Dervişoğlu, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Aylardır ekonominin E’sini ağızlarına alamıyorlar. Sadece zam var ağızlarında. O da maaş zammı değil, vergi zammı, yol, köprü zammı. Sahte zafer nutuklarını bu yüzden atıp duruyorlar. Kader deyip geç, şükredip yaşa diyorlar! Hakikatse ortada durmaktadır. Bu hepimizin hakikatidir. Senin hakikatindir!” dedi ve ekledi:

“Pazarda başın eğik, çocuğuna karşı başın eğik, ev sahibine mahçup, vergi memuruna öfkelisin. Çünkü 7 yıldır süren değil, sürdürülen bir ekonomik cenderenin içindesin. O eski beğenmedikleri Türkiye; 1979 krizini bir senede atlattı. 1994 krizi ise 8 ay sürdü. Arka arkaya 2 büyük deprem ve 2 büyük ekonomik krizle geçen 1999-2001 yılları bile İki yıl içerisinde atlatıldı.”

Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Bunlar, 22 yıldır iktidardalar ve son 7 yılın kesintisiz ekonomik krizle geçmiştir. Her zamda fakirleştin, her zamda daha da mahcup oldun. Mahçup oldukça, muhtaç olmanı istediler. Sadaka çarklarını senin üzerinden döndürmek istediler. Sanma ki sadece beceriksizlikler. Bu 7 yıllık cenderenin amacı seni köleleştirmek” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Bunlar miting meydanlarında milli ve manevi değerlerimizi sömürmekten kaçınmayanlardır. Dini siyasi malzeme yapmaktan bile çekinmeyenlerdir. Şehit tabutunu kürsü yaparak, cenazede propaganda yapan yine bunlardır. Katil terörist başını meclise getirme cüretini, milletten esirgedikleri umudu o katile bir hak olarak vermeyi düşünen ve bunu da devlet aklı kaplamasıyla dolaşıma sokan, elbette yine bu iktidar ve ortaklarıdır. Vatanı, yasayı, örfü, töreyi, kutsal olan ne varsa tek adamlık uğruna paspas edip çiğneyenlerin banisi her zaman bunlardır.

Okullara sabun koymaktan aciz bakanının, ne idüğü belirsiz vakıfları okullara sokması itiraz edenlere de laiklik, sivil toplum ve tarih dersi vermeye kalkışması da, bu yüksek imanlılar için niçin bir ahlak sorunu olsun ki? Terörle mücadeleyi, terörle mücadele eden askeri, polisi kaale bile almadan ‘barış’ diye bir laf dolaştırıyorlar. Bu kelimeyi onlara sarf ettiren suflör bile hallerine gülüyordur. ‘Kim kiminle savaşmıştır da şimdi barış yapılmaktadır’ diye kimse anlamıyor sanıyorlar. Ama ben anlıyorum, Türk Milleti de anlamaktadır!

40 yılda, 50 bin kişinin kanlısı, katili olan PKK’nın ve elebaşı bebek katilinin adının meclis kürsülerinde, devlet dairelerinde kolayca zikredilebilmesini, bununla da kalmayarak, ona “beyefendi” diyebilen milletvekilleri türer hale geldiğini nasılsa kimse dert etmez diyorlar. Ama ben dert ediyorum, Türk Milleti de dert edinmektedir!

Dahası da var, kimse bu katilin silah bırakma çağrısını yaptığında, bunun bir af süreci gerektirdiğinin farkına varmaz diyorlar. Kimsenin Apo’ya ya da içerideki 5000 kişilik katil sürüsüne çıkartılacak affın bir genel affa evrileceğine, bu genel afla birlikte, hasbelkader, bu başıbozuk adalet sistemine takılan ne kadar cani, sapık ve katil varsa çıkacağını sorgulayacağına inanmıyorlar. Tam böyle bir zihni ve vicdani kaos sürecinde Bu çıkacaklara millet ve devlet düşmanı FETÖ üyelerinin de ekleneceğinin hesabını kimse bizden sormaz diyorlar! Ama ben soruyorum, Türk de Milleti soracaktır!

İlk 7 yıllarına sözde derin demokrasi ve sözde AB masallarıyla başladılar. Bunlar, kurbağa yerine koydukları Türk Milletini, kazana ve suya alıştırdıkları ilk yıllardı. İkinci 7 yıllarına ise ‘açılım tiyatrosu’ ile başladılar. Kumpaslarla ordumuzu by-pass etmeye giriştiler. Ortakları Fetö ile giriştikleri kayıkçı kavgasının bedelini millete ödettiler, Fetönün tüm ajandasını ise satır satır hayata geçirdiler. Devleti, onu ele geçirmek için çökerttiler, tüm kurumları acze düşürdüler. Bu yolla da saray rejiminin temellerini attılar!

Nice cambazlar nice iplerde oynarken, olağanüstü hal yasalarını bize hal diye yutturdular, Türkiye nüfusunu yok etme planlarında adım adım ilerlediler. Üçüncü 7 yılları ise Cumhuriyeti her şeyiyle yok etmek aşamasıdır. Ulus devleti ve üniter yapısıyla, anayasasını, kuruluş ilke ve amaçlarını yok etmek aşamasıdır. Teröristbaşı ise bu yoldaki yeni ortaklarıdır. Düşük çözünürlüklü fotoğraf ayan beyan görülmektedir.

Aylardır ekonominin E’sini ağızlarına alamıyorlar. Sadece zam var ağızlarında. O da maaş zammı değil, vergi zammı, yol, köprü zammı. Sahte zafer nutuklarını bu yüzden atıp duruyorlar. Kader deyip geç, şükredip yaşa diyorlar! Hakikatse ortada durmaktadır. Bu hepimizin hakikatidir. Senin hakikatindir! Pazarda başın eğik, çocuğuna karşı başın eğik, ev sahibine mahçup, vergi memuruna öfkelisin. Çünkü 7 yıldır süren değil, sürdürülen bir ekonomik cenderenin içindesin.

O eski beğenmedikleri Türkiye; 1979 krizini bir senede atlattı. 1994 krizi ise 8 ay sürdü. Arka arkaya 2 büyük deprem ve 2 büyük ekonomik krizle geçen 1999-2001 yılları bile İki yıl içerisinde atlatıldı. Bunlar, 22 yıldır iktidardalar ve son 7 yılın kesintisiz ekonomik krizle geçmiştir. Her zamda fakirleştin, her zamda daha da mahcup oldun. Mahçup oldukça, muhtaç olmanı istediler. Sadaka çarklarını senin üzerinden döndürmek istediler. Sanma ki sadece beceriksizlikler. Bu 7 yıllık cenderenin amacı seni köleleştirmek.

Aylarca Muğla kıyılarında gezen Yunan hücumbotlarına gık çıkartamayanlar, Trakya’da kapatılan Türk okullarını ağızlarına bile alamayanlar, Kıbrıs’ta aylardır olan bitene gözleri kapalı olanlar, Kıbrıs’ı kumar ve kara para dışında bir mesele olarak görmeyenler, işlerine geldiğinde ‘mavi vatan’, gelmediğinde ‘yok mu arttıran demeyi’ diplomasi zannedenlerle ortaklık yapanlar, şimdi de 12 adadan bahsediyorlar. O kadar uçuklar ve o kadar şirazeden çıkmışlar ki artık Lozan düşmanlarıyla da aynı hizaya geldiklerinin idrakına varamıyorlar.

“Bizi bu hallere düşürenler utansın!”

İsimsiz ve cisimsiz bir kişi, o daha kundaktayken başkanlığını yaptığım Ülkü Ocakları adına beni ve bu ihanet planına itiraz eden tüm milliyetçileri, fütursuzca tehdit ediyor. Bu da yetmiyor, iki kare fotoğrafla siyasetçi kisvesine büründürülen mafya bozuntuları, sosyal medya üzerinden ahkam keserek ve tertemiz pınar suyuna, lağım gibi karışarak, muhataplık oluşturmaya çalışıyor. Ne günlere kaldık yarabbim! Bizi bu hallere düşürenler utansın!”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Yeni Anayasa” Açıklaması: Sonuna Kadar Karşı Duracağız

Yeni Anayasa tartışmalarına ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Bu anayasa değişikliğiyle tek adam rejimini tahkim edip Recep Tayyip Erdoğan’ı da emri hak vaki oluncaya kadar Cumhurbaşkanı yapmayı planlıyorlar. Buradan ilan ediyorum: İYİ Parti, Recep Tayyip Erdoğan’ı dolayısıyla tek adamlığı tahkim edecek hiçbir anayasa değişikliğine asla ve kata izin vermeyecektir” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Kocaeli Kültür Merkezi’nde Yerel Yönetimler Buluşması’nda konuştu.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Son günlerde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile yaşanan gelişmelere son kez değineceğini belirten Dervişoğlu, “Benim Müsavat Dervişoğlu olarak şahsen katlanabileceğim şeyleri, temsil ettiğim topluluğa karşı yaparsanız; size olan saygım ne olursa olsun o zaman temsil ettiğim dava arkadaşlarımın siyasi namusuna sahip çıkmak gibi bir sorumluluk taşır, bundan da hiç geri durmam. Her yerde söylüyorum kişilere saygı gösteriyorum diye dava arkadaşlarımı yarı yolda bırakıp onların başını yere eğdirmem. Benim saygı göstereceğim insanın Türk bayrağına Türk vatanına Türk milletine saygı göstermesi lazım. Onun hilafına bir iş yaparsa beni karşısında bulacağından da emin olması lazım” dedi.

“Bakın bu tartışmayı burada sonlandırmak için bir kere daha gündeme getiriyorum” diyen Dervişoğlu, “Bir daha bu konuyu konuşmayacağım, bundan beslenmeye çalışanlar var. Ben makul bir şekilde meseleyi anlatıyorum. Ama havuz medyası çıkıyor diyor ki Müsavat Dervişoğlu zehir zemberek sözler söyledi. Ben zehir zemberek söz sarf etmem, doğruyu konuşurum. Ben bazıları gibi bir kıtipiyozlar topluluğunu temsil etmiyorum. Ben sevdası Türkiye, kaygısı Türkiye’nin geleceği olan yiğit iyi cesur partilileri temsil ediyorum. Hangi partiye mensup olursa olsun bu duygularımızı paylaşan, milletimizin her bir bireyini temsil ediyorum. O sebeple bu tartışmanın yaşatılmasının, derinleştirilmesinin hiçbir anlamı yoktur. Aslında yaratacağı bir küskünlük de yoktur bana göre. Çünkü bazı kürsülerde laflar edildikten sonra aşağıya inildiğinde siyaset için söylemek mecburiyetinde kalıyoruz diyenler de vardı” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin gündemine yeni bir anayasa değişikliği ve af tasarısı getirilmek istendiğini belirten Dervişoğlu, şöyle devam etti:

“Bu anayasa değişikliğiyle tek adam rejimini tahkim edip Recep Tayyip Erdoğan’ı da emri hak vaki oluncaya kadar Cumhurbaşkanı yapmayı planlıyorlar. Buradan ilan ediyorum: İYİ Parti, Recep Tayyip Erdoğan’ı dolayısıyla tek adamlığı tahkim edecek hiçbir anayasa değişikliğine asla ve kata izin vermeyecektir. Dost düşman herkes bunu bilmelidir. Abdullah Öcalan’ı Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne getirip konuşturmak isteyenler var bunun yapılabilmesi için Abdullah Öcalan’ın önce cezaevinden serbest bırakılması lazımdır.

Bunun da yine gerçekleşmesi için bir genel affın planlanmış olması muhtemeldir. Bu genel af sadece Abdullah Öcalan’ı cezaevinden çıkarmak için değil, cezaevinde yatması bu iktidar için sıkıntı yaratacak başka başka grupları ve insanlar da var. Ben kader kurbanlarının zindanlarda çürümesini istemiyorum. Ama hainlerin ve katillerin cezaevinden çıkarılmasını temin edecek hiçbir anayasal ve yasal düzenlemeye İYİ Parti olarak evet oyu vermeyeceğiz. Sonuna kadar da karşı duracağız.”

Ne olmuştu?

Geçtiğimiz hafta partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, “Milliyetçi ülkücü harekette yer bulup itibar kazanan, çevre yapan bir avuç ahmağın çıkarları kesildi diye ileri geri konuşmaları edepsiz hezeyandır. Bu ilkesizlerin gazel okumaları boş varilin çıkardığı ses kadar anlamlıdır. Kurnazca kendilerini saklayan, insicamımızı sakatlama çabasında olanların maskesi düşünce aramızdan sıvıştıkları bilinen gerçektir… Kurt kurdu tanır ama biz bunları tanımıyor ve hiç de takmıyoruz. Bizim vatan sevdamızı tartıya çıkaracak bir siyasi oluşumu hiçbir kundak sarmamıştır” demişti.

Bu sözlerin ardından İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu da dünkü grup toplantısında, Bahçeli’ye yanıt verdi, “Buradan kendilerine sesleniyorum: Benim saygım sana değil, oturduğun koltuğadır. Çünkü ben o koltuğun ilk ve gerçek sahibini tanıyorum. Şahsına bu zamana kadar gösterdiğim saygıyı, o koltuğun gerçek sahibine duyduğum vefanın sadakası saymanı da temenni ediyorum. Bu kadarı sana yeter, fazlası da zaten bana yakışmaz. Biz seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz” ifadelerine yer vermişti.

Dervişoğlu’nun bu açıklaması sonrası Ülkü Ocaklar Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, “Kuduz köpek gibi havlayan bir Müsavatsın, git tasmanı tutanlara dansözlük yap, belanı bizden bulma” diye tehdit etti.

Paylaşın

MHP’li Yalçın’dan Müsavat Dervişoğlu’na Yanıt: Ateşle Oynama

İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu’nun açıklamalarına yanıt veren MHP’li Semih Yalçın, “Müsavat Dervişoğlu bilmelidir ki Sinan Ateş üzerinden ateşle oynamaktadır” dedi.

Haber Merkezi / Semih Yalçın, MHP camiası olarak, vaktiyle saflarında yer alıp çeşitli nedenlerle aralarından ayrılarak farklı partilerde siyasete soyunan “tatlı su milliyetçilerinin perişanlık ve derbederliklerini dehşet ve ibretle izlediklerini” ifade etti.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde yaptığı açıklamalara yanıt verdi.

Semih Yalçın, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “MHP camiası olarak; vaktiyle saflarımızda yer alıp doku uyuşmazlığı, aidiyet hissi yokluğu, mensubiyet şuuru mahrumiyeti, ahlak düşkünlüğü ve muhtelif çıkar hesapları gibi saiklerle aramızdan ayrılarak farklı partilerde siyasete soyunan tatlı su milliyetçilerinin perişanlık ve derbederliklerini dehşet ve ibretle izlemekteyiz.

Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin başlattığı terörsüz Türkiye hamlesi millet ve devlet nezdinde karşılık bulmaya başlayalı beri, bundan rahatsız olan malum politika atıkları; ter ter tepinmekte, gürültü çıkarmakta, bir tiyatro sahnesindeymişçesine bol bol rabarba yapmaktadır. Bunlar o kadar şaşkın, kızgın ve hırslılardır ki nefislerini yenemeyerek saldırgan ve küfürbaz bir üsluba başvurmaktadırlar. MHP’nin siyasi itibarına dönük içlerinde yükselen öfkeyi küfür, istiskal ve istihkârla teskin etmeye çalışmaktadırlar.

Seviyesizlikleri, kalitesizlikleri, zavallılıkları büsbütün dışa vurmuş; sefaletleri paçalarından akmaya başlamıştır. Siyasi ihtirasları boylarını aştığı için, boğulmak üzeredirler. Çırpındıkça batmakta, debelendikçe tükenmektedirler.

Son günlerde MHP aleyhtarlığı ve hazımsızlığı kervanının başını, Ümitsiz Vaka Özdağ ile Müsait Dervişoğlu çekmektedir. Bu ikisinin çıkardıkları avaza, yaydıkları kuru gürültüye bakmayınız. Bunların çığlıkları, aslında nefessiz kalmış iki kara vicdanın boğaz hırıltılarından ibarettir. ‘Kör bıçak ele yavuz, ehliyetsiz ve liyakatsiz siyasetçi dile yavuz.’ misali, tahammülsüzlükleri ve hazımsızlıkları üsluplarına vurmuştur.

Adama sorarlar: Taş mısın ki baş yarasın? Özdağ da Dervişoğlu da, ateş olsalar cürümleri kadar yer yakarlar. Onların sözleri bizim için birer kıvılcım, birer küçük çıngı bile değildir. Hele partisi sele giderken namert köprüsünde balık avlamaya çalışan Dervişoğlu; değil balık, solucan bile yakalayamaz. Partisindeki çözülmeyi durdurmak için sağa sola efelenmesinin hiç faydası yoktur. Müsait Dervişoğlu; ne kendisini, ne de dağılma sürecine giren partisini kurtarabilecektir.

Dervişoğlu; anut, haşin ve uyumsuz biridir. Tabiatı ve seciyesi, siyaset yapmaya pek müsait değildir. Müsait Dervişoğlu, MHP ile yetinmeyip hızını alamayarak Ülkü Ocakları’nın ismetine dadanmaya, Ocaklı Ülkücülere tasalluta cüret etmektedir. Kendisine birinci sorumuz şöyledir:

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde basın toplantısı düzenlemeye yeltenen Dervişoğlu, cinayet mahallini ‘iyi’ bildiğine göre, saldırının ayrıntıları hakkında da malumat sahibi midir? Müsait Dervişoğlu, bilmelidir ki Sinan Ateş üzerinden ateşle oynamaktadır. Sahte kahramanlığa soyunan Dervişoğlu’na, bu provokasyon girişiminin milletin ilgisini değil, nefretini çekeceğini hatırlatırız. Ayrıca, bu çirkin ve alçakça provokasyon hamlesinin doğuracağı sonuçlardan sorumlu olacağının da şimdiden altını çizmek isteriz. Kendisine tavsiyemiz, binlerce şehidimizin hanesi ve okulu olan bu güzide kuruluşumuzu denî siyasetine alet etmemesi, Ülkü Ocakları’ndan uzak durması, pis ellerini üzerinden çekmesidir.

İkinci sorumuz şudur: Müsait Dervişoğlu; MHP ve Ülkü Ocakları aleyhtarlığını, CHP’ye iltihak ve sığınma için mi, yoksa yeni bir kirli ittifak için mi bahane olarak kullanmak istemektedir? Gelelim Ümitsiz Vaka Özdağ’a… Bu kaçık şahıs; lakabının tam manasıyla Ümitsiz Vaka, klinik vakadır.  Davranışları ve sözleri, psikosomatik rahatsızlığını ele vermektedir. Tedaviye muhtaçtır. Ümitsiz Vaka Özdağ’ın klinik bir fenomen olduğu artık kamuoyunda da genel kabul gören bir realitedir. Ne davranışları normaldir, ne de üslubu ve söylemleri… Partimize saldırırken ‘dişi karakterli’ ifadesini kullanması göstermektedir ki; Ümitsiz Vaka, çarpık siyaset anlayışını yeni bir cinsiyet türü üzerinden şekillendirmiştir. Buna göre; kendisi, LGBTİ benzeri bir eda içinde, siyasette üçüncü cinsi temsil etmektedir.

Politikayı iki bacağın arasına indiren bu ahlak düşkünü âdem, yeni mevkiini, âdeta pavyon pavyon gezer gibi, masa masa, parti parti dolaşarak konsomasyon yapmasına borçludur. En küçük erdemi, ahlakı, şerefi, haysiyeti olan bir adam; vaktiyle birlikte çalıştığı bir partinin genel başkanına, hem de Başbuğ Alparslan Türkeş’in makamında oturan bir insana galiz ifadelerle saldırmaz. Saldırdığı takdirde hakkını avucuna veririz.

Anladığı dilden konuşur, kendisini de layık olduğu üslupla tarif ve tasnif ederiz. Esasen Ümitsiz Vaka’nın partimize karşı sergilediği tutum; politik sinizminin olduğu kadar, ahlaki çürümüşlüğün de ifadesidir. Elbette siyasetin tabiatında kavga, mücadele, atışma, çatışma, eleştiri vardır; ama siyasetin temeli de ahlak, edep, uyum ve diyalog üzerine kuruludur. Siyasetçi; kavga adamından çok, etrafına ‘usulet ve suhulet’le muamele eden, ahlaklı ve iyi insan olmalıdır. Sorumluluk sahibi olmalıdır.

Aynı camiadan yetiştiği insanlarla bile diyalog kuramayan, empati yapmayan, karşısındakini anlamaya çalışmayan, sürekli başkalarına hakaret eden Dervişoğlu ve Özdağ’ın; bırakınız ülkeyi veya partilerini yönetmeyi, iki keçiyi bile güdemeyecekleri açıktır. Müsait Dervişoğlu ve Ümitsiz Vaka Özdağ gibi Devlet Bahçeli aleyhtarlığından ve MHP düşmanlığından beslenenlere, onun adı üzerinden makam tartışması çıkaranlara  hatırlatırız.

Devlet Bahçeli, Genel Başkanlık makamına gökten zembille inmemiştir. Kendisini bulunduğu makama, mevkie getiren Milliyetçi-Ülkücü iradedir. Devlet Bahçeli’ye karşı çıkmak, Milliyetçi-Ülkücü iradeye karşı çıkmaktır. Hem Ülkücülük taslamak, hem de Ülkücülerin yıllardır defalarca sergilediği iradeye başkaldırmak; kötü niyet, samimiyetsizlik, cahillik ve fesat işaretidir. Aslında bunların MHP hakkındaki sızlanmalarının, yakınmalarının, sancılanıp kıvranmalarının nedeni bellidir: Sayın Genel Başkanımızın ‘terörsüz Türkiye’ için gösterdiği gayretler, millet ve devlet nezdinde karşılık bulmuştur. Kamuoyunda çok büyük destek görmüştür.

Alkışlanmıştır. Demek ki taş gediğine konulmuştur. MHP’nin milletin gönlündeki mümtaz yer daha bir perçinlenmiş ve partimizin saygınlığı yükselmiştir. MHP’nin isabetli ve tutarlı politikalarının sonuç vermeye başlaması adı geçenleri kudurtmuştur. Huşunetleri, küfürbazlıkları, düzenbazlıkları bundandır. Bunlar; rol çalamadıkları, etkin olamadıkları için hırçındır. MHP’nin gölgesinde ve gündemin gerisinde kalıp nal topladıkları için öfkelidir.

Oysa atalarımız, ‘Öfkeyle kalkan zararla oturur.’ demiştir. Bunlar, sergiledikleri hazımsızlık, huşunet yüzünden sürekli ayak altında kalmaya, masa altına süpürülmeye mahkûmdur. Eski MHP atıkları, şimdi altılı masa artığı olmuştur. Zaten parçalanmış olan siyasi prestijleri, büsbütün yırtılmıştır. Yırtık dikiş tutmayacaktır. Bahsettiğimiz isimler ve partileri, birbirleriyle de kavgalıdır. Ancak şimdi MHP aleyhtarlığında ittifak etmektedirler.

Siyasi rant uğruna birbirini yiyen, birbirinin izine kurşun sıkan bu fikir, inanç ve bağlılık yoksunları, MHP’ye karşı birleşmiştir. Teşbihte hata olmaz, kurt düze inince mahallenin küskün itleri kardeş olurmuş. Siyasi çıkar uğruna Türk milliyetçiliği davasına zarar verenleri tarih de, millet de affetmez. Türk milliyetçiliği davasının bütün siyaset gemilerinin dümeni MHP’dedir. Dümeni dinlemeyen gemi şapa oturur. Lakin siyasi ihtirastan gözleri kör olanlara gerçeği göstermek, okyanusta devasa dalgalarla boğuşmaktan zordur. Bunların gözleri görmediği gibi; kalpleri körelmiş, vicdanları da kararmıştır.

Kararan vicdanları, körelen yürekleri arıtmanın çaresi; pişmanlıktır, nedamettir, tövbedir. Lakin bunların tövbesi de dikiş tutmayacaktır. Çünkü aynı hatayı işlemekte, aynı yanlışlar ummanında boğulmakta, aynı kirli günahın batağında debelenmekte ısrarcıdırlar. Her vicdan sahibi Türk bilir ki Türk milliyetçiliği ile kirli siyaset aynı kefeye konmaz. Kirli siyaset, milliyetçiliğe sığmaz. Milliyetçi çamura yatmaz. Milletini seven, millet sevdalılarına çamur atmaz. Eğer varsa; davasına inanan, siyasi rant ve menfaat uğruna milletin mukadderatını satmaz. Türk milliyetçiliği davasının alemdarı, bayraktarı olan MHP’nin samimiyetini, ciddiyetini ise hiç kimse sorgulayamaz.

MHP, sadece millete hesap verir. MHP olarak muhatabımız, derdimiz millettir. MHP; milletin hayrına, milletin menfaatine olmayacak hiçbir adımı atmaz. MHP’nin gayesi; daima milletimizin bekası, devletimizin güvenliği, insanımızın refah ve saadeti, huzur ve sükûnu için çalışmak olmuştur. Bu gerçek, hiçbir zaman değişmeyecektir.

Millet, terör belasından kırk yıldır çok çekmiştir. Şehitlere, şehitler kervanı eklenmiştir. Buna bir son verilmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Sayın Genel Başkanımızın, terörün bitmesi ve anaların ağlamaması için ortaya koyduğu tavır; bu açıdan çok ama çok kıymetlidir. Bu tavır; müzakere, pazarlık gibi kavramlarla iğdiş edilemez.

Bu tutum; haksız isnat, suçlama, aşağılama ve çamur atmalarla değersizleştirilemez. MHP aleyhtarlığını köpürtmek için olanca marifetlerini kullanmaya çalışanlar; başarısız olmakla kalmayacaklar, çırpındıkça  batacaklardır. Sık sık müracaat ettikleri problemli dil, MHP muarızlarının sonunu getirecektir. Uyum gözetmeyen, diyalog üretmeyen, halkı tatmin etmeyen ve sürekli kavga atmosferini körükleyen ahlaksız siyasi telakki, yolda kalacaktır. MHP’nin tekerleğiyse asla tümsekte kalmayacaktır.”

Tartışma nasıl başladı?

Tartışma, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 7 Ocak Salı günü düzenlenen grup toplantısı sırasında, isim vermeden İYİ Partililere atıfta bulunmasıyla başladı. Bahçeli, “Kurt, kurdu tanır ancak biz bunları tanımıyoruz ve hiç de takmıyoruz. Bizim dava ve vatan sevdamızı tartıya çıkaracak, bununla da kalmayıp tartışmaya açacak, ülke ve ülkü heyecanımızı kurcalayıp aşındıracak bir siyasi fırıldağı henüz hiçbir kundak sarmamıştır” dedi.

İYİ Parti, 25 Ekim 2017’de, eski MHP’li Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ, Nuri Okutan gibi isimler tarafından kuruldu.

Müsavat Dervişoğlu, Bahçeli’nin açıklamalarına cevap olarak 8 Ocak Çarşamba günü düzenlenen İYİ Parti Grup Toplantısı sırasında Bahçeli’ye seslendi: “Şahsına bu zamana kadar gösterdiğim saygıyı, o koltuğun gerçek sahibine duyduğum vefanın sadakası saymanı da temenni ediyorum. Bu kadarı sana yeter, fazlası da zaten bana yakışmaz. Biz seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz.”

Bunun üzerine Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, aynı günün akşamı sosyal medyadan bir video yayınladı. Bu videoda Yıldırım’ın, “Bizim değerlerimize, bizim davamıza, bizim liderimize laf söyleyene biz haddini bildiririz. Kimse bizim sınırlarımızı ihlal etmeye kalkışmasın” dediği görülüyor.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a yanıt amacıyla Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde açıklama yaptı. Dervişoğlu, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Biz hep konuşan Türkiye ve demokrasi çağrısı yaptık. İktidara payanda olmakla yetindiği için MHP bizim siyasi rakibimiz ve muhatabımız bile değildir.

Ülkü Ocakları, Türk milliyetçiliğini, Türk kültürünü ve tarihini savunan, Türk gençliğini idealist ve milli değerlerle yetiştirmeyi amaçlayan, MHP’nin ideolojik temellerine yakın bir çizgide faaliyet gösteren bir kuruluş.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan MHP’ye Sert Sözler: Rakibimiz Ve Muhatabımız Değil

Ankara Çukurambar’da konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Biz hep konuşan Türkiye ve demokrasi çağrısı yaptık. İktidara payanda olmakla yetindiği için MHP bizim siyasi rakibimiz ve muhatabımız bile değildir” dedi ve ekledi:

“Kendilerini bugün karşı karşıya bulundukları panik halinden uyanmaya davet ediyorum. Şahsımın tehdit edilmesi umurumda değildir. Üniter devlet yapımıza halel getirecek her adıma karşı çıkacağıma söz veriyorum.”

Dervişoğlu, konuşmasının devamında, “Bu cüret nereden kaynaklanıyor? Nereden beslenmektedirler? Bu ucube rejim, tek adamlık anlayışı tetikçileri içeri yollayıp azmettiricileri dışarıda gezdiriyorsa yazıklar olsun bu memleketin adalet nizamına. Bizi yıldırmak, korkutmak istiyorlar. Biz ilk kez tehdit ve saldırıyla karşılaşmadık. Türkiye’de istibdada asla geçit vermeyeceğiz ve yolcuğumuzu adalet, eşitlik ve hürriyet için sürdürmeye devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a yanıt amacıyla Sinan Ateş’in öldürüldüğü yerde açıklama yaptı. Dervişoğlu, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Ben bu ahlaksızlığa cevap verirsem onlara paye vermiş olurum. Siyasi muhataplarım bellidir. Sorumluluğu olanları sorumluluklarını hatırlatmak için buradayım. Bir tehditle karşı karşıya bırakıldım. Adresimi bilemeyebilirler, onların en iyi bildiği yer basın toplantısını düzenliyorum. Tehdidin üzerinden 16 saat geçti.

Üzerinden 16 saat geçmiş olmasına rağmen Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı tarafından atılmış bir adım yoktur. Bir tweet’ten, dil sürçmesinden, köşe yazısından insanları sabaha karşı evinden alıp savcılığa götüren sorumlular bugün neden vaziyet almıyorlar bunun cevaplanmasını istiyor ve kendilerini görevlerini doğru biçimde yapmaya davet ediyorum.

Korkuyorlar mı? Öyleyse kimden? Bu katillerin, tehditkarların hamilerinden mi çekiliyorlar? Biz anayasal hakkımızı kullanarak siyaset yapıyoruz. Bu suçlar sıradan suçlar değil. Bazı insanların suç işleme veya suça azmettirme imtiyazları ve özgürlükleri mi var? Can ve mal güvenliğimiz TBMM’deki sıfatlarımızdan değil vatandaşlık haklarımızdan kaynaklanıyor.

Şahsıma yöneltilen saldırılar ne zaman başladı? Her şeyin miladı 22 Ekim’dir. Abdullah Öcalan’a TBMM’de kürsüde söz hakkı verilmesine talep edildiği noktada ona karşı duruşumdan dolayı bir tehdidin muhatabı oldum. Abdullah Öcalan TBMM’ye gelip konuşacak ona umut hakkı vaat edilecek ama Müsavat Dervişoğlu Ankara’nın sokaklarında gezemeyecek öyle mi? Havanızı alırsınız.

Biz hep konuşan Türkiye ve demokrasi çağrısı yaptık. İktidara payanda olmakla yetindiği için MHP bizim siyasi rakibimiz ve muhatabımız bile değildir. Kendilerini bugün karşı karşıya bulundukları panik halinden uyanmaya davet ediyorum. Şahsımın tehdit edilmesi umurumda değildir. Üniter devlet yapımıza halel getirecek her adıma karşı çıkacağıma söz veriyorum.

Bu cüret nereden kaynaklanıyor? Nereden beslenmektedirler? Bu ucube rejim, tek adamlık anlayışı tetikçileri içeri yollayıp azmettiricileri dışarıda gezdiriyorsa yazıklar olsun bu memleketin adalet nizamına. Bizi yıldırmak, korkutmak istiyorlar. Biz ilk kez tehdit ve saldırıyla karşılaşmadık. Türkiye’de istibdada asla geçit vermeyeceğiz ve yolcuğumuzu adalet, eşitlik ve hürriyet için sürdürmeye devam edeceğiz.”

Tartışma nasıl başladı?

Tartışma, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 7 Ocak Salı günü düzenlenen grup toplantısı sırasında, isim vermeden İYİ Partililere atıfta bulunmasıyla başladı. Bahçeli, “Kurt, kurdu tanır ancak biz bunları tanımıyoruz ve hiç de takmıyoruz. Bizim dava ve vatan sevdamızı tartıya çıkaracak, bununla da kalmayıp tartışmaya açacak, ülke ve ülkü heyecanımızı kurcalayıp aşındıracak bir siyasi fırıldağı henüz hiçbir kundak sarmamıştır” dedi.

İYİ Parti, 25 Ekim 2017’de, eski MHP’li Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ, Nuri Okutan gibi isimler tarafından kuruldu.

Müsavat Dervişoğlu, Bahçeli’nin açıklamalarına cevap olarak 8 Ocak Çarşamba günü düzenlenen İYİ Parti Grup Toplantısı sırasında Bahçeli’ye seslendi: “Şahsına bu zamana kadar gösterdiğim saygıyı, o koltuğun gerçek sahibine duyduğum vefanın sadakası saymanı da temenni ediyorum. Bu kadarı sana yeter, fazlası da zaten bana yakışmaz. Biz seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz.”

Bunun üzerine Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, aynı günün akşamı sosyal medyadan bir video yayınladı. Bu videoda Yıldırım’ın, “Bizim değerlerimize, bizim davamıza, bizim liderimize laf söyleyene biz haddini bildiririz. Kimse bizim sınırlarımızı ihlal etmeye kalkışmasın” dediği görülüyor.

Ülkü Ocakları, Türk milliyetçiliğini, Türk kültürünü ve tarihini savunan, Türk gençliğini idealist ve milli değerlerle yetiştirmeyi amaçlayan, MHP’nin ideolojik temellerine yakın bir çizgide faaliyet gösteren bir kuruluş.

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Süreç” Sorusu: Kimle Barışacaksınız?

Partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalar yapan İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan İmralı görüşmeleri ve sonrasındaki gelişmelere ilişkin, “Peki soruyorum, kimle barışacaksınız? Neyin savaşını kimler vermiştir de, şimdi barış yapılacaktır? Öldürülen asker, polis, öğretmen, mühendis, Kürt, Türk, Alevi, Sünni savaşta mı ölmüşlerdir?” dedi ve ekledi:

“Teröre savaş adını koymaya çalışanlar mı, Türkiye’ye barış getirecektir? Kandırmaya çalıştığınız millet değil ahmak olan sizsiniz. Bugün demokrasinin d’si yoktur. Demokrasinin hiçbir kurumunun kalmadığı kimsenin ağzını açamadığı sivil toplumun köküne kibrit suyu ekilmiş Türkiye’de kimler, neyin müzakeresini, ne amaçla yapacaklardır. Bugün hukukun h’si yoktur. Bu halde adını bile koyamadıkları bir süreci, hangi hukuka dayanarak, neyle neticelendireceklerdir. İşte bu sağlamayı yaptığımızda sonuçlar kendisini ele vermektedir.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Dervişoğlu’nun açıklamalarından başlıklar şöyle: “Zor zamanlardan geçiyoruz. Bütün bir 2024 yılını acı tecrübelerle geçirdik. İktidar vatandaşa karşı hiçbir vaadini yerine getirmediği gibi ne yasal ne anayasal ne insani ne de vicdani hiçbir vazifesini de umursamadı. 85 milyondan esirgenen umut hakkının 22 Ekim’de terörist başına verilmesiyle hep birlikte tecrübe ettik. Bugün yaşadıklarımız ne yenidir ne de bir paradigmadır, 22 yıl önce Uluslararası lobiler tarafından Erdoğan’a teslim edilen daimi görevin vadesi gelmiş aşamasıdır. Asıl görevin adı, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Büyük Ortadoğu Projesine hazırlamaktır.’ Bunun için Türk Milletinin hem milli hem de bireysel kodlarını değiştirmektir.

Bu yolda Cumhuriyet kurumlarını çökertmek, hukuki ve ekonomik yapıyı da buna uygun hale getirmektir. Ortaklar değişse de hedef hep aynıdır. Bu zehrin farklı tiplerini, geçmişte farklı zamanlarda zerk ettiler. Şimdi içine biraz yeni paradigma, biraz misak-ı milli, yettiği kadar Kürt sorunu, çözüm ve terörle mücadele laflarını koymaktadırlar. Bu projenin nihayete ermesi açısından, Erdoğan ve bağlı bulunduğu müstevliler tarafından her zaman, en önemli kaldıraçlardan biri olarak, adına ısrarla ‘Kürt sorunu’ dedikleri mevzu kullanıldı. Bir kural hiç değişmedi; hiç kimse Kürde, bir vatandaş ve fert olarak nasılsın, derdin nedir diye sormadı. Çünkü onlar için, herhangi bir vatandaşın sorunu ne kadar önemliyse, Kürdün sorunları da ancak o kadar önemliydi.

Çünkü bu ülkede yaşayan herkes ancak bir aparat olarak kullanılabilirse, iktidarın takdirine mazhar olabilirdi. Kimse onlara, ‘Karnın tok mu? Sırtın pek mi, işin gücün var mı?’ diye sormadı. ‘Çocuğun okula gidebiliyor mu? Sağlık hizmeti alabiliyor musun?’ diye bakan olmadı. ‘Gelecekten ne istiyorsun; ne bekliyorsun?’ diye dinleyen de olmadı. Elbette sormazlardı dinlemezlerdi hatta görmezlerdi. Çünkü zaten kimseye sormuyorlar, kimseyi dinlemiyorlar, kimseyi görmüyorlar. Kimsenin hayat derdini çözmüyorlardı. Hayat derdini çözmedikleri, çözemedikleri ve asla da çözmeyecekleri için kimlik sorunlarını ve kimlik çözümlerini her gruba havuç diye gösteriyorlardı.

Her grubun havucu ayrı, sopası ayrıydı. Sopayı tutan ellerse hep aynıydı. Şimdilerde birbirine uzanan, birbirini sahneye davet eden eller de işte o ellerdir. Gerçek sorunlarla ilgilenmezlerdi, çünkü sorunlarında ortaklaşabilen bir milletin, sorunlarını çözmek için de bir arada hareket edebileceği ihtimalini göze alamazlardı. Çünkü bilirlerdi ki, müşterek problemlere karşı oluşturulan ortak çözümler, müşterek bir kültür oluştururdu bundan hep korktular, hep kaçtılar. Sağcı solcu dediler, Türkler ve Kürtler dediler, Aleviler ve Sünniler dediler, laikler ve dindarlar dediler, milleti de delirttiler. Bu iktidarın Cumhuriyet’imizin millet fikri ve ülküsüyle kavgası hiç bitmedi. Millet ve milliyet fikrinin içini boşaltmak, boşalttıkları yere de kendi gayrımilli projelerini yerleştirmek için uğraşıp durdular.

101 yıl önce bir mucizeyi birlikte gerçekleştirmiş Anadolu’nun sakinleri ve sahiplerii Türk milleti olarak bizler, Ortadoğu’da, Balkanlar’da ve Kafkaslar’da hangi zorluk yaşanırsa yaşansın, bu istikrarsızlık çöllerinin ortasında bir vaha gibi parlayan Türkiye Cumhuriyeti devletinin eşit ve hür yurttaşları olarak oy verdiğimiz partilerin değil, cebimizdeki nüfus cüzdanımızla edindiğimiz en büyük nimet olan Cumhuriyetin ve bu millete mensubu olmanın, eşit ve laik bir hukuk mantığıyla kurulmuş bir devlete sahip olmanın kıymetini hatırlayamadık. Şimdi bunu kaybetmenin eşiğinde onu el birliğiyle uçurumdan atmaya çalışan gayrımilli bir iç cephe koalisyonunu durdurmaya çalışıyoruz. Bunu başarmaya mecburuz.

22 yıldır görev edindikleri ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ kapsamında giriştikleri şey bir ilk değildir. Ama anlaşılıyor ki nihai mahiyettedir. Her dönem mutlaka yanlarına kattıkları bir terör örgütü ve uzantısıyla denediler. Şimdi de yanlarına aldıkları yeni müstakbel terör örgütleriyle deniyorlar. Yanlarına ortak diye aldıkları zaten teröristti ya da bir süre sonra ortaklarını terörist ilan ettiler. Her zaman söylüyorum ya bunlar teröristsiz yol yürüyemiyorlar. İlk denemelerinde yine aynı bugün olduğu gibi, bölücübaşından açıklamalar ve mektuplar bekliyorlardı. Ağustos 2009’da ‘yol haritası açıklattılar’, Terör örgütü silah bırakacaktı, bunun için ilk tiyatro gösterisi de Ekim 2009’da Habur rezaleti olarak yaşandı.

Şimdilerde anlıyoruz ki, bugünün özenle seçilmiş İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da oranın, yani Şırnak’ın valisiydi. Ergenekon ve benzeri kumpas davalarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri zaafa uğratıldığı ve tasfiye edilmek istendiği için varıldı. Yıkım projesinin mimarı iktidar ve onun taşeronu FETÖ’nün çabalarıyla varıldı. Bizlere demokratikleşmeden dem vuruyorlardı. Güya, demokratikleşecektik, AB üyesi olacaktık. Bu yüzden de Cumhuriyet parantezi kapatılmalıydı. Onlara göre, Sevr bir paranoyaydı, milliyetçilikler ayaklar altına alınmalıydı, devlete ve topluma silah sıkanlar da artık barış havarisiydi. Ulus devlet lüzumsuz, üniter yapı çağdışıydı. Küresel dünyada bu tür şeylere gerek yok diyorlardı. Bunun için de ‘açılım’ yapılması gerekiyordu. Sözde demokrasi açılımı. 2010 yılında, ‘yetmez ama evetçiler’ devreye sokuldu.

‘Yoksa siz 12 Eylülcüleri mi’ savunuyorsunuz dediler? Oysa gördüğümüz işkencelerin izleri hala vücutlarımızdaydı. Bugünkü ile aynı ağızlar ve zihinler söyledi bunları. Büyük zoka ise, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması idi. Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısını da işte o zokayla değiştirebildiler. Bütün yargı mekanizması FETÖ’ye teslim edildi. Yargıdan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri de AK Parti ve FETÖ ortaklığının eline geçmiş oldu. O arada, Allah’ın bir hikmeti olarak Suriye iç savaşı başlamış, yine aynı iktidar o iç savaşın açık tarafı olduğunu ilan ederek Türkiye’yi bu uğursuz sürecin bir parçası haline getirmiş sınır kapılarını ise fütursuzca sonuna kadar açmıştı. Nüfus yapısını değiştirerek onu ebediyen yıkma planını devreye soktu.

Bugün yeni paradigma dedikleri de yeni değildir. 1923 paradigmasını hedefe koyan bu güçler 2013’de de aşklarının depreştiğini ve mücadelelerin ortaklaştığını ilan etmişlerdi. İşte meşhur çözüm süreci o zaman en yüksek perdeden ilan edildi. İmralı’ya heyetler aynı bugün olduğu gibi gidip geldi, hatırlayın. Sonra yine bölücübaşı mektupları okundu meydanlarda. Af dendi, topluma geri dönüş dendi, barış dendi yine. Sonrası, 6-8 Ekim olaylarıdır. Gel gelelim, seçim takvimi yakınlaşırken Erdoğan gelen verilere baktı ve ‘zehrin’ kıvamını yine tutturamadıklarını anladı. Erdoğan elini yıkayıp sıyrılmanın yolunu aradı, 2015’te çözüm sürecini yeniden rafa kaldırdı.

2016 yılına gelindi, yani bugünkü ucube sistemin miladı, ortaklar arası devleti parselleme savaşının farklı bir aşaması olan 15 Temmuz kalkışması yaşandı. Milletin devletini sokaklardan topladığı o gecenin bedelini de millete yüklediler. Bu sefer de darbeci misin FETÖ’cü mü diyerek Olağanüstü Hal Yasasını günlük bir rutin haline getirdiler. Türkiye Büyük Millet Meclisini bypass ettiler. Türk Milletinin iradesini bir faninin söz ve hırslarına prangaladılar. Bugün olağanüstü hal şartlarının, bize normal diye yutturulduğu bu mafya düzeni o günlerin somutlaşmış ve resmileşmiş halidir.

Güpegündüz cinayetler işlenip, katiller izini kaybettirebildi. Mafyalar, suç örgütleri, devletteki hiyerarşinin bir parçası haline gelirken mal, can, ırz ve namus güvenliği kalmadı. Devlet acz içine düşürülürken korku imparatorluğu yaratıldı. Anayasa mahkemesini kapatmakla tehdit edebilir bir şuursuzluğa ulaştılar. Canlarının istediği şirketlere, dükkanlara nasıl çöküyorlarsa, belediyelere de aynı şekilde çökmeyi bir alışkanlık haline getirdiler. Türkiye’nin başına kendilerini kayyım olarak tayin ettiler, ses çıkaranı hapse attılar, onaylamayanı yok ettiler. İşte son 10 yılın kısa özeti budur.

Bugün gözünün içine baka baka 50 bin kardeşinin katilini senin meclisine davet edebilmelerinin sebebi bu ahvaldir. Şimdi sana bu son nihai zehri verecekler. Bu uyku halini, bir ölüm haline çevirecekler. ‘Filistin’de masumlar ölüyor’ diye yaygara kopartanlarla 45 bin Gazzeli masumu katleden İsrail’in katliam makinesine odun atanlar nasıl aynıysa, sen Halep kalesine ve Şam-ı şerife bakarken büyük laflar ve büyük komplolarla oyalanırken senden Türklüğünü alacak olanlar işte aynı ellerdir. Açıkça anlaşıldığı üzere geçtiğimiz yıllar hazırlanan ve aylar öncesinde tekrar zerk edilmeye başlanan bu zehir bizim açımızdan her manasıyla bir kalkışmadır. Ele geçirdikleri devleti sevk ve idare eden iktidar ve ortakları Türk milletine karşı bir kalkışma içerisindedirler.

Kafasında huniyle gezen muktedire “Aman hünkarım, kafanızdaki olsa olsa taçtır, tuğdur” demekle görevli dalkavuklar eliyle devlet aklı diye yutturulan bir delirmişlik halidir. Ancak gülüp geçemeyeceğimiz, aman deyip bırakamayacağımız bir deliliktir bu. Bugün, iktidar, avanesi ve ortakları, bebek katiliyle aynı noktaya gelmiş durumdadır. Görüldüğü ve işitildiği üzere, Beştepe, Balgat ve İmralı aynı hedef ve gayeyle birleşmiş, bir araya gelmiştir. Soru artık onların niyetleri ve hedeflerine dair değildir.

Soru, aklında, kalbinde ve ruhunda Atatürk’e şükran, sevgi ve minnet besleyenlerin, Cumhuriyetin vatandaşı ve Türk Milletinin bir mensubu olmaktan onur ve gurur duyanların ne yapacakları, neye karar verecekleri ve hangi adımı atacakları meselesidir. Bu kifayetsiz muhterislerin beceriksizliğine bel bağlayıp susacak mıyız? Hayır, susmayacağız. 22 yıldır deniyorlar ve denemekten asla vazgeçmiyorlar. Hiçbir denemelerinde Cumhuriyeti yıkmaya tam olarak muktedir olamadılar. Ama her denemelerinde Türk devletinde büyük hasar bıraktılar. Bugünkü cüretleri dünden daha yüksektir. Çünkü dün, terör örgütünün elinde Suriye’deki teröristan yoktu, bugün vardır.

Dün, terör örgütü elebaşını AKP’ye rağmen halen bebek katili olarak isimlendiren bir Cumhuriyet devleti vardı, bugünse ‘İmralı bilgesi’ diye paketleyen bir Cumhur ittifakı devleti vardır. Dün, halen işleyen bir parlamenter sistem ve Türkiye Büyük Millet Meclisi vardı. Bugünse tüm devlet organlarını iğfal ve işgal eden bir saray rejimi vardır. Dün ‘demokrasi istemiyor musunuz, barışa karşı mısınız’ diyorlardı. Bugün de aynı aşağılık sözde ikna yöntemlerini daha da iğrençleştirerek ‘Siz terörün bitmesine karşı mısınız, Misak-ı Milli’ye taraf değil misiniz’ diyorlar.

Diyorlar ki, süreç Meclisten yürütülecekmiş. Millet Meclisinin hangi yetkisiyle hangi süreç yönetilecektir? Türkiye’yi iki tane adam büyük belalara sürüklüyor. Bugün Meclis’in yetkisi mi kalmış. Diyorlar ki barış olsun, bugün barışın b’si yoktur. İktidar, vatandaşlarına savaş açmıştır. Milletimiz, yoksullukla, işsizlikle, hayat şartlarıyla savaştadır. Adaletsizlikle, ahlaksızlıkla savaştadır.

Peki soruyorum, kimle barışacaksınız? Neyin savaşını kimler vermiştir de, şimdi barış yapılacaktır? Öldürülen asker, polis, öğretmen, mühendis, Kürt, Türk, Alevi, Sünni savaşta mı ölmüşlerdir? Teröre savaş adını koymaya çalışanlar mı, Türkiye’ye barış getirecektir? Kandırmaya çalıştığınız millet değil ahmak olan sizsiniz. Bugün demokrasinin d’si yoktur. Demokrasinin hiçbir kurumunun kalmadığı kimsenin ağzını açamadığı sivil toplumun köküne kibrit suyu ekilmiş Türkiye’de kimler, neyin müzakeresini, ne amaçla yapacaklardır. Bugün hukukun h’si yoktur.

Bu halde adını bile koyamadıkları bir süreci, hangi hukuka dayanarak, neyle neticelendireceklerdir İşte bu sağlamayı yaptığımızda sonuçlar kendisini ele vermektedir. Çünkü birbirine bağlanan üç şey aynı anda gevelenmektedir ‘Suriye-PKK-Anayasa.’ Üçünün de bağlandığı noktayı tahmin etmen zor değildir. İmralı canisini sal, ömür boyu başkanlığı al. O yüzden baki olan ve tekrarlanması gerek soru bellidir. Aklında, kalbinde ve ruhunda Atatürk’e şükran, sevgi ve minnet besleyenler, Cumhuriyetin vatandaşı, Türk Milletinin mensubu olmaktan onur ve gurur duyanları ne yapacaklar, ne karar verecekler ve hangi adım atacaklardır?

Bu ihanet ortaklığına dahi millilik atfetmekten çekinmeyen cüret edenler emin olun ki o mızrağı saplarken de cüretinden taviz vermeyecektir. Bu alçaklığı meşrulaştırmak için kendilerini bu hayasızlığa paspas edenler yahut sessiz kalarak, başını öte yana çevirenler, yahut kameralara sırıtarak el sıkışma pozları verenler bilsinler ki keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Devlet, devleti yönetenlerce yıkılmaktadır. Bunların devlet aklı dedikleri şey, Mondros’u mütareke edenlerle, Sevr-i imza edenlerle aynı akıldır. Onlar da vatanı işgalcilere teslim ederken ‘devlet aklıyla’ hareket etmekteydiler.

Buradan bir kez daha ilan ediyorum, elde ettikleri sayısal çoğunlukla Milli Mücadele’nin karargahı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesini yok sayan, bundan aldığı güçle, Türkiye Cumhuriyeti devletini saraya peşkeş çeken, son olarak da üniter bütünlüğümüzü, milli bilincimizi ve millet kimliğimizi, etnik ve bölgesel parçalara ayırmak yolunda olan bu iktidar ve ortaklarıyla, onların gönüllü, gönülsüz, bilinçli ya da şaşkın işbirlikçileriyle bir arada olmayacağız. Adına ne derlerse desinler, açılım, demokrasi veya anayasa bizim için hiç fark etmez.

İhanet şebekeleriyle, millet ve cumhuriyet düşmanlarıyla, kapalı kapılar ardında hiç bir görüşme ya da müzakere yapmayacağız. Bizim bu büyük milletten saklayacak bir planımız yok. Her şey bu milletin bilgisi dahilinde ve kamuoyuna açık bir biçimde yaşanacaktır. Bu nesebi gayrı sahih planı, Mondros gibi, Sevr gibi yırtıp atmak için sokaklarda, meydanlarda, Mecliste, nerede ve nasıl gerekiyorsa her yerde mücadele dönemi başlamıştır. Parolamız bellidir, ‘Türkiye’yi Türksüzleştirmeyeceğiz.’ Türk milletini böldürmeyeceğiz, cumhuriyetin niteliklerini değiştirtmeyeceğiz.

Yeri değil belki ama bilinmesini isterim ki; bundan sonra hak etmeyen bazı insanlara nezaket ve saygı göstermekten geri duracağım. Zira kendisine gösterilen nezaketi suiistimal edenler var. Aldığımız aile terbiyesi ve geçmişimize olan saygımızdan ötürü sergilediğimiz hassasiyeti istismar ederek bunu fırsatçılığa çevirmekten utanmayanlar var. Buradan kendilerine sesleniyorum; benim saygım, sana değil oturduğun koltuğadır. Çünkü ben o koltuğun ilk ve gerçek sahibini tanıyorum. Şahsına bu zamana kadar gösterdiğim saygıyı, o koltuğun gerçek sahibine duyduğum vefanın sadakası saymanı da temenni ediyorum. Bu kadarı sana yeter, fazlası da zaten bana yakışmaz. Biz seni topaç gibi kimlerin çevirdiğini biliyoruz.

Vatandaşlarımıza olduğu kadar, seçmenimize karşı da bir sorumluluğumuz olduğu unutulmamalıdır. Bunun hilafına bir hareket planı olan, başka türlü hesapları olan veya İYİ Parti seçmeni dışında hesap verdiği başka bir makamı olan varsa bilsin ki aramızda yeri yoktur. Çünkü, milli mücadele zamanı ihanete merhamet olmaz. Seçildiği oyların ne manaya geldiğini hala bilmeyen varsa, o seçmenlerin verdiği meclis vazifesinin neyi gerektiğini anlamayan yahut bu mücadeleyi vermek yerine, bundan kaçmayı tercih edenler varsa size açık olan kapıların nereler olduğu malumdur.

O kapılarda, yakasında taşıdığı milletvekili rozetinin ağırlığını, kuyumcu tartısındaki rakamdan ibaret görenlere, aynı tartıyla gramajı yüksek rozetler takmak isteyenler de vardır. Bize, cesareti ve şerefi 3 gram olanlar lazım değildir, bu parti siyasetçiyim diye poz kesmeye çalışanların fotoğraf stüdyosu değildir. Biz, milletinden ve seçmeninden başka hiç kimseye bir borcu olmayanların, kafasına bu memleketten başka hiçbir şeyi takmayanların partisiyiz. Kimse kendisini, bu büyük vefanın ve alın terinin üzerinde görme cüretine kapılmasın.

Kimse Türk Milletine, onun devleti, gafillerce ele geçirilmişken onun varlığına karşı topyekün bir kalkışma yapılıyorken, kahve dedikodularıyla sosyal medya şovmenliği yaparak kahramanlığa kalkışmasın. Niyeti iyi olanlar da, amellerini aynı iyilikte ölçsün ve biçsinler. Aksine ihtiyacımız yoktur. Bilinsin ki, kimler İYİ Parti içinde beyhude sorunlar yaratmak istiyorsa onlar Türk Milletine sorun diye bakıp sorun yaratanlarla bir ve aynıdır. Ve bu mücadelenin otağı olan İYİ Parti’nin onlara ihtiyacı yoktur. Benim de artık bunları hoşgörüyle karşılamaya tahammülüm yoktur. Hürriyeti 3 kişi getirdi, Kurtuluş Savaşına 19 kişi başladı. Bugün burada kimlerle berabersem, yarınlarda da onlarla beraber olacağım. Bugünden tezi yok gidenlerle değil, gelenlerle ilgileneceksiniz.

Dervişoğlu’ndan “Erdoğan” sorusuna yanıt: Elini yüzünü yıkar gider

Dervişoğlu, grup toplantısı çıkışı gazetecilerin sorularına da yanıt verdi. Erdoğan’ın neden DEM Parti ile görüşmediği yönündeki soruya Dervişoğlu şu yanıtı verdi:  “Zaten görüşmez, zehri yavaş yavaş zerk eder, ondan sonra bakar beklentiye karşılık bulursa müdahil olur, yoksa elini yüzünü yıkar gider.”

İnfaz Kanunu ile ilgili tartışmaların hatırlatılması üzerine Dervişoğlu de “Henüz tartışma başlamadı, sadece sizde var” dedi.

Müsavat Dervişoğlu, en düşük emekli maaşının 14 bin 469 lira olmasıyla ilgili soru üzerine, “O bir emekli maaşı değil sadaka mahiyetinde bir şeydir. Dolayısıyla milletin değerlerine, doğrularına, hakkına ve hukukuna sahip çıkmaya hükümeti uyarıyorum ve onları görevlerini yapmaya davet ediyorum” karşılığını verdi.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Dervişoğlu, DEM Parti’ye Kapıları Kapattı

DEM Parti ile görüşmeye kapıyı kapatan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “İYİ Parti olarak bizim, ‘Cumhuriyet düşmanlarıyla’ müzakere edecek hiçbir şeyimiz olamaz” dedi ve ekledi:

“İYİ Parti, affedilmek istenen terör örgütünü ve sözde liderini, onları meşrulaştırmak isteyen sözcülerini, ortaklarını ve siyasi sorumluluğu olmayan heyetlerini hiçbir surette muhatap almayacaktır!”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Müsavat Dervişoğlu, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) PKK Lideri Abdullah Öcalan önerisi sonrası Meclis’teki siyasi partilerle başlattığı görüşmelere dair görüşlerini açıkladı. Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Dervişoğlu, şunları söyledi:

“10 yıl önce ilk denemesi yapılan bugün ise yeni paradigma adı altında tekrar tedavüle sokulan ihanet planı, tek adam ve iktidarının devamı için Beştepe, Balgat ve İmralı’nın ortaklaştığı bir kalkışma olarak karşımızdadır.

Geldiğimiz noktaya bir fikir ve eylem takibiyle varmışlardır. Önce Milli Mücadele’nin karargahı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devreden çıkarmışlar, sonra Cumhuriyet devletini saraya peşkeş çekmişler, şimdi ise son hamle olarak, üniter idari yapımızı, etnik ve bölgesel parçalara ayırmak kararında ortaklaşmışlardır.

Bahçeli ve Erdoğan’ın güç verdiği, terörist başının da katkı vereceğini vadettiği ‘yeni paradigma’ tam olarak budur.

İktidarın kendisini devlete izafe etmesi, kendisini devletin bütünü zannetmesi, bu ihaneti bir devlet projesi diye dayatması, bu ithal senaryonun ‘nesebi gayrı sahihliğini’ ortadan kaldırmaz. Unutulmamalıdır ki Türklük; dün olduğu gibi bugün de kendini devlet zannedenlerden büyüktür.

Bu yeni paradigmanın ortadan kaldırmak istediği, AK Parti ve DEM’in 100 yıllık parantez olarak addettikleri Cumhuriyetimizdir.  MHP Genel Başkanı’nın da iştahla alkışladığı proje budur. Kurdukları ittifakın hedefi, Atatürk’ün Türkiyesi’dir. Hedefi Türk’ün devletidir. Mesele bu kadar basit ve nettir.

Arsızlıkları öyle bir hale gelmiştir ki, eli kanlı bebek katili terör örgütü elebaşı büyük Türk milletinin önüne
barış güvercini diye çıkartılmaktadır. İYİ Parti olarak bizim, ‘Cumhuriyet düşmanlarıyla’ müzakere edecek hiçbir şeyimiz olamaz. İYİ Parti, affedilmek istenen terör örgütünü ve sözde liderini, onları meşrulaştırmak isteyen sözcülerini, ortaklarını ve siyasi sorumluluğu olmayan heyetlerini hiçbir surette muhatap almayacaktır!

İYİ Parti, Türk milletinin ve Türk devletinin beklentisinin hilafına atılacak hiçbir adımın içinde olmaz, olanlarla da yol yürümez. Sorunlarımızı konuşmaya değil; sorunlarımızı, sorunun kaynağıyla müzakere etmeye karşıyız.

‘Terörsüz bir Türkiye’ye değil, terör örgütlerinin ve terörist başının meşrulaştırılmasına karşıyız. ‘Terörsüz Türkiye’ ambalajıyla sunulan, ‘onursuz siyasetin’ karşısında dimdik duracak ve milletimizin bir kere daha kandırılmasına izin vermeyeceğiz.

Herkes emin olsun ki, İYİ Parti tarihin doğru yerinde konumlanmaya devam edecektir. Sorumluluğumuzun farkındayız. Süreci vakarla izleyen milletimizin duygularına tercüman olmaya devam edeceğiz. İYİ Parti, Türklüğün son ocağının ateşini söndürtmemek için vardır. İYİ parti, Türk milletinin aklını da, hakkını da, hukukunu da ne pahasına olursa olsun sonuna kadar savunacaktır!

Bu mücadele neyi gerektiriyorsa fikren, zihnen, bedenen; kimlerle verilecekse gençlerle, kadınlarla, yaşlılarla; nerede verilecekse Meclis’te, meydanlarda, sokaklarda, İYİ Parti bunun çatısıdır, yoludur ve cephesidir! Türk milletinin sinesinde, yine milletimizle el ele ve omuz omuza başlattığımız bu kutlu mücadele, sonsuza kadar kararlılıkla sürdürülecektir.

Sevdası Türkiye, kaygısı Türk milletinin geleceği olan herkesi İYİ Parti’nin çatısı altında buluşmaya ve milli mücadeleye katkı sağlamaya davet ediyorum.

Operasyon aparatları milletin vicdanında her geçen gün çığ gibi büyüyen İYİ Parti’yi zaafa uğratmaya uğraşsa da yolumuzdan dönmeyeceğiz. Türkiye’yi Türksüzleştirmeyeceğiz! Cumhuriyeti yıktırmayacağız! Türk milletini ve Türk devletini bu karanlık tünelden çıkartacak ve aydınlık ufuklarla buluşturacağız! Neferi olduğumuz Türk milletine saygıyla arz ederim.”

Paylaşın

“Akşener’e Yakın İYİ Partili Vekiller AK Parti’ye Geçebilir” İddiası

İYİ Parti’de milletvekiliği yapan Dr. Aytun Çıray, eski İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e yakın 10 milletvekilinin istifa ederek AK Parti’ye katılacağını öne sürdü.

Eski İYİ Parti Sözcüsü ve Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu bugün sosyal medya hesabından yaptığı açıklama ile partisinden istifa ettiğini duyurdu.

Kürşat Zorlu, açıklamasında “Almış olduğum bu kararın geçmişte ortaya koyduğumuz birliktelik ruhuna zarar vermemesi yahut polemiklere kapı aralamasına izin verilmemesi en büyük temennimdir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkeme hizmet için azim ve kararlılıkla çalışmaya devam edeceğim” ifadelerini kullandı.

Zorlu’nun istifası üzerine üç dönem CHP’de bir dönem ise İYİ Parti’de milletvekiliği yapan Dr. Aytun Çıray, İYİ Parti’de istifaların süreceğini iddia etti.

Konuya dair Cumhuriyet TV’ye konuşan Aytun Çıray, “Ankara’da birlikte siyaset yaptığımız, kulis bilgisi konusunda güvenilebilir bir arkadaşım, iki gün önce bana durumu anlatmıştı. Acele etmeyip durumu görmek istedim. Bugünkü istifa haberi aldığım bilgilerin doğru olduğuna işaret. Arkadaşımın söylediğine göre 10’a yakın milletvekili istifa edebilir” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir dönem daha aday olmasının önünü açacak olası bir Anayasal düzenlemenin, Meclis aritmetiğinin önemini arttırdığını vurgulayan Çıray, “İstifa edenlerin kimler olacağını tahmin etmek zor değil ancak isim vermek istemem. Akşener’e çok yakın olanlara bakmak lazım. Bir de siyasette görünmeyen, birdenbire ortaya çıkan ve nasıl milletvekili adayı oldukları anlaşılmayan kişilere bakmak lazım. Meral hanıma yakın olanların çoğu AKP’ye katılır diye tahmin ediyorum” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

İYİ Parti’de İstifa Depremi: Milletvekili Sayısı 29’a Düştü

İYİ Parti’de Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu, partisinden istifa ettiğini açıkladı. Kürşad Zorlu’nun istifasının ardından İYİ Parti’nin TBMM’deki milletvekili sayısı 29’a düşütü.

Haber Merkezi / İYİ Parti Sözcüsü ve Ankara Milletvekili Prof. Dr. Kürşad Zorlu, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile partisinden istifa ettiğini duyurdu. Kürşad Zorlu, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Veda Vakti… Aziz Milletimin yüksek dikkatine; Kadim değerlerimize olan sadakatimle ve ‘Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır’ düsturuyla bugüne kadar siyaseti yalnızca bir görev değil, milletimizin aydınlık geleceği için bir sorumluluk ve hizmet alanı olarak gördüm. Bu hedef ve şuurla, davete icabet ederek, 19 Kasım 2022 tarihinde İYİ Parti ailesine katıldım. Partimin bana verdiği görevleri, zorlu bir siyasi atmosferde yüksek bir gayretle ve kıvançla yürüttüm.

Bilindiği üzere, 27 Nisan 2024 tarihinde gerçekleştirdiğimiz 5. Olağanüstü Kurultayla partimiz, rotasının aydınlık olmasını umduğumuz bir değişim yolculuğuna çıkmıştır. Aradan geçen 8 aydan fazla zamanda, milletimin yakama taktığı şerefli vekillik nişanına yakışır bir çaba ortaya koymak adına var gücümle çalıştım. Ancak gelinen noktada, bu umudu geleceğe taşıyacak ortak bir hedef doğrultusunda ilerleme imkanının kaybedildiğini üzülerek görmüş bulunmaktayım. Bu zorunlu halde vakit, bu ülkenin pusulası daima milletini gösteren bir evladı olarak benim için, yeniden yola revan olma vaktidir.

Bugün itibarıyla mensubu olduğum İYİ PARTİ ile olan resmi bağımı noktalıyorum. Bu çatı altında birlikte mücadele verdiğim dava arkadaşlarıma ve desteğini benden esirgemeyen teşkilatımızın emektar fertlerine yürekten teşekkür ediyorum. Almış olduğum bu kararın geçmişte ortaya koyduğumuz birliktelik ruhuna zarar vermemesi yahut polemiklere kapı aralamasına izin verilmemesi en büyük temennimdir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkeme hizmet için azim ve kararlılıkla çalışmaya devam edeceğim. Sevgi ve saygılarımla.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan “Asgari Ücret” Tepkisi: Sadaka Bile Değil

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Açlık sınırının 21 bin lira, yoksulluk sınırının ise 72 bin lira olduğu bir ülkede işçiye reva görülen 22.104 lira asgari ücret sadaka bile değildir” dedi ve ekledi:

“İlan edilen artış oranı hiçbir yaraya merhem olmayacaktır. Ocak ayı itibari ile gelecek zamlarla birlikte daha ilk ayında yine kuşa dönecektir. Asgari ücreti sanki bir derde çare olacakmış gibi sosyal medya hesabından millete duyuran Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a buradan sesleniyorum: Sarayın penceresinden, halkın sofrası gözükmez!”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Cumhuriyet’in aktardığına göre; Dervişoğlu’nun konuşmalarından satır başları şöyle:

“Türkiye, iktidarın sürekli ateş taşıdığı bir asgari ücret cehennemidir. Günü, saati, dakikası belli olan, İhtiyacın ve kaynakların ne olduğu, hesaplama modüllerinin nasıl olduğu bilinen asgari ücret tespitinde; yapacakları üç kuruş zammı görüşüp durdular. Sonuçta yine dağ fare doğurdu. Devlet kendi vergisine, harcına, kağıdına, mührüne neredeyse %50 zam yapmışken, çarşıda etiketler halen %100 artarken, İktidarın gözü, ‘Emekçinin avcundaki kırıntılardadır’.

Geçen yıl ocak ayında belirlenen 17 bin lira, bugün alım gücü bakımından en iyi ihtimalle o günün 12 bin lirasına düşmüştür. Enflasyon vatandaşın alın terini, emeğini alıp götürmüştür. Mazot, 44 lira, Simit 15 lira en ucuz et 400 Lira. Yeni ev tutacak olana en düşük kira 20 bin lira. Dün akşam saatlerinde yine oldu bittiye getirip, asgari ücreti ilan ettiler.

Açlık sınırının 21 bin lira, yoksulluk sınırının ise 72 bin lira olduğu bir ülkede işçiye reva görülen 22.104 lira asgari ücret sadaka bile değildir. İlan edilen artış oranı hiçbir yaraya merhem olmayacaktır. Ocak ayı itibari ile gelecek zamlarla birlikte daha ilk ayında yine kuşa dönecektir. Asgari ücreti sanki bir derde çare olacakmış gibi sosyal medya hesabından millete duyuran Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a buradan sesleniyorum: Sarayın penceresinden, halkın sofrası gözükmez!

Bakınız, Mehmet Şimşek, göreve başladığı günden itibaren Milletimiz iki kelime ile yatmakta ve uyanmaktadır: zam ve vergi! Elbette ki; zam, maaşlara değildir, vergiler de iktidarın zengin ettiklerine değildir. Gelir-gider dengesi tutmuyor ve çözüm yeni vergilerde aranıyorsa; bunun adı ‘ekonomik kriz’ değil ‘Yönetim ve iktidar krizidir.’

Bir diktatör’ün devrilmesi, Suriye halkı için bir sevinç ve gurur vesilesidir. Bir dönemin meşhur bir sloganı vardı hatırlarsanız “Yetmez ama Evet”… Yetmez ama evet diyoruz. Lakin unutulmamalı ve hatırlanmalıdır ki; asıl mesele tüm diktatörlüklerin devrilmesidir.

60 yıldır iktidarda olan BAAS rejimi ortadan kalkmıştır, bir aile tasallutu sona ermiştir. Türkiye, Suriye iç savaşı ve o savaşın açık tarafı olarak davranan iktidar yüzünden insanıyla, kurumlarıyla, değerleriyle neredeyse Suriye kadar zarar görmüştür. Türk milletinin iyi niyetinden, haddinden fazla maraz doğmuştur. Bu kısır döngüden artık derhal çıkılmalıdır.

Sınırlarımızın ve nüfusumuzun güvenliğini güvence altına alacak karar, tedbir ve gerekirse operasyonların zaman kaybetmeksizin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda; ülkemizdeki Suriyelilerin ivedilikle geri dönüşlerinin temin ve tesisi gerekmektedir. Yani Esad gitmiştir, misafirlik de bitmiştir.

Bölgedeki savaş ve çatışmaların önümüzde dağ gibi duran iklim krizinin dikkate alınarak, bir daha Türkiye’nin böyle bir göç dalgasına maruz kalmaması için gerekli önlemlerin zaman geçirilmeksiniz alınması temin edilmelidir. Rejimin değiştiği Suriye’de, ülkemizin güvenliği açısından bir terör devletinin kurulması ihtimalinin bile taviz verilmeksizin engellenmesi gerekmektedir.

Devletimizin Suriye’nin yeniden inşası sürecinde oluşması muhtemel etnik, dini veya mezhepsel bölüşüm planlarının aracısı, aparatı ya da tarafı olmaktan kaçınması stratejik ve devlet aklının gereğidir. Bu dört mesele dışında hiçbir şey, Türk kimliği ve varlığı ile Türk devletinin çıkarlarına hizmet etmeyecektir. Aksine bir düşünce varsa, Türkiye, dışarıda yapılmış planlara ve çizilmiş haritalara kurban edilmek isteniyor demektir.

İYİ Parti olarak endişelerimiz azalmamış, bizzat artmıştır! MİT Başkanı Kalın’ın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın pervasızlıkları bizi düşündürmektedir. Bir tanesi en gizli yapılması gereken işleri, henüz resmiyetini ve meşruluğu sağlamamış bir aktörle kameralar önünde araba gezintisi yapmakta bir beis görmemektedir. Diğeri ise, Türkiye Cumhuriyeti Devletince 2018 yılından beri terör örgütü olarak tanınan HTŞ ile yıllardır iş birliği içindeyiz diye beyanat vermektedir. Hamaset, tedrisata galip geldiğinde akıl bu şekilde tatile çıkmaktadır.

Dolayısıyla Suriye meselesine bakarken, etnik ve dini meselelere odaklanarak çözüm aramak, bu ayrışma ve çatışmaların tarafı olarak, Suriye’yi; Lübnanlaştırmak ve Iraklaştırmak açık emperyalist planlardır. Bunlar, hem Suriye vatandaşlarının hem de Türk vatandaşlarının gelecekte maruz kalacağı, yeni ve daha büyük belalara aracı olmak anlamına gelmektedir.

Türkiye’nin satılacak ve pazarlık konusu yapılacak hiçbir değeri yoktur. Irak Türkmenlerinin başına gelen Suriye Türkmenlerinin de başına gelecek midir? Yoksa Barzani ile yaptığınız anlaşma gibi Türkmeneli’nin batısına da tamamen aynı muameleyi mi yapacaksınız? Yani oradaki Türkmen varlığını da görmezden mi geleceksiniz? Kimse kusura bakmasın biz her insan için üzülüyoruz ancak bizim açımızdan aslolan kendi milletimiz yani büyük Türk milletidir, bizim öncelik sıralamamız budur.

İktidarın tercihlerine karşı olmamızın en büyük sebebi de budur. Suriye Suriyelilerindir derken, Türkiye Türklerindir diyememekteler. MİT başkanı Kalın’ın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın pervasızlıkları bizi düşündürmektedir. Bir tanesi en gizli yapılması gereken işleri, henüz resmiyetini ve meşruluğu sağlamamış bir aktörle kameralar önünde araba gezintisi yapmakta bir beis görmemektedir.

Diğeri ise, Türkiye Cumhuriyeti Devletince 2018 yılından beri terör örgütü olarak tanınan HTŞ ile Yıllardır iş birliği içindeyiz diye beyanat vermektedir. Hamaset, tedrisata galip geldiğinde akıl bu şekilde tatile çıkmaktadır. Dolayısıyla Suriye meselesine bakarken, etnik ve dini meselelere odaklanarak çözüm aramak, bu ayrışma ve çatışmaların tarafı olarak, Suriye’yi; Lübnanlaştırmak ve Iraklaştırmak açık emperyalist planlardır.

Bunlar, hem Suriye vatandaşlarının hem de Türk vatandaşlarının gelecekte maruz kalacağı Yeni ve daha büyük belalara aracı olmak anlamına gelmektedir. Şam 12 günde teslim alınmıştır. Bundan 15 sene önce 2009 yılında atılan iki manşet hala hafızalarımızdadır.

Birinci manşet şöyle atılmıştı: ‘İki devlet, tek kabine’ Bugün, Colani ile verilen fotoğrafların benzerleri, Dün, Esad ve kabinesi ile verilmişti. Onlarca ikili anlaşma imzalamış, Neredeyse birleşik devlet ilan ediliyordu. Bu büyük aşk, sadece iki sene sürdü. Türkiye’ye bedeli milyonlarca sığınmacı, Suriye’ye bedeli acı gözyaşı ve yıkım oldu.”

Paylaşın

Dervişoğlu’ndan İktidara “Suriye” Uyarısı

Partisinin grup toplantısında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Halep kalesinde Türk bayrağı görmek güzel. Ama yarın, nereye kimin bayrağını asacaklarını, onlara kim para verirse o söyleyecek. Onların yularını kim tutuyorsa onlar söyleyecek. O yüzden, iktidarı bir kez daha uyarıyorum; Suriye’deki gelişmelerin, milli güvenliğimizi ilgilendiren taraflarıyla meşgul olun” dedi ve ekledi:

“Bu süreç, Misak-ı Milli gibi bir kutsalımız üzerinden sömürebileceğiniz bir süreç değildir. Hatırlatmak isterim; 2011 yılından bu yana Suriye’de kurdurulan örgüt sayısı 450’nin üzerindedir. Bu örgütlerin hemen hepsi birbiriyle bir şekilde kavgalıdır. Ve maalesef her birinin ülkemizde sempatizanları, taraftarları ve aktif mensupları bulunmaktadır. Belli ki, bugün Suriye’yi karıştıran el, yarın Türkiye’ye uzanacaktır. Bunu önlemenin yolu, gerçekçi olmaktır, maceradan uzak durmaktır. Unutmayın ki; yandaş televizyon kanalına dizi senaryosu yazmıyorsunuz, Türk devletini yönetiyorsunuz, kendinize gelin.”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Müsavat Dervişoğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

Bugün, iktidarın başını protesto eden, soluğu cezaevinde alıyor. Bu kadar kötüledikleri geçmiş, bugünden daha olgundu, daha demokratikti. Açık ve net ifade edeyim; Bu bir samimiyet testidir. O gençler, yıllardır meydanlarda Filistin davasının avukatlığını yapıyor-muş gibi davranan Recep Tayyip Erdoğan’ın maskesini düşürmüştür. Ve o evlatlarımızın yeri demir parmaklıkların ardı değil, vicdanlarımızın en müstesna köşesidir. Derhal serbest bırakılmalı ve özgürlüklerine kavuşmalıdır.”

Karşımızda, Türk vatanını ve Türk nüfusunu, “kellebaşı” 500 euro’ya satan bir gözü dönmüşlük var. Bize Müslümanlık satanlar, Filistin’i varil başı 80 cent’e, vize millilik satanlar sığınmacı belgesini 500 euro’ya, Türk vatandaşlığını da yarım dönüm tarlaya satıyor. Bize vicdan satanlar, hastanelerinde bebeklerimizin hayatını satıyor. Bize erlik, yiğitlik satanlar, sokaklarda kadınlarımızı koruyamıyor. Hepinizin huzurunda milletimize söz veriyorum: bedelini şehitlerin ödediği bu vatanın sefasını, artık bu bezirganlar süremeyeceklerdir.

Aziz Milletim; haftalardır oynanan oyunları, devlet aklına ve ahlakına riayet ederek tarif ediyor, Muhataplarını ikaz ediyorum. Bugün de bu sorumsuzları size şikayet ediyorum. Asla yerli ve milli olamayan akıllarıyla, yerli ve milli masallarıyla, diplomasiyi işportaya çevirdiler. Şimdi de Misak-ı Milli’yi ekran koruyucu yaparak, büyüyeceğiz diye milleti kandırıyorlar. Bu yolun sonunda Türkiye’yi küçülme tehlikesinin beklediğini görmüyorlar. Planlı olmadığını umarak, görmüyorlar diyorum. Aksinin bedeli çok ağır olur. Artık açıkça görüyoruz ki, bu planın hazırlıkları çoktan yapılmış, beş hafta önce de düğmeye basılmıştır. Bu acı gerçeği ne kadar erken idrak edersek, milletimize ne kadar iyi anlatırsak, Bu bataklıktan o kadar çabuk kurtulacağız.

“İktidarı bir kez daha uyarıyorum”

Halep kalesinde Türk bayrağı görmek güzel. Ama yarın, nereye kimin bayrağını asacaklarını, onlara kim para verirse o söyleyecek. Onların yularını kim tutuyorsa onlar söyleyecek. O yüzden, iktidarı bir kez daha uyarıyorum; Suriye’deki gelişmelerin, milli güvenliğimizi ilgilendiren taraflarıyla meşgul olun. Bu süreç, Misak-ı Milli gibi bir kutsalımız üzerinden sömürebileceğiniz bir süreç değildir. Hatırlatmak isterim; 2011 yılından bu yana Suriye’de kurdurulan örgüt sayısı 450’nin üzerindedir. Bu örgütlerin hemen hepsi birbiriyle bir şekilde kavgalıdır. Ve maalesef her birinin ülkemizde sempatizanları, taraftarları ve aktif mensupları bulunmaktadır. Belli ki, bugün Suriye’yi karıştıran el, yarın Türkiye’ye uzanacaktır. Bunu önlemenin yolu, gerçekçi olmaktır, maceradan uzak durmaktır. Unutmayın ki; yandaş televizyon kanalına dizi senaryosu yazmıyorsunuz, Türk devletini yönetiyorsunuz, kendinize gelin.

DEM partililerin, “Öcalan serbest bırakılsın” çağrıları suç sayılırken, ki suçtur, “Bugün yarın serbest bırakılacak” diyenlere gıkları çıkmıyor. Bu ne demek? Bu, mutfakta biri var ve bir şeyler hazırlıyor demek. Haftasonu İstanbul’dan Recep Tayyip Erdoğan’a seslendim ve dedim ki; niyetiniz o caniyi serbest bırakmaksa, Cumhurbaşkanı olarak yetkiniz var. Çok istiyorsanız kullanın ve affedin. Tarihe, milletimize bu acıları yaşatan bir caniyi affeden kişi olarak geçmek istiyorsanız, Elinizi tutan yok. Siyasi, ahlaki ve vicdani sorumluluğu alın ve imzayı atın. Hala ses yok! O sorumluluğu almaya cesaret edemiyor. Onun yerine, ortağına, Türk Milliyetçilerinin başını öne eğdirecek laflar ettirmeyi tercih ediyor. Benim sözlerimden, “Öcalan’ın affedilmesine razı” sonucunu çıkarabilen şuursuzları hiç muhatap almıyorum. İlk günden beri duruşumuz belli; bizim cesedimizi çiğnemeden, o caniyi Gazi Meclisin kapısından sokamazsınız. Ama burada başka bir hesap var.

“Erdoğan ve partisi fabrika ayarlarına dönüyor”

Ben size söyleyeyim; Sayın Erdoğan ve partisi fabrika ayarlarına dönüyor. O ayarlarda, teröristle masaya oturmak var. O ayarlarda, Oslo’daki, Habur’daki rezaleti matah saymak var. O ayarlarda, terörist rahatsız olmasın diye bayrak indirmek var. O ayarlarda, FETÖ’yle kol kola yürümek var. Bugün Öcalan’a af hazırlığı varsa, bilin ki, FETÖcü’lere de göz kırpma var. Bunlar sadece bizim aklımızı kurcalamıyor. Türkiye’nin dört bir yanından mesajlar geliyor. Milliyetçi-mukaddesatçı vatandaşlarımızın aklında da bu deli sorular var. Buradan açıkça ilan ediyorum; Fabrika ayarlarına dönüp, yeniden teröristle masaya oturacak, FETÖ’cüleri sokağa salıp kol kola gireceklerse, Bilsinler ki, bu aziz millet onları da, Buna sebep olanları da sokakta gezdirmez.

Paylaşın