İnsülin, pankreastan salgılanan şeker metabolizmasını düzenleyen bir hormondur. İnsülin Direnci ise, insan vücudunun kaslarında, yağında ve karaciğerde bulunan hücrelerin insüline doğru şekilde tepki vermediği ve bu nedenle enerji için kandaki glukozu kullanamadığı durumdur.
Aynı zamanda metabolik sendrom olarak bilinen insülin direnci, obezite, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve tip 2 diyabet gibi tıbbi sorunlara yol açabilir.
Nedenleri;
- Aşırı Kilo; Araştırmalara göre, aşırı kilo veya obezite insülin direncine neden olmaktadır. Özellikle, bel çevresindeki fazla yağın primer sebep olabileceği düşünülmektedir. Bel ve göbek bölgesinde yoğunlaşan yağ dokuları insülin direnci, yüksek tansiyon, dengesiz kolesterol ve kardiyovasküler hastalık gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabilen hormonları ve diğer maddeleri üretmektedir
- Fiziksel Aktivite Yetersizliği; Fiziksel olarak aktif olmama genellikle tip 2 diyabete yol açan insülin direnciyle ilişkili olmaktadır. Vücuttaki kaslar diğer dokulardan daha fazla glikoz kullanmaktadır. Normalde aktif kaslar depolanmış glikozu enerji için yakmakta ve kan glikoz seviyelerini dengede tutmaktadır. Böylece, kan dolaşımındaki glikoz da sürekli olarak yenilenmektedir
- Diyabet (Şeker Hastalığı); Tip 2 diyabet vücuttaki insülin seviyelerini artırabilmektedir. Sağlıklı insanlarda, insülin, yağ hücreleri, kas hücreleri ve karaciğer hücreleri gibi çeşitli hücresel hedeflerde bulunan insülin reseptörlerine bağlanmada aracılık etmektir. Tip 2 diyabet hastalığını bulunan kişilerde meydana gelen yüksek kan şekeri seviyeleri aynı zamanda, yüksek insülin seviyelerini de tetiklemektedir. Bu da, insülin seviyelerinin yüksek olmasına rağmen insüline karşı bir direnç kazanabileceği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Yüksek kan şekerinin başlangıç nedeni, vücuttaki yüksek karbonhidrat seviyeleri olabilmektedir
- D Vitamini Eksikliği; Vücuttaki D vitamini eksikliği, insülin direncine ve insülin duyarlılığına etki edebilmektedir. Bu nedenle, glikoz toleransında oynadığı role bağlı olarak insülin direncine katkıda bulunabileceği düşünülmektedir
- Polikistik Over Sendromu; Polikistik over sendromu gibi hastalıklar insülin direnci ile ilişkili olabilmektedir. Diğer yandan, polikistik over sendromunun insülin direncine neden olup olmadığı veya hastalık sürecinin bir parçası olarak ortaya çıkıp çıkmadığı tam olarak bilinmemektedir. Cushing sendromu ve hipogonadizm gibi diğer hastalıkların da insülin direncine yol açabileceği düşünülmektedir
Belirtileri;
Bireyler, insülin direnci gösterirken genellikle açıktan fark edebilecekleri semptom ya da belirtilere sahip değillerdir. İnsülin direncini saptamak için kan şekeri seviyelerini kontrol eden bir kan testi yaptırmak gereklidir.
Yine benzeri şekilde insülin direnci sendromunun bir parçası olan yüksek tansiyon, düşük “iyi” kolesterol seviyeleri ve yüksek trigliseritler gibi diğer koşulların kontrol edilmesi için de bir takım testlerin yapılması ve sonuçların tıp uzmanları tarafından incelenmesi gereklidir.
Normal şartlar altında insülin direnci teşhisi konulması için arasında aşağıdaki maddelerin en az üç tanesinin görülmesi gereklidir.
- Erkeklerde 95 cm ve kadınlarda 80 bel çevresi
- 130/80 veya daha üstünde tansiyon değerleri
- 100 mg / dL üzerinde bir açlık glukoz / şeker seviyesi
- 150 mg / dL üzerinde bir açlık trigliserit seviyesi
- Erkeklerde 40 mg / dL, kadınlarda 50 mg / dL altında HDL kolesterol seviyesi
- Ciltte lekelenmeler ve akantozis nigrikans adı verilen koyu, kadifemsi cilt lekeleri
Tanısı:
İnsülin direncinin tanısı için açken yapılan kan şekeri ve insülin testi belirleyicidir. Gerekli durumlarda “Şeker yükleme testi” ile kan şekeri ile insülin değerlerinin değişimine bakarak değerlendirme yapılabilmektedir. İnsülin direnci teşhisinde kullanılan HOMA değeri; kan şekeri ve insülin değerlerinden hesaplanan matematiksel bir formülün sonucudur. Ayrıca kan yağları, karaciğer enzimleri gibi bazı veriler de teşhis için yardımcı olabilmektedir.
Tedavisi;
İnsülin direnci tedavisinde öncelikli adım, yaşam tarzı değişiklikleridir. Tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz ve hareketin artırılması, uyku düzeninin sağlanması ve sürdürülebilir olması önemlidir. İnsülin direnci tedavisinde tıbbi beslenme tedavisi; bireyin yaşı, cinsiyeti, fiziksel aktivite ve yaşam şekline göre kişiye özgün olarak belirlenir.
- İnsülin direnci diyeti tüm besin ögelerini yeterli ve dengeli bir şekilde içermelidir
- Kısa dönem şok programlar uygulanmamalıdır
- Vücut ağırlığının 6 ayda yaklaşık %5-10’unun azaltılması hedeflenmelidir. Bireyin günlük mevcut kalori alımı hesaplanmalı ve ortalama 400-600 kcal azaltılmalıdır
- Haftalık 0.5-1kg ağırlık kaybı hedeflenmelidir
- Sürdürülebilir, uygulanabilir ve lezzetli bir program hazırlanmalıdır
- Dengeli beslenme programı 4-6 öğünden oluşmalıdır. Sık aralıklarla beslenme bir sonraki öğünde fazla yemeyi önler
- Günlük protein alımı toplam kalorinin %20-35’ini oluşturmalıdır. Proteinin yeterli miktarda alınması tokluk hissi ve yağsız vücut kitlesini koruması açısından önemlidir
- Günlük kalorinin %25-35’i de yağlardan alınmalıdır
- Yağda eriyen vitaminlerin emilimi( A, D, E, K) olumsuz etkilenebileceğinden yağ oranı çok azaltılmamalıdır.
- Günlük kalorinin %50-65’i de karbonhidratlardan alınmalıdır
- Basit karbonhidratlar yerine(şeker gibi), kompleks karbonhidratlar (tam tahıl ürünleri, baklagiller) tercih edilmelidir
Yaşam tarzı değişikliğini uygulayamayan veya yarar görmeyen hastalara bazı ilaçlarla tedavi önerilebilir. İştah ve hafif kilo kaybı etkisi gösterir. Metformin özellikle HbA1c % 5.7-6.4 arasındaki açlık ve/veya tokluk kan şekeri normal sınırın üzerinde olan, gebelik diyabeti öyküsü bulunan, vücut kitle indeksi 35’ten büyük hastalarda diyabet gelişme riskini %30 azaltmaktadır.
İnsülin direnci tedavisinde öncelikle bir kan testi yapılarak direnç seviyesi ölçülür. Direncin yüksek olduğu kişilerde 2-3 ay ya da en fazla 6 aylık tedavilerle seviye normale döndürülebilir. İnsülin direnci seviyesi normale döndüğünde de kilo vermenin önündeki engeller kalkmış olur. Dolayısıyla hastaların hızla iştahları kesilir ve kilo verir. Buna ek olarak da kalp hastalığı, kanser tiplerine yatkınlık ve şeker hastalığı da önlenmiş olur.
İnsülin direnci tedavisinde ilaçların da rolü büyüktür. Sağlıklı bir beslenme ve egzersiz programı ile birlikte gerekli ilaçlar kullanıldığı zaman kişi kilo vermeye başlar. İnsülin direncini önleyen ilaçlar şeker tedavisinde de kullanılan ilaçlardır ve 2-3 ay içinde insülin direnci kontrol altına alınıp, seviyesi tamamen normale getirildikten sonra ilaç tedavisi sonlandırılır.
Böylece kilo alımı, aşırı yağlanma, damar yağlanmaları, ateroskleroz yani damar sertliği, kalp damar hastalığı riskleri, karaciğer yağlanması riski, özellikle risk altındaki insanlardaki diyabet hastalığına doğru gidişat tamamen engellenmiş olur. Özellikle şeker hastalığı riski taşıyan hastalarda insülin direnci tespit edilip, doğru tedavi uygulandığında hastalık hiç başlamadan önlenmiş olur. Bu nedenle insülin direnci zamanında tedavi edildiğinde şeker hastalığı riskini ortadan kaldırmak mümkündür.
İnsülin direnci tedavisinde bir başka yaklaşım da insülin fazlalığının sadece dışarıdan insülin verilmesi ile değil Tip 2 diyabetik hastaların tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar ile de teşvik edilmesidir. Bu nedenle tedavi tümüyle ele alınmalıdır.
İnsülin direnci tedavisi doğru ve yeterli beslenme planı, kişinin günlük yaşamı ile uyumlu hale getirilmelidir. Aksi takdirde tedavinin tümüyle kontrolsüz gitmesine neden olabilir. Mümkün olduğu kadar öğünlerde rafine karbonhidrat kısıtlanmalı, yeterli kalori alımı kilo kontrolü hedeflenerek sağlanmalıdır. Beslenmenin şekli ve gıdaların hazırlanması da çok önemlidir. Yemekler yavaş, çok çiğnenerek, doyma hedeflenmeden yenilmelidir.
İnsülin direnci ve diyabet tedavisinde egzersiz ve beslenme ile ilaç tedavisinin zamanlaması oldukça önemlidir. Her hastanın bir sporcu gibi davranmasını beklemek ve onu bu konuda zorlamak doğru değildir. Yeterli düzeyde egzersizi en uygun dönemde yapmaya teşvik etmek gerekir. Komplikasyonlar mutlaka değerlendirildikten sonra egzersiz planlaması yapılmalıdır. Yemeklerden sonraki ilk 30-60 dakika içinde oturma ve çay içme alışkanlığından vazgeçilmelidir. Bu dönemlerde 10-15 dakikalık yürüyüşler ya da sofra toplama gibi hareketler yapılması daha doğrudur.
Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.