem işlerinin bir bölümü günümüze gelebilmiştir. Taşıyıcılar birbirlerine ahşap gergilerle bağlıyken günümüzde bu gergiler kesilmiştir.

İstavri Kilisesi:

Yapı, dikdörtgen bir alan üzerine, 12,60 m x 6,70 m ölçülerinde, kapalı Yunan haçı plan şemasında inşa edilmiştir. Kapı, pencere, cephe bitimleri, taşıyıcılar ve kemerler düzgün yontma taş malzemeden, beden duvarları ise moloz taştan örülmüştür.

Taşınmazın doğu cephesinde dışa taşıntılı yapılan yarım daire şeklindeki, apsis ve apsisin iki yanında yine yarım daire şeklinde yapılan birer pastaphorion hücreleri vardır. İç mekânın aydınlatılması apsislerin eksenlerinde yer alan adet mazgal pencereler, cephelere açılan yuvarlak alınlıklı dikdörtgen pencereler ve kubbe kasnağındaki mazgal pencerelerle sağlanmıştır.

Kiliseye giriş, batı cephenin eksenindendir. Dikdörtgen formlu giriş kapısının blok taştan yapılan lentosunun üzerinde sivri kemeri alınlığı vardır. Alınlığın üst kısmında haç motif işlidir. Kapı sövesini yanlarda yarı suvara gömülü birer başlıklı sütun, üstte yine yarı duvara gömülü yuvarlak kemer sınırlar. Kapı nişinin üzerinde boyalı bezeme izleri vardır. Tek kanatlı giriş kapısı ahşap olup orijinaldir.

Kaynaklarda, kilisenin kibarion şeklinde girişinin olduğu ancak günümüze kadar gelemediği bildirilmiştir. İç mekân; iki paye, dört sütunla üç nefe ayrılmıştır. Orta nef yan neflerden geniş ve yüksek tutulmuştur. Orta apsisten pastaforion odalarına açılan yuvarlak kemerli açıklıklar vardır.

Apsislerin yan duvarlarında küçüklü büyüklü nişler yer alır. Üst örtüyü taşıyan sütunlar yekpare taş olup birbirlerine demir kasnaklarla ve birbirlerine demir gergilerle bağlanmıştır. Üst örtünün büyük bir bölümü yıkık olup orta mekânın üzeri yüksek çokgen kasnaklı kubbe ile örtülüdür. Diğer bölümlerin üst örtüsü beşik tonozludur. Sıvaları dökülmüştür. Kalem işi süslemelerinin çok az bir bölümü sağlamdır.

Manatlı Mahallesi Kilisesi:

Yapı, doğu-batı yönünde 10 x 6,70 m boyutlarında üç nefli bazilikal planlı, yonu taş + moloz taş işçiliklidir. Orta nef yan neflerden daha geniş ve yüksek tutulmuştur. Doğuda yer alan orta apsisi dışa çıkıntı yapmaktadır.

Apsislerin ekseninde ve batı duvarının ekseninde birer mazgal pencere ve güney cephede üç adet yuvarlak kemerli pencere yer almaktadır. Çatı örtüsü içten beşik tonoz örtülü olup büyük bir bölümü yıkılmıştır. Üst örtüyü taşıyan sütunlardan sadece bir tanesi ayaktadır.

Yan duvarlarda yer alan yarı duvara gömülü paye ve kemerler halen mevcuttur. Batı cephenin ortasında yer alan giriş kapı lento ve yan söveleri üzerinde haç motifleri işlenmiştir. Lentonun üst kısmı yivli, yuvarlak kemerli bir alınlığa sahiptir. Üst örtüsü çöktüğü için harap durumdadır.

Paylaşın

Gümüşhane: Kocadal Köyü Kilisesi

Gümüşhane, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor. Kocadal Köyü Kilisesi; Gümüşhane’nin Torul İlçesi, Kocadal Köyü, Kalis Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

Kilise, köy yerleşkesinin dışında, eğimli bir arazi üzerinde konumlandırılmıştır. Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlıdır. Yapı, 9,83 m x 6,30 m ölçülerinde tek apsisli, tek neftlidir. Doğuda yarım daire şeklinde dışa taşıntılı yapılan apsis ekseninde 1 adet pencere vardır.

Batı cephede, girişin üst seviyelerinde 1 adet güney duvarında 2 adet mazgal pencereleri vardır. Eğimden dolayı kuzey duvarın bir bölümü toprağa gömülüdür. Beden duvarları kaba yonu taş, pencere-kapı söveleri, cephe bitimleri, kemerler ve yarı duvara gömülü payeler düzgün yonu taştır.

İç mekâna giriş batı cephenin ortasında yer alan bir açıklıktan sağlanır. İç mekânın üst örtü tonozdur. Duvarlarda yarı duvara gömülü payeler ve kemerler ile tonozu içten destekleyen kemerler vardır. Ayrıca apsisin yan duvarı üzerine niş yerleştirilmiştir.

Paylaşın